ATEŞPARE (+18)

By cerennmelek

43.9M 2M 6M

Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünk... More

ATEŞPARE
1.Bölüm: V
2.Bölüm: KAOS
3.Bölüm: O PİTİ PİTİ
4.Bölüm: KANLI YÜZLER
5.Bölüm: ATEŞ PARÇASI
6.Bölüm: SOĞUK SAVAŞ
7.Bölüm: ŞEKİL DEĞİŞTİREN
8.Bölüm: KAYBEDİŞ
10.Bölüm: KABULLENİŞ
11.Bölüm: TUTKULAR VE SAVAŞLAR
12.Bölüm: SAHTEKAR CİNAYETLER
13.Bölüm: MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN
14.Bölüm: KARANLIK SIRLAR
15.Bölüm: OYUNBAZ UYKULAR
16.Bölüm: KURT MU KUZU MU
17.Bölüm: VEDALAR VE BAŞLANGIÇLAR
18.Bölüm: TANRININ CİLVESİ
19.Bölüm: YANGINDAN TAŞAN ATEŞ PARÇASI
20.Bölüm: KURTLAR SOFRASI
21.Bölüm: HİLEKAR DOKUNUŞLAR
22.Bölüm: KANLI PİYON
23.Bölüm: KANIŞLAR VE KAZANIŞLAR
24.Bölüm: SAHTE SEVGİLİLER
25.Bölüm: ALANGUVALARIN MUCİZELERİ
26.Bölüm: KÜÇÜK KIYAMET
27.Bölüm: ŞEHVETİN TEHDİTKAR CAZİBESİ
28.Bölüm: GEÇMİŞİN ESİNTİSİ
29.Bölüm: KIVILCIM
30.Bölüm: PERDELENEN KUŞKULAR
31.Bölüm: TEHLİKELİ SULAR
32.Bölüm: ATEŞ ÇIKMAZI
33.Bölüm: BÜYÜK PATLAMA
34.Bölüm: AZRAİL'İN PENÇESİ
35.Bölüm: YER ALTI
36.Bölüm: DOLAMBAÇLI HAYATLAR VE ÇARPIK OYUNLAR
37.Bölüm: KANLI MAKAS
38.Bölüm: SAHİPSİZ KİMLİKLER
39.Bölüm: MELEKLER VE ŞEYTANLAR
40.Bölüm: CANAVAR
41.Bölüm: MADALYONUN İKİ YÜZÜ
42.Bölüm: AŞKLAR VE ZAAFLAR
ÖZEL BÖLÜM
43.Bölüm: YALAN SANATI
44.Bölüm: DOMİNO TAŞLARI
45.Bölüm: TUTUKLU ZİHİNLER ZİNDANI
46.Bölüm: ACI KAN
47.BÖLÜM: LANETLİ MASKELER
48.Bölüm: VAHŞETİN ÇAĞRISI
49.Bölüm: AŞKA YENİLİŞ
50.Bölüm: GEÇMİŞİN KANLI SAHNELERİ
51.Bölüm: YANGINA DÜŞMÜŞ ATEŞ PARÇASI
52.Bölüm: ÜÇÜNCÜ İHTİMAL
53.Bölüm: İNSAN AVI
54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ
55.Bölüm: ATEŞ HATTI
56.Bölüm: KAPANMAYAN DAVALAR
57.Bölüm: SANAT ESERİ
58.Bölüm: KATİL AVCISI
59.Bölüm: ALEV BEDENLERDEN KÜL RUHLARA
60. Bölüm: KAYBEDİLMİŞ ZAFER
61.Bölüm: RESİM HIRSIZI
62.Bölüm: HEZARPARE
ÖZEL BÖLÜM: ATEŞ ALANGUVA
63.Bölüm: İNTİKAM TİMİ
64.Bölüm: KIRIK YOK OLUŞLAR
65.Bölüm: İKİNCİ PERDE
66.Bölüm: CANAVARIN ÖTESİNDE
67.Bölüm: KÖTÜLÜĞÜN TOHUMU
68.Bölüm: GÜÇLÜ ADIMLAR VE KURNAZ SAVAŞLAR
69.Bölüm: GÜNAHKARLARIN SON GÜNAHLARI
ALINTI VE DUYURU
70.Bölüm: PANZEHİR
71.Bölüm: İSYAN
72.Bölüm: EN GÜZEL ZARAR
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
ÖZEL BÖLÜM: AYLİN
73.Bölüm: EFSANELER UNUTULMAZ
74.Bölüm: CANAVARI ANLAMAK VE ADALETİ ARAMAK
75.Bölüm: EN ZOR SAVAŞ
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
76.Bölüm: YIKIM VE KIYIM

9.Bölüm: ESARET

505K 30.8K 69.1K
By cerennmelek


We Lost The Sea - A Gallant Gentleman


Acı çok keskindi. Damağımda kanın tadı, gözlerimde siyah bir perde vardı. Ses vardı, çok fazla ve kaba erkek sesleri. Zorlukla yutkundum, nefes almakta zorluk çekiyordum. Gözlerimi açtım ancak karanlıktı, hiç ışık yoktu.

Kulaklarım uğulduyordu, ayıldıkça acı daha dayanılmaz bir hal alıyordu. Bacaklarım felçli gibiydi, hareket ettiremiyordum. Başımdaki ağrı iç kanamam olabileceğini hissettiriyordu. Aldığım her nefeste ciğerlerim sızlıyordu. Çok fena dayak yemiştim.

Ancak beynimi uyuşturan şey bunlardan hiçbiri değildi.

Yakalanmıştım.

Şoktaydım, hep o kadar emindim ki kendimden yakalanmak beni dumura uğratmıştı. Hep en iyisiydim, en güçlüsü, en akıllısı, en cesuru ama şuan hiçbir şeydim.

Kibrim bir bıçak olmuş ve beni öldürmüştü.

Beni yakalayan Ateş değildi, adamları değildi beni yakalayan boyumdan büyük kibrimdi.

Ne kadar zeki olursam olayım hırsım sonum olmuştu.

Duyduğum sesler netlik kazanıyordu. "Uyandı mı?" Bu tanıdık bir sesti, Alanguva'nın sesi.

"Hareket ediyor, uyanmıştır." Bu da Pusat'ın sesiydi. Ancak oda daha kalabalıktı. Hareket etmeye çalıştığımda zincirlerle bağlandığımı anlamam uzun sürmemişti. Hatta yaralı iki bacağımı da bağlamışlardı, güldüm kendi kendime. Bu halimle bile benden korkuyorlardı.

"Doktor çağırın, şimdi ölmesini istemeyiz." Dedi Alanguva'nın gittikçe yaklaşan sesi. Bu adam bana benziyordu. Zaten bu sayede yakalamıştı beni. "Zayiat nedir?"

"Altı özel kuvvet koruması öldü. Yirmiyi aşkın yaralı var." Dedi Pusat. Normal koruma olmadıkları belliydi zaten yoksa daha fazla öldürürdüm. "Terminatör gibi şey, canımız çıktı yakalayana kadar. Hayır cılız bir şeye de benziyor ama." Sensin cılız göt herif. Yüzüme attığı tekme aklıma geldikçe hala başım zonkluyordu.

Gerçi erkek olduğumu sandıklarını düşünürsek normaldi cılız görmeleri. Kurşungeçirmez yelek olmasaydı zaten çoktan anlarlardı kadın olduğumu.

"Baya hareketlendi, açalım bakalım hediye paketini."

"Çok merak ediyorum kim bizimkileri bu hale getirmiş, bence de hemen açalım." Bu da Arhan'ın sesiydi.

Biri yaklaştı bana, eli sertçe kafamın üstündeki bez parçasını çekti hemen ardından da maskemi.

İçeride büyük bir sessizlik oluşmuştu.

Beni asla güçsüz göremeyeceklerdi. Kafamı yavaşça kaldırdım, tüm saçım açılmış ve kâküllerim alnıma dökülmüştü. Önümde duran Alanguva'ya baktım. Sert yüzü tepkisizdi ancak o sarı gözleri büyük bir dikkatle geziniyordu her bir zerremde.

Ağzımdaki kanı tükürdüm.

"Hasiktir." Diye ilk tepkiyi veren Arhan olmuştu. Odada ona yakın adam vardı. Bir uğultu çıktı şaşkınlıkla konuşuyorlardı.

"Yok amına koyayım." Dedi Pusat inanmıyormuş gibi gördüklerine. Sırıttım kan dolu ağzımla.

"Herkes dışarı çıksın!" Dedi Ateş kabaca. Alanguva'nın sesiyle herkes sustu ve dışarı çıktılar hızla. Arhan'da çıkmamıştı ancak bir koruma onu kolundan yakalayınca, şok içindeki bakışlarını üzerimden ayırmadan çıktı. Pusat çıkmadı, o herkes sayılmıyor olmalıydı.

Korumalar da şaşkındı, hepsi çıkmadan önce bir bakmıştı tekrar.

İkisi de bakışlarını üstümden ayırmıyordu. "Bu kız nasıl pestilimizi çıkarttı bizim!" Dedi Pusat hala şoku atlatamayarak.

"Sıradan bir kadın değil, görmüyor musun gözlerini?" Dedi Alanguva bir salise bile gözlerini gözlerimden ayırmadan. Karşımda duran sandalyeye oturdu rahatça Ateş.

"Kim için çalışıyorsun?" Bağırdı Pusat tüm depoyu inleterek.

Hiç pencere yoktu ama burnuma rutubetle karışmış yosun kokusu geliyordu. Adada olmalıydık.

Cevap vermemem onları iyice çıldırtıyordu. V olduğumu bilmiyorlardı, tabi Ateş için emin değildim.

"Cevap ver!" Dedi Pusat biraz daha yaklaşarak. "Erhan Akbaş için mi çalışıyorsun?" Kafamı iki yana salladım. "Şahin?" Yüzüme biraz daha eğildi. "Özel devlet ajanı?"

Cidden onlardan biri tutsa bile söyler miydim? Konuşturma yöntemlerini geliştirmemiz gerekiyor Pusat. Tahminimce şuan sadece bağırmasının tek nedeni kadın olmamdı. Vurmak ve işkence yapmak istemiyordu. Yapabilirsin, cidden hiç sorun değil Pusat.

"Gerçek kimliğin ne?" Dedi bir eli enseme giderken Pusat, ensemi sertçe sıktı kaba elleriyle ve bakışlarımın kalmasını sağladı. Artık göz gözeydik.

"Gerçek kimliği Aşkın, sahte olmasının imkanı yok. Bize açık vermemek için kendi kimliğini kullandı, o kadar emindi yakalanmayacağından. Ama nasıl? Nasıl emindi?" Pusat elini çekti ensemden. Bakışlarım yine Ateş'i buldu. Yüzü ifadesiz ama sarı gözleri karmakarışıktı.

"Arkasındakiler, düşündüğümüzden çok daha önemli ve güçlü." Dedi dahi Pusat.

"Benim peşimde son zamanlarda kim var benim böyle dibime girebilecek?" Dedi Ateş, kısa bir an Pusat'a bakarak.

"V." Dedi Pusat hemen arından ekledi. "V'nin adamı mısın?" Biri şuna kadın olduğumu söylesin artık.

"V misin?" Bunu soran Alanguva'ydı. Sessiz kaldım, bakışları derinleşti.

"O kadar da değil." Dedi Pusat dalga geçer gibi. Alanguva onu duymamış gibiydi. "Konuşsana! Korkudan dilini mi yuttun?" Korkmuş gibi bir halim mi vardı? Güldüm, Pusat küfür ederek elini omzuma bastırdı büyük bir güçle. "Yaşamak istiyorsan cevap ver sorulara."

Alanguva sessizdi, konuşmuyor ama gözleriyle her şeyi görüyor gibiydi. Bu yüzden tehlikeliydi işte.

"Anlamıştım, seni ilk gördüğümde bir boklar karıştırdığını anlamıştım. Onu neden dibimize soktun ki Ateş?" Belki de anladığı için sokmuştur taş kafalı. Omzumdaki elini biraz daha sıktı, birkaç hafta önce kurşun yediğim taraftı ama acımıyordu. Ya da diğer yerlerim o kadar acıyordu ki anlamıyordum.

Acı arsızı olmuştuk, iyi mi? Yakında zevkte alırdım.

Sessizliğim Pusat'ı delirtiyordu, onu değil. O da en az benim kadar sakindi.

Odaya iki adam girdi, birinin elinde çanta vardı. Biri sürekli gördüğüm korumalardan biriydi. Diğerini ilk defa görüyordum.

"Beni çağırmışsınız." Dedi orta yaşın üstündeki doktor olduğunu anladığım adam.

"İki bacağından kurşunla vuruldu. Beyin kanaması geçiriyor olabilir." Ateş'in sözleriyle adam yanıma geldi. Eğildi önümde ve çantasını açtı. Doktorun sakinliği böyle durumlarla sık karşılaştığını belli ediyordu. Mafya doktoru. Kanamadan ölmemem için iki bacağıma da sargı sarmışlardı.

Kurşun yarasının olduğu yerleri makasla kesti. Sargıları çıkardı ve anında kanama yoğunlaştı. Boynunda asılı duran gözlüklerini taktı ve dikkatlice inceledi. "Biri sıyırmış, diğeri de çıkmış gibi görünüyor. Kemikte ya da dokularda zarar yok. Yine de burada yapılacak iş değil. En azından yatıralım."

"Hayır, devam et." Ateş'in sözüne karşı gelmedi. Doktor yaraları temizlemeye başladı hemen ardından iğne çıkardı, anestezi iğnesiydi. Dilini damağına vurarak onaylamaz gibi ses çıkardı Alanguva.

"Uyuşturmadan devam et." Doktor yutkunarak bir bana bir Ateş'e baktı. Doktorun elindeki enjektörü aldı. Ateş doğrudan bana bakıyordu. "Eğer kim olduğunu itiraf edersen, uyuşturmasına izin vereceğim."

Göt herif.

Eğer yalan söylersem, anlardı. Söylemezsem yine anlardı. Eğer acıya dayanırsam, V olduğuma emin olacaktı. Günün sonunda her türlü anlayacaktı, ona zevk vermeye gerek yoktu. Hep zor yolu sevmişimdir.

Sessiz kaldım. "Başla."

"Ama efendim içini kontrol edip dikiş atacağım. Bu acıya dayanamaz."

"Devam." Doktor devam etti.

Canım yanıyordu, çok hem de çok. Ancak yüzümde mimik oynamıyordu, öylece Alanguva'ya bakıyordum.

Doktorun eldivenli elini yaranın içinde hissediyordum. Her şeyi hissediyordum. Nefesim kesiliyor, tüm sinirlerim geriliyordu. Daha önce yaşamadığım şey değildi, dayanacaktım.

Yusuf dediği adam bakmaya dayanamıyormuş gibi arkasını dönmüştü, Pusat hayret ve öfkeyle beni izliyordu.

Doktor arada duruyor, yüzüme bakıyor ve ardından devam ediyordu. Terleyen kel kafasını görüyordum bir tek. Hepsi şaşkındı, hiç sesimin çıkmamasına.

"Bağırsana amına koyayım." Dedi Pusat sessizce. "Dilsiz falan mısın?" Acıdan terliyordum, tansiyonum düşüyordu. Ancak kafamı asla eğmiyordum. Asla eğmeyecektim.

Dikiş atmaya başladı, etime giren iğneyi en derinde hissediyordum.

"İtiraf et." Dedi Ateş, ilk defa yükselen sesiyle.

Güldüm, kahkaha attım.

"Deli karı." Pusat'ın sözlerine gülmeye devam edebilirdim, tabi etimi deşen bir iğne olmasaydı.

Acıdan gözlerim doluyordu. Kafamı havaya kaldırdım, yüksek tavana kilitledim gözlerimi. Çenem sıkılmaktan ağrıyordu, dişlerimi bile kırabilirdim.

Gözlerim kararıyordu, acıdan bayılmak istemiyordum. Güçsüz görünemezdim.

Diğer bacağa geçmişti doktor, dayanacak canım kalmamıştı.

İnsafa gelmiş olacak ki anestezi iğnesini doktora uzattı. Kafamı iki yana hiddetle salladım ve kendime geldiğimden beri ilk defa konuştum. "Sözünde dur Alanguva." İfadesiz yüzünde şaşkınlık hakim oldu, odadaki diğer üç adamda olduğu gibi. "Devam et doktor." Dedim acıdan değişmiş ses tonumla.

"Dediğimi yap!" Dedi Ateş ve doktor iğneyi aldı. "Ben aldım cevabımı."

"Kimmişim?" Acıdan ölecektim hala dalga geçercesine konuşuyordum.

"V'sin." Doktor durdu şaşkınlıkla, Yusuf denen koruma kafasını yine bize çevirdi.

Güldüm yüksek sesle.

Kuduruyordu, rahatlığım onu çıldırtıyordu. Yüzünü ifadesizleştirebiliyordu ama gözlerini değil. Acıya dayanmam, itiraf etmemem onu delirtiyordu. Benim dudaklarımdan duymak istiyordu gerçeği.

İğneyi etime batırıp uyuşurdu bacağımı doktor şoktan çıkabildiğinde. İşi bittiğinde gözlerimi kontrol etti. Yüzümdeki yaraları da sardığında işi bitmişti. "Aldığı darbe çok ağır gibi, film çekilse daha iyi olur." Dedi doktor ancak Ateş pekte oralı olmadı.

Doktor çıktı. "Yusuf, Pusat dışarı." İkisi de dışarı çıktılar Ateş'in sözleri ardından.

"Neden uğraşıyorsun? Sık kafama gitsin." Kaşlarını çattı, yerinden kalktı. Geniş deponun içinde birkaç adım attı. En sonda tam önümde durdu.

"Kafana sıkmayacağımı ikimizde iyi biliyoruz."

"Neden?"

"Sen V'sin, elimde kesin bir kanıt olmasa da V olma ihtimalin bile seni öldürmememe yeter." Bir hayranım daha vardı anlaşılan.

"Tüm ülkenin aradığı seri katil benim, öyle mi?"

"İnkar mı edeceksin?"

"Nasıl bu kadar eminsin?"

"Her şeyi kusursuz planlamışsın, bu kadar zeki nadir hasımım var. Her şey o kadar dâhice ki, kimin aklına gelir ki bir kadın olduğu? Bulunan izler, hep erkek olduğun yönündeydi. Ben bile şaşırdım."

"V için çalışıyor da olabilirim."

"Düşündüm onu da düşündüm ama hayır." Az önce emin olmuştu, doktor beni vahşice ameliyat ederken.

Lacivert tişörtünün altındaki kasları iyice gerildi, bana doğru eğilmişti. Bir elini sandalyenin arkasına koydu. Eğer gözlerle savaşıyor olsaydık şuan her taraf kan içinde olmuştu. İkimizde de öylesine bir düşmanlık vardı ki, yırtıcı hayvanlar gibiydik. Ancak şuan avcı değildim, avdım. Yine de gözlerine avcıymışım gibi bakıyordum. Her geçen saniye daha da sinirleniyordu.

"O kadar adamımı öldürdün ki bugüne kadar, şuracıkta nefesini kesmek istiyorum." Benim suçum yoktu onlar beni tutuyorlardı birbirlerini öldürmek için!

"Adamlarını öldürdüğüm için mi yoksa korktuğun için mi?" Güldü, keyiften uzak bir şekilde.

"Halinden haberin var mı?"

"Bu halimden bile korkuyorsun baksana şuna." Dedim gülerek, zincirleri işaret ederek. Sustu, dişlerini sıktığı gerilen çenesinden belli oluyordu.

"Sana aklının alamayacağı işkenceler yapabilirim."

"Yapsana o zaman." Keyifli bir şekilde kafasını iki yana salladı.

"İşkenceyle konuşmayacağını ikimiz de biliyoruz ama konuşturacağım. Her şeyi bülbül gibi şakıyacaksın." Elini geri çekti, doğruldu. Diğer kimliklerimi tanımış mıydı? Bu saatten sonra parçaları birleştirmek çokta zor olmasa gerekti.

"Hayır, direkt öldür. Hiçbir şey anlatmayacağım." Sen öyle san der gibi baktı, alayla. "Beni hemen öldür Alanguva, eğer ölmezsem bir şekilde kurtulurum ben ama sonra hiçbirinizin izini bırakmam evrende." Gözlerim kararıyordu, bayılacaktım yine. Çok kan kaybetmeyi ve o kadar acıyı kaldıramamıştı vücudum. Olmazdı, dik durmalıydım.

"Ölmeyeceksin, bugün değil. Sen burada bekle ve yenilgiyi hazmet, konuşmamız devam edecek." Arkasını döndü, tam çıkacaktı ki durdu. Omzunun üstünden bana baktı. "Şoktasın, yakalanmayı yediremiyorsun." Keyifliydi, hiç olmadığı kadar.

"Siktir oradan."

"Hiç terbiyen yok ama sorun değil zaten bende çok kirli oynarım." Gözlerini kısarak, kendinden emin şekilde şişirdi göğsünü. Kapıyı açtı ve çıktı.

Kirli oynarım demek, sınırlar yok demek. Aşkın'ın tanıdığı herkes tehlikedeydi şu dakikadan sonra.

Aklıma ilk gelen kişi ablam hemen ardından da Bahar oldu. Onların kılına zarar verirse, kimseyi yaşatmazdım. Kimseyi.

Bilincimin yerinde olmasını istiyordum, beni oraya buraya sürüklerlerken ayık olmalıydım ancak vücudum dayanamıyordu daha fazla. Sikeyim böyle işi.











Ağrıyla uyanmak sinir bozucu olmaya başlamıştı. Ancak öncekindeki gibi dehşet veren bir acıyla uyanmamıştım. Gözlerimi açtım zorlukla, bir odadaydım. Normal bir oda gibiydi, hatta yatakta yatıyordum. Odada hiç cam yoktu, her yer beyazdı. Yerler, duvarlar, yatak ve kapı... Her şey sinir bozucu derecede beyazdı.

Neydi bu işkence yöntemi falan mı?

Kolumda serum vardı. Üstümde kıyafetlerim yoktu, beyaz hastane giysisi vardı. Kollarım ve ayaklarım yine demir zincirlerle bağlıydı, bu sefer yatağa.

Kaç saattir buradaydım? Sürekli bilincimi kaybettiğim için zaman olgusunu tamamıyla kaybetmiştim. Ve dışarıyı asla göremiyordum. Yatağın yanında beyaz bir masa, üstünde yemekler vardı. Çorba sıcak görünüyordu, ekmek ve suda koymuşlardı. O kadar susamıştım ki.

Kapı açıldı, üç adam girdi içeri. Gelip zincirleri çözdüler. Aptallar, bu haldeyken benim zincirlerimi mi çözüyorsunuz?

"Tuvalete gidiyorsun, yemek yiyebilirsin."

Yanımdaki tepsiye uzandım, güce ihtiyacım vardı. Suyu kana kana içtim hemen ardından büyük bir açlıkla çorbayı içip, ekmeği yedim. Tepsidekiler tamamen bittiğinde biri sağ kolumdan, diğeri sol kolumdan sertçe tuttu. Üçüncü de arkadan geliyordu. Odanın içindeki tuvalete fırlatırcasına attılar.

Elim kapıya gitti, kapatmak için. "Kapı açık kalacak." Dedi orta yaşlı, esmer olan. Götünde kan alırım senin pezevenk.

"Hayır kalmayacak."

"Ne dediysem o."

"Git o sikik patronunu çağır. Kimsenin önünde işemeyeceğim." Birbirlerine baktılar kararsız kalmış gibi.

"İçeride havalandırma bile yok zaten." Dedi aralarında en genç duran ve diğerlerinin cevabını beklemeden kapıyı kapattı. Çalışanları da dengesizdi.

Gözlerim hızla içeriyi taradı, dediği gibi havalandırma bile yoktu. Burası da içerisi gibi bembeyazdı. Ancak ayna koymuşlardı, bunlar cidden aptaldı.

İşimi hızlıca hallettim ve ellerimi yıkadım. Vaktim yoktu, yaralıydım ve hızlı olmam gerekiyordu.

Düşünüp daha mantıklı bir plan yapmam gerekiyordu ancak o planlar asla gerçekleşemezdi. Her fırsatı değerlendirmem gerekiyordu.

Aynada halime baktım. Dudağım ve kaşım patlamış ve elmacık kemiğimde koca bir morluk vardı. Bok gibiydim.

Kapıyı kontrol ettim. Her an içeri dalabilirdi bu öküzler.

Buradan kurtulup, onları korumam gerekiyordu. Başka çarem yoktu.

Saniyelerim vardı. Aynaya sert bir yumruk geçirmemle kapının açılması bir oldu. Aynanın kopan kısmını aldım, üstüme silah doğrultmuşlardı üçü de.

Bunu umursamadan yaralı bacağımla birine tekme attım. Beni sinir eden orta yaşlının boynuna camı geçirdim. Kanı beyaz duvarlara, yerlere ve hatta üstümüze sıçradı. Biri küfür edip eğildi, o sırada attığım tekme ve yumruklarla onu da etkisiz hale getirdim. Yere düşen silahını hızla aldım.

Aralarında en genç olan kalmıştı sadece, silahı yüzüme doğrultmuştu. "Buradan kaçışın yok."

"Seni öldürmeyeceğim, çık yolumdan."

"Ateş edersen herkes buraya toplanır zaten. Daha fazla kişiyle dövüşecek gücün yok, yaralısın." Silah tutan koluna ateş ettim, düşen silahını da diğer elime aldım. O afallarken hızla tuvaletten hemen ardından odadan çıktım.

Burası bodrumdu. Sesler yaklaşıyordu, koridorun ortasındaydım ve o koridorun iki yanından da adamlar geliyordu. Bacaklarımın üstünde durmak bile acı veriyordu.

Ateş etmeye başladım, onlar da karşılık veriyorlardı. Ölecektim devam edersem. Daha ablama hayalini yaşatamadan, Bahar'a bir kalp bulamadan.

"Durun!" Dedi birden ortaya çıkan Pusat. Koridorun bir tarafından bana doğru ilerliyordu.

"Sende dur yoksa tanıdığın herkes bugün ölecek."

"Ölsünler, kendimden başka birisini umursadığımı nereden çıkardın?" Güldü.

"Çok açık verdin Aşkın." Silahın namlusunu ona doğrulttum, tam anlına. O sırada arkamdan yaklaşan birini hissettim ama dönüp bakmadım.

Diğer elimdeki silahı ona doğrultmuştum ki bileğimi hızlıca tutarak büktü. Silah elimden kayarken iki kolumu arkada sertçe birleştirdi ve sırtımı sertçe kendine yasladı. Nefes nefese kalmıştım.

"Yeter artık, çok oldun sen." Dedi Alanguva'nın sesi kısıkça. Nefesi kulağımın hemen arkasında, saçlarım arasındaydı.

Öyle bir güç uyguladı ki iki silahta düştü ellerimden. Beni bırakmadan, yürütmeye başladı.

"Bu ne hal lan? Yaralı lan kadın baş edemediniz mi kaç herif?" Diye kükrüyordu Pusat'ta. Koridorun sonuna kadar yürüdük, birkaç adam yaralıydı. Başka bir koridora geçtik ve yine asansör.

Kollarımı bir an olsun bırakmadan, beni kendinden ayırmadan bindi asansöre.

Cidden merdiven çıkmak bu kadar mı zor?

Yine asansör, yine Alanguva. Tabi bu sefer hepsinden daha farklıydı. Bedenini tamamen hissetmek sinir bozucuydu.

Dört kat vardı, bodrum kattan en üste çıktık. İnince, karşıdaki ilk odaya girdik. Kapıyı kilitledi, çalışma odası gibi bir yerdi. Kocaman bir odaydı, raflar kitap dolu ve bir duvar tamamen cam kaplamaydı.

Çalışma masası duruyordu bir köşede, ortada ise oturma rakımı vardı. Siyah kadife koltuğa fırlatırcasına bıraktı beni, ardından karşıma geçti.

Tuttuğu yerler sızlıyordu, geri kalktım. Hızla cama ilerledim, çok yüksekti. Denize sıfır olsaydı düşünmeden atlardım ancak bahçe vardı. Alanguva büyük bir sabırla beni izliyordu.

"Otur artık, yorulmadın mı?" Etrafta silah olarak kullanabileceğim şeyler aradı gözlerim. "Burada ilgini çekecek şeyler var." Dedi bir dosya atarak masanın üstüne. Durdum, dediğini yaptım ve karşısına oturdum. Ayakta olmak fazlasıyla canımı yakıyordu.

"O bacaklarla ayakta durabilmen bile çok saçma, nasıl yine dövüşüp üstüne adamlarıma zarar verdin?" Beyaz hastane elbisesinin eteklerine kan bulaşmıştı. Bacaklarımdaki yaralar da açılmış olmalı ki bacaklarımdan aşağı kan süzülüyordu.

İyice akıl hastalarına da dönmüştük.

"V olduğuma emin oldun, neden hala duruyorsun?" Benim işte sürekli adamlarını öldürüp, seni öldürmeye çalışan ve peşinde koştuğun kişi. Neden hala öldürmüyorsun? Amacın ne pezevenk?

"Ben V'yi öldürmek için yakalamadım." Bakışları üstümde uzunca gezindi. "Ne kadar değerli olduğunun farkında değilsin, çok güçlü bir silahsın." Gayet tabi farkındayım. Dosyaların yanında duran Marlbora paketine uzandım. Kanlı ellerimle içinden bir sigara çıkardım, paketin yanında duran zippoyla yaktım ve arkama yaslandım. Camı kırarken ellerimi de baya kesmiştim.

"İstediğim insanı yakalamak kaç saatimi alır biliyor musun?" O da aynı paketten bir sigara çıkardı, yaktı ve arkasına yaslandı. "En fazla bir günümü alır. Seni ne zamandır istiyorum biliyor musun?"

"Müneccim miyim amına koyayım nerden bileyim?" Dedim sinirle. Hem ne öyle istemek falan.

"Terbiyeli ol." Sırıttım. "Topla o ağzını."

"Toplasana." Dedim onu kışkırtmak isteyerek. Ancak kışkırmıyordu, hala rahattı. Biliyordum onun rahatlığı ne kadar beni sinir ediyorsa, benim rahatlığım on kat daha fazla sinir ediyordu onu.

"İlk cinayetinden beri." Durdu ve düzeltti. "V olarak işlediğin ilk cinayetten beri." İki yıldır. "Cebonayan'nın kaç üyesini öldürdün?"

"Saymadım."

"On üç, hepsi için ben tuttum seni. Peki, benim için seni kim tuttu?" Bilmiyordum. İstese kendi de pekâlâ öldürürdü hepsini ama benden istemişti.

"Beni tuzağa çekmek için sen mi?"

Kafasını iki yana salladı. "Hayır, çok mantıklı ama hayır. Bazı fikirlerim var tabi çok zor olmasa gerek."

"Kendi adamlarını öldürtürken, başkalarından iletişim kurdun V'yle." Ve ben bunu hiç anlamadım. Yeni öğrendiğim detaylar iyice aptal hissetmeme sebep oluyordu.

"İki yıldır peşindeyim ve seni bulamıyordum, yakalayamıyordum. Her geçen zamanda daha da istiyordum, hırs oldun artık. Kafayı yiyordum 'Kim bu kadar zeki olabilir? Nasıl en ufak açığı olmaz?' Sen silahsın, çok tehlikeli bir silah. Gördüğüm en zeki insansın, korkunç bir zekan var."

Beni düşündüğümden daha iyi tanıyordu, çok daha iyi. "Kabul kadın olman beni bile çok şaşırttı. Çünkü işlerinin hepsi güç isteyen şeylerdi. Zekanın yanında çokta güzel eğitilmişsin."

"Ne bu kadar iltifat böyle? Aşık mı oldun?" Dedim sırıtarak, sigarasından derin bir nefes çekti. "Çok sıkıldım, sadede gel artık. Senin için mi çalışmamı isteyeceksin? Neden?"

"Tam aradığım şeysin." Şey sensin.

"Senin için asla çalışmam, uğraşma öldür direk."

"Yerinde olsam bu kadar çabuk karar vermezdim." Gözleriyle masadaki dosyaları işaret etti. Sigaramdan derin bir nefes çektim ve külünü dosyaların yanında duran küllüğe döktüm. Diğer elimle dosyayı açtım.

İlk sayfada ablamın fotoğrafı vardı, yanındaysa bir ton bilgi.

Sakin ol.

Sakin ol.

Tek yapmak istediğim şey bu lanet herifi çıplak ellerimle öldürmekti. Sayfayı çevirdim, burada da Bahar vardı. Arka sayfada ihtiyar.

"Beni en meraka düşüren kaptan oldu, çok gizemli bir adam." Diğer sayfalarda Tarık, Deniz ve tüm tanıdığım herkes... Güray'dan okul arkadaşlarıma kadar. Tamam bu şaşırtıcı değildi, bunu yapacağını biliyordum zaten ama yine de sinirlerime hakim olamıyordum.

"Güray Saray senin casusun mu?" Onun şirketinde çalıştığı için şüpheli gelmişti.

"Hayır, kim olduğumu dahi bilmiyor." Dosyayı kapattım. Sigarayı söndürdüm.

"Tesadüf yani, öyle mi?" Omuz silktim.

"Onlara ne yapacaksın?"

"Buna sen karar vereceksin." Derdi neydi onu da söylemiyordu ki. Amacı beni çıldırtmak, uysallaştırmak ve evcil hayvanı yapmaktı.

Kaptanın gücü onları korumaya yeter miydi? Sanmıyordum.

"Beni meraklandıran şey evin oldu, o kadar zordu ki bulması. Dıştan bir harabe ama içi..."Evim girmişti. "Odalardan birine giremedik, takdir etmem lazım mükemmel korunuyor. Sadece sen açabilirsin." Bir sigara daha yaktım.

Öne doğru eğildi, dudaklarını ıslattı ve kaşları düz bir çizgi halini aldı. "O kadar iyi oynuyorsun ki, Aşkın'ın zararsız ve kendi halinde bir kız olduğuna inanmıştım. Ailesi olmayan, okumak için çabalayan zeki bir kadın. Biraz utangaç, korkak, sevimli ve etkileyici." Güldü kendi kendine. "Bakışların, sözlerin, gözlerin, kızaran yanakların... En ufak bir açık bile bulamadım. Omzunu tuttuğum anda gözlerinde acı görmediğinde tüm şüphelerim silinmişti. İmkanı yoktu çünkü saatler önce kolundan vurulan birinin öyle tepkisiz kalması üstüne üstlük utanmış gibi davranmasının. Zararsız ve kendi halinde olduğuna o kadar emin oldum ki, virüsü temizlediğinde bile şüphelenmedim senden." Durdu.

"Ne bu itiraf mı?"

"Tek bir yerde açık verdin, kokun." İmkanı yoktu. "Kaç kılıkta çıktın karşıma? İlk ne zaman?"

"Seher Yıldız." Zengin ve sosyete kadını, sergi günü. Bakışlarında yine bir şaşkınlık peyda oldu.

"O sendin." Diğer kılıkların hemen ardından cinayet işlediğim için tanıması normaldi ama Seher onu şaşırtmıştı.

"Günaydın."

"Rus, kızıl fahişe de sendin." Dedi emin bir şekilde, bunu çoktan anlamıştı zaten. Ne demişti? Ateş parçası. Aynı sözü barda da söylemişti, duyabileceğim şekilde. "Gökdelende, Pusat'ı neden bacağından vurdun?"

"Keşke kafasından vursaymışım."

"Rüya, dansçı Rüya'da sendin." Sırıttım. "Kokun doldu ciğerlerime ve ben hep aynı kadınla karşılaştığımı anladım."

"İmkanı yok."

"Varmış, bir şişe parfüm boşaltıyorsun üstüne ama o kokunun tenine karıştığını unutuyorsun. Mükemmel makyajlardı, hiçbirinde sen olduğunu anlamam mümkün olmadı. Ta ki her birinde kokunu duyana kadar." Nasıl bu kadar iyi koku alabilirdi? Çok saçmaydı.

"Rüya aklını aldı ama kabul edelim." Koku alma yeteneğini sorgulamak yerine onun açığına oynamak daha kudurtucuydu. Bir de karşımda göğsünü şişire şişire böbürlenmesini izleyemezdim. Zaten üstüne atlamamak için zor duruyordum.

Arkasına yaslandı, sırıttı yarım ağız. "Aldı." Dedi tek bir nefeste. "Hep farklı kılıklardaydın, bir ton makyajın ve kaliteli lenslerin vardı ama hepsinde beni sana çeken bir şeyler vardı. Ne kadar tuhaf. Göz rengini değiştirebilirsin ama bakışlarını değiştiremezsin." Fazla yoğun bakıyordu, etkilenmişti. Gücümden, zekamdan, yeteneklerimden. Hadi bana aşık ol da aklını alayım Alanguvacık.

Ben ne kadar zekiysem o da o kadar zekiydi, beni bu yüzden yakalayabilmişti.

"Sen mafya babası gibi bir şeysin, benle işin ne?"

"Mafya babası değilim." Dedi keskin bir tonda.

"Artık her ne haltsan."

"Sana şu vakitte hiçbir şey anlatmayacağımı biliyorsun. Önce istediğim kıvama gelmen gerek." Ayağa kalktım, tekrar camın önüne geçtim. Sürgülü camı açtım. Tepki vermiyor, izliyordu sadece.

Beyaz ve ağır işlemeli korkulukların önünde durdum. Ölmek, bir adamın boyunduruğu altında olmaktan çok daha iyiydi benim için.

"Hadi atla ve öl." Dedi terasa, hemen ardımdan giren Alanguva. Yanıma gelmiyor, birkaç adım arkamda duruyordu. "Ancak ölürsen tek ölmeyeceksin. Onlarca insanın canına mahal olacaksın."

"Tehditkâr konuşmayı kes."

"Zaaflarını göstererek en büyük hatayı yaptın."

"Benim zaafım yok."

"Öyle mi?" Dedi gülerek, olduğunu ikimizde iyi biliyorduk. Alanguva'nın mekanında Bahar kalp krizi geçirdiği gün en önemli zaafımı gözler önüne sermiştim. "Artık birbirimize dürüst olma vakti gelmedi mi?" Dürüst olmasam da görüyordu, sinir bozucu bir kurnazlığa sahipti.

"Esir olmaktansa ölmeyi seçecek bir gururun var ama zaafların hep önüne geçecek. Seni ben değil, gururun değil, zaafları esir edecek." Dedi biraz daha yaklaşarak.

Elim korkuluğa gitti, bu seferde bembeyaz mermeri kirletmişti kanım.

"Asla esirin olmayacağım." Dedim emin bir şekilde.

"Ne ölebiliyorsun ne kaçabiliyorsun. Su vermesem ölürsün, bu esaret değil de ne?" Arkama döndüm, artık yüz yüze bakıyorduk.

Sert rüzgar, üstümdeki elbise demeye bin şahit isteyen kanlı parçayı uçuşturuyordu. Saçlarım yüzüme çarpıyor ve yaralarıma değiyordu.

"Seni de esaretini de sikerim Ateş Alanguva." Güldü, bir adım daha yaklaştı. Pahalı ayakkabısının uçları, çıplak ayaklarıma değdi.

"Ne meraklısın sende sikmeye, sikte ikimizde rahatlayalım." Dedi göz kırparak, rahatsız edici sırıtışıyla.

Sinirden başım ağrıyordu. Daha fazla kendimi tutamadım yüzüne yumruk atmak için kolumu kaldırdım ama o kadar hızlıydı ki kolumu sertçe tuttu. Hatta diğer kolumu da tutarak, arkamdan bağladı tek eliyle. Bacaklarımla karşı gelmeyeyim diye vücudunu tamamıyla vücuduma yasladı.

O çok güçlü değildi! Ben çok yaralıydım. Tamam, belki biraz güçlü olabilirdi.

Boşta sadece kafam kalmıştı ve ben kendi canımı yakacağımı bile bile güzel yüzüne sertçe kafa attım. Tepki vermedi ama canı acımıştı. Diğer eliyle saçımdan tutup geri çekti, artık kafa da atamaz duruma getirdi.

Yüzünü yüzüme doğru eğdi. Tamamen kilit altına almıştı tüm vücudumu. Kuduruyordum resmen.

"Yeter artık. Yorulmadın mı? Ne bitmez tükenmez enerjin varmış." Sesinde ciddi bir hayret vardı. Saçlarımı tutan eli canımı yakmıyordu, aynı şekilde kollarımı tutan eli de. Sadece kaçmamı ve ona vurmamı engelliyordu.

Nefesi yüzüme çarpıyordu.

"Yaralı olmasaydım seni-" Sözümü hızla kesti.

"Siker miydin? Anladık orasını." Dedi rahatça. "İnanırım ama şuraya bak, asla pes etmiyorsun. Yorul artık." Yorgundum, çok ama çok. "Bu halde bir bok yapamazsın bana, kes artık hırçınlığı. İyileştikten sonra geç karşıma." Canım yanıyordu, kurşun yaraları etimi sanki kesiyordu. Çok hareket ettiğim için yine acı şiddetliydi.

Duruldum, derin bir nefes aldım. Rüzgar onun sert ama doğal kokusunu iyice solumama neden oldu. Bu koku beni daha da sinirlendirdi. Kimse bana isteğim dışında dokunamazdı!

"Geri bas." Dedim sertçe ve beni dinledi. Kollarını çekti, son kez omzumun üstünden aşağı baktım. Kaçış yoktu.

Hala çabaladığımı anlamış gibi sıkıntıyla verdi nefesini. Kollarını çekmişti ama vücudu hala vücuduma yaslıydı. Göğsünden sertçe ittirdim, birkaç adım geriledi.

"Bana bir daha öyle kafana estiği gibi dokunursan, o parmaklarını tek tek koparıp götüne sokarım." Yüzündeki ukala, üsten bakan ifade silinmiyordu.

Sakin olmam gerekiyordu, mantıklı düşünmeliydim. Sadece sabırlı olmalıydım.

Artık cidden güç kalmamıştı vücudumda ve ben sahte bir mahkumiyete boyun eğdim. İyileştikten sonra yedi ceddini sikecektim.

Aynı doktor gelip tekrar yaralarımı diktiğinde de, bir odaya kitlendiğimde de hiçbir şey yapmadım. Düşünmeye ihtiyacım vardı, Alanguva'yı o düşüncelerin altında ezmeye ihtiyacım vardı.











***

Zaman kavramı yok olmuştu, güneş yüzü görmeyeli ne kadar olmuştu? Arada saati saymaya çalışıyor ancak başaramıyordum. Kabuk tutan yaralarım iyileşiyordu. Yüzümde iz kalmamıştı, en az on yedi gün falan geçmiş olmalıydı.

Bir hücredeydim, havalandırması olmayan küçücük bir tuvaleti vardı. Odanın içinde sadece yemek tepsisini geçebileceği bir kapak vardı. Günde belli saatlerde bayat yemekler geliyordu. Duş almayalı uzun zaman olmuştu, ne kadar temizlenmeye çalışsam da her yerim kan kokuyordu hala.

Uyuyamıyordum, belki bir iki saat. Spor yapmaya çalışıyordum, yaralarımı açmadan. O yaraların hemen iyileşmesi gerekiyordu.

Oda sürekli karanlıktı, tek aydınlık tepemde duran ampuldü. Cılız ışığı küçük odayı aydınlatıyordu. Bir d tavanın en köşesinde bir kamera vardı. Defalarca kırmaya çalışmıştım ancak tavanı yüksek olduğu için hiç yetişememiştim. Yani her hareketimi düzenle izliyorlardı. Kafese tıkılmış bir hayvandan farkım kalmamıştı.

İyi beslenmemi istemiyordu, kendime gelmemi istemiyordu. Çünkü o zaman neler yapabileceğimin farkındaydı.

Ve bilmem kaç gün sonra odanın kapısı açıldı. İçeri vuran yoğun ışıkla gözlerim acıdı. Gözlerimi kısarak gelen kişiye baktım. Pusat ve arkasında birkaç koruma. Hala ödleri kopuyordu benden, bu günler sonra ilk defa biraz da olsa iyi hissetmeme neden oldu.

Pusat'ın iri bedeninin siluetini görebiliyordum, arkasından o kadar yoğun bir ışık vuruyordu ki yüzünü seçemiyordum.

Eğildi yanıma, bir kelepçe geçirdi kollarıma. Karşı koymadım. Bir kolumdan sıkıca tutarak çıkardı odadan. Asansöre bindik ve en üst kata çıktık.

Alanguva'nın beni daha önce getirdiği çalışma odasına gidiyorduk. Arkamızda ve önümüzde ikişer koruma vardı. Pusat'ın yüzü taş gibiydi, mermi atsam geri sekecek tarzdan.

"Beni bacağımdan vuran sendin." Dedi sıktığı çenesiyle.

"Çok mu canın acıdı? Kıyamam sana." Dedim alayla. Daha da sinirlendi. Kolumu daha sıkı tuttu.

"Ah erkek olsaydın sen..."

"Ne yapardın? Aynılarını şimdi de yapabilirsin, hiç sorun değil. Kadın erkek eşitliği lütfen." Hala alay edişim onu çıldırtıyordu.

"Erkek olsaydın senin yedi ceddini on kez sikmiştim şimdiye kadar." Güldüm sözleriyle.

"He anladım tercihlerin faklı o yüzden." Bu sözüm onu on kat daha fazla çıldırtırken, öndeki korumalardan biri arkasına dönüp, şaşkınlıkla bize bakmıştı. Arkadakilerden biri de gülüyordu.

"Dönün lan önünüze!" Diye kükredi Pusat korumalara, tüm sesleri kesildi. Shrek herkesi korkutuyordu anlaşılan. 

Alanguva'nın odasına girdik. Ateş Alanguva aynı koltuğunda oturmuş, bir bacağını kaba bir şekilde diğerinin üstüne atmış, keyfi yerinde bir şekilde sigara içiyordu. Pusat beni, Alanguva'nın karşısına oturttu.

Aynı koltuk değildi, kan bulaşan koltuğu temizlemek yerinde yenisini mi almıştı? Sorunları çözmekte Alanguva gibi olmak gerekiyordu.

Ancak şuan da pek temiz değildim, hatta baya koktuğuma emindim. Günlerdir aynı havayı soluduğum için koku artık o kadar da dayanılmaz ve mide bulandırıcı gelmiyordu bana.

Günlerdir günışığı görmüyordum ve bu kadar özleyeceğim aklıma gelmezdi. Bir süre büyük cama takıldı gözlerim. Güneş, berrak denize vuruyordu. Mahkumiyetim bir kez daha çarptı yüzüme sertçe.

Diğer adamları çıktı, sadece Pusat kaldı. Alanguva'nın bakışları dikkatle üzerimde gezindi.

"Daha iyi görünüyorsun." Nikotine ihtiyacım vardı, masada duran paketten bir dal aldım. Yakıp, derin bir nefes çektim içime. İyi gelmişti, çok iyi.

Masanın üstünde bir de yarısı içilmiş bir viski bardağı duruyordu pahalı bir şişenin yanında. Şişeye uzandım ve dudaklarıma dayadım. Su içiyormuş gibi kana kana içtim şişeden viskiyi.

Ateş üstündeki siyah gömleğinin üst düğmelerini açmış ve sessizce izliyordu. Pusat ayakta dikilmeye devam ediyordu.

"Kaç gündür hapissin, biliyor musun?" Bardağına uzandı o da. "Tamı tamına üç hafta." Üç hafta... Ablam, Aylin'im! Çıkmış mıydı? "Bugün ablan tahliye ediliyor." Nefesim ciğerlerime ulaşmadı.

Yıllardır beklediğim gün gelmişti, ablam onu asla bırakmayacağımı biliyordu.

Pusat'a bir bakış attı ve Pusat elinde bir tabletle yanımıza geldi. Tableti önüme bıraktı. Bir görüntüydü, ablamı yattığı cezaevinin kapısını çekiyordu. Ve o kapıda elinde bir çantayla ablam bekliyordu.

Elimdeki şişe betona düştü, kırılmadı ama yere döküldü.

"Çıkalı iki buçuk saat oldu, umutsuzca seni bekliyor." Ablam, ayakta dikilmiş umutla etrafa bakıyordu. "Bu görüntüyü kim çekiyor biliyor musun?" Ablam yavaşça umudunu yitiriyordu. Benim için korktuğuna o kadar emindim ki. "En iyi nişancılarımdan biri. Benim sadece bir komutumu bekliyor ablanın kafasını dağıtmak için. Şimdi söyle, esareti kabul ediyor musun?"

Bu kadar çaresiz hissettiğim çok az an vardı. Bu an onlardan biriydi. Alanguva kendinden emin bir şekilde bana bakıyordu gözlerindeki ateşle.

Yutkundum.

Hangimiz daha yakıcıyız Alanguva? Sanırım bunu görme zamanı gelmişti.

Continue Reading

You'll Also Like

45.1K 1.7K 22
Teğmen Asya Öztürk'ün aylardır peşinde olduğu terörist sonunda kendi kendini mahv edecek bilgileri Asya'nın eline verir . Fakat işler Asyanın istediy...
4K 56 7
Tarih, yanlış kalemler tarafından yazıldı diye gerçekler değişmez.
1M 93.2K 39
"Aşk mıdır beni,sana bu kadar bağlayan?" Diye sorduğumda derin bir iç çekti. Soruma cevap vermesini beklerken beni yanıltmış o da bana soru sormuştu...
1.6K 362 13
İhanetinin bedelini canıyla ödeyecek avcının yasak elmaya aşık oluşu. Peki yasaklar çiğnenecek, cehennemin kapıları aralanacak mı? Mary'nin her sabah...