Marinette Dupain-Cheng
Elimde bavul, iki gün sonra tekrar akademiye dönüyordum. Birkaç eşyamı saraya bırakmış, kalanlarını ise almıştım. Mektuplar ve kitap hala bendeydi. Babama arşivden aldığım kitap bitmedi, akademiye götürebilir miyim diye sorduğumda kabul etmişti. Tek şartı, kitaba zarar vermeden geri getirmemdi.
Odamızın kapısının önüne geldiğimde daha kimse gelmemişti. Beklemeye başladım. Bir yandan onları çok özlemiştim. Daha yeni tanıştığım insanlar beni kendilerine o kadar alıştırmıştı ki, onlarsız yapamaz olmuştum. Chloe çok iyi bir kız arkadaş hatta kardeşti. Luka da tıpkı bir abi gibi davranırdı. Ve Adrien...
O sırada, insan lafının üstüne gelir misali hızla yanıma Adrien gelmişti. Bavulu bir köşeye atıp hemen bana sarılması ile küçük bir şok geçirmiştim. Hemen kendimi toparladım ve bende ona sarıldım.
"Özlemişim seni." Yüzüme küçük bir tebessüm kondu. "Bende seni."
O sırada insanlar yine ve yine bize bakıyorlardı. ""İstedikleri gibi bakabilirler. "" Aynı anda konuşmamıza gülerek birbirimizden ayrıldık. Küçük bir tebessümle gözlerimizin içine bakarken birden ortamızdan Chloe'nin geçmesi ile irkildim. Ona döndüğümde Luka ile ile sarılmışlardı.
"Demedi deme, olacak bu iş." Adrien'ın laflarına kıkırdadım. O sırada birden arkamızdan bir ses geldi.
"Hoşgeldiniz, gençler!" Bu Bayan Azura idi. Adrien ve bana, sonra da Chloe ve Luka'ya uzun uzun baktıktan sonra konuşmasına devam etti. "Böyle ulu orta yaptığınız sevgi gösterileri, hoş değil."
""""Afedersiniz, Bayan.""""
Bavulları alıp içeri geçerek kapıyı kapattık ve yaslandık. Birbirimizin yüzlerine baktığımızda gülmeye başlamıştık.
"Kıskandı mı ne?" Luka'nın sorusu ile daha çok gülmüştük.
"Aç olan?"
"Ben ve midem."
"Luka, miden de sen sayılıyor zaten."
"Olabilir ama bu beni ilgilendirmez."
"Anlıyorum..." Diğerlerini yine bir gülme alırken ben hafifçe kıkırdayarak mutfağa girdim.
Aradan geçen bir saate güzelce karnımızı doyurmuştuk. Beraber sofrayı topladık ve masaya tekrar oturduk.
"Evet, kim başlamak ister?" Kimseden ses çıkmadı. "Ay aman, ben başlarım o zaman." Dedim ve kalkıp odama ilerledim. Bavulumdan kitap ve mektupları alarak odadan çıktım ve tekrar masaya döndüm.
"Bana ve Kagami'ye bir mektup ve Bayan Azura'yı anlatan bir kitap."
"Kagami kim?"
"Kuzenim. Karanlıklar varisi. Sarayda tanıştık. Bana... Bana pek iyi biri gibi gözükmedi. Ayrıca şuna bakın." Dedim zarfı göstererek. "Yarı Ay yarı Güneş sembolü var. Ayrıca beyaz değil siyah bir sayfaya yazılmış. Bu normal mi?"
Masayı bir sessizlik kapladı. Hepimiz mektuba bakıyor, konuşmuyorduk. O sırada Adrien aniden yerinden kalkıp odasına, daha doğrusu odamıza yöneldi. Birkaç dakika içinde elinde bir kitap iki zarf ile geri döndü.
" Kuzenim Felix Agreste'in zarfına çok benziyor. Felix, Işık varisi. " Dedi iki zarfı yan yana koyarak. Gerçekten öyleydi. Zarflar arasındaki tek fark üzerine yazılmış isimlerdi.
O sırada zarflar bir anda parlayarak havaya yükseldi. Birbirlerinin etrafında dönerek bir çember oluşturdular. Işıkları giderek artı ve bir anda ortaya ışıktan bir yazı çıktı.
Düşmanı uzakta arama,
Çok yakınında saklanmakta,
Dikkat et! Sinsi oyunlar dönecek,
Sonucunda bir taraf yenilecek...
Yazı göründükten birkaç dakika sonra yok oldu. Zarflarda öyle.
"Bu neydi şimdi?" Birbirimize gergin bakışlar atarken kapı çaldı.
"Kitapları kaldır." Hemen kitapları bavula koyup kapıyı açtık.
"Çocuklar bir sorun mu var? Bir patlama sesi geldi sanki." Gelen Bay Amaud'du.
"Ha, yok hayır. Yemek yapıyorduk. Dalmışsız da yemek taştı. Onun sesi geldi herhalde." Diye atladı Chloe.
"Haa anladım. Eh o zaman, ben gideyim."
"Görüşürüüüüüz." Kapıyı hemen kapattım ve yaslandım.
"Ne kadar rahat yalan söyledin öyle."
"Normalde yalan söylemeyi sevmem ama ne yapayım yapacak bir şey yoktu. Ne deseydik zarf bulduk o patladı bir şey yok mu?"
"Üfff ne bileyim bende kafa mı kaldı? Hadi devam edelim."
Tekrar kitapları alarak masaya oturduk.
""Birde ben bana yazılmış bir mektup buldum. "" Yine Adrien ile aynı anda konuşmaya başlamıştık.
"" Ve üstünde, 'Sev, sevebildiğin kadar.
Kaç, kaçabildiğin kadar.
Yak, yakabildiğin kadar.' Yazıyordu... ""
Birkaç dakika birbirimizin yüzüne korku ile baktıktan sonra gözlerimizi kaçırdık.
"Başka ne buldunuz?"
""""Bir kitap...""""
"Bendeki, Ay'ın eğitmeni: Azura."
"Bendeki, Güneş'in eğitmeni: Albaric."
"Bendeki, Bulut'ların eğitmeni: Amaud."
"Bendeki, Rüzgar'ların eğitmeni: Abella."
Ben mor, Adrien sarı, Luka beyaz, Chloe mavi bir kitap bulmuştu. Hepimizin kitaplarının üstünde altın rengi tuhaf işaretler vardı.
Tam kitapları açacağımız sırada, "Bekle." Bir anda ağzımdan çıkan ile bende şaşırmıştım. Diğerleri bana, ben kitaplara bakıyordum dikkatlice.
" Kitapları versenize bi' "
"Neden?"
"Ver sen." Birbirlerine anlamaz bakışlar atıp kitapları bana uzattılar. Hepsini yan yana koydum başta.
"Hayır böyle değil."
Böyle böyle birkaç model daha denedim ama olmuyordu.
"Hayır hayır hayır!"
"Marinette ne yapmaya çalışıyorsun?"
En sonunda iki tanesini yan yana, diğer ikisini onların üstünde yan yana koyarak bir kare elde ettiğimde olmuştu.
"Oldu!"
"Ne oldu?"
"Kitapların üzerindeki şekile bir bakın."
"Yin yang..."
"Ama, başta anlamsız şekiller gibi görünüyordu."
"Bu yüzden 4 parçaya bölmüşler ya. Bir bütün, farklı parçalara ayrıldığında anlamı kalır mı?"
Sustuk bir süre. Sadece yin yang'a bakıyorduk. Bu şekil bana çok tanıdık geliyordu. Sanki her gün görüyormuşum gibi...
"Şimdi ne yapıyoruz?"
"Şimdi içindekileri okuyoruz... "
Selam!
Biraz kısa bir bölüm oldu üzgünüm.
Diğer bölüm artık gizemleri çözmeye başlıyoruz.
Sizce yin yang neyi temsil ediyor?
Kitaplarda neler yazıyor olabilir?
Beğendiniz mi?
Sizi seviyorum. ^^
Kendinize iyi bakın...
~Lune'