KALP KIRICI: FEVT

By Nemesisheart

3.6K 376 107

Görüyor musunuz? Savaş başlıyor... Kapılar açılıyor, savaş artık benim için başlıyor... *** "Ailen güç için... More

"ᴛᴀɴɪᴛɪᴍ"
1.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅᴏʟᴜ ɢᴇʀçᴇᴋʟᴇʀ"
3.ʙöʟüᴍ:"ᴀçıᴋʟᴀɴᴀɴ sıʀʟᴀʀ "
4.ʙöʟüᴍ:"ᴇɴᴅɪşᴇ ᴛᴏʜᴜᴍʟᴀʀı"
5.ʙöʟüᴍ:"öʟüᴍ sᴇssɪᴢʟɪğɪ"
6.ʙöʟüᴍ:"ʜᴀʏᴀʟ ᴋıʀıᴋʟığı"
7.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʀᴀʀ"
8.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴsᴀɴüsᴛü ɢüçʟᴇʀ"
9.ʙöʟüᴍ:"sᴀᴠᴜɴᴍᴀsıᴢ ʙᴇᴅᴇɴʟᴇʀ"
10.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʏʙᴏʟᴜşᴜɴ sᴀɴᴄısı"
11.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟʙɪɴ ʜᴀʏᴋıʀışʟᴀʀı"
12.ʙöʟüᴍ:"ᴄᴇsᴀʀᴇᴛ ғısıʟᴛıʟᴀʀı"
13.ʙöʟüᴍ:"ʙᴀş ᴋᴀʟᴅıʀış"
14.ʙöʟüᴍ:"ɢᴇʀçᴇᴋʟɪğɪɴ çᴀğʀısı"
15.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟᴘsɪᴢ"
16.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴᴛɪᴋᴀᴍ ᴀᴛᴇşɪ"
17.ʙöʟüᴍ:"ᴀʏ ᴛᴜᴛᴜʟᴍᴀsı"
18.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ ʀᴜʜʟᴀʀıɴ sᴀɴᴄısı"
19.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴋʏüᴢüɴ ᴠᴇ ᴅᴇɴɪᴢɪɴ sᴇsɪ"
20.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀʙᴀɴᴄıɴıɴ ɴᴇғᴇsɪ"
21.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ sᴀᴠᴀşçı"
22.ʙöʟüᴍ:" ᴄᴇʜᴇɴɴᴇᴍ çᴜᴋᴜʀᴜ"
23.ʙöʟüᴍ:"ᴅᴜʏɢᴜ ʜıʀsıᴢı"
24.ʙöʟüᴍ:"ʏɪᴛɪʀɪʟᴍɪş ᴅüşʟᴇʀ"
25.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ʟᴋ ɪ̇ᴢ"
26.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀsᴀᴋ ᴋöᴘʀü"
27.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇sɪᴍsɪᴢ ʙᴇɴʟɪğɪᴍ"
28.ʙöʟüᴍ:"öʟüʟᴇʀ ᴠᴇ sıʀʟᴀʀ"
29.ʙöʟüᴍ:"ᴋöᴛüʟüğüɴ ᴍᴀsᴜᴍɪʏᴇᴛɪ"
30.ʙöʟüᴍ "ᴘᴇʀᴅᴇ ᴀʀᴋᴀsıɴᴅᴀᴋɪ ᴏʏᴜɴʟᴀʀ"
31.ʙöʟüᴍ:" ᴠᴀᴢɢᴇçɪʟᴇᴍᴇʏᴇɴ ɢüɴᴀʜ"
32.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴʟᴀʀıɴ ʙᴀʀışı"
33.ʙöʟüᴍ:"öᴢɢüʀʟüğᴇ ᴠᴇᴅᴀ"
34.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴıɴ ɪ̇ᴘʟᴇʀɪ"
35.ʙöʟüᴍ:"ʟᴀʟ"
36.ʙöʟüᴍ:"ᴠᴀᴠᴇʏʟᴀ"
37.ʙöʟüᴍ:"ᴍᴀʏıɴ"
38.ʙöʟüᴍ:"ᴢᴀʏıғ ɪşıᴋ"
39.ʙöʟüᴍ:"ᴅɪᴋᴇɴʟɪ ᴀᴠᴜçʟᴀʀ"
40.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴢʟᴇʀɪɴ ᴋᴀʟʙɪ"
41.ʙöʟüᴍ:"ᴀᴛᴇşɪɴ ɪçɪɴᴅᴇᴋɪ ᴜꜰᴀᴋ ᴋıᴢ"

2.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅüğüᴍü"

197 25 3
By Nemesisheart

NF💔 Escape
İyi Okumalar🔥

"Sanırım kaçmamın tek yolu bu."

Nefes nefese kalktığım yataktan hışımla kendimi yere bıraktım, sırtımı da yatağa verip başımı ellerimin arasına aldığımda boğazımda bir şeyler sanki düğüm düğüm oluyordu. Aldığım nefesler artık bedenime yetmemeye başlamıştı, can çekişerek tişörtümü çekiştirirken üstümdeki pijamalarımın sırılsıklam olduğunu fark ettim.

Ellerimi yumruk yapıp başıma koyarken gerçekten artık aklım durmuş gibi hissediyordum.

Bu da neyin nesiydi?

Ya gerçekten tehlikedeysem ne yapacaktım?

Birkaç gündür yaşadıklarım içime sığmamaya başlamıştı. Bu kadar yaşanan şeyin gerçek olma olasılığı bile aklımı kaçırmama neden olacaktı. Ne kadar aklımdan silmeye çalışsam da yakama yapışmış bir lanet gibi üstümden atamıyordum ve biliyordum ki artık beni bulmaları an meselesiydi. Eğer kalp kırıcıyı ben sanıyorlarsa, büyük bir hatanın içine savunmasız bir edayla düşüyordum.

O Kalp kırıcı ben değildim, olamazdım.

Benimle birlikte yere düşmüş olan telefonumu geri elime aldım ve telefonu tek elimde tutup saçlarımı terimden arındırmak ister gibi arkaya attım. Elimdeki telefon tamamen kapalıydı büyük ihtimal şarjı bitmişti. Bir hışımla telefonu kapıya fırlattım.

Siktir!

Tutarsız gelen duygularımı zapt etmek amacıyla yanaklarımın içini havayla doldurup bir anda o havayı bıraktım. Birkaç kere denediğim bu eylem başımın ağrısını dindirmişti ama hâlâ orada bir yerlerde bekliyordu, emindim.

Ellerimle yerden destek alarak kendimi geri yatağa bıraktığımda sadece azıcık daha huzurlu bir uykuya ihtiyacım vardı, yoksa bu uykusuzlukla ayağa kalkamayacaktım. Yarın artık bunlara bir son vermeliydim belki de artık aileme açık açık anlatmam gerekiyordu.

Yorganımı üzerime tekrar çekerken bir elimi de başımın altına yerleştirdim. Ardından kapanan gözlerimle son bir umutla uykuya dalmıştım.

Sabah gün ışıklarıyla yatağımdan kalkınca hiç oyalanmadan hızlı adımlarla dolabın önüne gidip, kendime hardal renginde kazak alıp altıma da dar paça pantolon çıkarmıştım. Üstümdeki kıyafetlerimden kurtulup kazakla pantolonu giydim ve saçlarımı da ensemde küçük bir topuz yapıp kâküllümü düzelttim.

Aynanın karşısına geçip hâlime baktığımda asla bakılacak yanımın kalmadığını kendi gözlerimle gördüm. Kıpkırmızı olmuş gözlerim, saatlerce ağladığımın göstergesiydi ve düşen omuzlarım ise ona eşlik ediyordu. Kapı eşiğinde duran telefonumu geri aldığımda hemen kontrol etmek için gözlerimi telefonumda gezdirdim ve fark ettiğim hasarla derin bir nefes vermeme engel olmamıştım, sadece ekranı hafif çatlamıştı. Daha fazla oyalanmadan telefonumu çantama koydum.

Koridora ağır adımlarla çıkınca ilk olarak salona girdim çünkü dün gece açık bıraktığım balkon kapısını örtmem lazımdı o yüzden salona girdiğim anda bedenimi soğuk hava karşıladı. Seri adımlarla balkona çıkıp dün gece bıraktığım bilgisayarı salonumdaki sehpaya koydum, geri kapıyı kapatınca kilitli olduğuna kanaat getirerek geri koridora yürüdüm.

Evden çıkmadan önce mutfağa ilerlediğimde masamın üzerine çantamı koyup buzdolabına ilerledim. Dolabı açar açmaz tek seferde çıkardığım çilek reçelini alıp geri kapattım.

Ağzıma bir şey atmadan evden çıkarsam açlıktan ölürdüm.

Ekmek sepetinden de iki dilim ekmek almamla sandalyeye kurulup reçeli ekmeğe sürmeye başlamıştım. Bir yandan ısırdığım ekmeğimle masada duran çantamın fermuarını açıp içindeki defterlerimi kontrol ettim. Kendimi sağlama almam da fayda vardı . Birkaç dakika da ettiğim kahvaltıyla hızla ortalığı toparlamıştım, arkamda kirlilik kalsın istemiyordum.

Kapının orada durduğumda ayağıma spor ayakkabılarımı giydim ve üzerime aldığım deri ceketimle hazırdım. Bu kadar aceleci olmamın tek sebebi evimdeki kasvetli havadan kurtulmak içindi çünkü hâlâ dün gecenin kareleri gözümün önünden gitmiyordu ve bu durum beni fazlasıyla korkuya sürüklüyordu.

Apartmanın merdivenlerinden yavaş yavaş inip kapıyı ittirip dışarı çıkıverdim ama karşımdaki görüntü alışılmamış şekilde beni şaşırttı. Gözlerim kapımın önünde beni bekleyen Elya ve Meriç'i seçmişti. Şaşırdığımı belli etmek amacıyla kaşlarımı havalandırıp onlara doğru ilerledim.

" Neden buraya geldiniz bu saatte?" Pürüzlü çıkan sesimi düzeltmek amacıyla bir iki kere öksürdüm. O sırada Elya kaşlarını çatıp kızgınlığını en sert şekilde belli edercesine söze girmişti." Dün beni yolun ortasında bırakıp gittiğin için olabilir mi acaba?" Bir anda cırlayınca yüzümü buruşturdum, bitkin bir hâlde parmaklarımla şakaklarımı ovalarken oflamamak için kendimi zor tutuyordum. Cidden bir bu eksikti.

" Elya kırılacak başka bir şey bulamadın mı? Kızgınken yanımda durulmasını sevmediğimi biliyorsun, ne diye zorluyorsun." diye bıkkınlığımı belli ederken dikkatim anlık bir şekilde arkamızdaki parka kaymıştı, geri arkadaşlarıma döndüğümde anlamsızca ikisinde gezindi gözlerim ama ikisi de sözlerimi duymamış gibi yanıma daha fazla yanaştılar.

"Senin gözlerine ne oldu böyle?" diye sorusunu dile getirdiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım ve rahatsızlıkla geri çekildim çünkü iyi görünmediğimin farkındaydım o yüzden kendimce düzgün bir cümle kurmaya çalıştım.

" Zor bir gece geçirdim çok önemli bir şey yok merak etmeyin, şuan biraz daha iyi hissediyorum."

" Saçmalama, sen hâlini görmedin galiba, berbat görünüyorsun... Hadi gel biraz bir yerler de oturalım, seni asla böyle okula götürmeyiz hâline hiç bakmadın mı sen? Her an yeri boylayacak gibi görünüyorsun." deyip kolumu tuttuğunda elini geri çekmesi için uğraştım ama katiyen bırakmıyordu artık Elya'nın inatçılığına yetişemiyordum.

Zaten kendi derdim bana yeterdi, gerisi de umurumda değildi sadece artık huzurlu bir uyku istiyordum. Uykularım bile zehir olmuştu, bir anda gelen duygu patlamasıyla ne yapacağımı şaşırdım. Titremeye başlayan ses tellerim kuvvetli bir patlamaya ev sahipliği yapacak gibiydi.

Gözlerimden akan yaşları durdurmadım veya gerçekten artık durdurmak istemiyordum.

Bedenime dolanan kollarla birlikte bu sefer ikisine de sıkıca sarıldım. Ta ki ağlamalarım sesli iç çekişlere dönünceye kadar ağlamama izin verdiler, bu yaşadığım şeyin birkaç dakika sonra geçeceğini biliyordum lakin şuan  içimi dökmek ve rahatlamak istiyordum buna izin vererek bana sarılan arkadaşlarıma minnettar kaldım. Birkaç gündür olanlar her an duygu patlamasıyla bana geri dönüyordu ve buna engel olamıyordum.

" Neden bizi aramadın ki neden her şeyi kendi başına atlatmaya çalışıyorsun Alvina?" Meriç'in kızgınlık dolu sözleriyle onlardan ayrılabilmiştim.

" İnan bilmiyorum Meriç, artık ciddi anlamda uyuyamıyorum kabuslarım artmaya başladı ve daha da kötüsü galiba tehlikede olabilirim," diyerek her şeyi itiraf etmiş oldum. Bunun iyi mi kötü mü olduğunu umursamadan isyan dolu sözlerimle içimdeki bütün sıkıntıyı atmaya çalıştım o anda ikisinin de gözleri irileşmişti. Burnumu sertçe çekerken sızlayan boğazlarım kendini belli etti. "Alvina daha açık konuşur musun?" İkisi de kaşları olabildiğince çatık bir biçimde bana baktıklarında gözleri anlamsız soru işaretleriyle doluyordu.

Yaşadıklarımı kime inandırabilirdim ki her şekilde korkutucu geliyordu.

" İnanın bende tam olarak hiçbir şeyi bilmiyorum." Titrek bir sesle konuşurken sanki vücudum buz tutmuş gibiydi. Parmak uçlarım bile ayrı uyuşmuştu ve bunların hepsi yaşadığım korkudan dolayı oluyordu.

" Bunca olan şeyi bizden mi sakladın? İnanmıyorum Alvina ne zaman anlatmayı düşünüyordun?" Tok ve gür sesiyle sitem eden Meriç'e bir şey diyemedim sonuna kadar haklıydı eğer bugün buraya gelmeselerdi asla anlatacağımı da zannetmiyordum. Tamamen duygusal yanıma denk gelmişlerdi, yoksa benden o cesareti alamazlardı.

" Başka çarem yoktu... Yardıma ihtiyacım var. Garip şeyler dönüyor zaten siz gelmeseydiniz ilk ağabeyimle konuşacaktım, iyi ki geldiniz ondan önce sizin duymanız en iyisi oldu." İç geçirip cümlemi sonlandırdığımda Elya yanıma yaklaşıp belimden kavradı ve beni yürümeye zorladığında yaptığı şeye şikayetçi bir tavırla yaklaşmadım. En iyisini yapıyordu onlar zorlamasa tek bir harekette bile bulunmazdım.

Meriç ise endişeli bakışlarla bakmaktan başka bir şey yapmamıştı, belki de şuan kafasında sorularla boğuşuyordu bilemezdim ama eminim deliler gibi nedenler arıyordu. Bir elini ensesine atmışken diğerini ceketinin cebine sokmuştu. Elya'yla bana çok yaklaşmadan yanımızda yürüyordu.

Geride bıraktığımız sokağa başımı çevirip tekrar bakarken sanki takip ediliyormuşum gibi tetikteydim. Eğer bu günden sonra kafayı yemezsem eminim daha sonrasında da delirmezdim.

İşlek caddelerden birine girip kahvaltı yapacak kafelere bakınırken bu kararı Elya vermişti. Bende diretmesine ses çıkarmamıştım. En sessiz olanını istediğimi gözlerimle belli ettiğimde Meriç anlayışla etrafa göz gezdirdi, uygun bir kafe de duraksadığında ise bizde yanında durduk. Sarı bir bina karikatürlerle çevrelenmişti, fazlasıyla sevimli görünüyordu.

Kafeden içeri girdiğimizde garsonlar bizi pencere kenarında bir masaya yöneltti, bizde teşekkür ederek yerleşmek için ilerledik. Çantamı sandalyenin arkasına asıp oturduğumda sıkıntılı bir biçimde kollarımı masaya doğru kavuşturmuştum. Gergin tavırlarımı bir süreliğine aza indirsem fena olmazdı diye düşünüyordum ama zaten bunu düşünmek kolaydı ancak eyleme dökmek sanıldığı gibi kolay değildi.

" Hadi şimdi bize baştan her şeyi anlat bakalım, şuna bir çözüm yolu düşünelim güzelim." Meriç'in sesi alçaldığında anlayışla ve nezaketle yaklaşmıştı. Elya'da ona uyum sağladığında kendimi çok kısa telkin ettim. Meriç'in her konuya bu kadar olgun yaklaşması ona hayran kalmama ve ister istemez içimden gelerek davranmama neden oluyordu.

Öksürerek başladım konuşmaya,"Geçen gün bir mahalleye gittim...Size daha önce anlattığım rüyamın olduğu yer, hatta o Atay soyadlı kişileri de buldum. Ben o kişileri bulup konuştuktan sonra hemen mahalleyi terk edecektim aslında ama hiçbir şey istediğim gibi gitmedi, aniden karşıma bir kadın çıktı. Çocuğu fenalaşmış, resmen deliler gibi bağırıyordu ben de normal olarak gittim çünkü elimden gelen yardımı yapmak istemiştim," Anlık bir duraksamayla devam ettim konuşmama ama o sırada ellerimdeki bütün sıcaklık bedenimi terk etti yine de soğukkanlılığımı korumaya çalıştım.

" İçeride çocuk boylu boyunca yatıyordu, ailesinin söylediğine göre kalbi durmuştu gerçekten çok kötü bir durumdaydı. Zaten benimle birlikte diğerleri de gelmişlerdi, onlarda yardım etmeye çalıştılar." Tekrar kısa süreliğine duraksama yaşamamla hafifçe bakışlarımı kaçırdım ve gözlerimi önümdeki peçeteliğe çevirdim. Kulaklarım onlardan gelen derin solukları işitince sakince gözlerimi yumup açtım. Kendime kısa bir süreliğine zaman tanımıştım neyse ki şimdilik normaldi her şey.

" Çok tuhaf bir şekilde kendimi kontrol edemedim, sanki bedenimi kendim yönetemiyordum. Olanları sadece izlemekle yetiniyor gibiydim, sonra çocuğun yanına diz çöktüğümü hatırlıyorum ellerim de çocuğun tam kalbinin üstündeydi o kadar netti ki her şey, ölsem unutmam o anları. Ardından çocuk benim ona dokunmamla ayağa kalktı," dediğimde sanki o anları tekrar yaşamış gibi tüylerim ürperdi.

" Ben düşündüm ama bir neden bulamadım, onlarda hiç bu konuyu açmadılar ve bu konu tamamen kapandı kaldı." Konuşmamı bitirip başımı onlara çevirdiğimde ne yapacağımı bilememiştim ikisi de garip bir şekilde ses çıkarmıyordu bende devam etmekte karar kıldım.

" Dün evdeyken de buzdolabımın üstünde bir yazı gördüm, 'Kalp kırıcı' yazıyordu o an ki korkumu size anlatamam bile. Ağabeyimle de konuştum ama ona da anlatamadım galiba bir şeyler olduğunu anladı ancak sesini çıkarmadı sonra da uyuyakalmışım. Gece de yine-"

" Yine kabus gördün değil mi?" Elya'nın sorusuyla isteksizce başımı salladım sanki tahmin etmiş gibiydi. " Bir bahçedeydim kocaman bir villanın bahçesiydi, genç bir adam eve giriyordu peşinden gittiğimi hatırlıyorum. Eve benim de girmemle kapılar hızlıca çarpıp kapandı... Karşımda tarif edemeyeceğim ucubeye benzer tuhaf bedenler vardı ve adamla kalp kırıcı hakkında konuşuyorlardı," diye sözümü kestiğimde soluk soluğa kalmış gibi havayı içime çektim. Daha fazla anlatamayacağımı anladıklarında bir şey dememeyi uygun bulmuş gibi görünüyorlardı.

" Eğer bu yaşanılanların üzerinden gidersek senden bahsetmeleri çok büyük bir olasılık ama anlamıyorum nasıl olur aklım almıyor, böyle bir şey çok olağanüstü... Hayır yani gerçek hayatta olmadığımızı bilsem özel güçlerin var diyeceğim." Elya'nın sözleriyle birlikte ikisi de bana şaşkınlık içinde baktılar o anda dilim tutulmuştu ve kendime bir türlü bunu inkar edemez hâle gelmiştim.

Hayır, bunlar tamamen saçmalıktı bu yüzden hemen reddedercesine kafamı olumsuzca salladım.

" Saçmalamayın bir filmin içinde değiliz, ben sıradan herkes gibi insanım." diye buz gibi sesle konuştuğumda bile aklım farklı şeyler söylüyordu ama ona rağmen normal bir insan olduğuma inanmak istiyordum sonra aklıma dün ki olay geldi.

Bikem'in yaptığı neydi o zaman?

Onun sıradan olmadığı gerçeği beni çok tedirgin ediyordu, belki de bazı şeyler için asla dememeliydim. Derin bir yutkunuşla bu sefer Meriç'e baktım. " Bakma bana öyle, şuan söyleyeceğim mantıklı bir cümlem yok ama bence artık tek kalmasan daha iyi... Birilerinin seni takip ettiğinden dolayı değil, daha iyi uyuyup kafanı dinlemen için çünkü şu an hepimizin mantıklı düşünen birine ihtiyacı var." Düz bir ifadeyle konuştuğunda ne demek istediğini anlamıştım ve istemsizce o sıra Elya ile birlikte aynı anda konuşmaya başlamıştık.

" Öktem." İkimizin sesiyle Meriç'in gülümsemesi yüzünde büyüdü.

" Alvina, ağabeyini çağır sana asla hayır demez ve zaten belli ki tek ona ihtiyacın var,"dediğinde tebessüm ederek başımı salladım. Evet, kesinlikle ona ihtiyacım vardı farkındaydım.

" Çağıracağım bugün," derken teslim olur gibi onlara istediğini verdim.

O anda yanımıza menülerle gelen garsona baktığımızda odağımız kısa süreli dağılmıştı.Hepimizin garsondan aldığı menülerle ortama sessizlik hakim olunca yemek harici herşey de göz gezdirdim. "Ben bir filtre kahve alabilir miyim?"deyip menüyü beklemeden uzatırken Elya'da aynısından istedi.

" Ben soğuk bir su alayım sadece, duyduklarımın üzerine çok iyi gelir kesin."

Meriç'in çarptığı lafla kıkırdayan Elya kendine hakim olmamış gibiydi ama tam aksi garsonda tuhaf tuhaf bakıp yanımızdan uzaklaştı. " Olayı sindirme şekline hayranım doğrusu," diyerek bacak bacak üstüne atan Elya göz devirmekten kendini alamamıştı.

"En azından makul bir tepki veriyorum, senin aksine."

"Benim tepkimde ne varmış aslancık?"

"Kızın dibinden ayrılmayan sensin hiç mi şüphelenmedin lan? Hadi kızın yüzünden falan anlamadın ellerine bir baksana," derken bakışlar tekrar bana döndü. Bende doğal olarak avuç içlerime baktım, dünden sonra daha çok harap olmuştu sanki.

Şaşkın bir nidayla ellerime sarılan Elya'nın gözlerinde endişe yakalamıştım. " Alvina ellerine ne oldu?"diye sorduğunda Meriç'e hiç cevap verme gereksinimi duymadı. " Valla bir şey yok ya, dün eve gelirken kaldırıma takılıp düştüm," dedim.

"Sakar mısın yoksa bela mı çekiyorsun anlayamadım gitti."

Meriç'in kurduğu cümleyle nedense gözümün önüne Kutan gelmişti. O da bela çektiğimde ilgili bir şeyler saçmalamıştı, gerçi o hödüğün derdi sadece göz korkutmaktı.

Peki, gerçekten korkmuş muydum?

Yani bir tık belki.

"Bu çocuğun ağzına geleni şak diye söylemesi bir gün beni öldürecek,"diyerek Meriç'e ters ters bakan Elya'ya gülmeden edemedim. "Nerede o günler acaba?" deyip iki elini dua eder gibi kaldıran Meriç masanın altından bacağına kuvvetli bir tekme yemişti bile.

"Ah!" Acıyla bacağını tutarken yalandan suratını buruşturmuştu. Çok geçmeden kahveler ve su gelince ikisi de mecburen susmak zorunda kaldı. Elime aldığım kahveyi dudaklarıma götürüp içtiğimde hala atışan ikiliye bakıyordum.

" Neyse şaka maka bu meseleyi çözeceğiz merak etme."

Meriç'in tok sesiyle o an ne diyeceğimi anlık kestiremedim. O da devam etmişti."Hatta gerekirse o Atay adlı kişilerinde kapısına dayanırız çünkü her şey birbiriyle bağlantılı görünüyor," diyen Meriç'e aniden gözlerimi çevirdim.

Bu olmazdı, bir daha onların karşısına çıkmak istemiyordum.

" Olmaz!" Yüksek çıkan sesimle birlikte aniden bazı müşteriler dönüp bizim masaya bakınca mahcup ve utangaç bir hâlde ellerimle masanın örtüsüyle oynamaya başladım, birkaç dakika geçmesi ile birlikte daha alçak sesle devam etmiştim."Onlardan yardım almak istemiyorum biraz garip insanlar." Söylediklerimi dikkatlice dinlediklerinde ikisi de bir şeylerin beni rahatsız ettiğini anlamışlardı, o yüzden seslerini çıkarmadılar bende sonunda huzurlu bir nefes alabildim.

" Hadi daha fazla oyalanmadan okula gidelim, Öktem ağabey gelene kadar da kapatalım bu konuyu yoksa hepimiz artık kafayı yiyeceğiz. " Meriç'in sesiyle hep birlikte masadan kalktık. Konuşulanlar eminim onların da aklını başka yere çekmişti çünkü ikisinin de yüzü düşünceliydi. Bir cevap aradıklarını anlıyordum ama çok fazla bunun üzerinde durmadan Meriç' in koluna girip sertçe yutkundum zaten çok geçmeden de kafeyi terk ettik.

Bindiğimiz otobüs çok fazla kalabalık değildi hızlıca boş olan koltuklara oturduk. Derse girmek için zamanı kaçırmıştık, bu yüzden bugünü muhtemelen kütüphanede geçirecektim. Ara sıra bunu yapardık çünkü üçümüzün de en sevdiği ve dinlendiği yer orasıydı.

Otobüsten iner inmez fakülteye doğru ilerlediğimizde gözlerim büyük binada öylece gezinmişti. İlk üniversiteyi kazandığım anlar gelmişti aklıma. Kendi ayaklarımın üstünde sağlam duruyorsam bunun sebebi sadece okulumdu. Artık küçük bir kız çocuğu değildim, kendi kararlarını verebilecek bir bireye dönüşmüştüm.

Fakültenin önünde kısa bir an duraksayıp konuşmak için boğazını temizleyen Elya'ya döndüm.

" Siz yukarı kütüphaneye çıkın ben dolabımdan kitaplarımı da alıp geleceğim," diyen Elya'yı onaylayıp bu sefer Meriç'e döndüm.

" Bende kahve alayım, sen çık." Onu da çok geçmeden onaylayıp binaya girdiğimde hemen üst kata yöneldim. Kütüphane okulun en üst katındaydı o yüzden de koridorlar bile fazlaca sessiz oluyordu. Normalde bunu severdim ama şuan gürültülü alanlarda durmak istiyor bile olabilirdim, çünkü kafam düşünmeye müsait değildi. Kendimle baş başa kalırsam düşünürdüm ve düşünürsem artık zihnim bana katlanamaz hâle gelirdi.

Koridorun hafif kalabalığına rağmen çok ses yoktu ve bu fırsatı yakalayarak kütüphaneye ilerledim.

Kütüphanenin kapısını açıp içeri girdiğim anda arkamdan bir el kapıyla arasında kalmama neden oldu. Yaşadığım korku ve panikle hızlıca arkamı döndüm. "Senin ne işin var burada!" diye bağırırken yüksek çıkan sesimden rahatsız olmamıştım çünkü kütüphane boştu ve görevli dahi ortalıkta görünmüyordu.

" Sakin ol, sadece bir süredir seni göremedim merak ettim be kızım," diyen Kerem'in muzip sesine kaşlarımı çattım. "Bak inan kafam bir milyon, şuan konuşup gülüşecek bir zamanda değilim. " Cevabımla bir adım uzaklaşınca daha rahat hareket edebildim.

"Bir şey mi oldu?" diye sorarak kibarlığıyla konuşan Kerem'e yüzümü yumuşattım çünkü hıncımı kimseden çıkarmaya hakkım yoktu. Sadece iyi bir gün geçirmediysem agresif birine bağlayabiliyordum.

Dalgalı kumral saçları her zamanki gibi alnına düşmüştü. Buradan bile ne kadar yumuşak olduğunu anlayabiliyordum. "Yok ya, bakma sen bana yine solumdan kalktım," dediğimde yüzündeki endişeli hal bir anda uçup gitti. "Nedense hiç şaşırmadım,"deyip kapıdaki kolunu iyice bastırınca kol kasları gerilmişti.

" Şikayetçi misiniz Kerem bey?"

Kaşlarım anın etksiyle havalanırken başımı da omuzuma doğru eğdim. Tepkime içten bir gülücükle, "Asla,"dedi.

" İyi o zaman çekil önümden de oturalım," dememle yüzünde oluşan kocaman gülümsemeye karşılık bende gülümsedim. Önümden çekilip hızlıca bir masaya oturduğunda ben de çantamı çıkarıp masaya bıraktım.

Geri arkamı dönüp rafların arasına girmiştim, birkaç kitap almak istiyordum. Kerem'in yanımdaki varlığını tekrar hissedince yan bir şekilde ona döndüm ve omuz hizamdan ona bakmaya başladım.

" Senin sevdiğin bir kitap var mı? Yani illaki vardır da önereceğin bir kitap istiyorum," dediğimde suratındaki gülümseme bir an olsun silinmiyordu. Biraz ilerideki kitaplığa gidip Hamlet kitabını almıştı. Buna karşı hemen gözlerim parlamış ve yüzüme sahici bir gülümseme eklemiştim, bu gülümsemenin altında hayranlık yatıyordu.

" Duymuştum ama okumaya fırsatım olmadı hiç," diyerek kitabı incelemeye başladım, sadece konusunun trajedi ve dram olduğunu biliyordum." Biliyorum, sen neyi seviyorum desen onu senden daha çok sevmeye başlıyorum," diye söylendiğinde beni gerçekten şaşırtmıştı. Bir süre donakaldım ve gözlerimi gözlerine dikerek, "Kerem-"dedim ama sözümü hızlıca kesip onu dinlememi ister gibi dudaklarını araladı.

" Bana öyle Kerem deme işte," deyince gözlerimi gözlerinden çekip sessiz kaldım o anda da kapı kuvvetle açılıp kapanmıştı ve içeri Meriç girmişti. " Ne oluyor burada gençler?" Muzip dolu sesine buruk bir tebessüm ederken Kerem de ona dönüp hızlı bir hamleyle Meriç 'in elindeki kahveleri taşımasına yardım etti.

" Hiç ne olabilir ki Alvina'yla sohbet ediyorduk kafası biraz dalgın gibi," Kerem'in cevabıyla Meriç sinirini göstermekten çekinmemişti. " Ben sana demedim mi düşünmeyeceksin diye?" İkaz eder gibi konuşan arkadaşıma derin bir of çekip kitabımla birlikte masaya oturdum. O sırada Kerem tam karşıma oturmuştu Meriç ise yanıma oturmayı seçti.

"Ne yapabilirim ki Meriç?" dediğimde anlayışla başını sallayıp kolunu omzuma attı. "Neyse hadi boş verin de başka şeyler konuşalım," dediğimde gülümseyerek onlara bakmıştım ikisi de konuyu dağıtmama ses çıkarmadılar. Ellerim ensemde topuz yaptığım saçlarımda gezindiğinde tokayı tutup saçlarımın rahatlamasına izin verdim. Ellerim bu seferde saç diplerim de gezinmişti, bunu yaparken ağrılarımı daha çok gün yüzüne çıkarıyorum ama ne yaparsam yapayım baş ağrım hafiflemiyordu.

" Şu Gökçe hocanın dersine çalışmam lazım ne yapsam hiç birşey anlayamıyorum." Meriç'in sıkılmış sesine hitaben dudaklarımın kıvrılmasına izin verdim. Meriç bu senenin başından beri Gökçe hocayla anlaşamıyordu, kadınla ilgili hiçbir sorunu yoktu ama dersi çok zor geliyordu. Başımı masaya doğru eğerken Kerem'in kıvrılmış dudaklarıma gülümseyerek baktığını fark ettim. Cidden bazı anlarda onun bu sevgisi bana suçluluk duygusu yaşatıyordu, ilk başlar da Elya ile bunu normal bir hayranlık sanmıştık ama bir süredir bu fikrimizde yanıldığımızı anladım.

Fark ettirmeden açtığım kitaba geri döndüğümde Kerem'le Meriç kaldığı yerden konuşmaya devam ediyorlardı, arada bende onlarla gülüyordum. O sıra Elya'nın nerede kaldığını soracakken kapı şiddetle iki yana açılınca Elya da bir hışımla yanıma gelip sıklaşan nefeslerini duyumsamamı sağladı ama o bunu bile sormama izin vermeden hızla kolumdan tutmuştu.

"Alvina biri gelmiş, herkese seni acil görmesi gerektiğini söylemiş hemen aşağı insen iyi olur çok telaşlı göründüğünü söylediler." Şaşkınlıkla sandalyeden kalkıp hızlı adımlarla Elya'nın yanından geçerken aşağı koşar adımlarla iniyordum ama peşimden gelen ayak seslerini de duyuyordum. O sıra soru sorup boşa vakit harcamak istememiştim gidip direkt öğrenmek nedense daha mantıklı gelmişti.

Aşağı indiğimizde girişteki kapıda güvenlik görevlilerle duran Alkan'ı gördüğümde bir an yanlış gördüğümü düşündüm. O anda sert çıkışan düşüncelerime mani olamadım çünkü benden daha hızlı ve şiddet doluydular.

Bunun burada ne işi vardı ki? Daha geçen gün arkadaşı beni yaka paça kovmuştu.

"Alvina git ama dikkatli ol hemen şu tarafta olacağız." Meriç' in gösterdiği ağaç kapıya en yakın olandı, fazla uzatmadan başımı sallayarak Alkan'ın yanına yaklaştım o sırada Alkan'ın gözleri beni seçtiğinde tavrından ödün vermeden bana odaklanmıştı.

" Tamam sorun yok tanıyorum kendisini," diyerek güvenlik görevlilerine hitaben konuştuğumda bile gözlerim onun üzerindeydi. Ne tahmin edersem edeyim doğru bir sonuç çıkaramıyordum onun burada okulumda olma sebebi mantığıma nedensizce ters geliyordu. Başlarını sallayarak giden güvenliklere son kez bakıp onunla arama fark edilecek bir mesafe bıraktım.

" Neden buradasın?" Kısaca sorumu yönelttiğimde bile bakışlarını hâlâ gözlerimden ayırmamıştı hatta üzerine sessiz kalmaya da devam etmişti. " Bir soru sordum... Arkadaşından yeterince laf yedim uzak duracağım işte, kaç kere söyleyeceğim. Başıma şimdi de sen mi çıktın?" diye çıkıştığımda ellerini ensesine attı hemen ardından derin nefesler almaya başladığında kaşlarım istemsizce çatılmıştı sanki tuhaf bir derdi var gibiydi.

" İyi misin?" diye sorduğunda sanki bunu gerek görmüş gibiydi, ben ise tavrımı bozmamaya gayret ediyordum.

Kollarımı etrafıma sarıp sorusunu anlamadığımı belli ettim.

" Anlamadım?"

" Neyini anlamadın peşinde birileri yok mu? Sana zarar vermediler değil mi? Kâbusunda gördüğün adam neye benziyordu hatırlıyor musun?" Sorularını ardı ardına sorarken şaşkınlıkla geri adım atmıştım çünkü resmen beni soru yağmuruna tutmuştu.

" Sen bunları nereden biliyorsun?" Attığım geri adıma bakıp cevap verdi. "Bu seni ilgilendirmiyor," dediği anda öfkeyle gözlerimi gözlerine dikip ellerimle de tepkimi belli ettim.

" Nasıl beni ilgilendirmiyor şaka mısın sen? Ben zaten sorduğun soruları yeterince kendime soruyorum, nasıl oluyor da bunlardan haberin oluyor bununla bir ilgin mi var?" diye üzerine gitmeye başlarken bu sefer şaşkınlıkla bakan taraf o oldu.

"Saçmalama ben sadece ne yaşadığını hissedebiliyorum, bu konuyla ilgili bir şey sorma şuan yardıma ihtiyacın var ve sana yardım edebilecek tek kişi bizleriz. Arkadaşların veya ailen değil," dediğinde ağzım açık kalmıştı.

Ne yapacağımı nereden biliyordu ayrıca hissettim de ne demek oluyordu?

Dediklerini zaten biliyordum ama onların da normal olmadığını bilecek kadar bilincim yerindeydi.

" Biliyorum, evet haklısın yardıma ihtiyacım var ama bunu senin o kaba arkadaşlarından istemeyeceğim. Daha anlayışlı birilerini elbet bulabilirim, ne bileyim en fazla bu şehri terk ederim." İnatçılıkla baş kaldırdığımda kendimden emin gözükmeye çalışıyordum. Ellerimi arkamda kavuşturup durdum çünkü çaresizliğimi görsün istemiyordum maalesef ki titreyen ellerim gözle görülür hâle gelmişti.

" Bak bu konuyu halledeceğim sadece bana bir cevap ver, o günden sonra vücudunu nasıl hissediyorsun?" diye sorduğunda buz gibi sesi beni soğuk havadan daha çok üşüttü. Kararsız bakan gözlerimi etrafta gezdirdim." Tam bilemiyorum sanki bir akım gibi bir şey, hem de şiddetli bir akım çoğunlukla ellerim ve başım arasında gidip geliyor," dediğimde tedirginlikle ellerimle oynamaya başlamıştım çünkü artık insanlardan bile korkuyordum.

" Benimle gelmen gerekiyor, izin ver sana yardım edeyim sana söz veriyorum kafanda hiçbir soru işareti kalmayacak," diye direttiğinde ikilemde kalmıştım.

Neden bana yardım etmek istiyordu sorusu zihnimde kol geziyordu. Kim sorgusuz sualsiz birine yardım ederdi ki ama yine de bir an inanmak istedim gerçekten istedim ancak öğreneceklerimden bile deli gibi korkuyordum. "Olmaz gelemem," dedim kısaca.

" Bak-" Alkan tam konuşacağı sıra arkamızdan gelen adım sesleriyle dikkatimiz tamamen dağıldı. Havadaki toz bulutları gibi kayıplara karışan sakinliğimizi geri yakalayamamıştık.

Meriç'in gür sesiyle yerimden sıçradım ve hemen gözlerim sesi takip ederek arkamı buldu. " Sana gelemem dedi duymadın mı?" diye çıkışan Meriç ağzımı açık bıraktı.

Asla ama asla ondan böyle bir tepki beklemezdim ve fark ettim ki öfkeli bakışlarıyla baksa insan gerçekten deli gibi korkarmış. " Ben ona bir yardım teklifiyle geldim, tabii ki karar hâlâ onun kabul etse de etmese de bana bir faydası olmayacak," diyen Alkan'a usulca baktım. Dudaklarımı hafifçe ıslattığımda ise doğru bir karar vermeye çalışıyordum. İşte sorun kesinlikle buydu biz mantıklı düşünen birini istiyorduk ve karşıma Alkan en mantıklı şekilde geliyordu nasıl olur da kabul etmezdim.

" Meriç lütfen, biraz daha müsaade edin konuşmasını bitirsin istiyorum." Alkan keskin sesimle birlikte gözlerini Meriç'e çevirdi. Eğer duygularıma yenik düşüp arkamı dönerek gidersem bir daha bu şansı yakalayamazdım.

"Alvina söyledikleri yalan da olabilir-"deyişiyle hızla başımı iki yana kuvvetle salladım. "Merak etme, bana zarar vermeyecek,"derken niyetim sadece üçünüde inandırmaktı. Kerem'in bir adım arkada ne olduğunu anlamayan bakışları hepimizde gidip gidip geliyordu. Bende ilk Elya'ya dönüp yardım et dercesine baktım çünkü şuan Meriç'i tek geri çekecek kişi oydu.

Elya ise ufaktan göz baymış ve Meriç'in koluna girmişti. "Hadi biraz müsaade edelim, bir şey olursa Alvina bize seslenir zaten,"dediğinde içleri rahatlasın diye bile yüzümdeki ufak tebessüm kırıntılarını silmedim. Ardından gitmelerini beklemeden Alkan'a dönerken arkadaşlarıma sırtımı dönmüştüm. Ayak sesleriyle birlikte dolan gözlerimi tekrar Alkan'a çevirdim.

" Bak... Ben o soruların cevaplarından korkuyorum, asla tahmin edemeyeceğim şeyler öğreneceğim bunu hissedebiliyorum ama inan ki ben buna hazır değilim," derken üzgün ve çaresiz sesimi gizleyememiştim bu da beni biraz daha pişman etti.

" Haklısın asla tahmin edemeyeceğin şeyler öğreneceksin." Beni onaylayan sesiyle dolan gözlerime sahip çıkamadım. Gözlerimden akan yaşlara artık mani olamıyordum ve bu aptal duygu karışıklığını da bedenimden def etmek istiyordum ancak olmuyordu, sanki içimde bir yerde saklanıp duruyordu.

" Şöyle yapalım ben sana numaramı vereceğim sende ne zaman hazır olursan beni arayacaksın, bende o zamana kadar Kutan'la konuşacağım. Biliyorum ondan ürküyorsun ama emin ol seni bu durumdan bizden başka kimse çıkaramaz. İster kız, ister ağlamaya devam et bu değişmeyecek," dediğinde göz yaşlarımı ellerimle sildim o sırada elini cebindeki telefonuna götürdü ve numaramı söylememi isteyince eksiksiz bir şekilde söyleyip sessiz kaldım. Muhtemelen telefonumu çaldırmıştı, ardından elleri omuzlarımı kavrayıp sıvazlayınca sertçe yutkunup düzensiz nefeslerimi sakinleştirmeye çalıştım.

Arkasını dönüp son kez bana baktıktan sonra yanımdan uzaklaştığında orada öylece bir süre dikilmiştim. Bu son umudum değildi, bunu söylemek için çok erken olduğunu biliyordum ama sonuçta her ne olursa olsun kendimde bir çıkış yolu bulabilirdim. Bunun için birilerine ihtiyacım yoktu.

Belki de birileri benimle dalga geçiyordu ve eğer gerçekten böyle bir durumdaysam gerekirse polise gidebilirdim ama rüyalarımdan sadece arkadaşlarımın ve ailemin haberi vardı yani başkasının öğrenmesi imkansızdı.

Uzaklaşan adımlarıyla bıkkınlıkla köşedeki kaldırıma oturdum. Hava gerçekten soğumuştu ama ben yine de yerimden kalkmak istemiyordum. Soğuk beni kendime getirecek tek etkendi, bana yaşadığımı hissettiriyormuş gibiydi ve benim yaşadığımı hissetmeye çok ihtiyacım vardı.

Oturduğum kaldırımdan kalkıp gözlerimi açtım ve bahçeye doğru adımladığımda uzun bir soluk aldım. Düzeltmem gereken bir meselem vardı ama gözlerim aradığı kişileri bulamamıştı, onun yerine aynı dersi gördüğümüz kızlı ve erkekli gruba yöneldim.

Yanlarına varınca nezaketle dudaklarımı aralamıştım.

" Merhaba?" Kısılan sesimin farkındalığıyla öksürdüm o sırada beni fark eden kıvırcık saçlı bir kız oldu. Bana bakarken yeşil gözleri parıl parıl parlıyordu. "Merhaba Alvina bir şey mi oldu?" Kızın cevabıyla arkadaşlarının dikkatini de toplamıştım ismimi biliyor olmasına şaşırmadım sonuçta aynı sınıftaydık.

" Ben Elya ve Meriç'i gördünüz mü diye soracaktımda?" diye sorduğumda bu sefer onun cevap vermesine kalmadan Kerem'in sesini işittim. " Sınıfa çıktılar, " dediği an kısa ve öz sesine hitaben arkamı döndüğümde kollarını bedenine kavuşturmuştu ve elinde de bir basketbol topu tutuyordu. Kerem'i tanıdığımdan beri spor yaptığını bilirdim, zaten onu tanımayan biri bile vücudu sayesinde anlardı.

" Neden beni beklemediler?" diye sorarken somurtmamaya dikkat ediyordum alınganlığımı belli etmenin sırası değildi.

" Bilmiyorum sen git deyince onlarda yalnız bıraktı sizi," dedi sadece.

Meriç'in biraz da olsa öfkelendiğini hissetmiştim, belki de bu benim kuruntumdu. " Beklerler diye düşünmüştüm kızgın mıydı?" Şüpheli çıkan ses tonuma karşılık Kerem umursamaz bir edayla ensesini sıvazladı ancak konuşmadan da kaçmamıştı."Endişelenme boşu boşuna, Elya ısrarla yukarı çıkmak istedi muhtemelen daha rahat konuşmanız için," derken keskin sesiyle birlikte adımlarını tam önümde durdurdu.

Kerem'de olan gözlerimi çekmeden yaklaşmasından kaynaklı boynumu yukarı kaldırmıştım." O adamın kim olduğunu sormadın."

" Anlatmak isteseydin anlatırdın zaten," diye konuşup fikrini belirttiğinde haklı olduğunu bilerek başımı salladım. Bu isteksiz bir kabullenişti.

" Rica etsem Meriçleri çağırıp kütüphaneye gelmelerini söyler misin?" diye rica ettiğimde kısa bir duraksamanın ardından usulca başını salladı. Kahve tonundaki gözlerine bakarken adımlarımı dikkatlice attım ve yanından seri bir şekilde geçtiğimde öylece durmakla kaldı.

Ana binaya girerken hızlı adımlarla merdivenlere ulaştığımda seri bir hareketle koştum hatta bir ara öksürük krizine bile girmiştim ama durmak yerine daha çok üstüne gittim. En üst kata ulaştığımda artık nefes almakta zorlanıyordum, genzim inanılmaz yanıyordu. Öksürerek gidermeye çalıştığımda kütüphanenin kapısını açıp içeri girmiştim.

Masadaki çantama ulaştığımda ilk olarak içinden su şişemi çıkardım ve beklemeden şişeyi dudaklarıma götürdüm. Kana kana suyu içerken bilerek sonuna kadar bırakmamıştım geri çektiğim şişede gezinen gözlerim bir süre şişede oyalandı. Bir dikişte bitirdiğim suya bakıp geri yerine koyunca bu kadar susadığımı fark etmemiştim. Bir süre bekleyip çantamı sırtıma geçirirken yandan da dengede durmaya çalışıyordum. Bacaklarım hareketsizlikten dolayı ağrımıştı, bir ara Kerem'e uyup koşmaya başlasam fena olmazdı.

" Alvina!" Meriç gür ve tok sesiyle kapıyı çarpıp içeri girdi. " Ne konuştunuz?" Hızla yanıma gelerek önümde durduğunda sadece sakin bir edayla omuz silktim. Ses tonundan bile meraklandığını anlayabiliyordum, demek ki onları yanımdan uzaklaştırmama takılmamıştı.

Onu cevapsız bıraktığımda kolumdaki yerini elleri aldı, bedenimi tamamen kendisine döndürüp konuşmasını devam ettirdi. " Hep bizi cevapsız bıraktığında daha çok endişeleniyoruz," dediğinde açıklama zorunluluğu hissedip dudaklarımı sonunda ağır bir biçimde araladım.

" Orada sizi göndermeseydim istediğim cevabı alamayacaktım, amacım sadece buydu." İkimizinde sesi normal haline dönünce bakışlarındaki merakta yok olmuştu ama o konuşmayı tekrar sürdürdü. " Cevaptan bahsediyorsun Alvina, adam senin rüyanı tahmin ediyor bu normal değil!" diye diretince sıkıntıyla iç geçirip kolumdaki ellerini yok sayarak başımı omuzuna yasladım.

Onlarda normal olarak duymuşlardı.

" Sorma yalvarırım, düşünmek istemiyorum farkındayım çok garipti ama ne kadar garip oldukları hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum," diye isyan ederek mırıldanırken şefkatle onay mırıltıları çıkarıp başını salladı ve üzerine dudaklarınıda saçlarıma bastırmıştı.

" Haklısın ama artık bizi de yok sayma tamam mı?" Sakin ve düz sesine uysalca başımı salladım. Konuşurken saçlarımın üstünde duran dudakları yüzünden sesi boğuk çıkmıştı.

Sessizce bir süre öyle kaldık. O anda kapı gürültüyle açılıp kapanınca Elya kapıdan içeri girmişti böylece sessizlikte bozulmuş oldu.

" Bensiz sevgi seli yaşadığınıza inanamıyorum," diyerek somurtup durduğunda yüzümüze inanamayarak bakıyordu ama neyse ki çok geçmeden küçük kıkırtısıyla bizi tekrar birleştirdi. Bu sefer hep beraber sarılmış olduk.

Telefonumun sesi ortamı tamamen dağıtınca sarılmayı çok geçmeden kesmiştik. " Telefonum normalde kapanmıştı o da kafayı yedi," dediğimde ikisininde gülen yüzlerine bakmayı kesip çantamdan telefonumu çıkardım, o anda tanımadığım bir numarayla göz göze gelince tereddüt eşiğinde kalmıştım ama yinede cevapladım.

" Alo?"

" Merhaba Alvina hanım, evde misiniz acaba?" Kulağıma gelen sesin aksine sorusuna hitaben kaşlarımı çattım. "Hayır okuldayım ne olduğunu öğrenebilir miyim? Ayrıca siz kimsiniz?" diye sorduğumda birkaç gürültülü sesle birlikte zar zor sesini işittim. " Ben kapıcı Ömer, evinizden gürültülü sesler geliyor komşularda rahatsız olmuş, aileniz gelmiş olabilir mi?" diye sorduğu anda korkuyla yutkunup hızlıca cevap verdim.

Meriçler de bir şeylerin ters gittiğini anlamış gibi iyice önüme geçip yüzüme bakmaya başladılar. "Evet, babamlar gelecekti bugün gürültü içinde özür dileriz hemen hallediyorum," dediğimde tedbirimi almaya çalışıyordum titrememesini umduğum sesimle anlatmak istediğim şeyi zar zor dudaklarımdan dökebilmiştim. O sırada gürültülü bir patlama sesiyle yerimden sıçradım.

Evime ne yapıyorlardı?

Hayretle açılan dudaklarımla telefon hızlıca elimden düşüp yeri boyladı.

" Alvina neler oluyor?" Meriç fevri bir hamleyle hasar almış telefonumla konuşmaya çalıştı ama ses alamamış olacak ki o da panikle yanıma geldi.

" Evimde birileri var... Patlama sesleri geliyordu, ben ne diyeceğimi bilemedim," derken tedirgin sesim kesik kesik çıkıyordu anlayabildiklerini bile düşünmüyordum.

" Tamam bir sakin ol şimdi bir yolunu bulacağız, polis-" Elya Meriç'in sözünü yarıda kesip devam etti. " Ara birini," deyince şaşkınlık içinde benimle birlikte Meriç'te Elya' ya döndü.

"Bakmayın bana öyle, iki taraftan birini aramak zorundasın hemen şimdi karar ver. Ağabeyini arayıp gelmesini mi isteyeceksin? Yoksa bugün ki adamı arayıp her şeyi anlatacak mısın? Ama bilmelisin ki bir tarafta anlatman gereken şeyler var diğer tarafta öğreneceğin cevaplar olacak," diyen Elya'ya bitkinlikle baktım ama en sonunda ayakta bir ileri bir geri yürürken ellerimle saçlarımı sertçe kavramıştım.

Düşün Alvina düşün... Vereceğim en doğru karar hangisi olurdu?

" Alvina?" Elya'nın sesini duymamazlıktan gelip Meriç'in elinde duran telefonumu hızlıca aldım. En doğru kararı verdiğimi düşünmüyordum çözüm olur muydu hiçbir fikrim yoktu ama düşünürken bile zaman kaybediyordum.

Hızlıca telefonumun kilidini girip ellerim birkaç saniye numaranın üstünde duraksadı, parmaklarımı uzaklaştırmadan bakışlarım en yakın dostlarıma kaydı. İkisininde gözlerinde endişeden başka bir şey görünmüyordu.Oyalanmadan arama tuşuna basıp telefonu kulağıma götürdüm. Telefon çaldı, çaldı ve uzun bir süre böyle devam etti ki sonunda açıldı.

Açılır açılmaz da sesim bedenimden koptu gitti." Yardıma ihtiyacım var. "

Çaresiz sesime dur diyemeden yelkenleri indirdim. Ses tonum konuşmasına dahi izin vermemişti, belki onu da telaşlandırmıştım ama umurumda bile değildi.

Bölüm Sonu

Bölümü beğendiyseniz beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen🔥
Sevgilerle❤️

Continue Reading

You'll Also Like

3.8M 155K 52
© Tüm hakları saklıdır Kitap şarkısı: CAN KAZAZ - Sürsün Bahar Az sözle çok şey anlatacaksın. Sadece, Seni seviyorum diyeceksin ama öyle her zaman...
22.2K 2.3K 20
Vampirler ve cadılar yüzyıllardır birbirinden nefret eder ve birbirlerine yaklaşmazlardı İki kişi bu geleneği bozana kadar #Elf 1🥇2024:04:26 #Vampir...
5.1K 560 17
Instagram:azimet340 SİYAH VE KARA. KURTOĞLU SERİSİ -2 Yılbaşı Elmas-ı isimli hikayemi okuyan herkesin kulağına tanıdık gelecek olan PUSAT KURTOĞLU'n...
23.8M 1.4M 79
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...