close as strangers |rosékook

By mortemiusa

174K 14K 6.8K

"Çünkü biz seninle yabancılar kadar yakındık." Yüzüyorsun. İnanılmaz iyi bir yüzücüsün. Elini attığın her kon... More

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty one
twenty two
twenty four
twenty five
twenty six
twenty seven
twenty eight
twenty nine
thirty
thirty one
thirty two,finale

twenty three

4.4K 376 141
By mortemiusa



Yumruk yaptığım ellerimle gözlerimi ovalarken kantinciye para uzatıp suyu elime aldım, bomboş midemi bu şekilde doldurmaya çalışmak ne kadar doğruydu bilmiyordum ama bugün son sınavımıza giriyorduk ve çok önemliydi, bu stresle boğazımdan tek bir lokma dahi geçirmem imkansızdı.

''Ben artık yaşamak istemiyorum,'' diye hayıflandı Jennie dudak bükerek. Bir yandan da elindeki karton, içi kahve dolu bardakla ellerini ısıtmaya çalışıyordu. ''Bu nedir ya? Ders, sınav, sonra yine sınav. Lise terk olacağım en sonunda.''

Sıradan çıkıp kapıya doğru ilerlerken ben de bir yandan suyumu kafama dikiyordum. Taehyung bana dönüp ''Yavaş iç midene oturacak,'' dedi kısık sesle ve Jennie'ye laf yetiştirmeye koyuldu. ''Salak sen değil misin her sınavda ilk 10'da olan? Sabah sabah ne mızmızlanıp durdun zaten full çekip çıkacaksın.''

Kantinden çıkınca biraz ilerleyip sırtımı duvara yasladım ve midemde çalkalanan suyla beraber onları dinlemeye devam ettim. Jennie, Taehyung'a orta parmağını kaldırıyordu. ''Sen bir sussana ya. Çok sinirlerimi bozuyorsun her cevap verişinde, yasaklıyorum sana benimle laf dalaşına girmeyi.''

Taehyung bunu duyunca gözlerini devirdi ve alay edercesine çocuk gibi ağlama taklidi yaptı. ''Prenses Kim Jennie Hazretleri bana yasak getirdi, ne yapacağım şimdi ben?''

''Prenses Kim Jennie, sana şu sarışın ve o aklı bir karış havada olan Jeon Jungkook'un arasını yapmanı emrediyor.''

Gözlerimi kocaman açarak kafamı onlara doğru çevirdim. ''Konu nereden geldi şimdi buraya?'' Zaten midem şu an suyla çalkalanıyordu, bir de Jungkook'u düşünüp kelebeklerin uçuşmasını hiç istemiyordum ama bir kere duymuştum işte. Sabah Jennie ile kütüphaneye gelip biraz çalışmıştık ama onu hala etrafta görememiştim, son saniyede mi gelmeyi düşünüyordu sınava beyefendi?

Jennie bana bakıp omuz silkti. ''Tatlım bizim konumuz her zaman bu, sadece arada bir dikkatimiz dağılıyor sınavlar falan derken o yüzden yani, yoksa her dakika başının etini yediğimi biliyorsun,'' Taehyung'a döndü. ''Ama artık gerçekten el atman gerekiyor. Haftalardır bir iyiler bir kötü, bir bakıyorum kanlı bıçaklı düşmanlar sonra dönüyorum sarmaş dolaş olduklarının haberi geliyor.''

Taehyung, tatlı bir surat ifadesi takınıp ellerini iki yanında havaya kaldırdı. ''Valla bence bunlar yakında işi pişirir, benim araya girmeme gerek kalmayacak.''

Oflayarak ''Doğru aslında,'' diye mırıldandı Jennie. ''Ha oldu ha olacak diyorum ama yine bir şey oluyor, birbirini iten aynı kutuplar gibi iki ayrı tarafa savruluyorsunuz.'' Tam olarak bir cümleyle aramızdaki ilişkiyi özetlemişti.

O, bütün hikayeyi biliyordu ama Taehyung'da çok önemli parçalar eksikti ve sormak istediğini ama çekindiğini biliyordum. Geçmişimi bilmiyordu, abimin öldüğünü de yıldönümünde öğrenmişti zaten. Ailemle sorunları az çok biliyordu, bir gece sadece ikimiz otururken biraz bahsetmiştim ama bu kadardı. Jungkook'un uyuşturucu satın aldığını ve bizim aramızın bu yüzden bozulduğunu bilmiyordu, o olaydan öncesine kadar aramız çok iyiyken birdenbire bunun olmasına çok şaşırmıştı ama geçiştirmeyi başarabilmiştim. Bir gün ona anlatacaktım, kafama koymuştum bunu.

Konuyu dağıtmaya çalışarak gözlerimi kısıp karşıdan gelen hocaya sabitledim, bizim gözetmenimiz değildi ama öğretmenler odasının kapısı açılmış demekti. ''Hey,'' dedim bakışlarımı ayırmadan. ''Gitsek iyi olur, akbabalar sınıflara girmeye başlıyor.'' Koridordaki öğrenciler de hareketlendi.

Biraz eğilip gülerek yüzüme baktı Taehyung. ''Ama şunun tipine baksana sen ya, Jungkook bu güzelliğe bu tatlılığa dayanabilir mi? Hiç sanmıyorum.'' Yanağımı sıktı, bir anda tatlı modunu açıverip sevgiyle dolmuştu sanki.

Ben ona şaşkın gözlerle bakarken seslice güldü ve kolunu omzuma atarak beni yanına doğru çekti. ''Hadi gidip son sınavımızı verelim ve özgürlüğümüze kavuşalım,'' Birkaç adım attı ve kafasını çevirip Jennie'yi işaret etti. ''Sen de gelirsin bir ara canım.''

Jennie tam ağzını açmış, ona okkalı bir küfür edecekken uzanıp kolundan çektim ve ona da gülerek sarıldım. Anında kıkırdayıp otuz iki dişini de gösterir olmuştu, böyle gerçekten çok tatlı oluyordu. Sanırım bu hayatta sahip olduğum tek güzel şey, arkadaşlarımdı. Aile, yanında mutlu ve huzurlu hissettiğin, sana destek olan insanlar demekti. Biyolojik ailem bu sorumlulukları üstlerine alamamıştı ama onlar, beni mutlu etmeyi başarıyorlardı ve bunun için hepsine minnettardım.

Sınava girdiğimde heyecandan ölmek üzereydim ama beklemediğim bir şekilde iyi geçti, bu yüzden aynı sınıfa düştüğüm Lisa ile beraber kantine giderken çok keyifliydim. İçtiğim litrelerce kahve ve uykusuz geçen onca gece bir işe yaramıştı.

Lisa, somurtarak "Ben çikolatalı süt alacağım, sen bir şey ister misin?" diye sordu.

Kafamı sallayarak bizimkilerin olduğu masaya baktım, tam da sınav çıkışı olduğu için çok kalabalıktı ama cam kenarında güzel bir yer kapmayı başarabilmişlerdi. "Çikolatalı süt olur."

O, sıraya girerken ben de hararetli hararetli konuşan insanların arasından sıyrıldım ve bir sandalye çekip Jennie'nin yanına oturdum. Bu masanın da diğerlerinden farkı yoktu aslında, başta kitabını masaya vura vura ''Bitti lan bitti!'' diye bağıran Taehyung olmak üzere hepsi sevinçli gözüküyordu. Yoongi muhtemelen burada bir sene daha geçirmeyeceği için o kadar mutluydu ki gözlerini kaybolana kadar gülümsüyor ve  Şimdiden halimiz buysa üniversite sınavından sonrasını düşünemiyordum bile.

Tam olarak sol çaprazımda Jungkook oturuyordu, göz göze geldiğimizde hafifçe gülümsedim. İçimden gelmişti ve o da kalbimi ısıtacak tebessümüyle karşılık vermişti.

Lisa, bana çikolatalı sütümü uzattığında hızlıca pipeti sokup içmeye başladım. Bu sırada da Yugyeom, elini masaya vurup dikkatimizi çekti. "Canım dostlarım, bakın buraya!"

"Ne var yine salak?" diye homurdandı Jisoo. Onu sinir etmeye bayılıyordu.

"Şimdi baktım sınavlar bitti, hepimiz çok mutluyuz dedim ki şöyle güzel bir kutlama yapalım. Müthiş beynimle düşündüm ve harika bir fikir buldum-"

Bu defa Yoongi konuştu. "Sadede gel."

Ona kısa bir bakış attıktan sonra hiç istifini bozmadan "Öncelikle ben senin amına koyayım kardeşim bir dursan açıklayacağım," dedi. "Şehrin biraz dışında, göl kenarında bir evimiz var bizim. 10 numara mekan, tam sizle gidilecek bir yer. Şu an birkaç ufak tadilat yapılıyor ama Jimin'in ailesinin davetinden sonra bitmiş olur. Hafta sonu gidelim, kalırız. Ne dersiniz ama müthiş fikir değil mi? Hemen tebrik edin beni."

Ah, bir de şu meşhur davet vardı değil mi?

"Olur aslında," dedi Jimin. "Sınavlardan sonra takılmaca iyi gelebilir." Ben de dahil herkes kabul ettiğinde bu konu hakkına konuşmaya başladık ama kısa sürdü çünkü sınavlar resmi olarak bittiğinden artık okuldan çıkma imkanımız da yoktu, bu yüzden paşa paşa girdik diğer derslere. Tam bir işkence gibiydi ve bazı hocalar hiç acımadan hızlıca anlatıyordu konuları, not alırken eli kopmuştu. İyimser ya da karamsar olduğuma karar veremesem de iyi bir üniversite kazanamama ihtimalini olabildiğince uzak tutmaya çalışıyordum zihnimden böylece oturup ağlamak yerine ders çalışabiliyordum.

Günün ultra yavaş geçmesi yetmezmiş gibi son teneffüste koçumuzun çıkışa antrenman koyduğunu öğrenince bu yorgunlukla nasıl sıçrayıp smaçlar basacağımı düşündüm kara kara. Sınavlar bittiğine göre inanılmaz yoğun bir antrenman programı bekliyor olmalıydı bizi. Mezun olmadan son bir şampiyonluk getirmemiz isteniyordu.

Çıkışta Jennie ile çantalarımızı toplayıp spor salonuna gittik. Koç bugün ekstra aceleciydi o yüzden resmen saniyeler içinde şortumu, formamı giydim ve dizliklerimi taktım. Takımdan iki kız basketbol takımının da bugün antrenman yapacağını konuşuyordu. Huh. Bir kere de denk gelmesek olmuyordu zaten.

''Hadi şampiyon,'' dedi Jennie sırtıma hafifçe vurarak. ''Sahaya dönme zamanı.''

Düşüncelerimden sıyrılıp takımın geri kalanıyla beraber soyunma odasından çıktığımda sahaya gidip esneme hareketleri yapmaya başladık. Maçlar yakında başlayacaktı ve elimizden gelenin en iyisini yapmalıydık.

Koç, ellerini çırpıp pozisyonlarımızı almamızı söylediğinde basketbol takımı da soyunma odalarından çıkıp salonun öteki ucuna doğru gittiler. Jungkook, en önde koçla bir şeyler konuşurken oldukça ciddi gözüküyordu ve odaklanmış gibiydi. Yugyeom, Jennie ile bana el salladı.

Yaklaşık iki saat boyunca neredeyse hiç durmaksızın antrenman yaptık, sonunda kendimi yere atarak buz gibi suyu diklememi saymazsak oldukça verimli geçti. Üstümden tır geçmiş gibi hissediyordum, üstelik öğle arasında sadece birkaç lokma yemiştim bu yüzden midem de imdat çağrıları yolluyordu.

Jungkook, fırtınalar estiriyordu. Cidden, koştuğunda arkasından rüzgarlar esiyordu. O kadar yetenekliydi ki ağzım açık izliyordum bazen. O kaptan oldukça takımın sırtı kesinlikle yere gelmezdi. İlk senesinden kaptan olduğunu biliyordum, bu çok büyük bir şeydi.

Sımsıkı topladığım at kuyruğuma rağmen önüme gelen saçlarımı geriye ittirdim ve üstüme bol sweatshirtümü geçirdim, evde duş almaya karar vermiştim. Jennie'ye ve takımın geri kalanına görüşürüz dedikten sonra kulaklıklarımı kucağıma geçirip soyunma odasından çıktım. Bu sırada Jungkook'un bir basket daha attığını gördüm, hiçbir yere çarpmadan potadan geçti top. Sonra, kafasının arkasında bir gözü daha varmış ya da hisleri ona söylemiş gibi kafasını çevirdi ve buraya baktı. Göz göze geldik.

Siktir. Resmen durup onu dikizlediğimi görmüştü.

Hızlıca kafamı yere eğip salonun kapısına ilerledim ve oyuna geri döndüğünü düşünerek bir kez daha baktım ama bu, sadece yeniden göz göze gelmemize sebep olmuştu. Ne yapıyordum ben böyle?

Alnına düşen saçlarını geriye itti ve gülümseyerek başını yere eğdi. Yapma şu hareketi tavşan çocuk. Sen böyle yapınca koşarak kollarına atılma isteğime engel olamıyorum.

Soyunma odasından çıktıktan sonra kapüşonumu kafama geçirdim, hafif yağmur yağıyordu ve altımdaki şort yüzünden bacaklarım biraz üşüyordu ama sorun değildi çünkü bu havaları çok seviyordum. Yürüyebilirdim aslında ama ev yakın sayılmazdı, çok yorgundum ve daha da geç kalırdım o yüzden yoldan bir taksi çevirdim. Bay Jung'a sadece sabahları gelmesini rica etmiştim çünkü genelde çıkışta ya antrenmana kalıyor ya da diğerleriyle dışarı çıkıyordum, saat çok fazla değişiklik gösteriyordu.

Evin önünde indiğimde ne yazık ki yağmur durmuştu, çantamdan anahtarlarımı çıkartıp evin kapısını açtığım anda burnuma nefis kokular gelmeye başladı. Bu evde asla böyle kokular yayılmazdı çünkü ben yemek yapmazdım. Bilmediğimden değildi, özellikle Jennie geldiğinde ortaya çok güzel şeyler çıkarabiliyorduk ama yalnız olduğum zamanlarda tek başıma mutfağa girmek, tek başıma o kocaman yemek masasında yemek çok kötü hissettiriyordu bana.

Hiç sevmezdim zaten akşam yemeklerini. Annemle babam evde olmazdı, ben hep yalnız olurdum o masada. Çok nadir gelirlerdi, üçümüz oturduğumuzda işkence çekiyormuş gibi hissederdim.

Lucas, kafasını mutfağın kapısından çıkardığında üstünde önlük olduğunu gördüm ve bu görüntü gülmeme sebep oldu. ''Gelmişsin!''

Kafamı salladım. ''Geldim gelmesine ama,'' Mutfağı görmeye çalıştım fakat nafileydi, zaten sırık gibiydi bir de kapıyı çok az aralamıştı. ''Sen ne pişiriyorsun böyle?''

Kendinden gurur duyar gibi bir ifadeyle ''Sürpriz,'' dedi. ''On beş dakikaya hazır, parmaklarını yemeye hazır ol.''

''Sen ne zamandan beri yemek yapabiliyorsun?''

''Bugünden beri.''

Gülerek ellerimi kaldırdım teslim olurcasına. ''Tamam şef, parmaklarımı yemek için sabırsızlanıyorum!'' Merdivenlere yönelirken beni izliyordu. ''Duş almaya çıkıyorum, bu önemli yemek için hazır olmalıyım sanırım.''

Kafasını sallayarak onayladı beni. ''İşte aradığım ruh-'' Duraksadı ve kafasını arkaya doğru çevirdi. ''Hassiktir yanıyor galiba!'' Telaşla kapıyı kapadı ve ben hiç durmadan gülerken muhtemelen yanan yemeğe doğru koşturdu.

Yukarı çıkıp çantamı bir kenara attıktan sonra banyoya girdim ve kendimi ılık suyun altına bıraktım.

-

Lucas, diğer tabağı da masaya bıraktıktan sonra üstündeki önlüğü çıkardı ve gururla baktı eserine. Rosie için yemek hazırlamak istemişti ve kendine göre oldukça iyi iş çıkarmıştı, onun da beğenmesini umuyordu.

Yakında gidiyordu. Hiç istemiyordu, onu bırakmak isteyeceği son şey bile değildi ama Avustralya'ya dönüp okulunu bitirmeliydi. Bundan sonra iletişimi kesmeyeceklerini biliyordu, hep görüşmeye devam edeceklerdi ve bu gerçek onu çok mutlu ediyordu.

Mutfaktan çıkmıştı, Roseanne'e yemeğin hazır olduğunu haber edecekti ki zil çaldı. Önceliği kimin geldiğini öğrenmeye verdi ve ilerleyip kapıyı açtı.

Karşısında Jeon Jungkook duruyordu. Antrenmandan çıkmıştı ve eve gitmeden önce aniden gelen bir duyguyla kapıyı çalmıştı. Neden geldiğini içten içe biliyordu, her şeyi anlatmaya gelmişti. Aralarının böyle olmasından o da en az Chae Young kadar nefret ediyordu ve bugün anlatmak istemişti. Geçen sefer öpemediği dudakları, bugün öpmek istemişti.

Karşısında Lucas'ı görünce şaşırmadı ama Lucas için aynı şey söylenemezdi. Jeon Jungkook'tan pek haz ettiği söylenemezdi, özellikle de gittikleri barda yaşanan şeylerden sonra.

Jungkook, giydiği hoodienin kapüşonunu çıkardı ve sakince ''Chae Young yok mu?'' diye sordu.

Lucas, omzunu kapıya yaslayarak kafasını iki yana salladı. ''Şu an müsait değil. Sen neden geldin?''

Boş gözlerle ona baktı. ''Onunla konuşmaya geldim.''

''Ne konuşacaksan bana söyle, ben ona iletirim.''

Kaşlarını kaldırdı Jungkook. Sanki kendi eviymiş gibi bir de onu kapıdan çevirmeye çalışıyordu. ''Seni hiç ilgilendirmez, çekil önümden. İşi bitene kadar içerde bekleyebilirim.''

İstemsizce dudaklarının arasından bir 'hah' sesi firar etti Lucas'ın. Karşısındaki çocuğun fazlasıyla küstah olduğunu düşünüyordu. ''Bekleyemezsin. Birazdan yemek yiyeceğiz ve sen şu an rahatsızlık veriyorsun. İstediğin zaman onun kapısına dayanamazsın.''

Sinirle bir nefes verdi Jungkook. Öfkelenmeye başlamıştı ama kendini tutacaktı, Chae Young'un evine gelip arkadaşını yumruklamak çok saçma olurdu ama bu, sinirlenemeyeceği anlamına gelmiyordu. ''Haftalardır onun evini işgal eden biri mi söylüyor bunları?'' Güldü. ''Komiksin. Şimdi, bir kez daha söylüyorum. Çekil önümden.''

Lucas, sabır dilenircesine gözlerini kapattı. ''Çekilmiyorum ve sen de evine siktir olup gidiyorsun. Onun da benim de keyfimi kaçırma.''

Chae Young'un keyfini mi kaçırıyordu Jungkook? Böyle bir şey olduğunu sanmıyordu, sadece son zamanlarda anlaşamıyorlardı. Hepsi buydu. Lucas'ın bunları söylemeye hakkı yoktu. ''Burada siktir olup gidecek biri varsa o da birkaç güne uçağa binip Avustralya'ya uçacak olan sensin. Yazık, aşk hikayeniz yarım kalacak.''

Lucas bu lafları duyunca bozulsa da belli etmedi. ''Sence yarım kalacak tek aşk hikayesi bizimki mi olacak?'' dedi. Zaten biliyordu Rosé'nin ona karşı bir şeyler hissetmediğini, kabullenmişti. Onu karşılıksız seviyordu. Fakat Jungkook'un da ona olan ilgisini gözden kaçıracak biri değildi. ''Belki ben gideceğim ama onun da kalacağını mı zannediyorsun? Hanginiz o mükemmel okulunuz sayesinde başka ülkelerdeki üniversitelere gitmeyeceksiniz ki? Benim birkaç günüm, seninse birkaç ayın var Jungkook. Çok farklı değiliz.''

Jungkook, bir adım geri adım attı ama üzüldüğünden ya da yenilgiyi kabul ettiğinden değildi. Karşısındakine laf yetiştirmek istemiyordu artık. ''Onu göreceğiz.'' dedi kısaca.

Yukarıdan bir kapının kapanma sesini duyan Lucas, son bir kez ona bakıp ''Görürüz.'' diye mırıldandı ve kapıyı yüzüne kapattı. Rosé muhtemelen duştan yeni çıkmıştı ve aşağıda olanları duymamıştı.

Tahmin ettiği gibi oldu, saçlarını havluyla kurularken merdivenden indi Roseanne her şeyden habersiz bir şekilde.

"Ben de tam seni çağırmaya geliyordum," dedi Lucas gülümseyerek. "Hadi gel yiyelim."

Jungkook, arkasını dönüp evine doğru giderken kararlı adımlarla ilerliyordu. Lucas haklıydı, sadece birkaç ayı vardı.

Ve o, Chae Young'un kalbini kazanabilmek için her şeyi yapmaya hazırdı.

Continue Reading

You'll Also Like

13.2K 1.7K 14
ateş ulusunun genç varisi chaeyoung, büyük hırsı ve güçlü karakteriyle tanınmaktadır. akademinin en başarılı öğrencisi olduğu bilinen bu kıza, su ulu...
2.4K 258 24
''Karar: davalının; örgüt üyeliği, kara para aklama, yasa dışı kumarhane yönetimi ve bir dizi seri cinayetin katil zanlısı olduğu ileri sürülerek, sa...
18.6K 2.5K 53
[ rosékook ] Ve şimdi sadece senin adını sayıklayan bir hayalete dönüştüm.
46.7K 2.3K 14
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...