NIGHT CHANGES ~TaeJin~

By LilaEzri

163K 11.7K 33.9K

Taehyung'un oda arkadaşı olan Jin, Taehyung'un geceleri sık sık yurttan ayrılması yüzünden bir gün onu takip... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
1 Nisan'a Özel Final Bölümü
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45 - FİNAL -
Teşekkürler

Bölüm 32

3.1K 180 859
By LilaEzri

Dakikalar öncesinde sevdiği adamın göğsünde görebileceği en huzurlu rüyayı görürken, dakikalar sonrasında boğucu derecede karanlık bir yeraltına çakılacağını tahmin edemezdi Taehyung. Kafasında sadece kendisine her şey yoluna girecek, diye teselli vermeye çalışsa da biliyordu hiçbir şeyin yoluna girmeyeceğini.

Elleri Jin'i sımsıkı tutmuş burnu ise gözlerinin dolmasıyla beraber sulanmıştı. Nefes almak bir noktadan sonra zorlaştığı için ağzını açmış fakat kendi küçük yakarışlarını bırakmadan edememişti. Bunu belli etmemek için dişlerini birbirine geçirip sıkıyordu. Üzüntüsüyle beraber kanında yükselen bir feryadın varlığını da duyuyordu.

Gözyaşları gözlerinden inip daha yüzünde dolaşamadan Jin'in kıyafetine sinerken tekrar karanlığa gitmek istemiyordu. Namjoon'un o anda kendisine kötü, hatta olabilecek en kötü şaka yapmasını dilerdi. Bu gaddarlığı ona yapmasını isterdi yeter ki büyükannesi gerçekten kalp krizi geçirmemiş olsun.

Karamsar birisi değildi ama hissediyordu, büyükannesinin sadece küçük çaplı bir kalp krizi geçirmediğini. Evlerine kadar taşınması bunun bir göstergesiydi fakat dünyadaki en rahat koltuğuna gömülüp penceresinden dışarı bakarken, genç birisi kadar canlıydı. Belki de sadece güçlü rolü yapmıştı, aynı kendisi gibi.

Büyükannesinden öğrendiği bu özelliği uygulama sırası, şu anda tam sırasıydı. Kendisini güçlü hissetmese de Namjoon'un gönderdiği hastane konumuna gitmeliydi. Çoktan kalbine dikenli zincirler bağlanmış olsa da en yakınında olmalıydı, kendisinin tek ailesi olan büyükannesinin. Annesinin, babasının, abi bile diyemediği Namjoon'un yüzünü görmek pahasına olursa olsun.

Sımsıkı tuttuğu bedeni bıraktığında burnunu birkaç kere çekmek zorunda kaldı. Ardından gözlerinin bulanık sululuğu yüzünden, masadaki bir peçeteyi rastgele aldıktan sonra gözlerini ve burnunu silmeye çalıştı. Sonunda rahatça nefes alabildiği için derinden aldığı nefesi, sakin olmak adına derin ve titrek bir şekilde ağzından verdi. Fakat boğazının kilitlemesine denk gelecek ağlama hissinin tekrar yükseldiğini hissedince hemen ayağa kalktı ve Jin'e döndü.

Bedenini her an kucaklayacakmış gibi bakan gözleri ve her şeyin iyi olacağını usanmadan söyleyebilecek dudaklarıyla kendisine bakıyordu Jin. Bu görüntüsü karşısında gözlerini istemeden kaçırarak yere indirince, tekrar gözlerinin dolmasına engel olamamıştı. Kendisine yönelen şefkatli gözleri, kollarında taşıdığı sıcaklıkla her an sığınabileceği bir yuvasıydı. Bugün bir yuvası neredeyse onu yıkacak derecede bir depreme uğradıysa, kalbini ısıtan bu yuva kendisine ben buradayım, diye haykırıyordu. ''Eğer kendini hazır hissediyorsan, büyükannenin yanına gidelim Taehyung.''

Gözlerini yavaşça yukarı kaldırdığında, Jin onun yüzüne yaklaşıp iki eliyle yanaklarına sarılmış ve peçeteyle silmediği ıslaklıkları kendi baş parmaklarıyla silmişti. Duyduğu haberle beraber solan yüzü, Jin'in yumuşak teniyle temas ettiğinde tekrar canlanmış gibi ısınmaya başladı. Taehyung ona gözlerini kırpmadan bakmaya devam etti. Kalbinde kararsızlık ve belirsizlik çoktan taht kurmuşken, aslında gerçeğin ne olduğunu kendisine dokunan ellerle hissetmişti. ''Hazır olup olmadığımı sanırım asla bilemeyeceğim.''

Gözyaşlarının değdiği yerler kurumuş ve burnu hafiften kızarmışken genzini temizledi. Yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirip gözlerini bir saniyeliğine kapattığında, göz kapaklarının hafiften ağırlaşmış olduğunu hissetmişti. Halbuki kalbinin ne kadar ağırlaştığıyla kıyaslanırsa, yanından bile geçemezdi. Buna rağmen dizleri kanasa da devam etmek isteyen bir çocuk gibi ayağa kalkıp, gözlerini yeniden açtığında Jin'in yüzündeki elini tuttu. ''Büyükannemin yanına gitmeliyim. Belirsizliklere adım atıp yürümeye çoktan alıştım bile. İlkinde sen vardın çünkü.''

Jin onun yüzünü tutan elini geriye çektiğinde Taehyung'u iyice yakınına getirdi. Saç tutamlarının düştüğü alnına, gözlerini kapatarak iyileştirici olmasını umduğu derin bir öpücüğünü bıraktı. Onun ağlamaktan hemen kızarmış gözlerine bakmak, her nefes alışında kalbini ağırlaştırıyordu. Kendi kalbi çoktan onun kalbine sarılmaya gitmiş ve gözyaşları dinene kadar yanında kalmaya karar vermişti. O anda ben ya da sen yoktu, çoktan biz olmuşlardı.

Taehyung'un alnındaki öpücük izini oraya yerleştirip korurken, Jin gözlerini açarak başını geri çekti. Tekrardan karşısındaki kırgın bedene döndüğünde, onun da gözlerinin kapalı olduğunu görebiliyordu. Yavaşça açılıp tekrar dünyaya dönerken, elleri birbirlerinin içlerinde daha da karışarak bütünüyle beraber oldular. ''Aşık olmak, sandığının aksine seni daha da güçlü birisi yaptı Taehyung.''

Buruk ifadesi bir anlığına yerini hafif göz kısılmasıyla beraber şaşırmaya bıraktığında Jin, onun elini tutarak restoran dışına yürümeye başladı. Taehyung adımlarını pek zorlanmadan ona uydurduğunda, birkaç adım geriden geliyordu. Fakat şaşkınlığı da hala onunla beraberdi. Midesinde hissettiği hafif bulantı ve başının dönüyormuş gibi olması yüzünden kendisini hiç olmadığı kadar zayıf hissetmişti. Duyguları olabileceği en savunmasız durumda, gözyaşları her an dökülmeye hazır dururken birisi tarafından güçlü görünmeyi beklemiyordu. Belki de güçlü olmak, tüm bunlara rağmen ilerlemeyi göze almaktı. Halbuki gücünün kaynağı tam olarak sımsıkı tuttuğu ellerdeydi.

Beraber yürüyerek merdiven başına kadar gittiklerinde, Jin orada gördüğü sıradan bir garsona masadan kalktıklarını söyleyerek haber verdi. Ardından hatırladıklarında burada böyle yapmıştık, diye keyifle anlatabilecekleri güzel anılarını geride bırakarak merdivenden aşağı inmeye başladılar. Geçmiş çoğunlukla güzel anılarla hatırlanacağından, Taehyung burada ağladığını hatırlamak istemiyordu. Aksine kendisini göğsünde uyutabilen ve en az kendisi kadar gözü pek olan Jin'i hatırlamak istiyordu. Adımları teker teker aşağı inip arkasındaki şelale manzarasını yutarken, hissettiği tatlı duyguları buraya mühürledi ve mutlaka güzel hissedeceğine dair söz verdi kendisine.

Alt kata indiklerinde, karşılarına dümdüz açılan koridordan dışarıya doğru ilerlediler. Taehyung henüz dışarıya çıkmadan bile, güneşin yavaştan batmaya yüz tutmasına rağmen havanın açık olduğunu görebiliyordu. Bu tür üzücü durumlarda havanın kararacağını ya da kendisi gibi herkesin de kırgın olacağını düşünürdü hep. Oysaki dışarıdaki ve restorandaki insanlar hala kendi anlarının güzel demlerini yaşıyorken, etkilenen sadece hissettiği duygulardı.

Kendisini binbir parçaya bölünmüş hissederken dışarıya çıktıklarında, ferah havayı ciğerine kadar çekti. Restoran içerisindeyken daha çok şelale etrafındaki yosunların kokusu varken, bu sefer ağaçların ve restoran dışındaki çiçeklerin kokusu onu sarmıştı. Ferahlatıcı denilebilirdi bir noktaya kadar, mide bulantısı hala geçmemişti fakat bunlar sayesinde azalmıştı.

Park ettikleri yöne yürüdüklerinde etrafta kimse yokken arabaya doğru gittiler. Jin arabanın kilidini açtıktan sonra ikisi de ellerini tutmayı bıraktılar ve bir hışımla kendilerini arabanın içine attılar. Taehyung sadece sırtını koltuğa yaslamış bir şekilde önüne bakarken iki elini beceriksiz bir şekilde birbirine kilitledi. Fark etmeden işaret parmakları birbiriyle oynarken içinden yeniden yükselen bir ağlama hissinin varlığı yükseldiğini biliyordu.

Gözleri hafiften dolmaya başladığında, bunun ilerlememesi için dudaklarını birbirine bastırdı. Arabaya binerken Jin'in elini tutmayı bırakmıştı fakat onun sıcaklığını yeniden hissetmek istiyordu. Hasta olsa bile ilaç almaya gitmesini engelleyerek yanında durmasını istediği bir istekti bu. Ona tutunmak, hala bir şeylerin canlı olduğunu hatırlatıyordu zihnine. ''Elini tutmaya devam edebilir miyim?''

Soruyla eş zamanlı bir şekilde araba çalışıp motor sesi ortamı doldururken Taehyung'un sesi az kalsın duyulmayacaktı. Taehyung, onun araba kullanacağı için elini tutmak konusunda ne kadar istekli olsa da çekinmişti. Yine de bu isteği kalbinden o kadar taşmıştı ki, söylemeseydi öylece durabileceğini sanmıyordu. Hissetmeye ihtiyacı vardı, canlı bir teni.

Bakışlarını iki parmağıyla rastgele oynayan Taehyung'a dönderdiğinde Jin, böyle bir soru sorulduğu için şaşkındı. Cevabını vermek için elini, bu teklifi yıllar öncesinden bekliyormuşçasına onun eline götürdüğünde, Taehyung ona baktı hemen. Karşılaştığı gözler böyle bir şeyin sorulmasından dolayı kendisine sitem etmiyordu, aksine usanmadan sorulduğunda her zaman evet diyecekmiş azme sahiptiler. ''Ellerim sana aitler, her daim tutabilirsin onları.''

Taehyung bakışlarını Jin'den alıp onun yumuşak ve uzun ellerine götürdüğünde, kendisini koltuğundan hafifçe kaldırarak Jin'in tarafına yaklaştı. Baş parmağının tereddütsüz ucuyla onun elini yavaşça okşamaya başladı, nereden geldiğini bilmediği sakinleştiriciliğini hissederken. Arabadan inene kadar hatta daha sonrasında bile sımsıkı tutmak istediği bu eli, dudaklarına bastırdığında teşekkür mahiyetinde derin bir şekilde öptü.

Bir anlık öpücüğüne dile getiremediği birden fazla duygusunu bırakırken, dudaklarından çekti ve kucağına yerleştirdi, iki eliyle tutmaya devam ederken. Yalnız başına olsaydı ellerinin titremesine engel olamayacağını biliyordu. Bedeni iyi durumda değilken, karanlıkta pusu kuran kötü düşüncelerinin zihnini sarıp onu rahat bırakmayacağını da biliyordu. Fakat avuçlarının arasında hissettiği doğal sıcaklık kendisinin kalkanıydı. Ne kadar saldırıya uğrarsa uğrasın kırılmayacak güçlü bir kalkan.

Mütevazı arabaları çalışmaya başlayıp aşağılarındaki taşlı zemini ezdiğinde, park yerinden ayrıldılar. Taehyung daha rahat nefes alabilmek için pencereleri aşağı indirdi ve arabanın hızlanmasıyla içeriye dolan havayı ciğerlerine çekmeye çalıştı. Eğer aç olsaydı bu haberden sonra kesinlikle herhangi bir yemek yiyebileceğini sanmıyordu. Jin'le beraber önceden yemek yiyip kendisine enerji kazandırdığı için şanslıydı. Fakat yediği yemekler de onu rahat bırakacak kadar nazik değillerdi. Boğazına kadar yükselip midesini bulandırırken kusmamak için kendisiyle savaş içerisindeydi. En büyük müttefiklerinden bazıları, şu ana odaklanmaya çalışan düşünceleri ve yüzüne esen serin havaydı.

Jin'in gözleri yolda olsa da arada sırada dönüş yaparken gözleri Taehyung'u buluyor ve nasıl olduğuna bakıyordu. Tepeden aşağı inerken dönüşleri elinden geldiğince yumuşak yapmaya çalıştığı için gazdan ayağını hafifçe çekmeye çalışıyordu hep. Onun buruşan suratını ve her dönüşte bulantısını bastırmak için elini sıkmasından beri böyle yapmaya başlamıştı. Direkt olarak bulantısının olup olmadığını sormamanın daha iyi olacağını düşündü. Bulantı kelimesini dediği andan itibaren aklına bunu tekrar getirmekten başka bir işe yaramayacaktı çünkü.

Bu şekilde tepeden inip düz yolun sadeliğine kendilerini bıraktıklarında Taehyung fark etmeden sıktığı vücudunu biraz daha gevşetti. Artık sağa sola dönüp dünyasının kaymasına gerek yoktu. Sırtını rahat bir şekilde arkasına verdiğinde başını da koyup manzarayı izlemeye başladı. Bu yolculuğun bir yandan hiç bitmemesini isterken, bir yandan da kendi yüreğinin bu kadar katılaşmasına olan durumla karşı karşıya gelmeyi istiyordu. Hangi tarafın ağır bastığından emin değildi, bilmesi de pek önemli değildi gerçi. Çoktan belliydi varış durağı.

Havanın hafifçe örtünmesiyle beraber yolculukları devam edip, büyük çoğunluğu tamamlandığında gökyüzü yavaşta koyu bir turunculuğa bırakmıştı kendisini. Turuncu bilekliği yanında olmasa bile varlığına selam veriyormuş gibiydi baktığı hava. Yurttayken hiç bu kadar çıplak halini görmemişti binaların varlığından. Şu an ise tamamen ucu sonu gelmeyen renkleri izlerken evrenin ona iyi şanslar mı deyip demediğini çözmeye çalıştı bir süre.

Fakat çözecek kadar yeterli vakti ya da odaklanmış bir zihni yoktu. Hastane önüne kadar geldiklerinde gerginliği yeniden parmak uçlarına kadar fırlamış ve tüm vücudunu ele geçirmek için hızlanmışlardı. Bunun başlangıcı, boş araziden geçip şehir içerisine girdiklerinde baş göstermişti.

Anne ve babasından beklenildiği gibi devlet hastanesine götürmek yerine büyükannesini özel bir hastaneye götürmüşlerdi. Minik kamyonetleri fiyakalı bir sürü araba içerisinde kendi orijinalliğini korurken hastane içerisine yerleşti iyice. Jin park ederken ne yazık ki Taehyung'un elini bırakmış ve aynalardan diğer arabalara çarpmamak için kontrol ederken özenli davranmak zorunda kalmıştı.

Taehyung da hem zihnini meşgul etmek hem de nereye tam olarak gideceklerine bakmak için telefonunu açıp Namjoon'un gönderdiği mesaja bakmıştı tekrardan. Büyükannesinin hangi katta kaldığı ve hangi oda numarasına sahip olduğunu iyice kazıdı hafızasına. Başka yeni mesaj gelmediği için büyükannesinin durumunun stabil olduğunu varsaymıştı. Bir şey olduğunda Namjoon'un yine haber verip vermeyeceğini bilmiyordu fakat varsaymak zorundaydı, kendi iyiliği için.

Telefonunu kapatıp çantasına geri koyduğunda, arabanın motoru da durmuş ve Jin anahtarı yuvasından çekmişti. En son, pencerelerini tekrar yukarı kaldırdıklarında artık inmeye hazırlardı. Taehyung derin bir nefes aldıktan sonra arabanın kapısını açarak dışarıya adım attı. Zihni hafiften bulanık olsa da bedeni tamamen kendisinin farkındaydı. Nereye bastıklarını, ne kadar sağlam olduklarını yerle temasında Taehyung'a tekrar hatırlatmışlardı.

Jin'le buluşmak için arabanın arkasında doğru yürümeye başladı. Gözleri etrafı yavaşça tararken hastane alanı içerisindeki yürüme yolunda, birkaç yaşlı insanın yanlarında insan gözetiminde yürüyebildiğini görebiliyordu. Sadece birkaçı yanlarında hemşireye benzer sağlık personelleriyle beraber yürüyordu. Dışarıdaki çoğu insanın ciddi bir sağlık durumu varmış gibi değildi. Büyükannesini görebilmek umuduyla onların arasına bakındı bir süre, fakat aradığını bulamadı.

Fark etmeden arabanın arkasına kadar gelip Jin'le çarpıştığında, gözleri çevreye bakmaktansa Jin'e döndü. Arabaların parktaki kapladığı alan yüzünden başını yukarı kaldırdığı için önüne pek bakamamıştı. Çevreyi arayan kendi gözlerinin aksine, Jin'in gözleri çoktan aradığını bulmuş gibi onun önünde durdu. Ona çarptığı için ağzını açıp bir şeyler demek üzereyken, Jin'in kendisine uzanan eliyle duraksadı ve bakışları eline indi. ''Arabadayken elimi bırakmak istemeyen sendin fakat şu anda elini bırakmayı ben istemiyorum.''

Duyduğu söz karşısında kendiliğinden gülümseyerek gözlerini hafifçe kıstığında Jin'e döndü Taehyung. Gözlerini hala kırpmadan bakıyordu kendisine ve sesi şakadan uzak bir ciddiyet barındırıyordu. Bir ricada bulunmuyor ya da izin istemiyordu, istemese de tutacaktı uzandığı yeri. ''Sanki bunu reddedebilirmişim gibi konuşuyorsun, oysaki ikimiz de biliyoruz reddedemeyeceğimi.''

Elleri birbirlerine kenetlenip suratlarına her an yerinden uçabilecekmiş bir gülümseme kondurduklarında, hastanenin içine doğru yürümeye başladılar. Onları karşılayan dezenfektan kokusu, otomatik kapının hemen yanındaki personelden daha önce karşıladığında hoş geldiniz dedi ikisine. Alıştıkça burunlarına geldiğini bile hissetmeyecekleri bu koku, kapından girdikleri anda onlara ilk kez temas ettiği için oldukça belirgin gelmişti.

Ayak sesleri normal yürüseler bile zemin yüzünden oldukça ses çıkarırken asansöre kadar gittiler. Yan yana dizili üç tane asansör bulunduğundan bir tanesinin tuşuna bastıklarında fazla beklemeleri gerekmemişti. Kapısı açılan asansörün içerisine adımlarını atıp Taehyung mesajdaki katın tuşuna bastığında, otomatik kapı kendiliğinden kapanırken beklemeye koyuldular.

Jin bu sırada asansörün hafif parfüm içeren kokusunu içine çektiğinde, giriş kapısından beri kendisini rahatsız eden kokuyu başından nihayet defedebilmişti. Derin bir nefes alıp yeni kokuyu içine çekti. Az önceki koku, dayanamayacağı türden bir koku değildi fakat hastanede çalışacak olsaydı buraya dayanıp çalışma süresi de uzun olmazdı. Zira geçmişinde yaşadığı bazı olayların gün yüzüne çıkmasına sebep oluyordu. Her ne kadar bulunduğu ortam ve zaman farklı olsa da.

Bastıkları kata geldiklerinde asansörün açılmasıyla beraber ikisi de kapı ardına çıktılar. Jin'in düşünceleri o anki katın sessizliğiyle kesintiye uğrarken Taehyung'un yönlendirmesiyle ona uyum sağlamıştı. Kontrol için birkaç hemşirenin ellerindeki malzeme ile odalara giriş çıkması yapması haricinde, hastaların kaldığı bu odalara sessizlik hakimdi. Kapalı odalarının gerisinde belki sevdikleri için dua edip iyileşmelerini dileyen, belki de çoktan iyileşip buradan ayrılmak için sabırsızlanan kişiler vardı. O anda kendisi kadar inançlı olmayan Taehyung'a hayatında hiç etmediği kadar dua etmişti Jin.

Beraber koridor sonunda yer alan bir odaya geldiklerinde, kapı önünde durdular. Taehyung emin olmak için hafızasını tekrardan yokladığında, doğru odaya geldiklerinden emin olmaya çalıştı. İçeriden hiçbir ses duyamazken neler olup bittiğini görmeyi, korksa bile merak ediyordu. Hafiften gerildiğini hissettiğinde Jin'in elini tutan parmakları gevşemişti, fakat tekrardan daha sıkı tuttu onları.

Son birkaç gün mutluluğunu sorgulatacak derecede güzel anıları vardı kalbinde. Hayatında her zaman güzel durumlar yaşamayacağını biliyordu, fakat kendisine uyarıcı bir durumun bu kadar çabuk uğramasını da beklememişti. Ani haberle birdenbire kanatlarından vurmuşlar gibi kendisini, yavaşça yere çakılmıştı. Havada süzülüşü gittikçe düzensizleştiğinde, yolun sonunun nereye varacağını görebiliyordu. Taehyung'u korkutan şey yolun sonu değil, o yoldayken hissettikleri acılardı.

Hastane odasının önünde dururken de bunu düşünüyordu. Arabadayken ya da restorandayken hissettiklerinin neredeyse tırnağı kadar değildi şu anki korkusu. Buraya gelinceye kadar çoktan kalbindeki bazı parçaları, derin nefesiyle beraber ebediliğe uğurlamıştı. Ya kabullenmek ya da alışmak, hangisi ismi koyarsa koysun kalbine ağır bir havanın oturduğu gerçeğini değiştirmeyecekti.

Gözleri kapı kulpunun üzerindeyken, fazla düşünmemeye çalışarak elini uzattı ve onu aşağı indirdi. Ucu aralanan kapıyı eliyle yavaşça ittirip ses çıkarmamaya özen göstererek ardına kadar götürdüğünde, büyük bir odayla karşı karşıyaydı. Sadece hasta için değil, yakınları için de oturma alanı oldukça büyük olan bu odaya rağmen, odada görebildiği tek kişi Namjoon oldu.

Kapının ses çıkarmamasına rağmen Taehyung'la Jin odanın içine girerlerken, Namjoon yere eğdiği başını kaldırıp onlara döndü. Birkaç kıyafetleri odada bulunan askılıkta asılı ve çantaları koltuk üzerindeyken buraya önceden geldikleri belliydi. Fakat eksik olan tek şey, büyükannesi ve belki diğer aile üyeleriydi. ''Büyükannem nerede?''

Odada bulunan yatağın kırışık olmasına rağmen üzerinde bir canlı belirtisi yoktu, kimse yoktu. Büyükannesi, kendisi gelene kadar iyileşmiş olup şu anda çıkış işlemlerini yapıyor olabilirlerdi fakat karşısındaki asılmış surat bunun tam tersini söylüyordu. Namjoon başını kaldırıp Taehyung'a döndürdüğünde bile, aralarında kan bağı bulunan iki yabancılardı sadece. ''Durumu daha da kötüleştiği için yoğun bakım ünitesine aldılar. Çok geç kaldın Taehyung.''

Namjoon ikisinin tepkisine bakmak için söylerken hem Taehyung'un hem Jin'in yüzüne bakmıştı. Taehyung'un ağzından ''Ne?'' gibi plansız bir nida fırlarken, Namjoon'un kendisine sitem edermiş gibi çıkan sözün anlamını tartıyordu çatılan kaşlarıyla. Sesinin hem bu kadar üzgün hem de kendi suçuymuş gibi çıkması aniden kanın beynine sıçramasına sebep oldu. ''Çok geç kalmakla ne saçmalıyorsun sen?''

Ne için suçlandığını bilmeden büyükannesi için üzülüyormuş gibi yapan yüze bakarken Taehyung fark etmeden Jin'in elini bıraktı ve Namjoon'a yaklaştı. O da aynı şekilde ayağı kalkmış ve çene kaslarının kasılmasına sebep olacak derecede kendisine gözlerini dikmişti. Gözlerinin siyahlığından ve kendisine neredeyse boş bakmasından Namjoon'un çoktan vazgeçtiğini anlayabiliyordu. ''Çok geç kaldın diyorum. Sence bu yaşta birisinin kalp krizinden sonra yaşama ihtimali kaçtır?''

Taehyung sınırına ulaşmış gibi hızlı bir şekilde Namjoon'un iki yakasına atılınca onları sımsıkı tuttu. İçinde yanan alevi püskürtmek üzere gözlerini ona dikerken, gördüğü tek şey kendisine yönelten suçlayıcı bakışları değildi. Namjoon'un gözleri hafiften kırmızılaşmış ve yorgunluktan, göz altında ancak yakından bakılınca anlaşılan torbalar oluşmuştu. Yorgun görünümünde, kendisine sorduğu sorunun gerçek olmamasını dileyen zayıf bir tını yatıyordu. Neredeyse ağlayacak bir görüntüsü olduğunu bile söyleyebilirdi. Fakat bütün bunlar Taehyung için mantıksız unsurlardı, Namjoon büyükannesini hiç sevmemişti aynı kendisini sevmediği gibi. ''Hiçbir şey belli değilken sakın...''

Cümlesinin devamını getirebilmek için gözlerini Namjoon'dan kaçırıp bir noktaya çevirdi. Sesinin titremesine engel olarak başını hafifçe eğdiğinde elleri gevşemişti. Fakat üzerindeki gözlerin baskısını hala hissederken gözlerini sımsıkı kapayıp açtı ve tekrar Namjoon'a döndü cümlesini bitirmek için. ''Sakın... büyükannem için böyle konuşayım deme. Büyükannem sanki umurundaymış gibi davranma.''

Namjoon'un gömleği, Taehyung'un onu iyice sıkmasıyla beraber kırışırken Namjoon onun sözünden sonra suratındaki kırgınlık zerrelerini itekleyerek Taehyung'un kendisini tutan ellerini tuttu. Her zaman tiksinerek baktığı bu elleri tutarken, karşısındaki hiçbir şeyden haberi olmadığını düşündüğü yüze karşılık verdi. ''Büyükannem için senden daha çok fedakarlıkta bulundum ben. Bu okula sırf senin için geldiğimi mi düşünüyorsun? Hayır, büyükannem içindi. Son günlerde ne çektiğini bildiğimden isteği üzerine yaptım. Fakat o bana hiç sana baktığı gibi bakmadı ne kadar uğraşmış olursam olayım.''

Namjoon'un en az Taehyung kadar hiddeti yüzüne yansırken, cümlesini bitirir bitirmez sudan ince kırgınlık ifadesini hemen silip attı üzerinden. Küçüklüğünden beri neredeyse her şeyde başarılı olmasına rağmen büyükannesinin sevgisine sahip olamamıştı. Anne ve babasının sevgisinden daha değerliydi onunkisi. Taehyung'a bakarken gözleri o kadar sevgi doluydu ki, Namjoon uzaktan onları izlediği süre boyunca anne ve babasından görmediği parlaklığı görürdü hep. Notları azıcık düşmeye yüz tutsun, kendisini azarlayacak olan ebeveynlerinde, büyükannesinin parlaklığı yoktu. Her şeyin farkındaydı küçükken bile. Gerçek sevgileri olmadığını bilmesine rağmen, yapabileceği tek şey iyi bir çocuk olarak anne ve babasını memnun etmekti. Ve de hiçbir şeyde iyi olmadığını düşündüğü Taehyung'un bu kadar sevildiğini görerek ondan nefret etmek.

Düşündükçe kendisini daha da körükleyen ve bir kere konuşmaya başladığı için kendisini durduramadığı bir isteğin varlığı Namjoon'da yükselmişti. Paramparça etme isteği kulağına fısıldarken kendisine şaşkın bir şekilde bakan Taehyung'a karşı devam etti. ''Seni daha çok sevdi, sana daha çok ayrımcılık yaptı, ibne olduğun için.''

Taehyung için son cümle, tahammül edilemez bir seviyeye ulaştırmıştı sabrını. Evrene karşı yeterince öfkeliyken, Namjoon'un konuşması durumunu gittikçe dayanılmaz kılıyordu. Elleri neredeyse sararırcasına sımsıkı olduklarında, Taehyung bir elini onun gömleğinden çekti ve yumruk şekline kavuşturdu. Ardından hızlı bir şekilde Namjoon'un yüzüne geçirdi yumruğunu. ''Ne yaşadığım konusunda en ufak bir fikrin bile yok. Kendi acınla benimkisi karşılaştırmak için ağzını bir kere daha açarsan seni doğduğuna pişman ederim.''

Namjoon bir hışımla sendelediği yerden kalkarak Taehyung'a doğru yürüdüğünde, kaşı kanıyordu. Aldığı yumruğun karşılığını geri vermek için suratına aynı şekilde vurduğunda Taehyung'un başı yana döndü. Birbirlerinin yakalarına tekrar yapışıp gözleri neredeyse yerinden oynayacakmış gibi bakmaya başladığında, Jin onları ayırmak için aralarına girmeye çalıştı. Taehyung'un Namjoon'la olan sorununu halletmesi için bir şey dememişti fakat birbirlerini fiziki anlamda incitmeye başladıklarında buna bir son vermeliydi. ''İkiniz de buraya büyükanneniz için geldiniz, şu kavgayı artık bırakın. Yoğun bakımda gözlerini açtığında iki torununu sağlıklı bir şekilde görmek ister eminim, birisinin kaşı birisinin de dudağı kanamış bir şekilde değil.''

Odayı Jin'in sesi doldururken ikisi bir anlığına bir şey yapmayarak ona baktılar. Elleri hala canları pahasına birbirlerinin yakasını doldururken Taehyung'un dudağı çoktan kanamaya yüz tutmuştu. Ağzını dolduran demir tadı onun canını yakarken, vücudunu adrenalin doldursa da kendisini yorgun hissediyordu yaşadıkları için.

Jin kendisine bakan yüzlerin öfkesinin hemen ortadan kalkmayacağını biliyordu. Bunun için Taehyung'un yanına gittikten sonra onu kollarından tutarak Namjoon'dan ayrılmasını sağladı. Namjoon'un elleri kendiliğinden gevşeyip Taehyung'dan ayrıldığında, Jin iyice Taehyung'u kavramış ve onu oda dışarısına doğru götürmüştü. Abi ve kardeşten daha çok sinirli birisi varsa o anda, o kişi Jin'di.

Canı her yandığında kendi canının bir parçasını koparıyorlarmış gibi hissederken Taehyung'un kanayan dudağını görmek kalbinin çoktan yerlerde sürünmesine sebebiyet vermişti. Hastane odasından çıkar çıkmaz kapıyı kapatmış ve Taehyung'un kolunu tutmayı bırakarak onun yüzünü inceleyerek yarasının ne kadar derin olduğunu anlamaya koyulmuştu.

Gerginleşmiş yüz hatlarına rağmen, Taehyung'un gözleri hala çıktıkları odadaydı. Fakat geri dönmek için ısrarcı olmadı. Uzun süredir kendini Namjoon'a sımsıkı karşı tutuyordu ve bugün hapsolan öfkesinin bu şekilde açılması karşısında rahatlayamamıştı bile. Zihni yeterince büyükannesiyle meşgulken, onun her an saplanmaya hazır hançer kelimelerini duymak istemiyordu.

Yüzüne doğru uzanan bir elin buğulu görüntüsü görüş alanına girdiğinde Taehyung bakışlarını çevirip Jin'e baktı. Elleri onun çenesine yerleşip başını hafifçe yukarı kaldırdığında kanayan dudağına daha yakından baktı. Jin içinden derin bir nefes verdikten sonra kaşlarını sıkıntıyla kırıştırdı. ''Dudağına pansuman yapılması gerekiyor, hiç itiraz etme buna.''

Taehyung ağzındaki sıcak bir sıvının varlığını dudağını oynattığında hissettiği acıyla bilse de, işaret parmağıyla dudağının ucuna dokunarak görmek istedi. Yarasının tam üzerine dokunduğunda, acıdan gözlerini kısmak zorunda kalmıştı. Kendi kanı elindeyken dokunduğu yer eskisinden daha da çok yakmaya başlamıştı canını. Müdahale edilmediği sürece akmaya devam edecek gibi de duruyordu. Bununla gününü tamamlayabilirdi, acısına dayanabilirdi. Fakat az önce Jin'in söylediği söz hala kulağında çınlıyordu. ''Büyükannemin beni böyle görünce yüzünün alacağı şekli şimdiden tahmin edebiliyorum. Onu endişelendirerek karşılamayı gerçekten istemiyorum.''

Jin gülümsemeye çalışarak suratındaki endişe kırıntılarını temizlediğinde Taehyung'un elini tuttu. Yumruk atan eli Namjoon'a vurduğu için üzerindeki kızarıklığı taşıyordu hala. Hem kendi kanını, hem Namjoon'un kanını taşıyan bu ellerini oysaki ne özenle öpüp koklamıştı canı yanmasın diye. ''Sana elimi bırakmamanı söylemiştim, bıraktığında hemen ya başkasına ya kendine zarar veriyorsun.''

Sesi azarlayıcılıktan uzak bir şekilde onun saçını okşarmış gibi çıktığında Taehyung bir şey demeden sadece onunla beraber yürümeye devam etti. Kendisi için endişelenirken sesinin bir yükselip bir alçalmasını duymak, hissettiği acıyı unutturup hafifçe gülümsemesine sebep olmuştu. Fakat dudağı genişlediği için yarası acıdığı için yüzünü buruşturdu yeniden.

Aslında kendisiyle beraber Namjoon'a da pansuman yapması gerekiyordu fakat onunla yüz yüze gelmek istemiyordu. O, gözünde her zaman soğukkanlı ve mükemmel görünmeye çalışan birisiydi. Perişan bir halde kızarmış gözleriyle birisini sevdiğini ağzından duymak, onu ne kadar sevmese de içini ürpertmişti. Bu yaşına kadar araları hiçbir zaman iyi olmadığı için öfkesini bir anda bitiremezdi. Hissettiği duyguların büyük çoğunluğu Namjoon'u sevmezken, bu halini bir kere gördü diye geri attıramadı kendisine. Bu yüzden sadece Jin'le beraber yürümeye devam etti, arkasında Namjoon'u bırakarak.

Beraber o katta bulunan danışmaya geldiklerinde, sıra bulunmadığı için direkt göz kontağı kurdular personelle. Gerçi, danışmanın ilk başta dikkat ettiği yer Taehyung'un gözlerinden ziyade, onun kanayan dudağı olmuştu. Taehyung elinin tersiyle kanamayı durdurmak için dudağına bastırmaya çalışsa da, danışman çoktan göreceğini görmüştü. ''32. odada kalıyorum o yüzden oranın hesabına ekleyebilirsiniz ücreti. Dudağım için pansuman yaptıracağım.''

Taehyung ücret işlemleri için kimlik bilgisi dahilinde birçok bilgiyi danışmana söyledikten sonra işlerini halletmeye çalıştı. Kendisiyle ilgilenen personel onlara pansuman odasının nerede olduğunu gösterdikten sonra ikisi zaman kaybetmeden o katta bulunan odaya doğru yol aldılar.

Kapısı açık pansuman odasında oturan bir hemşire onları karşıladığında, kimin pansuman edileceğini görüp Taehyung'a sedyeye oturmasını işaret etti. Jin hala onun yanından ayrılmayarak elini tuttuğunda, ilaçların yoğun kokusunu iyice çekti içine. Rahatsız olduğunu Taehyung'a belli etmek istemiyordu fakat gazlı beze ilacın dökülmesi yüzünden koku göz ardı edemeyeceği bir seviyeye gelmişti.

Boştaki eliyle tesadüfen konulmuş gibi elini burnuna dayadığında Taehyung'a yapılan pansumanı izledi. Hemşire tampon hareketlerle onun aralanan dudağını yavaşça temizlerken, Taehyung da dokunulması ve ilacın değmesi yüzünden acı hissettiği için suratını ekşitiyordu hep. Fakat Jin'in elini sıkacak kadar canı yanmıyordu, hemşire son olarak küçük beyaz bir bant yapıştırana kadar sesini çıkartmamıştı. ''Geçmiş olsun, sedyeden kalkabilirsiniz.''

Hemşire elindeki eldivenleri çıkartıp çöp kutusuna atarken Taehyung da aşağı inmiş ve küçük çaplı teşekkür ettikten sonra Jin'le odadan ayrılmak üzere çıkmışlardı. Kısa sürmüştü fakat Taehyung dudağındaki bandı uzun bir süre taşıyacağa benziyordu. Aynı şekilde hissettiği acıyı ve bastırmaya çalıştığı öfkeyi de.

Jin, Taehyung'un normal görünümüne kavuşmuş fakat inci gibi parlayan dudaklarında garip duran yara bandına baktı odadan çıkınca. Aynı zamanda derin bir nefes de vermişti, bir süreliğine baskısı altına alınan kokular yüzünden. Kendiliğinden derin bir nefes çeki tekrardan. Fakat bu sefer içine havayı çekince Taehyung'un kendisine dönen bakışlarıyla karşılaştı. Yakalanmış birisi edasıyla ona yavaşça dönüp diyecek bir şey bulamadığında Taehyung konuştu. ''Asansördeyken de bunu yaptın, bir sorun mu var?''

Jin onun bu hareketini fark edeceğini ummuyordu, ne kadar yakın olsalar da. Kendisi bile günlük yaşamında pek önemsemiyordu bunu, bu yüzden yaptığı alışkanlığın ne kadar belirgin olduğunu bilememişti. Fakat bunun ne yüzünden olduğunu, kendisine neyi hatırlattığını gayet iyi biliyor ve hatırlıyordu. Şu anda Taehyung'un yeterince sorumluluk yüklendiğini düşündüğü için anlatmanın uygun bir zaman olmadığını düşünerek cevap verdi. ''Yerleri silerken kullandıkları dezenfektanın kokusu ağır geldi sadece, önemli bir şey sayılmaz.''

Taehyung onun dediğini ölçerek yüzünü iyice incelediğinde, endişelendiği için bakışlarını keskinleştirdi. Buraya dek aklı hep ailesine kaymışken Jin'in nasıl olduğunu yeni fark etmek, kalbindeki kırgınlıkla beraber dudaklarını birbirine bastırmasına sebep oldu. Hissedebildiği kadar acı hissedebilirdi içinde, fakat karşısında kendi canından daha çok sakınan Jin'in kötü hissetmesine izin veremezdi. ''Benimle buraya kadar gelmen bile hayal edebileceğinden daha da çok güç verdi bana. Artık yurda gidip dinlenebilirsin, kendini kötü hissediyorsan.''

Üzerinde ağladığı ve kokusunu içine çektiği tek göğsü yurda geri göndermeyi pek istemese de bunu demek zorundaydı Taehyung. Ne kadar ikna edici olduğunu bilmiyordu fakat içinden gitme diyen duyguları haykırırken, söyledikleri kelimeler oldukça tezat çıkmıştı. Fakat Jin bunları göremeyecek kadar kör değildi. Gözleri bağlansa da, kulakları farklı işitse de Taehyung'un gerçek sesini duyabilecek yegane kişiydi. ''Böyle bir günde yanında olmayacaksam ne zaman olacağım? Senin sadece mutluluğunu değil, acılarını da paylaşmak istiyorum ben. Bunu esirgeme benden lütfen.''

Jin'in parmakları Taehyung'un her iki elindeki parmaklara hafifçe değerken ona yaklaştı. Yorgun görünen ama saatlerce uyanık kalabilecekmiş gibi dirençli gözlerine bakarken bir eliyle onun başını tuttu. Dudağını aralayıp onun yaralı dudağının pansuman yapılmamış tarafına dudağını yasladığında, Taehyung'u öptü. Diğer elindeki parmak uçları hala birbirlerine temas edip çıplak dudakları birbirine değerken ikisinin gözü de kapalıydı. Hastane penceresinin şeffaflığından turuncu ışık ikisinin üzerine vuruyorken, Jin'in öptüğü yer sadece Taehyung'un dudakları değildi, onun demir kaplı kalbiydi de.

Üzerlerindeki batmakta olan son güneş ışıkları, dudaklarının yavaşça ayrılmasıyla beraber ikisine ayrı ayrı vurmaya başlamıştı. Göz kapakları aralanıp direkt olarak kendileriyle buluştuğunda Taehyung, Jin'e itiraz etmenin faydasız olacağını görebiliyordu. Şu ana kadar kendisi için yeterince yol almışken, onun gibi birisi şimdi ayrılmazdı yanından. ''O halde yoğun bakım ünitesine gidelim, annem ve babam da büyük ihtimalle oradadırlar.''

Jin onu gülümseyerek onayladıktan sonra ikisi asansöre gitmek üzere yana döndüler. O sırada karşı koridordaki en son odanın kapısı açılıp Namjoon çıktığında, Taehyung ister istemez yerinde durdu. Namjoon'un adımları oldukça hızlıyken, uzaklık sebebiyle yüzü görülmüyordu fakat Taehyung onun durduk yere bu kadar hızlı yürüyeceğini düşünmediğinden yeni bir gelişme olabileceğini sandı.

Aralarındaki mesafe kapanıp Namjoon'un yüzü seçilebilir bir duruma geldiğinde, az önceki öfkeli ve yaralı hali daha stabil bir hale inmişti. Taehyung'un ona attığı yumruk sebebiyle kaşı patlayıp kanasa da, şu anda ikilinin yanındayken hiçbir kan izi yoktu ve kaşına bir bant yapıştırılmıştı. Tıp öğrencisi olduğundan Taehyung buna şaşırmamıştı bile. Görünüşe göre Namjoon kendi yarasıyla sadece kendisi ilgilenmişti.

Asansörün önünde üçü yan yana beklerken Namjoon az önceki olay hiç yaşanmamış gibi soğukkanlılıkla onların yanında durdu. İçindekileri tekrar dizginlemiş, Taehyung'dan tiksindiğini tekrar içine kilitlemişti. Barışçıl durmuyordu, konuştuğunda aldığı mesajı sadece iletmek üzere olan bir yabancıydı yine. ''Büyükannem gözlerini açmış. Durumu hala kritik olsa da onunla görüşebileceğimizi söylediler.''

Taehyung'un o anda sevinçten gözleri kocaman açılmış ve gülümsediği zaman dudağını acıtan acıyla direkt Jin'e dönmüştü. Ellerini kendiliğinden sıkarken Jin ona döndü ve baş parmağıyla elini okşayarak sıcak gülümsemesini sundu. Asansör kapısı açılmadan önce neredeyse birbirlerine sarılacaklardı.

Bugün Taehyung için uzun bir gün olmuştu fakat bu haberi duyunca neredeyse uykusundan yeni uyanmıştı. İçindeki çiçeksi duygular su almışçasına canlanırken Namjoon'a ne kadar yanıldığı konusunda laf atmak bile istemiyordu. Asansörün içerisine binerken bu sefer birkaç insanla beraber binip sıkışmak zorunda kaldılar. Jin'le beraber kolları birbirine sürtünüp, omuzları birbirlerine selam verirken büyükannesini görünce ne yapacağını düşünmeye başladı Taehyung.

Büyükannesini bir daha görememek, en kötüsü de en son ne zaman gördüğünü bile hatırlayamamak, Taehyung'u kahreden ilk şeydi. Şimdi onun yanına gidince kırışıklarla dolu güzel yüzüne bakıp ona hiç sarılmadığı kadar sarılacaktı. Ondan özür de dileyecekti. Jin'le şu anda ne kadar gerçek sevgili olsalar da büyükannesine ilk başta yalan söylemek içine hiç sinmemişti. Bunun pişmanlığı kalbini parçalamak üzereyken önemsediği tek aile üyesi olarak bilmesi gerekiyordu.

Asansördeki birkaç kişi indikten sonra üçünün de rahatlamasına fazla fırsat verilmeden, inecekleri kata hızlı bir şekilde gelmişlerdi. Namjoon onların önünde durduğu için inen ilk kişi o olmuştu, ardından onu Jin ve Taehyung takip etmişti. Bulundukları yeni hareketli katta, nereye gideceklerini incelemelerine gerek kalmadan tavandaki tabelaya bakmaları yeterliydi. Fakat Namjoon çoktan nerede olduğunu bildiğinden, fazla oyalanmadan sadece gideceği yöne doğru gözlerini dikerek devam etti.

Katın sağ tarafına giderlerken solda ne olduğuna bakmak için gözünü hafifçe kayırmak istedi Taehyung. Yoğun bakım ünitesi o tarafta olmasına rağmen, şu anda yöneldikleri koridorda nispeten daha az kişi vardı. Büyükannesinin durumu daha dengeli bir hale geldiği için onu buradaki tek kişili odalara taşımış oldukları tahmin edebiliyordu. Buna seviniyordu fakat dakikalar, hatta saniyeler öncesinde bile koridorun diğer tarafında olabilirdi. Hayır, hala orada olma tehlikesi bile vardı.

Huzura tamamen ermesini engelleyen bu bilgi, kulağına her an fısıldamayı bekler gibi durduğundan zihninin hep bir köşesindeydi. Sadece göz ardı edip önüne bakıyordu, bunu düşünseydi göğsü ağırlaşıp nefes alması onu kesecek kadar keskinleşirdi. Devam etmek zorundaydı, hayatın ona ne getireceğini bilmeden.

Girecekleri kapıyı açmadan önce Namjoon kapıya iki tık yaparak bekledi. Ebeveynleri çoktan içeride oldukları için içeriye topluca girmek, odadaki havayı kısıtlayacağından az kişiyle girmekte fayda vardı. Taehyung bunu bildiği için Namjoon'un hareketsizliğine eşlik etti ve içeridekilerin çıkmasını beklerken Jin'e döndü. "Elimi bırakmak istemediğini söylemiştin bana. Bu sözünü mutlaka tutmalısın, içeriye girdiğimizde bile."

Jin ona itiraz etmek için ağzını hemen açmasına rağmen, bunu kabul etmesi için Taehyung'un kendisine yalvaran gözlerine baktığında duraksadı. Büyükannesiyle özel olarak konuşmalarını, birbirlerine istedikleri kadar doymalarını istiyordu. Taehyung'u ve büyükannesini kalbindeki özenle işlediği sevgiyle sevmesine rağmen, onların arasındaki bağ daha derindi. Bir diğer kişi olarak çekincesi vardı kendince. Fakat kalbini yaslamak istediği birisinin nadide hislerini göz ardı edemeyecek kadar Taehyung'la örtünmüştü kalbi. "Tutmayacağım sözler vermedim hiç. Şu saatten sonra da bir değişiklik yapmam pek mümkün değil."

Gülümsemeleri birbirini karşılaşırken yanlarında Namjoon'un bulunmasının farkında olmaları, onun derin bir nefes verişiyle oldu. Aile buluşmasında Taehyung'la Jin'in el ele tutuşan görüntüsü bile onu yeterince suyunu kaynatırken, yanında aşkları daha çıplak bir şekilde konuştuklarında boğazını temizleyip havalarını dağıtmak zorunda kalmıştı.

Taehyung'un Namjoon'a hissettikleri hala tazeyken, böyle bir durumda sabır skalasını en yüksek düzeyde tutmakta bir hayli zorlanıyordu. Fakat kapının açılıp onları anne ve babalarının odadan çıkmalarıyla dikkati başka bir yöne dağıldı. Ebeveynlerinin karşılaştığı ilk görüntü, oğullarının yaralanmış yüzleri olduğu için düzgün kendilerini düzgün bir şekilde karşılayamamışlardı bile. Odaklarında Taehyung'un dudağı ve Namjoon'un kaşı vardı. ''Sizin yüzünüze ne oldu böyle yine kavga mı ettiniz?''

Annesi ikisine yönelik konuşurken babası, Jin'i görüp onun omuzuna vurmuş ve ''Hoş geldin, oğlum.'' demişti. Jin saygıyla başını eğilip ona karşılık verirken geçmiş olsun dileklerini sunmuştu ayrıca. Onları incelerken Taehyung ve Namjoon'un aksine, ebeveynlerinin yüzlerinde pek hüzün esintisi hissedemedi Jin. Yorgun görünümleri olmasına rağmen bu yorgunluk, daha çok oradan oraya koşturmaktan kaynaklanıyor gibiydi. Yakın birisinin incinmesi yüzünden hissedilen acının yansıması yoktu yüzlerinde. Çocuklarının aksine, böyle bir şeyin olacağını çok önceden biliyorlarmış kadar soğukkanlılığa sahiplerdi.

Anneleri, oğullarının suratına bakarken ikisinde duran yara bantlarının tesadüfen oluşmayacağını bilecek kadar akıllıydı. Var olan sorununa bir sorun daha eklendiği için başına ağrı girmiş gibi alnını sıvazlamaya başladı. Gözleri hafifçe etrafa kayarken, Jin'in orada bulunduğunu yeni fark edip sessizce selam verdi ona. Jin'den hoşlanmadığı sadece gözlerine bakarak anlaşılabilecekken, Namjoon onun sorusunu görmezden gelerek yanıt verdi. ''İçeriye ilk Taehyung'la Jin girsin, ben sonra girerim.''

Taehyung, Namjoon'a şaşkınlıkla dönerken onun ne yapmaya çalıştığına anlam veremedi. Az önce hırçınlıkla kendisiyle konuşurken, şu anda pes ediyormuşçasına konuşması alışıldık bir şey değildi. Annesine cevap verdiği için yüzü sadece ona dönükken ve sesinden samimiyet belirtisi çıkmamasına rağmen duruşuyla sözleri tezattı. Fakat buna itiraz edecek değildi, her ne kadar ondan gelen hiçbir şeyi istememesine rağmen. ''Hadi içeri girelim, Jin.''

Jin'i daha da sımsıkı kavrayıp hızlı bir şekilde odaya adım attıktan sonra kapıyı ardından kapatmıştı. Kulağına ilk olarak makinenin otomatik çıkan tekdüze sesi ilişirken, daha da yaklaştı odanın içine. Görüş açısını kaplayan sedye ve onun üzerinde yatan büyükannesinin görüntüsünü yavaş yavaş görünürken, göğsünden gözlerine yükselen bir damlaların varlığı baş göstermişti.

Hastaneye adım attığından beri kendisini daha iyi hissettiğini sanıyordu, fakat yanılmıştı. Büyükannesinin kendisine bakan küçük gözlerini görmek, yok saydığı bütün duyguların gün ışığına çıkmalarını sağlamıştı. Nefesi hızlanıp, kendisini onun yanına attığında, Jin'in ellerini tutmayı bırakıp büyükannesinin sertleşmiş ellerini tutmuştu. ''Büyükanne! Çok korktum bir daha gözlerini...''

Büyükannesine bağlı cihazların varlığı o kadar korkutucuydu ki, Taehyung her birisinin onun canını yaktığını düşünmüştü. Buna rağmen gülümserken gözlerinin çukurları belirginleştiğinde içindeki gözyaşları daha fazla tutamamıştı. Üstelik sözünün devamını getirmemişti, kötü şansı buraya çağırmamak için. Fakat büyükannesi elini onun üzerine koyup elini kavradığında devam etmesi için onu bekledi. ''Bir daha gözlerini açamazsın diye.''

Bakışlarını aşağı indirip gözlerinden birkaç damlanın akmasıyla beraber, tutmaya çalıştığı birkaç hıçkırığın odayı doldurmasına izin verdi. Bu sırada Jin onun daha rahat olabilmesi için odadaki bir sandalyeyi yanına çekmiş ve omzundan hafifçe aşağı indirerek büyükannesiyle aynı göz hizasında konuşmasını sağlamıştı. Ardından yanında durarak bir elini omzuna hafifçe yaslayıp sıvazlamıştı, yalnız olmadığını göstermek için. ''Bedenim elbet bir gün toprakla buluşacak Taehyung, ya bugün ya yarın. Gülümserken artık yüzünde çiçekler açtığını görüyorum, rahat rahat gidebilirim son yolculuğuma.''

Büyükannesi gözlerini açmış, sonunda nefes almayı başarmasına rağmen o anın bir son olduğunu düşünerek bakıyor ve konuşuyordu. Taehyung bu yüzden bunu kabul etmeyerek kulağına ilişen seslere hayır diyordu. Ne kadar hayır derse gözleri o kadar doluyor ve teker teker akıyordu. Hayatında bu kadar fazla ağladığını hatırlamıyordu. Bir noktadan sonra etrafı görmek zorlaşmıştı, gözleri sürekli dolup taştığı için.

Ölüm hakkında ne kadar da rahat konuştuğuna hem kızıyor, hem de ona dur demek istiyordu. Nefes almak için ağzını aralayıp elleriyle gözyaşlarını tersten silmeye çalıştı, fakat akmaya devam ediyorlardı sadece. Büyükannesinin gözleri Jin'in sulanmış gözlerine döndüğünde, ona gülümsedi. En değerli hazinesini ona emanet edip bütün varlığını bırakıyormuş gibiydi. O odada nefes alıp yaşasa bile, sessizliğiyle veda ediyordu. ''Büyükanne ben... ben... çok üzgünüm.''

Ağlarken göğsü hareketlenip onun omuzlarını sarsarken Jin gözlerinden damlalar düşmesine engel olamadı. Elinde hissettiği omuz, birisine veda etmek istemeyen inatçılıkla sarsılırken Taehyung'un acısıyla kaplandı Jin. ''İlk başta sana yalan söyledim, Jin o gün benim gerçekten de erkek arkadaşım değildi. Sadece kanıtlamak istemiştim benim de bir sevgilimin olabileceğini.''

Büyükannesi, buna karşılık cihaz bağlı elini yavaşça kaldırıp kendi yüzüne işaret etti. Taehyung bunu kan çanağına dönen ıslak gözleriyle izlerken, burnunu sürekli çekmeye başlamıştı. Elleri bir noktadan sonra o kadar ıslanmışlardı ki, gözlerini silse bile onları kurutamamıştı. ''Büyükannenin yüzündeki bu kırışıklıklar, o kadar deneyim geçirdiler ki bana hiçbir zaman yalan söylemezsin Taehyung. O gün eve geldiğinde, gülümsemendeki kıvrımdan anlayabiliyordum hissettiğin sevgiyi. Eve hiçbir kişiyi getirmemişken Jin'i seçmendeki en büyük sebep buydu.''

Ailesindeki onu tek anlayan kişiydi büyükannesi. Onun içini görebilen, söylemese bile neler hissettiğini bilen tek duygudaşıydı. Onsuz, o soğuk ev onsuz sadece dört duvar arasındaki sıradan bir yer olurdu. Taehyung şu an büyükannesini ne kadar kanlı ve canlı görse de onun yüzüne bakarken kalbine işleyen hüznü atamıyordu. Kulağına fısıldayan ses gittikçe büyüyerek onunla konuşmaya başlamıştı artık. ''Sen de gidersen gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum. Eğer gidersen benim ait olacağım hiçbir yer kalmaz.''

Titrek nefesleriyle beraber sesi titrediğinde, kaçırdığı bakışlarını büyükannesine çevirdi. Ne kadar yalvarırsa yalvarsın çoktan hazır gibiydi gitmeye. Ardında bırakacağı kişileri düşünmesine rağmen vedalaşmak onun için kolay görünüyordu. Büyükannesinin bakışları kendisinden çekilip Jin'e döndüğünde, belki de gitmesi için bu kadar kolay görünen sebebe bakıyordu. ''Hayır, yanılıyorsun ait olduğun başka bir yer daha var.''

Taehyung, büyükannesinin bakışlarını takip ederek buğulanmış gözleriyle Jin'e döndüğünde, onun yanağından damlayan gözyaşlarını görünce bir elini omzundaki ele koydu. Her tarafı o kadar sıcaklıkla doluydu ki, buna dayanamıyordu, gözyaşları asla durmayacak gibi akmaya devam ediyorlardı. Büyükannesinin ona gözleriyle anlattığı mesajı her zerresiyle anlarken, omzundaki eli daha da iyi kavradı. ''Taehyung... ben göreceğini görmüş, geçireceğini geçirmiş yaşlı birisiyim. Sana belki yardım eli uzatmış olabilirim fakat uzatmadığım, uzatamadığım daha niceleri var. Bana bir şey olursa diye, lütfen bu insanların yanında olup onlara yardımcı ol. Hadi, şimdi git ve Namjoon'u çağır yanıma.''

Taehyung her ne kadar bu vasiyete benzer çağrıyı görmezden gelip, kulaklarını ardına kadar tıkamak istese de her bir kelimesini hafızasına kazımak adına dinledi. Başını sağa sola sallayıp hayır böyle bir şey olmayacak, deyip kendisini telkin etse de işe yaramıyordu. Sandalyesinden kalkıp büyükannesini öptü, kokusunu iyice içine çekti ardından üzerine fazla yüklenmeyecek şekilde ona sarıldı. Gözyaşları onun üzerini ıslatırken ses çıkarmamak için dişlerini sıktı, fakat burnu tıkandığı için hıçkırmaya başladı. ''Büyükanne... seni çok seviyorum.''

Yaslandığı göğüsten kendisini kaldırdığında, büyükannesi Taehyung'u alnından öptü ve ona gülümsedi. Taehyung da ona gülümsemeye çalıştı fakat bir yandan ağladığı için yüzünün kırışmasına engel olamadı. Onu tuttuğunu elini hafifçe sıkıp kendisini geri çektiğinde uykusu geliyormuş gibi görünen yüzüne baktı. Kısaca ziyarete gelmiş birisinin gitmek üzere kalkmaya çalışan mahmurluğu vardı çehresinde.

Jin'in yanına geri adım atıp vücudu ona temas edince adımlarını durdurdu. Ardından kendisini toparlamak adına ıslak ellerini kıyafetine sürttü kurumaları için. Ne kadar olduğunu bilmeden kuruduklarına emin olduktan sonra tekrar gözlerine götürüp beceriksizce silmeye çalıştı. Silerken bir yandan hala dökülmelerine engel olmasa da, yaptı bunu.

Gözyaşlarıyla ıslanmış ellerini Jin'e geçirmeye çalıştığında onu ilk başta bulamadı. Nefesini içine çekip soluklanmaya çalışırken, Jin onun ne yaptığını anlayınca ellerini hemen bulmuş ve tutmuştu. Beraber kapıya doğru giderlerken Taehyung içindeki son demleri dışarıya yansıtmamak için elini ağzıyla kapattı.

Jin onun için kapıyı açtığında dışarıya, güneş ışığının aydınlatmak için doldurduğu koridora doğru adım attılar. Üç aile üyesi onları karşılarken Taehyung'un ilk haliyle oradan çıkmış hali arasındaki bariz farkı görmelerine rağmen bir şey demediler. Taehyung elini ağzından çekip genzini temizlediğinde, kapının yanı başında duran Namjoon'a döndü. ''Büyükannem seni istiyor.''

Namjoon kendisini yasladığı duvardan alıp içeriye girmek üzere kapıyı araladığında, Taehyung da göğsünün sıkıştığını hissettiği için biraz hava alacağı bir yer aramaya çalıştı. Fakat kalbindeki ağırlığı dolduracak kadar hiçbir pencerenin hava vermeyeceğini bildiğinden dışarı çıkmak istiyordu. Acil bir durum ya da herhangi bir gelişme olması ihtimaline karşın, anne ve babasına da haber verdi. ''Biz hastane ön kapısına çıkıyoruz, bir şey olursa söylersiniz.''

Karşıdan onay beklemeden asansöre doğru yürüdüklerinde Taehyung kendisini hiç olmadığı kadar yorgun hissediyordu. Eliyle yüzüne dokunmasa bile ağladığı için kuruyan tarafların ne kadar pürüzlü olduğunu söyleyebilirdi. Başı hafiften ağrırken, biraz dinlenmeye ihtiyacı olduğunu bilmesine rağmen şu anda yapabileceği tek şey biraz hava almaktı.

Beraber asansöre doğru yol aldıklarında Jin yol üzerindeyken peçete çıkartılabilen makinelerden Taehyung için peçete alıp yüzünü ve burnunu silmesi için uzatmıştı. Asansörde onlardan başka kimsenin olmaması sayesinde Taehyung rahat bir şekilde burnunu sildikten sonra, peçeteyi çektiğinde burnu kıpkırmızıydı. Gözlerini pek silmesine gerek kalmamıştı, çoktan yüzünde eridikleri için.

Zemin katına gelip asansörden çıktıklarında, Taehyung peçetelerini çöp kutusuna attıktan sonra sessiz bir şekilde kapıdan dışarı doğru çıktılar. Söylenecek pek söz yoktu, vasiyetler verilmiş, büyükannesi çoktan kendisini öteki tarafa götürecek olan tekneye binmek için hazırlamıştı. Geriye yapabileceği tek şey, bütün bunları her dikeniyle kucaklamaktı.

Açık alana çıkıp yürümeye başladıklarında Jin yeşillikler arasında oturmak için bir bank aradı kendilerine. Taehyung'un ayakta kalarak gücünü boşa harcamasındansa, ona dokunduğunda bile hissettiği yorgunluğunu bir nebze azaltmasını istiyordu. Kapının hemen tam önünde yürüyüş yolu yapılan alana yöneldiğinde, tahtadan yapılma bir banka oturmak için Taehyung'a işaret etti. ''Şu ağacın altındaki banka oturalım mı?''

Taehyung onu dalgın bakışlarıyla onayladığında çimlerin kokusunu iyice içine çekerek banka doğru yürümeye başladı. Burnu hafiften tıkanık olmasına rağmen aldığı ferah saf havayı hissedebiliyordu ciğerlerinde. Havanın yavaştan kararmasıyla da rüzgar yüzünü okşarken gözyaşlarının kırıntılarını yüzünden temizliyormuş gibiydi.

Dalları aşağı sarkacak kadar uzamış ağacın altındaki banka oturduklarında, Taehyung'a dışarı çıkmak tahmin ettiği gibi iyi gelmişti. Büyükannesiyle son kez konuşmamak, onun en büyük korkularından birisiydi fakat az önce onun yüzünü tekrardan görmek acı olsa da rahatlatıcıydı. Hayat ona bir acıklı bir şans vermişti, onca zamandır bunu özenle sakınırken.

Şanslı olduğunu düşünürken eli kendiliğinden çıplak bileğine doğru gitti. Orada restoranda kopmuş bilekliğinin varlığına alıştığı için şu anda hiçbir şey olmaması, garip hissetmesine sebep oldu. Oysaki günlerini ve aylarını saymayı unutacağı raddeye kadar takmayı düşünüyordu onu. ''Restorandayken bilekliğim koptum, sanırım bana bir daha şans getirmeyecek.''

Taehyung, Jin'in yanına iyice yaklaştıktan sonra başını onun omuzlarına koydu. Dünyası bir anda eğilirken, ellerini birleştirerek gözlerini aşağı dikti. Kolay bir şekilde gözleri dolup yüzünden süzülürken yapacağı bir şey olmadan ağladı. Büyükannesi gitmek için bu kadar sabırsızken, kendisinin de gözleri akmak için o kadar sabırsızdı. Hayattan daha fazlasını isteyemezdi. 

Başını omzuna yaslayan Taehyung'un ağlamasına izin verdi Jin. Omuzları güçlüydü, istediği kadar Taehyung kendisine yaslanabilir ve hatta orada uyuyabilirdi bile. Zira içini dökmeye, içindeki üzüntüyü dışarıya akıtmasına ihtiyacı vardı. Ancak böyle atlatabilirdi ayrılığının vedasını. 

Taehyung bakışlarını yukarıya kaldırdığında, elleriyle gözyaşlarını silmeye çalıştı. Gözleri gökyüzüne kilitlenmişken sadece çimlerden gelen böcek seslerini şarkı olarak hissetti kulaklarında. Dünyaya tutunmaya çalışan bir sürü canlılığın varlığını görmek, içindeki zindeliği yeşertiyordu. ''Derler ki, şans eşyaları çok kötü bir felaketin önüne geçmek için bazen kendiliğinden kırılıp bozulurlarmış. Fakat hala şans getirip getirmediğini, yeniden deneyip görmemiz gerekecek.''

Bir süre bankta oturup, önlerinden hasta kişilerin veya sağlıklı sivillerin geçişlerini izlerken öylece durdular. Jin bir noktadan Taehyung'un göz kapaklarının ağırlaşması yüzünden uyuyacağını bile düşünmüştü, ta ki Namjoon onların yanına gelene kadar. Adımları aceleci olmaktan uzak, yavaş bir şekilde onların önüne gelirken bir Jin'e bir Taehyung'a baktı. Burada olduklarını biliyordu, anne ve babasından.

Taehyung başını Jin'in omzundan kaldırıp yanına sebepsiz geleceğini düşünmediği sözde abisine bakarken, ne diyeceğini merak ediyordu. Fakat Namjoon onların önünden geçip yanlarındaki ağaca arkasını yasladığında bir elini cebine atarak rahat bir pozisyon aldı. Bakışları gökyüzüne bakarken, hüzünlü bir çehresi vardı. Biraz sonra ağzından çıkacağı şeyin ne kadar yaralayıcı olduğunu biliyordu. ''Büyükannemiz dakikalar öncesinde yüzünde bir gülümsemeyle gökyüzünde uzak bir yere gitti. Doktorlar onun ilk geçirdiği şiddetli kalp krizinden sonra yaşamasının bile bir mucize olduğunu söylediler.''

Sözünün ulaştığı iki beden bu yeni bilgiyi sindirirken suskun kaldılar. Ölüme karşı itiraz edecekleri kadar sesleri çıkmazdı, önünde saygıyla eğilebilirlerdi ancak. O anda canlarından bir can eksilmiş olsa da gökyüzündeki bulut, arkalarında senfoni yapan böcekler hala yaşamaya devam ediyorlardı. Durmayan bir dere gibi hayatta sürüklenirlerken deredeki bir parça, toprağa sıçramış ve oraya karışmıştı. Dünyayla hala bağlantısı olmasına rağmen sessiz bir bağlantıydı bu. Hem vardı, aynı zamanda da yoktu.

Namjoon yavaşça elini cebine atıp orayı karıştırırken iki şey çıkardı. Bir eline çakmak alıp onu yakmaya çalışırken, diğer eline uzun beyaz bir parça aldı. Eliyle siper edip ateşini korumaya çalışırken uzun beyaz parçayı ateşe doğru götürdü ve duman çıkmasını sağladı. Elleri belirgin bir şekilde titrerken sigarasını dudaklarına götürdü ve onu içine çekti. İlk içmenin verdiği acemilikten, hafifçe öksürmesine rağmen devam etti içmeye. Taehyung onunla konuşurken, yaşadıkları bütün şeylere rağmen sesi hırçınlıktan arındırılmıştı. ''Ne zamandan beri sigara içerdin sen?''

Namjoon, siyah pantolonun altına sıkıştırdığı beyaz gömleğinin uçlarını kollarının yarısına kadar katlamış ve üstten bir iki düğmesini serbest bırakmıştı. İki parmağının arasında duran sigarası, ilk içişine rağmen oldukça normal duruyordu. Taehyung'un bakışlarını ve sorusunu üzerinde hissederken hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Omuzlarını silkip bastığı toprağa baktıktan sonra tekrar Taehyung'a döndü. Ardından tekrar dudağına götürüp içine çektiğinde, uzun ve yavaşça bir duman üfledi gökyüzüne. ''Bugünden itibaren.''

Taehyung, büyükannesiyle onun odada ne konuştuğunu tahmin edemiyordu fakat onun sözlerinin kalbine dokunduğuna emindi. Namjoon'dan ne kadar farklı olsa da o anda onun hissettiklerini en iyi bilen kişi, kendisiydi. Birbirleri için iyi bir abi kardeş olamasalar da, aynı gökyüzü altındayken aynı duyguları taşıyorlardı. ''Annem onu güler yüzüyle hatırlamamızı istedi, bu yüzden cenaze işlemlerine karışmamamızı özellikle belirtti. Yarından itibaren cenaze işlemlerine başlayacakları için eve gidip dinlememiz gerektiğini de.''

Sigarasının ucunda biriken külleri elinin ucuyla hafifçe iterek yere düşmelerine izin verdi. Ardından tekrar dudaklarına götürüp derin bir şekilde çekip, içmeye alışınca dumanını geri verdi. Rahat görünümünün aksine içinde fırtınalar koptuğunu onun yüzüne bakarak bile hissedebiliyordu Taehyung. O kadar yorgundu ki, sadece olduğu yerde kalıp gökyüzünü seyretmek istiyordu. Fakat diğer cebine koyduğu araba anahtarını eline alıp hafifçe oynarken doğruldu ve sigarasını oradaki bir çöp kutusuna attı. Ardından hiçbir şey demeden arabasına gitmek üzere yola koyuldu.

Taehyung çoktan o odadan çıktığı sırada büyükannesine veda ettiğini biliyordu. Mutlu olduğu tek şey, içinde pişmanlık olmadan onu son bir kere görebilmekti. Kalbini ne acıtsa da huzur dolu yüzünü gördüğü için mutluydu. Hastaneye geri dönmek için artık bir sebebi kalmamıştı. ''Sabah güne farklı bir acıyla uyanırken şimdi yine farklı bir acıyla kapatıyorum günü.''

Jin ayağa kalkıp hala oturuyor görünen Taehyung'a elini uzattı. Kaç mevsim sonra bunun gerçekleşeceğini bilmiyordu, fakat bir gün alışacaktı o da canı dediği büyükannesinin gitmesine. Kimileri acıyı hala yüklense de sırtına, elbet bununla daha da güçlü olurlardı. Bu ağırlığın yıkıcılığıyla yere düşenler de olurdu fakat her insan er ya da geç yaşamaya yine devam ederdi. Büyükannesinin sözleriyle, Taehyung artık kendisine verilen değerli bir emanetti. Hayır, belki de çok önceden sahiplenmişti onu. ''Hala nefes almaya devam ediyorsun, gökyüzüne bakıyorsun, çevreye veriyorsun kulağını. Acına rağmen hala yaşamayı seviyorsun Taehyung.''

Taehyung onun elini tutup kendini oturduğu yerden kaldırınca, yürüme alanından çıkıp batmakta olan güneşe döndü yüzünü. Gözlerini hafifçe kısarken, beraber parka doğru yürümeye başladılar. ''Yaşamın içinde kendimden daha çok sevdiğim kişiler var çünkü.''

Sözünün ardından Jin'e daha da yaklaşıp omuzlarının değmesini sağladı. Yaşamın içinden en sevdiği kişi, temas ettiği Jin'di. Günün başında da, günün sonunda da onunla yan yana olabildiği için sığındığı bir limanıydı. Fırtına çıksa da kendisinin gelmesini her zaman kıyıda bekleyecek olan bir liman.

Parka kadar gidip arabalarına bindiklerinde, Taehyung bu sefer Jin'in elini tutmadı. Vücudundaki bütün gerginlik, görmekten korktuğu büyükannesi yüzünden oluştuğu için, duygusuyla beraber gökyüzüne gitmişlerdi onlar da. Arabaları hareketlenip yurtlarına doğru rota oluşturduğunda, başını ve sırtını arkaya vererek dışarıyı seyretmeye başladı. Gözleri ağlamaktan kurudukları için göz açıp kapamak bile yorucu geliyordu. Bu yorgunluğa teslim olarak bir süre gözlerini dinlendirdi arabada. Rüzgarın esintisi onun hafiflemesini sağlarken, büyükannesine iyi dileklerini gönderdi kalbinden.

Yolculukları bu şekilde devam ederken, Jin yurda kadar geldiğinde Taehyung'u hemen uyandırmadı. Bu gece rahat uyuması ve kabus görmemesi için papatya çayının ona iyi geleceğini düşündüğünden markete uğramıştı. Gerekli malzemeleri ve sıcak suyu aldıktan sonra onları özenle arabaya yerleştirmiş ve yurdun içine girene kadar yavaş sürmüştü.

Yurda geldiğinde ise arabayı durdurduktan sonra Taehyung'u omzundan hafifçe dürterek uyandırmıştı. Havanın çoktan kararmasına rağmen uyumak için henüz erken bir vakit olabilirdi fakat Taehyung'un erkenden uyumaya her şeyden çok ihtiyacı vardı. Üzerindeki yorgunluğu ancak bu şekilde atıp gücünü yeniden toplayabilirdi.

Beraber arabadan inip Jin'in malzemelerini almasıyla beraber kendi odalarına kadar gittiklerinde, Taehyung kendisini direkt yatağına attı. Uyku alemine hemen dalacağından değil, sadece başını yumuşak yastığına değdirip kendisini gevşetmek istediğinden. Gözleri tamamen açıkken yanına döndükten sonra, bir elini yanağına koydu ve bir şeyler yapmaya çalışan Jin'i izlemeye başladı.

Ne yaptığını az çok biliyordu, sıcak suyun buharlaşmasından ve içine atılan demliği gördüğünden. Yapılan işi izlemekle meşgulken burnuna dolan papatya kokusuyla içine daha da çekti. Sadece kokusuyla bile yatıştırıcı etkisini üzerinde hissederken, içtiğinde yine içinin bir hoş olacağını biliyordu. ''Taehyung üzerini değiştirsen iyi olur, daha rahat bir uyku çekersin.''

Taehyung, bunu işittiğinde Jin hala yaptığı işten gözlerini ayırmamıştı. Onun odaklı görüntüsünü izlemek kafasını dağıttığı için bir süre izlemek istemişti fakat bu şekilde rahat yatamayacağını kendisi de biliyordu. ''Üzerimi değiştirdikten sonra benimle beraber uyur musun?''

Jin bu soruyla beraber ilk defa yaptığı işi duraksatıp gözlerini Taehyung'a döndürdüğünde onun ayağa kalkan görüntüsüne baktı. Kocaman açılmış gözleri hala kızarıkken böyle bir soruyu gerçekten sorduğuna şaşırmıştı. Onu sarılma isteği doyamadığı bir seviyeye sahipti, özellikle sarılmak istediği yüz ifadesine sahipken. ''Bu sefer soğuk olan yatak benimkisi olduğundan, seve seve uyurum seninle.''

Uzun süreden sonra ilk defa gülümseyince Taehyung, yataktan kalkmış ve üzerini değiştirmeye gitmişti. Jin de bu sırada az kalan işini bitirmek adına papatyaların suya iyice karışmasını sağlamaya çalışıyordu. Kıvamına ulaşıncaya kadar kaşığıyla bardağını iyice karıştırırken, Taehyung üzerini değiştirdikten sonra yatağa gitmek yerine Jin'in yanına gitti. Eş zamanlı bir şekilde onun arkasında durduğunda, Jin arkasını dönüp bardağını ona uzattı ve ardından çok sıcak olduğu için dikkat etmesi gerektiğini söyledi.

Taehyung çayın güzel kokusunu içine çekerek yatağına kadar gittiğinde, üzerinde oturarak hafifçe üfledi çayına. Jin üzerini değiştirmek için dolabına gittiğinde, Taehyung hafifçe yudumlamaya başlamış ve tadını tüm vücuduna yollamıştı. Bu şekilde günlerini kapatırlarken Jin üzerini değiştikten sonra Taehyung'un yanına gitti ve onun çayını bitirmesini bekledi sabırla.

Çayın sıcaklığı Taehyung için fazla önemli olmadığı için hızlı bir şekilde içip son yudumlarına kadar gelince, Jin yatağın dış kısmına uzandı. Taehyung da bardağı yukarı kaldırıp hepsini yudumladıktan sonra komodinin üzerine bıraktı ve Jin'in üzerinden geçerek iç kısma uzandı. Örtülerini üzerlerine çekerken, Taehyung gözünü kapadığı an uyuyacakmış gibi hissediyordu.

Jin ona arkasından sarılmak için elini kucağına götürdüğünde oraya yerleştirdi kendisini. Burnunun değdiği boynun kokusunu sessizce içine çekerken, kendisinin fazla uykusu yoktu. Buna rağmen Taehyung'un nefes alışverişlerinden, uykuya henüz dalıp dalmadığını anlamaya çalışıyordu. Yorgun olmasına rağmen kafasında birçok düşünce olmalıydı. ''Yarın, bugün hissettiğinden daha da iyi olacaksın Taehyung.''

Taehyung henüz uykuya dalmamışken kulağına fısıldayan bu sese, gözü kapalı bir şekilde gülümsedi. Elini, kucağına yerleşmiş ele doğru getirip onu tuttuğunda hafifçe okşadı. Sözlü dile getirmese bile onu onayladığını göstermek istemişti.

Yarının, bugünden daha iyi olup olmayacağı Taehyung için tam bir muammaydı. Fakat önemli olan, kulağına fısıldayan karanlık seslerdense Jin'in sesini duymaktı. Hiçbir şey yolunda gitmese bile karanlık bir gecede parlayan yıldızlar gibi bunun aksini söyleyen birisine ihtiyacı vardı. Hep sevdiği gece vaktinin kendisi için zindan olmaması için parlayan fısıltıyı dinlemeye karar verdi o anda. Diğer yıldızların aksine, kendisini tamamen kucaklayıp sıcacık hissettiren en sevdiği yıldızı, Jin'i.

Continue Reading

You'll Also Like

1.8K 253 9
Hoseok ve yoongi'nin toksik ilişkilisi acaba düzelebilecekmi? Mini fic
56K 5.2K 18
⎾tamamlandı⏌ Sıradan bir aile hayatına sahip olan Taehyung'un hayatı, mahallelerinde deli olarak bilinen Jimin ile bir noktada kesişir. O andan itiba...
1.2M 35.8K 70
Bir berdelle kaç kişinin hayatını kurtarabilirsin? Bir berdelle kaç kişiyi hayatından edebilirsin?
1.8K 326 17
Herkese katı olan bu adam birtek bana karsı naziki olucaktı ve bunu ben sağlıyacaktım bu duygusuz adamı kendime aşık edicektim