Renkli Hayaller Balonu 🎈

Galing kay ecemervea

127K 2.3K 77

Kalbime söz geçirebilseydim eğer, onu sever miydim sanıyorsunuz? Sevmezdim. Kalbimi yerinden sökerdim, yine... Higit pa

Hayal
Rüzgar
Renk
1
3
4
5
6
7
8
9
10

2

11.2K 282 1
Galing kay ecemervea

            "Şu dünyaya ilk başta kelebek olarak gelmek isterdim. Tamam; belki tanıyamazdım insanları, bilemezdim bir günde kalplerindeki kötülüğü ama yine de belki denk gelseydim zaten bir günlük ömrü olan bir kelebeği canice katleden birine, bilirdim beni ne beklediğini. Şaşırmazdım başıma gelenlere.Şaşırmazdım dünyanın adaletsizliğine."


Adını bile bilmediğimi, neden bilmediğimi sorgulamadığımı o anda fark ediyordum.

Rüzgâr.

Gerçekten de adı gibiydi. Rüzgâr gibi bir anda esip geçen, insanın yüzüne tokat gibi çarpan ve çarptığı yerde izini bırakan...

Dört aydır hayatımı kabusa çeviren adamın adı Rüzgar'dı. Renk'in dört aydır sevgilisi olan adamın adı Rüzgar'dı.

Çatık kaşlarıyla bana doğru bir adım attığında ellerimi, titredikleri anlaşılmasın diye birbirine kenetlemek durumunda kaldım. Hala beni bir yerden çıkarmaya çalışıyor olması çok muhtemeldi. İçimde bir yerlerde dört aydır beni unutmamasını dilerken, aslında böyle bir şeyin hiç gerçekleşmeyeceğini söyleyen mantıklı tarafım yine haklı çıkmıştı. Gerçek, kanlı canlı karşımda duruyordu. Bana doğru tanışmak için elini uzattığında, ne yapacağımı bilemez halde oturduğum yerde kıpırdandım.

Cesaretimi toplayıp gözlerine son bir kez beni tanıyıp tanımadığına emin olmak için baktığımda bana içten bir şekilde gülümsedi. Tabi ki hatırlamıyordu. Ben onun için şu anda sevgilisinin ev arkadaşı veya huysuz en yakın arkadaşıydım ve benimle iyi bir başlangıç yapmaya çalışıyordu.

İkimizin de bakışları hala bana uzattığı eline doğru kaydığında bir an elimi uzatmak istedim. Dört ay sonra tekrar dokunmak istedim ama yapamazdım. Nasıl davranmam gerektiğini bile bilmiyordum ki... O sırada, Ayten teyze imdadıma yetişti ve "Hayal, kimseyle temas kurmaz Rüzgar oğlum," diyerek durumu açıkladı. Ona minnettar olduğumu anlatan bakışımı attığım sırada Renk neşeli bir şekilde salona daldı ve kollarını Rüzgar'ın boynuna doladı. O anda içimde bir şeylerin kırıldığına yemin edebilirim. Sanki bütün vücudum incecik camlardan oluşuyordu ve o anda bir parçam bana veda bile etmeden tuzla buz olmuştu.

Bu olanlar çok fazlaydı. Hayır, buna katlanamazdım. Daha dört ay önce yaşadıklarımı hazmedememişken şu an olanlara nasıl dayanabileceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Bu adamın en yakın arkadaşımın sevgilisi olmasına dayanamazdım. Oturduğum yerden bir anda fırlayınca Ayten teyze olduğu yerde sıçradı. Açık konuşmak gerekirse, Ayten teyzenin korkması umurumda bile değildi. Ne ile karşı karşıya olduğumu bilseydi o da bana hak verirdi, biliyordum ama anlatamazdım ki. Ben bu işte yalnızdım. Ben bu hayatta olduğu gibi bu işte de yapayalnızdım.

Bir açıklama yapmadan, Ayten teyzeden özür dilemeden hızlı adımlarla odama ilerledim. Renk'in arkamdan bağırışlarını duyabiliyordum ama şu anda ona verebilecek mantıklı bir cevabım yoktu. Mantığım oldukça devre dışıydı. Bir an önce bu evden çıkıp gitmem ve aklımı toparlamam gerekiyordu. Başka bir şey düşünemiyordum.

Odanın kapısı hızla açıldığında gözümün kenarında akmak için hazırda bekleyen yaşlarıma oldukları yerde dursunlar diye yalvardım. Renk'in geldiğini biliyordum ama arkamı dönmedim, dönemedim. Evet, belki gözyaşlarım beni dinlemişti ama yine de güvenemiyordum ne onlara ne kendime. Ağladığımı görürse yine sorgulamaya başlayacağını biliyordum. Şu anda mantıklı davranmadığımı ve Renk'i oldukça zor bir durumun ortasında bıraktığımın da farkındaydım ama hareketlerimi kontrol edemiyordum.

Onu odadan göndermek adına "Renk, hazırlanmam gerekiyor lütfen beni yalnız bırakır mısın," diye sordum. Ruhsuz kahkahası odamın duvarlarında yankılandığında, gözlerim yanmaya başlamıştı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra "bugün için daha iyi bir planın olduğunu bilmiyordum," dedi imalı bir şekilde. Bana kırgın olduğu her hareketinden, sesinin tonundan belli oluyordu. Renk, haklıydı ve bunu gizleme gereği duymuyordu. Bu durum da işleri benim açımdan daha da zorlaştırıyordu.

"Okuldan hocamla buluşacaktım. Şimdi aklıma geldi."

Bu yalanı nasıl uydurduğumu bilmiyordum fakat, mantığımın şu anda çok uzak diyarlarda olduğunu size söylemiştim.

"Dönem arasında mı Hayal? Gerçekten daha iyi bir yalan uyduramadın mı?"

İşte şimdi çuvallamıştım. Ben ne diyeceğimi, durumu nasıl açıklayacağımı düşünürken Renk konuşmaya devam etti. "Şimdi, o elinde kendini bana doğru dönmemek için oyalandığın eşyalarını yerine bırak ve bana bak."

Kaçacak yerim yoktu. Dediğini yaptım. Eşyaları yerine koydum ve ona doğru döndüm. Kendimi durdurmak adına dişlerimi dudağıma bastırmak zorunda kalsam da ona zoraki olarak gülümsedim. Bana doğru bir adım atmasına müsaade ettim, olduğum yerde öylece suratımdaki yapay gülümsemeyle sadece bekledim.

Aramızda birkaç adımlık mesafe kaldığında durdu ve "anlat," dedi. Ne dediğini anlamadığımı belli etmek için yüzümü buruşturdum ve sesimi kontrol etmeye çalışarak "neyi," diye sordum.

Kollarını birbirine kavuşturdu. Tek ayağıyla yerde ritim tutmaya başladı. Sabrını zorluyordum, bunu anlamamı istiyordu. Yine de geri adım atamazdım. Ona sevgilisi ile yaşadığım şeyleri anlatamazdım. Eğer, beni hatırlıyor olsaydı bunu sevgilisi yapabilirdi belki ama ben yapamazdım. Biliyorum, anlatmalıydım. Biliyorum, bunu bilmesi gerekiyordu ama yapamazdım. Beni de anlayın. Daha size bile anlatamamışken, ona anlatmamı bekleyemezsiniz.

"Hayal, bak bugün beni yeterince yordun, üzdün ve sinirlendirdin. Lütfen buna daha fazla devam etme. Derdin benimle mi, annemle mi yoksa Rüzgarla mı bilmiyorum. Sadece artık bir açıklama bekliyorum. Ha, eğer açıklama yapmamakta kararlıysan o zaman artık kalıcı çözümler aramamız gerekecek."

Beni, kendisi ile tehdit ediyordu. Renk bunu daha önce hiç yapmamıştı. Ondan başka kimsem olmadığını biliyordu ve hep bunun farkında olarak yaklaşırdı bana. Ne ara önüme düştüğünü bilmediğim omuzlarımı dikleştirdim. "Beni tehdit ettiğine inanamıyorum." Sesimin pürüzsüz çıkması için çok çaba harcamıştım, fakat başarılı olup olmadığım ayrı bir tartışma konusuydu.

Yere düzenli bir şekilde vurduğu ayağını durdurdu ve o da benim gibi karşımda dikleşti. "Bak, bunu yapmak istemezdim ama bana başka bir çare bırakmadın Hayal. Sana ne oluyor bilmiyorum. Garip davranıyorsun, anlatmıyorsun ve ben bu arkadaşlığı artık tek başıma yürütemiyorum." Benim sesimin pürüzsüzlüğü tartışılırdı belki ama Renk'in ses tonu çok netti. Bu ruh hallerimden, onu zor durumda bırakmalarımdan sıkılmıştı artık ve kendinden daha fazla taviz vermek istemiyordu.

Ani bir şekilde "kendi halime bırakmayı neden denemiyorsun," dediğimde kaşlarını çattı. Bana doğru uzattığı parmağını görmezden gelmeye çalıştığım sırada, "dört ay Hayal. Dört aydır seni kendi haline bırakıyorum zaten," diye bağırdı.

Tamam, haklı olabilirdi. Hayır, aslına bakarsanız tamamen haklıydı. Ona verebilecek bir cevabım yoktu. Özür dilemeyi, bir daha yapmayacağımı söylemeyi deneyebilirdim fakat, bana ne kadar inanırdı bilmiyordum. İşin açıkçası, bir daha yapıp yapmayacağım konusunda kendime de güvenmiyordum. Bu odadan benden mantıklı bir cevap almadan çıkamayacağını bilecek kadar tanıyordum en yakın arkadaşımı. Bir özür ile paçayı kurtaramazdım.

"Haklısın," diye mırıldanmakla yetindim. Zaman kazanmaya, bir şeyler düşünmeye çalışıyordum.

"Keşke haklı olmam bir şeyleri değiştirmeye yetse Hayal," derken o da gardını düşürmeye başlamıştı. Sesindeki pürüzsüzlüğün arasında küçük karıncalar dolaşıyordu şimdi.

Bir adım atıp yatağıma oturdum ve ondan da yanıma oturmasını istedim. Beni kırmadı ve aramızda bir karışlık mesafe bırakmaya özen göstererek oturdu.

"İyi olmadığımın farkındayım," diyerek başladım söze. "Bundan birkaç ay önce annemi gördüm."

Bana bulaşmayacağı, sorgulamayacağı ve anlayacağı tek konu buydu. Ona yalan söylediğim için kalbime saplanan bıçakları görmezden gelerek hikayemi uydurmaya devam etmek zorundaydım. "Yine ağzına geleni saydı. Neden bilmiyorum bu sefer çok ağır geldi Renk."

Bakışlarımız buluştuğunda yalanımın işe yaradığını fark ettim. Son noktaya gelmiştim, bugünkü davranışlarımın mantıklı bir açıklaması olmak zorundaydı. "Ayten teyzeyi ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Beni bir anne gibi gördüğünü, senden ayırmadığını çok iyi biliyorum ama yapamadım. Sizi anne kız olarak görmeyi, o duyduklarımdan sonra kaldıramazdım Renk. Bugün de Ayten teyze beni neyin var diye sıkıştırınca, kötü oldum işte anla beni."

Renk'in yıllarıdır bana en hassas davrandığı konulardan bir tanesiydi Ayten teyze. Benim yanımda gereksiz samimiyet kurmamaya özen gösterirdi her zaman. Yaşadığım duyguları anlaması mümkün değildi belki ama anlayabildiği kadarıyla da yeterince özenli olabiliyordu, bir çok insanın aksine. Bu yalanımın ona kendini suçlu hissettireceğini biliyordum fakat, eğer gerçeği ona anlatsaydım bu kadar küçük bir suçluluk duygusuyla geçiştirilemeyecek kadar büyük hasarlar bırakabilirdim onda ve ben onu daha fazla üzmeyi göze alamazdım.

Bir süre öylece yere baktık beraber. Ben parmaklarımı yoldum, o ayağıyla sakince ritim tuttu. Bir yandan dediklerime inandığını biliyordum ama bir yandan da hala içimdeki kuşku orada öylece duruyordu. İlk tepkiyi onun vermesi için stresli bir bekleyişin içinde öylece debelenip duruyordum. En sonunda yan tarafımda bir hareketlenme olduğunda ona doğru döndüm. Gülümsüyordu.

"Tamam, seni affedebileceğime karar verdim."

Evet, tam olarak ikna olmuştu. Özür dilerim Renk, özür dilerim kardeşim.

Kırgınlık, öfke, nefret, pişmanlık. Bunların hepsiyle yıllardır yaşamaya alışmıştım fakat, Renk'e söylediğim yalanların vicdan azabına hiçbir zaman alışamadım. O kadar güzel ve kocaman bir kalbi vardı ki, beni bütün kötülüklerimle kabul etmişti yıllardır. Bütün öfke nöbetlerimde, kendime her zarar vermeye çalıştığımda o vardı yanımda. O sardı yaralarımı. Ben ne yaptım karşılığında? Kocaman bir hiç bıraktım avuçlarına. Benim kalbim onun güzellikleriyle dolup taşarken, onun avuçları bomboş kaldı hep.

Bana bakmamaya özen gösterse de gülümsediğini görebiliyordum. Normal iki arkadaş olsaydık şu anda birbirimize sımsıkı sarılmış ağlıyor olurduk büyük ihtimalle ama değildik. Sorun Renk'de değildi, sorun başlı başına bendim. Benim kusurlarım, benim korkularım, benim öfkelerim, benim saçma sapan takıntılarım. Ben, ben, ben...

Hızlı bir hamleyle ona doğru döndüm ve bacaklarımı yatağın üzerinde topladım. "Sana sahip olmak şu hayatta sahip olduğum tek güzel şey biliyorsun değil mi," diye fısıldadığımda, Renk de dayanamayarak bana doğru döndü. Gözlerinin dolduğunu görünce gözlerimi kaçırmak zorunda kaldım, bu vicdan azabıyla nasıl yaşayacağımı bilmiyordum. Rüzgar evimize girip çıkarken nasıl yaşayacağımı bilmiyordum. Ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Tek bildiğim şu hayatta tek değer verdiğim insanın mutlu olmasıydı. Onu daha fazla kendimle cezalandırmak istemiyordum.

Ellerimi tutmak için hamle yaptığında istemsizce kendimi geri çektim. Hemen dudaklarını büzüp "boş bulundum özür dilerim," dedi mahçup bir şekilde. Karşılığında içten bir şekilde gülümsedim ve "önemli değil," dedim. "Şu hayatta sarılmak istediğim tek insansın biliyorsun değil mi?" Durdum ve bir saniye kadar bekledim. "Eğer bir gün şu saçma şey geçerse sana uzun uzun sarılıp, öpeceğim ve benden bıkacaksın."

"Bilemiyorum Hayal hanım, bunun için sevgilim beyden izin almanız gerekebilir. Kendisi biraz kıskançtır da."

Koca bir kahkahayı dudaklarımın arasından serbest bıraktım. Sevgilim diye bahsettiği kişinin Rüzgar olduğunu düşünerek bu anı mahvetmek istemiyordum. "Sevgiliniz bey size sarılmak için benden izin aldı mı acaba Renk hanım," diye sordum ve tek kaşımı hesap sorduğum belli olsun diye havaya kaldırdım.

Renk'in yanakları kızarmaya başladığında işlerin sarılmaktan da öteye gittiğini anlamamak için aptal olmak gerekirdi. İtiraf etmek gerekirse, gördüğüm manzara karşımda utanç içinde elleriyle oynayan en yakın arkadaşımın sevgilisinin hayatımı karartan adam olduğu gerçeğini unutmamı zorlaştırıyordu.

Dayanamadım ve "daha fazlası da mı var," diye sordum. Elleriyle oynamaya devam ederken, başını evet anlamında sallayarak cevap verdi. Daha fazlası vardı ve ben hiçbir şey bilmiyordum. Onun hayatının belki de en mutlu dört ayı benim hayatımın kabusuydu ve ikimize de bunları yaşatan aynı kişiydi. Ne ironik ama!

"Bana ne zaman anlatmayı düşünüyordun peki?"

Artık ben de ellerimle oynuyordum. İkimiz de karşılıklı yatakta bağdaş kurmuştuk ve birbirimize bakamıyorduk. Renk bir süre sessiz kaldı. Ardından "hiç kimseye dokunamayan bir insana bu nasıl anlatılır bilmiyorum Hayal,"dedi kısık bir sesle. Haklıydı. Yaşadıklarımı, hayatımda dört ay önce dokunabildiğim bir adam olduğunu bilmiyordu ve anlatmaya çekiniyordu. Ne diyebilirdim ki ona? Bize aynı kişi dokundu mu? O bana da dokundu ama ben sana hala sarılamıyorum mu? Yoksa... Neyse ne işte, boş verin gitsin.

Sadece "haklısın," diyebildim. Kalbimin üzerini kara bulutlar kaplarken kendimi son bir defa gülümsemek için zorladım. Artık, Renk'in sevgilisinin Rüzgar olduğu gerçeğini görmezden gelemiyordum. Bu, son duyduklarımdan sonra imkansızdı. "Detayları es geç ama en yakında bir şarap gecesinde her şeyi anlat bana," diyebildim yapay gülümsememle.

Ayaklarını yataktan sarkıttığında bu konu açıldığından beri ilk defa gözlerini gözlerime sabitledi. "Seni seviyorum Hayal. Seni çok seviyorum ve kaybetmek istemiyorum. Lütfen, seni kaybetmeme izin verme olur mu?"

Ben de seni seviyorum kardeşim ama kendimi kaybetmişken senin beni kaybetmemeni nasıl sağlayacağımı bilmiyorum. Bir gün seni yalnız bırakmaktan ölesiye korkuyorum. Çünkü, biliyorum yalnızlığın nasıl bir şey olduğunu. Biliyorum ve bunu yaşamanı istemiyorum. Fakat, ben kayboldum kardeşim. Öyle karanlık ve kocaman bir şehirdeyim ki senin aydınlığını nasıl bulacağımı bilmiyorum. Aradıkça daha da kararıyor her yer. Zifiri karanlığın ortasında kalıyorum yapayalnız.

"Söz veriyorum Renk. Beni kaybetmeyeceksin." 

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

251K 16.3K 45
Ölen masa lideri ve katilinin peşine düşen veliahtı... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcin...
869K 51.8K 69
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
20.9M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
90.8K 5.3K 16
"ya siz kafayı mı yediniz çocuk daha o çocuk iki gün önce papucu yırtıldı diye ağlayan kızı gelmiş bana koynuna al diyorsunuz o yetmezmiş gibi bid...