Dancing With Devil.

By hagnetsu

37.5K 4.3K 4.9K

Onun zihni kirli ve elleri üzerimde, Oh, evet sen şeytansın ve beni de yakacaksın. Geceyi tutuştur, bu bizim... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
Şeytanın Kirpiklerinden Dökülen Küller.
Şeytanın Parmak Uçlarından Dökülen Küller
13.Bölüm (NSFW)
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm|FİNAL.
Yıldızın dileği, gecenin ta kendisi|ÖZEL BÖLÜM
Şeytanın gölgesi değil, Sadece Xiao Zhan|ÖB.

12.Bölüm

1.6K 190 253
By hagnetsu

Xiao Zhan.

İsminin arkasında kuzguni gözlerini, gözlerinin arkasında cehennemin yangınlarını barındıran adam.

Xiao Zhan, şeytanın gölgesi, şeytanın aynadaki yansıması, yıldızsız sonsuz gecenin sahibi..

Yalnızlığın sevgilisi, karanlığın kendisi, yanık parmak uçlarından küller dökülen adam. Gölgesiz bir şekilde varlığını haykırmaya çalışan adam. Cehennemin yangınlarında tek başına yanan, küllerini yollarının çıkışına serpen adam. Cennetini şeytana kurban eden adam, yıldızlarını bile isteye şeytanın gecesine kaydıran adam.

Xiao Zhan, yıldızlarım parlamayı bıraktığında gözlerindeki yanan yıldızların ateşini harlayan adam. Kelimelerin gücünün efendisi, harflerini şeytanın zehriyle bileyen adam.. dudak kıvrımlarından küller dökülen adam. Kül adam.

Soğuk gecede, yalnız başına kibritlerinden, hayallerinden başka hiçbir şeye sahip olmayan kibritçi çocuğa zihnindeki dünyada istediğini vermek için yanan ve sıcaklığında ısıtmaya çalışan kibritin ateşi. Kibritçi çocuk için çaresizce yanan, kimsenin görmediği ve soğuğun acımasızca söndürdüğü ateşin sahibi.

Xiao Zhan, yalnızlığım, zayıflığım, öfkem, kendimle savaşım. Zihnimin yansıması, korkularım, acımasızlığım, karanlığım, göğsümdeki ağrım.

Xiao Zhan, yalnızlığıma kuzguni gözlerini diken, zayıflığıma karşı nasıl savaşacağımı öğreten, öfkeme gülümseyen, zihnimin yansımasını acımasızca oynayan, korkularımı karşıma diken, acımasızlığımı göğüsleyen, karanlığımda cehennemin ateşinin ışığını yansıtan, göğsümdeki ağrıya ateşini eken adam. Çözemediğim bir bulmaca, ne olursa olsun sokağımın başına gölgesini diktiğim adam.

Xiao Zhan, kendi kırıklarının üzerinden acımasızca geçen adam.Kırgınlıklarımın birleşip adını yazdığı adam, başkalarının bende bıraktığı kırıkları benimle toplarken, kendi kırıklarını es geçtiği için ruhumu sızlatan adam.

Kırgın olduğum adam, kızgın olduğum adam, kırdığım adam, ev diye sığındığım adam, evim olmadığı için evini yıkmak istediğim adam, kimsesizliğine kimsesizliğimle gitmek istediğim adam. Kimsesizliğime kimse olan adam.

Xiao Zhan, nefret ettiğim adam.

Xiao Zhan, sevdiğim adam.

Ellerimin arasında tuttuğum kağıt parçaları, kelimelerin ağırlığı yüzünden bileklerimi kırmıştı. Saniyeler omzumda katlanıyor, okuduğum şeylerin farkındalığında eziliyordum. Göğsümdeki ateş artık her yerdeydi. Zihnimde, kanımda, ruhumda, saçlarımda, odamın her köşesindeydi.

Ciğerlerime oksijen gitmesine rağmen nefes alamadığımı hissediyordum. Parmaklarımın arasında tuttuğum kağıtları yatağın üzerine bırakıp, titreyen gözlerimi karşımda duran aynaya çevirdim.

Ateşler içerisindeydim, ateş her yerdeydi, ateş ben hariç her şeyi yakıyordu. Aynadaki yansımaya düşen görüntü ikiye ayrılmıştı. Bir taraf is içindeyken, bir taraf gölgeler içinde yanıyordu. İki tarafında gözlerinden yaşlar dökülüyordu, ne zaman ağlamaya başladığımı hatırlamıyordum bile. Kirpiklerimden dökülen yıldız tozları suratımda geçtiği her yeri ıslaklığı ile aydınlatıyordu. Yanaklarıma düşen yıldız tozları yok edilmek için yanık parmak uçlarını bekliyordu.

Şeytanın gölgesinin yüzleşmek için beni beklediğini bilmek, içimde tarifi olmayan bir sancının tıpkı bir kasırga gibi zihnimi dumana katmasına yetiyordu. Bu defa ben yüzleşirken beni izleyen gözler arkamda değil, karşımda olacaktı. Yalnız olmayacaktım ama o gözler bu defa bir köşede değil, karşımda olacaktı.

Bu sondu. Sona gelmiştik.

Göz yaşlarımı bile silmeden kendimi sokağa attığımda, ardımda bıraktığım her adımın yolları yıktığını hissediyordum. Bu oyuna başladığımız andan beri kartlarla oluşturduğumuz evin her köşesi attığım adımlarla yıkılıyordu. Bu oyun için yürüdüğüm her caddenin lambası sönüyor, sokaklar karanlıkta kalıyor ve başlangıçtan itibaren tüm yollar yıkılıyordu. Dönüşü yoktu, dönebileceğim tüm caddeler çatlıyordu. Sonu görmeye mecburduk.

Birimiz yıkılan sokaklardan elinde lamba ile ayrılacak, birimiz o sokaklarda tek başına karanlıkta kalıp yıkılan yolların yarattığı enkazın altında kalacaktı.

Xiao Zhan kendi ateşini taşıyan bir lambayı yakmış, elime vermiş ve onu yıkılan yolların arasında bırakmamı isteyerek enkazın altında kalmayı kabul etmişti.

Ezberlediğim apartmana girip merdivenleri hızlıca tırmanırken, kendime güç vermek için ellerimi sıktım. Bu defa arkamı dönüp gitmeyecektim.

Şeytanın gölgesi enkazın altında kalmayı kabul edebilirdi ama bu defa ben onu bırakmayı kabul edemezdim.

Tüm maskeler düşmeli, jiletlerle bilenmiş tüm kelimeler kullanılmalıydı. Tekrar acımasızca oyunlarını oynamalı, yerlere saçtığı kartlarını toplayıp en iyi hamlesini yapmalıydı. Gözlerindeki ateş tekrar sinsice parıldamalı, dudaklarının kenarı ateşinin yatağına yakışacak şekilde kıvrılmalıydı. Kelimelerinin ucuna yerleştirdiği okun ucu kendisini değil, beni göstermeliydi.

Eğer oyunu bitireceksek, sonuna kadar hakkını vererek devam etmeliydik.

Eğer birisi yıkılan sokakların arasında anılarla çökecekse, bu pes ettiği için değil, gerçekten kaybettiği için olmalıydı.

Xiao Zhan, şeytanın gölgesi , istediğini söyleyip öylece gidemezdi. Öylece sonu getiremezdi. Beni dinlemeli, bana yaptıklarıyla yüzleşmeli ve darbelerimi karşılamalıydı.

Ayaklarım şeytanın ininin kapısında durunca, derin bir nefesi ciğerlerime doldurdum. Ne kadar oksijen tüketirsem tüketeyim, göğsümdeki sancı geçmiyordu. Cehennemdeydim, ateş her taraftaydı.

Cehennem yıkılıyordu, şeytanın evi yıkılıyordu ve ben şeytanın gölgesinin saklandığı odanın önündeydim.

Kapının anahtar yuvasına yerleştirilmiş anahtar, odanın içine açılıyordu. Sonunda en başından beri aradığım anahtar karşımdaydı. İçindekileri görmek için çabaladığım, içindekileri şeytanın gölgesiyle parçalamak istediğim odaya girecektim.

Titrek nefeslerime eşlik eden titreyen ellerimle kapıda duran anahtarı kavradım. Soğuk metal o an o kadar ağır geliyordu ki, kendimde kapıyı açacak cesareti bulamıyordum. İçeri girdiğimde göreceğim şeyler beni korkutuyordu, aslında o odadan ne kadar çekindiğimi şimdi anlıyordum.

Buna rağmen, içeride beni bekleyen kişinin varlığından cesaret almaya çalışıp yuvada duran anahtarı döndürdüm ve kilitlenmemiş kapının aralanmasını sağladım.

Hiçbir ışığın açık olmadığı ev karanlığa boğulmuştu. İçerisi o kadar sessizdi ki, ilk bakışta evde kimsenin olmadığı düşünülebilirdi. Karanlık koridorda attığım her adımda gökyüzünün benimle beraber sarsıldığını hissediyordum. Yıldızlar yıkılacakmış gibi sallanan göğe tutunmaya çalışıyor, düşmemek ve geceyi karanlıkta bırakmamak için birbirlerine sıkıca tutunuyorlardı. Karanlık koridorlarda beni izleyen kırmızı gözlerin varlığını hissedebiliyordum, kendisini göstermek için aydınlığı bekliyordu ve güneş doğduğunda kaçışın hiçbir anlamı olmayacaktı.

Salona geldiğimde onu gördüm. Balkonun kapısını ardına kadar açmış, dışarıdaki soğuğu içeri almıştı. Beraber yıldızları izlediğimiz, zihnimdekinin dilini nasıl yaktığımı öğrendiğim, saçlarımı okşadığı zemine kağıtlarını saçmıştı.

Oradaydı.

Kağıt parçalarının arasında, dizlerini kendisine çekmişti. Çenesini dizlerine yaslamış, sessizce gökyüzünü izliyordu. Kağıtlardan bazıları tamamen yanmışken, hepsinin köşeleri kül olmuştu. Hafifçe ezen rüzgar saçlarını okşuyor, gözlerindeki sönmek üzere olan parıltılar yıldızların ışığından güç almak ister gibi titriyordu.

Odanın içerisinde şeytan yoktu. Şeytanın gölgesi vardı, yalnızdı, etrafa saçtığı kağıtlarından başka hiçbir şeye sahip değildi. Aşınmış duvarları is doluydu, yanmaya devam ediyordu. Odanın içi boştu. Güçlü bir yangın şeytanın gölgesinin göğsünden taşıyor, yıldızların gölgesinin düştüğü zemini ve kağıtları yakıyordu. Şeytanın gölgesini yakıyordu.

Şeytan odasındaydı, kağıtlarını yakmaya gelmişti.

Xiao Zhan, ateşlerin arasında şeytanla dans eden adam, anahtarı şeytana vermişti.

Geldiğimi hissetmiş gibi gökyüzünde olan bakışlarını bana çevirdi gözlerini gözlerimle buluşturdu.

Gözleri gözlerime değdiği an dizlerim titredi, boğazımdaki yumru güçlendi ve ciğerlerim sıkışmaya başladı. Göğsümdeki yangını harlayan şey acıydı, kırgınlıktı, pişmanlıktı. İrislerinde saklanan şeytan güçlüydü, görüyordum, sivri tırnakları en başından beri Xiao Zhan'ın omurgasındaydı. Göğsümdeki sancı fazlaydı, kalbimi söküp şeytanın gölgesine parçalaması için atmak isteyeceğim kadar fazlaydı hemde.

Koşmak istiyordum. Kendimden kaçıp ona koşmak, sadece bir kere olsun kollarının arasına girip gözlerindeki ışıltıların beni saklamasını istiyordum. Tam şu anda ona sarılmak istiyordum, ona sarılırken kemiklerini kırmak, bağırıp çağırmak ve göğsümdeki her şeyi odasının boş kısımlarına kusmak istiyordum.

Ama yapmadım.

Sızlayan kollarımı iki yana serbestçe bırakıp ona doğru yürümeye başladım.

"Bu gece yıldızlar daha fazla," dedi yanına geldiğimde. Sesi mırıltı gibiydi, daha çok kendisiyle konuşuyordu sanki. "Ve gök daha fazla karanlık. Sanki gece ne kadar kararırsa o kadar fazla parılıyor yıldızlar."

"Senin yıldızların yok." dedim gökyüzüne bakarken. Yıldızların parıltısı o kadar fazlaydı ki, ayı bile gölgede bırakıyordu. "Sen geceyi seçtin."

"Benim yıldızlarım senin göğünde."

Yüzümü ona çevirdiğimde omuzlarını silkti ve hafifçe gülümsedi. "Sönmüş bir yıldızın bıraktığı izi kimse göremez. Son ışığını feda edip toza dönüşmesini kimse fark etmez. Sadece gece bilir o yıldızı, sadece gece o yıldızın yasını tutar ve bıraktığı izi görür."

"Öyleyse neden hiç yıldızların sönmesini engellemiyor? Neden yıldızları biraz daha barındırmıyor?" dedim hafif bir alayla.

"Yıldızların doğması için ne gerektiğini biliyor musun?" dedi sakinlikle. Benim fırtınalar kopan denizlerimin aksine onun sahilleri sakindi. "Gökadalardaki moleküler bulutların en yüksek seviyeye ulaşıp çökmesi. Bir yıldızın doğup parlaması için bir yerlerde, bir şeylerin yıldız için parçalanması lazım. Eğer yıldız buna rağmen sönmek isterse, gece ne yapabilir?"

Gözlerine birkaç saniye bakıp boğazımdaki yumrunun hafiflemesi için sertçe yutkundum. "Ama Zhan," dedim fısıltıdan farksız olan sesimle. "Bu defa gökyüzünün yıkıldığını hissediyorum. Yıldızlar sönmek istemiyor ama gök yıkılıyor. Gece karanlıkta parçalanmak istemiyor belki ama, bu defa gök yıkılıyor."

"Bırak yıkılsın gökyüzü.." dedi. "Bırak üzerimize yıkılsın. Ya beraber yıldızları yakarak geceye gömülen her şeyi aydınlatıp yüzleşelim," gözlerindeki parıltılar son kez ışıldadıklarını biliyormuş gibi birbirlerine kırgınca tutunmuştular. Çatlayan sesiyle devam etti. "Ya da gökyüzü ile parçalanıp dağılalım ve birbirimize veda edelim."

Bunun son olduğunu biliyordum.Gökyüzümdeki yıldızlar cehennemine kaymak için sarsılıyordu. "Bu acıyı al benden, yen beni, kurtar kendinden." Gözleri yaşla doluydu. "Kurtar beni kendinden Tilki... ben seni söküp atamıyorum."

"Sadece," dedim kırılan sesimle. "Sadece bir kere olsun kendi açtığın yaraları kapat istedim. Sadece sen benim zayıflıklarımı biliyordun, sadece sana geliyordum. Bir kere olsun kenara çekilmek yerine yanındayım diyemez miydin?" dudaklarımdan bir hıçkırık kaçarken güçsüz elimle beceriksiz bir şekilde yakasına vurdum.

"Kimseye güvenmediğimi biliyorsun! Beni beklemek yerine kendin gelemez miydin bana? Karanlıktan korktuğumu bilmene rağmen, beni karanlık odada bırakırken nasıl seni görmemi beklersin? Gitmemiştin, kapının dışındaydın ama odanın içinde değildin anlıyor musun?"

İç çekip bir kere daha vurdum. "İçeride benimle değildin." tekrar vurdum. "Bir hayalet gibi sadece varlığını hissettirmek farklı, odanın içine girip teninin sıcaklığını hissettirmek farklı şeyler." ve bir kere daha vurdum. "İçeride benimle değildin. Benimle olan şey gölgendi."

Ve yine vurdum. "İhtiyacım olan şey gölgen değil, sendin." Karşımda put gibi dikiliyordu. "Neden hemen savaşmadan rolünü kabbulendin? Korkak!"

Ona vuran bileklerimi tutunca dudaklarımdan kaçan hıçkırıkları bastırmayı bıraktım. Göz yaşlarım teker teker kirpiklerimden dökülüyor, içimde büyüyen çığlık dışarı çıkmak için debeleniyordu. "Kendini o kadar fazla inandırmıştın ki Tilki, karşına çıksam bile bana inanmazdın. Beni istemezdin, oyun olduğunu düşünürdün. Sen kendini bile görmezken, nasıl çıkardım karşına?"

"Ama artık bu oyuna daha fazla katlanamıyorum Tilki.. çünkü yenmen gereken asıl şeyi unutup hem kendine hemde bana saldırıyorsun. İkimizi de parçalıyorsun. Senin düşmanın ben değilim."

Bileğimden tutup beni karanlık koridora çekince hiçbir şey söylemedim. Öylece beni odasına götürmesine izin verdim.

Açık pencereden giren yıldızların ışığı odayı aydınlatan şey şeydi. Bileğimi bırakmadan beni duvarda asılı olan aynaya yaklaştırıp hemen arkama geçti.

Yaşlarla parlayan gözlerime, ışığı sönmek olan gözleri eşlik ediyordu. İkimiz de yorgunduk, ikimiz de dağılmış görünüyorduk. İkimiz de dağılıyorduk.

"Aynaya baktığında," dedi aynadaki yansımamızda gözlerini gözlerimden ayırmadan. "Gördüğümüz kişiler aynı ama gördüğümüz şeyler farklı. Aynaya bakınca ne görüyorsun Tilki?"

Gözlerine diktiğim gözlerimi söyledikleri ile ayırıp, aynadaki kendi yansımama sabitledim. Titreyen kirpiklerimin arasında parlayan irislerime baktım, hiçbir şey hissetmeden, hiçbir şey düşünmeden ve yangınlara kör olarak aynadaki kendime baktım.

Ruhu kırıklarının oluşturduğu yollarla dolu olan kendime baktım. Dizleri yaralı olan kendime baktım. Renklerle dolu olan insanların arasında karanlıkta kalan, kendi rengini anlamaya çalışan, karanlıktaki yollara korkusu yüzünden giremeyen, nasıl aydınlatacağını bilmeyen kendime baktım. Karanlıkta dibe düşen büyük gölgeme baktım, kendi ezgisinde dans ediyordu. Karanlığa karışmamı bekliyordu, siyahın içinde kan kırmızısıydı. Rengimi bulmamı ve zehirlemeyi bekliyordu.

"Şeytan." dedim güçlükle. Tek bir kelimeydi ama zihnimde çığlıklar kopasına yetmişti.

"Hayır," dedi şeytanın gölgesi. "Benim gördüğüm şey tüm baskılara rağmen baş kaldırmayı seven, arayışı için bilmediği sokaklarda yalnız yürüyen, kavgacı ve deli bir yürek. Ona çizilmiş gölgeyi yenmeye çalışıp, kendi rengine ait gölgeyi bulmaya çalışan deli bir yürek."

Bileğimdeki eli yavaşça avuçlarımın arasına kayarken, parmakları ile parmaklarımı kenetledi ve beni kendisine doğru döndürdü. Kelimelerinin arasında büyülenmiş gibiydim, dokunuşları tenimde hissettiğim tüm yangınları söndürüyordu.

"Sen kırmızısın Tilki," dedi derimi karıncalaştıracak sesiyle. "Sen mavisin, yeşilsin, morsun. Sen tüm renklersin. Olmak istediğin her renk kanında seninle. Sen siyahın karanlığında gizlemeye çalıştığı güzel olan tüm renklersin."

Yanık parmak uçları kurumaya başlamış olan göz yaşlarımı silerken fısıldadı. "İzin ver sana yardım edeyim Yibo. İçeri girmeme izin ver. Elini tutmama, beraber dünyayı yenmemize izin ver." parmak uçları yanağımdan dudaklarıma kayarken dokunuşları ile titredim.

"Seni seviyorum. Seni sevmeme izin ver."

Parmakları dudaklarımı tüy gibi bir dokunuşla okşarken alnını alnıma yasladı ve suratıma değen sıcak nefesi ile, tekrardan nefes aldığımı hissettim. "Tam şu anda öpsem seni," dedi yavaşça. "Tam şu anda öpsem ve kül olup sana karışsam, izin verir misin? Soluğunda nefes almama izin verir misin?"

Bacaklarımdaki tüm kan çekilirken güçsüzce fısıldadım. "Öp beni Xiao Zhan."

Xiao Zhan'ın yanık dudakları dudaklarıma değdiği an, gök yıkıldı.

Yıldızlar yandı.

Gece parçalandı.

Cehennem ateşlerinin arasında kül oldu.

Şeytanın cehennemdeki evi yıkıldı, Xiao Zhan'ın odası parçalandı ve kağıtları kül oldu.

Tüm maskeler, oyun boyunca yürüdüğümüz caddellerle beraber yok olmuştu.

Ama o sokaktan kimse çıkmamıştı. İkimizde kaybetmiştik, ikimizde kazanmıştık.

Xiao Zhan, kül adam, şeytanın gülümsemesi.

Onu seviyordum.

Y.N: Evet hate finish tşk.

Bölüm bitti ama bende bittim. Normalde film çevriisi yüzünden 1 haftaya kadar gelmeyecekti ama canım Nura sınavım var deyince ona destek hediyesi olsun istedim. Umarım istediğin sonucu alırsın bebeim <3

VE MEDYADAKİ ŞARKIYI BANA BİRİSİ ATTI RESMEN DWD İÇİN DEĞİL Mİ ŞOK OLDUM BEN

VE VE VE VE 3K OLDUK YUUUHHHH DAHA YENİ 2K OLMUŞTUK NOLUYOR YAYIYOR MUSUNUZ İSLAM GİBİ ŞAŞKIN BAKIŞLARLA İZLİYORUM DMKEMD

TURUNCU YİBOYU GÖRMEYENLER İÇİNDE BURAYA BIRAKIYORUM UMARIM BÖLÜMÜ SEVMİŞSİNİZDİR BEN KAÇAR.

Continue Reading

You'll Also Like

106K 9.3K 21
i forget your name but i cant forget my feelings for you. (Türkçe) Cover by: @ilgagsu S:280817
76.4K 7.2K 73
texting - dostları ile oturduğu apartmanda, nişanlısı ile yaşamaya başlayan Jimin ve buna katlanamayan Jungkook. Ya da, Çocukluk aşkını kalbine göme...
116K 10.7K 21
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedicated to the person I had to leave. |08.02.24|
168K 5.9K 75
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi