11.Bölüm

1.3K 194 326
                                    

Durmuştu.

Zaman durmuştu, dünya durmuştu, zihnim durmuştu. Karşımda ışığını yitirmek üzere olan gözlere bakarken kalbim acıdan durmuştu, kendimi cehenneminden saklamak için yarattığım kabuğum avuçlarının arasında kırılmıştı.

"Gitmeyeceksin," demiştim o soyunma odasına gitmeden önce. Göğsümdeki yangına inat gülümsemiştim arsızca, "Mezarlığa gitmeyeceksin, kitap okumayacaksın. O gece kardeşin ölürken yaptığın gibi yalnız bırakacaksın onu."

Şeytanın gölgesi söylediğim sözleri sakince dinlese bile, hızla kalkan göğsünün ağırlaştığını görmüştüm. Dumanlarının arkasında sözlerimi nasıl karşıladığını göremiyordum ama cehennemindeki yangının nasıl daha da büyüyüp gözlerini kararttığını görebiliyordum. Zihnimin göğsüme kanıtlamak istediği şey buydu, şeytanın gölgesi ile birbirimize iyi gelemezdik. Bizim oyunumuz yaralamak üzerine kuruluydu, onun yangınını kabullenmek beni daha da yaralamaktan başka hiçbir işe yaramazdı.

Her zaman yaptığım gibi onu yaralamalı, onun da bana acımadığını kendime kanıtlamalıydım.

Xiao Zhan ile ilk tanıştığımız zamanlar bir gezideyken beraber gece herkes uyurken ormana kaçmıştık. Her şey sadece aptal bir iddia yüzündendi. Göl kenarında olan bir ağaca tırmanmış, gece boyunca bir dalın üzerinde oturup çeşitli oyunlar oynamıştık. İkimiz de çocuktuk, gözlerindeki ışıltılar ateşini yansıtmak yerine bir yıldız gibi parlıyordu. O ışıltıların daha sonradan karanlığında gizleyeceği yolları belirgindi, onu rahatlıkla görebiliyordum. Mutsuz olduğunu, aptal iddiayı buraya kafasını dağıtmak için kullandığını anlamıştım.

Ve ona tek mutsuzun o olmadığını kanıtlamak için ilk defa kendimi açmıştım. Babamdan bahsetmiş, korkularımı anlatmış, yıldızların en büyük destekçim olduğunu söyleyip gözlerindeki ışıltıları yıldızlara benzetmiştim. "Kimseye anlatamıyorsan gözlerindeki yıldızlara anlat," demiştim. "Onlar seni dinler ve karanlıkta kalmaman için parlar."

Ona bunu söylerken, gözlerindeki yıldızları ateşinde yakacağını ve artık yıldızları yerine onların ateşinin parlayacağını düşünmemiştim. Kendisini yıldızları ile karanlığına gömeceğini düşünmemiştim.

"Benim sadece bir tane yıldızım var," demişti karşılık olarak. Gülümsemesi aynıydı, dudağının altındaki ben tehlikeliliğini koruyordu. "Anlatsam dinler ama karanlıkta kalmamam için parlar mı, bilemem."

Ona anlattığım için tıpkı benim ona anlattığım gibi anlatmıştı kendisini. Kardeşinden bahsetmişti, korkularından, destek alacak hiçbir şeyi olmadığından. Kardeşinin istediği kitabı almak için nasıl para biriktirdiğinden ve o kitabı okuyamadan kardeşinin öldüğünden bahsetmişti. Şeytanın gölgesi kardeşi ölürken kitabı almaya gitmişti, onun yanında değildi. Kendisini suçladığından bahsetmişti maskelerinden arınmış bir şekilde.

İlk defa orada yakınlaşmıştık birbirimizle, ve ilk defa orada gelecekte birbirimizi parçalamak için kullanacağımız şeyleri anı yaşamaya karar vererek anlatmıştık.

Birbirimize anlattığımız zayıflıkları kullandığımız tüm süre boyunca istediğim şey karşımda ona diz çöktürmekti. Hem ruhsal olarak, hemde fiziksel olarak onu önümde diz çökerken görmeyi her şeyden çok istemiştim. Üstünlüğümü kabul ettirmek, onu karşımda diz çöktürecek kadar yaraladığımı görmek tek amacımdı.

Çünkü şeytanın gölgesi, sadece sırtındaki ateş toplarını taşıyamayacak kadar yorulursa altında ezilmemek için diz çökerdi.

Sadece parçalanmak üzereyken, kırıkları dört bir yana dağılıp kaybolmasın diye diz çökerdi.

Dancing With Devil.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin