Pekmez

Por kaderincilvesi7

59.2K 3.5K 852

Ben ve gözlerim her şey normalmiş havası yaratmaya çalışırken, kalbim içeride bildiğini okumaya devam ediyor... Más

1🌿
2🌿
3🌿
4🌿
5🌿
6🌿
7🌿
8🌿
9🌿
10🌿
11🌿
12🌿
14🌿
15 🌿
16 🌿

13🌿

3.1K 189 39
Por kaderincilvesi7

- Hayır ben en çok Yusuf oğluma acıyorum. Gözünün önünde kız senelerce, sen bu kızın çok özür dilerim ama ne kadar dengesiz ne kadar tuhaf bir kız olduğunu bizzat şahit olmuş birisin.

Bilmem kaçıncı nefesini alıyor derin bir şekilde.

- Hayır ne demek annecim sevdim o yüzden gittim. Ama yok sen küçükken dalak falan yemedin hiç. Ne yaptıysam yediremezdim sana. Ondan bu eksiklik sendeki. Seven insan gider mi? Niye kaçıyorsun anlamıyorum ki. Hayır kaçıcan madem ne gerek var uzağa kaçmaya. Bolu'ya kaç, Çanakkale'ye kaç. Ne demek kaçmak için Trabzon'a gittim. Annem sende var biraz. Şüpheleniyordum ben ama insan konduramıyor işte yavrusuna.

Bir yandan konuşup bir yandan titizlik ile salata için domatesleri kesmeye devam ediyor. Salatanın artık kırmızı çizgimiz olduğunu söylememe gerek yok.

- Tahta eksikliği var sende. Gittin kendin ağladın ağladın durdun, sonra gittin çocuğumu ağlattın. O Mustafa denyosunun ağzına laf vererek hemde. Bak yine sinirlendim. Anası da kalkmış ee oğlum yalan mı söylemiş diyor. Hayır sanane. Benim kızım isterse Mars'a kaçar sanane yani. Ben izin verdim belki kaçmasına. Merak etme sen gelip bir şey diyemez daha. Mürüvvet ablaya da dedim etme bir daha lafını sen karıştırdın ortalığı bu kadar diye. Sorsan Mustafa ile beşik kertmesiydi der herkese. Yağ nerde, ver yağı bana.

Tezgahın benim tarafımda kalan kısmından yağı alıp, hiç susmadan konuşmaya devam eden anneme uzatıyorum.

- Ayy ne güzel dedi ama Eymen dimi? Yasemin'den sonra benim adımı söyleyin bundan sonra diye. Ay Yasemin ben bu çocuğu çok güzel yetiştirdim he. Dimi kız?

Başımı sallıyorum ama cevap almak için sormadığına adım kadar eminim. Laf olsun diye işte. Yoksa aldı başını gidiyor kendisi.

- Yani kısacası annecim.

Kısacası mı anne?

- Yemin ederim bir daha biriniz ağlarsa ikinizi de terlik manyağı yaparım beni sinir etmeyin.

İçimden, ulusa sesleniş gibi bir konuşma ve terlik manyağı olmak arasında bir oylama yapıp, tercihimi terlik manyağı olmaktan kullanıyorum. Yine de bunu sevgili Emine sultana söylemiyorum. Yapar mı yapar.

- Kızım cevap versene.

- Tamam anne. İki saattir başka bir kelime kullanmıyorum zaten valla tamam.

Servise hazır gelen tabağı tezgahın üzerinde bir köşeye itip bana doğru dönüyor.

- Çemkirme bana. İyi olun diye diyorum ben. Hamza gelip anlatınca canımdan can gitti. Elin bilmem kimi ağlatsın diye mi büyütüyorum ben sizi. Benim yavruma ben kıyamazken onlar kim oluyormuş. Siz de üzmeyin daha birbirinizi. Şu düğüne koşturmadan bir şey yapamıyorum geçsin hele bir oturur konuşuruz. Ama siz iyi olun olur mu annem, valla ben çok seviniyorum size.

Hamza, annem konusunda ne kadar haklı çıkıyor. Kadın bir dokunuşu ile dış kapının mandallarını saf dışı ediyor. Anam anam canım anam.

Sorusuna yine cevap istemediğini bildiğim için sadece yaklaşıp sarılıyorum. Hep yaptığı gibi, saçlarımı öpüyor o da.

- Tamam annem, tamam.

- Yasemin?

İçeriden yengemin sesini duyunca annem ile sarılmamıza son veriyoruz. Annem ulusa sesleniş konuşmasını hiç yapmamış gibi işine dönerken, bende adımlarımı salon tarafına yönlendiriyorum.

Yiğit erkekleri bu akşam evde olmadığı için, Yiğit kadınları olarak tek tabanca takılıyoruz. Sevgili Samet bey, her erkeğin yapması gereken bir gece olduğunu ileri sürerek Emre abim için bekarlığa veda gecesi yapmak istiyor. Tabi başlarında bir adet baba Yiğit olunca mekân olarak ancak mahallenin kahvesini tutabiliyorlar.

Mendillere sarıp saklamak istediğim Eymenli harika öğleden sonram, dört numaranın "Samet başkan bizi bekarlığa vedaya çıkartıyor" araması ile son buluyor. Bekarlığa veda etmeden bu gördükleri kaçıncı bekarlığa veda geceleri bilmiyorum.

İtina ile özel gecelere katılmayı seviyorlar.

Yengemi, kanepenin üzerinde ayağında uyumuş Ece ile buluyorum. Babaannem masanın başına kurulmuş yavaş yavaş tabakalardan tırtıklamaya başlamışken, Aşure ve Ömer halının üzerinde boyama yapıyorlar. Ablam ise sulu gözlerini televizyona dikmiş ağlıyor.

- Yasemin, Ece'yi alıp yatırır mısın balım?

Başımı sallayıp, Ece'yi yavaşça kollarımın arasına alıyorum. Şimdi bu fındığı öperek uyandırmak vardı ama devamı yengeme eziyet olacağı için mecbur tutuyorum kendimi. Yan taraftan bir burun çekme sesi daha geliyor.

- Abla Allah aşkına ne var bu kadar ağlayacak?

Bak bak soruya bak, sanki kendim her ota ağlamıyorum. Annem tutmuş, sulu göz özelliğini sadece kızları arasında paylaştırmış.

- Ne yok ki ya? Baksana Yasemin. Çikolatasını nasıl paylaşıyor arkadaşı ile. Çok duygusal değil mi? Yaaa.

Yengem kaş göz işareti ile kendi hâline bırak açıklaması yaparken, ablacım bizden tarafa dönüyor.

- Canım çikolata çekti galiba.

- Galiba mı?

- Evet, yani çekti gibi hissediyorum.

- Çekti gibi hissediyorum ne demek Öznur, çekti mi çekmedi mi?

- Olsa yiyebilirim yani.

- Abla ya, aşeriyor musun aşermiyor musun belli değil, yani ne demek?

- Ay alt tarafı bir çikolata alacaksınız, niye beni darlıyorsunuz ya. Offf.

Ve yeniden ağlamaya başlıyor. Sevgili fetüs, şu kadının ruh halini bu kadar bozma.

- Tamam kızlar kıyafetlerini alıp geleceklerdi, Ece'yi yatırayım ararım ben onları.

Sulu gözlerinin ardından bir gülümseyiş yolluyor bana.

Ece'yi uyandırmadan yatırmaya giderken, kızlardan beş poşet çikolata istemeyi unutmamayı not ediyorum aklıma. Ablamı fetüsüne kavuşmadan katil etmek istemem.

...

- Ya kızlar. Saçım çok mu sade sanki?

Rabia'ya dönüp bakmayı çok istiyorum ama gözlerim buna müsade etmiyor. Sohbet dolu gecemizin üzerine "Erkekler gelsin öyle yatarız" düşüncesi de eklendiği için, uyumamız sabahın dördünü buluyor. Ve sevgili abilerim, canlarım, sanki kendileri de o saatte uyumamış gibi, sanki gece boyu dağıtmamış gibi saat sekizde önce bizi sonra gelin tayfasını alıp kuaföre dikiyor.

Hayır madem bu kadar çok kişi geliyor bir de beni neden ekliyorsunuz üstüne. Rabia tek başına damat tarafı olmaya yeter bile. Ben uyumaya devam etsem nolur.

- Rabia aşkım. Saçın o kadar sadelikten uzak olmuş ki, gelin olman için tek eksik beyaz duvak.

Büşra'nın lafı ile içime dolan merakı göz ardı edemeyip gözlerimi halay başıma çeviriyorum.

- Düğünde bir kaç dakikamızı ayıralım da seni de birine verelim. Bu saç bu makyaj boşa gitmesin.

Ağzından bir "hah" sesi çıkartıyor.

- Ben biraz soruşturma yaptım düğün hakkında.

- Ne soruşturması kız?

Başı ile arka kısımda hazırlanan gelin tayfasına dönüyor. Hilal yengem saçı ve makyajı bittiği için, Zeynep yengem ile giyinme odasına gelinliğini giymeye geçiyor. Geriye Sarışın Burcu ve kankisi Aynur kalıyor. Rabia bakışlarını onlar üzerinde gezdirip, bize dönüp sesini daha çok alçaltıyor.

- Şimdi şöyle ki arkadaşlar, bu düğüne Emre abinin eski öğrencileri de gelecekmiş. Eski öğrencileri ne demek. Yaşıma yakın olabilecek kişiler demek. Kaptınız mı olayı? Ayrıca Yasemin, neden Hamza ve seninkinin başka arkadaşlarının da geleceğini demedin. Burada bekâr mı bekâr arkadaşın varken. Güllüşah demese haberim olmayacak.

- Benimki mi gerçekten?

- Böyle durmaya devam edersen olacak gibi değil. Zira sarışın Burcu bile kendi düğünü gibi hazırlanıyor. Birde sana bakalım, kırmızı elbiseye yazık olacak.

Büşra'nın kelimeleri kalbime ok gibi saplanıyor. Ne kadar esas arkadaşlar seçmişim kendime. Eyvallah arkadaşlar. Sağ olun, var olun.

Aynada kendime bakıyorum. Benim işim uzun değil siz önce arkadaşları halledin, dediğim için hâlâ yataktan çıkmış gibiyim.

Yine haklısın be Büşra.

Rabia, arka tarafa yönelen yardımcı kızın kollarından tutup bizim olduğumuz tarafa çeviriyor.

- Ya damadın kız kardeşi kaldı da, çok zamanımız da yok galiba.

Kız sandalyemin arkasına geçiyor hemen.

- Tabi hemen bakalım. Var mı aklınızda bir şeyler?

- Var. Sim.

Eymen artık benimki değildir.

...

Karşı taraf için bol harçlık içeren gelin alma faslından sonra, kendimi sonunda düğün salonunda buluyorum. Herkes ile beraber cümbür cemaat.

Cümbür varken cemaate gerek yoktu ama neyse. Annemler gerek duydularsa demekki.

Saatin öğleni geçmesi ile sabahki sersemliğimi üzerimden atmış sayılıyorum bir nebze de olsa. Ama her an, ben şurada biraz kıvrılayım ya, diyebilirim de.

Rabia'nın, kuaförde "Sim" kelimesini vurgulayarak söylemesi gözümü biraz korkutsa da, hafif yapılan makyajım, dağınık topuzum, bileklerime kadar uzanan uçuş uçuş bel dekolteli kırmızı elbise ile oldukça kendim gibi hissediyorum.

Ve oldukça kendi gibi hisseden Yasemin olaraktan, şu an salonun girişinde, Behiye sultanın isteği ile gelen misafirlere lokum ikram etmekle görevlendirilmiş bulunuyorum. Neymiş onun zamanında adetmiş bu şekilde. Onun zamanının üzerinden geçen sene sayısını biliyor mu acaba?

Cümbür geldi, cemaat geldi, lokumu eksik kaldı.

Hayır zaten, biricik sevdiğimi gün boyu gördüğüm zamanda dört dakikayı geçebilmiş değil daha. Çünkü kendisi de damadın sol kolu olarak görevlendirilmiş bulunmakta. Düğünler bekarlar için eziyettir arkadaşlar. Sevdiceği olan bekarlar için...

Bizi ayıran lokumlar, kollar utansın be sevdiğim.

- Anam anam, şu gelenlere bak.

Rabia'nın sessiz sayılmayacak iç çekmesi ile başımı kapıdan yana çeviriyorum. Bana göre ve emin olduğum kadar Büşra'ya gör de gayet normal sayılacak, Rabia için "anam anam" kategorisine girecek üç genç salonun içine giriyorlar. Biraz daha bakıyorum ama gayet normal bir durum bence.

Yine de sevgili halay başım yaklaştıkları süre zarfında yorumlarını söylemekten çekinmiyor.

- Bu boylar, bu poslar bu endamlar. Allah'ım kimlerden alıp bunlara verdi acaba. Hayır üzüldüm şimdi onlar içinde. Allah hepsini sahibine, birini de bana bağışlasın.

Rabia'nın gereksiz yorumu karşısında Büşra ile yaptığımız tek şey, cık cıklamak oluyor.

- Düğün boyu böyle herkese laf edersen yedi kocalı Hürmüz olarak çıkacaksın buradan.

Tanımadığım bir çekirdek aileye lokum uzatmakla meşgul olduğum için Büşra'ya sadece içimden hak verebiliyorum.

Rabia'nın boylu poslu tayfası -kim oldukları hakkında hiç bir fikrim bulunmamakta- yanımıza yaklaşır yaklaşmaz önce kendisi atılıyor. Birden bire kibarlaşan sesi ile...

- Hoşgeldiniz.

Normal hayatta nasıl biri olduğunu bilmesem, şu an dünyanın en kibar kızı ile tanışmış olduğumu düşünebilirdim.

Üç kişilik boylu poslu tayfa da hafifçe gülümseyerek elimde tuttuğum lokuma uzanıyorlar sıra ile. Diğer ikisinin esmerliğine inat sarışın olan  boylu poslu çocuk gözlerini bir kaç saniye üzerimde tutuyor. Bir şeyden emin olmak ister gibi. Bu bir kaç saniye gittikçe uzuyor. Daha sonra aklındaki ne ise emin olmuşcasına hafif bir şekilde sırıtıyor.

- Yasemin dimi?

Peki, demekki onların kim olduğum hakkında bir fikirleri varmış.

Başımı sallıyorum hafifçe.

- Vay be. Ne kadar büyümüşsün. Gözlerine bakmasam tanıyamayacaktım.

Gözlerim... Türkiye'nin yüzde yetmişinde olan kahverengi gözlerim. Beni bu gözler ile tanıdıysan helal olsun sana boylu poslu çocuk.

Yine de çok bakmaya gerek yoktu bence.

- Ben sizi çıkaramadım.

- Aa, üzüldüm şimdi. Mehmet ben, Hamza'nın liseden arkadaşıyım. Arada gelir giderdim size. Bizi de davet etti arkadaşlar ile.

Başıyla yanındaki iki esmer çocuğu gösteriyor. Çocuklara hafifçe baş eğerek selam veriyorum. Bir yandan da beynimde Mehmet'i aratmaya çalışıyorum. Ama hiç bir bulguya erişemiyorum. Neden üzülmüş olabileceğini de anlamıyorum.

Zoraki bir gülümseme oluşuyor yüzümde.

- Maalesef çıkaramadım.

Cümlemi bitirir bitirmez bir kol belimi sarıyor sağ yanımdan. Büşra esmer çocuklardan birine ters ters bakıp, elimdeki lokum kutusunu alarak sol yanıma geçiyor.

Başımı çevirip bakamayacak kadar hızlı atıyor kalbim. Ama en başından, ezberlediğim dokunuşu ile anlıyorum kim olduğunu.

- Hoşgeldiniz çocuklar.

Sadece ikimiz varken kullandığı yumuşak tondan daha sert çıkıyor sesi. Üçü de bir ağızdan "Hoşbulduk" diyorlar.

- Yusuf bey, nasılsınız? Görüşemiyoruz pek. Hamza arada geliyor falan ama senin sesin sedan çıkmıyor.

Pardon sevgili sarışınlar, aklıma bir şey takılıyor. Nedir sizdeki bu sevdiğimi görmek isteme merakı?

Ayrıca sesi hiçte merak ediyormuş gibi çıkmıyor. Yapmacık sarışın ne olacak...

- Yoğunum biraz, yüksek lisanstı falan derken.

- Doğrudur. Lisede ikende böyleydin zaten, çalış bakalım nereye kadar gidebileceksin.

İsterse uzaya çıkar be sanane.

- Yakınsınız galiba. Eskisi gibi.

Gözlerini, Eymen'in belim üzerindeki elinde gezdiriyor. Bu bakış Eymen'in tutuşunu biraz daha sıkılaştırmasına sebep oluyor. O an ortamda anlamadığım şeyler döndüğünü fark ediyorum.

- Yakınız. Her zaman olacağı gibi.

Sözleri ile bakışlarımı yüzüne çıkartıyorum sonunda. Kalbim son gümlemelerini yapıyor gibi hissediyorum ama bayılmak için oldukça etkili bir an bence. Üzerine oldukça oturmuş siyah takım elbisesi, elbisemin tonunda kırmızı kıravatı, arkaya doğru taranarak şekillendirilmiş saçları, orman gözleri ile oldukça etkileyici gözüküyor. Tabi sevgili sevgilim de bana baksaydı... Ama kendisi sert bakışlarını karşısına dikmiş durumda.

- Yani doğal olarak. Sonuçta evlenince daha yakın olacaklar.

Şu gergin ortamda bu yorumu yapabilen tek kişiyi tanıyoruz artık. Sevgili halay başım...

- Evlenince mi?

Sarışın çocuk ile aynı anda soruyoruz. Esmer olanlar konuşmadan sıkılmış olacak ki ortada gözükmüyorlar artık.

- Ee yani. Baban seni verir yakında Yusuf'a.

Oradan da gıyabi cenaze namazımı kılarsınız gibi gözüküyor buradan ama dur bakalım. Hayırlısı artık.

Mehmet ağzında bir şeyler geveleyip içeri salona geçiyor. Ortam birden dağılınca elimdeki boşluk beni rahatsız ediyor. Sevgili lokum kutum, nerdesin?

Gözlerim Büşra'yı buluyor o sırada. Olaylarla tamamen ilgisiz bir şekilde bizden bir iki adım uzaklıkta görevi itina ile yerine getirmekle uğraşıyor gibi. Eymen'e dönüyorum yeniden.

- Tam olarak noldu şimdi?

- Bilmem. Rabia evlenirsiniz falan dedi, mecbur halledicez bir ara.

Ben aval aval bakmaya devam ederken, Rabia arkada, Eymen önümde gülüyorlar kıs kıs. En son ne zaman yaptığımı hatırlamadığım kadar uzun bir aradan sonra Eymen'e gözlerimi deviriyorum. Evet bunu yapıyorum.

- Gerçekten anlamıyorum Eymen, ne diyorsun?

- Ben bir şey demiyorum ama Zarifoğlu, "Baktığını gören gözlere kurbanlar keseyim" diyor.

Olduğum yerde, olduğum zamanda kalıyorum yine. Gönlümü eski bir hatıra, uçsuz bir sevinç dolduruyor. İkimizle alakalı hiç bir anıyı unutmayışı zihnimi sonsuzluk gibi sarıyor.

Okuduğum kitapta, kalbimden vuran cümleyi evdeki herkese ezberletmeye çalıştığım an çıkıyor derinlerden gözlerimin önüne. Hemen önünde de Eymen.

Dudaklarını yavaşça, yeniden alnım ile birleştirip, saçlarımı öpüp geri çekiliyor. Nerede olduğumuzu unutuyorum hepten. Yeşillerini, gözlerimin içinde değdiriyor. Benim gördüğüm gibi, o da sadece kendini görüyor mu acaba gözlerimde?

- Baktığını gören gözlere diyorum güzelim, kurbanlar keseyim.

...

"Gel bi kere sarayim
O incecuk beluni
Gel bi kere sarayim
O incecuk beluni"

- Yani çocuk senin numaranı istemiş zamanında bundan.

Kulaklarım bugün sağır olmazsa daha da sağır olmaz artık. Salonda son ses çalan horona eşlik etmeye çalıştığım yetmiyormuş gibi, bir de bu şekilde tepinirken bana bir şeyler anlatmaya çalışan Büşra'ya odaklanmaya gayret ediyorum.

- Hayır anlamadığım şey sen bunu bana neden şimdi anlatıyorsun? Daha sakin daha sıradan bir an bulamadın mı?

Çok şükür. Yine bir gün hiçbirimiz normal değiliz.

Dışarıdan nasıl gözüküyoruz canlandırmaya çalışıyorum kafamda. Bir yandan horon tepip, bir yandan birbirine bağırarak konuşan üç kız... Bunlardan biri damadın kız kardeşi... Sevgili sülaleme bol bol gıybet konusu vereceğiz kesin.

- Ne bileyim. Şimdi müsait oldun.

İki kızımın ortasında oynamaya devam ettiğim için, Rabia kafasını tam önüme eğip Büşra'dan tarafa yaklaşıyor.

- Yook. O Yasemin'in müsait olmamasından değil senin müsait olmamandan.

- Ne diyorsun ya gayet müsaittim ben bir kere.

- He tabi Büşbüş. Bıraksak Emir ile çiftetelli de bile dans edecektin.

Büşra benden tarafa bakıyor yardım diler gibi. Çok yanlış kişiye bakıyor. Zira bir ara Emre abim ve Hilal yengem yerine takı kuyruğuna siz buyrun demeyi düşünmedim değil. İlişkilerini soran olursa şak diye bunlar birbirinin beşik kertemesi falan diyebilirim.

Beşik kertmesi olmak önemli...

Bu neden dolayı yardım bakışlarına karışılık veremiyorum.

- Neyse konumuz ben değilim zaten.

Bak bak kaçış yoluna bak. Konumuz sana da gelir elbet Büşbüş.

- Ben Yasemin'e biri sırnaşıyor diye mesaj atınca bu hemen Mehmet mi diye cevap verdi. Biliyormuş galiba geleceğini biraz diken üstünde hissetmiş.

- Hayır siz ne ara konuştunuz bunları?

- Rabia'nın sorusunu aynı şekilde merak ediyorum.

Zira sevgili sevgilim bana bu konuda bir şey anlatmıyor. Bayılmadan gerçekleştirebildiğimiz dans performansımız sırasında ne kadar ağzından laf almak istesem de olmuyor. Bu konuda neden bu kadar rahatsız olduğunu anlayamıyorum bile. O yüzden bu kadar şeyi Büşra'ya anlatmış olması bana çok ilginç geliyor.

Çünkü her ne kadar bu ailede bizimle büyüse de, bazen kendi dünyasında olanları Hamza ile bile paylaşmıyor.

- Çevresinde tanıdığı tek mantıklı insan benmişim.

Valla çok haklı. Ne diyeyim ki.

Rabia iç sesimi dışarı vuruyor. Tabi sesini duyurmak için bağırarak.

- Valla çok haklı. Bana deseydi mesela bunu çocuğun resmini girişe asar altına "Giremez" yazardım.

Yapacağını bildiğim için ses etmiyorum.

Eymen tarafından, kıskanılmış olmak beni bir nebze mutlu ediyor. Hadi itiraf edeyim. Binlerce nebze. Yine de rahatsız olmasını istemiyorum. Onu nasıl ve ne kadardır sevdiğimi bilse, bu kadar rahatsız olur muydu acaba?

"Naz etma benum sevdam
Bende sabır kalmadi"

Bitmek üzere olan horon ile biraz daha yavaşlamışken, gözlerimle etrafı tarıyorum. Ona söylemem gereken şeyler gittikçe birikiyor kalbimde.

Uzun sürmeyen arama çabalarım, güzel gülüşünü görmem ile son buluyor. Üç abim ve Eymen.. Ne konuştukları hakkında hiçbir fikrim yok. Saçma her şeyi konuşuyor olabilirler. Ama Eymen'in gülüşü orada olduğu sürece dünyayı yok etmekten konuşsalar bile sorun değil.

Sürekli alışkın olduğum tabloya içimdeki tarifsiz duygular ile yeniden bakmak, görmeye alışkın olduğum bu anı, bu duygular ile yeniden görmek, farklı hisler oluşturuyor bende. Hiç kaybetmek istemeyeceğim kadar güzel hisler.

Biz seninle ne güzel tamamlandık Eymen. Sen bizi, hepimizi ne kadar da güzel biz yaptın.

- Eymenle konuşmam gerek.

- Ne?

Bakışlarımı kendisinden ayırıp kızlara bakabiliyorum sonunda.

- Birazcık konuşmam gerek. Yoksa şu sahneye çıkıp onu çok sevdiğimi herkese itiraf edebilirim.

- Ben varım. Sonra da Büşra itiraf eder. Sonra bende şu kızıl çocuğa itiraf ederim.

Düğün başladığından beri gözüne kestirdiği, abimin eski öğrencilerinden, mimarlık üçüncü sınıf öğrencisi adı Samet olan çocuğu gösteriyor. Bunların hepsini çocukla hiç konuşmadan nasıl öğrendi bilmiyorum.

- Sen git konuş Eymenle. Ben kızılı Rabia'ya isterim hadi.

Büşra'ya bakıp hafifçe başımı sallıyorum. Çıkışa doğru ilerlerken, bir yandan da Eymen'e küçük bir mesaj atıyorum. O tarafa bakamıyorum çünkü hâlâ daha abimlerden çekiniyorum.

Kendimi dışarı atmama bir kaç saniye kala, akraba terörü sayfasında yer alabilecek kadar akraba terörü sayılan, babannemin memleketten yakın kankisi, Mürüvvet teyze ile yarışabilecek kadar merak duygusuna sahip tek kişi, Sultan teyze tarafından yolum kesiliyor.

Ama oluyor mu böyle?

- Ay kız Yasemin.

Aman sultanım, etma eylema. Sal beni.

- Aaa, Sultan teyze. Sende mi geldin. Ay ne yapıyorsun ayakta otursana bir yere. Babannem geçen beli tutulduydu falan dedi bak senin artık bunlara dikkat etmen gerek. Babannemin yanına götüreyim mi seni dedikodu yaparsınız kız.

- Ee abin evleniyor, sıra da sana geliyor Yasemin.

He, diyorsun ki illa senin dedikodunu yapıcam. Teyzeler olarak tek derdiniz benim evlenmem mi, desenize bir.

Dedikodu isteyen bir teyzeye verilebilecek tek şey, dedikodu malzemesidir.

- Sultan teyze evleniyorum ben, demediler mi sana.

- Nee. Kız ne evlenmesi. Ben seni köydeki muhtar Hasan'ın oğlu Mahmut'a diyordum ya. Eee babaannen de bakarız bir demişti.

- Ne Hasan'ı ne Mahmut'u Sultan teyze. Gözünü seveyim bak Mustafa olayını yeni atlattım. Çocuğumu üzüyorsunuz ama böyle yaparak.

- Aman aman aman, kız ne diyorsun. Hiii. Çocuk mu var birde.

- Var Sultan teyze. Bak ben eşiyim bu da çocuğumuz.

Önce muzip dolu sesi ulaşıyor kulaklarıma. Sonra kendisi tam yanımda duruyor. Kucağında Aşure ile. O bana gülerek bakarken benim bakışlarımın ne kadar şapşal şapşal olduğunu anlatmama gerek kalmıyor.

Eşiyim ve çocuğumuz mu? Sadece bir saniye düşünüyorum. Gerçekten, gerçek olduğunu.

Sultan teyze seni bilmem ama ben bayılırım.

- Aa beşik kertmesi. Aman iyi bari yabancıya gitmemişsin kız Yasemin. 

He beşik kertmesi. Bizi bir kertin artık nolur.

...

- Aşure'den keskinlikle şikayetçi değilim ama şu an burada olmasını sorgulamıyor da değilim.

Salonun olduğunu sokakta bir binanın önünde dikilmişken, küçüğüm de tam önümüzde küçük su birikintisine basma oyunu oynuyor. Üzerinde beyaz elbisesi ile...

Şu anlık annesi ben olduğum için ses etmiyorum. İnşallah ablam da bu olayı aynı olgunlukla karşılar.

- Öznur ablaya mesaj atmışsın.

Bunu gülerek söylüyor. Bense Aşure'nin oynadığı su birikintisinde boğulmayı düşünüyorum bir kaç saniye. Bir insan kendini bu kadar da rezil etmez ama.

İyi tarafından bakalım. Hamza'ya atsaydım, şu an su ile oynayan Aşure değil Hamza'nın kendisi olabilirdi.

Allah korumuş.

- Ablama mı atmışım?

- Hıhım. Madem konuşacaksınız iki dakika kızımı da oyalarsınız dedi.

Tabiki.. Önemli şeyler konuşurken çocuk oyalamayı çok severim.

Elinin içine elimi alıp, parmaklarım ile oynamaya başlıyor. Kalbim birden parmaklarımda atmaya başlıyor. Bu kadar küçük bir hareketin bile kalbimi bu şekilde istila etmesi... Dünyanın hem en güzel, hem en korkunç duygusu.

Baş parmağı ile nabzımı tutuyor yavaşça. Benim ona bakmaya devam etmeme rağmen, onun yeşilleri de elleri gibi ellerimin üzerinde geziniyor. Bir dakika sonra gözlerini yüzüme çeviriyor.

- "Bana değil nabzıma inan, dakikada yüz yıl atıyor"* diyor şair.

Bileğimin üzerini yavaşça okşuyor önce, sonra elimi yukarı kaldırıp, bileğimi öpüyor. Aynı elimi tutarak kalbinin üzerine yerleştiriyor. Dakikada yüzyıl atan kalbinin üzerine...

- Dakikada kaç yüzyıl attığını bilmiyorum ama sadece senin yanında böyle atıyor onu biliyorum.

Aşure'nin şap şap seslerini bile duymuyorum artık. Çalan korna sesleri, salondan gelen müzik sesi... Hepsi birden silikleşiyor. Duyduğum tek ses bir kalbin atışı oluyor. Elimin içinde, göğüs kafesini zorlayarak dışarı çıkmak istercesine atan bir kalbin sesi... Aynısı bende var olan bir kalbin sesi...

Konuşan sadece benim kalbim değilmiş.

- Benimki de.

Aradan geçen süre yüzünden anlamayacağını düşünüyorum ama, ne demek istediğimi anlıyor. Gülümseyişi ile belli ediyor bunu.

Susmak istemiyorum.

- Hani dedin ya, "Yüzün yüzüme perde" diye. Benimde öyle Eymen. Hemde çok önceden beri kalbimle beraber bunu tekrar edip duruyorum ben. Sen varsan böyleyim. Senin olmadığın her yerde eksiğim. Kalktım senin göğünün altına geldim, ben buradan başka yerde yaşayamam artık. İstemem de.

Kollarımı beline sarıp, kulaklarımı kalbinin üzerine koyuyorum.

- Kalbini duydum, yapamam ki artık. Ben seni sevmemek ne demek bilmiyorum ki.

O da beni sarıyor kolları ile. Saçımı öpüyor bir kaç defa. Öğrendiği ilk sevme yöntemi ile beni sevmesi kalbimi dolduruyor tekrardan.

- Söz veriyorum. Yakında bunları uzun uzun konuşacak bir günümüz olacak.

Sesli bir şekilde gülüyor.

- Ama şimdilik galiba bununla ilgilenmemiz gerekiyor. Öznur abla görünce ne yapar bilmiyorum.

Başımı diğer tarafa çeviriyorum ve Aşure'nin çamur olmuş beyaz elbisesi ile karşılaşıyorum.

- Teyzecim ama yaa ne yaptın sen. Zaten annen ağlıyor her şeye kesin buna da ağlar bir üç saat.

Eymen'in gülüşü devam ederken küçüğümü kucağıma alıyorum.

- Teze. Baaak pis.

- Evet teyzecim pis. Keşke bunu daha önceden fark etseydin. Ne diyeyim gazamız mübarek olsun.

...

- Yok ya. Karadeniz düğünü falan kaldıramaz benim bünye anladım ben. Direkt nikâh istiyorum ben Hamza.

Dört numara arabanın aynasından Gülşah tarafına bakıyor. Güllüşah, annesi ve babasının acil işi çıktığı için, anneminde katılımı ile bu akşam bizde kalma kararı alıyor.

- Sen yine de bunu deme hemen anneme bitanem. Kadın Emre gidiyor diye yengemin annesinden çok ağladı. Bir de şimdi en son alacağı gelinin sadece nikah istediğini duyarsa karaları bağlar.

- Ağlamaz ağlamaz, peşine Yasemin'i veririz hemen. Ona yaparız şöyle bir güzelce düğün oh mis.

- Bu hikâyede yanan neden ben oluyorum ya?

Gülşah bir şey demeyip sırıtıyor sadece. Ben kendimde o enerjiyi bile bulamıyorum artık. Göğsümde uyuyan üstü başı değiştirilmiş Aşure'yi rahatsız etmeden camdan dışarı bakmaya devam ediyorum. En azından ablam beklediğimizin tam tersi kızını görünce güldüğü için onun gazabından bir nebze kurtulmuş sayılıyorum.

Bir nebze diyorum çünkü daha sonradan bunu bahane edip ağlayabilir de..

Düğün bitimi herkes dağıldıktan sonra milyon tane fotoğraf çekiniyoruz. O kadar çok milyon tane ki, sarışın Burcu ile yan yana geldiğimiz kareler bile var. O kadar milyon tane.

Sürekli ağlayan annemi sonunda ikna ettikten sonra, Mustafa eniştem yeni evli çifti önce evine, oradan da havalimanına bırakmaya gidiyor.

Kalanlar olarak ise eve dönmek için arabalara dağılıyoruz. Samet abim kendi çekirdek ailesi ve düğün için gelen yengemin annesini alırken, Eymen annemleri ve babaannemi alıyor. Ablam, Güllüşah ve ben ise dört numara ile dönüyoruz. Birlikte geçirdiğimiz uzun günler nedeni ile kızlarıma ailelerinden izin çıkmadığı için bize katılamıyorlar.

Her ne kadar annem onlarla dönmem için ısrar etse de, Eymenle olan konuşmamızdan sonra salona girince babaannem ve kendisinin imalı bakışlarını görmek beni utandırıyor. Bu nedenle tercihimi dört numaradan yana kullanıyorum.

- Geldik. Hadi bakalım.

Hamza önden inip önce ablamın inmesine yardım ederken daha sonra benim kapımı açıyor. Aşure'yi uyandırmamaya çalışarak yavaşça iniyorum arabadan. Su ile daha fazla oynamasına izin vermediğim için bana biraz küsmüş olabilir.

- Ver ben alayım fıstığı.

Gülşah küçüğümü kollarımın arasından kendi kollarına alırken, peş peşine abimler ve babamlar geliyorlar. Bir süre onların arabadan inmelerini bekliyoruz.

- Hadi bakalım sürünün geri kalanı düşün önüme.

Babamın lafına hepimiz gülüyoruz. Ağlamaktan gözleri şişen annem bile.

Hayır geri kalan dediği de, sürüden Emre abimin eksilmesi ile oluşan grup. O da tamamen eşi ile çalıştıkları okula daha yakın bir yer tercih ettikleri için. Yoksa bu sürü kolay kolay eksilmez.

Birinci daireye vardığımız zaman herkes arasında "İyi geceler" lafları dönüp duruyor. Bunun diğer katlarda da devam edeceğini biliyorum.

- Zeynep kızım, yarın kahvaltıya bize inersiniz annenle.

- Tamam annem, ineriz biz.

Samet abimler ma aile yukarı çıkarken, Eymen ve Hamza geride kalıyor. Tüm dikkatimi ayağımdaki ayakkabıya vermişken, Eymen'in sesini duyuyorum.

- Salim baba.

Tam önümden içeri girmeye niyetlenen babam geriye bakıyor. Onunla beraber bizde.

- Efendim oğlum?

Babam annem gibi Eymen'e, adı ile seslenmez. Ona söylediği her cümle oğlum ile başlayıp, oğlum ile biter.

- Yarın sabah Yasemin'i dışarı çıkartabilir miyim?

Sesi o kadar kararlı çıkıyor ki. Ben babama böyle birşey diyecek olsam, kem kümden başka bir şey çıkmaz ağzımdan. Utandığım için bakışlarımı arkasında duran dört numaraya çeviriyorum. O da sırıtarak bana bakıyor. Hayır bu neyin sırıtması? Bu çocuk hiç iyi değil.

- Çıkartabilirsin oğlum.

Ayakkabılarım da ne güzelmiş he. Birinin daha düğünü olsa da giysem ben bunları.

- Teşekkür ederim baba. Biz çıkalım o zaman iyi geceler.

Belki kendi düğünümde falan giyerim.

- İyi geceler oğlum.

Yeniden kendi aramızda "İyi geceler" faslı yapıyoruz. Bu seferki daha kısık sesle oluyor. Sanki herkes benim kadar şaşkın gibi. Ya da babam olduğu için bir şey demiyorlar.

İçeri en son ben girip kapıyı kapatıyorum. Tam önümde ablam, annem ve Güllüşah duruyorlar.

- Ne giyeceksin kız yarın?

- Yasemin beni de kaldır. Sabah sabah gitme öyle az makyaj yapayım sana.

- Hayır bu çocuk senin sabahki halinin çekilmez olduğunu da biliyor Yasemin. Acaba akşam falan mı çıksanız annem?

Evet, babam olduğu için bir şey demiyorlarmış.

Söyledikleri bir ton şeyi cevap vermemi beklemeden kendi aralarında bir konuşmaya dalıyorlar. Beni unuttuklarını bile eminim. Bu nedenle en doğru olanı yapıp odama geçiyorum.

Sessizliğe girdiğim an kalbim yerini belli eder gibi söylenmeye başlıyor. Kendi bildiği gibi...

"Çay fidanı dibine
biter yabani otlar
sevdalık sebebine
olmaz oldu sabahlar"

...

Yorum ve yıldızlarınız için teşekkür ederim 😊🌸🌸

*Furkan Çalışkan

Seguir leyendo

También te gustarán

452K 16.9K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
803K 36.3K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
4.3M 122K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :
134K 3.9K 15
Sırf kuzeni için 18 yaşında Mardin'in acımasız ağasına gelin giden Larin... Annesi için berdeli kabul eden Baran ağa...