ATEŞPARE (+18)

By cerennmelek

43.9M 2M 6M

Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünk... More

ATEŞPARE
1.Bölüm: V
2.Bölüm: KAOS
3.Bölüm: O PİTİ PİTİ
4.Bölüm: KANLI YÜZLER
5.Bölüm: ATEŞ PARÇASI
6.Bölüm: SOĞUK SAVAŞ
8.Bölüm: KAYBEDİŞ
9.Bölüm: ESARET
10.Bölüm: KABULLENİŞ
11.Bölüm: TUTKULAR VE SAVAŞLAR
12.Bölüm: SAHTEKAR CİNAYETLER
13.Bölüm: MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN
14.Bölüm: KARANLIK SIRLAR
15.Bölüm: OYUNBAZ UYKULAR
16.Bölüm: KURT MU KUZU MU
17.Bölüm: VEDALAR VE BAŞLANGIÇLAR
18.Bölüm: TANRININ CİLVESİ
19.Bölüm: YANGINDAN TAŞAN ATEŞ PARÇASI
20.Bölüm: KURTLAR SOFRASI
21.Bölüm: HİLEKAR DOKUNUŞLAR
22.Bölüm: KANLI PİYON
23.Bölüm: KANIŞLAR VE KAZANIŞLAR
24.Bölüm: SAHTE SEVGİLİLER
25.Bölüm: ALANGUVALARIN MUCİZELERİ
26.Bölüm: KÜÇÜK KIYAMET
27.Bölüm: ŞEHVETİN TEHDİTKAR CAZİBESİ
28.Bölüm: GEÇMİŞİN ESİNTİSİ
29.Bölüm: KIVILCIM
30.Bölüm: PERDELENEN KUŞKULAR
31.Bölüm: TEHLİKELİ SULAR
32.Bölüm: ATEŞ ÇIKMAZI
33.Bölüm: BÜYÜK PATLAMA
34.Bölüm: AZRAİL'İN PENÇESİ
35.Bölüm: YER ALTI
36.Bölüm: DOLAMBAÇLI HAYATLAR VE ÇARPIK OYUNLAR
37.Bölüm: KANLI MAKAS
38.Bölüm: SAHİPSİZ KİMLİKLER
39.Bölüm: MELEKLER VE ŞEYTANLAR
40.Bölüm: CANAVAR
41.Bölüm: MADALYONUN İKİ YÜZÜ
42.Bölüm: AŞKLAR VE ZAAFLAR
ÖZEL BÖLÜM
43.Bölüm: YALAN SANATI
44.Bölüm: DOMİNO TAŞLARI
45.Bölüm: TUTUKLU ZİHİNLER ZİNDANI
46.Bölüm: ACI KAN
47.BÖLÜM: LANETLİ MASKELER
48.Bölüm: VAHŞETİN ÇAĞRISI
49.Bölüm: AŞKA YENİLİŞ
50.Bölüm: GEÇMİŞİN KANLI SAHNELERİ
51.Bölüm: YANGINA DÜŞMÜŞ ATEŞ PARÇASI
52.Bölüm: ÜÇÜNCÜ İHTİMAL
53.Bölüm: İNSAN AVI
54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ
55.Bölüm: ATEŞ HATTI
56.Bölüm: KAPANMAYAN DAVALAR
57.Bölüm: SANAT ESERİ
58.Bölüm: KATİL AVCISI
59.Bölüm: ALEV BEDENLERDEN KÜL RUHLARA
60. Bölüm: KAYBEDİLMİŞ ZAFER
61.Bölüm: RESİM HIRSIZI
62.Bölüm: HEZARPARE
ÖZEL BÖLÜM: ATEŞ ALANGUVA
63.Bölüm: İNTİKAM TİMİ
64.Bölüm: KIRIK YOK OLUŞLAR
65.Bölüm: İKİNCİ PERDE
66.Bölüm: CANAVARIN ÖTESİNDE
67.Bölüm: KÖTÜLÜĞÜN TOHUMU
68.Bölüm: GÜÇLÜ ADIMLAR VE KURNAZ SAVAŞLAR
69.Bölüm: GÜNAHKARLARIN SON GÜNAHLARI
ALINTI VE DUYURU
70.Bölüm: PANZEHİR
71.Bölüm: İSYAN
72.Bölüm: EN GÜZEL ZARAR
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
ÖZEL BÖLÜM: AYLİN
73.Bölüm: EFSANELER UNUTULMAZ
74.Bölüm: CANAVARI ANLAMAK VE ADALETİ ARAMAK
75.Bölüm: EN ZOR SAVAŞ
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
76.Bölüm: YIKIM VE KIYIM

7.Bölüm: ŞEKİL DEĞİŞTİREN

503K 34.8K 71.7K
By cerennmelek




Echos - Guest Room





Eldivenlerimdeki kanı aynaya bulaştırdım. Koca bir v harfi çizdim aynanın üstüne. Taze kan, yavaşça kaydı aynadan ancak harf kaybolmadı. Yansımadan arkamdaki cesede baktım. Öldürmesi çok basit olmuştu.

Tek yaptığım şey arkadaşlarıyla keyifli bir yemekteyken, tuvalette onu beklemek olmuştu. Sıkılıyordum, artık cinayetler keyif vermiyordu.

Sadece üç dakika içinde öldürmüş, dördüncü dakikada imzamı bırakmış, beşinci dakika da eserimi seyrediyordum. Cesedi inceledim, kusursuz derinlikte ve konumdaki bıçak izlerine baktım. Ben mükemmel bir sanatçıydım.

Kar maskesinden sadece gözlerim görünüyordu. Altıncı dakikada, geldiğim küçük camdan geri çıktım.

Cinayetler değil de basit cinayetler keyif vermiyordu. Belki de aklım Alanguva'yla dolu olduğu içindi. İki haftadır şirketinde çalışıyor ancak hiçbir şeye ulaşamıyordum.

Tabi plan yapmaktan geri kalmamıştım. Planı yarın devreye sokacaktım. Çalıştığım süre zarfında Alanguva'yı sadece ilk iş günümde görebilmiştim. Şirkete gelmiyordu ve bu şirketin paravan olduğunu kanıtlar nitelikteydi.

Motoruma binip, evime ulaştım. Vücudumdaki tüm kalıntıları yok ettim, ben bile bu gece bir cinayet işlediğimi kanıtlayamazdım artık.

Duşun ardından, panomun karşısına geçtim. Bilgisayarımı açıp, oluşturduğum yazılıma girdim. Günlerdir bunun için uğraşıyordum.

Yarın, bilgisayarıma mesaj attığım an Alanguva'nın şirketine darbe vuran bir siber saldırı gerçekleştirecektim. Kaynağı asla çözemeyecekler, çözseler bile IP adresi yurtdışında görünecekti. Güvenlik sistemine erişip, yarın bu işi kesin olarak bitirecektim.

Gün doğana kadar her şeyin kusursuz olduğundan emin olmaya çalışmıştım. Bir saat kırk dakikalık bir uykunun ardından da derse yetişmiştim. Artık devamsızlık yapmamam gerekiyordu, çoğu derste sınırdaydım.





"Senin yakışıklıyla nasıl gidiyor?" Diye sordu kıvırcık saçlarını eliyle geriye iterken Çağla. Benim yakışıklı Pusat oluyordu sanırım. O gün bahçede otururken yanımıza geldiğinden beri, kızlar sorup duruyordu.

"Seviyeli bir ilişki içerisindeyiz." Dedim dalga geçercesine, yalan yoktu. Birbirimizi sırayla vurduğumuz sevgi dolu bir ilişkimiz vardı.

"Gelsene sende bizimle ders çıkışında." Her dersten sonra saçma sapan kafelere gidip dedikodu yapıyorlardı. Erkeklerle dolu sınıfta ne dedikodusu buldukları ise aşikârdı.

"İşe gitmem gerek."

"Müsait olduğun zaman söyle de bir şeyler yapalım."

"Müsait zamanlarımda adam öldürüyorum." Kıkırdadılar. Bana komik gelen imaları anlayacak olsalardı yapmazdım ama o zekâya sahip değillerdi.

"Tamam, adam öldürmediğin bir zaman illaki vardır." Seri katillikte paydos yok, bam bam.

"Ayarlamaya çalışırım, zaten mezuniyete az kaldı. Kıyafet bakarız." Ablama göstermem gereken mezuniyet fotoğrafları vardı.

"Çok güzel olur, hayalimdeki kıyafeti bulmam gerek." Dedi Selenay.

"Ben diktiririm belki." Dedi Çağla'da ancak benim dikkatim onlarda değildi.

Bahçenin uzak bir köşesinde tanıdık bir sima vardı. Alanguva'nın sevgilisi Didem. Sarı saçlarını maşayla kıvırmış, dudaklarına buradan bile belli olan parlaklıkta bir parlatıcı sürmüştü. Oyuncak bebeklere benziyordu, güzeldi. Yapay güzellik ona yakışmıştı.

Bankta tek başında oturmuş, sigara içiyordu. Sigarayı tutan elleri titriyordu, dizlerini sürekli sallıyor ve gözlerini yerden kaldırmıyordu. Gergin ya da canı bir şeye sıkkındı.

Bakışlarını yerden kaldırdı, etrafta gezindi lensli gözleri. Önüme döndüm ancak onun bakışlarının ağırlığını üzerimde hissettim. Alanguva'nın mekânında gördüğü için hatırlamaya çalışıyor olabilirdi.











Girdiğim sıkıcı ve uzun dersin ardından şirkete geçmiştim. Uzun bir gün olacaktı. İlk saatlerde her şey normal ilerliyordu, Alanguva şirkette değildi.

Telefonumdan, evdeki bilgisayarıma mesaj attım. Ve zehirli yazılımım, Alanguva'nın sistemine sert bir giriş yaptı. Güvenlik katında acil alarm verildi, tam üç dakika içinde şirketteki tüm mühendisler bir araya toplanmışlardı. Son model bilgisayarlarla sorunu gidermeye çalışıyorlardı. Ancak o kadar mükemmel bir sistem oluşturmuştum ki, onlar ittikçe ben içeri giriyordum.

Bilgisayarımın ne âlemde olduğunu bilmiyor, telefonla kontrol edemiyordum. Eve gittiğimde başarısızlıkla da karşılaşabilirdim, büyük bir zaferle de.

On beşinci dakikanın sonlarında Alanguva geldi. Şirketin kapısından rüzgâr gibi girdi, peşindeki Pusat ve Arhan'la. Elindeki tableti bıraktı, gözleri etrafta gezindi. Kerim hızla Alanguva'ya ulaştı. Alanguva takım elbise yerine, spor bir gömlek tercih etmişti bugün. Serin havaya rağmen ceketi üstünde değildi. Sakalları mükemmelce hizalı değil, saçları da ilk defa dağınıktı. Bu hızla buraya geldiğini, gergin ve aceleci olduğunu gösteriyordu. Kerim ona telaşla bilgi verirken, soğukkanlılıkla dinledi.

"IP adresi büyük ihtimalle yurt dışında görünüyordur, yine de bulun. Sarı seviye alarm verin." Ve sözlerinin hemen ardından asansöre yürüdü.

"Nasıl bir virüs bu? Temizleyemiyoruz." Dedi hayretler içinde kısa saçlı, ilk defa gördüğüm kadın. On parmak klavye kullanıyor, arada durup su içiyordu. Herkesi çok germiştim.

Stajyer olduğum için onların ki gibi donanımlı bir bilgisayara sahip değildim. Masamdan kalktım, odasına giden Kerim'in peşine takıldım.

"Gelebilir miyim Kerim Bey?"

"Gel Aşkın." Dedi kısa bir bakış atıp bilgisayarına dönerken.

"Sanırım bu çok ciddi bir saldırı, size yardımcı olabilir miyim?"

"Şuan hiç sırası değil, onu aşkın mühendis uğraşıyoruz. En ufak hataya yer yok, güvenlik duvarının ikinci katına geçti korsan." Demek onların girme yetkisi olmayan kata girmiştim ama ikinci kat demişti. Yani başka katlar vardı.

"Lütfen, güvenin bana. Elimden gelen her şeyi yapacağım." Gözlerimi irileştirerek, içtenlikle konuşmam onu etkilemişti sanırım. Sıkıntıyla verdi nefesini.

"Ben mühendisleri kontrol edeceğim, bilgisayarımı kullanabilirsin. Gözüm üzerinde." Gülümsedim içtenlikle, Kerim'in bilgisayarına geçtim.

Virüsü ben salmıştım ve ben çekebilirdim. Onların çekmesi saatler sürerdi. Bu projemin adı, şekil değiştirendi. Virüsüm şekil değiştirip, onlardan birine bürünecekti. İki tür virüs yayılıyordu, onlar sadece birini görebiliyordu. Aslında bunun bir benzeri çokça bilinen Truva ya da Spyware denilen yöntemdi, ben biraz kendi yorumumu katmıştım.

Birazdan birini çıkaracak, diğerini bırakacaktım. Ancak anlamayacaklardı. Şuan onlarca bilgisayar sistemi korumaya çalışıyordu, bu kargaşada onlardan biri sanılacaktı virüs.

Büyük bir rahatlıkla, beş dakikanın ardından virüsü bloke ettim. Alarmlar sustu, mühendisler durdu.

"Temizlendi!"

"Hanginiz başardı?" Olduğum odaya dışarıdaki zafer nidaları geliyordu.

Kerim odaya girdi, gözleri şaşkınlıkla üstümde gezindi. "Sen mi temizledin?" Gururla başımı salladım.

Şaşkınca üstümde gezindi bakışları. "Nasıl başardın?" Tam konuşacaktım ki kapının eşiğinde bizi dinleyen Alanguva'yı fark ettim. Ama fark etmemiş gibi, heyecanla yaptığım işlemi anlatmaya başladım.

"Sistemi zaten durdurmuştunuz, daha fazla sızılma olmaması için ancak virüs biz dursak bile ilerliyordu. Böyle bir durumda herkesin yapacağı şey sistemi dondurmaktır, gerçek bir mühendis bunu asla yapmaz. Çünkü durdursak da durdurmasak da aynı yerde kalacak. Sayı alfabesiyle birçok şey yükleyerek kafasını karıştırdım virüsün. Duvarı aştı ancak, duvarı aştıktan sonra attığım saçma sapan kodları merak etti, o bunlarla uğraşırken bende içerideki mühendislerin kalınlaştırdığı duvardan yerini tespit ettim. Geri kalanı ise basit virüs temizleme işlemiydi."

Hızlı hızlı konuşmam boyunca Alanguva, hatta tüm mühendisler kapıdan beni dinlemişti. Kerim'den bakışlarımı ayırdığımda onları yeni fark etmiş gibi, gözlerimi hafifçe açıp utanmış gibi gülümsedim.

Bir alkış koptu Alanguva'nın arkasındaki kalabalıktan. Alanguva gözlerini üstümden ayırmıyordu. Hayran kaldın değil mi? Daha çok kalırsın.

"Odamda ayrıntılarını konuşalım." Dedi Alanguva, tüm gürültü sustu. Ateş odayı terk ederken, herkes tek tek tebrik etmeye başlamıştı.

Alanguva asansöre binmişti, ona doğru yürüdüğümü fark ederek ayağını asansörün eşiğine koydu kapanmasını engellemek için. Hızlı adımlarla asansöre bindim.

Bu üç etmişti, evren onu asansörde öldürmemi istiyordu.

Keskin kokusu asansörü doldurmuştu. Parfümle karışık ten kokusu, bildiğim hiçbir markaya benzemiyordu. Asansör sadece bir kat çıkacaktı ancak çıkamadık.

Alanguva asansörü iki katın arasında durdurdu, yüzünü bana döndü. Bir eli arkamdaki asansörün duvarına gitti.

Hoop orda dur paşam!

Bu adam çok fazla grinin elli tonu izlemişti kesin, başka açıklaması olamazdı.

Yutkundum, nefeslerim sıklaştı. Etkilenmiş gibi davrandım çünkü... Hadi ama kim bu adamla asansörde kim kalsa baştan çıkardı. Tabi V, herkes değildi Aşkın birazcık olabilirdi böyle ucundan.

"Bir sorun mu var?"

"Bütün bunları nereden biliyorsun?" Sıradan bir öğrenci yaptıklarımı yapamazdı. İşte şimdi Alanguva'yı kendime hayran bırakma vaktiydi.

Gülümsedim, bakışları dudaklarıma indi. Böyle hayran bırakmayacaktım aslında ama erkeklerin beyni hep aynı yere çalışıyordu işte.

"Zeki olduğum için beni işe almadınız mı zaten?"

"Bu zeka değildi sadece, büyük bir yetenekti. Hatta tecrübe." Gülümsemem soldu, bile isteye dilimle dudaklarımı ıslattım.

"Neden kızdınız ki? Kötü bir şey mi yaptım farkında olmadan?" Saf ayaklarına yatmak çok eğlenceliydi. Saf bir insan olsaydım başımda bu kadar dert bela olmazdı ne güzel.

Ne ince ne de dolgun ama şekilli pembemsi dudaklarını birbirine bastırdı.

"Ateş asansörde mi kaldı?" Bu ses dışarıdan geliyordu, Arhan'ın sesiydi.

"Kalsaydı şimdiye on kez sikmişti beynimizi." Bu da Pusat'ın sesiydi. Alanguva'nın odasında olmalılardı ki ses yukarı taraftan geliyordu.

"Lan baksana bir şey olmuş asansöre." Ateş nefesini sıkıntıyla verdi, uzaklaştı benden. Rahat bir nefes aldım. Asansörü geri çalıştırdı.

"Sikikler." Küfürü beni utandırmış gibi kızardım. Tabi bu kızarmaya, sabah bolca sürdüğüm allık yardımcı oluyordu.

Üst kata çıktığımızda önce Alanguva ardından ben çıktım asansörden. Pusat ve Arhan tam asansörün kapısında durmuş şaşkınlıkla bize bakıyorlardı.

"Şimdi anlaşıldı." Arhan, akan yaşlarını siliyormuş gibi. "Bunu bize nasıl yaparsın Aşkım?" Araştırmalarım sonucunda öğrenmiştim ki Arhan onların çocukluk arkadaşından ilerisi değildi. Babası Cebonayan'ın önemli bir ismiydi ama Arhan bu işlerden uzak durmaya çalışıyordu. Tabi bu sadece görebildiğim kısımdı.

"Neyi?" Dedim şaşkınlıkla. Pusat ters ters bakıyordu her zamanki gibi.

"Virüsü kim temizlemiş?" Diye sordu Pusat, merakla. Alanguva kafasını hafif bana doğru eğerek beni işaret etti. "Siksen inanmam." Sikelim de görelim göt herif! Mercimek beyninle beni mi küçümsüyorsun?

"Çıkın odadan." Dedi Alanguva, iki gevşeğe.

"Yalnız kalın diye mi?"

"Arhan, sabrımı zorlama." Alanguva'nın ses tonu ve dişlerini sıkması beni bile korkutabilirdi, V olmasam.

"Peki o zaman." Dedi Arhan şirin sandığı bir gülümsemeyle, kedi gibi. Pusat'la asansöre yöneldiler. "Millet kimlerle biner asansöre ben kimlerle biniyorum." Demişti Arhan ve kapılar kapanmadan hemen önce Pusat'ın "Ben sana bineceğim göreceksin kiminle bindiğini." Dediğini duymuştum.

Bir asansörde yalnız kalmaktansa, bir odada yalnız kalmak daha iyiydi bu kaçık herifle. Beni baştan çıkarmaya çalışıyordu!

"İddiana göre, ikinci kata girmedi mi?" Virüs olayına geri dönmüştük. Alanguva geçen ki gibi koltuğuna oturdu. Avuç içini çevirdiği eliyle, karşısındaki koltuğu işaret etti. Karşısına oturdum.

"Böyle bir iddiam yok, girmiş olabilir. Ben sadece ilk kattan çıkardığımı söylüyorum. Ancak anladığıma göre ikinci kat çok daha sağlam korunuyor, eminim ki fark edilir ikinci katta gezinse."

"Fark edilmemesinin yolları da var."

"Olabilir tabi, tavsiyem ikinci katı güzelce temizleyin." Kafasını ağırca salladı. Dikkatlice üstümde geziniyordu bakışları.

Çok merak ediyordum herkese bu kadar dikkatli bakıyor muydu? Bana özel miydi?

Şuan kafası karışmıştı, beni çözmeye çalışıyordu.

"Sence büyük bir çetenin işi mi, düşmanlarımın mı? Kim böyle bir saldırı yapacak kadar zeki olabilir?" Ben! Tabi diyemedim.

"Parayla zeki mühendislere sahip olmak basit iş, tabi bunu yapanlar sadece mühendis değil bence. İşinde çok iyi bir hacker grubu olabilir. Biliyorsunuz, yurtdışında çok fazla ünlü ve büyük çeteler var. Biri onları tutmuş olabilir." Bana sorduğu soruları, benden çok daha bilgili olduğu sandığı mühendislerine sorabilirdi. Ancak bu sefer tuzağa düşürmek için değil de gerçekten düşüncelerimi merak ettiği için soruyordu.

"Böyle bir saldırıyı tek bir kişinin yapmış olması mümkün mü?"

"O zaman karşımızda Bill Gates var derim." Birazcık kendimi şımartmamın hiçbir zararı yoktu bence.

"Hayranlık duymuş gibisin."

"Eğer tek bir kişinin işiyse hepimiz hayranlık duymalıyız ama bu çok uçuk bir ihtimal. Size bunu düşündüren ne?"

"Peşimde olan biri var, her işini kendi yapmasıyla ünlü. Çok zeki, tehlikeli." Huyum kurusun. Bana bunları boşuna anlatmıyordu, şüpheleri devam ediyordu. Artık şüphelerini yok etmeye çalışmaktan vazgeçmeliydim, ağzımla kuş tutsam yaranamazdım. Ama kolumu sıktığında, canımın acımadığını zannederek kafası daha da karışmıştı. Eminim, o an azıcık bir acı görseydi çehremde bu binadan canlı çıkmazdım.

"Eminim bu işin arkasında kimin olduğunu bulabilirsiniz." Cehennemde.

"Bulacağım." Dedi. Dirseğini koltuğun kenarına yaslamış, parmakları sakallarının arasında geziniyordu küçük hareketlerle.

Sarıları, gözlerime kilitlenmişti yine ve ben bundan artık çok sıkılmıştım.

"İşinin başına dönebilirsin."

"İyi günler." Kaçarcasına çıktım Alanguva'nın odasından. Resmen nefes alamıyordum adamın yanında gerilmekten. Sürekli tetikte olmamı gerektiren biriydi. Bu benim için yeni bir duyguydu, biri beni ilk defa geriyordu. Alanguva cazibesi tam da bu noktada başlıyordu, beni baştan çıkaran cazibesi. Onu çabucak öldürmem için baştan çıkaran cazibe.

Bana bir gün lazımdı, onlar ikinci katı temizlediklerini sanırlarken beklemeliydim. Ertesi gün artık hiçbir şey Alanguva'yı öldürmeme engel olamayacaktı.

Tabi Alanguva'dan bir hamle bekliyordum bundan önce, o da durmayacaktı bende.











***

Alanguva'nın şirketinde çalışmak, barında çalışmakta çok daha kolaydı. Erkenden çıkıyordum işten, birkaç saat geçiriyordum şirkette ve iyi maaş alıyordum. Hatta bir saat önce banka hesabıma ciddi bir ikramiyenin yattığını görmüştüm, Alanguvacık teşekkür hediyesi vermişti.

İki gün önce aldığım ve üstüne düşündüğüm bir iş vardı, güçlü bir adamı öldürmemi istiyorlardı. Alanguva kadar olmasa da tehlikesi yüksekti ve hemen istiyorlardı. Şüpheli bir istekti.

Sigaramdan derin bir nefes çektim. Güneşin batışı, tatlı bir kızıllık yaymıştı havaya. Dalga sesleri usulca vuruyordu karaya, martılar tepemde uçuşuyordu. Yumdum gözlerimi, kendime dinlenmek için zaman verdim. Seviyordum burada olmayı, bir aşığının sevdiğini görmesi gibiydi.

Çok kişi seviyordu bu anı, bende seviyordum ama herkesin sevdiği gibi değil. Çok daha içselleştirerek, her anını en derinlerimde hissederek. Çünkü sadece bu aşık olduğum manzarada kim olduğumu unutuyordum. Aynı insanların sevdiklerinin yanında kendilerinden geçmeleri gibi.

Platonik bir aşktı bizimkisi, şayet bu denizin haberi olsaydı kimliğimden benden nefret ederdi. Aşkını sever miydi? Aptalı oynamaya gerek yoktu, çift kişilikli değildim. V neyse Aşkın'da o halttı.

"Bu gece oraya gitmek, kimliğini açığa çıkarmak demek." Açtım gözlerimi.

"Neden sürekli bu kadar umutsuzsun ihtiyar? Sürekli kötüyü çağırıyorsun."

"Tuzağa kendi ayaklarınla gideceksin."

"Öyle yapacağım, beni kıstırdıklarını sandıkları anda kazanacağım."

"Bu iş için seni tutanın Alanguva olduğuna eminim. Artık senden kurtulmak istiyor."

"Peki beni Alanguva için tutan kim? Neden bu sorudan sürekli kaçıyorsun kaptan?" Yine kaçacaktı. "Kimi saklıyorsun benden değerli?"

"Kimse senden değerli olamaz." Alayla baktım yaşlı yüzüne.

"V'den mi Aşkın'dan mı?" Cevap vermedi, tam da düşündüğüm gibi. Cevap vermesine gerek yoktu zaten çok öylesine sorulmuş, cevabı bilindik bir soruydu.

Herkes değerliydi onun için; Bahar, Tarık, Naz, Deniz ve V. Onları sevmek için bir nedene ihtiyacı yoktu ama benim için vardı. Aşkın'ı değil V'yi seviyordu. Bu sevginin pekte önemi yoktu, kimseden sevgi ya da değer beklediğim yoktu. Sadece bir kişi vardı, bunları beklediğim o da Aylin'imdi.

Hep sıkıştığında yaptığı gibi konuşmayı yine kendi lehine çekti. "Saatlerin kaldı, nerede öldüreceksin onu?"

Bu gece öldüreceğim Kadir Bulut için beni tutan, Alanguva'ydı. Süre vermişti, bu gece ölmesi gerekiyordu. Akrep on ikiyi geçtikten sonra görev başarısız sayılacaktı.

Ateş zeki adamdı, egoma yenileceğimi ve bu işi bu gece bitireceğimi biliyordu. Sözde o da benim işimi bitirecekti. Ama bu gece onun karşısına hiç tahmin edemeyeceği bir kılıkta çıkacaktım.

Gidip makyaja başlasam iyi olurdu, sonuçta plastik makyaj saatler süren bir şeydi.











***

Sarı tül peruğumu düzelttim, sarı saçlar belime doğru süzülüyordu. Mavi lensler, kalabalık ışıkta anlaşılmayacaktı. Her iş için parfüm değiştirmek tat kaçırıcıydı. Bolca sıktım boynuma ve vücuduma. Abartılı ve seksi makyajımla bugünde başka bir kılığa bürünmüştüm.

Siyah kabanı giyindim, önümü bağladım. Silah taşımama gerek yoktu, silah iç çamaşırımdı. Eldivenimden, yüksek topuklarıma...

Yüksek topukların üstünde yürümeye alışıktım. Kıyafetlerimin içinde olduğu çantamı aldım. Evden çıktım, farklı bir caddeye gidip taksi tuttum.

Kadir Bulut'un çok sevdiği bir striptiz kulübünde direk dansı yapacaktım bu gece. Alanguva'da orada olacak ve tüm gece katili yakalamaya çalışacaktı. Dansçı alınan ajansla anlaşmıştım, biraz da kendi mühendislik harikalığımı kullanarak sistemlerinde ön sıraya atmıştım kendimi. Ve bu gece buradaydım.

Koca ve pahalı kulübe arka kapıdan girmiş, birkaç kişi tarafından direktif almıştım. Makyajım ve kostümüm hazır olduğu için kuliste çok bir vakit harcamamıştım.

Sarı saçlarımı düzelttim, parlak rujumu yeniledim. Dizimin altına gelen ceketi çıkardım. Bacağıma, sırtıma ve göğsüme de geçici dövmeler yapmıştım.

Küçük odanın içinde birkaç bakış üstümde gezindi. Üç direk dansçı ve bilmem kaç tane striptizci vardı. Bir süre bekledim, hazırlanmaları daha sürecekti. Önce çıkıp, dikkat çekmem gerekiyordu.

"Diğer dansçıların çıkmasına daha var gibi, başlangıç dansını yapabilirim." Dedim gülümseyerek görevli kadına.

"Adın neydi?"

"Rüya."

İç çekti karşımdaki orta yaşlı kadın. "Cidden de rüya gibisin." Diyerek iştahla süzdü, baştan aşağı. Seri katillikte zor işti. Bakışları etrafta gezindi kararsızca, saate baktı. Ardından onay verdi.

Yüksek topuklarımla, ışıklarla renklendirilmiş sahneye çıktım. Bakışlarım hızla etrafı taradı. Alanguva yoktu, Kadir Bulut locada oturuyordu birkaç adamla.

Direğin önünde durdum, müzik değişti. Sırtımı direğe yasladım, etrafı daha iyi kolaçan etmek için. Ve Alanguva'yı gördüm. Pusat'la birlikte bir köşede duruyordu, etrafta çok sayıda adamı vardı.

Bir elimi havaya kaldırdım, geriye attım. Direği tuttum ve vücudumu kaldırarak çevik bir hareketle direğe döndüm.

Tüm parlak ışıklar üstümde toplanmıştı, aynı zamanda etraftaki yoğun ilgide. O sarı bakışları, bu kadar uzaktayken bile hissediyordum üstümde.

İki elimle direği sıkıca tuttum, havaya kaldırdığım bacağımla kıvrak hareketlerle direğin en üstlerine çıktım. Bir elimi bıraktım, bir bacağımı direğe sardım. Kendi etrafımda birkaç kez döndüm.

Hareketlerim değiştikçe, ıslıklar ve alkış sesleri duyuyordum. İki bacağımı sardım sıkıca direğe, kollarımı serbest bıraktım. Kafamı geriye atarak ters döndüm ve gördüğüm tek şey metrelerce öteden ilgiyle bakan Alanguva olmuştu.

Sarı gözleri mavi lenslerime kilitlenmişti. Ve Ateş ilk defa Rüya'yla göz göze gelmişti.

Doğruldum, direği sıkıca kavradım ve iki bacağımı aşağı bıraktım. Uzun bacaklarımı yavaşça yukarı çıkardım ve tamamen açtım iki tarafa, havada. Kalçamı sallamamla ıslık sesleri arttı. Yine kalabalığa döndüm yüzümü.

Alanguva'nın bakışlarına o kadar yoğunlaşmıştım ki diğer hedefimi unutmuştum. Kadir Bulut, hala locasındaydı ve hayranca bakıyordu.

Yorucu hareketlere devam ederken, avlarımı seyrediyordum çaktırmadan. Ateş Alanguva bardan ayrılmış ve sahneye çok yakın bir masaya geçmiş şovumu izliyordu. Bu kadar kilitlenmemeliydi bana, o zaman hiçbir halt yapamazdım. İlk defa mı direk dansı izliyordu neydi yani bu aç bakışlar?

Pusat onu dürtüp bir şeyler söyledi, cevap verdi ama bu süreçte hiç bakışlarını ayırmadı. İçki bardağını kaldırdı ve dudaklarına götürdü.

On dakikanın ardından büyük alkışlar eşliğinde, ter içinde bitirmiştim giriş şovumu. Kulise girip, soluklandım. Su içip, planımı gözden geçirdim.

"Hey tatlım." Dedi az önceki olgun kadın. "Kadir Bulut seni masasına bekliyor." Nasıl ya? Bu kadar basit mi olacaktı? Bende bir ton plan kurmuştum.

"Fahişe değilim, dansçıyım." Güldü samimice.

"Burası çok nezih bir yer ve o adam çok zengin. Bu fırsatı kaçırma derim."

"Dediğimi iletirsen sevinirim, soluklanıp sahneye geri çıkacağım." Daha fazla ısrar etmedi, geri gitti. Böyle adamları iyi tanırdım, beni yanına alana kadar çağıracaktı. İstediğim de buydu zaten.

Alanguva'nın çok fazla adamı vardı içerde, Kadir'in her hareketini hatta aldığı nefesi bile biliyorlardı. Beni çağırdığını ve ilk başta gitmediğimi öğrenince onlar için zaten geride olduğum şüpheli listesinde eksilere düşecektim.

Bir buçuk saatim kalmıştı adamı öldürmek için, her geçen dakika Alanguva'nın adamlarının arttığını seziyordum düşmanını sezen bir çakal gibi. Tehlike arttıkça, aldığım haz katlanıyordu.

Minyon kadın geri döndü. "Kadir Bey çok ısrarcı, sadece beş dakika masasında sohbet etmek istiyor, sonra yine sahneye dönersin. Ve tatlım emin ol bu adam istediği olana kadar durmaz. Bir şey olmayacak, beş dakika sadece. Karşılığını da fazlasıyla vereceğine eminim."

Kararsızmış gibi, alt dudağımı ısırıp bakışlarımı etrafta gezdirdim. "Peki o zaman üstümü giyineyim." İçeri girerken sıkı bir denetimden geçen çantamın içinden saks mavisi mini elbiseyi çıkardım. İç çamaşırlarım üstüne geçirdim.

Kadın, Kadir'in yanına kadar eşlik etti bana. Otuz dokuzundaki adam, bıyıklarıyla oynayarak beni inceliyordu. Benim için ayırdığı yanına oturdum, gülümsedim.

"Çok nazlıymışsın." Eli arkamdaki koltuğun başlığına gitti.

"Naz değil, çok ısrar ettiğiniz için sizi kırmak istemedim."

"Ne içmek istersin?" Diye sordu masadaki envai çeşit şişeleri sunarak.

"İş başındayım." Arkamdaki elinde birkaç parmağı çıplak sırtıma dokundu.

Kulağıma doğru eğildi. "Seni istiyorum ve alacağım." Siktir oradan puşt, babayı alırsın.

Gülümsedim, bende onun kulağına yakınlaştım. "Burada dans okulundan arkadaşlarım var, yanlış anlaşılmak istemiyorum, adım çıksın istemem. Şimdi dansa devam etsem, tam on ikiye on kala arka taraftaki erkekler tuvaletine gelsen? Emin ol nefesini keseceğim." Yavaşça uzaklaştım.

"Öyle mi?" Diye sordu tahrik olmuş, kısık bir sesle

"Öyle, adını unutacaksın. Seni çok başka diyarlara göndereceğim." Heyecandan rengi değişmişti, yaşlı olsa herhalde on ikiyi beklememe gerek kalmadan kalp kriziyle öldürürdüm.

Ateş'in bakışları bu sefer de buradaydı. Yanındaki Pusat sürekli bir şeyler söylüyordu, büyük ihtimalle etraftaki adamlarından aldığı bilgileri aktarıyordu.

Memnuniyetle baktı vücuduma. "Peki tatlım istemiyorsan zorlama yok." Oyuna çabuk ayak uydurmuştu. Yanındaki adamlar bunu duymuştu, o adamların içinde Alanguva'nın köstebeği olduğuna adım kadar emindim.

"Size iyi eğlenceler." Dedim çapkınca gülümseyerek. Derin bir nefes aldı Kadir.

Hayır anlatıyordum ne yapacağımı, kendi ayağıyla geliyordu eceline. İntihardı işte, V'nin suçu yoktu bu sefer.

Masadan kalktım, kulise geri geçtim. Çok basit olmuştu ya bu kadar kolay olmamalıydı, neredeydi eğlence? Neyse Alanguva gecenin sonunda Kadir'in cesedini bulduğunda, gereğinden fazla eğlenecektim.

Sahneye geri çıktım, saatlerce şovuma devam ettim. Tabi diğer dansçılarda çıktığı için üstümdeki rahatsız edici ilgi dağılmıştı, Alanguva'nın ki hariç. Beni tanımış mıydı? Çok zordu bu ihtimal.

Rüya onu tahrik mi etmişti? Rüya gibi yüzlerce kadınla olabilirdi.

Ama bakışları çok daha farklı, çok daha derindi. Sanki her şeyi biliyormuş gibi...

Ben mi çok şüpheciydim bu adam tam bir kurt muydu karar veremiyordum.

On ikiye çeyrek kala molaya çıktım birkaç dansçıyla beraber, on beş dakikanın ardından burada olacaktım yine.

Uzun ceketimi giyindim üstüme. Eldivenlerim hala elimdeydi, sigaramı cebime koyup kameraların olmadığı tuvaletin önünde durdum. Boştu ama her an biri gelebilirdi. Arka tarafta kaldığı için pek tercih edilmiyordu bu taraf.

Üç dakikası kalmıştı, gelmek için. Gecikmemeliydi.

Ve Kadir Bulut koridorun sonunda görüldü. Arkasına baktım, görünürde kimse yoktu ama geleceklerdi birkaç dakikam vardı sadece. Gülümseyerek erkekler tuvaletine girdim. Kadir Bulut'da heyecanla peşimden geldi. İçeri girer girmez siyah ve parıltılı jartiyerin ipini açtım. Kumaşın içinde gizli ip vardı.

Kadir Bulut tam içeri girip, kapıyı kapattığı sırada ipi sıkıca boynuna sardım. O debelenmeye başlarken ip o debelendikçe daha da derine batıyordu.

"Ne kadar hareket edersen o kadar etine gömülecek." Bu çok özel ve güzel bir ipti. İpi boynunda bıraktım. Konuşamıyordu, nefesi kesilmişti.

Ancak o debelenmeyi, bağırmaya çalışmayı kesmedi. Ve ip boynunu daha da sıktı, üç dakika içinde ip kendi kendine küçüldü. Ondan uzak en köşeye geçtim kanını sıçramaması için. Ve boynu koptu. Akan kan koyu fayanslara sıçradı. Kafası sıçrayıp başka köşeye çarpmıştı. Gözleri açık, dili dışarıda kalmıştı.

Bu sefer iz bırakmayacaktım.

Alanguva V'nin yaptığını biliyordu, bu yeterdi.

Dışarıdan sesler geliyordu, çıkmam gerekiyordu. Kapıyı kilitledim. Eldivenin üstündeki şeffaf ve asla belli olmayan kumaşı yere attım. Ceketimin tersini çevirerek giyindim. İki taraflı kullanılabiliyordu.

Havalandırmayı aradı gözlerim. Krokisini önceden bulmuş ve planımı buna göre yapmıştım. Lavabolardan birini üstüne çıktım. Kapıyı zorluyorlardı.

"Kilitli." Dedi bir erkek sesi.

"Ateş et o zaman!" Diye bağıran ses Pusat'ın sesinden başkasına ait değildi.

Havalandırma kapağını açtım, kendimi hızla içine attım. Kapağı geri kapatmamla içeri girmişlerdi.

Gördüğü manzarayla büyük bir küfür savurdu Pusat, yakasındaki cihaza doğru konuştu.

"Ölmüş."

"Size bir saniye olsun gözünüzden ayırmayın dedim!" O kadar bağırıyordu ki sesi bana kadar ulaşıyordu. Zavallı Alanguvacık.

Sessizce ilerledim havalandırma boşluğunun içinde. Hiçte filmlerde göründüğü gibi geniş değildi bir kere! Daracık ve rahatsız ediciydi. Sürüne sürüne ilerleyebiliyordum.

Önce sağa döndüm ardından sola ve dansçıların kullandığı tuvalete gelmiştim. İçeride bir kız vardı. Ancak zaten kabinin içine girecektim.

Kapağı açtım, aynaya bakıyor ancak beni fark etmiyordu. Kabinden içeri uzattım bacaklarımı, sifonun yanındaki boşluğa bastım ve geri kapattım kapağı. Öyle bir çekmemle gelmiyordu tabi kapak. Sütyenimin içindeki, kılıflı özel bıçakla açabiliyordum rahatça.

Kılıfına yerleştirdim, sutyenimin içine geri koydum. Kabinin içinden çıktım, kız bana kısa bir bakış attı. Direk dansçılarındandı, gülümsedim. Ellerimi yıkadım, üstümde hiç kan yoktu. Alanguva kafayı yiyecekti.

O sırada iki kız daha girdi içeri. "Olanları duydunuz mu? Biri öldürülmüş, tüm çıkışlar kapatıldı. Polisi bekliyorlar sanırım." Polisi değil Alanguva'nın katili bulmasını bekliyorduk.

Gözlerimi şaşırmış gibi irileştirdim.

"Kim öldürülmüş?" Dedim korkmuş gibi.

"Kadir diye bir adam, nüfuzlu biriymiş." Dedi kumral kız.

"Hepimizi sorguya çekerler şimdi." Dedi diğeri.

"Ben pasaport yok." Bu da yabancı uyruklu, striptizcilerden biriydi. Ülkene dönme vakti kedicik. Gerçi polis gelirse de gecenin sonunda gelecekti, belki o zamana kadar kaçardı.

Tuvaletten çıktım, Alanguva'nın adamları herkesi toparlıyor ve her yeri arıyorlardı. Alanguva yoktu, Pusat'sa sinirle komut veriyordu.

Cebimden sigaramı ve çakmağımı çıkardım, bir merdiven yukarı çıktım terasa çıkmak için. Ancak teras kapısında biri bekliyordu. İri kıyım bir adamdı.

"Dışarı çıkmak yasak, içeri dönün."

"Sigara içecektim." Dedim şaşkınca.

"İçeri geç!" Korkmuş gibi kafa salladım.

"Gerek yok, içsin sigarasını." Bu ses Ateş Alanguva'ya aitti. Sesimi olabildiğince değiştirmiştim ama bu adam cindi. Dikkatli olmalıydım.

"Tabi efendim." Omzumun üstünden Alanguva'ya döndüm. İfadesiz yüzü, ilk defa bu kadar öfke doluydu. Çıldırıyordu.

Terasa çıktım, Alanguva'da peşimden çıktı. Yerinde duramıyormuş gibiydi, sigara yaktı. Bende sigaramı yaktım, yanına yaklaştım. Çok uzun bir bina değildi ama düşsen ölürdün. Arkadan itseydim ne olurdu ki?

Hırsla içiyordu sigarasını, derin derin içine çekiyordu. Üstünde beyaz spor bir gömlek, kumaş siyah bir pantolon vardı. Sakallarını tamamen kesmişti, bir erkek için fazla düzgün burnunun delikleri sık sık genişliyordu. Öfkeden hızlı nefes alıyordu. Kasları gergindi, beyaz gömleği vücuduna yapmışmış ve hatlarını ortaya çıkarmıştı. Sağ profilinden onu izliyordum.

Kafasını bana doğru çevirdi. Derin bir nefes aldım. Üstümdeki uzun trençkot sadece kuşakla bağlıydı. Sağ bacağımı öne çıkardım, ceketin eteği biraz daha açıldı.

Bakışları çok kısa bir an çıplak bacağımı buldu ardından yüzümü. Tepkisizdi ama saatlerdir üstümde gezinen bakışlarından beni istediğini biliyordum.

Alanguva asla Rüya'dan şüphelenemeyecekti.

"Gergin gözüküyorsunuz." Boğazım ağrıyordu konuşurken, değiştirdiğim ses tonum yüzünden.

"Sende cinayet işlenmiş bir yerde olduğunu düşünürsek çok sakin gözüküyorsun." Gülümsedim.

"Böyle güzel bir yüz karşısında endişede kalmak çok zor." Dedim hayranlıkla yüzüne bakarak.

"Öldürülen kişi seni masasına çağıran adam, Kadir."

Kıkırdadım "Tüm gece gözlerinizi benden alamadığınızı düşünmüştüm, yanılmamışım." Bana doğru biraz daha döndü, hafiften yakınlaştım. Cüretkârlığım hoşuna gitmişti. "Beni çoğu kişi masasına çağırır ama belalı bir tip ya da bu kadar yakışıklı olmadığı sürece gitmem."

"Belalı?"

"Evet, böyle adamları bilirim. İstediğini alana kadar durmazlar. Beni masasına alana kadar devam edecekti, bende masasına gidip onu yumuşattım. Genelde böyle işler." Ona biraz daha yakınlaştım, ardından dışarıda gezdirdim kısa bir an gözlerimi. "Neden hala polis gelmedi ki?" Konuşmadı. "Üstelik burada bir katil olabilir, bizi buraya tıkamaları çok saçma."

"Gergin gözüküyorsun."

"Sende öyle." Vücudumu tamamen ona doğru döndüm. Artık o da tamamen bana dönmüştü. "Ama bu gerginliği atabiliriz, istersen." Derin bir nefes aldı.

Şuan uzaklaşıp, katili araması gerekiyordu. Alanguva bir taraflarıyla hareket eden bir adam değildi ancak gitmiyordu. O kadar çok mu etkilenmişti Rüya'dan?

Rüya kadar güzel, hatta daha çekici kadınların ona yakınlaştığına defalarca şahit olmuştum. Hiçbirine yüz vermemişti. Bunu Didem adlı sevgilisine olan sadıklığından kaynaklı olduğunu düşünmüştüm. Alanguva için sevgili değillerdi, yine de hayatında biri varken başkalarıyla ilgilenmeyecek bir adam izlenimi vermişti hep. Şuan hariç, şuan öyle indirmişti ki gardını ben bile şaşıyordum.

Kuşağımı tamamen açtım, ceket üstümdeydi ama açık olduğu için sahne kıyafetimle kalmıştım. Siyah parıltılı, iç çamaşırlarımla. Sigaramı yere attım. Biraz daha yakınlaşarak, vücudumu vücudunda yasladım.

Saatine baktı. "İki saat sonra, sana vereceğim adrese gel." Uzaklaşacaktı ki vücudumu yavaşça sürttüm ona.

Kafamı iki yana salladım. "Beklemek zorunda değiliz, hemen şimdi." Dedim kulağına doğru yaklaşarak.

Daha fazla dayanamamış gibi belimden tutup kaldırdı, korkuluklara oturttu bedenimi. Vücudunu vücuduma yasladı. Öyleydik ki, itse düşecek çekse öpecekti. Ama ikimizde milim hareket etmiyorduk. Bir eli belimi sıkıca sarmış, diğeri de dövmeli çıplak bacağımı okşuyordu.

Demek Alanguva sandığım kadar iradeli ve sadık değildi.

Nefesi yüzüme çarpıyordu, derin bir nefes çekti içine ve kaşları çatıldı. Ne olmuştu?

"Ateş!" Bu ses Pusat'a aitti.

Ateş irkilmedi, bir tepki göstermedi. Dikkatlice gözlerime bakıyordu. Şu dakikaya kadar şüphelenmediğine emindim ama birden değişmişti bakışları. Daha öncede derin nefes çektikten sonra görmüştüm bu bakışları. Eğer K 9 köpeği değilse kokumu almasına imkan yoktu, o kadar parfüm sıkmıştım.

  Sakince omzunun üstünden arkaya baktı, Pusat kapıdaydı. Bende Pusat'ı görebildim. Dudakları şaşkınca aralanmış, kaşları derince çatılmıştı.

"Hepimiz seni bekliyoruz. Polis gelecek birazdan." Polis gelmeden katili bulmaları gerekiyordu ama artık vakitleri pek kalmamıştı.

Sakince, indirdi beni. Topuklularımın üstünde durdum, hala çok yakındık.

Polis sirenleri duyulmaya başladı.

Ateş bile yaptığı şeye inanmıyormuş gibiydi ancak yüzüne ördüğü kalın duvarlar bunu görmeme engeldi.

Sanki bir rüyadan uyanmış gibiydi.

Arkasını döndü, Pusat'a doğru hızla ilerledi. Sanırım benimde peşinden gideceğimi sandı ama daha çok beklerdi.

Dönüp bakmadı, o kadar emindi peşinde olduğumdan. Biraz da umursamadı. Çıktılar terastan, bir süre bekledim. Polisleri görmeden çıkmam gerekiyordu. Terasın arka tarafına geçtim, yandaki binayla arasında az mesafe vardı. Buradan aşağı inemezdim ama o binadan inebilirdim. Ceketimin kuşağını bağladım sıkıca.

O kadar kısa bir mesafeydi ki bacağımı karşı tarafa atarak geçebilirdim, biraz geriden gelerek koştum ve diğer binanın terasına atladım. Burada yangın çıkışı vardı, iniş çok basit olacaktı.

Yangın merdivenine ulaştım ve aşağı indim. Çok geçmeden boş binadan çıkmıştım. Kulübün önü polis arabalarıyla dolmuştu. Sırıtarak arkamı döndüm ve oluşturduğum hengâmeden hızla uzaklaştım.

Alanguva'nın yüzündeki o yenilmişlik ve gerginlik aklıma geldikçe zaferin cazibesi beni büyülüyordu. V 1- Alanguva 0.

Gidip güzel bir duş alıp dinlenmem gerekiyordu. Sonuçta yarın onu öldürecek ve asıl zaferime ulaşacaktım, kutlamayı o zaman yapardım.








Bu bölümde yaşadığınız duyguları emojilerle özetler misiniz?

Sanırım bu sefer ben bile durduramayacağım Aşkın'ı. Ne kadar başarılı olur dersiniz?

Gelecek bölüm hikaye için önemli bir bölüm olacak. Ateşpare'yi ilk kurguladığım zaman girişi önümüzdeki bölüm olacaktı ancak biraz daha kurguya ve karakterlere ısınmanızı istedim önceden.

Buraya kadar gelmişken yıldıza dokunmayı unutmayın.

Gelecek bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.

Continue Reading

You'll Also Like

2.7M 152K 107
Hayat, fırtınanın dinmesini beklemekle ilgili değildir... Yağmurda dans etmeyi öğrenmekle ilgilidir. "Umay?" "Operasyondayız." "Benimle evlenir misin...
45K 1.7K 22
Teğmen Asya Öztürk'ün aylardır peşinde olduğu terörist sonunda kendi kendini mahv edecek bilgileri Asya'nın eline verir . Fakat işler Asyanın istediy...
918K 39.5K 35
İnsan ne dilediğine dikkat etmeli, zira kalbinden geçen iyi ya da kötü hiçbir dilek gerçekleşmeden peşini bırakmaz, derler. Ben, ölüm diledim. Bir ö...
31.5M 1.8M 38
Yaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz b...