Küçük Kadınlar

De ClassicsTR

15.2K 1.3K 810

Louisa May Alcott'ın 1868'de yayımlanan ölümsüz yapıtı Küçük Kadınlar'ın kuşaklar boyu her yaştan okuru büyül... Mai multe

Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Üçüncü Bölüm
Dördüncü Bölüm
Beşinci Bölüm
Altıncı Bölüm
Yedinci Bölüm
Sekizinci Bölüm
Dokuzuncu Bölüm
Onuncu Bölüm
On Birinci Bölüm
On İkinci Bölüm
On Üçüncü Bölüm
On Beşinci Bölüm
On Altıncı Bölüm
On Yedinci Bölüm
On Sekizinci Bölüm
On Dokuzuncu Bölüm

On Dördüncü Bölüm

373 48 9
De ClassicsTR

Anneleri gittikten sonra kızlar herkese örnek gösterilecek kadar iyi davrandılar. Herkes âdeta melek gibiydi. Birbirleri için çırpınıyorlardı. Babalarının sağlığının iyiye gittiğini öğrendikleri için moralleri yerine gelmişti.

Bayan March gideli on gün olmuştu. Beth, "Meg, bugün Hummel'lere sen gider misin?" diye sordu. "Biliyorsun, annem onları unutmamamızı tembih etmişti."

Meg sallanan sandalyeye kurulmuş, hafif hafif sallanarak dikişini dikiyordu.

"Bugün gidemem, çok yorgunum," dedi.

Beth, "Sen gider misin Jo?" diye sordu bu kez.

"Dışarısı çok rüzgârlı, ben de nezleyim."

"İyileştiğini sanıyordum."

"Laurie ile gezecek kadar iyileştim ama Hummel'lere gidecek kadar değil." Aslında bu söylediğinden kendisi de utanmıştı.

"Neden sen gitmiyorsun Beth?" diye sordu Meg.

"Ben her gün gidiyorum. Yalnız küçük bebekleri çok hasta ve ne yapmam gerektiğini pek bilemiyorum. Bayan Hummel işe gidince bebeğe Lottchen bakıyor ama bebeğin hastalığı gün geçtikçe ilerledi. Onun için sizlerden birinin gitmesinin çok uygun olacağını düşündüm."

"Ben seve seve giderdim ama yeni bir hikâyeye başladım. Onu bitirmeden hiçbir yere kıpırdamamaya karar verdim."

"Benim de başım ağrıyor ve hâlsizim. Bu yüzden birinizin gideceğini ummuştum," dedi Beth.

Beth ablalarından hayır gelmeyeceğini anlayınca pelerinini giydi, sepetine biraz yiyecek doldurdu ve dışarı çıktı.

Akşam eve döndüğünde kimseye görünmeden odasına kapandı. Yarım saat sonra Jo bir şey almak için annesinin odasına girdiğinde onu ilâç dolabının önünde buldu. Beth dalgın dalgın oturuyordu. Gözleri kıpkırmızıydı. Elinde de bir ilâç şişesi vardı.

"Neyin var Beth?" diye sordu Jo, telaşlanarak.

"Sen kızıl geçirmiştin değil mi Jo?" diye sordu.

"Evet," dedi Jo, "yıllar önce hem ben hem de Meg kızıl olmuştuk."

"O halde söyleyeyim. Ah Jo, bebek öldü!"

"Hangi bebek?"

"Bayan Hummel'ın bebeği. Kadın daha eve gelmemişti. Bebek benim kucağımda öldü."

"Aman Tanrım zavallı bebek!" diye bağırdı Jo. "Ne korkunç bir şey bu. Oraya seni göndermemeliydim, ben gitmeliydim!"

Sonra Beth'i kucağına alarak annesinin koltuğuna oturdu.

"Korkunç değildi," dedi Beth, "yalnız çok acı bir olaydı. Bakar bakmaz bebeğin durumunun çok kötü olduğunu anladım. Lottchen, annesinin doktoru çağırmaya gittiğini söyledi. Ben de onlar gelinceye kadar dinlenmesi için Lottchen'ı gönderdim. Bebeği kucağıma alıp oturdum. Uyur gibiydi ama birden küçük bir ses çıkardı, sonra şiddetle titredi. Sonra da öylece kaldı. Kıpırdamıyordu. Ben ayaklarını ısıtmaya çalıştım. Lottchen de süt getirdi ama faydası olmadı. Bebek ölmüştü."

"Ağlama canım. Sen ne yaptın peki?"

"Bayan Hummel gelene kadar bebeği kucağımda tuttum. Doktor Bangs bebeğin ölmüş olduğunu söyledikten sonra Heinrich ile Minna'yı da muayene etti. Boğazlarına baktı ve annelerine, 'Kızıl olmuş bunlar. Beni niye daha önce çağırmadınız?' diye çıkıştı. Bayan Hummel, çok fakir oldukları için bebeği kendisinin tedavi etmeye çalıştığını söyledi. Ne yazık ki artık iş işten geçmişti. Öbür çocukları kurtarması için doktora yalvarmaya başladı. Doktor da yumuşamaya başlamıştı. Ben kadının haline çok üzüldüğüm için ağlamaya başladım. Doktor birden beni fark etti. Hemen eve dönüp söyleyeceği ilacı içmemi söyledi. Yoksa ben de kızıl olurmuşum."

Jo korkuyla kardeşine baktı. "Olamaz! Hayır, hayır!" diye bağırdı. "Ah Beth, sen hasta olursan bütün suç bende. Ne yapacağız şimdi?"

"Korkma, hafif atlatırım sanırım. Annemin kitabına baktım. Hastalığın belirtileri baş ağrısı, bademcik şişmesi ve kırıklıkmış. Bunların hepsi bende var. Onun için hemen doktorun söylediği ilâcı aldım. Şimdi daha iyiyim, merak etme."

Beth bir şeyi yokmuş gibi görünmeye çalışıyordu ama alnı ateş gibi yanıyordu.

"Ah annem burada olsaydı!" diye sızlandı Jo. Sonra kitabı alıp okumaya başladı. Birinci sayfayı bitirince Beth'i muayene etti. "Bir hafta boyunca bebeği yoklamaya gittin. Korkarım sen de hastalığı kapmışsın Beth. Şimdi hemen gidip Hannah'yı çağırayım. O hastalıktan anlar."

"Sakın Amy'yi buraya sokma. Benim yüzümden onun da hastalanmasını istemem. Bu hastalık Meg'le sana da bulaşmasın?"

"Sanmam. Hem bana geçse bile bunu hak ettim. Bencil, pis bir kızım ben! Rahatımı bozmamak için, o saçma sapan hikâyelerden birini yazmak için seni oraya ben gönderdim."

Hannah'ya haber vermek üzere, kendi kendine söylenerek aşağı indi.

Hannah Jo'yu iyice dinledikten sonra telâşlanacak bir şey olmadığını söyledi. Herkesin bu hastalığa yakalanabileceğini, iyi bir bakım sonucu kimsenin ölmeyeceğini anlattı. Jo ona inandı ve içi biraz rahatladı. Hemen Meg'e haber vermeye gitti.

Hannah gidip Beth'i muayene etmişti. Birçok soru sorduktan sonra, "Doktoru buraya çağıracağız," dedi, "onu adamakıllı muayene etsin. Beth iyileşene kadar da Amy'yi March Halanızın yanına göndeririz. Böylece onu tehlikeden korumuş oluruz. Sizlerden biri Beth'in yanında kalıp onu oyalar."

Meg, iyice endişelenmişti. O da kendisini suçlu buluyordu.

"Ben kalırım, en büyüğünüz benim," dedi.

"Hayır," dedi Jo kesin bir sesle, "ben kalacağım. Beth'in hastalığına benim ihmalim neden oldu. Anneme evin dışındaki bütün işleri kendim halledeceğime dair söz vermiştim. Ama ben ne yaptım? Sözümü tutmadım."

"Sen yanında kimin kalmasını istersin Beth?" diye sordu Hannah.

Beth, elini Jo'ya uzattı. "Jo kalsın lütfen," dedi.

Meg bu cevaba biraz bozulduysa da hastabakıcılık yapmaktan hoşlanmadığı için bu durum biraz da işine gelmişti. "Ben gidip Amy'ye haber vereyim," diyerek odadan çıktı.

Amy, olanca sakinliği ile, March Halanın yanına gitmektense hastalığa yakalanmayı tercih ettiğini söyledi. Meg ne yapacağını bilemiyordu. İkna edebilmek için Amy'ye uzun uzun dil döktükten sonra onun kesinlikle kararlı olduğunu görerek Hannah'ya haber vermeye gitti.

Tam o sırada içeri Laurie girdi. Amy'nin oturmuş ağladığını görünce neler olduğunu sordu. Amy, bir çırpıda olanları ona anlattı. Laurie'nin kendisinden yana çıkacağını umuyordu ama oğlan en hoş sesiyle, "Şimdi Amy," dedi, "bence duyarlı küçük bir kadın gibi davranmaya başlasan ve ablalarının söylediklerini yerine getirsen iyi olur. Ağlama artık. Hem bak ne diyeceğim, eğer halanın evine gidersen ben de her gün seni ziyarete gelirim. Birlikte dolaşmaya çıkarız. Harika vakit geçireceğimizden hiç kuşkun olmasın. Burada kalıp yas tutmaktan daha iyi değil mi bu sence?"

"Bu şekilde buradan uzaklaştırılmayı istemiyorum," dedi Amy.

"Sevgili Amy, bu sadece senin iyiliğin için. Hasta olmak istemezsin değil mi?"

"Hayır. Ama tabii burada kalırsam hastalanabilirim."

"İşte buradan gitmeni istememizin nedeni de bu. Bence buradan ne kadar çabuk uzaklaşırsan o kadar iyi."

"Ama March Hala o kadar aksi biri ki..."

"Benim her gün gelip seni gezdireceğimi ve Beth'ten haber getireceğimi unutma!"

"Gerçekten her gün gelecek misin?"

"Hiç şüphen olmasın."

"Peki Beth'in iyileştiği gün beni geri getirecek misin?"

"Hemen o gün."

"Tiyatroya da gidecek miyiz?"

"Hem de en az on kere."

"Pekâlâ... O halde halama gidebilirim sanırım."

"Aferin sana! Şimdi Meg'i bulup hemen bu kararını ona da söyleyelim."

Jo ile Meg'i bulur bulmaz, "Tatlı Beth nasıl oldu?" diye sordu Laurie. Beth'i o da çok severdi.

"Annemin yatağında yatıyor," dedi Meg, "şimdi biraz daha iyi. Bebeğin ölümü de onu çok sarstı. Basit bir soğuk algınlığı geçiriyormuş gibi geliyor bana. Hannah da benimle aynı fikirde olduğunu söylüyor ama çok endişeli görünüyor. Bu da beni endişelendiriyor."

"Ne yorucu bir dünya bu!" dedi Jo saçlarını karıştırarak. "Sıkıntının biri bitiyor biri başlıyor! Annem gittiğinden beri ne yapacağımızı şaşırdık."

"Sana şaşkınlık hiç yakışmıyor Jo," dedi Laurie. "Annene telgraf çekmemi ister misin?"

"İşte bu beni düşündürüyor," dedi Meg, "bence Beth kızıla yakalanmışsa annemize haber vermemiz doğru olur ama Hannah buna yanaşmıyor. 'Anneniz hangi birinize yetişsin? Babanıza mı üzülsün size mi?' diyor. Beth'in hastalığının uzun sürmeyeceğini söylüyor. Ona nasıl bakılacağını bildiğini iddia ediyor. Annem de bize Hannah'nın sözünden dışarı çıkmamamızı söylemişti. Ne yapmam gerektiğini bilemiyorum."

"Bu durumda bana da söyleyecek bir şey kalmıyor," dedi Laurie. "İsterseniz doktor Beth'i muayene ettikten sonra bir de dedeme danışalım."

"İyi olur. Hadi Jo, sen hemen gidip doktoru çağır. O gelmeden nasıl olsa bir şeye karar veremeyiz."

Laurie kasketini alıp, "Dur Jo," dedi "senin gitmene gerek yok, ben giderim."

Biraz sonra doktor gelmişti. Beth'i muayene etti ve hastalığın belirtilerini gördü. "Hastalığı hafif geçecek bence," dedi.

Sonra Hummel'ların başına gelenleri duyunca ciddileşti ve Amy'yi hemen evden uzaklaştırmalarını söyledi. Amy, Jo ve Laurie ile birlikte korku içinde evden ayrıldı.

March Hala, onları her zamanki garip konukseverliği ile karşılamıştı. Gözlüğünün altından hepsini iyice süzdü. Sevgili papağanı da koltuğunun arkasına tünemişti. Onları görünce cırtlak bir sesle, "Çek arabanı! Buraya oğlanlar giremez!" diye bağırırken March Hala, "Yine ne istiyorsunuz?" diye sordu.

Laurie hemen pencerenin önüne doğru geriledi. Jo, olanları halasına anlattı. "Böyle olacağı belliydi zaten," dedi halası. "Yoksul kimselerin evine gitmenize izin verilirse olacağı budur. Amy hasta falan değilse burada kalıp bana yardımcı olabilir. Ama o da daha şimdiden hasta görünüyor. Sakın ağlayıp da benim canımı sıkma çocuk!"

Amy dokunsalar hıçkıra hıçkıra ağlayacak gibi bakıyordu. Bu sırada Laurie yavaşça papağanın kuyruğunu çekince papağan çok şaşırarak "Pabucumu yala! Pabucumu yala!" diye bağırmaya başladı. Amy gülmeye başladı. Ağlamıyordu artık.

"Annenizden haber var mı?" diye sordu yaşlı kadın.

"Babam çok iyiymiş," dedi Jo.

"Ya! Öyle miymiş? Eminim çok uzun sürmez!"

Laurie, papağanın ensesini çimdiklemişti. Papağan yaygarayı bastı.

"Hah hah! Hiç ölüm lafı etme! Bir tutam enfiye!"

Bir yandan zıplıyor, bir yandan da yaşlı kadının saçlarını didikliyordu.

"Çeneni tut saygısız kart kuş seni!" diye bağırdı halası. "Sen de hemen git Jo. Bu saatte yanında bu oğlanla serseriler gibi ortalıkta dolaşmanı doğru bulmu..." diyordu ki papağan onun sözünü keserek "Çeneni tut! Saygısız kart kuş seni!" diye bağırmaya başladı.

Laurie gülmekten katılıyordu. Artık daha fazla dayanamayarak oradan ayrıldılar. Amy, March Hala ile yalnız kalmıştı. "Ah ben buna nasıl dayanacağım?" diye düşündü.

O sırada papağan "Defol buradan! Cadoloz!" diye bağırmaya başlamıştı. Bu kadarı da fazlaydı artık. Amy, burnunu çeke çeke ağlamaya başladı.

Continuă lectura

O să-ți placă și

16K 423 13
Maksim Gorki'nin bu kısa romanı, hayatının çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemini anlattığı ünlü üçlemesinin birinci kısmını oluşturur. Otobiyografi...
6.2K 960 44
"Sizin Tanrı'nız sizi yarattı. Dağları, denizleri, okyanusları, havayı yarattı. Sizin Tanrı'nız size her şeyi verdi. Çünkü biliyordu ki; aç olan karn...
4.1K 409 12
Biraz daha yasasaydi Hazreti Fatih Ne Venedik kalacakti, ne Floransa... Ya sonra ? Fatih hayranı genç bir tarih öğrencisi kendini 2. Mehmet'in devrin...
157K 4.2K 14
Hep başkalarının istediği gibi yaşayan Raif Efendi, memnuniyetsiz hayatının tek bir anıyla değiştiğine şahit olacaktır: Maria Puder isminde bir kadın...