Küçük Kadınlar

By WattpadClassicsTR

15K 1.3K 810

Louisa May Alcott'ın 1868'de yayımlanan ölümsüz yapıtı Küçük Kadınlar'ın kuşaklar boyu her yaştan okuru büyül... More

Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Üçüncü Bölüm
Dördüncü Bölüm
Beşinci Bölüm
Altıncı Bölüm
Yedinci Bölüm
Dokuzuncu Bölüm
Onuncu Bölüm
On Birinci Bölüm
On İkinci Bölüm
On Üçüncü Bölüm
On Dördüncü Bölüm
On Beşinci Bölüm
On Altıncı Bölüm
On Yedinci Bölüm
On Sekizinci Bölüm
On Dokuzuncu Bölüm

Sekizinci Bölüm

551 62 95
By WattpadClassicsTR

Bir cumartesi günü Amy, ablalarının odasına girdiğinde, kızların dışarıya çıkmak üzere hazırlandıklarını gördü ve merakla, "Nereye gidiyorsunuz?" diye sordu.

"Seni ilgilendirmez!" dedi Jo sertçe. "Küçük kızlar durmadan soru sormamalı!"

Amy, onun bu sözlerine çok bozulmuştu. Ne yapıp edip gidecekleri yeri öğrenmeye karar verdi. Meg, nasıl olsa onun yalvarmalarına uzun süre dayanamazdı. "Ne olur bana da söyle Meg," dedi yaltaklanarak. "Hem belki benim de sizinle gelmeme izin verirsiniz. Beth, bebekleriyle uğraşıyor. Benim de yapacak hiçbir şeyim yok. Üstelik o kadar yalnızım ki..."

Meg, "Olmaz tatlım çünkü gideceğimiz yere sen davetli değilsin," gibi bir şeyler söyleyecek olmuştu ki Jo araya girerek, "Lütfen kısa kes Meg," dedi. "Bizimle gelemezsin Amy, anlaşıldı mı? Bu yüzden hiç bebek gibi mızmızlanıp durma."

"Laurie ile bir yere gidiyorsunuz işte! Dün akşam divanda oturmuş fiskos yapıp gülüyordunuz, ben içeri girince de hemen sustunuz. Onunla gidiyorsunuz değil mi?"

"Evet onunla gidiyoruz. Artık çeneni kapat ve bizi rahatsız etme!"

Amy dilini tuttu ama tam o sırada Meg'in cebine bir yelpaze yerleştirdiğini görünce, "Anladım!" diye bağırdı. "Tiyatroya gidiyorsunuz değil mi? Yedi Şato oyununu seyredeceksiniz. Ben de sizinle geleceğim işte. Annem o oyunu görebileceğimi söylemişti. Hem param da var!"

"Gözlerin rahatsız olduğu için annem seni bu hafta tiyatroya götürmemizi istemedi. Sen gelecek hafta Beth ve Hannah'yla gider, güzelce eğlenirsin."

"Ama ben sizinle gitmek istiyorum. Ne olursunuz ben de geleyim. Zaten üşüttüğüm için ne zamandır kapı dışarı bile çıkamıyorum. Sıkıntıdan patlıyorum burada. Ne olur Meg!"

Amy, kendisine acımalarını sağlamaya çalışarak yalvarıyordu. Meg, Jo'ya dönüp, "Onu da alsak mı dersin?" diye sordu. "Sıkı sıkı giydirirsek annemin de kızacağını sanmıyorum."

"O gelirse ben gitmem!" dedi Jo. "Tabii ki ben gitmezsem Laurie üzülür. Ayrıca Laurie sadece ikimizi çağırdığı için büyük bir kabalık olur bu. Bu durumda yanımızda bir de onu götürmemiz hiç de yakışık almaz. İstenmediği bir yere zorla gitmeyi onun istememesi gerekir zaten."

Jo'nun sözleri ve tavırları Amy'yi çok sinirlendirmişti. En küstah halini takınarak ayakkabılarını giyerken bir yandan da, "Ben de geleceğim işte!" diyordu. "Hem Meg gelebilirsin, dedi. Kendi paramı verecek olduktan sonra Laurie'ye bir şey söylemek düşmez."

"Bizimle oturamazsın!" diye bağırdı Jo öfkeyle. "Bizim yerimiz çok önceden ayırtılmıştı. Tek başına oturamayacağına göre Laurie sana kendi yerini vermek zorunda kalacak. Bu da bizim keyfimizi kaçırır. Bir yere kıpırdamayacaksın!"

Amy yere oturmuş, ayakkabılarından birini ayağına giymiş bir halde ağlamaya başlamıştı. Meg, onu yatıştırmaya çalışıyordu.

Biraz sonra Laurie'nin onlara seslendiğini duyunca, iki kız koşa koşa aşağı indiler. Amy hâlâ şımarık, arsız bir kız gibi ağlıyordu. Tam evden çıkacakları sırada arkalarından koşup merdivenlerden aşağı doğru, "Yaptıklarına pişman olacaksın Jo March!" diye bağırdı.

Jo, "Saçmalama!" dedikten sonra kapıyı gürültüyle çarparak kapattı.

Tiyatroda çok iyi vakit geçirdiler. Elmaslı Gölün Yedi Şatosugerçekten de güzel bir oyundu. Pırıltılı giysileri ile cinler, küçük komik kırmızı şeytanlar çok hoştu. Periler Kraliçesinin lüle lüle saçları ona Amy'yi hatırlatmıştı. Amy'nin onu pişman etmek için ne yapabileceğini düşünerek kendi kendine gülümsedi.

Jo'yla Amy, ikisi de çabuk öfkelendikleri için, küçüklüklerinden beri çekişirlerdi. Sonradan yaptıklarından utansalar da öfkelendikleri zaman Amy Jo'ya sataşır, Jo da onu sinirlendirmek için elinden geleni yapardı. Jo daha büyük olduğu halde kendini hiç tutamaz, ateşli ruhunu dizginleyemediği için de başı dertten derde girerdi. Öfkesi saman alevi gibiydi. Hiçbir zaman uzun sürmezdi. Yatışır yatışmaz en alçakgönüllü haliyle suçunu açıkça kabullenir, yaptıklarından pişmanlık duyardı.

Eve döndüklerinde Amy'yi oturma odasında kitap okurken buldular. Amy onların içeri girdiğini görünce küskün bir tavır takındı. Ne kitabından başını kaldırdı ne de bir şey sordu. Belki merakı küskünlüğüne üstün gelecekti ama Beth'in sorduğu soruların cevaplarından oyun konusunda öğrenebileceği her şeyi öğrenmişti zaten.

Biraz sonra Jo, yeni şapkasını yerine koymak için yukarı çıktı. Son kavgalarında Amy onun çekmecesindeki eşyaları yere dökerek hırsını almış olduğu için ilk iş olarak çekmecesine baktı. Bu kez her şey yerli yerindeydi. Amy'nin öç almaktan vazgeçtiğini düşündü.

Yanılmıştı. Ertesi gün öyle bir şey oldu ki bütün ev birbirine girdi. Akşamüstü Beth, Meg ve Amy oturma odasında toplanmışlardı. Birden Jo odaya daldı. Çok öfkeli görünüyordu. Soluk soluğa, "Kitabımı alan oldu mu?" diye sordu.

Meg'le Beth hemen, "Hayır!" dediler. Amy ise ateşi karıştırmaya başlamıştı. Jo onun kızardığını görünce hemen tepesine dikildi.

"Amy, kitabımı sen aldın değil mi?" diye sordu.

"Hayır almadım."

"Öyleyse nerede olduğunu biliyorsundur."

"Hayır bilmiyorum."

Jo, "Yalan söylüyorsun!" diye bağırdı birden ve Amy'yi omuzlarından yakaladı. Çok öfkelenmişti.

"Yalan söylemiyorum! Kitabı ben almadım. Nerede olduğu hakkında da hiçbir fikrim yok. Umurumda değil zaten."

"Senin bildiğin bir şey var!" dedi Jo Amy'yi hafifçe sarsarak. "Eğer hemen söylersen iyi olur, yoksa sana söyletmesini bilirim!"

"İstediğin kadar bağırabilirsin! O saçma kitabını bir daha göremeyeceksin!"

"Nedenmiş o?"

"Çünkü onu yaktım!"

"Ne? O kadar uğraştığım, o kadar değer verdiğim, babam eve gelmeden bitirmeye çalıştığım kitabımı yaktın öyle mi? Çabuk söyle gerçekten yaktın mı onu?"

"Evet, yaktım!" diye bağırdı Amy. "Dün yaptıklarını ödeteceğimi söylemiştim sana. İşte ödettim!"

Daha ileri gidemedi Jo, öfkeden kudurmuş gibiydi. Amy'yi öyle bir sarstı ki kızın dişleri birbirine çarptı.

"Sen kötü bir kızsın! Hem de çok kötü! Ben o kitabı bir daha hiçbir zaman yazamam! Ölünceye kadar bağışlamayacağım seni!"

Meg, Amy'yi kurtarmak için koştu. Beth de Jo'yu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama Jo kendini kaybetmiş gibiydi. Amy'nin suratına bütün gücüyle bir tokat attı. Sonra dışarı fırladı ve tavan arasındaki eski divanına koştu.

Bayan March eve döndüğü için aşağıdaki fırtına çabucak dindi. Bayan March, olanları öğrenince Amy'yi karşısına alıp yaptığının kötü bir şey olduğunu anlattı. Jo kitabıyla çok gururlanırdı. Bütün aile de bu kitabı Jo'nun gelecekteki edebî başarısının ilk tomurcuğu olarak görürdü. Kitapta beş altı tane peri masalı vardı. Jo bunların üzerinde sabırla çalışmış, bütün benliğini bu işe vermişti. Bir gün bunların basılacağını umuyordu. Masalları özenle temize çekmiş, sonra müsveddelerini yırtmıştı. Amy'nin bu hareketi onun yıllar süren emeğini bir anda yok etmişti. Bu işe Beth de çok üzülmüştü. Sevgili kedi yavrularını kaybetmiş gibi ağladı. Meg bile sevgili Amy'sini avutmaya kalkışmadı. Anneleri de çok üzgündü. Amy yaptığı şeyden dolayı özür dilemedikçe, kimsenin kendisini sevmeyeceğini anladı. Zaten o da yaptığına çoktan pişman olmuştu.

Çay vaktini haber veren zil çalınca Jo içeri girdi. O kadar sinirli görünüyordu ki Amy konuşabilmek için bütün cesaretini toplamak zorunda kaldı.

"Ne olur beni bağışla Jo," diye yalvardı. "Çok çok üzgünüm, gerçekten!"

"Seni hiçbir zaman bağışlamayacağım!" dedi Jo sert bir sesle.

Ondan sonra da Amy'yi görmezlikten gelmeye başladı. Jo bu haldeyken konuşmanın boş olduğunu bildikleri için diğerleri de bu konudan söz etmemeye dikkat ediyorlardı. Anneleri bile hiç bir şey söylememişti. O sırada yapılacak en akıllıca iş, Jo'nun öfkesi geçene kadar beklemekti.

O akşam çok tatsız geçti. Kızlar her zamanki gibi dikişlerini diktiler. Anneleri de onlara yüksek sesle kitap okudu. Yine de eksik bir şeyler vardı. Evin o her zamanki tatlı havası kaybolmuştu. Hele şarkı zamanı gelince bu gerginlik iyice açığa çıktı. Beth piyano çalarken Jo put gibi duruyordu. Amy, ağlamaya başladı. Yalnızca Meg ile annesi şarkı söylediler. Ne var ki bütün çabalarına karşın tatsızlığı gideremediler.

Jo yatmadan önce annesini öptü.

Bayan March çok tatlı bir sesle, "Yavrum, öfkeni yarına saklama. Birbirinizi affedin, birbirinize yardımcı olmaya çalışın. Yarın olunca her şeye yeniden başlayın," dedi.

Jo başını annesinin göğsüne yaslayarak hüngür hüngür ağlamak istiyordu. Sanki böylece bütün öfkesi, üzüntüsü akıp gidecekti. Ama ağlamayı kendisine yakıştırmadığı için başını salladı ve Amy'nin de kendilerini dinlediğini bildiği için sert bir sesle, "Amy'nin yaptığı iğrenç bir şey! Bağışlanmaya layık biri değil o!" dedi. Bunları söyledikten sonra sert adımlarla yürüyerek yatmaya gitti. O gece kızların odasında her zamanki neşeli fısıltılar yoktu.

Amy de barış girişimlerinin geri çevrilmesine çok sinirlenmişti. Ertesi gün, "Keşke kendimi hiç küçük düşürmeseydim," diye düşünmeye başladı. Gururu kırılmıştı. Bu yüzden yine böbürlenmeye ve kendini herkesten üstün görmeye başladı. Bu tavırları herkesi sinirlendiriyordu tabii. Jo, hâlâ çok öfkeliydi.

O gün hiçbir şey yolunda gitmemişti. March Halanın bütün huysuzluğu üzerindeydi. Jo eve döndüğünde Meg'in dalgın ve düşünceli, Beth'in ise çok sıkıntılı olduğunu gördü. Amy hâlâ imalı şeyler söylüyor, bazı insanların sık sık iyi olmaktan söz etmelerine karşın kendilerinin bunun için hiç çaba harcamadıklarını tekrarlayıp duruyordu.

Jo kendi kendine, "Bugün herkes içimi sıkıyor, bari Laurie ile birlikte paten kaymaya gideyim," dedi. "O her zaman nazik ve şakacıdır. Beni ancak o sakinleştirir."

Amy, patenlerin tıkırtısını duyunca merakla dışarı baktı.

"İşte buyurun," dedi, "bundan sonra buz tutmayacağı için Jo gelecek sefere beni de götüreceğine söz vermişti. Ama onun gibi suratsız birinden bu istenmez ki!"

"Böyle konuşmaya hiç hakkın yok," dedi Meg. "Jo'ya yaptıkların yüzünden, onun seni bağışlaması pek o kadar kolay değil. Yine de bana kalırsa, eğer uygun zamanı seçmeyi bilirsen kendini ona bağışlatabilirsin. Kalk, sen de onların yanına git. Jo'nun keyfi gelinceye kadar hiçbir şey söylemeden bekle. Sonra iyi bir anını yakalarsan hemen onu öpüver. Seni bağışlayacağından eminim."

Amy Meg'in önerisinin çok yerinde olduğunu düşünerek çabucak giyinip evden dışarı fırladı. Jo'yla Laurie, tepenin üzerinde gözden kaybolmak üzereydiler. Amy, peşlerinden koştu.

Irmak evden pek uzak sayılmazdı. Yine de Amy onlara yetişene kadar, onlar bütün hazırlıklarını tamamlamışlardı. Jo, kardeşinin geldiğini görünce hemen arkasını döndü. Laurie o sırada kıyıda dikkatle kayarak buzların kalınlığını yokladığı için Amy'nin geldiğini görmemişti.

Havalar ısınmaya başlamış, buzlar yer yer incelmişti.

"Ben şu dönemece doğru gidiyorum," diye seslendi Laurie. "Yarışa başlamadan önce buzları bir yoklasam iyi olur."

Jo, Amy'nin patenleri ayaklarına takmaya çalışırken çıkardığı sesleri duymuştu ama hiç oralı olmadı. Başını bile çevirmeden yavaş yavaş ırmak boyunca kaymaya başladı. İçinde buruk bir sevinç duymuştu. Amy'nin özür dileyebilmek için gösterdiği çaba hoşuna gitmişti.

Laurie, dönemeci dönerken Jo'ya doğru, "Kıyıdan uzaklaşma, ortalardaki buzlar iyice incelmiş. Tehlikeli olabilir!" diye seslendi.

Laurie'nin sözlerini Jo duymuştu ama o sırada ayağa kalkmaya çabalamakta olan Amy hiçbir şeyin farkında değildi. Jo, omzunun üzerinden Amy'ye doğru bir bakış fırlattı ama tam o sırada içindeki küçük şeytan "Duymazsa duymasın. Kendi başının çaresine baksın, sana ne?" diye fısıldamıştı.

Laurie, dönemeci dönüp gözden kaybolmuştu. Jo da dönmek üzereydi. Amy şimdi çok geride kalmıştı. Irmağın ortasındaki yumuşak buzlara doğru kayıyordu. Jo, olduğu yerde durdu. İçinde garip bir duygu vardı. Sonra yeniden yoluna devam etmeye niyetlendi. Ama sanki bir şey gitmesine engel oluyordu. Başını geri çevirdi.

İşte tam o sırada Amy'nin kollarının havaya kalktığını, sonra aşağı indiğini gördü. Kırılan buzların çatırtısına küçük kızın çığlığı karışmıştı.

Jo'nun kalbi korkudan durmuştu sanki. Laurie'yi çağırmaya çalıştı ama sesi çıkmıyordu. Amy'ye doğru ilerlemek istiyordu ama sanki bacaklarında hiç güç yoktu. Olduğu yerde kalakalmıştı, kıpırdayamıyordu. Birden bir şey ok gibi yanından geçerken Laurie'nin sesini duydu.

"Çabuk bir sopa bul hadi çabuk ol!"

Jo nasıl olup da hareket etttiğini bilmiyordu. Deli gibi kaymaya başlamıştı. Laurie'nin söylediklerini harfi harfine yerine getirmeye çalışıyordu. Laurie buzun üzerine uzanmış, Amy'yi sopanın yardımıyla suyun üzerinde tutmaya çalışıyordu. Sonra Jo ile birlikte onu yukarı çektiler. Küçük kıza bir şey olmamıştı ama kızcağız çok korkmuştu.

Laurie, "Onu hemen eve götürmeliyiz," dedi. "Ben patenleri ayağımdan çıkarana kadar sen de paltolarımızı onun üzerine ört."

Amy sırılsıklamdı. Üzerinden sular damlıyordu. Bir yandan titriyor, bir yandan da ağlıyordu. Onu binbir zorlukla eve götürdüler. Evdekilerin hepsi çok korkmuştu. Amy'yi hemen battaniyelere sarıp ateşin önüne yatırdılar. Bir süre sonra küçük kız uykuya dalmıştı.

Bu koşuşturma sırasında Jo, hemen hemen hiç konuşmamıştı. Yüzü sapsarı bir halde ortalıkta dolaşıp duruyordu. Giysisi yırtılmış, elleri buz kesmiş, yara bere içinde kalmıştı. Sonunda Amy uykuya dalınca annesi Jo'yu yanına çağırıp onun yaralı ellerini sarmaya başladı.

Jo, büyük bir vicdan azabıyla battaniyenin altındaki kardeşine bakarak, "Tehlikeyi atlattığından emin misin?" diye sordu annesine.

"Evet yavrum," dedi annesi. "Hiçbir yerine bir şey olmamış, üşüttüğünü de hiç sanmıyorum. Onu hemen sıkı sıkı sarıp eve getirmekle çok akıllılık etmişsin."

"Bunların hepsini Laurie akıl etti," dedi Jo. "Ben hiçbir şey yapamadım. Eğer ölseydi benim yüzümden ölmüş olacaktı." Jo'nun gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Bütün olanları annesine anlattı.

"Bütün bunlar benim o korkunç öfkem yüzünden oldu," diyordu. "Öfkemi yenmeye çalışıyorum. Tam yendiğimi sanıyorum, yine her zamankinden daha korkunç bir şekilde su yüzüne çıkıyor. Ah anneciğim, ben ne yapacağım?"

"Kendini kontrol etmeye çalış yavrum," dedi annesi, "hiçbir zaman kontrolü elden bırakmamalısın. Sakın bu kötü huyla baş edemeyeceğini düşünme."

Bayan March, Jo'nun kıpkırmızı olmuş yüzünü omzuna çekti. Onun ıslak yanaklarını o kadar büyük bir sevgiyle öptü ki Jo daha da beter ağlamaya başladı.

"Bilemezsin, bunun ne kadar korkunç bir şey olduğunu tahmin bile edemezsin anneciğim. Öfkelendiğim zaman gözlerim kararıyor. Öylesine vahşî biri oluyorum ki karşımdaki insanın canını yakmaktan zevk bile alabilirim o anda. Bir gün onarılamayacak bir şey yapacağım diye ödüm kopuyor. O zaman bütün hayatım mahvolur ve herkes benden nefret eder. Ah anneciğim bana yardım et ne olursun, bana yardım et!"

"Böyle ağlama yavrum," dedi annesi, "ama sakın bu günü de unutma. Hepimizin öfkeli anları vardır. Sen en çok kendinin öfkelenebileceğini düşünürsün belki ama mesela ben senden de öfkeli olabilirim."

"Sen mi?" diye hayretle sordu Jo. "Seni neredeyse hiçbir zaman kızgın görmedim ki ben!"

"Kırk yıldır öfkemi kontrol altına almaya çalışıyorum," dedi annesi gülümseyerek. "Her gün kızdığım o kadar çok şey oluyor ki... Ama artık kızgınlığımı göstermemeyi öğrendim. Umarım günün birinde artık o kadar çok kızmamayı da öğrenirim bebeğim. Ama sanırım bunu öğrenmek de en az bir kırk yılımı daha alır."

Bayan March'ın bu konuşması Jo'yu çok rahatlatmıştı. Annesinin de kendisi gibi hatalarının olabileceğini, ama onun hatalarını yenmek için uğraştığını öğrenmek Jo'ya da güç vermiş, kendi hatalarını düzeltebileceğine dair inancını pekiştirmişti.

Continue Reading

You'll Also Like

3.2K 191 18
Oyunları ve şiirlerinde insanlık durumlarını dile getiriş gücüyle yaklaşık 400 yıldır bütün dünya okur ve seyircilerini etkilemeyi sürdürmektedir. On...
4.2K 223 22
Mississippi Nehri kıyısındaki St. Petersburg kasabasında yaşayan, yaramaz bir çocuk olan Tom Sawyer, erkek kardeşi ve Polly teyzesiyle birlikte yaşam...
37.6K 958 51
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881): İlk romanı İnsancıklar 1846'da yayımlandı. Ünlü eleştirmen V. Belinski bu eser üzerine Dostoyevski'den gel...
3.4K 201 15
Tanzimat Edebiyatı'nın belki de en önemli ismi olan Namık Kemal, günümüzde "Vatan Şairi" lakabıyla hatırlanır. Bu lakabın sebebi, Namık Kemal'in eser...