2512 (Zaman Yöneticisi)

By dramerst

124K 11.5K 10.3K

🏆WATTYS 2020 BİLİMKURGU KATEGORİSİ KAZANANI🏆 [TAMAMLANDI] Zaman Yöneticisi Serisi - 1. Kitap Gelecek, geçmi... More

WATTYS 2020 KAZANANI!
Tanıtım Videosu
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm 1. Kısım
5. Bölüm 2. Kısım
6. Bölüm
7. Bölüm 1. Kısım
7. Bölüm 2. Kısım
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm (FİNAL)
2. Kitap Duyurusu!
2. Kitap (2494) Tamamlandı!
SİYAZ • Güneş'in Işı'sı
YÜZ BİN!

22. Bölüm

1.4K 210 140
By dramerst

Selamlar! Bugün yeni bir Berin bölümüyle geldim. Artık daha sık bölüm atmaya çalışacağım çünkü okul açılmadan (tabii açılacağı net değil ama) 2512'yi tamamlamak istiyorum. Umarım planladığım şekilde hızlı bölümler atabilirim.

Bu arada yeni bir kurguya daha başladım! GRİ adlı hikayeme profilimden ulaşabilirsiniz. Henüz Giriş bölümü yayında. 2512 bitince GRİ'ye daha fazla odaklanacağım ve orada da güzel olaylar olacak. Hepinizi bekliyorum.

Oylamayı ve düşüncelerinizi, eleştirilerini yorum olarak bırakmayı unutmayın<3

Keyifli okumalar^^

🕰️

BERİN
"Geçmişteki acılarımız sayesinde geleceğe tutunabilirdik."

MS 978

Lider'in ardından ilerlemeye başladığımızda kendimi yine MÖ 126 yılında gibi hissediyordum. Sanki yine, gece Lider bizi tek tek alıp odasında toplamıştı ve Merkez'den gizli bir görev yapmak üzere yola koyulmuştuk. Sanki o anların üzerinden yıllar geçmiş gibi hissediyordum. Oysa sadece birkaç gün geçmişti. Yeni geldiğim zaman, eskisini hafızamda farklı bir yere fırlatmış gibiydi.

Bu durum hoşuma da gitmiyor değildi. MÖ 126 yılında geçirdiğim berbat zamanlar hafızamın ne kadar derinlerine gömülürse o kadar iyiydi. Gerçi bazı anıları unutmamak çok daha iyiydi. Geçmişteki acılarımız sayesinde geleceğe tutulabilirdik. Bize doğru yolu gösteren keyifli, güzel anlar değildi; ihanetler, acılar, zihnimize kazınan yaralardı.

"Merkez ya şu yüz tanımaları sana kapattıysa?"

Kaya'nın sözleriyle bakışlarım Barkın'ı buldu. Dün akşamdan beri hiç konuşmamıştık. Gerçi nasıl konuşabilirdik ki? İkimizin de günü sabahtan akşama kadar çalışmakla geçiyor, işten sonra kalan küçük vakitte de dinlenmek her şeyden önce geliyordu.

Ona karşı içimde filizlenen duygu güvendi. Birlikte uzanıp gökyüzünü izlediğimizde içime dolan huzurdu. Onun yanında zihnimde kıvranan tüm düşünceleri önüne serebilirdim. Tüm acılarım, korkularım, karanlık geçmişim onun yanında kendini geriye çekiyordu. Bu iyiydi.

Etrafımızda dönüp duran tüm bu gergin olayları çekilmez kılan yalnızlıktı. Belki benim yanımda Suna abla vardı ama sonuçta Barkın'ın da içini dökebileceği birine ihtiyacı vardı. Konuşabileceğiniz, içinde hapsolduğunuz duyguları özgür bırakabileceğiniz birinin olması iyiydi.

Acaba o hakkımda ne düşünüyordu?

Barkın, "Öyle kolay değildir bu." diyerek Kaya'nın sorusunu cevapladı. Aynı anda onun hakkındaki düşüncelerim de kendilerini sessizliğe bıraktı. "Sonuçta büyük bir sistem var ortada. Merkez'deki on kişilik gruptan birinin oğlunun böyle bir işe kalkışması normal bir olay değil. Bunu tahmin edemezlerdi. Bu yüzden tüm sistemden benim yüzümü silmek kolay olamaz."

"Umarım söylediğin gibidir." dedi Lider. "Eğer o lanet sirenler çalarsa bittik demektir."

Yola devam ederken kurduğumuz tüm planların küçük ihtimaller üstüne kurulu olduğunu fark ettim. Ve tabii bir de şansa... Bulunduğumuz yere gelmemiz büyük bir şansın eseriydi. Bunun ötesiyse çok daha büyüğünü gerektiriyordu. Gelecek de bundan ibaretti zaten, planlar kurup ne kadarının gerçek olduğuna bakmak.

Geçiş Duvarı'ndan labirente benzeyen yere bir anda geçtik. Kimseyi görmesek de, duymasak da onun stresi buna bedeldi. Gerginlik hepimizin arasında kol geziyor, rüzgarı saçlarımızdan süzülüyordu. Neyse ki herkes uyuyordu, hareketliliğe dair hiçbir iz yoktu. Geçiş Duvarı kapandığında hepimiz rahat bir nefes verdik. Lider elini sensörden çekip bize döndüğünde rahatlamış bakışlarının üzerine yeni bir gerginliğin izleri döküldü.

"Barkın Yıllar Odası'nı nasıl bulacağız? Altındaki alan, senin çipine bağlı değil mi?"

"Hayır." dedi Barkın diğer herkesin korkusunu ortamdan uzaklaştırarak. "Altımızdaki alanlar tamamen farklı bir konum mekanizmasına bağlı. Eskiden bu alanlar da Merkez'e konumumuzu veriyordu fakat halkın isteğiyle birkaç yıl önce kaldırıldı. Hiç kimse gittikleri yerin Merkez tarafından bilinmesini istemiyordu."

"Bu da bizim işimize geldi." Lider gülümsedi. Her yerde karşımıza çıkan şans bulutu acaba hangi sert fırtınanın bedeliydi?

"Beni takip edin." diye fısıldadı Barkın. Çip Çıkartma Alanı'na gidişimizin bir dejavusu gibiydi her şey. Umarım sonu o ana benzemezdi. Barkın'ın canına kast eden Lider olsa da bu anın korkunçluğunu saklamıyordu. Üstelik Merkez'le ikinci yüzleşmemiz ilki kadar güzel toparlanamazdı.

"Yıllar Odası."

Ardından Barkın'ın peşinden ilerlemeye başladık. Yıllar Odası'nda başımıza neler geleceğini bilmiyorduk. Barkın'ın söylediğine göre Yıllar Odası'nda 2512 yılında olanlara ulaşabilecektik. Bu kadar kolay mıydı? Merkez böylesine kolay bir odada mı saklıyordu, tüm bu düzenin temelini? Öyle olmasını umsam da planladığımız gibi olacağını sanmıyordum.

Bir süre sonra Barkın'ın altındaki alan yavaşladı ve tekrar açığa çıkan heyecanımla beraber durdu. Beklediğimiz kısa bir sürede en önümüzde duran Barkın'ın yüzü tarandı. Gergin bekleyişimiz ortamın klasikleşen havasını değiştirmedi. Tiz bir, "Bip." sesinin ardından önümüzdeki Yıllar Odası'nın kapısı aralandı.

Hızla Barkın'ın ardından odaya giriş yaptık. Aynı anda, "Bunlar da ne böyle?" diye fısıldamam bir oldu.

Önümüze dağılmış, havada süzülen saydam dosyalar vardı. Tüm yıllar sırasıyla dizilmişti. Hepsi içindeki bilgileri açığa çıkarmaya hazırdı fakat bunu nasıl yapacağımızı bilemiyordum. Üstüne elimi atsam içinden geçecekmiş gibi geliyordu.

"Sanal sekmeler..." dedi Barkın bu önümüzdeki şeyler oldukça sıradanmışcasına. "Eskiden bulunduğum yılda önünüze gelen her yerde bulabilirdiniz."

Kaya, "Peki ama bunları nasıl açacağız?" dedi.

Barkın, "Böyle." derken önünde sıralı yılları eliyle kaydırdı. Dokunmadan, öylece elini hareket ettirmesine rağmen sanal sekmeler yana kaydı. Biraz daha ilerletmesiyle sonunda 2500'lü yıllara ulaşmıştık.

"Acele etmeliyiz, Merkez'e güven olmaz. Her an her yerden çıkacakmış gibi geliyor." Barkın, Lider'in uyarısını başıyla onaylayarak 2512 yılının sekmesine uzandı.

"Umarım açılır." derken eliyle tıpkı kaydırdığı şekilde bu sefer öne çekti. 2512 sekmesi diğerlerini geride bırakıp öne çıktı.

Aynı anda önümüze ikinci bir yüz tanıma sensörü daha çıkması bir oldu. Barkın'ın bunu beklemediği çok belliydi. Barkın'ın yüzünü tanıyordu sonuçta. Diğer her yere bu sayede geçmiştik, şimdi bir sorun çıkmazdı.

Çıkmazdı, değil mi?

Siren sesleri odaya dolarken açığa çıkmak için fırsat kollayan korkum fırsatın büyüğünü buldu. Bir sorun çıkmıştı. Barkın'ın yüzünü tanıyamamıştı. Ve Merkez Askerleri geliyordu!

"Neler oluyor?" dedim korkuyla.

Barkın telaşla cevapladı: "Normalde diğer yıllar için yüz tanıma sensörü kullanılmıyor. Bunu tahmin etmeliydim. 2512'ye erişimi bu kadar kolay yapmayacakları kesindi."

"Ne yapacağız peki?" dedi Kaya, bir şeyler düşünmeye çalışan Lider'e dönerek.

"Sakin ve hızlı olmamız lazım. Bu fırsatı kaçırmamalıyız. Bu yüzden 2512'den önceki yıllara bakacağız. Sonuçta büyük bir olay olduysa bunun izleri önceki yıllarda olmalı. Çabuk olun, fazla vaktimiz yok."

Barkın hızla 2512'nin sekmesini geriye itti ve hemen yanındaki 2511'e ulaşmaya çalıştı. Küçük bir farkla önümüze açılan sekme 2510 yılınınkiydi. Umursamadan bir kutu açar gibi sekmeyi açtı. Bu sefer yüz tanıma çıkmamıştı. Çıksa da pek bir şey fark etmezdi, zaten peşimizdelerdi.

Zaten geliyorlardı!

Telaşımı gördüklerimle susturmaya çalıştım. Önümen açılan sekmede 2510 yılında olan belli olayların listesi vardı. En başta yazan başlık dikkatimi çekti fakat okumayı bilmiyordum. Bu yüzden hemen altındaki hareketli resime odaklandım. Ağaçların arasındaki bir yere oturan bizim yaşlarımızda bir genç vardı. Yüzünde şu anda benim suratımda olduğu gibi korkmuş bir ifade vardı. Onunki daha paranoyakça duruyordu. Kafayı yemiş, delirmiş gibiydi. Başını elleri arasına aldı ve tekrar çıkardığında gözünden yaşlar akıyordu.

Ona bir şeyler olmuştu.

Çok kötü şeyler yaşamıştı.

"Ateş 8306'nın kaybolması..." Barkın hareketli resmin hemen üzerindeki yazıyı okudu. Onun ismi Ateş'ti.

(Açılan Sanal Sekmenin Temsili Görüntüsü)

Ansızın dejavu yaşadım. Bu isim tanıdık gelmişti. Ateş ismini bir yerde duyduğuma emindim fakat nerede olduğunu aklıma getiremiyordum. Dalgın bir şekilde bıraktığım bakışlarım hareketli resimdeki olanlarla kendine geldi. Ateş aniden yok olmuştu. Olayın öncesinde olanları görememiştim. Her şey bir anda olmuştu.

Yok olmuştu.

Basbayağı yok olmuştu.

"Bu nasıl olabilir?" diye fısıldadım şaşkınlıkla.

"Asıl soru, bu neden bu kadar önemli?" diyerek tamamladı Kaya.

Lider bir cevap aramamıza fırsat bırakmadı: "Daha fazla burada kalamayız. Merkez Askerleri yoldadır. Hemen gitmeliyiz."

Barkın sekmeleri hızla kapatırken Yıllar Odası'ndan çıkmaya koyulduk. Korkuyordum fakat elle tutulur bir şeyler bulduğumuz için de heyecanlıydım. Her an Merkez Askerleri karşımıza çıkacakmış gibi gergindim. Lider'in ardından hızla geri dönerken bir kez daha onlardan kurtulmayı umdum.

Bir yandan da Ateş denen genci düşünüyordum. O kimdi ve neden bu kadar önemliydi? Sonuçta gelecekte bile bir sürü kayıp vakası olmalıydı. Gerçi Ateş'inki normal bir kayıp vakası değildi. Videoda basbayağı buhar olup uçmuştu. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi? Ve bunun Merkez için önemi neydi?

Ve en önemlisi de 2512 ile olan bağlantısı neydi?

"Yine yıl mı değiştirmemiz gerekecek?"

Lider, Kaya'nın sorusuna cevap verdi: "Eğer yakalanmazsak, hayır. Merkez'i yıkmaya çalışan tek grup biz değiliz. Yani bu olayda illaki bizden şüphelenmezler."

Bir süre daha geçtiğinde hala Merkez Askerleri'ne dair hiçbir ize ulaşamamıştık. Bu içimde hiçbir rahatlama oluşturmazken stresli havayı aynı şekilde soluyordum. Aynı zamanda da içimdeki kaygı büyüyordu. Ne yapacaktık? Bundan sonra ne yapacaktık? 2512'ye dair her şey bu kadar sıkı önleme dayalıyken nasıl oraya ulaşabilirdik?

Sürekli böyle mi sürecekti? Merkez'den kaçıp duracak ve hiçbir şeye ulaşamayacak mıydık? Sahi ulaşsak ne olurdu ki? Bir grup köle koskoca Merkez'i mi yıkacaktık?

"Bundan sonra ne yapacağız peki?"

Sesimdeki hayal kırıklığı hissedilir nitelikteydi. Ortamdaki gerginliğe, umutsuz bir hava verdiğini hissettim. Ama bunu sormam lazımdı. Birinin bunu sorgulaması lazımdı. Öylece, ucunu göremediğimiz bir yola doğru koşamazdık. Bir şeyler yapmamız lazımdı.

Merkez kadar büyük bir adım atmalıydık.

"Bakacağız." dedi Lider söylediği kelimenin belirsizliğine tezat olarak oldukça net bir şekilde.

"Sen de bilmiyorsun işte. Sonunu göremediğimiz bir yola körlemesine koşuyoruz. Artık bir şeyler yapmanın sırası gelmedi mi?"

Kaya, Lider'den önce cevapladı: "Bunu konuşmanın yeri şu an mı Berin?"

"Kaya doğru söylüyor." dedi Lider. "Buradan bir çıkalım. Konuşacağız bu konuları."

Hiçbir şey söylemeden öylece yola koyulduk. Bu merak ve umutsuzluk içimi kemirse de sessiz kalmak zorundaydım. En azından bu seferlik de kurtulmak için. Sonrasında ne yapacağımızı bir kez daha düşünmemem gerekliydi.

"Bir dakika!" dedi Lider aniden duraklamamıza yol açarken. İşaret parmağını sessiz olmamızı işaret edercesine kaldırıp dinlemeye koyuldu. Benim de durmamıza yol açan sesi duymam pek zor olmadı. Ayak sesi geliyordu.

Yine...

"Geçiş Duvarı hemen şurada." diye fısıldadı Lider. Eliyle bulunduğumuz koridorun ilerisindeki sol tarafı gösterdi. "Fakat o yönde olabilirler."

Kulağımıza dolan ayak sesleri her yerden geliyor olabilirdi. Bu koridorlarda Merkez'in yol açtığı bir şey olmalıydı. Bu sayede bizim gibi suçlulara yerlerini belli etmiyorlardı. Öyleyse bizim yerimizin de onlara belli olmaması gerekmez miydi?

Lider parmak uçlarıyla koridorun sonuna yaklaştı. Bizler de geride Lider'in hemen arkasında bekledik. Kafasını çok yavaşça koridordan sol tarafa uzattı. Ardından arkasını döndü ve eliyle yanına gelmemizi işaret etti. Hızlı ve bir o kadar da yavaş bir şekilde peşinden giderken nefesim durmuş gibiydi.

"Hadi!" diye fısıldadı Lider ilerdeki Geçiş Duvarı'na doğru giderken.

Ne olduysa o sırada oldu.

Bir bomba sesi kulağımıza dolarken yere düştüm. Diğerleri de aynı anda koridora yığılmıştı. Ardımızda bir yerlerde ateş çıktığını görebiliyordum. Çıtırtılar, alev sesleri kulağıma doluyordu fakat bombanın gürültüsünden sonra sessizlikle eş değerdi. Korkum, bir nabız gibi içimde atıyordu.

Kim atmıştı bu bombayı?

Bizi yakalamak için Merkez mi? Yoksa bir başkası mı?

Hangi ihtimal daha iyiydi? Bir başkasının amacı da Merkez'e zarar vermekse bu bizim iyiliğimizeydi. En azından sadece on kişi olmazdık. Tabii o insanların bize güvenip güvenmeyeceği de net değildi.

Hiçbir şey net değildi.

İçime dolan dumanla beraber öksürük krizine girerken gözlerim kararıyordu. Lider'in sözlerini zar zor duyabildim.

"Kalkın! Çabuk! Acilen gitmemiz lazım!"

Kalkabilecek gücü kendimde bulamıyordum ama bulmak zorundaydım. Yakalanamazdık. Bir şekilde toparlanıp yola koyulmamız gerekliydi. Güçlü olmalıydım. Ayağa kalkmalıydım.

Yavaş yavaş doğrulurken acıyla inledim. Her yanım uyuşmuş gibiydi. Kendimi yine MÖ 126 yılında ağır yük taşıyor gibi hissediyordum ama bu sefer on kat fazlasını. Çektiğim acı da böylece ona katlanıyordu.

"Çabuk olun! Geçiş Duvarı hemen şurada!"

Doğrulurken bakışlarım grubu taradı. Kaya çoktan ayağa kalkmıştı. Elleri başını ovalıyordu. Başı ağrıyor olmalıydı çünkü aynı hissi ben de yaşıyordum. Kafamın içi patlayacak gibiydi.

O sırada siren sesi patlamadan sonraki sessizliği bozdu. Sinirimi bozan tiz ses sanki tüm vücudumda, en çok da başımın içinde yankılanıyordu. Önce bir patlama olmuş, şimdiyse siren sesleri yankılanıyordu.

Yine de ayağa kalkmayı başardım.

En son kalkan kişi Barkın olmuştu. Dengesini kuramadı ve düşmek üzereyken gri duvara tutundu. Hepimiz sarhoş gibiydik. Kendimi her an yere düşüp bayılacak gibi hissediyordum.

Ama gitmeliydik. Merkeze yakalanmamak için Geçiş Duvarı'ndan geçmeliydik.

Kalan son gücümle Lider'in ardından ilerlemeye başladım. Bu patlamadan en az etkilenen Lider'di. Yine Merkez'in kendi askerlerine tanıdığı ayrıcalıktan biriydi. Keşke onun gibi olsaydım, diye düşündüm. Çektiğimiz her acının daha azını hissediyordu.

Peki Lider olsam bu riske girer miydim? Diğer kölelerin hakkı için kendi rahatımı bozar mıydım? Hiç sanmıyordum. Buna cesaret edemezdim bile. Sonu gözükmeyen bir yol için asla. Şu an zaten kaybedecek bir şeyimiz yoktu. Oysa Lider ve Barkın'ın vardı. En çok da Barkın'ın vardı.

Belli ki aidiyet duygusu yalnızca rahatlıkla veya yaşanılan hayatın iyiliğiyle alakalı değildi. Ait olduğumuz yeri en derinlerimizde var olan duygular belirliyordu.

Yalpalanarak Geçiş Duvarı'na ulaştığımızda bayılmak üzereydim. Her ne kadar güçlü kalmaya çalışsam da bunu engelleyemiyordum. Lider elini sensöre uzattığında duvara tutunmak zorunda kaldım. Ardından duvar aralandı ve yine bir yerlere tutunarak MS 978 yılına adım attık.

Gelmiştik.

Lider'in ardımızdan kapattığı duvar patlamanın geride bıraktığı havaya perde çekmişti. Kendimi yere bırakmak üzereyken Lider tuttu.

"Eve gitmeliyiz. Biraz daha dayanın."

Evlerin arasına doğru ilerlerken kendimi yere bırakmanın hayalini kuruyordum. Ölü gibi hissediyordum kendimi. Tam evlerin arasına girerken bir hareketlilik duyduk. MS 978 yılında da birileri ayaktaydı. Bizim dışımızda birileri...

"Şu evin arkasına saklanalım." dedi Lider.

Herhangi bir evin arkasına geçtik ve kendimi yere bıraktım. Biraz rahatlatsa da başım hâlâ zonkluyordu. Lider başını duvardan uzattı ve hareketliliğin kaynağına baktı. "Kahretsin!" diye fısıldadı. İkinci defa tekrar etti: "Kahretsin!"

"Neler oluyor Lider?" dedi Kaya. Aramızda en erken kendine gelen oydu. Ve hemen ardından da Barkın.

"Müdürler olan patlamadan dolayı Geçiş Duvarı'na gidiyorlar sanırım."

"Aynen öyle ve beni de çağırmaları gerekiyor. Yani burada olmamam gerekiyor. Hemen evime gitmeliyiz ve grubu saklamalıyız."

Lider'in peşinden evlerin arasından geçerken hâlâ kendime gelememiştim. Neden böyle olmuştu? Neden herkes kendine gelmişti de ben hâlâ ölü gibiydim.

"İstersen benden tutunabilirsin." dedi Barkın.

Ve yola ona tutunarak devam ettim. Kendimde değildim. Git gide bilincimi yitiriyordum.

Ve içimden defalarca sorduğum soru buydu: Neden ben?

Tıpkı Lider'e gruba girdiğim ilk gün sorduğum gibi: Neden ben?

Lider'in evine geldiğimizi, bir rüyada gibi gördüm. Barkın beni tutuyor, arada sırada attığı endişeli bakışlarını sıklaştırıyordu. Bilincim henüz kapanmamıştı fakat kapanmak üzereydi.

"Berin, iyi misin?"

Lider evinin arka tarafındaki pencereye vurdu. Pencereden girecektik belli ki.

"Berin?"

Bakışlarım Barkın'a döndü. "Hayır, iyi değilim." demeye çalıştım fakat ağzımdan çıkan şey bir sözcük değildi. Duvarın hemen kenarına kustum. Bir anda midem kalkmıştı. Berbat hissediyordum.

"Lider, Berin iyi değil." dedi Barkın telaşla. Sesi titriyordu. "Lider Berin'e bir şeyler oluyor."

"Dayan Berin. Geldik."

Pencerenin açıldığını hayal meyal fark ettim. Mavi başını uzatmış bir şeyler soruyordu. Fakat duyamıyordum. Görüşüm de pek net sayılmazdı.

Ardından gözlerim karardı.

Kulağıma dolan sesler kesildi.

Dünya karanlığa gömüldü.

Ve bilincim kapandı.

Zihnimde kalan son soru: Neden Barkın değil, Kaya değil de ben oldu.

Neden ben?

Bir bölümün daha sonuna geldik. Ve bu bölümle birlikte grup Ateş'i öğrendi. Bahsettikleri yok olmayı 24. bölümde göreceğiz. Ateş gerçekten kurguda çok çok önemli bir yere sahip. Yakında bunu öğreneceğiz.

Çok az kaldı.

Oylamayı ve düşüncelerinizi eleştirilerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın<3

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere...

Continue Reading

You'll Also Like

10K 1K 34
5 kitap olacak Gölge Şehri serisinin ilk kitabı :) Sıradaki kitaplar: Gündoğumu, Gündüz, Günbatımı ve Gece. **** Her insan gölgesiyle doğar, onunla b...
813K 51.7K 47
Yakın gelecekte öngörülebilen teknolojilerin peşine düşen ülkeler, bir güç yarışına girer. Ülkelerin tehlike getiren icatları, dünyaya sunulması konu...
22.6K 2.4K 26
Winterfest 2020 Bilim Kurgu kazanan hikayesidir. Wattys 2021 Bilim Kurgu Kazanan Hikayesi Mart ayının şans taşı sayılan akuamarin, karlı bir kış gece...