BENİM KÜÇÜK KADINIM (+18)

By G_Meyus

2M 34.5K 13.8K

Alt dudağımı dişlerken bana uzandı ve omuzlarımdan sert bir şekilde tutup yatağa atarken çığlığı bastım ama ü... More

ÖNSÖZ
BÖLÜM 1 •Kolye•
BÖLÜM 2 •Seçimler Ve Sonuçlar•
BÖLÜM 3 •Asıl Oyun Şimdi Başlıyor•
BÖLÜM 4 •Beklenmedik An•
BÖLÜM 5 •Kırılmış Gurur•
BÖLÜM 6 •Her şey Aramızda•
BÖLÜM 8 •Büyük Oyun•
BÖLÜM 9 Bar (Part-1)
BÖLÜM 9 •BAR• (Part-2)
BÖLÜM 10 •Gecenin Büyüsü•
BÖLÜM 11 •Oyun Zamanı • (Part-1)
BÖLÜM 11 •Oyun Zamanı•(Part-2)
BÖLÜM 12 •Yaklaşan Tehlike•
BÖLÜM 13 •Karar•
BÖLÜM 14 •Bu gece benimle kal•
BÖLÜM 15 •Özür•
BÖLÜM 16 •Seni İstiyorum•
BÖLÜM 17 •Ne kadar tanıyorsun?•

BÖLÜM 7 •Öpücük•

77.3K 1.4K 452
By G_Meyus

Ne olduğunu anlamayan ben o giden ikilinin sadece arkasından bakmıştım. O adam neden beni tanımamazlıktan gelmişti? Ve neden o çakma sarışın Amalie onun arabasına biniyordu?

Resmen beni tanımamazlıktan gelerek o kızın önünde kendimi ona yavşıyormuşum gibi göstermişti. Ama bende Aderyn Eirlys isem bu yaptığını ona çok pis ödetirdim.

Olduğum yerde daha fazla durmamaya karar verdim ve ayaklarımı hareket ettirip okul çıkışından bir taksiyi çağırarak evime gittim. Bahçeden içeri girdiğimde üzerime doğru koşan turuncu tüylü kedimi kucağıma aldım ve anahtarlığım ile kapıyı açıp içeri girdim. İçeri girmem ile Garfield kucağımdan fırlayıp doğruca mutfağa gitti. Bunun tek bir sebebi olabilirdi, acıkmıştı.

Turuncu tüylü Fars kedimin arkasından mutfağa gittim dolaptaki kedi mamasını alıp mama kabına boşalttım. ''Bugün seni besleyen pek olmamış anlaşılan.''derken o mamasını yiyordu ben ise onun yumuşacık tüylerini okşuyordum.

''Geldin mi Ryn.'' diyen annem merdivenlerden inerken ona baktım. Üzerine dizinin hemen altında biten göğüslerinden omuzlarına kadar kanat şeklinde taşla işlemeli beyaz bir elbise giymişti. Dizlerinin iki yanında da küçük yırtmaçlar vardı. Ayağına gümüş, önlerinde küçük taşlar olan stiletto bir ayakkabı giymişti. Yeni boyanmış kestane rengi saçları fazla uzun olmadığından maşa yapılmış ve spreyle sabitlenip omuzlarının üzerine bırakılmıştı. Boynuna da incilerden yapılan kolyesini takmıştı.

''Ben geldim de, sen bir davete falan mı gidiyorsun?'' dedim Garield'ın tüylerini okşamayı bırakıp ayağa kalkarken.

''Gidiyoruz.''

''Nereye? Ay, anne çok yorgunum hiç gidecek halim yok gerçekten.'' dedim omuzlarımı aşağı indirip yorgun olduğumu belli etmek istercesine.

''Hiç itiraz istemiyorum küçük hanım, bu davete gidilecek.''

''Anne,''

''Odanda kuaför ve makyöz seni bekliyor.'' dedi eliyle yukarı gösterip.

İstemeye istemeye de merdivenden çıkmış ve odamda beni bekleyen kişilerin beni hazırlamasına müsaade etmiştim. Her ne kadar makyöz ile biraz sıkıntı yaşamış olsam da gözlerimi sonunda sade bırakmaya ikna etmiştim. Sadece jilet gibi bir eyeliner çekmiş ve gözlerimi daha büyük göstermek için göz içime beyaz kalem sürmüştü. Yüzüme kesinlikle fondöten kullanmamış sadece nemlendirici baz sürdürmüştüm. Çünkü fondöten sivilcelerin çıkmasına çok yardımcı olan bir makyaj ürünüydü. O yüzden çok zorda kalmadıkça kullanmazdım.

Kuaför saçlarımı geriye doğru bırakıp ıslak bir model yapmıştı. Her iki çalışanda odamdan çıkarak giyinmeme müsaade edince annemin benim için seçmiş olduğu üç kıyafete göz attım. Birisi mürdüm renginde uzun ve yırtmaçlıydı, ikincisi Dizimin hemen üstünde biten straplez ve üstünde naif taşlar olan su yeşili bir elbiseydi, üçüncüsü ise kırmızı ve ince askılı düz bir elbiseydi.

En sonunda kırmızı elbiseyi giymeye karar verdim. Elbise dizim iki karış yukarısında bitip vücudumu sararken klasik olmaya karar verip ayağıma siyah ince topuk bir ayakkabı geçirdim. Boynumun boş kalmaması için ince zincir ucunda küçük uğur böceği olan altın bir kolye taktım ve son olarak da kırmızı rujumu sürüp vakko zincirli parlak gri çantamı da alıp odadan çıktım.

Annem babamın kravatını düzeltiyordu, her zamanki gibi. Benim indiğimi görünce annem babamın kravatını düzeltmeyi bıraktı ve masanın üzerine bıraktığı küçük el çantasını aldı. Kapıyı açtığımızda ilk önce babam sonra annem ve en sonda ben peşlerinden çıktım. Babam lacivert renkteki audinin kapısını açıp sürücü koltuğuna geçerken annemde hemen yanındaki koltuğa oturdu. Ben de arka koltuğa oturduğumda babam arabayı çalıştırıp sürmeye başladı.

Henüz nereye gittiğimizi tam olarak bilmesem de çokta kısa sayılmayacak 40 dakikanın sonunda iki katlı lüks bir villanın önünde durduk. Babam arabayı park ettikten sonra arabadan inip lüks villanın önünde bekleyen siyah giyimli güvenlik bize kocaman bahçesi olan eve kadar eşlik etti.

Kapıda da bizi bir çalışan karşılarken bizi salona doğru götürdü. Salonun tam orasında yukarıya dönen bir merdiven vardı ve bu merdivenden iki kişi iniyordu. Adam önce inip yanımıza geldi ve babamın elini sıktı. O da lacivert bir takım giymişti. ''Hoşgeldiniz.'' derken karısı olduğunu düşündüğüm kişi de yanımıza gelip ellerimizi sıkarken kim olduklarını bilmediğim için aval aval bakmış olmalıyım ki kadın kendini tanıttı.

''Gunhilde Haugens, daha önce size katılamadığım için kusura bakmayın lütfen. O sıra yurtdışında bir gezideydim'' diye bir açıklamada bulundu kadın. Bebek mavisi kısa bir elbise giymiş, saçlarını ensede toplamış ve gözlerinin kahvelerini ortaya çıkaracak bir makyaj yapmıştı. Uzun, ince ve zarif bir kadındı.

Annem önemli olmadığını belli eden bir gülümseme yüzüne takarken kadında gülümsedi. Aslında burada herkes gülümsüyordu, ben hariç herkes. Acaba Victor neredeydi?

Ben merdivenlere bakıp Victor'un da inip inmeyeceğine baktım, inen bir kişi bile olmadı. Ya bizim geldiğimizden haberi yoktu henüz ya da evde değildi. Bayan Haugens bizi yemek salonuna götürürken ben son defa merdivenden baktım, bir değişiklik olmadı.

Yemek salonu da oturma salonu kadar büyük olmasa da yine de bizim evdekine göre baya bir büyüktü. Masada altı tane sandalye vardı. Baş köşeye Syver Haugens otururken diğer baş köşeye de Gunhilde Haugens oturdu. Babam hemen Syver Haugens'ın yanı başına otururken annemde babamın yanına oturmuştu. Bende mecbur karşı taraftaki iki sandalyeden birine oturdum. Hemen iki hizmetli gelip hepimize servis açtı. Anlaşılan Victor bugün gelmeyecekti.

Peki bu benim neden umurumdaydı?

Masadaki kadehlerimizin yarısına kadar kırmızı şampanya doldurdular. Babam ''Sanırım Victor gelmeyecek.'' demesiyle yemek salonunun kapısı açıldı ve içeri birisi girdi, Victor.

''Kusura bakmayın lütfen, holding de yapmam gereken birkaç küçük iş vardı.''

Üzerinde yine her zamanki gibi siyah bir takım elbise vardı lakin bu sefer kravatı yoktu hatta gömleğinin üstten iki düğmesini açık bırakmıştı.

Gunhilde Haugens'ın yanına gelip onu yanağından öptükten sonra, anne ve babamın yanına gitti ve babamla el sıkışıp annemin de elinin tersini öptü. ''Tekrardan hoş geldiniz.'' dedikten sonra yanıma geldi. Bana bakıp ''Küçük hanım ,'' derken nedense kalkmam gerektiğini hissedip ayağa kalktım. Elimi ona doğru uzattım, neyi kast ettiğimi anlamıştı. Yarım ağız bir şekilde gülümseyip elimi avucunun içine aldı ve elimin tersini yavaş bir şekilde öptü. Elim elinin içinde çok küçük duruyordu. ''sizde hoş geldiniz.'' dedikten sonra sandalyemi çekeceği sırada gözleri bir süreliğine elbisemde oyalandı.

Kimsenin dikkatini çekmek istemediğimden sandalyemi çekmesine izin vermeyerek hemen oturdum. O ise kısa bir süre daha ayakta durup bana baktı, ama o da dikkat çekmek istemeyip sandalyesine oturdu. Hemen yanımıza bir hizmetli gelip ona da servis açtı ve onun da kadehinin yarısını kırmızı şampanya ile doldurup yanımızdan ayrıldı.

Babam ile Bay Haugens bir sohbete dalarken annemle de Bayan Haugens bir konu hakkında konuşuyorlardı. O ise az pişmiş kırmızı etinden küçük bir lokma kesip ağzına atarken ben ona bakıyordum. Neden geç kalmıştı acaba? O küçük holding yalanını anca başkalarına yutturabilirdi, ben yemezdim. Kesin o çakma sarışın Amlie Drake'in yanından geliyordu.

Ona baktığımı biliyordu, bunu fark ettiğini biliyordum ama yinede bana bakmıyordu. Önüme dönüp soslu makarnayı çatalıma batırıp ağzıma attım. Bir anda Syver Haugens bana ''Ee Aderyn, okul nasıl gidiyor?" diye sorunca yerimde dikleşip "Teşekkürler, bir sıkıntı yok şimdilik." dedim biraz olsun gülümsemeye çalışıp.

"Peki senin işlerin nasıl gidiyor Victor? Umarım Ryn bir yaramazlık yapmıyordur?" bu sefer de babam Victor' a soru sorarken kadehimden bir yudum aldım. Bir anda bacağımın üzerinde bir el dolaşırken Victor önce bana imalı bir şekilde bakıp sonra babama cevap verdi.

"Aderyn işini gayet güzel yapıyor ama öğrenmesi gereken daha çok şey var." Bir anda bacağımın içini sıkınca kadehten yudumladığım şampanya boğazıma şıçradı ve öksürmek zorunda kaldım. Victor bir su bardağını elime tutuşturup içmemi sağladı. Sonunda öksürmem gitmiş yerini şaşkınlık ve utanç almıştı fakat bu da çok kısa sürmüştü çünkü elimden bardağı alan Victor, geri masaya koyarken eli kadehime çarpmış ve üzerime dökülmüştü. Bir anda sandalyeden kalkmış ve aldığım peçeteler ile elbisemi temizlemeye çalışıyordum.

"Ah, kusura bakma yanlışlıkla oldu."

Yanlışlıkla olduğu falan yoktu! Bunu bilerek yapmıştı! Beni aptal mı sanıyordu bu adam?

Sinirle içime bir nefes çektim ve ona baktım. Yarım ağız gülümsedi bana. Bu da bilerek yaptığının kanıtıydı işte. Ama tabiki de ben hariç kimse görmemişti bunu.

Bayan Haugens'a "Lavabo nerede acaba? Üzerimi orada temizlesem iyi olacak." soru sormam ile birlikte annem bana onaylamaz bir tavırla bakmıştım. Sanırım sert bir şekilde sorduğum içindi bu bakışlar.

"Yukarı katta koridordan dönünce sağdan üçüncü kapı canım. İstersen hizmetlilerden biri yardım etsin sana?"

"Teşekkürler ama gerek yok. Ben kendim hallederim." dedim ve adımlarımı masadan uzaklaştırıp odanın büyük kapısını açtım ve çıktım.

Lanet olsun ki ev kocamandı. Evde o kadar çok oda vardı ki hangi odanın hangisi olduklarını nasıl unutmadıklarını merak ediyordum doğrusu. Üst kat dediği için dönen merdivenlerden yukarı çıktım ve tuvalet olduğunu sandığım odanın kapısını açtım. Eh pek de doğru bir karar değildi çünkü Bay ve Bayan Haugens'ın yatak odasının kapısını açmıştım. Birkaç kapı daha açtığımda tuvaleti bulamadığım için iyice sinirlenmiştim. Ne diye bir eve bu kadar çok oda yaparlar ki?

En sonunda kadının koridardan üçüncü kapı dediği aklıma geldi ve üçüncü kapıyı açtım. Ve bum! Sonunda doğru yeri bulmuştum. Banyo yine diğer odalar gibi kocamandı. Bir tane duş kabini ve rahatlıkla altı kişinin sığabileceği bir jakuzi banyonun köşesinde duruyordu. Yine bu odada da diğerleri gibi beyaz hakimdi. Beyaz dolap, beyaz jakuzi, beyaz çöp kovası...

Kapıyı arkamdan kapattım ve lavaboya doğru ilerledim. Ama ben daha lavaboya ulaşamadan banyonun kapısı açılıp kapandı ve sırtım bir anda duvarla buluştu.

Dudaklarıma kapanan dudaklar ile şok yaşarken ellerim öylece durdu üzerinde.

Geri çekilmeliydim...

Dudaklarımın üzerinde duran dudakları ile anlık sarsılma yaşayacakken ellerim aklıma geldi.

İtmeye çalıştım.

Kalçalarımdaki ellerden birisi belime çıkıp kendisine çekerken karnım tam olarak onun sert karnının üzerindeydi.

Dudağımdaki dudağı, dudaklarımı aralamak için türlü işkenceler sunarken dili değdi dudaklarıma...

İğrenmem gerekiyordu öyle değil mi?

İğrenmedim...

Elimin altındaki sert kaslar daha çok dokunma isteği uyandırdı, kalçamda bulunan eli daha da sıkılaştı.

Karnında olan elim yavaş bir şekilde gezindi ve yukarıya doğru çıktı. Dudaklarımı hala aralamamışken nefes alamamanın zorluğunu yaşıyordum...

Dili alt dudağımın üzerinde gezinirken istemsizce başımı yana çevirdiğimde sabit dudaklarım nefes almak için aralandı.

Ama nefes almak yerine onun nefesini içime çekerken dili de beraberinde dudaklarımın arasından firar etti ve dilimi okşarcasına yavaşça çevirdi...

Kötü müydü?

Ellerim ne zaman boynuna çıktı bilmiyordum ama eli kalçamdan çıplak bacağıma indiği vakit yerimde ona doğru hareket edip kendimi ittiğimde sıkı bir küfür savurdu ve belimdeki elini enseme koyup kendisine çekti...

Dişlerimiz anlık birbirine çarparken başımı yana çevirdim. Ensesindeki yumuşak saçları parmaklarımın arasına alırken çekiştirmeden duramadım.

Bacağıma duran eli etimi sökmek ister gibi sımsıkı olurken tekrar yerimde hareket ettim

Geri çekildi ve kopkoyu gözleriyle bana baktı. Elleri hızla kalçama indi.

Bana öyle bir bakıyordu ki yüzümün her ayrıntısını incelerken gözleri yavaş bir şekilde aşağıya indi ve bir atak yapıp uzandı ve tam köprücük kemiğimin üzerine bir öpücük kondurdu.

Sonra bir tane daha ve bir tane daha derken öpüp ıslaklığını bırakırken, kendimi ona daha çok bastırırken buldum...

Nefes nefese birbirimizi yerken göğüslerimdeki eli ile beni kibarca itti ve dudaklarıma nefes nefese baktı...

"Eğer bir daha o ruju sürersen yapacaklarım öpmekle sınırlı kalmaz."

Ve bedenini bedeninden ayırıp kapıyı açtı ve çıktı.

BÖLÜM NASILDI CANLAR?

OY VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN.

YAZAR: G.MEYUS

İnstagram: G.meyus
Twitter: G.meyus

Continue Reading

You'll Also Like

25.4M 905K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
2.3M 141K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
6M 194K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
1M 73.3K 55
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...