Aşk'a Direniş

Da Jutenya_

3M 159K 185K

Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'... Altro

Tanıtım
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. BÖLÜM
11. bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
Derde Héwí (kuma Derdi)
23. Bölüm
İnstagram Hesabımız
24. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
31. Bölüm( AŞK'A DİRENİŞ 2)
32. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
33. Bölüm (AŞK'A DİRENİŞ 2)
34. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
35. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
36. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
37. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
38. bölüm ( Aşk'a Direniş 2)

25. Bölüm

53.5K 4.3K 6.2K
Da Jutenya_

Merhaba yeni bölümle aranızdayım.

Biliyorsunuz instagram hesabım kapatıldı. Takip etmeyen arkadaşlar lütfen yeni hesabımı takip etsinler.

Jutenya82 yeni hesabım.

Watpad hesabımı takip etmeyen arkadaşlar lütfen şurayı Jutenya_ tıklayarak beni takibe alın.

Okumadan yıldıza basmayı unutmayın.

Bölüm sınırı 2500 vote

5000 yorum.
Keyifli okumalar.

Unutmayın hepiniz benim hayal dünyamın evreninde dünyama değinen yıldız tozlarısınız ve hepinizi çok seviyorum.

Pes etmek yola devam diyorum.

Keyifli okumalar.

Ve büyük gün geldi Cımhat (Aşiret toplantısı) bugün olacaktı. Murat ve Hazar Ağir'den yardım istenilmesine karşıydılar.

Kahvaltı sofrasında hepsi bir birine bakıyordu lakin Narin Hanım bunu umursamıyordu. Keyifsiz de olsa bunu onlara göstermeyecekti. Çayından bir yudum alıp bardağı masaya sofraya indirdi.

Murat daha fazla dayanamayıp "anne o Ağir itinden yardım istemen şartmıydı?"

Narin hanım başını kaldırıp oğluyla göz göze geldi. Oğlu hiçbir zaman karşısında yer almazdı. Şimdi de karşısında durmasa da onu sorguluyordu. Muratla yaşadığı her an gurur duyuyordu. Evladı göz bebeğiydi ama bu gibi durumlarda kimin ne düşündüğünü umursamaz sonuç odaklı olurdu. Şimdi olduğu gibi "bu sorunun cevabını sende biliyorsun"

Murat sessiz bir şekilde önüne döndü. Heja olanları sessizce dinliyordu. Ağir'in adını bile duymak istemiyordu. İsmini her duyduğun da için de kapanmayan bir yara kanıyor ve sen hiç değmedin diyordu.

Boran ağa karısına öfkeliydi, ilk defa tepkisi bu kadar sert oluyordu. Onu evin içinde görmezden geliyordu. Aynı evin içinde ikinci yabancı oldukları yetmezmiş gibi yatakları da ayırmıştı. Bakışları Narin'i bulunca yutkundu inat uğruna evlendiği kadına kör kötük aşık olmuştu lakin karısı ne aşkına inanıyordu ne de artık onu istiyordu. Yıllardır aralarında bir türlü aşamadığ bir bariyer vardı ve bu durum gittikçe onun canını sıkıyordu.

Narin Hanım yıllar önce onun yüzüne bakıp yanında duruyorsam gidemediğimden değil, aileme ve çevreme karşı tükürdüğümü yalamamak için. Bundan sonra andım olsun ki aşkına bir defa yenilmiș kalbim asla gururundan ödün vermeyecek. Kalbimden uğurlasam da karın olarak tüm görevlerimi yerine getireceğim ama aşkından ölsem de gururumdan asla taviz vermeyeceğim.

Vermemişti de herkesin önünde mutlu mesut gibi görünen kadın kendi odaların da bir yabancıya dönüşüyordu ve Boran ağa kendi yaptığı hatayı yıllar boyunca hiçbir şekilde telafi edemiyordu.

Kahvaltı boyunca Narin'e bakmasına rağmen Narin bir defa dönüp onunla göz göze gelmedi. Yıllar önce yapamadığını şimdi yapmaya hazırlanıyordu.

Kahvaltının bitimiyle herkes ayaklanıp hazırlanmaya başladılar. Narin Hanım üzerinde siyah yöresel kıyafeti kolunda Diyarbakır hasırı başında beyaz çefyesi tam bir doğu kadını gibi duruyordu. Normalde modern tarzda giyinsede bu gibi durumlarda giyim kuşamına dikkat eder yöre kadını gibi giyinirdi.

Heja'da giydiği yeşil zubun açık bıraktığı saçları burnunda ki hızması ile bakana bir daha baktıracak tarzdaydı.

Hazar ve Fırat beyin konağa girmesi ile hepsi beraber konaktan çıktılar.

Arabalara ilerlediklerinde Murat kız kardeşine bakıp "gözlerinle elbisen aynı renk olunca çok yakışmış"

Hazar arkasını dönüp "onun gözleri yeşil değil ela sadece güneşe çıktığın da yeşile kaçıyor."

Heja duyduklarıyla kafasını eğip gülümsedi. Murat bilerek takılıyordu.

Murat yüzünü somurtup "sağol Hazar sen söyleyinceye kadar kaç yıllık kız kardeşimin göz renginin ela olduğunun farkında değildim.

Narin Hanım önde ilerleyip oğulları ile aynı arabaya binince Boran ağa kaşlarını çattı.

Heja babasının tek başına kaldığını görünce gülümseyip onun elinde ki anahtarı aldı ve elinde sallayıp "bugün Boran ağanın özel șöfürü olma şerefine nail olmak istiyorum."

Kızının bu haliyle kafasını olumsuzca sallayıp "kavislere dikkat et" dedi kapıyı açıp arabaya bindi.

Heja sürücü koltuğa geçip "emredersiniz" dedi ve kahkaha atıp arabayı çalıştırdı. Hazar ve babası Fırat beyde onları takip etti.

Cımhattın yapacakları yere geldiklerinde sırayla arabalarını park edip indiler. Onların inmesi ile Ağir de arkasında ki üç arabayla beraber giriş yaptı ve adamları ile beraber arabalardan indiler.

Giydiği takım elbise heybeti ve duruşu ile adından söz ettiriyordu.

Bakışlarını etrafında dolaștırdığı gibi gördüğü kadınla yutkundu. Bir insan her duyguyu her anda yaşa bilirmiydi Ağir ona baktığı her anda her mevsimi her duyguyu bir anda yaşıyordu. Gerçi şu aralar yaşadığı en büyük duygu pişmanlıktı.

Heja onu gördüğü gibi kısa bir süre baksa da bakışlarını ondan çekip Hazar ile göz göze geldi. Dün ona demişti. Gerekirse 40 yıl bekler 40 yıl dilimde takat olduğu sürece seni seviyorum derim.

Hazar'ın sözleri zihninde yankılanıyordu. Birinin önünde diz çöküp yalvarmıștı ama görmezden gelinmişti. Diğeri ise ona ömür boyu sevgi vaad ediyordu. Dudakları acı kahve irislerin acısına inat gülümsedi.

Hazar beklemediği gülümseme ile tebessüm gösterip adımlarını onlara yönelti ve beraber içeri girdi.

Ağir gördüğü manzara ile elini yumruk yaptı. Fısıldar bir şekilde "sabret az kaldı"dedi ve arkasında ki adamları orada bırakıp içeri girdi.

Ağir'i görmeyi kimse istemiyordu lakin Narin Hanım kimse dinlemeyip kendi bildiğini yapıyordu. Bunun için Narin Hanım'a tepki gösterseler de, kesinlikle geri adım atmadı.

Ağir onların yüz ifadesinden memnun bir şekilde karşılarında oturuyordu. Diğer tarafta kendisinin yok sayılışını hazmetmeye çalışan bir Boran Ağa vardı.

Narin Hanım kendisi de yaşadığı için, belki de hiçbir zaman hazmedemediği için törenin kadınlara verdiği kararları kabullenemiyordu. Zehra Hanım ona olayı ilk anlattığı anda başka nedenler olduğunu anlamıştı. Onun içinde kanayan bir yaraydı, belki de ona kimse sahip çıkmadığı için bu kadar hassastı.

Ağir Ferman'ı yok saymayı istemediği için onu başka yere yönlendirip kendisi gelmişti. Bir de Hazar'a otoritesini göstermek istiyordu. Yakın zamanda nasıl olsa herkesle bir hesaplaşması vardı! Özellikle Heja'yla olacak için sabırsızdı. Hele bugün gördüklerinden sonra daha hesaplar daha kabarıyordu.

Mahmut Elşar odada bakışlarını gezdirdi burnundan soluyordu. Bunların yengesi Zehra'nın başının altından çıktığının farkındaydı. O da şimdilik sakin dursa da birazdan patlayacağını biliyordu.

Berikan aşiretinin ağası Mehmet Ağa'nın konuşmasıyla aşiret toplantısı başladı. Ağir olacak her şeyi hesaplayıp gelmişti. Mahmut Elşar, toprakları öne koyup konuşmaya başlayınca Ağir miras deyip geri püskürttü.

Boran Ağa onu hiçbir konuda desteklemek istemese de Narin yüzünden susuyordu. Bir de karısıyla işbirliği yapan kardeşi Fırat vardı. Çevresine bakınca Hazar ve Murat'ın da memnuniyetsizliğini fark etti. Behram ve Polat elini yumruk yapmış sesizce olacakları bekliyorlardı.

Ağir'in konu hakkında kendisinden taviz vermemesi, Mahmut Elşar'ın geri adım atmasına sebep oldu. Yalnız şöyle bir konu vardı ki Zehra Hanım'ın onu ve kardeşini yok sayması zoruna gidiyordu. Boğazını temizleyip
"Tamam Ağir Ağa diyelim sen haklısın, topraklar ortak. Bölünmüyor, satılmasına da karşıyım. Ne yapmamızı istiyorsun?"

Ağir hafifçe gülümsedi, beklediği adım buydu. Omuzlarını kaldırıp keskin bakışları ve kendinden taviz vermeyen bir tınıyla "Tabi ki her şeyin bir çözüm yolu vardır. Madem bölünmüyor, satılmasına da karşısın. O zaman kardeşinin payını sen al. Ortada kimse mağdur olmasın."

Mahmut Elşar öfkeyle dişlerini sıktı bir eliyle sakalını okşayıp Ağir Ağa'ya baktı.
"Ağir Ağa diyelim dediğini yaptım. Bu kardeşimle aramızda küslüğe sebep olmaz mı?"

Ağir'in dudakları kenara kıvrıldı. Bunlar beklediği hamlelerdi. Susuyorsa Mahmut Elșar'ın be yapacağını merak ettiği içindi.

"Ben ilerde yeğenlerimin beni kötü bilmesini istemem. Madem toprakları ben alacağım, kardeşim kızını oğluma versin, ben de kızımı onun oğlana veririm."

Boran ağa yüzünü sıvazladı. Elșar'lar onlara bağlı olmadığı için önce Ağir'in vereceği tepkiyi beklemeleri gerekiyordu.

Mahmut bey yüzünde sinsi bir sırıtışla "Toprağı da çocuklara düğün hediyesi olarak veririm."

Ağir hiç şaşırmıyordu, tam da beklediği ataklardı. Önce aşiretlerin fikrini merak etse de karşısındaki gereksizin bütün hamlelerini ilk adımda bertaraf edecekti.

"Sözlü bir kızı istemek ne zamandan beri adet olmuş Mahmut ağa?"

Ortaya bomba gibi düşen sözler ile herkes Ağir'e döndü. Ağir arkasına yaslanıp "Kaldı ki senin kızın da yaşı ortada değil mi? Yeğenin genç delikanlı, kızın da daha on altısında bir çocuk. Gerçi otuz beşlik oğluna on sekizlik kızı uygun gören çocuk yaşta olan kızını da verir. Ama törelerimizde bu yok. Oğlun evlenmiş, boşanmış, üstüne de sözlü kızı istemek olmadı doğrusu. Çok yanlış bir yoldasın, bilesin."

Mahmut Elşar duyduklarıyla sinirlense de Ağir'le baş edemeyeceğinin farkındaydı, yine de geri adım atmak istemiyordu.
" Ağir Ağa yeğenimin sözlü olduğunu ilk defa duyuyorum. Bir de unutmayalım amca kızı, amcasının oğluna düşer. Bakıyorum eski adetlerden kopuyorsun."

Ağir Ağa sesli bir nefes aldı. Böyle yanlışlardan nefret ediyordu. Heja ve o da bunun için büyük mücadele vermişti. "Evet, kabul ediyorum böyle gereksiz kurallarımız var. Şimdiki gençler artık buna uymak istemiyor. Kaldı ki yeğenin sözlenmiş olduğunu bilmemen senin ayıbın."

Odada bulunanlar da Ağir Ağa'ya bu konuda destek verdi. Narin Hanım kızıyla beraber pencere kenarında durmuş konuşulanları dinliyordu, bu düzenden, getirdiklerinden nefret ediyordu.

Heja bakışlarını odada gezdirdi. İçeridekiler onu fark etmiyordu ama o onları görüyordu. Ağir'i ilk defa aşiret toplantısında izlemediği için gösterdiği tepkiye aşina değildi. Eskiden verdiği kararlara hayranlık duyar koşulsuz bir şekilde ona destek olurdu. Arada sadece bazen çatıştıkları konular olurdu. Yanında ki Zehra Hanıma destek olmak için elini tutup sıktı. Zehra hanımın ona gülümsemesi ile o da gülümsedi.

Mahmut Elşar odadakilerin de Ağir'e destek verdiğini anlıyordu.
Murat amcası Fırat'a bakıp söz hakkı istedi. Annesinin babasını görmezden gelişine o da katılıyordu.
"Mahmut Ağa evet törelerle bazı şeyleri netleşir. Oğlun evlenmiş, boşanmış. Önceden böyle bir istekte bulunmamış, aradaki yaş farkını söylemiyorum. Kızla da konuştuk, kesinlikle oğlunla olacak evliliğe karşı. Senin bu yüzden ortak malı vermediğini de biliyoruz. Ağir'in dediği gibi sözlü bir kızı istemek sana da yakışmaz. Buna destek vermek de bize yakışmaz."

Herkes iki aşiretin arasında ki sorunu bildiği için onların bir birine destek olmalarının şaşkınlığını yaşıyordu. Unuttukları bir şey vardı ki aşiretler bu gibi konularda adeleti sağlamak için vardılar. Murat karşıdan tepki alamayınca " Adaletine güvendiğimiz üç kişiyi belirler, bölünmeyen topraklara fiyat biçilmesini isteriz. Sen de hakları neyse verirsin. Bir daha da böyle konularla karşımıza gelmezsin."

Kısa bir tartışmadan sonra Ağir ve diğerleri de aynı düşüncede olduklarını gösterdi. Zehra hanımın içeri çağırlıp olayları anlatması istenince Zehra Hanım Ağir'in ona söylediği şekilde açıklama yapıp çıktı. Mahmut Elşar mecbur boyun eğdi. Yaptığı hiçbir itiraz karşılık görmüyordu. Aksine herkes Ağir'in dediğini doğruluyor ve ona yanlış yaptığını söylüyordu. Kafasını eğip kısa bir süre düşündü ve kabul deyip öfkeyle ayağa kalktı ve dışarı çıktı.

Zehra hanım duyduğu karar ile Narin Hanıma sımsıkı sarıldı. Heja gördüğü manzara ile gülümsedi. Annesi yine başarmış dediğini yapmıştı. Zehra Hanımın kızı annesinin Narin hanımdan ayrılması ile ona sımsıkı sarılıp "ileride bende okuyup sizin gibi olacağım bana uzattığınız eli bende benden yardım isteyen herkese uzatacağım" dedi.

Narin hanım duyduklarıyla gözlerinde ki yaşı sildi. Tam pes edeceği sırada vazgeçiyordu. Elini genç kızın yüzünde dolaştırıp "oku cahil kalma unutma bu topraklarda eğitim almış her kız bu toplumun doğrusu olacak" Heja annesine gururla bakıyordu. Narin Hanım kızına gülümseyip arkasını döndü ve kendisinden emin bir şekilde içeri girip Ağir'in yanına ilerledi.
"Beni yanıltmayacağını biliyordum Ağir. Açıkçası düşündüklerimden fazlasını yaptın. Teşekkür ederim."
Ağir odada bulunanların onlara bakıp şaşırdıklarının farkındaydı. Birkaç ay öncesi iki aile için toparlanmışlardı. Ağir'in ağalığı o zaman yok sayılmıştı. Kafasını çevirip Narin Hanım'a döndü. Yaptıklarıyla çevresinden her zaman saygı kazanmıştı.
"Ortada teşekkür edilecek bir konu yok. Ben üstüme düşeni yaptım. Birbirimizi sevmesek de başkalarının haklarını göz ardı edemeyiz."

Narin Hanım başını sallayıp gülümsedi. Eliyle Ağir'in omzuna iki defa vurup durdu.
"Haklısın Ağir. Birbirimizden hiçbir zaman haz etmeyeceğiz. Ama böyle konularda bunu göz ardı edebiliriz."

Murat ve Hazar ayağa kalkıp konuşan ikiliye doğru ilerlediler. İkisi de Narin Hanım'ın Ağir'le işbirliği yapmasına karşı olsalar da susmuşlardı. Hazar karşısında duran adama tahammül edemese de Narin Hanım için görmezden geliyordu.

Murat yüzünü buruşturup " Açıkçası Ağir sana hiç güvenmiyorum. Annemin hatırına aynı yerde durmayı kabul ettim, yine de doğruyu savunduğunu görmek çok güzeldi."

Ağir yan yana duran ikiliye dikkatlice baktı. Bir zamanlar ikisiyle en yakın arkadaşlardı. Hiçbir zaman doğrusunu ya da yanlışını
sorgulamazlardı.

" Emin ol Murat ben de sizinle aynı fikirde bile uzlaşmaya karşıyım. Ama ne yazık ki bazen mecbur katlanıyoruz. O yüzden ben sizi nasıl görmezden geliyorsam siz de aynısını yapın. Hepimiz rahat edelim." deyip Narin Hanım'a döndü.

" Bana düşeni yaptım. Artık burada bulunmam için bir neden yok. Umarım bir daha yan yana gelmeye mecbur kalmayız." dedi ve hızlıca odadan çıktı.

Çıktığı gibi bakışlarını etrafında gezdirdi. Aradığını bulduğunda ise hızlı adımlarla ilerleyip Heja'yı kolundan tuttuğu gibi ilerledi ve onu boş bulduğu ilk odaya sokup kapıyı kapattı.

Heja şaşkınlıkla gözlerini irice açıp ona baktı. Bu durumdan yeteri kadar sıkılmıştı. Ağir'in fırsattan yararlandığını bilerek bu gibi ortamlarda böyle davrandığının farkındaydı. Artık konuşmayacak ona durumu anlatmayacaktı. Dişlerini sıkıp onu kenara itti ve elini kapı kulpuna attı. Ağir'in onu döndürüp sırtını kapıya dayatması da aynı sırada oldu.

Heja gözlerini kapatıp açtı. Onu görmeye tahammül bile edemezken bu kadar yakın olmak sindire bileceği bir şey değildi.

Gözlerini öfkeden ateş saçaçakmıș gibi duran Mavi harelerde sabitlenip sesli bir nefes aldı. Kuruyan dudaklarını ıslatıp "biliyorum Ağir sen sadece uçmama izin verdin ve günü geldiğinde dönmemi bekliyorsun"

Ağir'in öfkesi duyduklarıyla bir balon gibi söndü dudakları keyifli bir şekilde yana kıvrıldı.

Onun keyifli haliyle Heja'nın kaşları çatıldı. Kısa bir süre ona dikkatlice bakıp "olmayacak şeyleri hayal etmemen için ne yapmam gerekiyor"

Ağir elini kaldırıp onun yüzüne doğru uzatınca Heja yüzünü çevirip temasına izin vermedi. Sevdiği kadının bu hareketlerine katlanamıyordu. Sesli bir nefes alıp kaldırdığı elinin parmaklarıyla kapıya üst üste vurarak "günü gelecek sen kollarımın arasındayken sana bu sözleri birer birer hatırlatacağım o zaman sen anlayacaksın kimin rüya kimin gerçekleri yaşadığını "

Heja yüzünü hızlı bir şekilde çevirip onunla göz göze geldi. İkisinin nefesi bir birinin tenine değiyordu. Heja artık onun nefesinin bile tenine değmesine tahammül edemiyordu. Alayvari bir edayla" Ağir anlama kılavuzun varsa söyle o şekilde anlatayım malum ben sana hangi dilde anlatırsam anlatayım sen anlamıyorsun"

Ağir gülümser bir şekilde elini onun saçlarına doğru uzatınca Heja öfkeyle "dokunma kendinden nefret ettirdin saçlarımdan da nefret ettirme"

Ağir'in Mavi irislerine bakarak "andım olsun keserim, hiç acımam makası alır kökünden keser, kestiğim saçları da sana yollarım"

Ağir'in eli havada asılı kaldı. Heja onu hızlıca itip "Keşke içeride gösterdiğin adeleti birazcıkta benim için göstersen" dedi ve arkasını döndü ve kapıyı açıp hızlıca dışarı çıktı.

Kapıdan çıktığı gibi çarptığı bedenle duraksadı. Kafasını kaldırdığı gibi acı kahvelerle göz göze geldi. Gözlerini kısa bir süre kapatıp açtı. Hazar'ın kolunu tutup "gidelim mi?" dedi ve bir adım öne doğru attı tabi arkasınfa ki kapıda aynı anda açıldı.

Heja gözlerini kapatıp açtı. Sadece rahat bir nefes almak istiyordu lakin Ağir'in olduğu bir ortamda bu çok zordu.

Uzun bir süre sonra annesinin yanında durmak istemişti onu da Ağir burnundan getirmek için elinden geleni yapıyordu.

Hazar bakışlarını önce Heja'ya çevirdi.

Heja üzgün bir şekilde kafasını olumsuzca sallayıp "kolumdan bir anda tuttu" dedi. Kendisini niye açıklama gerektiği duyduğunu bilmiyordu ama Hazar'ın onu yanlış anlamasını istemiyordu.

Hazar elini Heja'nın elinin üstüne koyup "aşağı in ve gelinceye kadar beni bekle" kolunu Heja'nın elinden çekip Ağir'in kolunu tuttuğu gibi çıktığı kapıdan yine içeri soktu.

Heja arkasını döndüğü gibi gelen kilit sesiyle kapının kapandığını anladı.

Aşiret toplantısının yapıldığı odanın kapısı açılınca yutkundu. İçeriye giremeyeceğinin farkındaydı. Kimseye görünmemek için hızlı adımlarla yürüyüp merdivenleri indi. Bakışlarını tedirgin bir şekilde bahçede gezdirdi. Abilerinden birisini bulması yeterli gelecekti. İstediğini göremeyince arkasını dönüp tekrar içeri girdi.

Hazar içeri girdiği gibi Ağir'i yakasından tutup kafasını onun yüzüne gömdü. Çok bile dayanmış ve sabretmiști onun ne yapmak istediğinin farkındaydı.

Ağir'in iki adım geriye doğru sendelenmesi ile öfkeli bakışlarını ona çevirip elini kaldırdı. İşaret parmağını öfkeyle ona doğru sallayarak "ne yaptığını anlamadığımı sanma ama ben sağ olduğum sürece emeline ulaşmana izin vermeyeceğim"

Ağir yüzünde ki serseri sırıtışla onun izin vermeyeceğim dediği anda yumruğunu suratına indirdi. Onun gösterdiği imtihaz sadece sevdiği kadınaydı.

Hazar yüzünde aldığı darbe ile elini kanayan dudağına götürdü. Ağir'in de kașı patlamıștı.

"Hazar onunla ne yaptığım seni ilgilendirmez. Sen hangi sıfatla bana hesap soruyorsun"

Hazar'ın dudakları yapacağının gazıyla kenara kıvrıldı. Dudağında ki kanı silip "kaşınıyorsun Ağir ben sessiz kaldıkça gel beni kașı diyorsun" dedi kaldırdığı yumruğunu onun suratına indirdi.

Ağir'in geri sendelenmesi ile hızlı davranıp onu tekrar yakasında tuttu ve kafasını yine yüzüne indirdi.

Kısa bir süre sonra yüzünü dağıttığı Ağir'i pis bir şey sirkeler gibi yere atıp "bu sana son uyarımdı bir dahakine yüzünü dağıtmakla sınırlı kalmam seni hastanelik etmeden yakanı bırakmam. Sen o zaman hangi sıfatla ne yaptığımı anlar bir daha hata yapmazsın " dedi ve arkasını dönüp odadan çıktı.

Kapıyı çarptığı gibi hızlı adımlarla ilerledi ve merdivenleri inmeye başladı. Merdivenlerde yukarı çıkan Heja'yı gördüğü gibi kolundan tutup onu çevirdi ve beraber merdivenleri inmeye devam ettiler.

Aşağı indikleri gibi Heja kolunu çekmeye çalıştı lakin başarılı olamadı. Sesli bir nefes alıp "Hazar bırak kolumu biri bizi görecek ve biz yanlış anlaşacağız"

Hazar adımlarını döndürüp öfkeyle ona dönüp "görsün ulan kim istiyorsa görsün hatta görmeyeceklerse ben seni sevdiğimi avaz avaz bağırıp birilerinin görmesi ile nikahı basarım"

Heja gözlerini irice açıp "sen ne yaptığını bilmiyorsun"

Hazar onu kolundan tutup "sayende delirdim, yakında mecnun olup çöle düşeceğim" dedi ve bahçeye çıktı. Ona bakanları umursamadan onu arabaya bindirip sürücü koltuğana geçti...
*
*
*
Narin Hanım giden Ağir'in arkasından kısa bir süre boş boş baktı. Kafasını olumsuzca sallayıp önüne döndü. Odada kalanların kendi aralarında konuştuklarını fark edince bir çay aldı, onlara doğru ilerleyip boş bir yere oturdu. Yine ne karar almaya çalıştıklarını merak ediyordu.
Boran'ın o kadınlar korunmalı cümlesi ile kafasını oraya çevirdi. Kim, neden, niçin korunuyordu? Bardağındaki çaydan bir yudum daha aldı.

"Burhan'ın savaştan kaçtılar. Barınma yeri sağlanmalı."sözü ile bu sefer bakış açısını ona çevirdi.
Kafası bu aralar o kadar karışıktı ki konuşulanlara bir türlü adapte olamıyordu. Büyük bir nefes alıp
"Kimi, neden ve niçin koruyorsunuz?" dedi Narin.

Boran Ağa karısının karmaşık olan kafasının farkındaydı. Onu görmezden gelmesini hazmedemediği gibi Ağir'le işbirliği yapmasını da kaldıramamıştı. Şimdilik toplum içinde susacaktı. Bir de bu aralar sürekli uzun uzun dalıp gidiyordu. Artık öyle her şeye koşan, burnunu sokan bir Narin de değildi. Ve doğruyu söylemek gerekirse o bu Narin'i hiç sevmiyordu.

"Biliyorsun yaşadığımız coğrafya savaşlara, çatışmalara sürekli açık bir yer. Şehrimiz de mülteci akımına açık. Biz diyoruz ki savaştan kaçan, korunmaya muhtaç kadın ve çocuklara yardımcı olalım."

Narin kafasını vay be der gibi salladı. Kadını, çocuğu bu hale sokan erkek yine onu korumaya çalışan başka bir erkek diye düşünüyordu. Ve bu döngüden iliklerine kadar nefret ediyordu. Elinde ki bardakla beraber arkasına yaslanıp meraklı bir tınıyla " O kadınlar neden kaçıyorlar?"

Odada bulunan herkes şaşkınca Narin'e baktı. Ne demek, neden kaçıyorlar? Boran Ağa daha fazla dayanamayıp sertçe konuştu. Zaten Narin'in bu halleri canını sıkıyordu. Üstüne bu hareketi tuz biber oluyordu.

"Savaştan kaçıyorlar Narin, bu da soru mu?"

Narin üşüyorudu odadaki insanların kafa yapısı yüzünden üşüyorudu. İçeride ki hava ona soğuk geldiği için sıcak bir şeyler hazırlatmıştı ama o bile içini ısıtamıyordu.
"Savaşı kim çıkarıyor ya da kim savaşıyor?"

Boran Ağa yüzünü sıvazlayıp sıkıldığını belli eder bir şekilde Narin'e baktı. Bu odada bulunan tek kadındı ve saçma sapan konuşan oydu.

"Ülkeler savaşıyor Narin. Biz de o kadınlar için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. "

Narin dudaklarını büzüp anladığını belirtir şekilde kafasını salladı.

"Peki size son bir soru soracağım. O kadın ve çocuklar ülkelerden mi, yoksa oradaki erkeklerden mi kaçıyorlar?"

Odada bulunan herkes sustu. Çünkü bu sorunun bir cevabı yoktu. Onlara göre savaşan onlar olmadığı için günah onların değildi. Narin büyük bir nefes aldı.

"Erkeğin çok akıllı bir canlı olduğunu düşünüyorum. Erkek önce kadını tehlikelere karşı korkuttu, sonra onu koruduğuna ikna etti." kimsenin konuşmasına izin vermeden.

"Daha doğrusu koruduğunu ileri sürdü. Tehlikeli olan erkek, onu başka bir erkeğin merhametine bıraktı."elini havada sallayıp.

"Ne kadar saçma bir döngü değil mi?"

Odadakilerden biri dayanamayıp "Herkesi aynı kefeye koyamazsın. Savaşı biz başlatmadık, sadece ne yapabileceğimizi konuşuyoruz." dedi.

Narin sessizce güldü. Bunu söyleyen elli yedi yaşında, on yedi yaşındaki Suriyeli bir genç kızı nikahına alan Rasim'di.

"Haklısın savaşı siz başlatmadınız ama siz yararlandınız." elindeki bardaktan bir yudum alıp "Savaşan erkekten kaçan kadın yine bir erkeğe sığınmaya mecbur kaldı."

Rasim Bey daha fazla dayanamayıp bağırdı. " Konuyu nereye bağlayacağını biliyorum. Ben Allah rızası için yaptım. Onlara ekmek ve kalacak yer verdim. Beni bu şekilde itham edemezsin."

Narin bardağından bir yudum daha aldı. Bu zihniyetten nefret ediyordu. Eğer bunca yaşadığı şey için Narin'e bunlarla bir cennet vadediliyorsa o cennette bunlarla yaşamak istemiyordu. Allah'ın emirleri açık ve netti. Erkek kendisi için kullanıp uyguluyordu.

"Rasim Bey malın, gücün yerinde bunu başka türlü de yapabilirdin. Kızın yaşında bir başka kızı nikahına alman gerekmiyordu. Malum sadece nikahına almadığını buradaki herkes biliyor."

Odada bulunan başka birinin sesi duyuldu bu sefer.

"Sen ne dersin Narin Hanım. Peygamber efendimiz bile yapmıştır bunu, bizi niye yadırgarsın?"

İşte Narin'in en nefret ettiği konu buydu. Böyle konularda hemen din ve peygamberlerin örnek gösterilmesini sevmiyordu. Sanki din ve Peygamber sadece erkek için gönderilmişti. Yaradan'ın emirleri açık ve netti, Peygamber Efendimizin neyi, niçin yaptığı ortada olan bir konuydu.

" Peygamber Efendimiz koruyun diyor. Gücünüz varsa kollayın, korunak olun diyor. Evladın yaşındaki kızı nikahına al, karın yap demiyor. Siz aradaki ince çizgiyi yok sayıyorsunuz."

"Ne yani Narin Hanım. Yaptığımız yanlış mıdır?"

Narin içinden geri zekalı değilsen yanlış olduğunu sen de biliyorsun demek istedi ama sustu. Bu aralar ne çok susar olmuştu. O bu Narin değildi. Susmak onun doğasına tersti.

"Yanlıştır demedim. Zaten sen yanlış olduğunu biliyorsun dedim."

Boran Ağa daha fazla dayanamayıp "Narin bu konuda pek fazla yorum yapma. Senin sinirlerin bozulmuş istersen çık. Biz aramızda kararlar alırız."

Narin daha fazla dayanamayıp kahkaha attı. Kadınlar için kararlar alınıyordu ama ne yazık ki tek bir kadın yoktu aralarında.

" Biliyor musun Boran, asıl sorun da işte tam da bu!"
İşaret parmağıyle yere vurup " Siz erkekler biz kadınların adına tüm kararları alıyorsunuz."
Bakışlarını odadakilerin üzerinde gezdirip
"Daha kendi coğrafyanızdaki kadına bir hayrınız yok. Başka ülkeden gelen kadınlar için karar vermeye çalışıyorsunuz."

Boran Ağa kaşlarını çatıp yüzünü sıvazladı. Karısı yine bildiğini okuyordu.
"Ne demek istiyorsun anlamadım. Biz burada sadece insani olarak elimizden gelen ne var onu konuşuyorduk. Konuyu saptırıyorsun Narin."

Narin gülümsedi. Kocası olsa bile zihniyetinden nefret ediyordu. Bir de deli gibi aşık olmuştu ona. Böyle bir adama aşık olan biri olduğu için kendisinden tiksiniyordu.

" Konuyu saptırmıyorum, doğruları söylüyorum. Daha kendi topraklarınızda olan kadınlara bir hayrınız yokken başka millete el uzatmaya çalışıyorsunuz."

Kuruyan dudaklarını ıslatıp "Kendi topraklarınızda sırf kız çocuğu doğdu diye okuma hakkı elinden alınıyor. Aşık olmaya sadece erkeğin hakkı var gibi mal gibi isteyene veriliyor."

Herkes şaşkın bir şekilde ona bakıyor ve dinliyordu. "Benim asıl merak ettiğim konu çevrenizde bu kadar şeyler yaşanırken siz ne yaptınız da başka bir millet için yardım eli uzatmaya çalışıyorsunuz."

İçinde sindirilmeye çalışılmıș bir kızın çığlıkları vardı ve dile gelmek için isyan ediyordu.

"Yeri geldi mi kızlarınız berdel ya da kan yerine veriliyor. Bir de başlık parası var. Verdiğiniz birkaç lokma onu da kursağında dizip kat kat geri alıyorsunuz. Kuma olmaya mecbur kalanları söylemiyorum."

Pür dikkat dinlenildiğinjn farkındaydı.
"Kazma, pamuk ev işleri hepsi kadından soruluyor. Üstüne çocuk bakımı gibi işler." bakışlarını onu dinleyen erkeklerin üstünde gezdirip
"Yine de kadın yaranamıyor. Eksik etek, kaşık düşmanı ilan ediliyor."

Elini öfkeyle yere vurarak "Oysa ne eteğimiz eksik ne de kaşık düşmanıyız." bakışlarını onu dinleyen erkeklerin üstünde gezdirip
"Hatta önünüze koyulup kaşıkla yediğinizi bile biz pişiriyoruz." kadın ne yapsa yaranılmıyordu.

Konuşmak için ağzını açan Boran Ağa'nın susması için eliyle dur işareti yaptı. Odadaki herkes pür dikkat onu dinliyordu. "Şimdi söylersiniz biz sizi koruyoruz. Ben de merak ediyorum, biz kadınları erkekler neden ve kimden koruyor?" onu anlamayanlara gerekirse tane tane anlayacaktırl.

"Vahşi yaratıklardan mı?

Yoksa doğa olaylarından mı?

Dünyayı uzaylılar mı istila ediyor?

Biz kadınlar sizin korumanıza niye bu kadar muhtacız?

Savaşı başlatan erkek!

Savaşan erkek!"

Bu süreçte taciz ve tecavüz eden
erkek!

Ve ne hikmetse koruyan yine erkek."

Büyük bir nefes aldı. Dilinde onu anlaması için dilinde tüy bitmesi gerekse bile kendini anlatacaktı.

"Babalarımız ve kardeşlerimiz tarafından bir malmışız gibi başka birine veriliyoruz."

Burun kemerini sıkıp "Benim zihnim bunları almıyor. Sizi bizden kat kat üstün kılan ne?"

Ona yüzünü buruşturup bakan aşiret reislerini görmezden gelerek "Kadın bu kadar muhteşem varlıkken güç dediğiniz kaba olguyla kendinizi üstün gösteriyorsunuz. Bu işte büyük bir yanlış var. Ve biz bunu bir türlü bulamıyoruz."

Bakışlarını etrafında gezdirip "Gece yarısı sokakta gezen bir kadından korkmuyorsun; ama gece yarısı bir kadın dışarda olmaktan korkuyor."

Büyük bir nefes aldı. Doğruyu anlatması için birçok nefes alması gerekiyordu "En acınası halimiz bu bence. İçimize korkuyu salan da erkek, yanımızda durduğunda korkuyu silen de. Biriniz çok iyi diğeri kötü değil. Hepiniz kendinizi üstün ırk olarak görüyorsunuz. Eğer biz kadınlar için iyi bir şey yapmak istiyorsanız önce kendinizi eğitin. İnsan olarak bizi kabul edin. Varlığımız bu kadar sizi korkutmasın. Malınız olmadığımızı, bizi verip alamayacağınızı anlayın. Bunlar bizim için atacağınız en büyük adımlar olacaktır."

Odadaki herkes pür dikkat onu dinliyordu. Aldıkları soluklardan başka bir çıt çıkmıyordu. Kimse onun doğruyu söylediğini kabul etmiyordu.
" Narin Hanım belli ki kocan sana nerde, nasıl konuşman gerektiğini öğretememiş. Konuna gelirsek biz erkeklere verilen haklar bunlar. Bu düzen değişmez. Kadın da nerede nasıl duracağını bilecek."

Narin boşa konuştuğunu biliyordu ama susmayacaktı. Zaten olduğu ortam midesini bulandırıyordu.
" Öyle mi diyorsunuz?"
Odadaki herkesten olumlu anlamda sesler çıkınca Narin gülümsedi.

" Peki Suriye'de tecavüze dayanamayıp ölüm fetvası isteyen kızların, kadınların hesabını nasıl vereceksiniz?"

Tane tane anlatırsa belki anlarlar diye umut ediyordu "Ya da daha dün Afganistan'da Taliban'ın eline geçmemek için kendilerini damlardan atan kadınların hakkını nasıl ödeyeceksiniz?"

"Gerçi unutmamız gereken bir gerçek var. Onları koruyan muhteşem güç erkekler, kadınları ölüme bırakıp kaçmıştı. Ama bunları es geçelim değil mi? Şimdi suç bireyseldir. Bizi başka ülkede olanlar için suçlayamazsınız lafı başlar. O yüzden hemen bize dönüyorum. Hem siz kanatsız meleklerin yapacağınız yardımları etkilemek istemiyorum. Belki içiniz de antropoza daha girmeden savaştan kaçan birkaç kadını nikahına almak isteyenleri zan altında bırakmış olurum maazallah. "

" Coğrafya kaderdir söylemi var ya nefret ediyorum. Coğrafya kader değildir. Siz bu coğrafyanın erkekleri kaderimize yön veriyorsunuz. Kız çocuğu doğmam benim seçimim değil. Sırf bu topraklarda kız doğdum diye beni dışlayamazsınız. Bunu bağıra bağıra söylüyoruz. Ülkenin doğusunda töre cinayetleri, batısında kadın cinayetleri... Öldürülen kadın, öldüren erkek..." sesinde ki tını keskindi.

" Artık bunun eğitim veya kültürle alakalı olmadığını biliyorum. Ve ben artık buna bir dur demek istiyorum."ne yazık ki dur demekle durduralamıyorlardı.

" Bir erkek okuyabilir. Spor da yapabilir. Şort da giyer ama bir kadın yapınca aşağılık zihniyetler hemen sorgular. Tabi bunun medeniyetle alakası olmadığını çok iyi anladık. Çünkü eğitim almış erkekte kadın cinayeti işliyor. Bir baba kızının gözleri önünde hiç acımadan karısının boğazını kesiyor. Başka bir yerde canlı yayında genç bir kız dövülüp günler sonra ölü bulunuyor. Bunların hepsini erkek yapıyor. Şimdi suç kişiseldir, bunların sizinle alakası yok ama burada da töre cinayetleri var. İşe bak yine öldürülen kadın.

Oysa kadınlar ölmek istemiyor.

Annesinin üstüne kuma gelsin diye baba kızını berdel yapıyor. Öz kızına yapıyor bu kötülüğü. Buraya dikkat edin lütfen. İşte kadın kıt beyinli, aklı kısa, karşı çıkıp düğün günü kendisini asıyor. Neyse ki kaşık düşmanıdır öldü de ne oldu bir kaşık eksiliverdi."

Dilinden dökülenler canını acıtıyordu. Lakin izahı olmayan şeylerin mizahı olurdu "Kocası askerdeyken kayınbabası tarafından tecavüze uğrayan vardı. Kocasını niye askere gönderiyor, tüm suç onun. Kayınbabasının ona sulanacağını düşünmesi lazımdı. "

"Şimdi suç bireysel ama onun orda ne işi vardı değil mi? " en çok bu soru sorulmamıșmıydı. Gece veya gündüz o saatte ordaydsan öldürülmen için yeterli bir nedendi. Çünkü ilk akla gelen üstüne ne giymişti cümlesi ekleniyor.

" Ya da kırsın dizini kabullensin. Babaları karar vermiş, abileri onaylamış. Kadın kim ki karşı duruyor. Böyle alnının çatısına sıkarlar işte değil mi? Namusları kirlendi, karşı durdular. "

Narin Hanım çok oluyorsun cümlesi ile sözü kesildi. Evet çok oluyordu, artık katlanamıyordu.

" Haklısınız çok oluyoruz. O yüzden öldürülüyoruz. "

" Hak ediyoruz. Çünkü sizi biz doğurduk, biz yetiştirdik. Ağzınıza ilk giren bir kadının sütü, altınızdan alan yine bir kadın. Buna rağmen eksik etek görülüp öldürülen yine kadın."

"Savaşlarda doğurduklarımız öldürülüyor içimiz kan ağlaya ağlaya!"
"Başka bir yerde doğurduklarımız tarafından öldürülüyoruz, yakılıyoruz, bıçaklanıp, kurşuna diziliyoruz. Yine içimiz kan ağlıyor çünkü sevdiklerimizin eli kana bulanıyor. "

"Dünyadaki en büyük savaş kadına karşı veriliyor. Hadsizce, fütursuzca ben ölmek yada öldürülmek istemiyorum artık."

"Bizim hakkımızda karar verip hükmetmekten vazgeçin. Köleniz veya malınız değiliz. Sizin gibi insanız."

"Size emanet edildik. Emanetinize adam gibi sahip çıkın."

"Bakın bunun hesabını biz değil, siz Allah'a vereceksiniz. Hepiniz kör ve sağırı oynuyorsunuz; ama komşusu açken yatan bizden değildir denmiş. Bu kadar şeyi görmezden gelmenizin hesabını nasıl vereceksiniz gerçekten çok merak ediyorum."

Odadaki kimseden çıt çıkmıyordu, herkes sessizce düşünüyordu.

"Bakın giydiğimizi sorguluyorsunuz. Yediğimiz gözünüze batıyor. Bu coğrafyada tecavüze uğradı diye öldürülen kadınlar var. Bütün suç onun, abisi babası veya kocası korumuş ya. Hatta onun orda ne işi vardı? Kesin karşısındakini tahrik etmiştir. Bu coğrafyada doğmak kadının suçu ya doğarken seçseymiş bulunduğu yeri! Erkek mini etekten de etkileniyor, çarşaf giyenden de.
Neyse ben sizinle hiçbir zaman aynı dili konuşamayacağım ama artık erkek tarafından hayatıma bu kadar hükmedilmesini istemiyorum. Siz elinizi vicdanınıza götürün yaptığınız yanlışı anlayın. Eve gittiğinizde kız çocuklarınıza bir bakın. Onlar büyümediği sürece evladınızdır. Doğduğunda babası sizdiniz. Hastalandığında onun babası yine siz. Sadece beş dakika düşünün onların sizin gibi bir eşi olmasını ister misiniz? Sonra tekrar düşünün nasıl oluyor da bu kadar rahat hayatlarını kararttığınızı...

"Unutmayın hayatı kararan her kadının sebebi bir erkektir. Bu erkek ya kocası, ya babası, ya da abisidir."

"Narin hanım sus artık" denilmesi ile gülümsedi. Çenesini kaldırıp "konuşmamızdan bu kadar korkmayın"

Bakışlarını odadakilerde son defa gezdirip "kadın bu coğrafyada konuşacak, sizin onlara biçtiğiniz kadere diliyle isyan edecek. Gerekirse çığlık atacak gerekirse kahkaha ama susmayacak"

"Yaptığın isyandır. Kadınsın haddini bil"

Narin gülümsedi, gülüşü güzeldi Narin'in arkasında binlerce acı saklıydı "kadın olduğum için susturularak haddim bildirildi."

Narin içtiği bardaktan son bir yudum alıp ayağa kalktı. En azından düşünmelerini sağlamıştı, bu bile bir adımdı. Onları o düşüncelerle bırakıp odadan çıkmak istedi lakin gerekirse kafalarına vura vura anlatacaktı. Belki kullanacağı her kelime kurduğu her cümle bir kızın hayatını değiştirecekti. Cahile devrinde kızlar diri diri gömülürdü. Peygamber efendimiz zamanın da bu yasaklandı ve kadına haklar tanındı.

Odada yaşını almış erkekler düşünüyordu. Haklılık payı var mıydı?

Vardı!

Lakin onlara öğretilen doğrular böyle değildi. Bu düzen böyle gelmiş böyle gitmeliydi. Narin erkek düşmanı değildi fakat onun yaşadığı zorluklar katılaștırıyordu. Okumak istediğinde ilk babası onun karşısında durup" okuyup kötü yola mı düşeceksin" diye karşı çıkmıştı. Kız çocukları veya kadınlar okuyor diye kötü yola düşmüyordu. Aksine cahil olmayan kadın eğitimli çocuk yetiştiriyordu. O isyan ettikçe babasının sözleri değişiyordu. Kötü yol namusuma laf getireceksin veya oruspumu olacaksına dönüyordu.

Bir baba kızına okuyup oruspu mu olacaksın? Diyordu.

Oysa en çok kadın eğitim görmeliydi. Eğitim görüp okuyup kötü yolamı düşeceksin, oruspu mu olacaksın söylemlerini söyleyenlerin gözüne soka soka bak okudum meslek sahibi oldum. Ne kötü yola düştüm nede oruspu oldum demeliydi.

Gerçi bu topraklarda erkek kadının eğitimlisinden korkuyordu. Eğitimli kadın düzenleri için canlı bomba gibiydi. O isyan ettikçe düzenleri sarsılacak istedikleri gibi hüküm sağlamayacaklardı.

Bu erkek düşmanlığı değildi. Bu toprakların korkusuydu.

Narin duyduğu sesle daldığı düşüncelerden sıyrıldı. İçlerinden yaşlı olan bir ağaydı. Yaşını başını almış hürmet görüp saygı duyuluyordu.

"Narin hanım biz bu topraklarda böyle gördük. Belki sana yanlış geliyor töreler bunları gerektiriyor. Biz başka düzene ayak uyduramayız. Biraz önce Rasim'e kızdın lakin biz erkeklere dörde katar hak tanınmış ve bunun için arada ki yaş farkı için bir sınır konulmamıștır."

Adamın tekil değil sahipçi konuşması onu çileden çıkarıyordu. Belliki dörde kadar kendisine hak görüyordu. Kuruyan dudaklarını ıslattı. İçinden ya sabır dedi lakin sabır taşı olsa çatlayacak durumdaydı. Bu saatten sonra kimse onu durduramazdı. Bismillah deyip konuşmaya başladı. Artık Boran bile onu susturamazdı. İki elinin işaret parmaklarını kaldırıp "size tek bir soru soracağım."

Kimseden çıt çıkmıyor hepsi ona bakıyordu. Narin bakışlarıyla parmaklarını gösterip önce sağ elini sonra sol elinde ki parmağını gösterip "o zaman neden bir kadın bir erkek"

Odadaki erkekler ona anlamayan bakışlarla bakıyordu. Narin kendinden emin bir tavırla "sorum çok basit hani size dörde kadar hak tanındı ya, bende bunu merak ediyorum neden yaratılırken bir kadın ve bir erkek yaratıldı."

Kimseden çıt çıkmıyordu. Oysa Narin'in sorusu çok basitti. Narin genzini temizleyerek tüm bakışlarını yine üstüne topladı. Kendinden emin duruşunun ona verdiği özgüvenle" ulu yaratıcı kocaman bir evren içinde hayalini kuramadığın şeylerle beraber cenneti yaratıyor. Onun yanında azabının hayalini kurumadığın bir cehennem. Gücünün kudretinin bir sınırı yok yıldızları güneşi ayı dünyayı yaratıyor. Doğurma yetisini dişiye veriyor lakin istesem erkeğe de doğurganlık verirdim dedirtircesine deniz atların da erkeğe doğurtuyor. Yüce yaradan nurdan melek yaratıyor. Denizler okyanuslar onların içinde yaşayan milyonlarca canlı."

Narin bakışlarını tekrar etrafında gezdirdi. Boran ağanın gözlerinde ilk defa gurur verici bir bakış gördü ve dudakları kenara kıvrıldı. Önüne koyulan çaydan bir yudum alıp" toprak insan yaratıyor ve bir kadın bir erkek " işaret parmaklarını tekrar kaldırıp" bir Adem'e bir Havva"

Kimseden çıt çıkmaması doğru yolda gösteriyordu. Çayında bir yudum daha aldı onlara düşünme fırsatı vermek istiyordu. Bakışlarını biraz önce konuşan cımhatın yaşlı üyesine çevirip "bu kadar muhteşem bir yaratıcı bir erkeğe dört taneyi hak görseydi 1 Adem'e 4 Havva yaratmazmıydı?"

Son söyledikleriyle odada uğultular başladı. Hepsi kendi aralarında konuşuyordu. Narin'i dinsizlikle suçlayan bile vardı. Narin söylenen hiçbir şeye kulak asmadı. Bakışlarını önünde ki çay bardağına verip son yudumunu içip" bakın biz kadınları dinle vurup sabretmemizi istiyorsunuz. Yüzümüze bakıp kendiniz de o hakkı görür gibi başka bir kadının imasında bulunup yeri geldimi bunu kendinize hak görüyorsun lakin unuttuğunuz peygamber efendimizin veda hutbesinde sizin için en hayırlısı tek eşliliktir sözlerini kaideye almıyorsunuz."

Aslında çok basit bir soru sormuştu. Dinde kadına boşanma hakkından tut bir çok hak tanımıştı lakin kadına haklara öğretilmiyor. Bunun için eğitim almış kadından korkuları bu kadar çoktu. Eğitim almış kadın buruşuk düzene çomaktı. İllaki yanlışı deșeleyecekti.

"sus artık bilip bilmeden konuşma" diyen sesle büyük bir nefes alıp.

"Adem elmayı yediğinde zaten susturulduk. İlk itirazı elmada yapsaydık bugün siz dördü kendinize hak görmeyecektiniz."

"Tövbe estağfurullah" seslerinden sonra kimseden çıt çıkmadı. Kadın cennetten çıkarıldığı an zaten susturulmuștu. Dünyaya uyamamasıda bu yüzdendi. Çünkü nefsine yenilen Havva değil Adem'di.

Odada ki uğultular kulaklarında yankılanıyor ve Narin Hanım daha fazla tahammül edemeyeceğini anlayıp ayağa kalktı.

Narin düşünüyordu.

Ona göre ilk günah Adem'indi.

Yasak elmayı kadın için yemeseydi, kadın erkeğe bu kadar minnet etmeyecekti.

Belki de Adem yasak elmayı Havva için değil de nefsine yenildiği için yemişti.

Gerçi erkek nefsine yenilip öfkeleniyordu.

Yasak elmayı Adem yemişti ama Havva da onunla beraber sürgün edilmişti.

Bu yüzden kadın bu dünya için yanlış tohumdu. Onun yeri cennetti.
Kadın cennete yaratılmıştı. Kadının yeri dünya değil cennet olduğu için dünyaya uyum sağlayamıyordu.

Cennet annelerin ayağının altında deniliyordu. Kadın cennetse kötü erkek de kadının cehennemiydi; ama her kadın kendi erkeğinin cennetiydi.
Kısacası erkek elmayı yedi, kadın da erkeği için cennetten sürgün edildi.
Kadın sürgün edildiği dünyaya uyum sağlayamadı.

Çünkü insan Nisyandı!

Nisyan ise hata yapan unutandı. Ademin meyveyi Havva için yediği söylensede kesinliği bilinmiyor. Belki de nisyan olan insan nefsine yenildi. Çünkü o bir peygamber olsa bile insandı. Ve değişmeyen bir gerçekti. Gerçi şeytan bile önceden bir melekti. Melekler bile yanlış yapabiliyorsa insanda yapardı.

Narin Hanım kafasındaki düşünceleri def etmeye çalıştı. Onun içinde saçlarının her teli kırılmış bir kadın vardı. Kendi doğrusundan asla ödün vermeyen kadınlardandı.

Belki mutluluğu bulamamıştı ama kendisini keşfetmişti. Kendi hayatı için çaba sarf etmiş, birçok hayata dokunmuştu.

Pişman mıydı evet yapmadıkları için pişmandı.

Bu düşüncelerle arabasına binip konağa sürdü. Diğerleri sonra gelirdi.
Yolda aldığı telefonla gözünden bir damla yaş aktı.

Yine birine yetişememişti.
Gözünden bir damla yaş aktı. Direksiyonu kırıp yolunu değiştirdi. Bilmem kaçıncı defa hüzünle gittiği yere yine üzgün gidiyordu...

*
*
*
Heja arabanın içinde sesizce gidecekleri yere gitmeyi bekliyordu.

Hazar sinirliydi. Öfkesi Heja'ya değil Ağir'eydi.

Heja bana zaman ver diyordu lakin Ağir buna fırsat bile vermiyordu.

Hazar arabasını park edip ellerini direksiyona koydu ve kafasını oraya dayandı.

Kısa bir süre sonra ellerinde ki dokunușla başını kaldırıp Heja'ya göz göze geldi. Heja bakışlarını ondan çekip elinde ki mendil ile onun soyulan elini sildi.

Daha sonra mendili suyla ıslatıp aynı şekilde uzandı ve Hazar'ın kanayan dudağını yavaş dokunuşlarla sildi. Elini geri çekecegi anda Hazar onun elini tutup dudaklarını avuç içine bastırdı ve aşık olduğu harelerle göz göze geldi.

Heja'nın vereceği tepkiyi merakla bekliyordu.

Heja elini çekip sakın bir şekilde "bu doğru değil" dedi.

Hazar başını koltuğa yaslayıp "neden doğru değil"

Heja ona cevap vermeden kapıyı açıp arabadan indi. Küçük adımlarla arabanın önüne doğru yürüyüp bakışlarını hevsel bahçelerine çevirdi. Buranın havası bile ona huzur veriyordu.

Hazar kısa bir süre onu izleyip arabadan indi ve onun yanında durdu. Bakışları aşık olduğu kadındaydı. Heja'nın saçları hafif esen rüzgarla uçuşuyor ve Hazar'a görsel bir şölen sunuyordu.

Hazar boğazını temizleyip "soruma cevap vermedin"

Heja gülümsedi "soruna cevap vermesemde doğru olmadığını sende biliyorsun"

Hazar bakışlarını ondan alıp "benim tek doğrum sen olduğun için, başka neyin doğru olduğuyla ilgilenmiyorum"

Heja kalçasını arabaya dayayıp "Hazar ben yeni boşandım, çevrem de yanlış anlaşılmak istemiyorum"

Hazar'dan aynı hareketi yapıp "yeni dediğin süreç bir yıla yakın oluyor ve ben kimin ne düşündüğünü umursamıyorum"

Heja gözlerini kapatıp açtı. Alt dudağını ısırıp "Hazar ben yeni bir hayat istiyorum, üniversite okumak annem gibi ayaklarımın üstünde durmak istiyorum."

Bakışlarını Hazar'a çevirip "sen bu kadar süre beklemeye hazır mısın?"

Buraya kadar gelip okudun ve beğendinse yıldıza basmayı unutma

Evet Hazar güzel ilerliyor.

Ağir boş durmuyor.

Ve Narin Hanım alfa kadın yine yaptı yapacağını.

Yeni bölüm de görüşmek üzere hepiniz öpüldünüz.

Bölüm sınırı 2500 vote

Ve 5000 vote

Continua a leggere

Ti piacerà anche

647K 40K 38
• Ölümü göğsünde avutan bir kadının, ölüm kokan adamın parmak uçlarında taşıdığı ölümü sobelemesinin hikâyesi. •
33.8K 9.3K 41
Bir varmış, bir yokmuşla başlar her aşk masalı ama her masalın sonu aynı bitmez, onlar eremez muradına. Hüsrana uğrayan aşkların sonunda bir şarkı...
Vurgun Da Hope

Storie d'amore

5M 195K 73
Sevdaya tutulmuş iki yüreğin hikayesi.
863K 36.5K 26
Abimin arkadaşı akımını abimin arkadaşına uyguladım. Yaparken aklımdan geçen tek şey sürekli okuduğum kitaplardaki gibi olacak değil ya; Ayrıca tek b...