ERİHA

By Arsilya-TY

38.3K 1.9K 280

─ XXI-VI-MMXX ─ ''SONUMUZU İZLEMEYECEK MİSİN! ZAFERİNE ULAŞMAN İÇİN BİZE DİZ ÇÖKTÜRMEN YETMEZ! ŞAHİT OL... More

1.Tanıtım
2.Tanıtım
3.Tanıtım
4.Tanıtım
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
Gelecekten Bir Kesit
11.Bölüm
12.Bölüm

10.Bölüm

348 38 13
By Arsilya-TY

medya: çölde savrulan eriha çiçeği

-koyu kısımlar rüya ve halüsinasyon sahneleridir-

ℒℒℒ

☈BEŞİNCİ KISIM: RÜZGARIN SIRRI

Açık pencereden içeriye sızan çöl rüzgarları bir fısıltı gibi yayılıyordu etrafa. Acımasızca geçen saatler herkes için eşit akmıyordu ne yazık ki. O gece uykunun uğramadığı çok kişi vardı koca Sahra'da... Seyir tepesine çıkan Habil düşünceli gözlerle ufka bakarken, Kerha elinde tuttuğu hançeri masasının üzerinde çevirip duruyordu. Sahara ise Kerha ile yaptıkları son konuşmanın ardından yatağında oturur vaziyette gözlerini boşluğa dikmişti. 

İçlerinden yalnızca biri olduğu yerde durmaya dayanamamış ve soluğu Eriha'nın odasında almıştı. Diğerlerinin aksine  Eriha, oturduğu tahta sandalyede uykusuzluğa yenik düşerek bir anlık dalmıştı. Vücudu oturduğu yerde sürekli kıpırdanırken hissettiği susuzluk yüzünden uyanmak istedi. Bedeni suya olan açlığını haykırırken gözleri açılmamak için direnmeye devam ediyordu. 

Bu his de neyin nesiydi!

Odasının kapısı açıldığında içeriye giren yaşlı Keha, aradığı kişiyi pencerenin önünde bulmuştu. Bir elini yanağına yaslamış açıkta bıraktığı saçları sol omzundan aşağıya doğru uzanmıştı. Öylesine dalgındı ki içeriye giren adamı bile fark etmemişti. Omzuna dokunan elle  gözlerini açıp başını çevirdi.

''Keha! Sen miydin?'' diye sorduğunda gözleri kısılmış ve zorlukla bakışlarını kaçırmıştı.

''Neden burada oturuyorsun?''

''Yatağımda uyumak şu an istediğim son şey.'' dediğinde itirafı yaşlı adamın dikkatinden kaçmamıştı. Onu böylesine üzgün gördüğünü neredeyse hiç hatırlamıyordu. Eriha... Kabile'nin tek ve en güçlü kişisi olsada nihayetinde insan olduğu gerçeği değişmiyordu ve biliyordu ki Dünya üzerindeki yolculuğunu acıyı tatmadan bitiren insan yoktu...

''Onu mu düşünüyorsun? Zafir'i değil mi?''

''İlk defa verdiğim karar için emin olamıyorum. İçimdeki bir ses doğru olanı yaptığım için beni yatıştırmaya çalışırken, diğer ses bana hayatımın en büyük hatasını yaptığımı haykırıyor. Zafir haklıydı Keha... Oturduğum o taht insanlarımı katletmekten başka bir işe yaramıyor!''

''Bunu isteyerek yapmıyorsun Eriha, bu senin bile sınırlarını aşan bir karar. Ne yazık ki bildiğimiz tek yöntem asırlardır bu! Zafir haklı olduğu kadar sende haklısın. Eminim bir yolu olsaydı bunu hep birlikte yapardık. Fakat-'' dediğinde genç kadın sözünü burukça bir tebessüm eşliğinde kesti.

''Bir yolu yok. En çokta bu yüzden kendimi suçluyorum! Benim görevim imkansızlığın içinde bile mümkün kılınabilecek olanı görmek ve uygulamak. Gerçek liderler bu yüzden en önde yürürler. Çünkü gerisinde olanlarla aynı yola bakmazlar. Onları özel kılan, farklı düşünceleri olduğu için geriden gelenler sadece takip ederler!''

''Sen iyi bir lidersin Eriha.'' dedi ve genç kadının karşısına geçerek pencerenin kenarındaki mermere yaslandı. Bakışlarını gökyüzüne çevirerek parlak yıldızları seyretti bir süre Keha.

''Bazen bu kadar yıldızın aydınlatamadığı bu küçük Dünya'yı en az onun kadar küçük olan tek bir yıldızın nasıl aydınlatabildiğini düşünüyorum. Sonsuzlukta sahip olduğumuz tek şey küçücük bir Güneş...'' dediğinde Eriha yere indirdiği gözlerini Keha'ya doğru çevirdi.

''Milyonlarca yıldız bir araya gelsede bizi aydınlatamayacak. Sadece bir yıldız Eriha... Sonsuzluğun içinde sadece bir! Atalarımızın yaptıkları, uyguladıkları her neyse yenisini bulmalıyız. Buna mecburuz!'' Başını gökyüzünden Eriha'ya doğru çevirdiğinde uzun beyaz saçları rüzgarla savruluyordu. Odanın içindeki gerginliğe son duydukları eklenince şiddetle irkildi genç kadın.

''Keha sen neler söylüyorsun?'' diye sorduğunda hızla ayağa fırlayarak şaşkınlıkla yaşlı adama baktı. Yanlış duymuş olmalıydı... Buraya gerçektende onu ikna etmek için mi gelmişti? Ancak Keha söylediklerinden emin bir şekilde onaylarcasına başını salladı.

''O yıldızların arasına karışıp karanlığın içinde kurtarılmayı mı bekleyeceksin? Yoksa...''

''Yoksa?'' diye ikiletti genç kadın korkuyla.

''Bir güneş gibi doğup o karanlığı yok mu edeceksin?'' 

''Bunu yapamayacağımı biliyorsun!'' dedi hızla karşı çıkmış ve odanın içinde endişeyle yürümeye başlamıştı. Keha'nın buraya bunları söylemek için gelmiş olacağı aklının ucundan dahi geçmemişti. Kabile'nin en saygı duyulan kişisi olduğu için karar almadan önce hep ona danışır ve fikirlerini önemserdi. Şimdi ona Zafir'i dinlemeleri gerektiğini mi söylüyordu! Bunu yapamazdı.

O kendi içinde bir savaşa girerken odasının kapısı bir kez daha açılmıştı.Biraz sonra içeriye giren iri beden saygıyla eğilmeye ihtiyaç duymadan genç kadının tam karşısında dikildi. Söylenmek istenen açıktı... Buraya onun yardımcısı olarak değil bir arkadaşı olarak gelmişti. 

''Sen de baban gibi mi düşünüyorsun Kerha?'' diye sordu Eriha sakince. Yan yana duran baba oğul arasındaki benzerlik gözünden kaçmamıştı. Kabile kuralları gereği yakın olmamaları gereksede her ikisi de Eriha için önemli insanlar oldukları için sık sık bir araya geliyordu.

''İnan bana Eriha, bundan daha doğru bir yol olamaz. Zafir'in haklı olduğunu hepimiz biliyoruz. Atalarımız daha önce her ne yaptıysa biz farklı olanı bulmak zorundayız. Yengeç Dönencesine çok az bir süre kaldı. Geçitten çıktıktan sonra Nahar'ın ölümüne sebep olanı bulabilirsek geri döndüğümüzde neler yapabileceğimiz hakkında düşünebiliriz.'' dedi ve kabul etmesi umuduyla genç kadının yeşil gözlerinin içine baktı. Sadece üç kişinin bulunduğu oda öylesine bir ana şahitlik ettiği için örülü duvarların ardına en ufak bir ses geçirmiyordu. Eriha, başını çevirerek pencereye döndü ve son kez karanlık gökyüzünü baktı. 

Öylesine bir yıldız olup karanlıkta boğulmak istemiyordu...

Başarabilir miydi? 

Denemeden bilemezdi değil mi?

''Beraberimizde Zafir'i de götürmek zorundayız. Her ne kadar hiçbir şey hatırlamadığını söylese de buna inanmıyorum. Keha lütfen Habil'i de ikna et... Onun yardımına ihtiyacımız var, eğer geçitten çıkarsa bize zaman kazandırabilir.'' dediğinde her iki adamda şaşkınlıkla birbirine baktı.

''Bu kabul ettiğin anlamına mı geliyor?'' diye sordu Kerha heyecanla.

''Bunu gerçekten yapacak mısın Eriha?'' Yaşlı Keha'da en az oğlu kadar heyecanlı görünüyordu. Genç kadın usulca başını sallayarak onayladı.

''Bir sonra ki törende Talay'ın kanının toprağa değmesini görmeye dayanamam... Ne pahasına olursa olsun... Bunu başarmak zorundayız!''

''O halde gidip Zafir'i oradan alalım. Umarım başına kötü bir şey gelmemiştir.'' dedi Kerha. Aklına gelen kişiyle duruşu dikleşen genç kadın güçlükle yutkundu.

''Onu almaya ben gideceğim. Sen burada hazırlıklara başla Kerha! Sahara'ya haber vermeyi unutma. Eyba ve diğerlerinin bundan haberinin olmaması gerekiyor. Arkamızda en ufak bir iz bile bırakamayız. Geçitten bizim tarafımızda olan ne kadar çok kişi çıkarsa o kadar iyi!''

''Sahara eminim bunu duyduğuna çok sevinecektir.'' dedi genç adam engel olamadığı gülümsemesiyle. Gözlerindeki bir umut muydu bilmiyordu...

''Öyleyse hazırlıklara başlayalım.'' Yaşlı Keha gururla genç kadının başını okşadı. Onu doğduğundan beri tanıyor ve her anında destek olmak için elinden geleni yapıyordu. 

''Hep birlikte Eriha... Hep birlikte başaracağız!''

''Umarım.'' dediğinde içinde savaşan sesler ilk kez kesilmiş ve sadece dışarıya vuran sesini duymuştu.

───༆༆༆───

Başı dönüyordu ve ne kadar süredir burada öylece oturduğunu bilmiyordu. Açlığı bir yana susuzluk yüzünden güçsüz düşmüş ve solunum zorluğu çekmeye başlamıştı. İri bedeni halsizce geriye doğru yaslanırken boş matarası hala kucağındaydı... Sahip olduğunu sandığı tek suyu kaybetmişti... Çölün sessizliği onu ürkütmüyordu artık, oturduğu bu ağaçla birlikte ölüme terk edildiklerini biliyordu.

Rüzgarın uğultusu ağacın yapraklarına karışıp dinlendirici bir müzik gibi kulaklarına dolarken bakışları ufuk çizgisine doğru yavaşça yürüyen çocuğa takıldı. Arkası dönük bir şekilde yerde sürünen pelerini, aradaki mesafeye rağmen görebiliyordu. Aniden ortaya çıkan çocuk tüm suyu Tenere'nin gövdesine boşaltmış ve çekip gitmişti. Son sözleri ise hala Zafir'in aklını kurcalamaya devam ediyordu...

''İçtiğin su akan kanıma karşılık gökyüzünün yeryüzüne verdiği bir lanetti.'' demişti küçük çocuk. Öyleyse tahmin ettiği kişi olmalıydı. Dudaklarını ıslatmaya çalışarak son kez karanlıkta kaybolmak üzere olan bedene baktığında susuzluğu artık katlanılacak gibi değildi...

''Tenere'nin oğlu olmalı...'' dediğinde bedenine yaslandığı ağaç esen şiddetli rüzgarla adeta savrulurcasına dallarını yere eğmişti. Zafir şansızlığı karşısında kahkahalarla gülmek istiyordu fakat ona bile hali yoktu. Dalga geçercesine yüksek sesle konuşmaya devam etti.

''Senden bahsetmiyorum.'' Sanki kendiyle değilde gerçektende ağaçla konuşuyordu. Ona yaptığı açıklama bile samimi bir sesle dökülmüştü dudaklarından. Ağacın dalları hala oradan oraya savrulurken Zafir'in avucunun tam ortasına düşen tek bir yaprakla genç adam duraksadı. Kalan son gücüyle toprağa baktığında karıncaların artık orada olmadığını fark etti. Başını bu sefer korkuyla gökyüzüne çevirdiğinde tüm yıldızların ve Ay'ın hala aynı yerde olduğunu görünce korkuyla yutkundu.

Zaman neden akmıyordu?

Şakaklarında biriken damlalar yanaklarının kıyısından çenesine doğru uzanırken, genç adam hala uyuyordu. Bir rüyanın içine hapsolmuş bedeni ve ruhu adeta can çekişiyordu. Susuzluktan kuruyan dudakları çatlamaya başlarken gökyüzünde yerini alan Güneş tüm kavurucu sıcağıyla dokunuyordu ulaştığı yere.

''Uyanmak istiyorum!'' diye bağırdığında Tenere'ye yaslanmış bedeninden mırıldanmalar çıkıyordu. Gür sesi rüyasındakinin aksine gerçekte duyulmuyordu bile. Etrafında ince bir çizgi halinde yürümeye devam eden karıncalar ise yaptıkları işleri büyük bir özveriyle yapıyor ve toprağın üzerindeki halkaların içerisinde kayboluyorlardı.

Saatler geçtikçe sıkışıp kaldığı rüyasında bir ses duydu.

''Hala neyi bekliyorsun?''

Açık mavi gözleri karanlıkta aradığını bulmak istercesine kısıldı. Ancak yine de sesin geldiği yönü ve ait olduğu kişiyi bulamadı.

''Uyanmak için bu kadar beklememelisin!'' diye tekrar çıkışan sesle başını Tenere ağacının sert gövdesine vurmaya başladı. Hala sesin nereden geldiğini bilmiyordu. Sıktığı dişleriyle kucağındaki boş su matarasına baktı. Rüzgarın sertçe esmesine rağmen bedeni ateş gibi yanıyordu. Çünkü bedeni güneşin altında yalnızlığa terk edilmişken ruhu geri dönüş yolunu bir türlü bulamamıştı.

''Yapamıyorum!'' dediğinde bu sefer kendi sesi çölün derinliklerine ulaşmıştı. Biraz önce konuşan kişi artık susmuş ve Zafir'i orada yapayalnız bırakmıştı. Genç adam'ın susuzluğu giderek artıyor ve olduğu yerde debeleniyordu. Kısacık bir andı... Yeryüzündeki o titreşim kısa fakat bir o kadar güçlüydü. Toprağın yarılma sesini bile duymuştu. Kafasını hızla kaldırıp ufuk çizgisindeki kişiye baktı. O muydu? En başından beri konuşan o muydu?

''Buraya ölmek için gelmedin, uyan... Uyanırsan hayatta kalabilirsin!''

''Kimsin sen? Neden oradasın? Kan dökülmediği sürece neden yağmur yağmasına izin vermiyorsun!'' dedi ve kalan son gücüyle arkası dönük olan o koca bedene bağırdı.

''Onları daha ne kadar cezalandıracaksın!'' Kuruyan dudakları her açıldığında havada savrulan tozlar ağzının içine giriyor ve nefesini tüketiyordu.

''Seninde istediğin bu değil mi? Onları cezalandırmak.'' diye cevap verdiğinde Zafir'in çatılı kaşları düşünceli bir şekilde gerindi. Ufuk çizgisinde oturan kişiyi süzdü bir süre. Yeri ve göğü tamamen kaplayan bedeni siyah pelerinle örtülüydü. Ona ait hiçbir şey görünmüyordu...

''Benim hesabım masum olanlarla değil!''

''Fakat benim hesabım hepsiyle!'' dediğinde gürleyen gökle irkildi genç adam. Yağmur yağamazdı... Kan dökülmeden yağmur yağamazdı değil mi? 

''Bana bana bir şey söyle! DURDURABİLMEM İÇİN TEK BİR ŞEY SÖYLE! YALVARIRIM! BUNU DAHA ÖNCE YAPTIN! NAHAR ÖLMEK İÇİN KİMSEYE İHTİYAÇ DUYMADI! BİR YOLU OLMALI!''

Çöl kumlarını ıslatan damlalar giderek hızlanıyor ve genç adamın üzerine izin almaksızın yağıyordu. Hiçliğin ortasında yağan yağmur sadece Tenere ve Zafir için akıyordu sanki göklerden... Ufuk çizgisinde duran kişi başını sol tarafa çevirmiş ve bir süre sessizce beklemişti. Zafir ise kendinden geçmeden önce son kez duymuştu o gür sesi.

''Yerde ve göklerde karşılıksız iş yapan her kimse onu bul! Ancak onun kim olduğunu bulursan, laneti ortadan kaldırabilirsin!''

───༆༆༆───

Buraya gelmemesi gerektiğini biliyor fakat yine de içindeki susmak bilmeyen seslerle baş edemiyordu. Bu topraklarda yaşayan insanlara su dışında haksız veya adaletsiz bir yaşam sunulmamıştı. Düşünüldüğünde bu bile tek başına en büyük adaletsizlik gibi görünsede, lanetlenmiş bir toplum için artık geri dönüşü yoktu. Simsiyah kıyafetleriyle gecenin karanlığında, atıyla yaklaşıyordu yaşlı Tenere'ye... Atın  hırıltıları havaya karışırken adım sesleri her geçen saniye daha da yavaşlıyordu.

Dünya'nın en yalnız ağacına ve insanına yaklaşıyorlardı... Eriha, karanlığa rağmen keskin bakışlarıyla ağaca çokta uzak olmayacak bir mesafede, gördüğü hareketliliğin ardından belindeki hançeri çıkararak hızla fırlattı. Adeta havayı yararcasına hedeflenen bedene saplanan hançer kanlar içindeydi. Genç kadın ne tür bir hayvanı yaraladığından habersizdi. Bu gürültüye rağmen Zafir ise hala gözlerini açamamıştı. Açlık ve susuzluğu onun ölüm ve yaşam arasında verdiği bir savaştı şimdi. Bedenine saplanan hançerle koşmaya devam eden tilkinin akan kanı gittiği yere doğru bir yol çizerken Eriha, önce oradan uzaklaşan tilkiye sonra da ağacın dibindeki adama baktı.  Atından inerek Zafir'e doğru koşmuş ve endişeyle yere çöküp genç adamın geriye doğru yaslanmış başını kavramıştı.

''Uyan!'' Avuçlarıyla onun yüzünü kavradığında bedeni bir ölüden farksızdı. Öylesine soğuk... Öylesine tepkisiz...

''Aç gözlerini!'' Genç adamın hemen kucağında duran matarayı kavradığında içinin hala dolu olduğunu fark etti. Neden hiç içmemişti? Şaşkınlığını bir kenara bırakıp matarayı onun dudaklarının hizasına getirdi. Gözleri hala açık olmayan adamın en ufak bir tepki vermemesi endişesini git gide arttırıyordu.

Birkaç damla suyun boğazından geçmesiyle öksürmeye başlayan Zafir gözlerini açaçak gücü bulamıyordu. Hayal ve gerçeklik kavramını tamamen yitirmişti... Biraz daha su içtikten sonra daha da toparlanarak genç kadını süzdü. Hala yanağında olan sıcak elin varlığı öfkeyle dolmasına sebep olmuştu. Başını sertçe yana çevirdiğinde Eriha'nın eli genç adamın yanağından düşmüştü. 

Bu hareketiyle midesine yumruk yemiş etkisiyle sarsılan genç kadın, yutkunarak hafifçe geri çekildi. Zafir yeniden öksürmeye başlayınca havalanan eli hissettiği suçluluk duygusuyla havada asılı kalmıştı. Rüzgarın sol tarafına doğru savurduğu gür saçları, yüzüne gelirken yakınlıklarından dolayı Zafir'in de yüzüne dokunuyordu. Genç adam etkisinden çıkamadığı o rüyanın tıpkı diğerleri gibi sıradan bir rüya olmadığını biliyordu. Tepedeki güneşe baktıktan sonra kısılı gözlerini ufuk çizgisine çevirdi. Rüyasındakinin aksine orada sakince duruyordu. 

''Buraya eserini görmeye mi geldin?''

''Başka çarem yoktu.'' dedi ve hızla bakışlarını kaçırdı Eriha.

''Neden?'' diye sorduğunda teninde hissettiği sıcaklık çölün sahip olduğundan çok daha fazlaydı. 

''Tek amacım size yardım etmekti... Neden?'' dedi tekrar Zafir. Mavi gözleri yarı aralık olsada genç kadına dönmüş ve tüm dikkatini ona vermişti. Güneşin çıldırtıcı parlaklığı gözlerinin içindeki karanlığı aydınlatmaya yetmiyordu.

''Haksız olan sizlerken cezalandırılan neden benim?''diye üsteledi. Ard arda kurduğu sözleri sessizce dinleyen genç kadın buraya gelmeden önce kendini buna hazırlamıştı. Zafir kolayca sindirilebilen biri olmadığı gibi adaletsizlik karşısında boyun eğen biri de değildi.

''Yapmak zorundaydım.'' dediğinde havadaki eli nihayet boşluğa düşmüştü. Kırdığı dizleri toprağa değiyor ve üzerine savrulan kumlara aldırmıyordu.

''Tüm bunların sorumlusu sensin!'' diye çıkıştığında artık tahammülü kalmamıştı genç adamın ve hemen ardından öfkeyle ekledi.

''Geldiğin yere geri dön, beni basit bir ceza için göndermediğini bilecek kadar akıllıyım. '' Eriha, hala sessizce onu dinlemeye devam ediyordu.

''Sen buraya beni ölmem için gönderdin!'' Gür sesi genç kadının kulaklarında yankılanırken ufuk çizgisindeki kişi bundan huzursuz olmuşçasına kıpırdamıştı. 

''Sen haklıydın... Bir lider yapacak hiçbir şey yok diyerek öylece durmamalı. Belki de benden öncekilere olduğu gibi başarısızlıktan korktum. Beni sonunda karşılayacak olanın ne olduğunu bilmeden o yolu yürümekten korktum! Kardeşimi kendi ellerimle ölüme göndereceğimi biliyordum. Bunun bir gün olacağını biliyordum ancak yine de kabullenmek istemedim. Eğer unutursam o gün hiç gelmez sandım. Talay'ı kendimden uzak tutmayı başarırsam bundan o kadar da etkilenmem sandım! Bu lanet, bedenlerimize ulaşana dek ruhumuzun içindeki bütün iyiliği öldürüyor Zafir. En sonunda ise ölmeyi nasıl başarıyoruz biliyor musun? Kirlenmiş ruhumuzu sonsuzluğa taşıyacak temiz bir ruhla... Kendi kanımızdan... Kendi canımızdan olan tertemiz bir ruhla!'' Ardı ardına yaptığı itiraflarla Zafir'i şaşırtmıştı. Onu tanıdığı günden bu yana genç kadının bu kadar uzun konuştuğunu duymamıştı.

Eriha ayağa kalkarak gitmeye hazırlanırken Zafir, genç kadının ayak bileğinden tutarak kucağına düşmesini sağladı. Bu öylesine ani olmuştu ki kendini Zafir'in kucağında bulan Eriha, büyüyen göz bebekleriyle burun buruna olduğu adama bakıyordu şaşkınlıkla. Elleri genç adamın geniş omuzlarından destek alırcasına gömleğini tutuyordu. İçinde bulundukları yakınlık her ikisininde nefesini keserken bunu en iyi gizlemeyi başaran hiç şüphesiz Zafir'den başkası değildi.

''Seni ölümle bile tehdit edemiyorum!'' dediğinde dudakları genç kadının dudaklarının hizasındaydı. Bağlı elleriyle Eriha'yı kavradığı için genç kadının o çemberden kolay kolay çıkması mümkün görünmüyordu.

''Bırak!'' dedi çıkmasına şaşırdığı sesiyle Eriha.

''Burada birbirinizi korkutmak için ne söylüyorsunuz merak ettim? Kimseyi istediğin an öldürememek zor olsa gerek.'' dediğinde sesindeki alay Eriha'nın ısınan tenini öfkeyle doldurmaya başlamıştı.

''Sana bırak dedim yabancı!'' Kucağında tepindikçe başarılı olamıyor ve ince bedenini ona daha çok değdiriyordu. 

''Fark ettim de bana her sinirlendiğinde adımı söylemek yerine yabancı diyorsun. Hakkınızda artık çok fazla şey biliyorum. Size sandığın kadar yabancı değilim.'' dediğinde ince belinden kavrayan elleri ona dokunmamak için zor duruyordu. Burnuna dolan eşsiz kokusu ise genç adama hiç yardımcı olmuyordu.

''Eğer bırakmazsan-'' diye söze girdiğinde Zafir onun açıkta kalan boynuna eğilerek yakınlıklarını daha da arttırdı. Genç adamın nefesi tenine değiyor ve fısıltıları yutkunmasına sebep oluyordu.

''Beni zaten ölüme terk ettin Eriha...'' Boğuştuğu düşüncelere rağmen içindeki nefret kendisini hatırlatmaktan geri durmuyordu.

''Seni uyarmıştım.'' dediğinde başını geriye çekmeye çalışsa da genç adamın bağlı kollarının arasında olduğu için başarılı olamadı. 

''Hiç dinlemedin!'' Tekrar birbirlerinin yüzüne bakmaya başladıklarında Eriha'nın dolan gözleriyle irkildi. 

''Kolay mı sanıyorsun? Burada öylece durup insanlarımı haksızca ölüme uğurlamak? Yağan yağmurla sadece su içmiyoruz biz! Boğazımı yakıp geçen o şey bir ateşten farksız. Toprağın üzerindeki kan kurumadan yeryüzüne düşen her bir damla bize kim olduğumuzu hatırlatıyor! Binlerce yıl Zafir! Binlerce yıldır burada dünya'ya gözünü açan herkes lanetten kurtulmanın yollarını aradı! Bir döngünün içinde hapsolduk... Kan akıyor ve yağmur yağıyor. Eğer o kan akmazsa zaten cehennem olan bu yer daha da katlanılmaz bir hale bürünüyor. Yine de...'' dediği an aklına gelenlerle duraksadı. Artık geri dönüşü yoktu. Zafir onun neden sözlerini yarım bıraktığını anlamamıştı. Kolundan tutarak yeşil gözlerinin içine baktı ilgiyle. 

''Ne oldu?'' diye sordu merakla.

''Dediğini yapacağız. Bir sonra ki dönence gerçekleştiği zaman geçitten çıkıp Nahar'ı ve seni bulduğumuz yere gideceğiz. Orada bir ipucu bulabilirse-'' dediğinde sözleri Zafir tarafından şaşkınlıkla kesilmişti.

''Doğru duyuyorum değil mi? Sen şimdi bana Talay'ı öldürmeyeceğinizi mi söylüyorsun!'' Mavi gözlerindeki heyecan ve mutluluk genç kadının varlığını hatırladığı kalbini hızlandırmıştı. Onunla burada bu vaziyette konuştuğuna hala inanamıyordu.

''Bunun için söz veremiyorum. Sadece... Kabiledekilerin dikkatini çekmeden bunu araştıracağız. Bu süre zarfında suya olan ihtiyacımız ne yazık ki değişmeyecek.''

Zafir duyduklarından pek memnun olmasa da şimdilik bunu kabul edebilirdi. En azından araştıracaklarını söylemişti değil mi? Aniden aklına gelen kişiyle tekrar Eriha'ya döndü.

''Bende mi sizinle geleceğim?'' diye sorduğunda gözlerindeki gizemli bakışın altında yatan sırları en çok merak eden hiç şüphesiz Eriha'dan başkası değildi.

''Belki orada bir şeyler hatırlayabilirsin yabancı. Yine de o zamana kadar hayatta kalmak istiyorsan beni bir an önce bırak. Çünkü eğer bırakmazsan bana dokunma küstahlığını gösterdiğin için kafanı vurdurtmak zorunda kalacağım!'' dediğinde sesi sert ve otoriter çıkıyordu. Ancak genç adamın üzerinde hayranlık haricinde pek bir etki bırakmamıştı. Onun kollarındaki sıcaklığı tepedeki Güneş'den çok daha fazlaydı. İnatçı burnunu havaya kaldırdığında Zafir'in sessizliğini fırsat bilerek hızla kollarının arasından çıktı. Belinden çıkardığı hançerle Tenere ağacına bağlı ipleri tek seferde kestiğinde gözleri yerdeki kan damlalarına takılmıştı. Biraz daha geç gelse belki de o tilki, Zafir'e zarar verebilirdi. Nihayet iplerden kurtulan adam, ağacın gövdesine tutunarak ayağa kalkmaya çalıştığında zorlukla yutkundu. Atına doğru gitmeye niyetlenen kadını kolundan tutarak kendine çektiğinde Eriha onun tükenmek bitmeyen gücü karşısında şaşırmıştı. 

''Yine ne istiyorsun?'' dedi bıkkınca. Zafir uzun boyuyla genç kadına tepeden alaycı bir bakış atarak yüzüne doğru eğildi.

''Geçitten çıktıktan sonra ait olduğum yeri hatırlarsam gitmeme izin verecek misin?'' diye sorduğunda alnına dökülen saçları ve hafif çıkmış sakallarıyla gerçektende çekici görünüyordu. Eriha onun beklenmedik sorusu karşısında bakışlarını kaçırdı. Tuhaftı... Kimseyle konuşurken göz temasını bozmazdı çünkü çoğu kişi onunla konuşurken yüzüne bakmaya cesaret edemezdi. Fakat Zafir öyle değildi... 

''Cevap verecek misin?'' Genç kadının tepkilerini izlemeye devam eden adam, alacağı yanıtı sabırla bekledi.

''Seninle bir anlaşma yaptık.''  Zümrüt gözlerini tekrar Zafir'e dikerek çenesini havaya kaldırdı. Duruşu ve sesi her zamanki gibi kendinden emindi. Son sözlerini kurarken genç adamı bozguna uğrattığından ise habersizdi.

''Hayır.'' dedi ve ekledi.

''Ancak laneti ortadan kaldırmanın bir yolunu bulursak gitmene izin veririm yabancı!''

───༆༆༆───

Uzun ve gür tüylerine bulanan kanı, tükenmeye başlamıştı. Tam kalbine saplanan hançerle koşmaya devam eden tilki, nihayet çöldeki tüm hayvanların bildiği mezarın yanına ulaştığında duraksadı. Kalan son gücüyle küçük mezarın yanındaki toprağı kazmaya başladığında havaya karışan çığlıkları yeryüzünü titrediyordu. Hızlı bir şekilde kazdığı toprağın içine bedenini bıraktı. Rüzgar ise görevini yapmak için usulca yerden esmeye başlamış ve havaya kaldırdığı kumları tilkinin mezarına savurmuştu.

Yeryüzünde görülen ve görülmeyenler arasındaki gizli anlaşmadan haberdar olan ufuk çizgisindeki kişi, rüzgarı daha şiddetli esmesi için eliyle yönlendirdiğinde çok geçmeden tilkinin üzeri tamamen kapanmış ve hayvan yaşamına son vermişti. 

Görevi nihayetinde tamamladığı içinde gerisinde bıraktığı her iz rüzgar tarafından usulca temizlendi...

-Bölüm Hakkında Bilgi-

 21 Haziran olarak belirtilen tarih Yengeç Dönencesidir.

Kitabın ilk bölümü özellikle 21 Aralık Tarihinde başlatılmış ve planlanan tarih 21 Haziran'a uygun şekilde yazılmıştır. 

21 Haziran'da saat tam 12:00'da Güneş en tepedeyken gölge boyunuz sıfırlanacak ve gölgeniz yok olacaktır. Bunu deneyimlenizi şiddetle öneriyorum!

-Soru Köşemiz-

Beni önceki kitaplarımdan tanıyanlar bilir bu kitapta daha ağır ve edebi bir dil kullanmaya çalışıyorum. Bu okurken sizlerde olumsuz bir etki bırakıyorsa lütfen düşüncelerinizi benimle paylaşın. :)

Ve son bir ricada bulunacağım kitabın daha fazla kişiye ulaşabilmesi için bizi okuma listelerinize ekleyebilirseniz çok mutlu olurum. :)

Kitabın instagram hesabından daha fazla bilgiye ve detaya ulaşabilirsiniz.

instagram: arsilyaty

Continue Reading

You'll Also Like

136K 561 12
Fantezi Hikayeleri (Bilimkurgu - Fantastik - Doğaüstü)
YANSIMA By Gizme

Science Fiction

6.3K 486 29
İKİ AYRI YAŞAM AMA TEK BİR NOKTA : RUH Amelia kendini hiç bilmediği bir dünyada bulmuştu. Bir anda 19. yüzyıl İngiltere'sine gitmişti. Bu bir rüya m...
2.4K 630 4
Ruhsuzca sırıttı ve dilini damağına vurarak cıkladı. "Sen bugünden sonra Akrep'in zehrini taşıyan bir Zehre'sin." Beni düzeltirken, elanın mahkûmu ol...
209K 12.2K 59
Tamamlandı;) Her şey Eski sevgilisi diye yazdığı adam Yüzbaşı çıkınca başladı 🤭