stop the world, i wanna be wi...

By btsfichange

1.7K 143 52

yazan: skylovetaekook prompt sahibi: luficent "Hayal et, hayatının ve varlığının sonuna dek beraber olacağız... More

1.Geçmişten birkaç parça
3. Davetsiz misafir olan hastalık
4. Gereksiz duygu: Pişmanlık
5. Eski bir arkadaş ve gitmek
6. Eski bir hatıra defteri
7. Sanat ve onun hayranı
8. Ay tavşanı ve beyaz kaplan
9. Duyguların pençeleri arasında sıkışıp kalmak
10. Final: Bizim gibisi yok
Duyuru

2. Kolları arasındaki cennetim

160 19 8
By btsfichange

2002, İngiltere, Londra

"Seni o kadar çok özlemiştim ki. Geri gelmene çok sevindim." dedi büyük gözlerini üzerimde sabit tutarak. Elinde birini bana verdiği çikolatayı sıkı sıkıya tutuyor, salıncakta oturmuş öylece bana bakıyordu. Elimde olmadan ona büyük bir gülümseme sundum. Tavşan dişlerimin görünebileceği kadar büyük bir gülümsemeydi. Çünkü o, dişlerimi sevimli bulurdu hep.

"Ben de seni özledim, TaeTae. Ama şimdi de Kore'de bırakıp geldiğim arkadaşımı özlüyorum." Gülüşüm arkamdan ağlayan arkadaşımı hatırlamamla solarken TaeTae de salıncakta ileri geri gitmeyi durdurmuş, üzüntüyle bana bakmıştı.

"Bir arkadaşın mı vardı?" dedi gözlerindeki parıltılarla. Nedense çok üzgün gözüküyordu şu an. Ama sebebini anlayamadığımdan sadece sorusunu cevapladım.

"Evet! TaeTae tanısan çok seversin. O çok güçlüydü biliyor musun? Benden büyüktü ve hep yanımda olup beni kolladı. Çok harika biriydi!" dedim aklıma onunla geçirdiğim anlar gelirken. Cidden arkadaşımı çok özlemiştim, üstelik daha buraya geri dönmemizin beşinci günüydü.

Babamın işi yüzünden Kore'ye taşınmak zorunda kalmıştık üç yıl önce. Annemin söylediğine göre, o zamanlar paramız azaldığı için taşınmıştık. Gitmemek için çok ağlamıştım, çünkü Taehyung'u burada bırakıp gitmek istemiyordum, ama mecbur kalmıştım. Şimdi geri dönmüştük, bu sefer de onu arkamda bırakıp gelmeli olmuştum. Yine çok ağlamıştım, ama annem Taehyung'u görebileceğimi söyleyerek beni sakinleştirmişti. Ama arkadaşımı da çok özlüyordum, keşke hem Taehyung'u hem de onu nereye gidersem gideyim yanımda götürebilseydim. Böylece hiçbirimiz ağlamak zorunda kalmazdık ve hep mutlu olurduk.

Hâlâ susmaya devam eden Taehyung'a baktığımda ağladığını gördüm. Gözlerim sonuna kadar açılırken neden ağladığını anlamaya çalışıyordum. Oturduğu salıncakta bir şey demeden sessizce ağlıyordu, hem de yüzüme bakmıyor, yere bakıyordu.

"TaeTae, ne oldu? Neden ağlıyorsun?" dedim telaşla. Bunu bekliyormuş gibi burnunu çekti ve minik elleri yumruk şeklini alarak gözlerini ovuşturdu.

"Ben hep seni bekledim, hi-hiç arkadaş edinmedim!" dedi bir kez daha burnunu çekerek. "Üs-üstelik ben ondan daha güçlü olurum! Seni ben korurum işte, onunla arkadaş olma."

"Neden böyle konuşuyorsun ki?" dedim kaşlarım çatılırken. "İkiniz de benim arkadaşımsınız. O sana karşı hiç böyle şeyler söylememişti. Dediklerini duysaydı çok üzülürdü." sinirim aklıma gelenlerle daha da büyürken Taehyung'un ağlaması artık sesli bir hal almıştı. Onun ağlamasına dayanamadığımdan tavşan dişlerimi dudaklarıma bastırdım, ama hâlâ kızgın olduğumdan oturduğum salıncaktan hızla kalkmıştım. Gidecektim.

Gidecektim işte!

Sinirliydim ona ben.

"K-kook," diye bağırdığını duydum arkamdan. Ama sinirli olduğum için geriye dönmeden ilerlemeye devam ettim. Zaten onu bırakıp geldiğim için üzgündüm, bir de Taehyung kızdırmıştı beni. "Kook! Nolur gitme yine! Senden başka arkadaşım yok ki benim, lütfen gitme."

Gidecektim.

Ama Taehyung'u çok sevdiğim için gidemedim.

Nasıl sevmezdim ki, birlikte büyümüştük biz. Bir süre Kore'de yaşasam bile, onunla büyüdüğümü unutamazdım ben.

TaeTae ilk arkadaşımdı benim.

Bu yüzden adımlarımı durdurarak, hâlâ elimde bana getirdiği çikolata dururken arkamı döndüm. Benim TaeTae'mi yerde oturmuş ağlarken gördüğümdeyse onun gibi ben de ağlamaya başladım ve yanına koştum. Üstümün kirlenmesini, annemin kızacak olmasını umursamadan yere oturdum ve elimdeki çikolatayı kenara bırakarak yüzünü avuçlarım arasına aldım.

"Şşt, ağlama tamam." dedim yanaklarına akan yaşları silerken. Oysa ben de ağlıyordum. Ama bu işe yaramadı ve daha şiddetle ağlamaya başladı. "Tamam, geçti bebeğim. Ben buradayım, ağlama." dedim onu kendime çekip sarılırken annemin ben ağladığım zaman söylediği sözleri tekrar ederek. Bende işe yarıyordu, bu yüzden onun da ağlamasını durdurması gerekiyordu.

Küçük kollarımın arasına aldığım minik bedeni anında sarılışıma karşılık verdi. Alnını omzuma yaslayarak ağlamaya devam ettiğinde elimi saçlarına atmış, yine annemin bana yaptığı gibi saçlarını okşamıştım.

"G-gitmeyeceksin?" diye sordu normalden daha farklı bir ses tonuyla. Sarsıla sarsıla ağladığı için ikimizin de bedeni titriyordu. Benim gözyaşlarım onun sırtına, onunkiler ise benim omzuma dökülüyordu.

"Hayır, gitmeyeceğim."

"Söz mü? Bir daha beni yalnız bırakıp gitmeyeceğine söz ver." Doğru düzgün kuramamıştı bile cümlesini. Hıçkırıkları kelimelerini yarıda kesiyor, yaşlar hâlâ omzuma damlıyordu. Ama anlamıştım işte ne dediğini.

"Söz, benim güzel TaeTae'm. Bırakmayacağım seni. Sen de söz veriyorsun, değil mi?" dedim geri çekilip yüzüne bakarken. Yüzü ağlamaktan tamamen kıpkırmızıydı, yanakları yaşların etkisiyle parlıyor, Taehyung çok üzgün gözüküyordu. Yine de kendi halini önemsemeden ellerini uzatıp benim yanaklarımdaki yaşları silmişti. Bu yüzden ben de aynısını ona yaptım. Sonra da heyecanla başını sallayıp ikimizi birden gülümseten o sözleri dudaklarından döktü.

"Söz, Kook. Seni hiçbir zaman bırakmayacağım. Artık gitmene de izin vermeyeceğim. Gidersen bile seninle geleceğim."

...

2010, İngiltere, Londra

Çok heyecanlıydım. İçim içime sığmıyor, ayağa kalkıp bağırmak, oturup sessizliğe gömülmek, karşımdaki Taehyung'a sarılmak, annemleri öpmek ve daha bir sürü şeyi aynı anda yapmak istiyordum. Karmakarışık olmuş, heyecanım mantıklı düşünme yetimin önüne geçmişti. Koşmak istiyordum. Ciğerlerimde hava kalmayana, bayılana, kurtarıcım Taehyung gelip beni kolları arasına alana kadar koşmak istiyordum.

Hayalimiz gerçek olmuştu.

Taehyung'la kurduğumuz yüzlerce hayalden biri daha bugün gerçek olmuştu.

Şöyle ki sabah günlük rutin haline gelen bir alışkanlık olarak gözlerimi Taehyung'un yanında açmıştım. Yıllardır onunla uyanıyor, onunla uyuyordum. Bazı istisnaları saymazsak, ayrı uyuduğumuz günler yok denecek kadar az olmuştu. İkimiz de yatağımızda birbirimizin varlığının olmasına alışmıştık. Hatta ben o kadar alışmıştım ki, Taehyung'suz başlayan bir günün iyi geçeceğini kesinlikle düşünmüyordum. Ki Taehyung'un yanımda olmadığı günler de bana bunu kanıtlamak istiyormuş gibi berbat geçiyorlardı genelde. Bilmiyorum belki de kendimi fazlaca inandırdığımdan böyle oluyordu, fakat oluyordu işte. Sebebini kim ne yapsın.

Taehyung uyurken bir şeylere sarılmayı sevdiğinden kolları sıkı sıkı belime dolanmış, saçları kuş yuvasına dönmüş, yüzü gözü hamur gibi şişmişti. Başkalarında çirkin görünecek bu görüntü, onda hayat bulduğu zaman en güzel sabah manzarası oluvermişti. Benim ellerim onun göğsünde dinleniyordu. Yüzlerimiz fazlasıyla yakındı, öyle ki nefeslerini yüzümde hissediyordum. Ergenlikte olan biri için bu, nefes kesici bir pozisyon olsa bile, Taehyung'la sahip olduğumuz ilişki aramızdaki sınırları her açıdan yok edebiliyordu işte. Bunun gibi; dışarıdan bakınca bizi sevgili sanabileceğiniz bu görüntü gibi. Bu yüzden fazlasıyla rahattım. Ellerimden biri göğsünden ayrılıp yüzüne uzanırken de, onun biçimli kaşlarını parmak uçlarımla okşarken de, tüm yüzünü parmaklarımla severken de fazlasıyla rahattım. Ve de huzurlu.

Benim minik TaeTae'm bu yıllar boyunca fazlasıyla büyümüş, eskiden ona sarıldığımda küçücük kalan bedeni şimdi beni sardığında benim küçücük kalacağım kadar gelişmişti. Yüzü, onun ergenlik döneminde olan bir çocuk olduğunu kanıtlayamayacağınız kadar pürüzsüzdü. Çok yakışıklı olmuştu; kahverengi saçları Kore stiliyle gözlerinin önüne kadar dökülüyor, iri dudakları bir gün bile kırmızılıklarından bir şey kaybetmiyor, çene hattı günden güne şekilleniyordu. İnsanların aklını başından alacak kadar yakışıklı birine dönüşüyordu. Bense onun yalnızca bana ait kalmasını istediğimden Taehyung'un yakışıklılık seviyesiyle doğru orantılı olarak artan bir kıskançlıkla baş etmek için çabalıyordum.

Hayır, onun benden yakışıklı olmasını kıskanmıyordum. Benim sorunum daha çok ona bakan gözlerleydi. Zaten sosyal kelebekti, herkesi tanıyor, herkesle iyi anlaşıyordu. İnsanların onu güzel kalbi nedeniyle sevmesi yetmezmiş gibi, şimdi bir de görünüşü için seviyorlardı. Ve ben, onu birinin benden alma ihtimalini düşündükçe deliriyordum. Taehyung sadece bana özel kalsın istiyordum. En çok beni sevsin, en çok bana ilgi göstersin, en çok benimle zaman geçirsin. Zaten bencil bir çocuk olmuştum hep, her şey benimdir mantığıyla büyümüştüm. Bu yüzden Taehyung'u fazlasıyla sahiplenmem de garipsenecek bir şey olamazdı.

Dediğim gibi, kıskançlığım her geçen gün daha fazla artıyordu. Ancak günün sonunda ne olursa olsun Taehyung'un benimle uyuyacağını, sabaha onunla uyanacağımı bilmek beni sakinleştiriyordu. Sonra da bunu birinin elimden alabilme ihtimali aklıma geliyor ve bir daha deliriyordum. Bu sonsuz döngüyse Taehyung beni kolları arasına alıp, hiç bırakmayacağını söyleyene kadar devam ediyordu.

Taehyung uyandıktan sonra annemin hazırlayıp gittiği yemeklerle kahvaltı yapmış, üstümüzü başımızı düzelterek dışarı çıkmıştık. Yaz mevsiminde bile yağmur yağma ihtimali olduğundan ve Taehyung benim aksime ıslanmayı sevmediğinden her ihtimale karşı katlanabilen şemsiyemi çantama atmıştım. Fakat Londra bize yağmurdan başka iklimleri olduğunu kanıtlamak ister gibi günlük güneşlikti bugün. Ya da alacağımız güzel haberi önceden biliyordu, bu yüzden sevinçliydi. Bilemiyorum.

Neyse, Taehyung'la çıktığımız öğlen gezintisinde bir süre parkta yürüyüş yapıp sohbet etmiş, yine hayaller kurmuş, sahipleriyle yürüyüşe çıkmış hayvanları sevmiş ve sıcaktan bunaldığımız zaman bir kafeye geçip soğuk içecekler almıştık. Bir süre zamanımızı kafede geçirdikten sonra, ortak arkadaşlarımızın çağırmasıyla oradan kalkıp başka bir kafeye geçmiştik. Akşam olana kadar hep birlikte eğlenmiş, kafeyi altına üstüne getirmiştik. Öyle ki bir ara Taehyung kafenin içinde Linda'yı kovalıyor, Brian Nancy ile birlikte bağıra bağıra şarkı söylüyordu. Çalışanlar ise bizi kovmamak için kendilerini zor tutuyorlardı; eh, kovamıyorlardı çünkü fazlasıyla sipariş veriyorduk.

Böyle dolu dolu geçen bir günün ardından eve geldiğimizdeyse, söylemeden geçmeyeyim Taehyung'la evlerimiz tabii ki yan yanaydı, günün en güzel haberini almıştık. Taehyung'la birlikte gitmek istediğimiz üniversite bizi kabul etmişti. Üstelik ikimiz de istediğimiz bölüme kabul edilmiştik ve bu demek oluyordu ki, Taehyung'la birlikte Amerika'ya gidiyorduk.

Biz, Taehyung ve ben, birlikte, Amerika'ya gidiyorduk.

Hayalimiz gerçek olmuştu.

Hatta üç hayalimiz birden gerçek olmuştu.

Hem Amerika'ya gidiyorduk, hem istediğimiz üniversiteye kabul edilmiştik, hem de bunları yine ve yine birlikte yapıyorduk. Sanırım, hatta direkt söyleyebilirim ki, benim için aralarında en özeli üçüncüydü. Biliyordum ki bu üniversiteyi çok istememe rağmen Taehyung yanımda olmasa asla gitmezdim. Çünkü biz birbirimize bağlıydık. Sekiz yıl önce bir söz vermiştik ve ikimizin de bunu bozmaya niyeti katiyen yoktu. Ki her şey yalnızca söz yüzünden de değildi.

Biz birbirimize bağımlı haline gelmiştik.

Ben Taehyung olmadan iki adım öteye atamazdım. O, ben olmadan iki saatten fazla duramazdı. Biz, birbirimiz olmadan rahat bir uyku uyuyamazdık. Onun olmadığı bir dünyanın düşüncesini bile kabullenemiyordum. Onun olmadığı her yer cehennemden farksızdı. Bizim aramızdaki bu bağ insanların sözleriyle yücelttikleri aşktan bile güçlüydü. Sanki aramızda görünmez ipler vardı, birbirimize sıkı sıkı sarılmamızı sağlamıştı ve biz, o iplere uyup birbirimize sarıldığımız an, daha da sıkılaşıyorlardı. İşte bu yüzden, onsuz gideceksem eğer, yıllardır kazanmak için kendimi yırttığım üniversiteyi bile kestirip atardım.

Fakat bu olmamıştı.

Biz ikimiz birlikte kazanmıştık, birlikte gidecektik, yine birlikte yaşayıp, yine birbirimizin gözü kulağı olacaktık.

Bunların düşüncesi bile kalbimin atışını nirvanaya ulaştırmaya, beni yerimde oturamaz hale getirmeye yetiyordu.

Her şey güzel olacaktı. Bir kaç hafta sonra Amerika'ya gidecektik ve ikimiz birlikte yeni bir hayata atılacaktık. Yeni arkadaşlıklar kuracak, yeni şeyler öğrenecek ve güne birbirimizle başlayıp, günü birbirimizle bitirecektik.

Her şey güzel olacaktı.

Ya da sadece ben öyle sanıyordum.

...

2018, Kore, Seul

Taehyung benim tüm hayatımdı.

Bu günümüzde birçok kişinin aşık olduğu kimseye sar fettiği boş laf salatası gibi bir şey değildi. Taehyung gerçekten de benim tüm hayatımdı. Ben onunla dünyaya göz açmıştım, birkaç ay küçük olduğum gerçeğini unutun, onunla büyümüştüm, onunla olgunlaşmıştım, onunla ağlayıp, onunla gülüp, uyuyup, sarılıp, eğlenip, sıkılıp, bir şeylerimi kaybedip, bir şeyleri kazanmıştım. Yıllardır, araya giren küçük zamanları saymazsak, onsuz bir anım bile geçmemişti. Taehyung benim çocukluğumdu, ergenliğimdi, gençliğimdi. Ve ben biliyordum ki benim yanımda olmaya, benim geleceğim ve yaşlılığımda da hayatımda büyük bir yer kaplamaya devam edecekti.

Bundan asla şikayetçi değildim.

Taehyung benim nefes alma nedenimdi.

Hâlâ ayakta kalmam için bana gerekli olan dayanaktı.

Şimdi düşünüyorum da, eskiden, her şeyim ellerimden kayıp gitmeden önce, ben Taehyung'suz yaşayamayacağımı söylerdim. Onsuz bir an bile geçiremeyeceğimi, onsuz bir yere gidemeyeceğimi, uyuyup, uyanamayacağımı. Fakat meğersem o zamanlar bunların hepsini zorlasalar yapabilirmişim. Meğersem şimdinin yanında o zamanlar bir hiçmiş. Meğersem ben asıl şimdi Taehyung'suz kelimenin tam anlamıyla yaşayamazmışım. Bunu anlamıştım.

Ve doğruyu söylemek gerekirse, bunu anlamam bana çok şeye mâl olmuştu.

Fakat yine de, her şeyimi elimden alan hayata en azından Taehyung'u hâlâ bana ait bıraktığı, en azından onu benden almadığı için minnettardım. Kim Taehyung bu hayatın bana karşı iyi davrandığı yegane andı.

Yıllar onu içimde öyle bir büyütmüştü ki, öyle bir sevgi sarmıştı ki beni, benliğimi Kim Taehyung'u isteseniz bile benden koparamazdınız. Onun ruhu benim ruhuma düğümlüydü. Ne olursa olsun; birbirimize kızsak  da, küssek de, kavga etsek de dönüp dolaşıp soluğu alacağımız yer birbirimizin kollarıydı. Bazı geceler tam da ben uykuya dalmadan önce Taehyung'un fısıldadığı bir cümlede saklıydı her şey; bizi bu saatten sonra biz bile ayıramazdık.

Ama dediğim gibi, aramızdaki bu bağ fazlasıyla kuvvetli olsa bile, bu birbirimize kızıp, kavga etmeyeceğiz demek değildi. Hele Jeon Jungkook'un sinir küpü olup, Kim Taehyung'un burnundan yaptığının bedelini fitil fitil getirmeyeceği demek hiç değildi.

Ne mi olmuştu?

Sevgili hayatım Kim Taehyung, benim rızamın olmadığını bile bile bizim fotoğraflarımızı bir şirkete göndermişti. Bizim binbir çeşit duygu yoğunluğuyla fotoğraf karesine hapsettiğimiz, güzelliğinden mest olduğumuz o fotoğrafları bir şirketin iş ilanı için göndermişti.

"Jungkook, bebeğim, yapma ama böyle." dedi kısık çıkan sesiyle. Suçlu olduğunu biliyordu, buna ne kadar sinirleneceğimi biliyordu. Ve bilmesine rağmen yine de yapmıştı. Bu yüzden kızgınlığım saatlerdir geçmiyordu. Delirecek gibiydim, Kim Taehyung yine yapacağını yapmış, alttan alttan bir işler yürütmüştü.

"Taehyung, sus. Süslü laflarınla beni sakinleştiremezsin." dedim koltukta 'ben bi' boklar yedim' oturuşunu sergileyen adama gözlerimdeki tüm öfkeyle bakarak. Ona dönmemle gözlerini benden kaçırıp yere sabitlemiş, bacaklarının arasına sıkıştırdığı ellerini daha fazla gizlemişti. Bunu yapıyordu, ona kızdığım her seferde ölüp bittiğim ellerini birleştirip, birbirine kenetlediği bacaklarının arasına sıkıştırıyordu. Gözleri bana baksa bile, kafası hep eğik oluyor, koskoca adam karşımda küçülüp bir bebeğe dönüyordu. Çünkü biliyordu ki, ona dayanamıyordum. Ergenlikten sonra geliştikçe gelişen bedeninin bir anda böyle pasif bir hale bürünmesi beni afallatıyor, küçüklüğümüzde kollarım arasında kaybolan cılız Taehyung'u hatırlattığından yelkenlerimi indiriyordum. Fakat bu sefer durum vahimdi, öyle ki bu oturuşa rağmen bile ona kızgın kalabilmiştim. Çünkü Tanrı aşkına, sırf kızgınlığım geçmesin diye gözlerimi üzerine çeviremiyordum bile. "İnanamıyorum ya sana! Ben sana dedim ki, hayır Taehyung, yapma Taehyung, bizim fotoğraflarımız parayla ölçülemeyecek kadar özeller Taehyung. Sen ne yaptın? Gittin onları bir şirkete yolladın! Neden?! Aptal bir iş için!" Her cümlemde yükselen sesim sonda tüm evde yankı yaptığından iki yanımdaki ellerimi yumruk yapıp sıkmış, nefes nefese kalan halimle öfkem bir gram bile dinmeden gözlerimi Taehyung'a dikmiştim.

Hayır, fazla tepki falan vermiyordum. Aksine az bile tepki veriyordum. Her ne kadar sinirlenmemek için kendimi sıksam bile, başaramıyordum. Ve bu olası bir öfke nöbetini kendiyle getirdiğinden iyice geriliyordum.

Kim Taehyung olayın ciddiyetini kavradığı an gözlerini hızla bana çıkarmış, yüzüme baktığı gibi gözleri büyüyerek koltuktan fırlayıp ayağa kalkmıştı. Hızlı adımlarla aramızdaki mesafeyi kapattığı sırada ona izin vermiştim. Çünkü öfke nöbeti geçirirsem mahvolacak kişinin o olduğu gibi, beni sakinleştirebilecek tek kişi de Taehyung'du. İkimizde bunun farkındaydık.

Bu yüzden Taehyung hızla önümde bitip beni kollarının arasına aldığında bu sefer küçülen taraf ben olmuştum. Kollarım hızla sırtına dolanıp ellerimin altındaki kumaş parçasını sıkarken, yüzümü omzuyla boynunun birleştiği o kısma gömmüş, kokusunun beni sakinleştirmesi için beklemiştim. Taehyung'un kolları kendi meskeni yaptığı belimi sarmıştı. O ölüp bittiğim ellerinin parmaklarıyla omurgamı okşuyor, hassas noktama baskı uygulayarak beni sakinleştiriyordu.

Hâlâ deli gibi kızgın hissediyordum. Fakat yine de ona sığınıyordum. Ben kızgın olduğum kişi o iken bile ona sığınıyordum. Tek zaafım oydu, tek ihtiyacımın o olduğu gibi. En hassas noktam Taehyung'du benim. Ona sığınmadan geçirdiğim her an hiç gibiydi.

"Bebeğim," dedi en yumuşak tona getirdiği sesiyle. Dudakları, boynuna sığınmış derin derin kokusunu soluyan benim saçlarıma dokundu, bunu sevdiğimi bilerek saçlarımı öptü. Gözlerim anında titreyip kapanırken sırtındaki ellerimi boynuna çıkarıp ona daha sıkı sarılmıştım. Yüzüm boynuna yapışmak ister gibi daha da sokulduğunda burnuma dolan kokusunun güzelliği yüzünden iç çekmiş, kendi bedenimi iyice bedenine yanaştırmıştım. Buna karşı sözlerine devam etmeden önce belimdeki kollarını sıkılaştırıp iyice sarmalamıştı beni. "Kızma bana, ne yapıyorsam ikimizin iyiliği için yapıyorum. Biliyorsun bunu sen de, seni, bizi düşünmeden hareket eder miyim ben hiç?"

Bir cevap beklediğini belirten bir sessizlik oluştuğunda aramızda, "Hayır." diye mırıldanmıştım, dolan gözlerime inat sesim titremeden. Yine de elleri altında titreyen bedenimden halimi anlamış gibi dudaklarını saçlarıma bastırmıştı bir kez daha. İki eliyle birlikte bedenimi hafifçe kaldırdığında ne istediğini anlayarak beni kucağına almasına izin vermiş, bacaklarımı beline dolamıştım. Elleri kalçamın altında birleştiğinde yavaş adımlarla yürümeye başlamıştı.

"Aynen öyle, güzelim. Yapmam böyle bir şey. Sen benim her şeyimsin, senin üzülebileceğin hiçbir şeyi yapmam ben-"

"Ama yaptın." Dedim sözünü keserek. Başımı gömdüğüm yerden çıkarıp omzuna yaslamıştım şimdi. Görüş açımda tamamen esmer boynu vardı. Bizi yavaş adımlarla büyük ihtimal odamıza götürürken sözünü kesmem üzerine bir süre susmuştu.

"Emin ol, Jungkook, yapmadım. Şimdi üzülsen bile bu iş seni de mutlu edecek. Düşünsene, yine ikimiz birlikte olacağız. En sevdiğimiz grubun fotoğrafçıları olarak çalışacağız. Bundan güzel para kazanma yöntemi var mı, güzelim?" Bir şey söylememiştim. Taehyung kucağındaki ben ile birlikte odamıza girmiş, ikimizi birden yatağa yatırmış, bacaklarımın arasında aşağı kayıp göğsüme bırakmıştı kafasını. Ellerim anında yumuşak saçlarına dolanırken, kahverenginin en güzel tonunda olan saçlarını okşadım usulca. Sesimi çıkarıp bir şey daha söylemedim, zaten sinirim de geçmişti artık ve daha mantıklı düşünebildiğim için biliyorum ki haklıydı. Bu iş neresinden bakarsan bak tam bizim içindi; hem iyi para veriyordu, hem sevdiğimiz grubun fotoğrafçısı olacaktık, hem de birlikte olacaktık. Benim TaeTae'm yine her şeyi detaylıca düşünüp öyle hareket etmişti.

Yatağın üstünde öylece dağınık duran ellerinden biri gelip saçlarındaki ellerimden birine dolanmış, parmaklarımızı birbirine geçirerek yeniden yatağın üzerine bırakmıştı. Tek elimle hâlâ saçlarını okşarken dudaklarım kıvrılarak kenetli ellerimize bakmıştım.

"Jungkook," dedi Taehyung. Gözleri tıpkı benim gibi kenetli ellerimizdeydi. Bir kaç mırıltı çıkardım devam etmesi için. "Ne olursa olsun ayrılmayalım." Gözlerim hızla ona dönerken kaşlarımı kaldırdım şaşkınlıkla.

Bu da nereden çıkmıştı şimdi?

"Taehyung, ne saçmalıyorsun?" Dedim parmaklarımla onunkileri hep yanında olacağımı göstermek için sıkarken. Yüzünü çevirip dudaklarını kıyafetimin üstünden göğsüme sürtmüştü. Kalp atışlarım bu hareketiyle zıvanadan çıkarken dudakları kıvrılmış, iç çekerek dudaklarını tam kalbimin üstüne bastırmıştı.

"Hiç, birden sensizlik düşüncesi geldi ve korkuttu beni. O yüzden varlığını hissetmek için bencillik ettim." Dudakları kalbimden ayrılarak beni cevapladıktan sonra, yeniden yüzünü çevirip ellerimizi görecek şekilde yatmıştı göğsüme.

"Unuttun mu sözümüzü? Seni bırakmam ben, Taehyung. O hatayı bir daha yapmam." Gözlerim benden izinsiz bir şekilde dolarken, bugün ne kadar çok duygu geçişi yaşadığımı düşünüyordum. Tüm hislere aynı anda bulanmış bir gündü, bu yüzden ruhumu yorgun düşürmüştü.

"Seni öpmeye ihtiyacım var." Dedim titreyen sesimi umursamadan. Anında diğer kolunun yardımıyla doğrulup dirsekleri üzerine durmuş, bedeni benimkinden bir kaç santim aralı iken yüzümün hizasına gelmişti. Dolu gözlerimi kırpıştırarak gözyaşlarımın dökülmesine izin verip bulanık görüşümü düzelttim. Etraf daha ayrıntılı hale gelirken Taehyung'un gözlerine baktım ve titreyen irislerini konuk ettim gözlerime.

Gözleri benimkilerden kaçıp her an yüzümün başka bir köşesine misafir olurken, "Ağlayınca bile güzel oluyorsun." dedi. Ellerim yanaklarına tırmanarak avuç içlerimi yanaklarına yasladığımda ağlıyor olmama rağmen tebessüm etmiştim. Gözleri titreyerek kapanırken yüzünü kendime çektim ve dudaklarımı alnına bastırdım. Benim de gözlerim onunkiler gibi kapanırken dudaklarımı sürte sürte şakağına getirdim ve oraya da bir öpücük kondurdum.

Her kondurduğum öpücükle içim gitti, Taehyung'un kirpiklerinin titreştiğini gördüğüm her sefer bir kere daha teşekkür ettim Tanrıya. Onu bana bağışladığı için bir kere daha minnettarlığımı gösterdim ona. Gözlerine kayan dudaklarım ikisine de derin bir öpücük kondurup oradan göz altına, sırayla yanaklarına ve çene kemiğine kaydı. Onu her öptüğümde kalbim biraz daha delirdi, Taehyung gözlerini öpmemden sonraki her öpücüğümle derin bir iç çekti. Gün boyu yaşadığım stres ve sinir buhar olup evimizden ayrıldı, krizin eşiğinden dönmem aklımdan uçup gitti. İş, şirket, fotoğraflar, dün, bugün ve yarın; hepsi gereksiz bir detaya dönüştü. Ellerim arasındaki yüzü sevgimle öptüğüm her an biraz daha iyileştim. Öpen ben olduğum gibi, iyileşen de ben oldum. Taehyung ellerim arasında öldü, ben onu öperken hayata döndüm. Böylece bir kere daha tek ihtiyacımın, tek bağımlılığımın o olduğunu öğrenmiş oldum.

Hayat bildiğim bir dersi bana yeniden geçti.

Kim Taehyung bir kere daha bana ait oldu, benim tek varlığım, ailem, hayatım oldu.

Dudaklarım çene çizgisinde gezdi, ara sıra yanaklarına uğradı, bir kere onun sevdiği gibi dudaklarıyla burnunun arasındaki kısma dokundu, benimkiyle aynı yerde olan, burnunun ucundaki bene bastırıldı. Böylece yüzünde öpülmedik bir yer kalmayana kadar devam ettim. En son dudaklarına bir kaç santim kala durduğumda kalp atışlarım benden bağımsız biraz daha hızlandı, bir süre Taehyung'un solukları benimkilere karıştı. Sonra kollarım boynuna dolanarak onu kendime çektim ve tutunduğu dirsekleri dengesini kaybedip üzerime yığılmasına neden oldu. Umursamadım, bedeninin tamamen benimkine dokunuyor olmasını görmezden geldim ve kollarım arasında sıktığım adamın saçlarına büyük, sesli bir öpücük kondurdum.

"Seni seviyorum, TaeTae." Diye mırıldandım. Sesim beklediğimden daha kısık çıktı, üzerimdeki duygu yoğunluğunu anlatır gibi titredi. Bunu duyduğu an Taehyung kollarını belime doladı ve yatakta dönerek onun üzerinde uzanmamı sağladı. Ona uyup biraz aşağı kaydım ve başımı boynuna gömerek soluklandım.

"Ben de seni, Kook." Dedi belimdeki kollarını sıkılaştırıp. Boynuna temas eden dudaklarım usulca kıvrıldı. "Ben de seni seviyorum." Diye tekrar etti sonra.

Ardından ikimizde her zaman olduğu gibi günün sonunu birbirimizin kolları arasında getirdik.

Bundan önce hep olduğu gibi.

Bundan sonra da hep olacağı gibi.

Continue Reading

You'll Also Like

2.3K 293 5
Yıllar önce kendi ülkesinden sürgün edilen bir peri sürgün edildiği ülkenin ormanında ülkenin yüce hükümdarının emri altında olan muhafızlar tarafınd...
54.1K 5.6K 11
jjk: affedersin, tavşanımı hamile bırakan senin tavşanın mı? semetae / texting+18 (ağırlıklı) / text ~ #1-taekook {020524} #1-vkook {120424} {030524}...
119K 11K 21
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedicated to the person I had to leave. |08.02.24|
768 59 2
taehyung: seni bir kez daha bulmuşken bir daha asla bırakmam jeongguk