jiào wǒ, gege || wangxian

Galing kay itsparagon

37.7K 3.9K 4.1K

* Jiào wǒ, teach me demek. Wei Wuxian, Jiang klanının varislerinden biridir fakat henüz olgunlaşmamış, yarama... Higit pa

Giriş
Bölüm 1 - USTA
Bölüm 2 - "AMA BU MORUK DEĞİL?"
Bölüm 3 - LAN ZHEN
Bölüm 4 - NEFES EGZERSİZİ
Bölüm 5 - LANET ÇİZGİ
Bölüm 6 - ÇEKİRGE
Bölüm 7 - ÜÇ ARKADAŞ
Bölüm 8 - GECE AVI
Bölüm 9 - "ŞİMDİ DÜNYA DAHA GÜZEL"
Bölüm 10 - HERKES BURADA
Bölüm 12 - SABAHA KADAR
FİNAL

Bölüm 11 - BAHARAT

2.3K 266 437
Galing kay itsparagon

Aile büyüklerinin de olduğu büyük salona geldiklerinde, gerçekten herkes oradaydı. Tam bir curcuna gibi görünüyordu.

Wei Ying ve Lan Zhan sırayla herkese selam vermeye başladılar.

Lan Qiren, Wei Ying'i gördüğünde güldü ama huysuz bir tarafı da vardı. "Gel bakalım Wei Wuxian, nasıl gidiyor eğitim? Wangji seni zorluyor mu?"

"Haha," Wei Ying zorla güldü. "Estağfurullah, gayet iyi bir hoca kendisi. Hiç zorlanmıyorum sağ olsun."

"Aaa.. zorluk olmadan eğitim olur mu?" Wangji'ye döndü. "Ben sana böyle mi öğrettim Wangji?"

"Amca." Lan Zhan bir şey söylemedi. Neyse ki imdadına abisi yetişmişti. "Amca, gençleri rahat bırakalım. Önemli olan bu eğitimin işe yarayıp yaramadığı. Eğer Efendi Wei durumundan memnunsa gerisi önemli değil."

Jiang Fengmian de onu onayladı. "Evet evet. Wangji çok iyi bir genç efendi. Gözünüz arkada kalmasın Klan Lideri. Hiç şüphesiz yeğeniniz ileride çok başarılı biri olacaktır. O geldiğinden beri Wei Wuxian daha saygılı, daha efendi biri oldu. Kılıç eğitimleri de iyi gidiyor. Size ne kadar teşekkür etsem az."

Lan Qiren'in göğsü kabardı. "Tabii, Wangji'yi çocukluğundan beri ben yetiştirdim. Bir kere bile hata yapmadı, yalan söylemedi ve yolundan sapmadı."

"Beni utandırıyorsun amca." Wangji sakince söylerken başını aşağı eğdi. Amcasının böyle konuşması onu hep rahatsız ederdi. Sürekli övülmek ona göre değildi. "Wei Ying de iyi bir öğrenci Lider Jiang, bu karşılıklı bir işti, sadece beni övmeniz yersiz olur."

"Hahaha," Lan Qiren kibirle güldü. "Çok da mütevazıdır aynı zamanda."

Wei Ying içten içe güldü. Ben bile bu kadar övmedim be adamı...

Selamlaşma faslı devam ederken Jin Guangyao da oradaydı. Jin Guangyao, Jin Ling'in amcası, Jin Zixuan'in de aynı babadan olma kardeşiydi. Eskiden ilişkileri harika sayılmasa da artık iyi anlaşıyorlardı.

Yemek masaları kurulmaya başlarken Nie Mingjue, Jin Guangyao ve Lan Xichen bir grup, klan liderleri ve hanımları bir grup, gençler ve öğrenciler de bir grup şeklinde oturuyordu. Salon zaten büyüktü o yüzden hepsi bir aradaydı.

Jin Zixuan kendini ev sahibi olarak gördüğünden konuklarla tek tek ilgileniyordu. Wen Ning'e bir minder uzattı. "Wen Ning, bu minderi kullanabilirsin. Oturduğun yer biraz serttir. Ablan için de lazım olursa Jiang Cheng'den iste. Yedek minderler getirmeye gitti. Buradakiler bitmiş de."

"Te-teşekkür ederim Efendi Jin." Wen Ning ona gülümseyen adama utançla teşekkür etti. Zaten çekingen bir çocuktu, böyle ortamlarda daha çok çekiniyordu.

Jin Ling babasını görünce seslendi. "Baba! Yemekten sonra bizim yanımıza da uğra, hep dedemlerle birliktesin."

Jin Zixuan çocuğun yanına gidip yere çökerken başını okşadı. "Tamam, önemli meseleler bittikten sonra gelirim." Gülümseyerek diğerlerine döndü. "İstediğiniz bir şey var mı çocuklar?"

"Teşekkür ederiz efendim." Shizui saygıyla karşılık verdi. Jin Zixuan dışarıdan kibirli gözükse de özünde çok iyi bir adamdı. Sevdiklerine karşı hep iyi davranır, sözünden asla dönmezdi.

Lan Zhan, Wei Ying, Nie Huaisang ve Wen Ning birlikte oturuyorlardı. Hemen yanlarında ise Lan'ın öğrencileri ve Jin Ling vardı. Wen Qing ise Yan Li'nin yanında ona yardım ediyordu.

Biraz sonra salona Jiang Cheng girdi ve Wei Ying'in yanına oturdu. "Naber, hayırsız?" kafasına hafifçe vurarak selam verdi.

"Sana da merhaba kardeşim." Wei Ying burun deliklerini büyüterek memnuniyetsizce cevapladı. "Ablamlar nerede?"

"Geliyorlar. Tatlı hazırlıyorlardı en son." Kapıya baktıktan sonra sırıtarak dirseğini Wei Ying'in karnına geçirdi. "Pişt, seninki de gelmiş gördün mü?"

Lan Zhan düz bir sesle konuya daldı. "Onunki kim?"

"Mi---AHH" Tam konuşurken bacağının çimdiklenmesiyle haykırdı.

Wei Ying, "Kimse." Lan Zhan'a gülerek baktı. "Gerçekten kimse. Önemsiz." Hemen ardından Jiang Cheng'e dönerek kaş göz yapıp susmasını söyledi. Hatta bunun yetmeyeceğini düşünerek eğilip kulağına fısıldadı. "Çeneni kapa yoksa benden istediğin şeyi rüyanda görürsün."

Ardından kapıya doğru baktığında içeri giren kadınları gördü. Ablası önde, Wen Qing yanında yürüyorlardı. Hemen arkalarından da Mianmian girdi. Hanımlar sessizce onların karşılarındaki uzak bir köşeye oturdular.

Lan Zhan gözlerini dikmiş o tarafa bakıyordu. Sesini çıkarmadan etrafı izlerken yan gözle Shizui'ye baktı. Shizui de onu fark ettiğinde durumu anlamıştı. Hemen bir bahane uydurdu. "Han Guang Jun, minderiniz rahatsız gibi görünüyor, değiştirmemi ister misiniz?"

"Mn." Lan Zhan başını sallayıp kalktığında Shizui ile yakınlaştı. Bunu fırsat bilen genç çocuk aceleyle fısıldadı. "Eski sevgilisiymiş."

***

Ortam iyice kızıştığında sohbetler de derinleşmişti. Hizmetçiler yemekleri getirdiler, tüm masalar donatıldığında Jiang Fengmian ortaya geçip kısa bir konuşma yapması gerektiğini düşündü.

Önce genzini temizledi. "Evet, öncelikle tüm konuklarımıza hoş geldiniz demek istiyorum. Bugün Gusu Lan Sektinin yeniden toparlanmasını kutlamak amacıyla hepinizi davet ettim. Ama biliyorsunuz ki bu bir bahane. Lan Qiren ile ben eski dostuz, yeğeni Wangji de bir süredir oğlum Wei Wuxian'i eğitiyor. Bu vesileyle, karımla birlikte hepinizi çağırıp biraz eğlenmek ve bağlarımızı kuvvetlendirmek istedik." Madam Yu'ya baktığında sakince yerine geçti. Yu Hanım da bu sektin bir lideriydi, sadece Fengmian konuşursa saçma olurdu. Fengmian karısına da değer verirdi.

"Fengmian asıl konuşmayı yaptı zaten, ben de daha fazla uzatıp sizi aç bırakmak istemem. Bol bol yiyin, karnınızı doyurun, çekinmeyin. Kızım ve ben bütün gün bunları hazırlamak için uğraştık. Umarız beğenirsiniz. Hadi başlayalım, afiyet olsun." Son derece güler yüzlü bir şekilde konuşan Madam Yu, Wei Ying'i şaşırtmıştı. Gerçi yengesi konukları olduğunda mümkün olduğunca uysal ve sevecen görünürdü. Sadece ona karşı pençelerini çıkarıyordu.

Madam Yu'nun konuşmasıyla birlikte herkes yemeklerini yemeye başladı. Wei Ying sabahtan beri açtı, sırf böyle bir yemek olacağı için tadını çıkarabilmek adına bir şey yememişti. İştahla etleri, pilavları ve sebzeleri midesine indirirken bir taraftan da içkisini içiyordu.

Onun aksine Lan Zhan son derece sakin bir şekilde efendi gibi yiyordu, gözleri de hala hanımların olduğu masadaydı.

Jiang Cheng, Wei Ying'in kıtlıktan çıkmış gibi yediğini görünce gözlerini devirdi. "Yavaş ye ayı. Arkandan atlı mı kovalıyor."

Wei Ying ona doğru uyuz bir bakış attı. "Bugün dayı-yeğen beni delirtmeye ant içtiniz anlaşılan." Yemeye devam ettiğinde Lan Zhan'a baktı. "Lan Zhan, sen niye yemiyorsun?

"Yiyorum ya."

"Öyle değil," elindeki çubuklarla koca bir tavuk budunu alıp ağzına uzattı. "Böyle yiyeceksin böyle! Kuş gibi narin narin... ne kibarlık yapıyorsun, biz bizeyiz şurada." Azarlar gibi konuştuğunda Lan Zhan bir süre tereddüt etti. Ardından ağzını kocaman açıp tavuk parçasını yemeye başladı.

Karşıdan Lan Xichen ve Guangyao onları görmüşlerdi. Lan Xichen ortamın sessizliğini fırsat bilerek konuştu. "Genç Efendi Wei, anlaşılan çok açsınız. Öyle iştahlı yiyorsunuz ki baharatlı şeyler yemeyen Wangji'nin bile canı çekmiş."

İmalı bir şekilde gülümsediğinde Wei Ying şaşırdı. "Öyle mi?" Lan Zhan'a döndü. "Baharatlı şeyler yemiyor musun?"

Lan Xichen, "Hayır, Wangji çocukluğundan beri acılı ve yoğun baharatlı şeyler yemez."

"Eee ama Lan Zhan başından beri baharatlı şeyler yiyor burada."

Lan Qiren'in öksürmesiyle Wangji dudaklarını birbirine bastırdı. "Normalde yemiyorum fakat burada yemek seçerek rahatsızlık vermek istemedim. Yemeye çalışırken alıştım sayılır. Sorun değil ağabey."

Madam Yu söze girdi. "Ah, olur mu öyle şey? Neden en baştan söylemediniz size ayrı yemek hazırlardık, zor bir şey değil ki."

"Gerçekten, önemli değil." Wangji konuyu kapatmaya çalışırken Jin Guangshan seslice güldü. "Hıh hıh hıh, gençler arasında olur böyle şeyler canım, fazla takılmayın. Aferin gençler, aferin." Sakalını okşarken gülüyordu.

Lan Qiren şüpheyle bakarken söyledi. "Wangji, dikkat et. Baharata alışkın değilsin, sağlığına zarar gelmesin."

"Peki amca." Wangji susarken Wei Ying hala yanında şaşkın bir şekilde duruyordu. Bu konuyu daha sonra konuşmak için şimdilik rafa kaldırdı. Herkes tekrar yemeğine dönmüştü.

Birkaç saatin ardından herkes yemeklerini ve tatlısını bitirdiğinde, aile büyükleri sohbet ve içki faslına geçmişti. Wei Ying hunharca yemek yediğinden dolayı karnında büyük bir şişkinlik hissediyordu. Geriye doğru vücudunu gerip karnını okşamaya başladı. "Ay ayy... Karnım..."

Jiang Cheng gözlerini devirdi. "Al işte, yine kendini durduramadın değil mi? Bütün gece mide ağrısı çekeceksin şimdi. Sana kaç defa dedik ölçülü ye diye."

"Jiang Cheng... dünyaya bir kere geliyorum değil mi? İstediğim kadar yemek benim hakkım. Ayrıca bu yemekler o kadar güzel ki çektiğim ağrıya değiyor." Söylendikten sonra gevşek gevşek güldü. "Hhehehehe..." hemen ardından acıyla yüzünü buruşturdu. "Ayyiaao..."

Lan Zhan onu fark ettiğinde sordu. "Ne oldu? Hasta mı oldun?"

Jiang Cheng, "Çok yemek yediğinde hep midesi ağrır. Ama ısrarla kıtlıktan çıkmışcasına yemeye devam eder. Beyinsiz." Gözlerini devirip sinirle ayağa kalktı. "Ablama söyleyeyim de sana şu çaydan getirsin. O biraz işe yarıyor."

Wei Ying gülümsedi. "Jiang Cheeeng... Sen olmasan ne yapardım?"

"Yılışma hemen," azarlarken bir taraftan sırıttı. "Dua et benim gibi bir kardeşin var." Ardından karşı tarafa yürüyüp ablasına birkaç şey söyledi. Hanımların gözü Wei Ying'in olduğu tarafa döndüğünde Mianmian de ona bakıyordu.

Lan Zhan onu azarlarken, "Madem miden ağrıyor neden bu kadar çok yiyorsun?"

"Çünkü seviyorum..."

Hanımlar dışarı çıktıklarında Lan Zhan etrafa bakındı. Herkes yemeği yedikten sonra mayışmıştı. Sohbetler, içkiler devam ediyordu. Aile büyükleri sohbet ederken gençler kendi aralarında şakalaşıyordu.

"Hadi kalk, dışarıya çıkalım. Biraz yürüyüp yediklerini sindirirsin." Wei Ying'i kolundan tutup zorla kaldırdı.

"Lan Zhaaaann... Boş ver çıkmayalım, oturalım burada. Yorgunum..."

"Kalk dedim. Yoksa yarın 500 tur koşarsın."

***

Lan Zhan, Wei Ying'i zorla da olsa dışarıya çıkardığında yaklaşık yarım saat yürüdüler. Göl tarafına gittiler, bahçelerde dolaştılar. Lan Zhan bilerek hızlı yürüyordu ve ona yetişmeye çalışan Wei Ying nefes nefese kalmıştı.

Sonunda yemek yedikleri salonun bahçesindeki meydana geldiklerinde ikisi de sakince oturdu. Yüksek tahtadan bir balkon gibiydi burası. Hava kararmıştı, gökyüzünde yıldızlar parlıyordu. Wei Ying başını kaldırıp yıldızlara bakarken iç çekti.

"Bu havayı seviyorum. Karanlık, rüzgar esiyor, gökyüzünde uçsuz bucaksız bir manzara var..." Yana dönüp Lan Zhan'a baktı. Elini, oturdukları yerin üzerine bırakılmış elin üzerine koydu. "Sevdiğim adam yanımda." Gülümsedi.

Lan Zhan da o sırada ona bakıyordu. Belli belirsiz gülümseyip yıldızlara döndü.

Wei Ying adamın omzuna yaslanırken konuştu. "Aslında sadece küçük beyaz noktalardan ibaret ama yine de insanı büyülüyor. Gözlerini alamıyorsun. Garip değil mi?"

"Mn, öyle."

Wei Ying konuyu değiştirdi. "Baharatlı şeyler yemediğini bilmiyordum, neden daha önce söylemedin?"

"Ben de eskiden bir sevgilin olduğunu bilmiyordum." Sakince söylediğinde Wei Ying yüzünü buruşturdu. "Lan Zhaaan..."

"Wei Xiong!" Tam Lan Zhan'a durumu açıklayacaktı ki diğer taraftan koşturarak gelen kalabalığı gördü. Bu Nie Huaisang nasıl oluyor da her seferinde güzel anlarını mahvetmeyi beceriyordu acaba...

Hemen başını Lan Zhan'ın omzundan kaldırıp toparlandı. Neredeyse herkes oradaydı. Aile büyüklerinin sohbetinden sıkılmışlardı anlaşılan.

Onların yanına geldiklerinde Huaisang sordu. "Wei Xiong, ne yapıyorsunuz burada?"

"Çok fazla yediğim için midem ağrımıştı, Lan Zhan ile yürüyüşe çıktık biz de." Gülerken arkadan gelen hanımlara kaydı gözü. "Shijie! Çayımı mı getirdin!"

Yan Li gülümseyerek ona yaklaştı. Elinde ufak bir çaydanlık ve fincan vardı. "A-Xian, iç bunu. Midene iyi gelir."

"Teşekkür ederiiim." Wei Ying fincanı ağzına kadar doldururken yere oturdu. "Eee hepiniz burada ne yapıyorsunuz?" Yerden yukarıya bakıyordu. Herkes ayaktaydı.

"Wei Gongzı, senin hastalandığını duyunca bakmak için gelmiştik. Bir de- bir de biraz- sıkıldık..." Kekeleyerek sakince konuşan Wen Ning de yere oturdu.

"Biz de burada oturabilir miyiz?"

"Evet! Evet! İçeride çok sıkıldık, temiz havanın tadını çıkaralım biraz!" Nie Huaisang yelpazesini sallarken hemencecik yere çöktü. "Otursanıza çocuklar!"

Böylelikle öğrenciler, hanımlar ve Jin Zixuan ile Jiang Cheng dahil hepsi boş bulduğu bir yere oturmuştu. Daire şeklinde herkes birbirinin yüzüne bakarken Lan Zhan da Wei Ying'in yanına geçti. Tam karşısında ise Mianmian bulunuyordu. Gözlerini ona dikerken Jing Yi durumu fark edip Shizui'ye fısıldadı.

"Han Guang Jun bugün neden böyle sinirli davranıyor? Bir şey mi oldu?"

"Ben de bilmiyorum ama bir şeyler olduğu kesin."

Ortam garip bir sessizlikle sarmalanmıştı. Kimseden çıt çıkmıyordu. Wei Ying garipliğin farkına vardığında çayından oldukça sesli bir yudum alırken konuştu. "Hüürrrrrpp, eeeeee daha daha neler?" Sahte bir gülümsemeyle sordu. "Shizui, annengiller nasıl?"

"Benim annem ben küçükken ölmüş Efendi Wei. Tek başımayım."

Garip olan ortam daha da garipleşirken Wei Ying içinden lanet etti. Hay şansıma sokayım... "Ah, özür dilerim. Bilmiyordum."

"Sorun değil."

Ortam tekrar sessizleşirken Jin Ling ortaya bir fikir attı. "Baba! Oyun oynayalım mı?"

Jiang Cheng gözlerini devirerek, "Çocuk muyuz biz, ne oyunu?"

"Sen babam mısın? Ayrıca biz hala çocuğuz!" Kendini ve öğrencileri gösterdi.

Yan Li gülümsedi. "Ne oyunu oynayacaksınız?"

Jin Ling Wei Ying'e tek kaşını kaldırıp sırıtarak meydan okudu. "Soru-cevap oyunu."

O sırada çayını içmekte olan Wei Ying, öksürmeye başladı. "Ne-ne?? Eşek kadar adam oldun ne oyunu be!"

"Oynayalım." Lan Zhan tekdüze sesiyle onayladığında gözler ona döndü. Eh, o bile onaylıyorsa ve oynayalım diyorsa Wei Ying'i kim dinlerdi?

Herkes fikri onayladı, zaten yapacak daha iyi bir şeyleri yoktu. Yemekler yenmiş, geriye eğlence kalmıştı. Burada oturup serin havanın tadını çıkarırken biraz eğlence fena olmazdı.

Wen Ning sordu. "P-peki ceza ne olacak?"

Wei Ying, "Ne cezası?"

"Doğru söylüyor." Wen Qing araya girdi. "Sorulan soruyu cevaplamayana bir ceza verilmeli. Yoksa tadı çıkmaz."

Herkes düşünürken Jin Ling açıkladı. "O zaman şöyle yapacağız. Bir kişi, seçtiği birine ya bir soru soracak ya da bir şey yaptıracak. Karşı taraf onun dediğini yapmaz ya da cevaplamaz ise ceza alacak. Cezamız iseeee," Cübbesinden bir kese çıkarttı. "Buradaki acı biberlerden bir tane yemek."

"Peki.", "Tamam.", "Kabul." Herkes şartları onaylarken Wei Ying biraz huzursuz görünüyordu ama şimdi kalkıp gitse şüphe çekeceğini biliyordu. Oyunu oynamasa yine mızıkçılık ile suçlanırdı... öyle ya da böyle kaçışı yoktu. Böylece oyuna başladılar.

İlk olarak biri soracaktı, sorduğu kişi soruyu cevapladıktan sonra soru sorma sırası ona geçecekti. Her defasında farklı kişilere sorulacaktı. Böylece soru sormayan ve cevaplamayan kimse kalmayana dek devam edeceklerdi.

İlk Jin Zixuan başladı. "O zamaaaan ilk sorum oğlum için olsun." Gülerken etraftan gelen itiraz seslerine aldırmadı. "Anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?"

"Babaaaaa... ne kadar sıkıcı bir soru bu..." Jin Ling yüzünü buruşturdu. "Annemi de seviyorum seni de, bu sayılmaz!"

Yan Li gülerken adamı dürtüp kulağına bir şey fısıldadı. Jin Zixuan de gülüp tekrar sordu. "Tamam tamam, sorumu değiştiriyorum. Hangi dayını daha çok seviyorsun? Wei Wuxian mi, Jiang Cheng mi?"

"İkisini de..."

Wei Ying gülerken Jin Ling devam etti. "...Sevmiyorum."

Jiang Cheng'den anında itiraz sesleri yükselmişti. "Biri sürekli ateş topu gibi sinirden köpürüp azarlıyor; diğeri çocuk gibi saçma sapan hareketler yapıyor. Hatta bugün bana rüşvet bile tek-"

"JIN LING!" Wei Ying gözlerini büyütürken bağırdığında, çocuk sustu. "Her neyse... illa birini seçmem gerekirse... Wei Wuxian. Çünkü daha eğlenceli."

Jiang Cheng gözlerini devirdi. "Aman, sana mı kaldık."

"Hadi! Sıra bende. En sevdiğim dayıma soruyorum." Jin Ling sinsice sırıttı. "Dayı, daha önce hiç öpüştün mü diye sormayacağım bundan eminim ama... ilk kiminle öpüştün?"

Wei Ying'in sırıtışı yüzünde donarken Lan Zhan yerinde dikleşti. Diğerleri de pür dikkat Wei Ying'e bakıyordu.

"Böyle özel şeyler de sorulabiliyor mu?"

Jin Ling, "Her şeyi sorabiliriz."

Wei Ying küfrederken avcunu uzattı. "Ver."

"Neyi?"

"Biberi! Cevap vermeyeceğim!"

"Dayıııı! Niye böyle yapıyorsun?" Jiang Cheng de sesini yükseltirken Nie Huaisang güldü. "Wei Xiong, sen her zaman eski anılarınla övünmez miydin? Neden şimdi çekiniyorsun?" Yelpaziyle utanan yüzünü örttü.

"Size ne benim ilk kimi öptüğümden! Bu oyunda cevap vermeme hakkına da sahip değil miyim? Vermeyeceğim, vermeyeceğim. Israr etmeyin!" Avcunu açıp kapattı. "Hadi ver biberi."

Jin Ling somurtarak en büyük ve en acı görünen biberi seçip avucuna bıraktı. "Öyle olsun. Mızıkçı."

"Bööğ," dilini çıkarıp biberi ağzına yaklaştırdı. Hızla elinden çekilen bibere baktığında Lan Zhan çoktan ağzına atıp çiğnemeye başlamıştı.

Herkes ona bakarken açıkladı. "Daha yeni yatıştı miden, bunu yersen kesinlikle hasta olursun ve yarın eğitim var."

Sakince söylediğinde kimseden ses çıkmadı. Ona itiraz eden olmazdı zaten. Böylece Wei Ying gülümserken elini arka taraftan dolandırıp Lan Zhan'ın belini okşadı. Ama Lan Zhan da baharatlı ve acılı şeyler yiyemiyordu ki... ve bu biberin çok acı olduğu belliydi. İstemsizce üzülürken fincanda kalan son çayı uzattı ona. Lan Zhan biberden sonra yatıştırması için tek yudumda içmişti.

Sıra ona geçtiğinde Jiang Cheng'e soru sormak yerine bir şey yaptıracağını söyledi. "Yanındaki kişiyi yanağından öp," dedikten sonra Jiang Cheng belli belirsiz bir utançla kabul edip ortamda dalga konusu olmuştu.

Çünkü bir yanında Nie Huaisang, diğer yanında Wen Qing vardı. Doğal olarak Nie Huaisang soruyu duyar duymaz ondan uzaklaşıp "Lütfen beni seçme," diye ağlamaklı sesiyle yalvardı. Wen Qing ise çaresiz kabul etmişti. "Sorun değil, sadece bir oyun."

Jiang Cheng içinden sözünü tuttuğu için Wei Wuxian'e teşekkür etti ve masum bir öpücük kondurdu. Bir süredir Wen Qing'den hoşlanıyordu ve ona yaklaşmanın yollarını arıyordu. Fakat flört konusunda beceriksiz olduğu için kardeşinden yardım istemişti. Ve şimdi ilk adımı atmış sayılırdı. Belki bu günden sonra Wen Qing'e karşı biraz daha açık olabilirdi.

Herkes "ÖP! ÖP! ÖP!" tezahuratları yaparken bu işe son verip onları susturduğunda, Lan Wangji'ye sordu.

"Han Guang Jun. Sizin klanınız kurallar konusunda çok katı bir klandır, bunu hepimiz biliyoruz. Merak ediyorum, eğer sevdiğiniz kişi söz konusu olursa kuralları çiğner misiniz?"

Lan Zhan sakince başını salladı. "Mn."

Jiang Cheng şaşırdı. "Hiç tereddüt etmediniz. Peki o kişi kötü biri olsa ve yanlış şeyler yapsa bile mi? Ona destek olmaya devam mı edeceksiniz?"

"Bu dünyada neyin iyi, neyin kötü; neyin doğru, neyin yanlış olduğuna karar verecek olanlar bizler değiliz."

Wei Ying gülümsedi. "Doğru, dışarıdan iyi görünen biri aslında leş gibi bir insan olabilir. Ya da dışarıdan dünyanın en kötü adamı gibi görünse de aslında iyi amaçlar için onları yapıyor olabilir. Bunu bilemeyiz."

"Mn," Lan Zhan onayladı. "Bu yüzden kalbiniz ne diyorsa onun peşinden gitmelisiniz."

Herkes imrenerek adama baktığında Nie Huaisang iç çekti. "Gerçekten adının hakkını veriyor. Kusursuz derecede iyi ve asil bir adam. Üstelik güçlü ve yakışıklı. Gittiği yere ışık götüren bir beyefendi."

Wei Ying ona baktı. "Huaisang! Ağzını kapat. Yaz aylarında burada çok sinek olur." Sinirle sırıtıp Lan Zhan'a döndü. "Hadi sıra sende."

Lan Zhan genzini temizleip etrafa baktı. Çoğu kişiye soru sorulmuştu. En sonunda karşıya baktığında konuştu. "Hanımefendi kabalığımı bağışlayın. Lakin bu şartlar altında size sormak zorundayım."

Mianmian gülümsedi. "Sorun değil, lütfen devam edin."

"Daha önce hiç aşık oldunuz mu?"

Wei Ying tırnaklarını yerken bir kadına, bir adama bakıyordu. İki ateş arasında kalmıştı.

Mianmian sakince cevapladı. "Aslında geçmişte birileriyle ilişkim olmuştu ama zannediyorum ki onlar bizim için birer gençlik hevesiydi." Wei Wuxian'e bakıp gülümsedi. "Belki bir beğeni, belki de arkadaşlığı aşk sanmıştık. Ama şimdi düşünüyorum da o duygular aşk değildi. Sanıyorum ki aşk başka bir şey. Tıpkı az önce bahsettiğiniz gibi. Aşk, uğruna fedakarlık yapabilmektir. Kendinden ödün verebilmektir. Ben hiç böyle şeyler hissetmedim."

"Anlıyorum." Lan Zhan sakindi.

"Geçmişte ilişki yaşadığım kişilerin de böyle hissetmediğini biliyorum. Biz iki aşıktan ziyade iki arkadaş gibiydik. Bu yüzden devam etmedik. Arkadaş olarak daha iyi ilişkilerimiz oldu."

Wei Ying kendi kendine başını sallayıp onayladı. Gerçekten de öyleydi. Zaten yıllar oluyordu. Ergenlik dönemlerine falan denk geliyor olmalıydı. Bir anlık hevesle Mianmian'i beğenip ona aşık olduğunu düşünmüştü. Fakat zamanla öyle hissetmediklerini anlayıp arkadaş olmayı seçmişlerdi.

Mianmian konuştuktan sonra Wei Ying Lan Zhan'la biraz uğraşmak istedi. "Lan Zhan, neden böyle bir şey soruyorsun?"

"Ne?" Lan Zhan anlam veremedi.

"Hayır o kadar sorulacak soru var neden böyle bir şey sordun?" Merakla ortaya imalı imalı bakışlar attı.

"Anladıııım..."

Lan Zhan boş boş baktı. "Neyi anladın?"

"Yoksa seeen..."

Herkes ona bakıyordu.

"Lan Zhan, yoksa sen Mianmian'den mi hoşlanıyorsun?"

Lan Zhan ona baktı. İç çekip sinirle gözlerini devirerek önüne döndü. "Gerizekalı."





Ve o efsane replik... çuuuğfeey,, çuğfe şema?, çuğfey lancan.. işuğa miyenmiyen?

Bölümde herkesten bahsetmek istedim ama o kadar uzuyordu ki.. lan xichen, guangyao, wen qing falan biraz arka planda kaldı üzgünüm... ileriki bölümlerde bahseder miyim bilmiyorum. şimdilik güzel bir olay gelmedi aklıma o yüzden bir şey yazmadım. hatta bu bölümden biraz tereddütlüyüm, biraz sıkıcı olmuş olabilir kusuruma bakmayın.

jiang cheng konusunda... kiminle shiplesem bilemedim. dizide wen qing ile yarım kalan bi olayları vardı o yüzden onu seçtim. xichen ile shipleyenler de var biliyorum ama o zaman da guangyao ortada kalıyor sdjfdshfkdjh ne yapsam bilemedim. o yüzden romantizm kısmına girmeyeceğim sadece hoşlandığını bilin. xichen ve guangyao arasında da çok yakınlık kurmadım. 

lan qiren için bir tane şok yeter bu bölüm jkdfhskdjfd

yeğenin ellere gitmiş baharat partileri yapıyor amcaaaam heheheeyt

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

136K 5.6K 33
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
21.5K 3K 59
Hep aynı yıldıza bakarsan yolunu asla kaybetmezsin...
98.7K 18.4K 15
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
75.8K 9.5K 13
Yaşadığı mahallenin gözde omegası balet Taehyung, orada göreve yeni başlayan yüzbaşı alfa Jungkook'la ruh eşi çıkar.