jiào wǒ, gege || wangxian

By itsparagon

37.6K 3.9K 4.1K

* Jiào wǒ, teach me demek. Wei Wuxian, Jiang klanının varislerinden biridir fakat henüz olgunlaşmamış, yarama... More

Giriş
Bölüm 1 - USTA
Bölüm 2 - "AMA BU MORUK DEĞİL?"
Bölüm 3 - LAN ZHEN
Bölüm 4 - NEFES EGZERSİZİ
Bölüm 5 - LANET ÇİZGİ
Bölüm 6 - ÇEKİRGE
Bölüm 7 - ÜÇ ARKADAŞ
Bölüm 8 - GECE AVI
Bölüm 9 - "ŞİMDİ DÜNYA DAHA GÜZEL"
Bölüm 11 - BAHARAT
Bölüm 12 - SABAHA KADAR
FİNAL

Bölüm 10 - HERKES BURADA

2.3K 280 384
By itsparagon

Geçen günlerin ardından Wei Ying çoktan iyileşmiş, Lan Zhan kendini toparlamıştı. Antrenmanlara ve eğitime devam ettiler. Bu esnada Gusu Lan da yeniden inşa edilmişti.

Bunun üzerine Jiang Fengmian, hem bunu kutlamak hem de Lan Zhan'a teşekkür etmek için büyük ağabey olan Lan Xichen'i ve amcası Lan Qiren'i Yunmeng'e davet etti. Onlarla birlikte diğer klanlara da davetiye yollayarak büyük bir ziyafet vermeyi planlamıştı. Maksat hep birlikte yiyip içerek eğlenmek ve biraz da klan meselelerinden konuşmaktı.

Öğleye doğru yemekler hazırlanırken Wei Ying ve Lan Zhan, kaldıkları yerin arka tarafındaki alanda bir ağacın altına oturmuş vakit geçiriyorlardı. Hava yine sıcaktı, insanın hiçbir şey yapası gelmiyordu. Wei Ying de yalvar yakar bir şekilde Lan Zhan'ı ikna edip buraya getirmiş ve onu ağacın gölgesine oturtup, dizlerine yatmıştı. Ağacın gölgesinde serinliğin tadını çıkartırken gözlerini kapatıp rüzgarın sesini dinliyordu. Bir taraftan da kucağında topladığı nilüfer tohumlarını yiyordu.

Lan Zhan ise başını ağaca yaslamış, bir eli Wei Ying'in karnında onun elini tutuyorken, diğer eli adamın saçlarındaydı. Sakince okşarken, elini elinden çekmiyordu. Wei Ying de onun elini sıkıca tutmuştu zaten, bir eliyle tohumları yiyip diğer eliyle Lan Zhan'ın avuç içine bir şeyler çiziyordu.

Burası gözlerden uzak bir yerdi, az ileride kaldıkları küçük ev vardı. Onun da arkasında klanın asıl evi ve köy meydanı bulunuyordu. Yani onları kimse göremezdi, biri gelse de fark ederlerdi o yüzden Lan Zhan oldukça rahattı.

Kucağında gözlerini kapamış sırıtarak tohumları yiyen adama baktı. Karnındaki taze nilüferlerden birkaç tane tohumu alıp sakince Wei Ying'in dudaklarına bıraktı. Wei Ying'in gözleri hala kapalıydı. Dudaklarını aralayıp tohumların ağzına bırakılmasına izin verdi, Lan Zhan elini çekerken ufak bir dil darbesi atmayı da unutmamıştı.

Gururla sırıtırken Lan Zhan parmak uçlarındaki ıslaklıkla irkildi fakat gülümsedi. "Rahat dur."

Gözlerini yavaşça açıp dilini çıkardıktan sonra kendi de bir tohum alıp sırıtarak Lan Zhan'a uzattı. "Sen de benimkini yala, ödeşelim."

Lan Zhan ona bakıyordu. Dudaklarının önünde ona uzatılmış 2 küçük tohum tanesi ve Wei Ying'in parmakları vardı. Yutkunduktan sonra Wei Ying'in gözlerine bakarak ağzını açtı. Parmakları da beraberinde ağzına aldığında, hafifçe emip serbest bıraktı.

Wei Ying sırıtırken elini geri çekti ve söyledi. "Birileri dayanamıyor..." Öylesine havaya konuşurmuş gibi söylediğinde Lan Zhan aldırış etmedi.

"Lan Zhan." Bu seslenişin bir sohbetin başlangıcı olduğu belliydi.

"Mn."

"Beni ilk ne zaman sevmeye başladın?"

"Bilmem," tekrar ellerini saçlarına götürüp okşamaya başladı. "Gölde mi acaba? Bilmiyorum... hiç düşünmedim. Sanki en başından beri seni seviyormuşum gibi hissettiriyor."

Wei Ying dişlerini göstererek sırıttı. "Pekiii... beni her zaman sevecek misin? Ne yaparsam yapayım?"

"Mn."

"Ama gerçekten bir sürü kötü şey yaparsam da mı?"

"Mn."

"Bir sürü insanı öldürsem mesela."

"Eminim bir sebebi vardır."

"Peki başka şeyler de yapsam? Yasak teknikler denesem, ailemi kızdırsam, herkes benden nefret etse bile mi?"

"Dünyada seni seven tek kişi ben de olsam, yine de sorun değil."

Wei Ying ellerinin arasındaki eli sıktı. "Peki ya ölürsem? Ben öldüğümde ne olacak?" Merakla cevabı bekliyordu.

"Seni beklerim."

"Yıllar sürse bile mi?"

"Mn."

"Tamam, ikna oldum." Memnuniyetle gülümsüyordu.

Lan Zhan saçlarındaki elini kısa bir süre çekip alnına bir fiske vururken söyledi. "Şüphen mi vardı?"

"Hayır, yalnızca merak ettim. Ne olursa olsun beni seveceğini bilmek güzel hissettirdi."

"Seveceğim. Şimdi de, yarın da, yıllar sonra da. Yaşlandığımızda da."

Wei Ying anladığını belirtircesine başını salladı. "Peki ya ölüp başka birinin bedeninde geri dönsem, yine de sever miydin? Souçta başka birinin bedenindeyim."

"Mn. Bedenini değil seni seviyorum. Kimin içinde, nerede ve ne durumda olduğun önemli değil. Eğer Wei Ying isen sorun yok."

"Ya amcanın vücudunda dirilirsem?" Kaşlarını kaldırarak sordu.

Lan Zhan garip bir bakış attı. "Wei Ying, amacın ne?"

"HAHAHAHAH" Kahkahalarını susturmaya çalışırken dudaklarını birbirine bastırdı. "Şaka yaptım tamam. O kadar ileri gitmene gerek yok."

Lan Zhan iki yana başını sallarken hayret etti. Gerçekten Wei Ying kadar sulu birini görmemişti ama yine de seviyordu. Bazen saçmalasa da her seferinde onu güldürebilmesi mucize gibiydi.

"Son bir soru."

Lan Zhan dümdüz baktı.

"Ya kadın olsaydım? Beni yine de sever miydin?"

"Hayır." Dizlerini hareket ettirip çocuğun kalkmasına neden oldu. "Bu kadar saçmaladığın yeter, hadi kalk artık."

"Lan Zhaaaan..." mızmızlık yapan bir çocuk gibi tepinip söylendi. "Ne güzel eğleniyoruz işte, gitmeyelim." Lan Zhan'ın tek koluna sarılıp yanağını sürtmeye başladı. "Lütfennn, gitmek istemiyorum."

"İyi." Etrafı kolaçan ettikten sonra yanındaki çocuğa baktı. "Ama bir şartım var." Wei Ying kaşlarını kaldırarak baktı ona, isteğini sorar gibiydi. Ardından Lan Zhan'ın onu çimenlere itmesiyle birlikte yere yattı. Gülümserken kollarını adamın boynuna doladı.

Gözlerini kapatıp öpüşmeye başladıklarında Lan Zhan bir eliyle tamamen suratını kavramıştı. Ateşli bir öpüşme değildi, aceleleri de yoktu. Gayet sakin, tadını çıkararak, yavaş bir şekilde, hissederek öpüşüyorlardı. Fazla ses çıkmıyordu.

Onlar bu şekilde sarmaş dolaş öpüşürken kaldıkları evin tarafından bir ses yükseldi. "WEI XIONG! WEI XIONG!"

Lan Zhan öyle bir hızla kalkmıştı ki, o sırada onun alt dudağını ısırmakta olan Wei Ying'in dişleri dudağını hafifçe kanatmıştı. Fakat acıya aldırmadı. "Kim o?!"

Wei Ying de onun ardından kalktığında sersemlemiş hissediyordu. Aniden uykusundan uyandırılmış gibi hissediyordu. Tekrar aynı ses yükseldiğinde bir süre salak salak etrafa bakındı. "Ha? Kim?"

"Biri sana sesleniyor. Kim o?" Apar topar kalkıp üzerini düzeltti. "Hadi gidelim. Daha fazla beklemesin."

"Hıh," başını salladı. "Gidelim." Sersemce kalkıp yürüdü.

Kaldıkları eve geldiklerinde avluda avaz avaz bağıran çocukla karşılaştılar. "Wei Xiong!" Fazlasıyla sevecen ve gürültülü çocuk koşarak Wei Ying'e sarıldı.

"Huaisang!" Wei Ying de gülerken sarılışına karşılık verdi. "Ne zaman geldiniz?"

"Az önce abimle birlikte geldik. Amcan bize de davetiye yollamış. Gelir gelmez senin yanına geldim!"

"Ahh..." yalandan sırıtırken göz ucuyla Lan Zhan'a baktı. "İyi yapmışsın."

Lan Zhan'ın dudağı kanıyordu. Wei Ying ona bakarken gözleriyle işaret etti fakat Lan Zhan panik olmuştu ve bu Huaisang denen çocuğun nereden çıktığını bilmediği için ve en önemlisi, Wei Ying'e ahtapot gibi sarıldığı için, gözlerini dikmiş ona bakıyordu. Wei Ying'in sinyalini almamıştı.

"Ah, bu Ustan mı? Abim bahsetmişti." Huaisang çocuktan biraz uzaklaşıp Lan Zhan'a baktı. Eğilip selam vererek kendini tanıttı. "Ben Nie Klanından, Nie Huaisang."

Aslında abisi ile Lan Xichen tanışıyorlardı fakat kendisi Lan Zhan ile hiç bizzat tanışmamıştı. Sadece söylentilerden biliyordu. Lan Zhan da ona karşılık verdiği sırada uzaktan bir iki ses daha duyuldu.

"Wei Gongzı! Wei Gongzı!" Paytak paytak koşarak gelen kırmızılar içindeki adamın arkasından 3 genç daha geliyordu.

Onların yanına yaklaştıklarında Wei Ying gülümseyerek kolunu kırmızılı adamın omzuna attı. "Wen Ning! Sen de mi buradasın!" Gülerek ona sarıldığında arkadan gelen 3 çocuğa baktı. Bunlardan biri Jin Ling'di, diğerleri de Gusu Lan'dan gelen öğrenciler ve Jin Ling'in arkadaşları olmalıydı.

Gençler eğilerek Lan Zhan'a selam verdiler. "Han Guang Jun."

Lan Zhan soğuk bir bakış attı onlara. "Mn. Siz de mi geldiniz?"

"Evet, Zewu Jun ve amcanız da geldiler."

"Mn." Başını salladıktan sonra eski soğuk haline geri döndü.

Wei Ying heyecandan ve tanışma faslı yüzünden Lan Zhan'ın dudağını unutmuştu. Artık daha kırmızıydı ve belli oluyordu. Onun tereddütle ve korkuyla Lan Zhan'a baktığını gören gençler şüphelendiler.

Ardından uysal olan çocuk konuştu. "Han Guang Jun, dudağınız kanıyor." Saygıyla ve sessiz bir şekilde söylediğinde Lan Zhan şaşkınlıkla gözlerini açtı. Hemen arkasına dönüp eliyle dudağını sildiğinde W ei Ying ortamın dikkatini dağıtmak için hamle yaptı.

"Ehhh, merhaba çocuklar. Ben Wei Wuxian. Sizin Han Guang Jun'unuzun öğrencisi, arkadaşınız Jin Ling'in de dayısıyım. Memnun oldum." Eğilerek selam verdiğinde Jin Ling mırıldandı. "Maalesef öyle."

"Jin Ling!"

Gençler atışmanın başlamasına izin vermeden kendilerini tanıttılar. Önce uysal görünümlü çocuk selam verdi. "Ben Lan Shizui, memnun oldum Efendi Wei."

Ardından yakışıklı ve huysuz duran çocuk selamladı. "Ben Lan Jingyi." Jingyi biraz Lan Zhan gibiydi, mecbur olmadıkça kısa kesiyordu. Wei Ying istemsizce gülümsedi.

"Memnun oldum çocuklar. Hepiniz bu kadar mısınız? Başka gelenler var mı?"

"Ablam da geldi." Wen Ning hemen cevapladığında Nie Huaisang ekledi. "Sanırım tüm herkes burada. Abimle ben, Wen Ning ve ablası, Lan Xichen ve Lan Qiren, Jin Ling'in anne babası ve dedesi, ayrıca Jin Guangyao da gelmiş."

"Ooooo herkes burada ne güzel!" Heyecanla bağırdı Wei Ying, çünkü böyle bir kalabalık beraberinde harika bir ziyafeti de getirirdi. "Lan Zhan! Yaşadık desene!"

Lan Zhan sonunda arkasını döndüğünde dudaklarını temizlemişti fakat hala soğuk duruyordu. "Mn."

Jin Ling, "Mianmian abla da geldi bu sefer."

Wei Ying sırıtırken Lan Zhan genzini temizleyip kaşlarını çatmıştı. "O kim?"

"Babamın yardımcısı, yıllardır onunla beraberdir. Dayımın da eski se—"

"HAHAHAAHAHAHAHAHAHA NE ŞAKACI ÇOCUKSUN JİN LİNG YAAAA SEVİYORUM SENİ EŞEK SIPASI!!!! GEL BAKAYIM BURAYA! HAHAHAHA" Wei Ying'in ani ruh hali değişimiyle birlikte koşarak Jin Ling'e sarılması ve ağzını kapatması oldukça dikkat çekmişti. "Hadi gidelim de diğerlerine selam verelim, amcam kızıyor sonra misafirlere neden selam vermedin diye. Hadi hadi! Huaisang! Wen Ning! Çocuklar! Hadi gidelim."

Aceleyle onları avludan dışarıya sürüklerken neredeyse koşturuyordu. Lan Zhan orada kalırken Wei Ying oradan uzaklaşır uzaklaşmaz elini Jin Ling'in ağzından çekti. "Bana bak çocuk, Mianmian'in eski sevgilim olduğunu Lan Zhan'a söylersen gebertirim seni."

"Ne oluyor be!" Jin Ling huysuz bir sesle bağırınca Wei Ying tekrar ağzını kapattı. "Şşşş! Duyacaklar şimdi sessiz ol!" etrafa bakıp aralarında şakalaşan çocukları gördüğünde tekrar konuştu. "Bak, canım yeğenim, yakışıklı evladım, aslanım benim... Lan Zhan benim Ustam biliyorsun. Böyle şeyleri de hiç sevmez. Gusu Lan sekti zaten kadınlara yeminli. Sence böyle bir şeyi duymak hoşuna gider mi?"

"Gitmez mi?"

"GİTMEZ TABİİ!" Kendine hakim olamayıp sesini yükseltti ama ardından hemen susup devam etti. "Benimle uğraşır durur sonra. Lütfen huzurumuzu bozma olur mu? Zaten daha yeni sevmeye başladı beni. Baksana herif uyuzun teki zaten, onu bu hale getirmek kolay mı oldu sanıyorsun? Tam bana şöyle düzgün davranırken böyle bir şeyi öğrense yine başlar gaddar tavırlarına. Lütfen söyleme olur mu? Heh?"

Jin Ling şüpheyle baktı ona. "Yalancı. Yalan söylüyorsun değil mi? Kim ne yapsın senin kıçı kırık eski sevgilini? O senin ustan, geçmişin onu ilgilendirmez. Başka bir şey mi var yoksa?" tek kaşını kaldırıp ona bakarken Wei Ying içinden bu kadar zeki olduğu için ona lanet ediyordu. Keşke zeki dayısına çekeceğine, salak babasına çekseymiş diye düşündü.

"Sana en iyi dergilerimi veririm. Sınırlı üretim. Her ülkeden kadınlar." Son kozunu oynadığında bunun işe yarayacağını biliyordu.

Jin Ling bir süre düşündükten sonra elini uzattı. El sıkışırken söyledi. "Mianmian kim?" Wei Ying ise sonunda aynı dili konuştuklarında sırıtıp göz kırptı.

Onlar bunu konuşurken Lan Zhan arkalarından yavaş yavaş geliyordu. Önündeki çocuğa seslendi. "Shizui."

Shizui şaşırıp ona döndü. "Han Guang Jun? Buyrun."

"Mianmian'in kim olduğunu öğren."

"Peki efendim." Shizui şaşkınlığına devam ediyordu.

"Ve benim sorduğumu kimseye söyleme."

"Peki..." Shizui onu tanıdığından beri ilk kez böyle bir şeye şahit oluyordu. Fakat Han Guang Jun onun hayatında gördüğü en zeki, en dürüst, en güçlü adamdı. Asla yanlış veya kötü bir şey yapmayacağını biliyordu. Tereddüt etmeden dediğini kabul etti.

Lan Zhan ise sakinliğini koruyarak yürümeye devam etti. 


*** 

sanırım şimdiye dek en çok eğlendiğim bölümdü, yazarken bile sırıta sırıta yazdım yemin ederim ashdgasfjdfjdsfk umarım siz de eğlenirsiniz. :')

Continue Reading

You'll Also Like

145K 15K 30
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
37K 3.4K 17
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...
58.7K 6.3K 11
jjk: affedersin, tavşanımı hamile bırakan senin tavşanın mı? semetae / texting+18 (ağırlıklı) / text ~ #1-taekook {020524} #1-vkook {120424} {030524}...
120K 11.1K 21
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedicated to the person I had to leave. |08.02.24|