Aşk'a Direniş

By Jutenya_

3M 159K 185K

Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'... More

Tanıtım
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. BÖLÜM
11. bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
Derde Héwí (kuma Derdi)
23. Bölüm
İnstagram Hesabımız
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
31. Bölüm( AŞK'A DİRENİŞ 2)
32. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
33. Bölüm (AŞK'A DİRENİŞ 2)
34. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
35. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
36. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
37. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
38. bölüm ( Aşk'a Direniş 2)

22. Bölüm

54.1K 4.1K 5.4K
By Jutenya_

Helloooo!!!

Evet tahmin ettiğiniz gibi yine ben.

Jutenya_ şurayı tıklayarak watpad hesabımı takibe alın ve benim kocaman jutenya aşiretime katılın. Hepinizi jutenya ailem de görmek beni çok mutlu ediyor.

16k olmamıza çok az kaldı.

Arkadaşlar kitabı lütfen tekrar okuyun. Okurken ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Twitter hesabım Jutenya_

İnstagram hesabım jutenya82

Tiktok hesabım watpadjutenya

#azadsaruhan #mardinetutsak

#așkadireniș #hejakarahan #hejakaradağlı #jutenyakitapları etiketleri ile her yerdeyiz ettiklerimizi kullanıp bize destek olabilirsiniz.

"Ağir'i hala seviyor musun?"

Heja beklemediği soru ile şaşırdı. Kafasını kaldırıp Hazar'a baktı. Sonra onun gibi kollarını göğsünde bağlayıp arkasına yaslandı.

"Hâlâ derken Hazar."

Hazar, Heja'nın laf cambazlığına gülümsedi. Onun gözlerinin içine bakarak.

"Soru çok basitti Heja, hâlâ onu seviyor musun?

Heja bıkkın bir nefes alıp kuruyan dudak ıslatıp bakışlarını kaçırmayan acı kahvelere odaklandı. Yalan söylemeyecek bahane üretmeyecekti.

" Hazar ben bilmiyorum. Gerçekten ona karşı artık ne hissetiğimi bilmiyorum. Nefret mi, öfke mi, bilmiyorum? Tek bildiğim şey, kendimi bir boşluğa düşmüş gibi hissediyorum. Ve gittikçe dibe çöküyorum gibi, ama atlatacağım. Kendime bunun için zaman verdim."

Hazar dikkatlice dinledi Heja'yı öyle bir anda kalbinden söküp atamayacağını Hazar'da biliyordu ve kabul ediyordu. Lakin korkuları vardı ve inkar etmiyordu.

Karşısında ki kadın bir defa kalbine yenilip kimseyi düşünmeden çekip gitmişti. Şimdi de onun tekrar kalbine yenilip Ağir'i affetmesinden korkuyordu. Bakışlarını ondan çekmeden " Peki Heja ya birgün onu affedersen. Geri dönmeye karar verirsen. Hiç bunu düşünmüyor musun. Ya birgün kalbinde ona karşı yine bir şeyler filizlenirse o zaman ne yapacaksın."

Hazar onun vereceği cevabı merakla bekliyordu. Tek kaşını kaldırıp "açık konuşacağım ya onu affedersen o zaman ne olacak."

Heja kafasını olumsuz bir şekilde salladı. Eğer olurda kalbi birgün yine Ağir için atar ve onu affedersen o kalbi yerinden söker atardı. Hiç düşünmez bunu yapardı. Heja yüzünü sıvazlayıp yüzüne düşen saçlarını iki eliyle arkaya itti.

Hazar onun her hareketini dikkatlice izliyor. Güzelliği onda hayranlık yaratıyordu.

" Hazar biliyor musun bunu daha önce kendime çok sordum? Acaba onu affeder miyim? aslında denedimde, kendime olmadık nedenler sundum. Hiç birinde Ağir'i affedemedim. Ben Ağir'i başka bir kadına doğru attığı ilk adımda sildim. Ona karşı beslediğim hiçbir duyguda aşk yok."

Hazar, Heja'nın söylediklerine biraz şaşırsada, bu bile onu mutlu etmeye yetiyordu.

Heja ellerini masaya koyup" nefret olur, kin hayal kırıklığı her şey olabilir lakin aşk olmaz "

Kuruyan dudaklarını ıslatıp bakışlarını Hazar'a dikti. Bir birlerini çok iyi tanıdıklarını sanıyordu lakin şimdi anlıyordu ki karşındaki adamı tam anlamıyla tanımıyordu.

Heja alt dudağını ısırıp aldığı nefesten cesaret almak ister gibi" peki sen, sen ne bunca zaman ne yaptın"

Hazar arkasına yaslanıp kaşlarını çattı. Heja'nın neyi merak ettiğini kendince sorguluyordu.

Heja elini boynuna götürüp "aşık olduğun kıza ne oldu. O şimdi nerede"

Hazar burukça gülümsedi. Aşık olduğun kız diyordu. Onları gören yedi cihandan yabancı biri olsa Hazar'ın duygularını anlardı. Lakin Heja gözü önünde olan duygularını görmüyordu ve bu ilk değildi.

Hazar ona cevap vermeden yerinden kalkıp buzdolabına ilerledi. Biraz önce çay içmişti lakin içi yanıyordu. Aşık olduğu kadın sevdiğin kız nerede diyordu.

Buz dolabından iki tane kutu kola çıkardı ve arkasını dönüp yine yerine oturdu. Sessizdi ve Heja dikkatli bir şekilde onu izliyordu. Açtığı kolanın birini onun önüne bırakarak diğerini eline alarak bir yudum aldı. Büyük bir nefes alıp "bazen içimi çok yakıyorsun"

Heja gözlerini kısıp ona baktı. Ne demek içimi yakıyorsun. Bilmediği ne olmuştu. Parmaklarını Hazar'ın ona verdiği kola kutusunda dolaştırıp "ayrıldınız mı? Yoksa ona bir şey mi oldu?"

Hazar yüzünü sıvazlayıp erkeksi bir kahkaha attı ve acı kahve irislerine ona çevirdi. Büyük bir nefes alıp "kör oldu"

Heja anlamayan bakışlarla ona bakıp "tedavisi yok mu? Bunun için mi ayrıldınız?" deyince Hazar kolunu masaya koyup kafasını eğdi ve gülmeye devam etti.

Heja onun hareket eden omuzlarından güldüğünü anlıyordu. Lakin niye bu kadar güldüğünü anlamıyordu.

Hazar kafasını kaldırıp bakışlarını ona çevirince Heja'nın hala ona anlamsızca baktığını görünce gülmesine ara verip "aptal numarası mı yapıyorsun yoksa Ağir'le yaşaya yaşaya aptal mı? Oldun"

Heja yüzünü asıp dudaklarını buruşturdu. Aptal olan sensin diyecekti ama duydukları ses ile ikiside kafasını mutfak kapısına çevirdi.

Narin hanım omzunu kapıya dayamış, ikisini izliyordu. Onlara seslenmeyinceye kadar farkına bile varmamışlardı.

Hazar yengesinin gelmesi ile ayağa kalktı. Yanlış bir şey düşünmesini istemiyordu. Heja ile olan konuşması yarım kalmış olsada, gitmesi gerektiğini düşünüyordu.

"Yenge galiba seni de uyku tutmadı. Geç oldu bende yukarı çıkacaktım. Malum yarın düğün var."

Narin hanım Hazar'a bakarak "Aslında susadım Hazar. Su içmek için indim."

Narin, Hazar'ın tedirgin olmasına güldü, onun Heja'ya karşı olan duygularını anlayalı uzun zaman olmuştu.

"Tamam yenge sen suyunu iç ben dama çıkıyorum. Serhat yataklarımızı oraya sermişti. Size iyi geceler" deyip kafasını kaşıdı. Arkasına dönüp çıkacağı zaman. Narin hanımın "eline ne oldu Hazar" sorusu ile duraksadı. Arkasını dönüp Heja'ya baktı. Büyük sesli bir nefes alıp.

"Hiçbir şey olmadı yenge, sadece küçük bir kaza" deyip hızlıca mutfaktan çıktı.

Narin hanım Hazar'ın çıkması ile kafasını sallayıp Heja'ya döndü. Onun da gitmek için ayaklandığını görünce bardağına su doldurup Heja'ya doğru ilerledi.

"Ne oldu sende mi gidiyorsun Heja?"

Heja annesinin sorusu ile şaşırdı. Onu yanlış anlaması isteyeceği en son şeydi.

"Evet anne geç oldu, hem yarın düğünde var. Dinlensem daha iyi, gerçekten kendimi bu gece çok yorgun hissediyorum."

Narin hanım kızını anlıyordu aslında, kızınında onu anlamasını bekliyordu.

"Heja biraz oturalım sanki, bana hala kırgınsın gibi geldi."

Heja sessizce yerine oturup annesini dinlemeye başladı.

"Heja bak kızım teyzenle benim aramda olanlar,sadece bizi ilgilendirir. Senin bu yüzden bana soğuk davranmanı kaldıramıyorum. Lütfen benide anlamaya çalış. Gel her şeyi bir kenara bırakıp yine eskisi gibi olalım."

Heja annesi dinledikten sonra, büyük bir nefes alıp verdi. Her nedense çevresindeki herkes onları anlamasını bekliyordu. Kimse onu anlamak için bir çaba göstermiyordu.

" Anne biliyor musun, hala benim sana neden kırgın olduğumu bile bilmiyorsun. Yada öğrenmek için bir çaba göstermiyorsun. Ben sana sadece teyzem için kırgın değilim ki, evet teyzeme yapılanlarda var ama sadece bu tek sebep değil."

Narin hanım kızına bakıp kaşlarını çattı. O sadece aradaki soğukluğun nedenini Berfin olarak düşünmüştü.

"Nasıl yani o zaman açıkla Heja, bana neden kırgın, kırgın baktığını, aramızdaki soğukluğa sebep olan nedenleri anlatta bileyim."

"Anne ben sana çok kırgınım, en zor zamanlarımda beni yanlız bıraktın, Ağir'in evlendiği gün, yani üstüme kuma geldiği gün. Ben çok yanlızdım, birinin üstüme kapıyı açıp geçecek, demesini çok bekledim. En çok o gün seni yanımda istedim. Hiçbir şey olmasa bir telefon, bilmiyorum, ordaki herkesin yanımda olmayışına bir kılıf , bir neden buldum. Ama senin o süreçte yanımda olmayışına bir neden bulamadım. Şimdi diyeceksin ki kendi elinle yaptın. Bizi arkamızda bıraktın diye, beni o seçimede siz mecbur bıraktınız. Ben en başından beri size istemezseniz tamam, beklerim dedim. Siz önüme hemen anında hediye paketi gibi Hazar'ı sundunuz." bakışlarını annesine çevirip " Anne üç yıl! Hiç mi gelmedim aklına? Hiç mi düşünmedin kızını?" o 3 annesiz kalmıştı, tamam hatalıydı lakin bir gerçek vardı ki o gece o konaktan çıkmasaydı iki aşiret arasında kan dökülecekti.

"Yani ne bileyim belki mutsuzdum, belki de hasta, o gün kafamda bunları o kadar çok düşündümki, anlatamam."başını omzunun üstüne eğip,

"İlk o gün ölmek istedim. Canıma kıymak, her şeyi orada bitirmek istedim. Ağir'in ihaneti bir yanda sizin verdiğiniz kimsesizlik diğer yanda, kafamda o kadar çok tartım ki bunları anlatamam. Aşağıda davul sesleri beynimde düşünceler. Duvarlar üstüme, üstüme geliyordu. Ben o an seni istedim. Kimseyi değil! Sadece seni istedim. Sarmasan bile sesini duymak istedim. Tamam kızım geçecek bu acılar, demene o kadar çok ihtiyacım vardı ki, gerçi akşamı Ağir gelip telefonumu aldı. O umudumda o an bitti." Narin Hanım sessizce onu dinliyordu. Heja ise sanki bunu bekliyor muș gibi içini döküyordu.

"Anne hani dedin ya teyzen için mi kırgınsın diye, ben bunun içinde kendimi sorguladım. Boşanıp o konatan çıktığım gün. Teyzem ilk defa bana içini döktü ve ben teselli edecek, tek bir kelime bile söyleyememiştim. Sonra kendi, kendime düşündüm. Ben niye ona orada tek bir şey söyleyemedim. Ne bileyim, sarılabilirdim, üzülme sen güçlü bir kadınsın, yani kararsızım ona destek olacak acısını. İlla ki bir şeyler söyleyebilirdim. Neden söyleyemedim, diye sonra aklıma geldi. O konakta onunda beni teselli etmesini yanımda durmasını, bende çok bekledim. O hiç gelmedi! Belki o yüzden, bilmiyorum kendime bile itiraf etmek istemiyorum. Ama belki bu yüzden bende onu teselli edemedim. Senide saramadım anne, birde şöyle bir gerçek var. Vicdanım teyzeme yaptıklarınız için haksız olduğunuzu söylüyor."

Heja büyük bir nefes aldı. Anlattıkça o anlara geçmiş desede, yeniden yaşıyor gibiydi.

"Yani kısacası anne sanada, teyzemede kırgınlığım büyük."

Narin kızını dinlendi sessizce yorum bile yapmadı. Her nedense herkes onun onları anlamasını bekliyordu, kızıda. Sigarasını yakıp terasın kapısını açtı. Sonra yerine tekrar oturdu. Ona cevap vermesini bekleyen kızına döndü.

" Aslında biliyormusun çok haklısın ben böyle hiç düşünmemiştim. Malum seni bırakıp giden biziz. Kaç defa kapıdan da kovan. Ne desen haklısın."

Sonra hafifce gülüp kafasını salladı. Artık çevresinde yaşayanları anlamaktan vazgeçecekti.

"Kızım bir adamın arkasına takılıp giden sen. Kızıp, kırgın olan yine sen. Hiç kusura bakmada kaç defa kapımıza gelip özür diledin. Yada affetmemizi istedin de, biz seni kapıdan kovduk. İstersen önce sana ben kırgınlığımı anlatayım. Tek kızımı evimden gelinlikle çıkaramadım. Onun mutlu mesut gelin edemedim. Üstüne kızıma hasret kaldım. Sen kaç defa aradın annem nerde dedin. Arkadan da kalan yıkıntıyı ben topladım..." Narin hanım yüzünü sıvazlayıp,

"Tabi sen bunları nerden bileceksin. O aralar Ağir ayaklarını yerden kesmiş mutlu, mesut evcilik oynunuza devam ediyordun. " Heja annesi dinledikçe şaşırıyordu. Duydukları beklediği şeyler değildi.

"Sen o evden çıktıktan sonra, sabah kalkıp normal hayatımıza devam etmedik Heja, beni babanı, ailenin düştüğü durumu hiç düşündün mü?" Heja gözlerini irice açıp annesine baktı. Narin Hanım kendisinden emin bir duruşla,

"Ama sende haklısın sonuçta hepinizin arkasını toplayan bir Narin var." artık hepsinin arkasını toplamaktan yorulan bir Narin'di.

"Aşireti seni bizim verdiğimiz evliliğine karşı olmadığımızı ikna etmek ne kadar zor oldu biliyor musun?" Heja kaşlarını çattı lakin Narin Karahan durmaya niyetli değildi.

"Başta Ağir'in kız kardeşlerinden birisi istenecekti. Karahan'lılar Bedel istiyordu ve abilerinin hepsi evli, sence her şey öyle kolay mı oldu? " Heja bunları hiç düşünmemiști. Narin Hanım yaptıklarını söyleyen biri değildi ama onlar onu mecbur bırakıyordu.

"Üstüne o gün anne niye gelmedin diyorsun. Gelip Ağir'in sırtını sıvazlayıp hayırlı olsun mu deseydim."Heja'nın bakışları annesindeydi. Narin Hanım ise kırgın ama kendinden emindi. Onun kimseye vermeyecek bir hesabı yoktu. Ona göre alnı ak yüzü paktı.

"O gün oraya gelseydim bile seni o konaktan çıkaramazdım. Üstüne Ağir'in eline fırsat verirdim. Hani dedinya Elif'i Berfin gönderdi. Hiç kendine sordun mu Elif o kadar kolay abime nasıl ulaşabildi diye, ya da abine hiç sordun mu, nasıl hemen gelebildi diye, Heja ben bir şeyi yapacağım zaman. Kimsenin gözüne girebilmek için yapmam. Birilerinin yanında duracaksam, bunu sırf ona hissettirmek içinde yapmam."bakışları kadar sesi keskindi. Son cümlesini söylediği anda artık her şey ortaya çıkacaktı.

"Ben Elif'i o konağa sen Ağir'le gittiğin günün sabahı yerleştirdim. Yanında olmasamda senin orada ne yaşadığını biliyordum."

Kuruyan dudaklarını ıslatıp masaya doğru eğildi ve gülümseyerek "Berfin teyzem yaşadıklarını hak etmiyor onu harcadın dedin ya, sen tek bir soru soracağım Berfin teyzen sen onca acıyı yaşarken ne yaptı. O konakta kaç defa yanında durdu. Sen onca acıyı yaşarken seni kaç defa teselli etti. Ya da kaç defa göz yaşlarını sildi. "

Heja yutkundu. Narin hanım geri adım atmadı. Bundan sonra herkese istediği gibi cevaplayacak kimsenin ne düşündüğünü umursamayacaktı.

Kızının gözleriyle aynı tonda olan irislerine bakıp" kocanın nişanı kınası ve düğünü gözlerinin önünde oldu. Hangisine tepki gösterdi hiçbir şey yapmasa da katılmamızılık etti. "

Elleriji göğsünün altında çapraz bir şekilde geçirip gülümseyerek "Berfin'in yaptığı en iyi şey susmaktır. Bende sustum sende de sustu. Tabi onun tek bildiği bu hani dedin ya onu teselli edemedim ben de sana tek bir soru soracağım teselli edemedin mi yoksa teselli etmek içinden gelmedi mi?"

Heja hiçbir cevap veremedi. Narin geri çekilmedi" insanoğlu bilinçaltı muhteşem bir yapıya sahip ona yapılana bazen senin bilinçinde olmadan cevap verir. Sen onca şey yaşarken göz yaşını silmeyen kadının göz yaşını silemedim ve teselli edemedin "

Narin Hanım doğrulup" Senin bir kaç beklediğin şeyi ben yıllarca bekledim. O anne baba şefkati görürken ben sadece merhamet istedim. Beklentim çok değildi yanımda durduklarını ailem olduklarını hissetirselerdi yeterliydi. "sözleri o kadar keskindiyki Heja tek bir tepki göstermiyordu. Düşündüğü tek şey annesinin bu kadar katı olması için ne yaşamış olmuş olmasıydı. Narin Hanım sesli bir nefes alıp" herkes yaptığı seçimin bedelini ödüyor. Seçtiği hayatı yaşıyor. Şimdide olduğu gibi Sen kendi seçimini yaptın. Bedelini yaşadıklarınla ödedin biz de kendi seçimlerimizi ve yaşananlara katlanmak zorundayız..."

Narin kızını yeteri kadar dinlemişti. Sesizce çevresine baktı ve sefer kızı konuşacaktı kısa bir süre kızını dinleyip yukarı çıktı. Bazen pes edişi geliyordu, sonra sen bu değilsin deyip hayatına devam ediyordu.

Heja ise annesini dinledikten sonra, kendisininde hatalı olduğu yerleri düşünüyordu. Annesi hiçbir zaman, yaşadığı sıkıntıyı çocuklarına yansıtmış biri değildi. Babası ile aşklarına hep hayranlık duyardı. Tabi şimdi bazı şeyleri daha iyi anlıyordu.

O da sessizce yukarı çıkıp kafasındaki düşünceleri defetmeye çalıştı. Bir, iki saat bile olsa uykuya ihtiyacı vardı.

Serhat sabahın erken saatlerinde uyanıp, aşağı indi. Annesi ve yengelerini uyanmış, bir şekilde görünce gülümsedi.

Bu coğrafyanın kadınları, güneşten önce uyanırdı.

"Şodıra şıma xer bo (Hayırlı sabahlar)" deyip yanlarına doğru ilerledi.

Reyhan hanım Serhat'a bakıp gülümsedi. Kocaman adam olsada haylazlıkları bir türlü bitmiyordu.

"Reyhan sultan bakıyorum yengelerimle beraber yine döktürüyorsunuz."

Reyhan Hanım sabah kahvaltısı hazırlıkları için erkenden kalkıp işe koyulmuştu. Kültürlerinde misafir çok önemliydi, bu yüzden en iyi şekilde ağırlaması gerekiyordu.

" Evet oğlum, böyle bir araya gelmek her zaman nasip olmuyor. Bu yüzden misafirlerimizi güzel ağırlamamız lazım."

Serhat annesine gülerek baktı biliyordu biraz sonra söyleyecekleri için terlik yiyecekti. Ama yinede içinde tutmayacaktı.

"Anneciğim nasıl böyle güzel şeyler için sürekli bir araya gelmiyorsunuz." bakışlarını etrafta gezdirdi yüzünü somurttu.

"Bir ayda en az altı tane yakın akraba düğünü oluyor. Tabi uzak akraba olanları, bu kategoriye almıyorum. Yani, nasıl anlatayım bilmiyorum ama sürekli bu koşuşturmanın içindesiniz."

Reyhan hanım söylenen oğluna terlikle cevap verdi. Biliyordu devamında Serhat'ın artık susmayacağını...

"Oğul biz sevdiklerimizi ağırlamayı seviyoruz. Kapımıza gelen herkeside, severiz. Sen bahanelerimize bakma, maksat gönül almak, muhabbet etmek. Özlemimiz, insanadır, zahmetimiz kendimize, kapımızdan giren, özgün olsa bile, çıkarken mutlu ayrılsın isteriz."

Serhat annesinin terliğini yerden alarak ona geri döndü. O da biliyordu bunları, ama annesini kızdırmak hoşuna gidiyordu.

" Anneciğim valla haklısın, ama yarın öbür gün, yerinizi dolduracak gelinler bulmak çok zor. Ben hep sizi düşünüyorum, bence bu işi doruklarda bırakın. Ve gençlere yer verin. Onlarda kendilerini geliştirsin."

Reyhan hanım oğlusunun karın ağrısını anladı.

" Yani Serhat diyorsun ki,evlendirin beni, tamam oğlum sen hiç merak etme, ben bulurum yerimi alacak birisini, sende rahat edersin bende, olur mu? "

Serhat annesinin söyledikleri ile geri adım attı. Zaten o bulmuştu gönlünün sahibini...

" Ana ya, ben öyle mi dedim. Senin gibi becerikli birini bulmak imkansız. Ama yinede merak etme diye söylüyorum. Sen yorma kendini ben sana gelin bulurum."

Reyhan hanım ve eltileri kendilerini tutamayıp gülmeye başladılar.

"Oğul senin kulaklar oynuyor galiba hayırdır. Varsa bir şey söyle bileyim."

Serhat önce elini kulaklarına götürdü. Sonra annesinin ne demek istediğini anlayıp güldü. Onlara doğru gelen Narin ve Havin yengelerini görünce ayağa kalktı. İki elti yaşlarına rağmen hala güzelliklerini konuşturuyorlardı.

"Kolay gelsin hanımlar, bizde yardıma geldik. Yapılacak ne kaldıysa, beraber yapalım."

Reyhan hanım elindeki tası şölük için hazırlanan leğene batırıp çıkardı. Sonra saçın üstüne güzelce yayıp,şekil verdi.

"Havin ablam sen mutfağa kızların yaptıklarına baksan iyi olur. Narin ablam sende, gözleme saçına geçsen, herkes uyanmadan yetiştirelim."

Havin kafasını sallayıp tamam dedi ve mutfağa geçti. Narin hanımda şişi eline alıp gözlemeleri çevirdi.
Reyhan hanım oğluna dönüp." Serhat'ım sende git fırından taze ekmek al. Yaptıklarımızı sevmeyen olur. Kimse aç kalmasın,"dedi.

Serhat önce önünde yapılanlara, sonrada onca şeye rağmen fırından ekmek isteyen annesine baktı.

"Anne şölük, nanı tava, gözleme ve nanı tir var. Ve sen hala fırından ekmek istiyorsun. Boşver bunları yemeyen aç kalmayı hak ediyor. Hiç kusura bakma! Değil mi Narin yenge şimdi ne gereği var."

Narin hanım gözlemeleri çevirip gülerek Serhat'a baktı. Bu çocuğun deli dolu hallerine hayrandı.

"Yok oğlum Reyhan haklı, sevmeyen olabilir. Sen git taze ekmekte getir. Birde patlıcan, biber yollamışlar közlesinler diye onlarınıda al birden. Herkes uyanmadan her şey hazır olsun."

Serhat yüzünü somurtarak kalktı. Erken uyanmanın cezasını çekiyordu.

Dışarı çıktığı gibi kapı önünde oynayan amcasını gördü, elinden tutup fırına doğru çekiştirmeye başladı. Madem erken uyandığı için fırına gönderiliyordu, erken uyanan amcasıda ona eşlik edebilirdi. Çınar dudaklarını büzerek yeğeni Serhat'a baktı, o kuzenleri ile misket oynamak istiyordu.

Serhat amcasına gülerek kucağına aldı. Ona eşlik edecekti, kurtuluşu yoktu Çınar'ın.

Heja dışarıdan gelen seslerle uyandı. Dün gecenin yorgunluğu hala üzerinde olsada, kalkıp yardım etmesi gerekiyordu.

Yatağını toplayıp üstünü giydi. Yer yatağını alt kata indirmesi gerekiyordu. Kucağında yer yatağıyka odadan çıktığı gibi Hazar'la çarpıştı, Hazar onu o halde görünce sevdasına kızgın olsada kollarını uzatıp "bırak zaten çok ağır ben taşırım" dedi ve onun taşıdığı yatağı aldı. Heja ellerini yataktan çekip "sağol emimoğlu" deyip geri çekildi. Lakin Hazar'ın ateş saçan gözleriyle "Heja" demesi de aynı anda oldu. Bu çocuklarından kalan bir şeydi. Hazar emimoğlu kelimesinden nefret eder ve Heja'nın ona hiçbir suretle abi demesine izin vermezdi.

Heja sesine biraz masumluk katıp "ama Hazar sen benim emimoğlum değil misin?" dedi ve merdivenlere baktı.

Hazar'ı sinirlendirdikten sonra kaçabilirdi.

Hazar'ın "Heja dilini keserim" demesiyle Heja'nın gülerek "Ferdi Tayfur emmoğlu şarkısını sana ithaf ediyorum" demesi ve kaçarak aşağı inmesi aynı anda oldu.

Arkasına bakıp Hazar'ın aşağı indiğini görünce işine döndü.

İndiği gibi annesi ve yengelerini görünce gülümsedi, bu kadınlardaki enerjiye hayrandı. Annesinin yanağını öpüp herkese günaydın dediği gibi mutfağa kaçtı. Ekmek ve benzeri şeyler her zaman ona zor gelmişti.

Narin hanım ise uzun zaman sonra, Heja'dan gelen hareket ile gülümsedi, belki zamanla bazı şeyler yerine oturacak diye düşündü.

Kızlar Heja'yı görünce gülümsediler. Çoğu Hazar'ın, Heja'ya olan ilgisini fark etmişti. Havin hanımda mutfakta olunca onlara eğlence çıkmıştı.

Gülfem Heja'nın kulağına yaklaşıp, "göster maharetini bak yeni kaynana adayında burada" diyince, Heja hayretle Gülfem'e baktı. Hiçbir zaman patavatsızlığa tahammül etmemişti.

"Gülfem istersen sen elinin marifetini göster. Belki seni alır oğluna," deyip sofrayı eline aldığı gibi sinirle mutfaktan çıktı. Şimdiden morali bozulmuştu.

Üst katta çıktığı gibi damdaki yatakları aşağı taşıyan kuzenlerini bakıp güldü, onlarda sinirlenme veya depresyon gibi bir şey yaşaman imkansızdı. Ruh halini değiştirecek bir şey illa kendiliğinden ortaya çıkıyordu.

Murat günaydın deyip kardeşinin yanına ilerledi ve saçlarından öptü, kolunun altına alıp şark odasına doğru ilerledi. Kalabalık durumlarlarda erkekler ayrı, kadınlar ayrı yemek yerdi.

Heja abisinin kokusunu içine çekti. Bu koku güvendi, bu kollar koşultsuz şartsız sevginin temsiliydi. Odaya girdiği gibi abisinin kollarının altından çıkıp, sofrayı serdi.

Sonrada terasa geçip kadınlar için sofrayı serip etrafına minderleri serdi.
Aşağı indiğinde elinde tepsi ve ekmek poşetleri ile gelen Serhat'ı gördü tabi arkasında Çınar'ıda unutmamak lazım.

Serhat amcası Çınar'a söylenip duruyordu.

Çınar, Heja'yı görünce hemen koşup ayaklarına sarıldı. Sonrada ağlamaklı bir şekilde konuşmaya başladı.

"Heja abla Serhat abime söyle beni kesmesin. Daha çok küçüğüm diğeri de küçük ne olur büyümesini bekleyelim."

Heja şaşkın bir şekilde bir Serhat'a birde ayağına sarılmış Çınar'a baktı. Anlaşılan Serhat yine yapmıştı yapacağını...

"Çınar'cığım dur sakin ol, kimse kimseyi kesmiyor. Lütfen korkma Serhat abin anlaşılan sana şaka yapmış."

Sonra kaşlarını çatıp Serhat'a baktı.

"Hadi Serhat abisi Çınar'a anlat şaka yaptığını, bak çocuk çok korkmuş."

Serhat tek kaşını kaldırıp Heja'ya baktı. Sonrada kafasını sallayıp Çınar'a döndü.

"Çınar'çığım korkma senin artık erkek olman gerekiyor. Hem kökünden kesecek değilim, birazçık ucundan alacağım. Bak canın hiç acımayacak." deyip güldü.

Çınar, Serhat'ın söyledikleri Heja'nın bacaklarına dahada sarıldı. Sonrada sesli bir şekilde ağlamaya başladı.
Heja kafasını yukarı kaldırıp sabır dileyip sinirle inledi.

"Serhat senden küçük amca ve dayılarını korkutmaktan vazgeç. Yemin parçalarım seni olmadı yengeme söylerim. Bak seni ne yaparlar. Bence sen ikinci defa sünnet olmak istemiyorsun. Çınar'dan uzak dur, malum deden öğrenirse bizzat seni kendisi sünnet eder."

Serhat geri adım atması gerektiğini anladı. Ama yinede haylaz tavrından geri adım atmadı.

"Ya Heja ne kadar kötü kalplisin. Ben hep bizim aileyi düşünüyorum. Hazır burdayken toplu sünnet yapacaktım. Sloganımda sünnetsiz çocuk kalmasın."sesli bir şekilde gülüp.

"Adımı amcalarını, dayılarını sünnet eden yeğen olarak tarihe yazdıracaktım."

Reyhan hanım Serhat diye bağırınca, Serhat elindekilerini Heja verip. Çınar'ı kucağına aldığı gibi yukarı çıkmaya başladı. Annesinin küçük kaynına olan düşkünlüğü ortadaydı. Torunlarına bile bu kadar düşkün değildi.

Heja eline tutuşturulan tepsiler ve ekmekle mutfağa ilerledi. Annesini pekmezlediği şölükleri tepsiye dizişine baktı. O da elindeki tepsileri mutfak tezgahına bırakıp kızlarla beraber közlenmiş biber ve patlıcanları soymaya başladı.

Ailenin genç erkekleri serilen sofrayı görünce hepsi aşağıya indi. Özel günlerde herkes üstüne düşeni sessizce yapardı. Bunun için belli bir kurala ihtiyaçları yoktu.

Erkekler yanyana durup tepsileri elden ele dolaştırıp yemeklerin hemen servis yapılmasını sağladılar.

Yavuz ve Enes dikkatlice yapılanları izliyordu. Gördükleri farklı kültür, tanıdıkça daha merak uyandırıyordu.
Bazı şeyler Yavuz'un çok hoşuna gitmişti.

İçeriye büyüklerden birinin girinmesi ile gençler önlerinde ayağa kalkıyor. Hiçbir şekilde yanlarında sigara filan içmiyorlardı.

Sabah kalktığı gibi erkeklerin serilen yatakları toplayışı, yemeğin servisinde gençlerin servisi yapışları gibi, erkeklerin odasında bütün hizmet erkekler tarafından yapılıyordu. Yavuz ve Enes ağalık, aşiret denilince kafalarında olan ile şimdi gördüklerini tartıyorlardı.

Yavuz ve enes kahvaltı sofrasına oturdukları zaman gördükleri farklılıklarla şaşırdılar. Güneydoğunun zengin ve farklı kültürüne bir kez daha hayran kaldılar. Heja kuzenleri ve yengeleri ile yaptığı kahvaltının ardından. Herkes bir elden evin işlerine geçmişti.

Heja avluda annesine sarılan Esra'yı görünce sevinçle koşup hızlıca sarıldı. Murat abisinin işleri genelde şehir dışında olduğu için. Esra pek gelip gidemiyordu. Esra'da Heja'ya sımsıkı sarıldı. Murat'ın günlerce Heja için endişelenmesini Esra üzüntü ile izlemişti. Narin hanım kızı ile gelinine baktı. Allah var gelinlerini hiçbir zaman kızından ayırmamıştı.


Heja gülerek "yengeciğim abimin gelişinden haberi var mı, yoksa süpriz mi?"

Esra hal hatır bile sormadan işi hınzırlığa çeviren görümcesine gülümseyerek baktı.

"Yok Heja'cığım hepinize süpriz yapmak istedik. Bakalım Murat beni burda görünce ne yapacak."

Heja merakla Esra'ya baktı. Yanlış duymadı ise süpriz yapmak istedik demişti Esra!

"Ayyy çocuklarıda getirdin değil mi, nasıl üzledim onları bir bilsen. Çok iyi yapmışsın."

Esra şaşkın görümcesinin koluna girip mutfağa doğru ilerledi. O hava alanından direkt buraya geçmişti.

"Heja'cığım fazla heyecan yapma sadece çocuklar değil. Fatma ve Behram'da geldi. Onlar konağa geçti. Bende direkt buraya geldim."

Heja Esra'nın söyledikleri ile ona bir kez daha sarıldı Fatma delisini çok severdi. Çocukluk arkadaşıydı. Heja ile Fatma'nın aradında iki yaş vardı ve Behram'ın hala çocukları yoktu. Hazar gülüşme sesleri ile aşağı indi. Heja'nın mutlu yüzü ile o da gülümsedi. Esra fısır, fısır konuşmaya daldığı için gelen Hazar'ın farkında değildi.

Hazar boğazını temizleyip ikilinin onu fark etmesini sağladı.

Esra gülerek Hazar'a döndü, Heja evlendiği zaman Hazar'ın az kahrını çekmemişti Murat'la günlerce hiçbir şey yiyip içmemişti. Ağir'in ihaneti ayrı Heja'nın başkasını seçmesi ayrı üzmüştü onu, Esra kafasını sallayarak eski anıları def etti. Artık Hazar'ın mutlu olmasını istiyordu. Herkesten çok onun mutluluğu hak ettiğini düşünüyordu.

"Hazar abim nasılsın, bakıyorum artık unutulduk. Yeğenlerin seni mahfedecek haberin olsun. Hazar amca, Hazar amca deyip duruyorlardı."

Hazar işiteceği azara kendisini hazırlamıştı. Buraya döndüğünden beri onları ihmal ettiğinin farkındaydı.

" Esra başıma gelecekleri biliyorum. Ve kaderimi sessizce kabullenmeyi düşünüyorum. Umarım infazım acısız olur."

Heja seslice güldü, yeğenlerini ve Hazar'ın o hallerini düşününce gülmemek imkansızdı. Esra ise Heja'nın gülüşüne takılı kalan Hazar'a baktı. Bu sefer gülerek boğazını temizledi, görünüşe göre onu eğlenceli günler bekliyordu. Hazar hemen kendisine gelip Esra'ya döndü.
Esra'nın onunla eğlenen tarafını görünce kafasını eğdi. Daha sonra başına gelecekleri az çok tahmin ediyordu.

"Hazar'cığım Murat nerede geleceğimden haberi yoktu. Süpriz yapacağım , şimdi yakışıklı kocamın nerede olduğunu söyle ki, ben yukarı da oda oda kocamı aramıyayım."

Hazar kafasını olumsuzca salladı. Murat ve Esra hiçbir zaman duygularını bir birlerine göstermekten çekinmezlerdi.

" Hadi beraber yukarı çıkalım senin yakışıklı kocan sıkılmıştır. Onun bulunduğu odaya giremiyeceğine göre yine bana muhtaçsın, kıymetimi bil."

Esra Heja'nın koluna girip Hazar'ın arkasından söylene, söylene yukarı çıkmaya başladı.

"Sana muhtaçmışım Hazar efendi öyle mi, yakında bana muhtaç kaldığında sana tek tek hatırlatırm bunları hiç merak etme, nasıl olsa yakın o günler."

Hazar önce Esra'yı üst katta boş bir odaya götürdü. Heja'yada odanın önünde beklemesi için bırakıp. Murat'ın olduğu odaya gidip dışarı çıkması için çağırdı. Murat, Hazar'ın arkasından merakla çıktı odadan. Hazar ilerleyip Heja'nın yanında durup.

"Murat sana bir süprizimiz var, ama önce kapı parası vermen gerekir."

Murat tek kaşını kaldırıp Hazar'a baktı.

"Kusura bakma Hazar ben o parayı yıllar önce gönlümün sahibi için verdim. Bir daha dünyaları önüme sersen başka bir şey için vermem."

Heja'nın ağzından gülerek vavvvv diye bir ses çıkardı.

"Murat belki içerideki o parayı vermeye değecek biri, neden bu kadar çimri davranıyorsun."

Murat gülerek Hazar'ı kapının önünden itti. "Esra'mı geldi" deyip içeri girdi. Esra gülerek Murat'ta sarıldı. Bu adama iliklerine kadar aşıktı. Onlarda baya zor dönemler yaşasalarda hiçbir zaman vazgeçmemişlerdi. Murat karısının saçlarını öpüp kafasını boynuna gömdü, bu kokuyu hiçbir şeye değişmezdi, onun için huzur ne deseler burası derdi.

Hazar kapanan kapıya bakan Heja'ya kafasını olumsuzca sallayıp "Hadi gel onların özlem geçirmesi bitmez ben kahvaltı edemedim beraber bir şeyler atıştıralım" Heja bakışlarını kapıdan çekip kafasını olumlu anlamda salladı ve Hazar'la beraber yürüyerek üst kattaki mutfağa ilerlediler. Mutfağa girdiklerin de "sen otur ben de bize yiyecek bir şeyler hazırlayayım" dedi ve eline bir tepsi alıp tezgaha koydu.

Hazar kendince bir karar almıştı. Artık asla vazgeçmeyecek ve her anın sevdiği kadınla geçirmek için elinden geleni yapacaktı.

Gidip oturmadı. Heja'nın yanına ilerleyip sessizce ona yardım etmeye başladı. Bu hareketi Heja'nın hoşuna gitmişti. Kahvaltı tepsisi hazır olunca Hazar tepsiyi eline alıp mutfağa gelen giden çok olur rahat edemeyiz balkona çıkalım"

Heja kafasını olumlu anlamda sallayıp onu takip etti. Kafası dün konuştukları konularda olsada Hazar'ın normal davranmasını o da sessiz kalıyordu.

Havin Hanım oğlunu görünce sessizce mutfak kapısında durup ikisini izliyordu. Oğlu kesin ve katti bir şekil de Heja'da başkası gönlüme haram ondan başkası evime kadın olamaz diye onların itoliraz etmesine bile izin vermemişti. Oğlu mutlu olacaksa yapacak bir şeyleri yoktu. Onlar anne baba olarak oğullarına ileriyi ve yaşayacaklarını Heja'nın durumunu anlamasını istiyorlardı. Lakin Hazar ben baba olmak değil sadece onun çocuğuna baba olmak istiyorum. Heja'mdan olmayacaksa varsın baba olmayayım hayatım da bir tek o olsun her şeyiyle kabulüm gerekirse ben onu kızım gibi sever o duyguyu aramasına bile izin vermem demişti. Kocasının oğluna bakışları "bak oğlum kaderin ne getireceği belli olmaz lakin olurda Heja bu eve gelin gelir ve sen bu söylediklerini unutursan ben seni evlatlıktan silerim. O kız ayakta durmaya çalışıyor canından olanlardan darbe alıp yıkılmasına asla izin vermem" Hazar'ın gülümseyip "gönlüme ondan başkası haram olurda yanlış yaptım yeğenini üzdüm önce sen karşımda dur. Herkesten önce sen yanlışımı söyle"

Havin Hanım oğlu ve Heja'nın balkona çıkmasını buruk bir şekilde izliyordu. Oğlu kabul ettiksen onlara hayırlısı demek düşüyordu.

Arkasını dönüp Gülfem'le karşılasınca gülümseyip "burada kal ve balkona kimsenin girmesine izin verme" dedi ve oradan uzaklaştı. Kısacık anlar olsa bile oğlu mutlu olmayı hak ediyordu.

Heja ve Hazar yere sofra sermiş beraber kahvaltı ediyorlardı. Heja'nın üstünde biraz tedirginlik vardı. Hazar kahvaltı edelim diyince düşünmeden evet demişti ama şimdi düşününce yanlış yaptığını düşünüyordu. Heja yeni boşanmış bir kadındı ve beraber görünmeleri doğru değildi. Hızlı bir şekilde bir kaç lokma atıştırıp eteğini toplayıp ayağa kalkmak için hareket edince Hazar onu kolundan tutup "kimin ne diyeceğini umursamadan kahvaltını yap"

Heja şaşkın bir şekilde ona baktı. Ne düşündüğünü anlaması imkansızdı.

Hazar onun şaşkın bakışlarını görünce "seni çok iyi tanıyorum ve ne düşündüğünü biliyorum" bakışlarıyla tepsiyi gösterip "akşama kadar yemek yemeye fırsat bulamayacaksın şimdi gözümün önünde ye sonra aklım sende kalmasın"

Heja itiraz edip aklın neden bende kalıyor diyecekti lakin şimdi yeri değil deyip önüne döndü.

Hazar'ın umudu vardı. Çayını içerken bakışlarını Heja'ya çevirip gün gelecek evimizde bu anı yaşayacağız diye fısıldayıp elindeki bardağı indirdi.

Sessiz ama Hazar'a göre huzurlu yapılan kahvaltıdan sonra ikisi beraber kalkıp mutfağa geçtiler. Hazar elindeki tepsiyi tezgaha bırakıp mutfaktan çıktı.

Hazar'ın mutfaktan çıkmasıyla Gülfem mutfağa girip yüzünde ki sırıtışla Heja'ya ilerledi.

Heja'nın ona bakıp sakın demesiyle yüzünde ki gülümseme soldu. Onunla uğraşmak isteyen tarafı karşında ki Heja kaşınma diyince yüzünü somurtup "Heja akşam için hazırlanmamız gerekiyor"

Heja elindeki işi halledip "hadi o zaman gidip hazırlanalım" dedi ve mutfaktan çıktı.

Annesini aramak için kadınların bulunduğu odaya girip bakınınca onun hakkında ki konuşmaları uğultu hakkında duymaya başladı ve elini yumruk yaptı. Özellikle daha yeni boşandı bugün düğünde "demeleri zoruna gidiyordu.

Ne yani Ağir'den boşanmıș diye oturup yas mı tutacaktı. Aklına gelen fikirle gülümsedi. Şimdi gidip yasını nasıl tuttuğunu herkese gösterecek ve bir daha kimsenin onun hakkında konuşmasına izin vermeyecekti. Şimdi sessiz kalışı düğün de olay çıkarmak istemeyișindendi.

Esra ve Murat birbirlerine sarılıp biraz özlem geçirdiler. Daha sonra karısının elinden tutup dışarı çıktı. Hazar ve Heja'nın gitmiş olduklarını dörünce elinden tutup. Terasa ilerledi, kısa bir sohbetin ardından, kalkıp düğüne hazırlandılar.

Akşam üzeri herkes hazırlanmaya başlamıştı.

Heja kapıyı kilitlemiş olduğu odada tek başına hazırlanıyordu. Saygısızlığı tahammülü yoktu. Üstüne kuma getirip ihanet eden kocasıydı lakin yas tutması beklenen Heja'ydı!

Aynadaki görüntüsüne bakıp gülümsedi. Artık hazırdı gidip onu merak eden herkese nasıl yas tuttuğunu nasıl üzüldüğünü memnuniyetle gösterecekti. Odadan çıkıp yürümeye başladığı anda onuu gören herkes şaşkınlık yaşıyor dönüp ona bakıyordu. Merdivenleri ineceği anda Yavuz ve arkadaşları Şark odasından çıktılar. Yavuz Heja'yı gördüğü gibi yutkundu. Böyle bir güzellik görülmemişti.

Heja'nın farklı bir havası kendinden emin bir duruşu vardı.

Heja onu görünce yüzünü somurttu. Yavuz'dan haz etmiyordu. Bunu da sallamıyordu.

Kendinden emin adımlarla merdivenleri indi. Bakanlara ven Heja Karahan'ım dedirtiyor ve geçiyordu.

Evden çıkıp arabalara ilerledi. Anne ve babasının olduğu arabaya doğru yürüyüp elini kapıya attı. Kapıyı açmadan üstünde ki bakışları hissedip başını kaldırıp Hazar'la göz göze geldi. Hazar sevdiği kadının güzelliğiyle yutkunamıyordu. Onu başkalarıda böyle görecek diyen tarafıyla darmadağın olmuştu.

Heja gülümsedi ve kapıyı açtı ve arabaya bindi. O anne ve babasıyla gidecekti. Esra ve Murat ise başka bir araçtaydı. Onun arabaya binmesiyle Hazar'da annesini alıp kendi arabasına bindi. Gelin almaya konvoy şeklinde gidilecekti.

Yüzlerce araba ardı ardına dizilmiş. Rojda'nın le le buke şarkısı çalınıyordu. Kadınlar arabanın camlarını açıp elinde ki yazmaları sallıyor ve zılgıt çalıyorlardı

Bir yandan alkışlar ki buke ki zava diyen sesler diğer tarafta zılgıtlar.

Gelin evine geldiklerinden arabadan indiler Heja tüm güzelliğiyle bakışları üstüne çekiyordu. Bir yanı buruk olsada elini ağzına götürüp zılgıt çalmaya başladı.

O kocası evlendiği günün sabahı selasını zılgıtıyla veren kadındı.

O kocasının baba olacağını duyduğunda zılgıtlarıyla tebrik etmişti kadındı.

Aslında zılgıt kadının çığlığı isyanıydı.

Kadının kesilen sesi zılgıtla isyan ediyordu.

Daha yeni boşanmıș bir kadındı. Herkes onu şaşkınlıkla izliyordu ama Heja kimseyi umursamadan zılgıt çalarak diğerleri ile beraber gelin almaya gidiyordu.

Heja gelin alma merasimini üzgün bir şekilde izledi. Annesi ben seninle bunları yaşayamadım demişti. Haklıydı bunların hepsini ailesinin elinden kendisi almıştı. Gelinin annesinin kızının ayakkabısına para koyușunu abisinin beline kırmızı kuşağı bağlayıșı babasının yuvandan huzur eksilmesin deyip kızına sarılması Heja'yı duygulandırmıștı. Üzgün bir şekilde izledi her şeyi o bunların hiç birini yaşamamıştı, üstüne üstlük mutluluğuda elinden kayıp gitmişti. Şimdi elinde sadece pişmanlıkları vardı.

Annesinin kolunun altına girip ona sarıldı. Bu anları onların elinden aldığı için üzgündü.

Gelini alıp evden çıkınca arabalara doğru ilerlediler. Serhat gelip onlarla beraber arabaya binince Heja şaşkın bir şekilde kuzenine baktı ama Serhat üstü biraz dağılmış bir şekilde ona bakmayıp üstünde ki samanları sirkelemeye başladı.

Ona şaşkın bakın Heja'yı görünce "neden öyle bakıyorsun" deyip önüne döndü. Ona bu sefer bakan Boran ağayı görünce omuzlarını indirip sesizce bakışlarını indirdi.

Boran ağadan sıkı bir azar işiteceğini biliyordu.

Düğün konvoyu yine aynı şekilde ilerliyordu. Köyden çıktıkları gibi erkekler belindeki silahları çıkarıp bir nevi gövde gösterisi yapar gibi ilerlediler. Köy yolu olduğu için yol boştu.

Düğün salonuna gelince Heja kendisini toparlayıp arabadan indi. Artık yaşanan her şeyi arkasında bıraktığını herkese gösterecekti. Düşünmeyi bile kendisine yasaklayacaktı.

Heja yüzüne gülümsemesiyle babasının koluna girdi. Bir kaç attım atmadan bagajdan gelen sesle adımlarını durdurup arkasını döndüler.

Boran ağa kızının kolundan çıkıp arabanın bagajını açtı. Bagajı açmasıyla bagajdan bir tavuk ve yavrularının dışarı fırlaması aynı anda oldu.

Boran ağa şaşkın bir şekilde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kısa bir süre düşünüp sinirle Serhat'a döndü. Dişlerini sıkarak "Serhat umarım düşündüğüm şeyi yapmadın."

Boğazını temizleyip "şimdi amca sen yanlış anladın tahmin ettiğin şey değil demeni bekliyorum"

Serhat mahcup bir şekilde saçlarını karıştırıp "amca ben örf ve adetlerimize sahip çıkan biriyim. Tabi ki tahmin ettiğin şeyi yaptım"

Boran ağa gözlerini kapatıp kısa bir süre açtı ve Serhat'a gürler bir şekilde "lan adamların tavuğun civcivleriyle beraber almışsın"

Onlara bakanları fark edince tıslar bir şekilde "o tavuğu ve yavrularını al ve götür gelin evine geri bırak ve bunu yapmadan düğüne sakın katılma dedi ve kızına dönüp Heja'nın koluna girdi.

Heja Serhat'a bakıp kahkaha attı. Bu eski bir adetti. Gelin sessiz sakin olsun diye gelin çıkarılırken gelin evinden bir şeyler gizlice alınır ve damat evine getirirlirdi.

Tabi Serhat gelin hiç konuşmasın demiş olmalıki çıtayı baya yükseltip, kümesten tavuğu yavrularıyla beraber almıştı.

(arkadaşlar burasının hayal dünyamla alakası yok rezil kuzenim bunu bize yaşattı)

Narin Hanım kafasını olumsuzca sallayıp gelini ve oğlunun yanında içeriye girdi. Boran ağaya kızgın olsada o alışmıştı iyimleri oynamaya, herkesin gıbta ile baktığı kadının içinde, olan depremlerin kimse farkında değildi. Hüznün gözlerine yansımasına bile izin vermezdi. Soğuk bakışları ile her duyguyu bertaraf edecek bir yapıya sahipti.

Boran ağa ve Murat erkeklerin olduğu tarafa ilerleyip masalarına geçtiler.

Narin Heja ve Esra'da kadınların olduğu tarafa ilerleyip tanıdıkları kişilerle selamlaşıp masalarına geçtiler.

Gelin ve damatın salonun girişinde iki sıra şeklinde dizilmiş kızlı ve erkekli gurubun arasından geçerken zılgıtlar ve ellerindeki tefleri çalan gençlerin arasında mutlu bir şekilde girmesi ile herkes onları izlemeye başladı.
Zaten halayı seven bir milleti onlar. Davul sesinin gelmesi bile oynamaları için yeterli bir nedendi.

Çoğu insanın bakışı ondaydı. Mardin, Rıha ve Amed'in en büyük aşiretleri en büyük ağaları bir aradaydı.

Heja Boran Karadağlı'nın kızı Mirakan'ların eski Hanımıydı yeni boşanmıştı. Daha doğrusu kocasını boşamıştı bu yaptığı bu topraklarda bir ilkti. Kimisi hayranlıkla kimisi ise fısıltı halinde konuşuyordu.

Heja hepsini görmezden gelip kulaklarını tıkadı.

Bakışları kapıya gidince düğün salonuna giriş yapanla gözleri irice açıldı.

Ağir Mirakan arkasında onlarca kişiyle giriş yapıyordu. Siyah takım elbise giymişti. Heja ona en çok siyahı yakıştırırdı ve en çok siyahtan onda nefret etmişti.

O siyahı başka bir kadına damatlık olarak giyen adamdı.

Onun gözlerine bakıp geçip gitmesiyle kafasını olumsuzca salladı ve bakışlarını çekti.

Ateş saçan kahvelerle karşılaşınca kaşlarını çattı. Hazar'da ki değişimleri imaları fark ediyor lakin anlam veremiyordu.

Esra Heja'nın elini tutarak ayağa kaldırdı. Heja gülümsedi. Grand Siverek tıklım tıklım doluydu. Şimdi herkese özellikle Ağir'e nasıl yas tuttuğunu nasıl üzüldüğünü gösterecekti. Başını kaldırıp Esra'yla beraber yürümeye başladı.

Üstünde şarap kırmızı bir elbise vardı. Kına da yöresel ama düğünlerde abiye giyerlerdi ve onun üstünde ki abiye çok iddialıydı. Omuzlarından kalçalarına kadar bir şelale gibi dökülen simsiyah saçlar. Burnunda hızması yüzünde ki deq dudaklarında elbisesiyle aynı renkte olan şarap kırmızısı ruju, attığı her adımla ben varım beni kimse yarı yolda bırakmaz dedirtiyordu. Salonda ki iki erkek bakışını ondan alamıyordu.

Heja kendinden emindi.
Esra yanında yürüyor onun kendinden emin duruşuyla gurur duyuyordu.

Heja halay başının elinde ki mendili alıp Esra'nın elini tutmasıyla ayağını kaldırdı ve adımlarını halaya uydurmaya başladı. Öne doğru başını eğdiğin de saçları önüne ve sırtına dağılıyor bedeniyle beraber hareket ediyordu.

Yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. Ben mutluyum benden gitmiş biri için tutacak yasım yok diyordu.

Elindeki mendil üstünde ki kırmızı elbiseye tezat beyazdı. O beyazı gelinlik olarak giymemiş bir kadındı ve isyanını kırmızıyla yapmıştı.

Düğün salonunda ki herkes ona hayranlıkla bakıyordu. Ayaklarını hareket edince bacağı elbisenin önünde ki yırtmaçtan çıkıyor pürüzsüz teni ortaya seriliyordu.

Heja bilerek bu elbiseyi seçmişti. Madem eski kocası kendisini unutturmamak için önüne çıkma cesareti gösteriyordu. O da bu şekilde onu takmadığını umursamadığını gözüne sokardı.

Herkes büyük aşkla evlenen Heja'nın yas tutup üzülmesini bekliyordu lakin Heja en büyük aşiretlerin önünde büyük ağaların önün de benim tutacak yasım yok diyordu.

Esra'ya bakıp omuzlarını hareket etti ve ayağını bir adım öne attı. Esra kahkaha attıp ona ayak uydurdu. Esra oynamayı çok severdi. Tabi Murat'ın kıskanç bakışları olmazsa daha rahat edecekti. Yinede Heja'nın elinde t halay çekiyordu.

Heja'nın bu haliyle Ağir elini yumruk yaptı. Murat ayağa kalkıp kız kardeşine doğru ilerledi. Onun koluna girip karısı ve kardeşinin arasında halay çekmeye başladı.

Heja gülerek yengesine baktı. Murat abisinin yanlarında biteceğini biliyordu.

Gerçi fazla beklemesine gerek kalmamıştı ve Murat kendisiyle Esra'nın koluna girmişti, abisinin omuzlarını oynatmasına karısının yüzüne gülerek bakmasını keyifle izledi. Halayda birinin elini tutması ile kafasını çevirdi. Hazar'ın ona gülen yüzü ile kafasını eğdi. Artık bazı şeylerin farkındaydı Heja sadece geç kalındığını ve zamanı olmadığını düşünüyordu. Elinde ki mendili sallayıp bunları düşünmemeye çalıştı.

O buraya giydiği elbise yaptığı makyaj ve duruşuyla yas tutmadığını göstermeye gelmişti ve başarmıştı

Heja Karadağlı boşadığı Ağir Mirakan için yas tutmuyordu. Onun için biten bitmişti.

Müziğin şevkoya dünüşmesi ile halaydan çıkmak istesede Hazar'ın elinden mendili alması ve Murat'a beraber halay başına geçmesiyle devam etmek zorunda kaldı. Her çıkmak istediğin de Esra'ın bırakmayan elleri ile devam etmek mecburiyetinde kalıyordu.

Esra keyifle hem oynuyor hemde bakışlarını Heja ve Hazar'ın üstünde gezdiriyordu. İkisininde mutlu olmasını istiyordu. Bunun içinde elinden geleni yapacaktı.

Müziğin değişmesiyle Heja yorgun bir şekilde Halaydan çıktı ve elini yüzünü yıkamak için lavabolara ilerledi.

İçeri girdiği gibi fısıltı şeklinde "anam gördünüz mü kadın dün boşandı bugün halay çekiyor" sözleriyle kaskatı kesildi. Gözlerini kapatıp açtı sakın olması gerekiyordu.

Diğerinin de "suç senin çocuğun olmuyor, kusurlusun yani otur kocanın dizinin dibinde haline şükret" sözleriyle dişlerini sıktı.

"adamın baba olmak istemesi en doğal hakkı" insan bazen sağır olmak ister Heja şimdi o anları yaşıyordu. "eskiden böyle miydi!" Sakin kalacaktı. Boğazını temizleyip "bir erkeğin en doğal hakkı babalığı istemesi ise bir kadının da gitmek istemesi en doğal hakkı değil mi?"

Konuşan iki kadın şaşkınca ona döndüler. Yaşını başını almış kadınlar olmasaydı Heja ikisini de yolkacaktı o raddeye gelmişti.

Kadınlardan cevap gelmeyince" eskiden kadınlar o cehennem hayatına mecbur kalıp diri diri yaşadıkları evlerde gömülüyorlardı. Hepsi onu sahipsiz bırakan ona bu kaderi mecbur gösteren aileleri yüzündendi. "

İki kadının gözleri irice açılmıştı. Lakin Heja artık boğazına kadar doluydu.

" Siz hiç sevdiğiniz adamın başka bir kadına gidişini gördünüz mü? "

Orta yaşlı iki kadında başını eğdi.

" Bu duygunun ne olduğunu bilmiyorsunuz rabbim yaşatmasın da"ikisinin gözlerine bakıp" bazen insanın kaldıramadığı yükün altında kalbiyle eziliyor "

Böyle durumlarda" kalbin ezilmiyor paramparça oluyor "

İki kadında kafasını eğdi. Söyledikleri her şeyden utandılar. Heja ikisine acıyan gözlerle bakıyordu. Yaşamadıkları hayatların hakkında konuşmak kolaydı.

" Baba olmak en doğal hakkı ama bunu beni çiğneyerek yapması hakkı değildi"

İki kadına bağırıp çağırarak çok şey söylemek istiyordu. Lakin bu iki kadında bunları anlayacak zihniyet yoktu.

Arkasını döndü ve oradan hızlı bir şekilde çıktı. Adımlarını salonun arkasına yönlendirip arka kapıdan çıktı. Burada kimse olmaz rahat bir nefes alabilirdi.

Ellerini göğsünün altında birlestirip serin rüzgarın yüzüne ve bedenine vurmasına izin verdi.

Üstünde şarap kırmızı elbise simsiyah saçları rüzgarda savruluyordu.

Yanında duran bedenden gelen kokuyla dişlerini sıktı. Çıkan sesten sigara yaktığını anlaması zor değildi.

Bu adamdan uzaklaşamamıyordu ve bu durumdan nefret ediyordu.

Ağir bakışlarını ona çevirmiyordu. Sigarasını dudaklarına götürüp serbest kalan elleriyle alkış çalmaya başladı.

Heja çıkan sesle gözlerini açıp başını çevirdi ve ona döndü. Ağir gözlerinde öfkesini belirten bir ateş vardı. O ateşle herkesi küle çevirebilirdi lakin karşında ki kadına kıyamıyordu.

Ellerinin hareketini durdurup ağzında ki sigaraya götürdü. Büyük bir nefes alıp dumanını Heja'nın yüzüne öfledi. Bu kadın bu adamın elinden çok çekecekti.

Heja bir adım geriye gidip "peşimde dolaşmaktan vazgeç ben seni olduğum her ortamda görmek istemiyorum"

Ağir alt dudağını ısırıp "aldığın her nefes attığın her adımda olup sana zehir edeceğim"

Heja gözlerini kapatıp açtı. Ve alayvari bir tonla "zaten aldığım her nefesi bana zehir etmedin"

Kısa bir süre ona bakıp "benden uzak dursa bundan sonra ki nefeslerim zehir olmasın" dedi ve yanından geçmek için hareket etti.

Ağir onu kolunu tutup gitmesini durdu. Hiçbir şey bu kadar kolay olmamıştı.

Mavi irislerini ona çevirip "bizim için hiç çaba göstermiyorsun pişman olursun" deyince Heja yüksek sesli bir kahkaha attı.

Bakışlarını ondan çekmeden meydan okur adına "Ağir ben sevdiğim adam için yedi kıtayı sekiz milyar insanı karşıma alır göğsümü gere gere savaşırdım lakin başkasına koca olmuş bir adam için savaşmak bana yakışmaz" dedi ve kolunu çekip içeriye doğru ilerledi.

Ağir'in bizden gitme sesini duydu ama giden o değildi.

İçeri girdiği gibi bakışlarını salonda gezdirdi. Annesini Narin hanımın yanına ilerleceği anda arka masalarda oturan arkadaşı Leyla'yı gördü. Gülerek ona doğru ilerledi. Görüşmeyeli uzun zaman olmuştu arkadaşı üniversite için şehir dışına çıkması Heja'nın evliliği derken baya kopmuşlardı. Leyla'nın kısa bir süre önce evlendiğini duymuştu.

Başına gelenleri biliyordu. Tek temennisi mutlu olmasaydı.

Leyla yanındaki sandelyenin çekilmesi ile daldığı düşünce denizinden kendisine geldi.

Ona gülümseyerek bakan Heja'yı görünce başta çok şaşırdı. Şakınlığını bir tarafa bırakıp sımsıkı sarıldı Heja'ya uzun zaman olmuştu görüşmeyeli.

Heja arkadaşının gözlerinde olan hüzünü görünce anladı, mutsuzluğunu bekliyordu aslında, zor olacağınıda biliyordu.

Biraz hasret giderip konuştuktan sonra Heja aklında olan soruyu sordu.

"Leyla nasılsın, yani gerçek anlamda nasılsın. Evliliğini filan duydum. Gerçekten zor bir durum, senin için üzüldüm. Umarım mutlu olursun."

Leyla Heja'nın söyledikleri ile büyük bir nefes aldı. Çok zor bir süreçten geçiyordu. Bir an artık sırtında olan yükleri taşıyamıyacağını düşünüyor, sonra vazgeçiyordu. Amcası kuzenleri için katlanması gerekiyordu.

"Heja yaşadıklarım çok zor. Tam okulum bitti artık rahat bir nefes alacağım dedim. Başıma gelmeyen kalmadı. Sonunda kan yerine düşman bir aileye gelin gittim. Emin ol aldığım nefes bile batıyor, beraber yaşadığım insanlara, en acısı ne biliyormusun. Benim huzura ve mutluluğa tek bir umudumun bile kalmaması."

Heja arkadaşına üzüntü ile baktı. Bazen elinden gelmeyen şeyler için lanet ediyordu. Buda öyle bir durumdu.

"Bu kadar mı kötü, hiç umut yokmu Leyla belki çok mutlu olacaksın. Yani bence bu kadar karamsar olma, bekle belki çok sevecek ve sevileceksin."

Leyla'nın ağzından hafif bir kıkırtı çıktı. O bazı şeyleri çok net görüyordu.

"Heja ben artık umut etmeyi bile bıraktım. Doğruya olan inacımı çoktan yitirdim. Bazı şeylerin imkansızlığını artık kabul ediyorum."

Heja arkadışının bu kadar umutsuz konuşmasına şaşırdı. Daha gençecik bir yaştaydı.

"Leyla o kadar değildir. Sen herşeyi çok üst üste yaşadın. Belki o yüzden sana öyle geliyordur."

Leyla bazen konuşmak bile istemediğini düşünüyordu.

"Heja nasılım biliyormusun."

Kafasını olumsuzca sallayan Heja ile Leyla konuşmasına devam etti.

"Nemrud'un sarayına haps olmuş İbrahim gibiyim. Doğrular boğazıma dizilmiş. Yutsam yakacak, konuşsam parçalayacak. Sonra bir bakıyorum Firavun'un yanında Züleyha olmuşum. Birinin Yusuf'u kuyaya atmasını bekleyen."

Büyük bir soluk alıp offfladı Leyla...

"En acısıda ne biliyormusun Heja?"

Heja hüzünle baktı arkadaşına bu kadarını beklemiyordu.

"Etrafımdaki müşrikler, dört gözle Firavun'a Musa doğurmamı bekliyorlar."

Heja, Leyla'nın baktığı yerde olan adamı gördü. O da dikkatlice Leyla'ya bakıyordu.

"Ve biliyormusun bir yanım Firavun beni sevsin istiyor. Diğer yanım Yusuf'u bekle diyor."

Heja arkadaşının kafası eğip gözyaşını silişini üzülerek izledi. Leyla'nın masanın üzerinde bulunan elini tutup sıktı.

"Heja aslında en çok neden korkuyorum biliyor musun."

"Kuyuya düşen Yusuf olmaktan..."

Heja arkadaşının ruh halini üzülerek dinledi. Elini sımsıkı tuttu biliyordu. Leyla güçlü bir kızdı. Atlatırdı. Atlatacaktı! Narin hanım kızını uzaktan izledi. Leyla'yı iyi tanırdım. Seyit Ali'yi de tanıdırdı. Onunla biraz önce gerekli olup ertelenmiş bir konuşma yapmıştı. Evlilikleri çok ani olduğu için müdahale edememiș sonra karşısındaki adam Seyit Ali olduğu için sessiz kalmıştı lakin...konu Leyla'nın mutsuzluğu olursa çekinmeden müdahale edecekti. Hem kim olduğu ortaya çıkarsa karşı tarafın sessiz kalacağını hiç düşünmüyordu. Bunu Seyit Ali'ye iletmiş kızı üzdüğü takdirde diğer üç aşirete Leyla'nın varlığını açıklayacağını söylemişti. Zavallı kız için çok üzülüyordu. Çünkü hiç hak etmediği bir hayatı yaşıyordu. Gerçi onun için elinden geleni yaparım desede Leyla kabul etmemişti. Şimdi uzaktan bile ne kadar mutsuz olduğu belliydi. Gerektiği yerde müdahale etmesi kaçınılmaz bir sondu.

Kendisine uzaktan bakan kadın ile duraksadı bir derdi olduğu ortadaydı.

Kafasında ki düşünceleri bir kenara itip elli ile gel işareti yaptı. Kadın yanında bulunan oğlunuda alıp. Narin hanıma doğru ilerledi.

Narin hanım ikilinin oturması için sandalyeleri gösterip konuşmalarını bekledi.

"Kusura bakmayın Narin hanım sizi burda rahatsız ettim. Ama artık ne yapacağımı bilmiyorum."

Narin hanım dikkatlice dinledi.

"Yok ne kusuru elimden gelen birşeyse memnuniyetle yardımcı olmaya çalışırım."

"Adım Zehra Amed'in köylerinde evim. Kayınım ile toprak sorunu yaşıyoruz. Bir oğlum bir kızım var. Eşimle kardeşim karşı, karşıya geldi. Allah rızası için biriniz araya girin. Ya oğlum ya kocam katil olacak yada toprağa girecek."

Narin hanım duydukları ile şaşırmadı. Bu topraklarda sürekli olandı.

"Tamam Zehra bana biraz müsade et. Ben bir yere gidip geleceğim. Sen oğlunla masada bekle, bir yere kaybolma tamam mı?"

Zehra hanım kafasını sallayıp oğluna döndü.

Narin hanım masadan kalktıp. Erkeklerin olduğu tarafa ilerledi. Boran'a kızgın olduğu için bu olayı Fırat'la çözmeye çalışacaktı.

Boran ağa karısının onlara gelişini merakla izledi. Tanıdık simalara hal hatırıp sorduktan sonra Kardeşi Fırat'ın yanına ilerleyişini şaşırarak takip etti. Artık farkındaydı elinden geldikçe Narin onu yok sayacaktı.

Fırat bey masasına oturan Narin'le şaşırsada bozuntuya vermedi. Nasıl olsa anlardı sorunu...

Narin hiç zaman kaybetmeden anlatmaya başladı, Fırat merakla dinledi Narin'i kim olduklarını öğrendikten sonra bir kaç kişiyi çağırarak olayın aslını öğrenmeye çalıştı.

Narin bu tarz olaylarda sorunun sadece toprak kavgası olmayacağını bilecek kadar çok şeye şahit olmuştu.

Fırat bey oğlu Hazar ve Adar'a bazı şeyleri araştırmasını istedi. Murat'ta masalarına gelince artık ne yapacaklarını nasıl hareket edeceklerini konuştular.

Ortada bir sorunun daha oluşu hepsinin canlarını sıktı. Üstünde kavga edilen topraklar. Ağir'in aşiretine bağlı köylerdeydi.

Murat umutsuzca kafasını salladı. Bu işin zor olacağını düşünüyordu. Narin yine her şeyin onun üstüne kaldığını fark etti.

"Tamam siz bir iyice araştırın. Ben Ağir'le konuşurum. Böyle bir şeyde öfkesine yenileceğini düşünmüyorum."

Murat sesli bir nefes aldı. Ondan kurtuldukları halde yine yanyana gelmek istemiyordu. Hazar'da aynı şeyleri düşünüyordu. Narin konuşması üzerine hepsinin ona ters, ters bakmasına sinir olsada şuanda, ondan yardım isteyen biri vardı. O da ne gerekirse yapacaktı.

"Hiç bana öyle bakmayın. Kapımı çalmış birini geri çevirmek lügatımda hiç bir zaman yer almadı. Almazda, elimden ne gelirse yapacağım. Bundan Ağir'in geri kalacağını hiç düşünmüyorum." büyük bir nefes alıp.

"Şimdi herkes üstüne düşeni yapsın. Fırat sende bir hafta sonra aşiretleri topla, kadın o kadar zorda kalmasa düğünde gelip konuşmazdı. Oğlu daha gençecik kanın kaynadığı zamanlar ne yapacağı belli olmaz."

Konuşmasını bitirip kimsenin itiraz etmesine izin vermeden kalktı masadan. Tabi telefonuna gerekli şeyleri ikigün sonra buluşmak istediğini yazıp mesajını yolladı.
Narin hanım masasına geçip Zehra hanımla konuşup bilgilerini telefonuna not almıştı.

Zehra'nın gitmesi ile yanına oturanlara yüzüne sahte bir gülümse takıp bakmıştı Narin hanım. Hal hatır sorulduktan sonra önce Esra'nın güzelliğinden, sonra Heja'nın mutsuz evliliği sorulmuştu. Narin kısa cevaplar versede karşısındaki dedikodu sevdalısı kadın, durmak bilmiyordu.

En son Fatma'nın neden çocuğu yok. Berham neden başka çare düşünmüyor. Diyince Narin kadınların dilinin, altından çıkacak olan baklaları beklemeye başladı. Nasıl olsa onlara tek tek yedirtmesini bilirdi.

"Başka çare derken Behram başka ne yapabilir ki?" diye söylendi Narin hanım. Kadınlar birbirine bakıp konuşmaya başladı.

"Biz ne bilelim olmadı, kuma getirin genceçik çocuk sonuçta" diyince Narin hanım devamını bile duymak istemedi. Eliyle susun işareti yaptı. Fatma'nın burda olmayışına şükretti.

"Niye size bu kadar dert oldu, kızlarınızı kuma vermeyi mi düşünüyorsunuz."

Kadınlar hayretle Narin hanıma baktılar. Şaşkınlıklarını atlamalarına bile izin vermeden devam etti, Narin hanım.

"Oğlumun yatak odası özelini konuşabileceğinizi size düşünüren ne bilmiyorum. Ama ben kimseye benzemem. Belki çocuk istemiyorlar. Belkide sorun benim oğlumdadır. Bundan size ne, gerçekten merak ediyorum."

" Ya da diyelim ki Fatma'nın çocuğu olmadı. Başkasımı gelip onun yapamadığını yapacak."

Karşısında oturan kadınlara yüzünü ekşiterek baktı. Bu tarz insanlardan nefret ediyordu.

"Bir daha aile özelimizi konuştuğunuzu duymayayım. Kırk yıl aradan geçse sizin gibi kadınların kızlarını evime sokmam. Umarım merakınızı gidermişimdir."

Kadınlar konuşmak için ağızlarını açsalarda Narin hanım fırsat vermeden eliyle kalkmalarını gösterdi.

Heja annesinin konuşmasını şaşırarak dinledi. O teyzesi ile katıldığı toplulukta bu konu yüzünden çoğu sefer üzülerek kalkardı.

Yavuz düğüne Heja için katılmıştı, belki yanyana gelmek için fırsat bulurum, diye düşünmüştü. Tabi düşündüğü hiçbir şey olmamıştı.
Zaten halayda Hazar ile Heja'yı kol kola görünce sinir oldu.

Düğünden sonra herkes yorgunluktan ölmek üzereydi. Hazar bir araya gelmeye pek fırsat bulmadıklarını söyleyip yarın için gezi düzenlemişti.
Narin hanım Murat ve Esra'nın kalması için ısrar edip. Torunları ile keyifle zaman geçireceğini söyleyip geri dönmüştü. Sabah erkenden kalkıp kahvaltılarını yaptılar. Hepsi keyifle arabaya bindi.
Heja başta geziye katılmak için tereddüt yaşasada, sonra değişiklik iyi olur demişti.

Hazar arabayı Takoran köyünde durdurup tur feribottuna doğru ilerlediler. Esra ve Heja merakla etrafına bakıyorlardı. Esra bu şehirde büyüsede uzun zamandır gelip gezme fırsat bulmamıştı.

Heja karşısındaki manzaradan gözlerini alamıyordu. Hazar elini uzatıp Heja'nın binmesine yardım etti. Esra Murat'la beraber feribotun ön bölümüne geçtiler. Hazar keyifle Heja'nın uçuşan saçlarını izliyordu. Feribot takoran vadisinde ilerledikçe muazzam manzarayı keyifle izliyorlardı. Hazar'ın karşısında sanki milyon dolarlık bir eser var gibi bakışlarını çekmiyordu. Ona göre Heja'nın olduğu her ortam büyülü ve eșsizdi.

Ganyonun büyülü atmosferi herkesi büyülemişti. Heja feribotun korkuluklarını tutup temiz havayı çiğerlerine çekti. Suyun berraklığı Fırat'ın sakinliği, bambaşkaydı.

Feribot Fırat'ın kenarını yaklaşınca Heja merakla bakınmaya başladı. Hazar inmesi için kolunu tutunca sessizce onu takip etti.

Heja'da Esra'da burayı ilk defa görüyorlardı. Resmen cennet bahçesi gibiydi. Her yer yemyeşil ve bembeyaz nergizlerle doluydu. Nergiz kokusu her yeri sarmıştı resmen.

Esra, Murat'ın koluna girip nergislerin arasında dolaşmaya başladı. Çevresi dağlık alan olsada oldukları yer düzlüktü. Esra'nın amacı Heja ve Hazar'ın birazda olsa konuşmalarına fırsat yaratmaktı.

Hazar, Heja'nın hayranlıkla etrafına bakmasını keyifle izledi.

"Bakıyorum beğendin. Bende çok severdim buraları tabi gelmeyeli uzun zaman oldu."

Heja arkasını dünüp Hazar'a baktı. Onu daha önce buraya getirmediği için biraz kızgındı.

"Evet çok güzel, hatta harika! Ama keşke daha önce getirseydin."

Hazar gülerek "galiba biraz bozuldun."

Heja gülerek "yani haklı olarak tabiki bozuldum. Belli Murat'ta önceden gelmiş, hiç şaşırmadı."

Hazar kafasını sallayarak cevap verdi. Sonrada biraz çalı toplamaya başladı. Heja ne yapmaya çalıştığını merakla izledi. İki üç tane taşı dizip ferbottan bir çanta ile geri döndü.

Heja gülerek Hazar'a yardım etmeye çalıştı. Burada yaşayan insanların vazgeçilmeziydi herhalde kaçak çay nerde olursa olsun içilecekti o çay.
Hazar demlikte kaynayan suya baktı. Çayı demleyeceği zaman Heja elinde alıp kendisi demledi.

Fırat akan durgun suyu sevdiği kadının elinden çay, Hazar için hayal gibiydi.

Demlenen çayı bardaklara doldurup, kaçak çay eşliğinde merak ettiği konuyu konuşmaya başladılar.

"Hazar sen, yani neden gittin."

Hazar beklemediği soru ile şaşırdı.
Heja ise ağzından birden çıkan soru ile duraksadı. Bunu sorması doğru değildi lakin kafasında bir çok soru işareti vardı.

"Heja bazen gitmek gerekiyor. Benimde öyle oldu, kalsaydım daha kötü şeyler olurdu."

Heja kafasını anlıyorum şeklinde salladı.

"Aslında o gece ailelerimiz ikimizide zor bir durumda bıraktı. Bize hiç danışılmadı, gerçi ben seninde başkasını sevdiğini biliyordum. O gece seninde karşı durmanı bekledim. Yani daha doğrusu hayır demeni, tabi olaylar beklenmedik bir şekilde gelişti."

Hazar şaşkınlıkla Heja'yı dinliyordu başkası derken ne demek istediğini tam anlamayıyordu bu kadar kolay inanması ona hiçbir şey sormamsı canını yakıyordu.

" Heja benim başkasını sevdiğimi sana düşündürten şey neydi. Ben tam anlamadım yine de ben o geceyi konuşmak isteyeceğimizi hiç sanmıyorum."

Heja çayından bir yudum alıp Hazar'a baktı.

"Yani Ağir söyledi. Malum önceden çok iyi arkadaştınız. Hatta çok uzun zaman önce seviyormuşsun. Sevdiğin kızın yaşı küçükmüş falan o baya anlatmıştı."

Hazar içinden pes dedi bu kadar olmaz dedi. Her şeyi anlatmıştı ama sevdiği kişinin Heja olduğunu söylememişti.

"Aslında bende merak ediyordum."

Hazar konuşmak için sinirinin geçmesini bekliyordu. Şuanda Heja'ya bile sinirliydi. Hiç mi anlamamıştır, hiç mi fark etmemişti onu!

"Neyi merak ettin Heja! Biz öyle bir birimizden çok uzak yetişmedik. Genelde bir birimiz hakkında olan her şeyi bilirdik."

Sonra duraksayıp ağzının içinde "Ağir hariç" dedi.

"Evet birbirimize o kadar uzak büyümedik ama bende senin başkasına aşık olduğunu Ağir'den öğrendim." ilk duyduğunda çok şaşırdığını inkar etmiyordu. Başta Hazar'a karşı hayranlık duyuyordu bunları duyunca kafasından onu silmişti.

"Ve gerçekten onun kim olduğunu neden ayrıldığınızı çok merak ediyorum."

Hazar yüzünü sıvazlayıp büyük bir nefes aldı. Şimdi yüzüne bağırıp lan ben bir tek seni sevdim, bu kadar mı körsün demek vardı ama burda Murat varken saygısızlık olurdu.

"Çok merak ediyorsan bulmaya çalış Heja, malum zaten çok uzağında değil." Deyip bardağı yere bıraktı ve Heja'nın yanından kalkıp yürümeye başladı.

Esra Hazar'ın sinirli bir şekilde yürümesinden bir şeylerin ters gittiğini anladı. Murat'ı Hazar'ın arkasından yolladıktan sonra Heja'ya doğru ilerledi.

Heja'yı dinledikten sonra o da sinirlensede bunu göstermedi. En kısa zamanda bu ikilinin arasını yapacaktı nasıl olsa,artık bu olaylara Esra'nın bir el atması lazımdı.

Hazar biraz Murat'la konuşduktan sonra beraber geri döndü.

Şimdilik Heja ile konuşmak istemiyordu. Heja ona soğuk davranan Hazar'ın farkındaydı. Ama kafası karma karışık ve şuan bunları düşünmek istemiyord. Gerçi Hazar başkasını sevdiğinide inkar etmemişti sadece kim olduğunu söylememişti.

Hazar tekrar feribotta bindikten sonra, düzenlediği turdan vazgeçmedi. Keyfi kaçmış bile olsa Esra ve Murat vardı. Onlara güzel bir gün yaşatacaktı. Heja'ya olan öfkesi de bitmek bilmiyordu.

Feribot Fırat'ın karşı kıyısına geçip durdu. Orda onları bekleyen bir araba vardı. Bu taraf artık Adıyaman topraklarıydı. Önce Şahin tepesine gidip güzel bir yemek yediler. Sonra Nemrut dağına çıktılar. Mayıs ayında olmalarına rağmen Nemrut yükseklik nedeni ile soğuktu.

Hazar Heja'nın üşüdüğünü görünce ceketini çıkarıp omzuna koydu. Ona sinirlenmiş olsada kıyamadığı ortadaydı. Bu hareketle Heja ona minnetle bakıp gülümsedi. Nemrut dağının başında savrulan rüzgarla onun saçları dağılıyor ve rüzgarla savruluyordu.

Hazar çevresine baktığında Murat ve Esra'nın onlardan uzak olduğunu görünce onun dağılan saçlarını kenara verip "benim aşık olduğum kız asi ve şımarıktı."dudaklarını ıslatıp" elimizde şımardı ve her nedense benim duygularıma kör oldu. Görmedi! "

Heja şaşkınlıkla ona bakınca" Ben onun başkasını sevdiğini öğrenince mutlu olmasına istedim. Madem bana kördü gözünün gördüğüyle mutluluğu hakkı deyip çekip gittim"

Heja yutkundu. Tahmin ettiği şey olmaması için dua etmeye başladı. Bu kadar saf olmuş olamazdı.

Murat'ı onlara seslenmesi ile konuşmaları yarım kaldı ve onlara döndüler.

Nemrut dağını gezdikten sonra, Güneşin batışını izleyemeye başladılar. Heja'nın kafası karma karışıktı. Yorgun bir şekilde arabaya bindiler. Nissibi köprüsünü geçip geri döndüler. Konağa önünde durdukları gibi kapıdan telaşlı bir şekilde çıkan Narin hanım ve Boran ağayla karşılaşmak bekledikleri bir şey değildi.


Continue Reading

You'll Also Like

2.1M 94.9K 88
"Kitap okuyorum sessiz olur musun?" "Benim yüzümde mi yazıyor cümleler?" "Hayır, kitap baştan aşağı sensin. Tozlanır diye diğerlerinin yanına koyam...
361K 15.7K 39
Küçük ve narin bir kar tanesi düştü yeryüzüne. Kasvetli ve boğucu acılar doğrudan onun tenine nüfuz etti. Acı, sivri ve uzun tırnaklarını çıkararak...
3.6M 222K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
33.8K 9.3K 41
Bir varmış, bir yokmuşla başlar her aşk masalı ama her masalın sonu aynı bitmez, onlar eremez muradına. Hüsrana uğrayan aşkların sonunda bir şarkı...