The Artist | Bruce Wayne

By hamartiax

6.4K 730 370

Kadın bir ressam ve artık sakin bir hayatı arzulayan Bruce Wayne. İkisi tanışır garip bir gecede. Sırf her ş... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-10-
-11-
-12-
-13-

-9-

400 47 11
By hamartiax


Florence aynanın önünde ki görüntüsüne bakarken nasıl göründüğünden emin değildi.

Bu tür evlerde ki kıyafet kodunu biliyoru. Misafir geldiğinde en güzel kıyafetler giyilir ve hep şık olunurdu. Ancak burası İngiltere değildi ve bir malikane olsa da kesinlikle daha önce yaşadığı ev de değildi.

Çok daha büyüğü ve çok daha boşuydu.

Sonunda çokta dar olmayan koyu yeşil derin yakalı, kolsuz elbisesini –üstüne siyah bir eşarf almıştı, elbisesini giydiğinde yeterince iyi olduğunu düşündü. Elbisenin altına simsiyah conserve ayakkabılarını giyerken ise eğleniyordu. Bu taktiği annesinden almıştı ve her zaman da işe yarardı. Kendi kendine gülümsedi.

Siyah conversler elbiselerle her daim şık görünürler.

Kapısına hafifçe tıklanırken, hızlıca parfümünü sıktı ve 'gir' diye seslendi. Kapı açılırken halen aynanın önündeydi. Kolyesini takıyordu, Bruce ise kapı girişinde ellerini cebine koyarak durmuş hayranlıkla kendisine bakıyordu.

Adamın giyinişini inceledi. Kahverengi ince bir kazak, siyah pantolon ve siyah spor ayakkabı giydiğini gördüğünde, kadının hoşuna gitti. İkisi de rahat ve şık olmanın ince sınırında dolaşıyorlardı.

Ayağı kalktı ve şalını tutarak adama doğu yürüdü. Bruce halen kadının her bir detayını inceliyordu. Bu bakışların, giyinişinin ne kadar saçma olduğunu incelemek için mi, yoksa gerçekten hoşuna gidişinden mi olduğundan emin olamadı. O gerginlikle bir şey demeden elini hep taktığı kolyesine götürdü. Gerildiğinde bunu yapardı. Bunu fark eden Bruce kadına ''Hazırsan,'' Diyerek kolunu uzattı. ''Sanırım bu akşam bir randevumuz var.''

Merdivenleri kol kola indiler. Alfred ikisini yemek odasına girerken gördüğünde, kadını ilk gördüğünde ki gibi mutluydu. Sonunda Bruce Wayne'nin yanında sahte bir kadınla değil. Gerçekten sevebileceği, gerçekten ona uyabilecek birisiyle oluşu istediği en büyük şeylerdendi.

Sonunda Bruce, bir kadının yanında, bir insanın yanında içinden geldiği gibi davranıyordu ve mutluydu.

Donatılmış masada çapraz bir şekilde oturdular. Kadın Bruce'un ısrarları üzerine en başa geçmişti ve adam hemen solundaydı. Florence devasa yemek odasını inceledi. Gördüğü her şeyi çizmek istiyordu ama henüz zamanı vardı.

''Burayı beğendin mi?'' dedi Bruce. Alfred'i beklemeden şarap şişesini açarken. ''Hem de fazlasıyla, '' Demeyi başardı kadın ve gülümsedi. ''Sanki rüyadaymışım gibi.''

Adamın açtığı şaraba baktı. Eski ve kaliteli bir şey olduğunu anlayabiliyordu.

''O kadar eski bir şişeyi çıkarmanıza gerek var mıydı?'' dedi. Alfred elinde bir tepsiyi masaya koyarken içtenlikle ''En değerli misafirlerimize en değerli ürünlerimizi sunarız.'' Dedi. Kadına hafifçe eğildi. ''Merak etmeyin, başkalarına vermek için bekleyen pekte iyi olmayan bir sürü şişe var.'' Diyerek fısıldadı ve kendi kendine güldü.

Bruce açtığı şarabı ilk kadının bardağına doldururken onu izledi. Vücudunun rahat hareketlerine bakındı. Gereğinden fazla dikkatli olmaya başlıyordu ve nasıl hissetmesi gerektiğinden pekte emin değildi.

Yemekler yavaş yavaş gelirken sessizlik hiç olmuyordu bile. Konuşacak, gülecek bir konuyu her daim buluyorlar, sesleri büyük odada her daim yankılanıyordu.

''Pekala, Wayne malikanesinin bir tarihi var mı?'' dedi kadın, dudaklarının kenarını naif hareketlerle silerken. Bruce gülümsedi, ''Yapımı 19. Yüzyılda başlamış.'' Dedi, duraksadı. Sanki hatırlamak için çok zorlanıyormuş gibisine birkaç mimik yaptı. ''Mmmh. Ancak yerin altında ki mağaradan ve yarasalardan dolayı bitirilememiş. Bir süre sonra Alan Wayne geldiğinde yarasaların gitmesi için bir çözüm bulup inşaate devam etme kararı almış.''

Kadın dudaklarını birbirine bastırarak başını salladı. ''Çözüm neydi?''

Bruce eski birkaç tatsız anıyı hatırlayarak ''Baykuşlar.'' Dedi, yüzünü ekşitti hafifçe. Ancak kadın masaya doğru hafifçe eğilerek gülümsedi. ''İngiltere'de, bizimkine yakın bir evde, yarasa sıkıntısı vardı ve gazetecileri çağırıp şeytanın onlara musalat olduğundan bahsetmişlerdi. Hikayeyi umduklarından çok daha pahalıya sattılar. Öyle bir evde oturunca, daha çok para için böyle yöntemlere ihtiyacın olmaz sanıyorsun.''

''Demek İngiltere'de yaşıyordun.''

Kadın bir an duraksadı. Düşününce gerçekten adama büyüdüğü yer hakkında pek bir şey söylememişti. Belki kaçınmıştı, belki de artık umursamıyordu bile.

''Aksanım beni ele veriyor sanıyordum.''

''Evet ama hiç bahsetmedin.''

Kadın gözlerini Bruce'tan ayırmadı. Hiç bahsetmedim diye düşündü tekrardan. Adam merak mı ediyordu? Kadın ne diyeceğini bilmediğinden cevap vermedi ve Bruce üstüne de gitmedi. Kadını üzecek bir konu hakkında konuşmak istemiyodu.

Alfred garip bir sessizliğin içine yürürken, tatlı olarak ne istediklerini sordu. Fakat ikisi de çoktan doymuştu ve Bruce'un önermesiyle bahçelerde küçük bir yürüyüş yapma kararı almışlardı.

Dışarı çıkarlarken, Bruce paltosunu kadının omuzlarına koydu ve loş sarı ışıkların arasında yürümeye başladılar. Kıştan sadece bir iki hafta uzaklıktaydılar ve kuruyan dallar, solan bitkiler, artık daha sert esmeye başlayan gece rüzgarı bunu hissettiriyordu.

Öte yandan bu rüzgar, ciğerlerinde ki garip hissi de çalkalandırıyor gibiydi. Paltoya biraz daha sıkı tutundu ve kelimelerini hesapladı. Yetersiz olacağını biliyordu ama yine de hesapladı ve sonunda ''Bir süredir ailemle görüşmüyorum.'' Dedi sessizce. Bruce'a bakmaya cesaret edemedi. Bu konuyu kendi kendine de o kadar iyi görmemezlikten geliyordu ki, şimdi dile dökmek garip hissettiriyordu.

Ama eğer Bruce'ın farklı olmasını istiyor ise, önceden yaşadığı ilişkilerden daha farklı olduğunu bu adama bunu da hissettirmek istiyor ise, belki de özellikle bazı konularda susmayı bırakmalıydı.

''Aslında aramızın kötü olduğunu sanmıyorum.'' Dedi sessizce. ''Orada kalsaydım onların gölgesi gibi olacaktım. Bende bunu istemedim.'' Omzunu silkeledi ve yerde ki taşa bilerek vurdu.

Bruce'a baktı. Onu gerçekten dinliyordu. Mavi gözleri ilgiyle ona bakıyor, diyeceklerini bekliyor ve hatta dediklerini analiz ediyordu. ''Sonra fark ettim ki benim asıl istediğim İngiltere'den, oradan uzaklaşmaktı.''

Florence başını salladı. Bir süre daha konuşmadılar ama başını adamın omzuna yasladı. Her ne kadar hep böylesine bir ilişkiden kaçmış olsa da, şimdi iyi hissediyordu. Bir an bunun bir ihtiyaca dönüşmesinden korktu. Fakat korku hemen uçup giderken, ''Bu güzel'' Dedi. Bunu söylemek o an çok önemli hissettirmişti.

Bruce Wayne ise, o an çok uzun zaman sonra ne yapacağından emin değil gibiydi. Kadını hafifçe tutarak duraksadı ve onun da önünde durmasını sağladı. Kadının yüzünde ki maske düşmüş gibiydi. Güçlü durmak için çabalayan birisi yoktu karşısında. Her bir parçası dökülen ancak bunu ciddiye almak istemeyen bir kadın vardı.

Bruce bir şeyler söylemek istemesine rağmen bir şey diyemedi. 'Bu sefer tehlike yok.' Demek istiyordu. Buna içtenlikle insanda da korkusundan diyemedi.

Bu sefer tehlike en azından öncekiler gibi değil.

''Evet, güzel.'' Dedi adam fısıldayarak. Kadına doğru hafifçe eğildi ve Florence geriye çekilmedi. Soğuk rüzgarlar güçlenirken, birbirlerini daha da sıkı tuttular. Kadının elleri buz gibiydi, ama bu adamı rahatsız etmedi. İkisi de birbirlerini ısıttılar. Bruce kadının tenini, Florence adamın kalbini.

Rüzgarlar daha da sertleşirken öpüşlerini de sertleştirmek isterlerken kadın dayanamayarak adamın dudaklarının üstüne güldü. ''Sanırım içeri girmemiz lazım.'' Dedi. Bruce bunu baza almadı. Kadını sertçe öpmeye devam etti.

Kadın bir süre sonra yağan yağmurla yine gülmeye başladığında bu sefer Bruce'ta gülmeye başladı. Bir şey demediler. Florence adamın elini tutup çokta uzaklaşmadıkları malikaneye, sürükledi adeta. İçeri sırsıklam girdiklerinde ikisi de gülüşüyorlardı. Öyle ki Alfred, Bruce'un kahkahasını duyduğunda neler olduğundan emin olamamıştı.

Kapı aralığından ayakkabılarını çıkarıp tekrar öpüşmeye başlayan ikiliye baktı ve gülümsemeden edemedi. Kadınınkini kapatan iri cüsse, sahiplendiriciydi ve bunun oluşu onu mutlu etmeye yetmişti. Alfred hem Florence, hemde Bruce adına gurur duyarmışçasına bir gülümsemeyle geri çekilip kapıyı kapatırken, Bruce kadını kucağına almış öpmeye devam ediyordu.

Bir tutuşta yorulmadan tüm merdivenleri çıktı.

Yine hiç durmadan odasına giden yolu kat etti. Kapalı odasının kapısına kadını yasladı. Kapıyı açmayı başaramadığında, kadın kendisini adamın kucağından indirdi ve yine o kışkırtıcı bakışını atıp arkasını dönerek kapıyı açtı. Adam peşinden girip onu tekrar tutmaya çalıştığında, tutuşundan kaçındı ve güldü.

''Beni ne kadar istiyorsun.'' Dedi. Üstünde ki elbisenin düğmelerini açmaya başlarken. Bruce bir hamle daha yaptı. Yine kaçındı. Fakat bu sefer yatağa bir hayli yaklaşmıştı. Bruce hamle yapmadan dikleşti ve çok hafif, sinsi sayılabilecek bir gülümseme verdi. Bu kadının kalbinin tek atması için yeterliydi.

Bruce yine bir hamle yaptığında, kadın kaçarken adam belinden tuttu ve onu yatağın üstüne adeta atıp üstüne çıktı. Bu onu daha çok eğlendiriyordu. Bu oyun, adamı böyle uğraştırmak. Adamın ilkinde onu yakalayabileceğini bilmesine rağmen, bir süreliğine bırakması.

Florence yine kahkaha atarken Bruce bu sefer boynuna buseler kondurdu. ''Anlatabileceğimi sanmıyorum.'' Dedi dudaklarına yönelirken. Kadının gülümsemesini öptü. Mutluydu, kadında adamın dudaklarında hissettiği küçük tebessümde anlayabiliyordu.

Birbirlerini istiyorlardı ve bunu göstermekte hiç geri kalmıyorlardı.

Kadın kendisini kaybederken adamın nasıl böylesine etkileyici olduğunu düşünüyordu. Etrafını saran bedenin altında yanıyordu, adamın gömleğini açmaya çalışan parmaklarını hissetmiyordu bile. Hareketleri ön görülemezdi ve bunu seviyordu. Daha önce yaşadığını düşündüğü dokunuşları, bu sefer gerçekten yaşadığını hissetmeyi çok seviyordu.

Öte yandan Bruce kontrolde olma isteğinin nasılda kayıp gidebildiğini hissediyordu. En azından Florence ani bir hareketle onu altına alırken karşı koymamıştı. Refleksleri onu uyarmamıştı çünkü tehlike hissetmiyordu. Kontrol etmesi gereken bir sorun yoktu. Kadının orada oluşu onun için yeterliydi.

Kendisinin aksine daha yumuşak hareketlerle ona doğru eğilen kadına deli olduğunu hissetti. Onu istiyordu, artan sıcaklığı, kasılan vücudu bunu çok basit bir şekilde ortaya koyuyordu. Kazağının altında, zarif elleri teninde gezinen kadınında farklı bir hali olmadığını görebiliyordu.

Kadın kışkırtıcıydı. En başta ondan hoşlanma sebebim diye düşündü Bruce. İkisi de aceleye gelmeyen ama yine aykırı bir şekilde fazlasıyla sabırsız insanlardı. Ve Bruce sonunda bu özelliği böylesine bir kadında gördüğü için nasıl hissedeceğinden bile emin değildi.

Tanıştıkları günü düşündü. O kahverengi bakışlar, her şeyi inceleyen, hazır olan o delici bakışları gördüğünde kendi bakışlarından farklı olmadığını anlamıştı. İkisi de her daim tetikte, her daim güçlü durmaya çalışan iki kişiydi ve yüzleri olmasa bile gözleri bunu çok iyi taşıyordu.

Bundan dolayı sarı loş ışığın yüzüne vurduğu kadına bakarken bir an şaşırmış gibiydi. Kadın üstündeydi, üstelik kendisi gibi davranması yeterli olmuştu. Parası için onunla gelen birisi değildi, duruşundan, bakışlarından, dokunuşlarından belli olurdu bu. Bir an daha çok şaşırdı. Nasıl varmışlardı oraya? O güzel, o güçlü kadın nasıl kabul etmişti onunla gelmeyi.

Düşüncelerinin ve hafif ancak etkileyici yavaş dokunuşlardan kurtulmak adına kadının ellerini tuttu ve dikleşti. Şimdi kadın Bruce'un kucağında, hiç olmadığı kadar yakındı ona. Adam ''Yavaşsın.'' Dedi ve kadının elbisesini bir harekette çıkarıp attı. Fırsat bırakmadan hemen çıplak sırtını tuttu. Siyah sutyenin kopçasını hemen açmadı. ''Amacım o.'' Dedi kadın kulağına fısıldayarak. Kadın kendisini sertliğine bastırırken gözlerini kapattı.

''Ve belli ki işe yarıyor.''

Gece birbirlerini zorlayarak gitti, ancak her bir dakikasında zevk aldılar. Vücutları ter içinde kaldı, ama yorulmadılar. Öyle ki sabaha kadar uyumadılar da.

Sonunda sakinleşmeyi deneyen kadın dirseklerinin ve karnının üstünde uzanırken adama baktı. O da yan yatmış, kadının karışmış kahverengi saçlarıyla oynuyordu.

İkisi de konuşmak istiyordu ancak pek başaramadılar. Sabah beş buçuk gibi büyük pencerenin ötesinde gökyüzünün küçük bir noktasında açık maviyi görünce heyecanlandı kadın. Sabaha kadar uyumamak çok sevdiği ve her defasında gün doğumunu izlemekten sıkılmadığı bir eylemdi.

Adamın eli çıplak sırtına kayınca ürperdi ve geri ona baktı. ''Benden korkmana gerek yok.'' Dedi, Bruce. Çok boğuk bir sesle. Yine de uykusunun olmadığını görebiliyordu.

''Korkmuyorum.'' Dedi kadın fısıldayarak ve adama biraz daha yaklaştı. Sıcaklığını hissetmek istiyordu. ''Sadece garip.'' Duraksadı. Yaralı, sert göğsünden geri yüzüne baktı. İnce dudakları aralanmıştı ve mavi gözleri meraklıydı.

''Bu farklı.'' Florence dudaklarını yaladı ve yan yatarak Bruce'a daha çok yaklaştı. ''Farklı hissettiriyor ve ne düşünmem gerektiğinden emin değilim.'' Eli yaraların kenarından geçti, o anlığına merak etmemişti bile. ''Ve böyle hissetmeyeli çok oluyor.''

''Bu kötü bir şey mi?'' dedi adam ve elini, kadının omzunda gezdirdi. Parmakları hafifçe hareket ediyordu. Kadın gülümsedi.

''Sen söyle.''

İki bölümdür tamamen Bruce ve Florence ikilisine ağırlık vermiştim ve aslına bakarsanız gerçekten hoşuma giderek yazdığım iki bölüm oldu,

Umarım sizde beğenmişsinizdir,

Bundan sonra ki bölümlerde Red Hood'un kartlarını göstermeye başlayacağını da söylemeliyim, çünkü üç - dört bölüm sonra da final var.

Florence ve Bruce arasında ki ilişki hakkında ne düşünüyorsunuz?

Fikirlerinizi belirtmeyi ve bölüm hoşunuza gittiyse oy vermeyi unutmayın! Ne kadar mutlu oluyorum tahmin edemezsiniz...

Continue Reading

You'll Also Like

1.9K 83 30
Anlaşamadıkları için ayrılan Kim ve Jeon yıllar sonra karşı karşıya gelir.
4.8K 464 14
Ölüm Yiyen olmaktan çok uzak olan Agatha Rosie'nin tek isteği, pudra renkli dünyasında tüm gün Chardonney içip alışveriş yapmaktan başka bir şey düşü...
94.2K 4K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
162K 17K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...