PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚

By bsrarikan_

168K 12.7K 2.9K

Dudakları dudaklarına değdiği an hayat boyunca beklediği anın bu olduğuna karar verdi.Vücudu alev alev yanıyo... More

♚Tanıtım♚
♚1.bölüm♚
♚2.bölüm♚
♚3.bölüm♚
♚4.bölüm♚
♚5.bölüm♚
♚6.bölüm♚
♚7.bölüm♚
♚8.bölüm♚
♚9.bölüm♚
♚10.bölüm♚
♚11.bölüm♚
♚12.bölüm♚
♚13.bölüm♚
♚14.bölüm♚
♚15.bölüm♚
♚16.bölüm♚
♚17.bölüm♚
♚18.bölüm♚
♚19.bölüm♚
♚20.bölüm♚
♚21.bölüm♚
♚22.bölüm♚
♚23.bölüm♚
♚24.bölüm♚
♚25.bölüm♚
♚26.bölüm♚
♚27.bölüm♚
♚28.bölüm♚
♚29.bölüm♚
♚30.bölüm♚
♚31.bölüm♚
♚32.bölüm♚
♚33.bölüm♚
♚34.bölüm♚
♚35.bölüm♚
♚36.bölüm♚
♚37.bölüm♚
♚38.bölüm♚
♚39.bölüm♚
♚40.bölüm♚
♚41.bölüm♚
♚43.bölüm♚
♚44.bölüm♚
♚45.bölüm♚
♚46.bölüm♚
♚47.bölüm♚
♚48.bölüm♚
♚49.bölüm♚
♚50.bölüm♚
♚51.bölüm♚
♚52.bölüm♚
♚53.bölüm♚
♚54.bölüm♚
♚55.bölüm♚
♚56.bölüm♚
♚57.bölüm♚
♚58.bölüm♚
♚59.bölüm♚
♚60.bölüm Son'ların Engin Sınırsızlığı Gözyaşıyla Kuşandı "final"♚
♚Özgürce Savruluş Töreni ♚

♚42.bölüm♚

2K 159 49
By bsrarikan_

Ana rahmini andıran düşlerinin hemen içinde, yumuşak zeminde cenin pozisyonunda duruyordu.Dizlerini göğsüne doğru iyice çekmişti ve zihnindeki hayaletlerin kendisini kucaklamasına izin vermişti.

Telaşlı soluklarının sakinleşmesini dileyerek bir şeyler duyabilmek, yoğun bilinç kaybıyla boğuşabilmek için çabalıyordu.Hareket etme dürtüsüne karşı koyarak yutkundu,Tanrım...dili boğazının içinde taş gibi ağırdı.

Aklında tek bir düşünce dolanıyordu.Tüm bu lanet şeyler ne demek oluyordu? Birden içi titredi üzerindeki örgü battaniyeyi sıktı.Hafif rahatsızlık hissine rağmen, ısınmaya başladığını hissetmek güzeldi. En azından ayak parmaklarını kaybetmeyecekti.

Kapının açıldığını duyduğu sırada kendini toparlamak için gözlerini kırpıştırmakla meşguldü.Bakışlarını sese doğru çevirdiğinde tepkisi büsbütün katıksız korku oldu.Olasılıklar aklında dönüp durdu.Çavuş Darly? Eric Cordone? David Ramsey? Oyun bitmiş, perde kapanmış olabilir miydi? Kelepçeler neredeydi?

Gözleri turuncu loşluğa alışıp aydınlığı sade bir törenle uğurladığı sırada mantıksız bir rahatsızlık duygusu ve içini kaplayan sıcaklık, bütün varsayımlarının önüne geçti; bakışları karşısındaki siluete takılı kaldı. Santa Clara malikanesinin ön kısmındaki ışıklar adamın arkasına vuruyor sert çehresinde tuhaf şekiller meydana getiriyordu; ancak şömineden yayılan turuncu alevler dağınık saçlarında oynaşarak onu karanlığa hapsediyordu.Karanlığa itilen fakat yepyeni bir dünyaya ışık tutan ilahi bir varlığa benziyordu.

Adamın hafifçe öksürdüğünü, geniş omuzlarının belli belirsiz gerildiğini hissetti.Tam o sırada düşlerinin göbek bağı kesildi göz göze geldiler. Her ikisi de büyülenmiş gibi kalakalmıştı. 

Kıvrık kirpikleriyle gölgelenen yeşil gözleri inanılmaz derecede güzeldi.Genç adamın bu gözlere karşı savunabileceği bir şeyi yoktu, korkutucu olanı ise ona olan direncinin her an tuzla buz olma ihtimaliydi.Asıl gerçek şuydu ki, ona zarar gelmesindense kurşuna dizilmeyi tercih ederdi; ancak bu ufak detayı kendine saklamaya karar verdi.

Şöminede çıtırdayan kütükler sessizliğin tılsımını bozdu.Kapıyı kendine doğru çekip diğerlerinin onu görebileceği bir alan bırakmadığında asi konuğunun sağduyusu için minnettar olması gerektiğinin farkındaydı ne var ki neler olup bittiğini anlamaya çalışırken hissettiği duygu minnettarlıktan uzaktı.

İçini kaplayan umutsuzluk, dağılacak gibi değildi.Kelimeler ikisinin arasında havada asılı kaldığında ve içindeki çığlıkların yankısı karanlıkta ağırlaşırken nabzının atışını kulaklarında hissedebiliyordu.

*

Brendan Merkür'ün hızına yetişmek isterken yağmurun dinip sonra tümden kesildiğinin farkına bile varmamıştı.Ta ki mevsimi malikanenin üç yüz kilometre uzağında yarı baygın bir halde bulana dek.Dizginleri fırlatarak attan inmiş dilini ısırarak duygu girdabına direnmişti.

Düşünceleri onu kaybetme korkusuyla debelenirken boğazındaki yumru nefesini kesmişti.Lanet olsun ki onu koruyamamıştı. Yumuşacık saçlarını okşayarak yüzünden arkaya tararken içinde bir şeyler neredeyse kopuyordu.

"Mevsim...Tanrım, yüzüme bak.Buradayım gözlerini aç." diye çırpınırken her şey öylesine pusluydu ki...

O sırada nefes nefese koşan Fernando yanlarında bittiğinde öfkeyle "Derhal doktor çağırın!" diye kükremişti.Zavallı adam uzaklaşırken öyle korkmuştu ki yüzü kireç gibi olmuştu.

Bahar doğrulmaya çalışmıştı, yağmur sonrası toprak kokusu burnuna dolduğunda anılar kendi şafağını yırtan ay gibi belirgindi.Derin bir nefes çekmişti içine.

"Dur! Kıpırdama boynun ne durumda?" diye sorduğunu hatırlıyordu.

"Sanırım yaşayacağım," diye cevap vermişti.

Aykırı dedektif yaptığı ufak muayeneyi geçerli bulmuş olacak ki tek hamleyle ayaklarını yerden kesip eve doğru yürümeye başlamıştı.İtiraf etmeliydi ki güçlü gövdesine yaslanmış sigarayla karışık is kokusunu içine çekerken burnunu şah damarına bastırmamak için kendini zor tutmuştu.

Sonrasında uyuyakalmış olmalıydı.Kaç saattir uyuyordu? Etrafı taradığında bordo odada olduğunu fark etti.Anlaşılan o ki Çenesi Gamzeli hasar ihtimaline karşı merdivenleri tırmanıp onu incitme riskini göze alamamıştı.

Esasında böyle fırtınalı havada canını hiçe sayıp sorumsuzca davranması sebebiyle burnunu sürtmeyi deli gibi istese de kendisine engel oldu.Gözlerini kısarak soğuk uzun bir bakışla genç kadını taradı: Çiziklerle kaplı kollarını, kurumuş kanla bezeli avuçlarını ve çamurla lekelenen kıyafetlerini süzdü.

Bu tepeden bakan öz güven patlaması ifadesiyle,dayanılmaz cazibeli ve tam o ulaşılmaz Lord Walker tablosundan gözlerini ayırması gerekti.

"Görüyorum ki ayılmışsın. Kendini nasıl hissediyorsun ağrın var mı? Doktora haber verildi o gelene kadar dayanabilir misin yoksa hastahane-"

Yalnızca özgürce at sürmek istemişti.Delicesine esen fırtına ve ortalığı aydınlatan gökgürültüsünün ortasında kalacağını nereden bilebilirdi ki? Hızla doğrulmaya çalıştı.

"Hayır.Hayır.Ben iyiyim."

Kalın kaşlar anında şüpheyle havaya kalktı.

"Emin misin?"

Tabi ya köpekler...Köpekler yoluna çıkmıştı.İşte son sahnede tamamlanmıştı.Tanrı aşkına, sebebini hiç anlamazdı ama köpekler de ondan hiç haz etmezdi.

İstese naz yapabilirdi; ancak bunun sırası değildi.Dürüstçe "Eminim." dedi.

Bakışından kaçmak için gözlerini kapadı fakat tek görebildiği gittikçe daralan bir çemberdi.

"İstediklerinizi getirdim, Bay Walker." Ophelia ufak mavi bir kap, üzerinde sargı bezleri ve birkaç şişe bulunan bir tepsiyle odaya girdi.Elindekileri yakındaki orta sehpaya bıraktı.

"Benden başka bir arzunuz olacak mı efendim?"

"Hayır.Çık."

Kahya kadın Leydi Jones'a çekimser bir ifadeyle gülümsedi başıyla selam vererek çıktı. O sırada yattığı yerden Brendan'ın tepsiye doğru ilerleyişini, ufak bezlerden birini çekip ıslatışını hipnoz seansındaymışcasına izlemekle meşguldü.

"Tanrı aşkına, çalışanlara daha kibar davranabilirsin."

"Kibarlık şu an için düşünebileceğim en son şey bile değil.Takdir edersin ki güzel bir günü geceye bağlamadım."

Dondurucu ses tonundan dolayı kaskatı kesildi, sesindeki suçlamayı anlamamak için aptal olmak gerekirdi.Alt dudağını dişledi.Her şeyden kendisini sorumlu tutuyor olmalıydı.

"Bak," derken sesi ördek gibi çıkmıştı. "Böyle olacağını tahmin edemezdim ben...Tanrım, Merkür iyi mi?"

"En azından içinizden biri evin yolunu bulabilmiş."

Güzel kirpiklerini her erkeğin imreneceği gözlerinin üzerine indirirken konuşmadı.Üzerinden kamyon geçmiş gibi hissediyordu.Aptal gibi davranmıştı.Mızmız bir çocuk gibi.Neden ve sonuçları birbirine bağlayınca davranışlarının tutarsızlığına lanet etti. Daniel'in biriyle olması sorun değildi.Ona değer vermeyerek onun için yaptığı yemeklerin çöpü boylaması da sorun değildi.Sorun aptal yerine konmaktı. Sorun onunlayken Ursula denen kızıl yılanı hamile bırakmasıydı.

"Üzgünüm," diye mırıldanırken başını bir yana eğip, gözleriyle onu süzdü.Reddedilemeyecek kadar çekici teninin altında kaynayan delicesine bir öfke gizliydi şimdi.

Herhangi bir cevap vermedi, bunun yerine karşısına oturdu eline uzanarak avucunu açtı.

"Bakmama izin ver."

Ürkerek ellerini göğsüne iyice bastırdı.O eline uzanana dek ne kadar canı yandığının farkında değildi. Adamın gözlerine olan yakınlığı nefesini kesiyordu.İçli bir soluk verdi.Yaşadıkları o enfes tek gecenin görüntüleri zihnine üşüşüyordu.

"Bu biraz canını yakabilir." başparmağını avucunda hafifçe gezdirmeye başladı.Yaraları sarmakta ustalaşmış olduğu bir gerçekti; ancak bu yaraların somut yaraları kapsamadığını biliyordu.

Avucundaki kurumuş kanla kabuk bağlamaya başlayan deriyi yakından inceledi.Birkaç taş parçası narin teninin altında toplanmıştı.Dokunuşu içinde bir şeyleri yerinden oynattı Tanrım, bu adam kesinlikle duygularını infilak ettiren tek etmendi. Usulca inledi.

Çıkan ses üzerine Çenesi Gamzeli başını kaldırdı.Kendi silahıyla vurulduğu gün dün gibi aklındaydı.Sonrasında yaşananlarda tabii.

"Bu fırtınada at sürmekle neyi amaçladığını merak ediyorum doğrusu."

"Ben...Özür dilerim tamam mı?"* kelimeleri döküldü dilinden kendini savunur gibi sert bir şekilde.

"Değil."

Daha fazla karşılık vermeyerek diğer elini inceliyormuş gibi yaptı.Aralarında yaşanan onca şeyden sonra Daniel denen o kaypak piçin haberine en ufak bir kıskançlık kırıntısı bile gösteriyor olması Brendan'ın canını yakıyordu.En kötüsü de onu fırtınanın eşiğinde yerde öylece hareketsiz yatarken bulmaktı.

Oysa şöminenin sunduğu sıcacık atmosferde ona bakarken yapmak istediği tek şey onu kollarına alıp rahatlatmaktı.Şu hayatta inandığınız her şeyi bir kenara bırakıp helikopterden atlamakla eşdeğerdi.Paraşütsüz.

Narin göğüs kafesi yükselip aynı hızda alçaldı, dayanacaktı.Nefesini kesenin acı olduğunu adamın öğrenmesini istemiyordu.En azından çamura batmış kuyruğunu dik tutması gerektiğini hissediyordu.Elbette ilk karşılaştıkları andan beri başına ördüğü çorapları inkar edemezdi.Ne zaman bir şeyler yoluna girse bambaşka saçmalıklarla her şeyi berbat ediyordu.

Durumunun derecesini saptamaya çalışarak iri avuçların içindeki ellerine baktı.Bu güçlü eller oldukça iriydi.Ona dokunan bu elleri hissetmeyi seviyordu.Tanrı aşkına, ön görüsüne ne olmuştu?

Tek kaşını kaldırırken alt dudağını ısırdı.'Doğru insan olduğunu nasıl anlarım?' isimli testlerde aradığı kişinin tehlikeli ve günah kadar yakışıklı bir dedektif olacağı kesinlikle yazmıyordu.

Kendini koruma güdüsüne ve sağduyusuna rağmen iradesi dışında ona doğru çekildiğini hissediyordu.Adamdan yayılan sıcaklık ve canlılık sinirlerini geriyordu. Ve yaşadıkları cinsel çekimi düşündüğünde...

Düşlerinin beyaz atlı kontu parmağını bileğinde oluşan morluğun üzerinde tüy naifliğinde gezdirdi.Başını kaldırdığında onu mor halkaya dik dik bakarken yakaladı.Gözlerindeki alev şömineden yansıyan ışıktan bile daha kuvvetliydi.Yanıyordu.Bir yangın mevsimleri yakabilir miydi?

Brendan'ın kendine hakim olması gerekiyordu.Ona dokunmaması gerektiğini biliyordu. Duygusal bir karmaşaya izin veremezdi. Eğer dikkat etmezse,onun insafına kalabilir, aşktan etkilenebilir ve karşılığında acıdan ve hayal kırıklığından başka bir şey elde edemeyebilirdi. Lanet olası Daniel'e karşı ufacık bir şeyler hissediyorsa onun lanet olası hayatına hiç girmemeliydi. Ama yine de...

İçinde kabaran arzu tüm benliğine yayılıyordu.Ve koyulaşan yeşil gözlerinden onun da aynı şeyle savaştığını görebiliyordu. Farkında olmadan bileğini sıktı ve erkekliğinin acı verici bir şekilde sızlayarak sertleştiğini hissetti.Ona kapılmak işte bu kadar kolaydı.İçinde uyanan ejderha alevini göğe yükseltti. Dikkat etmesi gerekiyordu.Böylesi dürtüler tehlikeliydi.Eğer dikkatli davranmazsa kabuğunu kırmasına izin verdiği bu kadın onu yerle yeksan edecekti, eğer dikkat etmezse ölecekti.

Çamurlu yüzüne baktı ve adeta bakışlarında eriyormuş gibi hissetti.Fena halde onu öpmek istiyordu.Dudaklarının tadını almayı.Uyarılmasının sızısını derinliklerine gömülüp kim olduğunu unutmayı...

Birden dudakları düz, ince bir çizgi halini aldı. Kurumuş kanı temizleyerek taşları çıkardı. Hareketleri oldukça nazikti. Ama özellikle  öfkelendiğinde kat be kat etkileyici görünüyordu.Kaşlarını çattığında oluşan o iz bile öylesine cezbediciydi ki...Kusursuz bedenini ruhuyla bütünleştirme isteğini doğuruyordu. İşte o anlarda öfkesini bastırıyor olmakta oldukça başarılı olmalı diye düşünmeden edemiyordu.

Antiseptik bir solüsyonla yaraların üzerinden bir kez daha geçerken dokunuşları daha katlanılır olmuştu.İşini bitirirken umutsuzca adamı izledi;

Kestane rengi inatçı bir tutam alnına düşmüştü.Çehresi mermer heykellerden daha katıydı.Çenesini sıkmaktan gamzesi iyice belirgin bir hal almıştı.İçindeki tanıdık arzu göklere tırmandı, ne zaman onun yakınında olsa kapıldığı çekim ruhunu kapladı.

Son olarak steril bezi ufak şişelerden diğerine uzanıp antibiyotik olduğunu tahmin ettiği limon yeşili merheme batırdı.Tenine uzanan parmaklar serin biz iz bırakarak uzaklaştı.Gazlı bezler ellerini sardığında zoraki soğuk bir nezaketle gülümsedi.

"Hiç de fena sayılmaz dedektif."

Doğrusunu söylemek gerekirse kadının şu anki durumuyla fazla alakası yoktu.İçinden bir ses bu fırtınada delicesine at sürüp ardından çamur kaplı çalılarla dolu arazide attan düşmesinin onun suçu olmadığını söylüyordu.Mücadele ettiği şeyler arasında köpekler ve lanet olası Daniel vardı. Karşısına çıkan kurt köpeklerinin yan malikaneye ait olduğunu öğrenmişti.Yavrusunu kaybeden anne köpek hırçınlaşarak Bahar'a saldırmıştı.İşin aslı şu ki Fernando'nun söylediğine göre merhameti korkusunun önünde gelen ebe o minik yavruyu besleyip pansumanını yapmıştı.

"Cezam ne peki sayın yargıç?"

Yanıt vermedi ama düşünceli düşünceli başını yana eğdi. Adeta pişman olmuş gibiydi.Her yerinin buz kestiğini hissetti.

"Beni kelepçeleyecek misin?"

Ah, bu düşünceyle kaskatı kesildi.Onunla yaşadığı o fantezili geceye kelepçeler de şahitti elbet.Bu çamurlu haliyle bile öyle güzeldi ki İngiltere'deki kadınların çoğunu gölgede bırakırdı ne yaparsa yapsın ona kıyamıyordu.İyice yaklaştı.Yuvarlak göğüsleri neredeyse göğsüne değecekti.Zaman ağır çekimde aktı.Kokusuyla çevrelenmişti. Tarçın.Ona sokulup koklama dürtüsüne direndi ve geri çekildi.

"Sakin ol.Şimdilik tutuksuz yargılanma şansın var."

Öyle güzel güldü ki... Onu izleyen ilahi varlıkların gözlerinin kamaştığına emindi Bahar. 

"Bunu tekrar etmeyeceksin." sesindeki vurgu zehir gibiydi.Kanlı bezleri tepsiye geri koydu.

"Gerçek bir suçu asla cezasız bırakamam.Olacaklara hazırlıklı mısın?"

Hazırlıklı değildi, onu tanıdığı günden beri kanat takan kalbinin uçacağından korkuyordu.Onun yanındayken tuhaf bir biçimde tamamlanmış hissediyordu.Ona karşı çok savunmasız olduğunu fark etmek canını yakıyordu; ancak kararlı cazibesine kapılmamak pek mümkün görünmüyordu; zırhını deliyordu.

Beceriksizce gülümsedi buna karşı gözyaşlarına boğulmanın eşiğindeydi.Çözülmesi zor biri değildi aksine bazı problemler karşısında çocukça bir tavır takınmaktan çekinmezdi.

Ela Gözlü, Soylu, Çenesi Gamzeli sözü uzatmadan konuya girdi.

"Pekala, evvela yüzündeki şu çamurdan kurtulalım temiz ve rahat bir şeyler giymene yardım edeyim."

Kan bulaşmış elleri yavaşça görüş alanından çıktı.Tanrı aşkına, ellerine bulaşan kan kendi kanıydı.Parmaklarının sıcaklığı teninden uzaklaşırken gözlerini yumup açtı.Daha bir şey söyleyemeden güçlü eller ıslak bezle yüzünde dolandı.Buz gibi su nasıl olur da tenine ucu közlü mızraklar yollardı? Eli yavaşça yüzünden ayrıldı.

"Böylesi daha iyi."

Arkasını döndüğünde güçlü sırtına dokunma isteğiyle dolup taştı.Ona öfkeli olması gerekmez miydi? Bu işleri Ophelia yapsa şüphesiz daha az utanırdı.Ancak bunu bizzat Brendan'ın istediğine neredeyse emindi.Üzerindeki deri cekete ve krem renk iç gömleğine uzanınca gözleri buğulandı.Gömleğin düğmeleri adamın parmak uçlarında şekil alırken hissettiklerinin tarifini yapamayacağını düşündü.

Çıplaklığı loş ışık altında belirmeye başlayınca, hem çıplaklığı hem de olayların beklenmedik gidişatı nedeniyle kızardığını fark etti. Göğüs kafesine çarpan soğuk hava tüylerini diken diken ediyordu.

Önünde yalnızca beyaz sutyeniyle kaldığında adamın bakışlarının o bölgesinde takılı kalmadığını fark etti.Ela gözler direkt yüzüne bakıyordu.Elinde tuttuğu gömleği yere doğru fırlattı.

Yavaşça yere çöktüğünde sarılı elleriyle ne kadar aciz olduğunu düşünüyordu.Oysa adamın gözünde çamura bulanmış haliyle bile seksi göründüğünden habersizdi.Onun gözünde mevsim bir masa örtüsüne sarılsa bile muhteşem görünebilen ender kadınlardandı. Çizmeleri çıkaran eller pantolonunun bel hizasına uzandığında yer ayaklarının altından çekiliyor sandı.Tanrım, bu anı gerçekten yaşıyorlardı.

Bedeninde gezinen bakışlar, saçlarının dibinden ağzına ve burnuna uzanan bir sıcaklık yayılmasına neden oldu. Kalbinin patlamak üzere çarptığı gerçeğini görmezden gelmek için elinden gelenin en iyisine tutundu; yalnızca kendisine temiz kıyafetler giydirmeye çalışan adamın ellerine odaklanmaya çalıştı.Ellerinin bedenine her dokunuşunda ciğerleri göğüs kafesinden taşıyordu.

Fermuarın sesi odunların çıtırtısına karıştı, pantolonu dizlerine kadar sıyırırken kasıkları sızladı.Çok geçmeden pantolon da gömleğin yanındaki yerini almıştı.Utanç ruhunu ısırdı.Bir günahın tohumu daha cehenneme atıldı.

Genç adam doğrulurken nefesi şakaklarına vurdu, sanki mayınlı bölgeye ayak basmıştı.Gözleri turuncu alevlere değdi.

"Gözlerini benden kaçırırsan korkarım ki sana dokunamam, mevsim.Üstelik görmediğim bir şeyin olduğunu sanmıyorum."

Yastıklardan birine uzanıp kafasına fırlatmak istedi.Gönderdiği mesajlar konusunda kafası o denli karışıktı ki, içinde yeşermekte olan umudu büyütmek istemiyordu.

"Ah,"

Parmakları ince bir çizgi halinde sutyenini teğet geçiyordu...Fazla sıcaktı. Fazla tahrik edici.Sertçe alt dudağını dişledi.Adamın sıklaşan nefeslerini duyabiliyordu. Adamın elleri sırtında gezindi.

Bu yakınlık baş döndürücüydü.Başını salladı tüm bu şeyler ona Elizabeth Bennett'e burnunun ucuyla dönüp bakmayan Bay Darcy'nin 180 derece dönüşünü anımsattı.Alevlenen kıvılcımları saçmalıktan başka bir şey değildi.Gerçek değildi.

Parmakları sutyenin kopçasında durduğunda bir kova sıcak su başından aşağı dökülmüşcesine irkildi.Ona dokunamaması haksızlıktı.Sıcak parmaklar tek hamlede kopçayı çözdü.Askılar kollarından aşağı kayarken tek düşünebildiği adamın insafına kaldığıydı.

"Düşündüğümün aksine iyi görünüyor.Düştüğün yerde çim yumağının olması büyük şans doğrusu.Dört ayağının üzerine düşmüşsün."

Kendi yersiz esprisine yarım ağızla güldü.

Tüm uygunsuzluğuna rağmen ya da belki de sırf bu yüzden, kelimeler kınına sokulan bıçak gibi fersizdi.Göğüslerini kollarıyla kapamaya çalıştı.Bir yandan renk vermemeye çalışıp diğer yandan enfes yüzünü izlemek bir hayli zorluyordu.Sonunda yutkunarak "Teşekkür ederim," dedi.

Berjer koltuğun kenarındaki temiz sutyen ve geceliğe uzanınca kolaylıkla kabul etti.Temiz sutyen askıları omzundaki yerini alınca derin bir nefes aldı.Onunla olma fikri aklını kurcalıyordu.

"Arkanı dön."

Dağılan saçlarını sol tarafta toplayarak sutyenin kopçasını ilikledi.Kürek kemiğine değen parmaklar öyle iyi hissettiriyordu ki...Kalbi göğüs kafesini tekmeliyordu.

"Kollarını kaldır."

Açık renk geceliği kollarından geçirirken nefesini boynuna üfledi.Saten kumaş tenini okşuyordu. Aykırı dedektifin ceza çektirme yöntemi buysa bu...epey etkiliydi.

"Ceza," diye fısıldadı. "Sen bana dokunuyorken benim sana dokunamamam..." Dilini ısırdı kelimelerin kanı dudaklarına bulaştı.

Evet,  karşısındaki kadın seksiydi; sağlığı yerindeki her erkek bunu görebilirdi.Dalgalı saçları, tomurcuğu andıran pembe dudakları, tahrik edici kalçaları ve avuç içlerinde muhteşem görünen göğüsleriyle...Tanrım, hırçınlığı inanılmaz derecede baştan çıkarıcıydı.Yasaklı elma gibiydi.İsli alevi görür gibi oldu.Kan akışının hızlandığını hissedebiliyordu.Sıcaklık yükseldi ve etrafa tarçın kokusu yayıldı. Brendan kokusunda kendisini kaybederek üzerine doğru eğildi ve...Alt dudağını ısırarak öptü.

Tutkuyla. Bahar önceleri bu kelimenin kitaplarda abartılan bir duygu olduğunu düşünürdü. Ani ve sarsıcı bir şeydi. Tıpkı bir yıldırım gibi. Şimdiyse tutku denen şeyin eski ve dipsiz bir kuyu olduğunu fark etmişti. Yıldırım gibiydi gönlündeki ekinleri yakıyordu.Kitaplarda okuduğundan daha farklıydı.Her nefes kelimeleri kifayetsiz kılarken dudakları neredeyse vahşice birleşmiş günlerin özlemi, arzusu, asla terk etmek istemediği bu adama olan yoğun hisleri etrafını kuşatan soğuğu dağıtan hakiki tutkuya dönüşmüştü.

"Ben olsam bunu öyle adlandırmazdım," Bedeni gevşemiş gibi görünse de yolunda olmayan şeyler varlığını hissettiriyordu. "Ödül..." diye mırıldandı.

Güçlü ellerin sahibi saçlarını okşayıp anlaşılmaz sözler mırıldanırken Bahar Danielle Johansen yıllardır, belki de bütün hayatı boyunca biriktirdiği gözyaşlarının şimdi aktığını hissetti.

"Şş, sakin ol hepsi geçti.Köpeklerden biri yavrusunu kaybetmiş sanırım hırçınlığının sebebi buydu. Fernando her şeyi halletti.Atın durumu da iyi.Ağlama."

Sanki buzdan kulelerin altında otururken birisi bir çıra yakmıştı da buzdan kulesi eriyerek üstüne yıkılmıştı.Nefes almaya çalıştıkça içini keskin, soğuk bir su kütlesi kaplıyordu.Çenesinin titremeye başladığını fark edince alt dudağını dişleyip gözyaşlarını uzaklaştırmayı denedi.

Tutku bedenini, zihnini adeta tüm duygularını istila ediyordu.O, nefesini kesen tek adamdı.Oturduğu yerde nefes nefese bir halde geri çekildiğinde derin bakışlı koyu renk gözlerini kalbinin yamalarına dikti.

Boynunu teğet geçen nefesi içinde dalgalandı.Sonra Brendan onun üzerindeki yerini aldı. Hem kelime hemde mecazi anlamıyla.Öylece sırtüstü yatarken bedeniyle onu hapsetti. Dudakları onun dudaklarının üstünde doğal bir güçle ezdi.Bu daha önce paylaştıkları öpüşmelere hiç benzemiyordu.Hayal edebileceği hiçbir öpüşmeyle kıyaslanamazdı.

Direnecek gücü yoktu.Başını yana eğerek usulca inledi ve bacaklarının arasına değen sertliği davetkar bir edayla kabul etti.Kalçalarını ona yapıştırıyor, geceliğin omzuyla birleştiği yeri emerken inliyordu.Bu eylemi öyle kışkırtıcı ve nazik hareketlerle yapıyordu ki bir an için aklını kaçıracağını sandı.

"Brendan..."

Eli onun saçlarının arasında hareketsiz duruyordu.Sargılı avuçları sızlıyordu.Yaşadığı zevkin etkisiyle bedenini yay gibi gerdi.Ne kadar da kendinden emin ve güçlüydü.

"Beni affetme." dedi düşlerinin kontu, kesik bir nefesin arasına heceleri atarak.

"Ne?"

"Çünkü ben affetmeyeceğim."

Kelimeler intihar ipini boyunlarına dolamıştı.Hiçbir şey diyemedi.Dişleri dudaklarını ezerken bir şeylerin intikamını alıyordu sanki.

"Lütfen..." diye inledi.Canı yanıyor, sesi çatlıyordu.

Geceliğin ön kısmı açıldı.Utançtan ölebilirdi ama bedeni uyuşmuştu gözlerini kırpıştırarak yüzüne baktı.Genç adam aşağı doğru kayarak sol tarafına yaklaştı dudakları sol göğsünün üzerine ufak bir buse bıraktı.Sanki günahın tadı onunlayken farklıydı, sanki yasaklı elma Cennetin armağanıydı, sanki bu defa başkaydı sanki veda eder gibi...

Kollarındaki mevsim kusursuz zarafeti ve hiç azalmayan mahcubiyetiyle vahşi bir kaplanın yuvasına sığınmış ufak bir serçeydi.Onunla olmak o kadar doğaldı ki...Yaşamın özüydü.

Son on yılını aldığı her nefesin neye mal olacağını hesaplayarak yaşayan bir adam için Bahar'ın pervasız cesareti hem karşı konulmaz hemde çıldırtıcıydı.Bir an için o yeşil gözlerde pişmanlık dışında bir duygu izi aradı ne var ki bulamadı.Ona güvenebilme olasılığı içindeki cazibe ateşini körüklüyordu.Enfes bedeninin kadınsı kıvrımlarından yayılan tehlikeli çekim sağ duyusunu köreltiyordu.

"Güneş dolu yüreğine yağmurlar yağdırdım.Beni affetme."

Tanrım, kalbini öpüyordu.Zaman tersine akıyor, Merkür yeniden şahlanıyordu.

Yüzleri yeniden aynı hizaya geldiğinde genç kadın onu her şeyiyle öptü. Daniel'i, katili, faili düşünmeden umutsuzluk içinde geçirdiği ve geçireceği zamanı talan edercesine son umut kırıntılarına dokunurcasına öptü.

Parmakları, dudakları, tenine değen sıcak teni soluğunu kesiyordu.Kesik kesik nefesi kulağında ıslak bir sevişme gibiydi.Bilincine dolan en son şey Çenesi Gamzelinin karanlık sesiydi.

"Senin için birini öldürdüm."

Bölüm parçası ; Alec Benjamin_If I Killed Someone For You 

Dikkat Turuncu 'ı es geçmeyin lütfen!

Continue Reading

You'll Also Like

2.8K 209 5
*Yetişkin ögeler içermektedir.* Kendimi hiçbir zaman normal biri olarak görmemiştim. Genelde talihsizlikler beni bulurdu ve ben de yılların getirdiği...
55.7K 5K 24
"Delibal, hem şifa hem zehir."
123K 16K 34
1970 Savaşmak için güzel bir yıl... Mafya içindeki savaş İtalya ve Amerika'da başlamıştır. Herkes tarafını seçerken en yakınları bile Servillo ailesi...
349K 1.7K 1
"Ey benim ellerim. Çamura mı bulandınız siz? Yıkanın, paklanın ve arının... Ey benim gözlerim... Harama mı kaydınız siz? Kapanın ve bir daha açılmayı...