Pekmez

By kaderincilvesi7

59.4K 3.5K 852

Ben ve gözlerim her şey normalmiş havası yaratmaya çalışırken, kalbim içeride bildiğini okumaya devam ediyor... More

1🌿
2🌿
3🌿
4🌿
5🌿
6🌿
7🌿
8🌿
9🌿
10🌿
12🌿
13🌿
14🌿
15 🌿
16 🌿

11🌿

2.9K 186 31
By kaderincilvesi7

Salona geldiğimizde, Hamza arabayı durdurup salonun karşısındaki çay bahçesine babamların yanına geçerken, Eymen bizden önce davranıp inmemiz için kapıyı açıyor. Gülşah sol kapıdan çıkıyor ve ben arabadan iner inmez Eymen'in göğsü ile yüz yüze geliyorum.

- Galiba önümden çekilmen gerekiyor.

Sesim o kadar fısıltı gibi çıkıyor ki, nereden buldum da çıkardım bu sesi anlamıyorum bile.

- Galiba önce elbiseni düzeltmen gerekiyor.

Oturduğum için biraz yukarı toplanan elbiseme bakıyorum. Sonra da Eymen'in tek kaşı kalkık yüzüne.

Kendininki ile ilgilenme konusunda ciddiymiş.

İki elimle elbiseyi aşağı çekiştiriyorum. Normal boyutuna döndüğü zaman Eymen'de yüzündeki memnun olmuş gülümseme ile önümden çekiliyor.

Hep Hamza'dan öğreniyor bunları hep.

- İyi eğlenceler kızlar.

Gülşah koluma girip beni salon tarafına yönlendirirken, Eymen de babamların yanına geçiyor.

Kapıda Rabia ve kucağında Aşure ile Büşra'yı görüyorum.

- Hain olduğunuzu biliyorsunuz değil mi?

- Aman boşver şimdi onu, nasıldı sen onu anlat.

Anlatacağımı sanıyorlarsa büyük yanılıyorlar. Zira trip atmak daha cazip geliyor. Büşra'nın kucağından Aşure'yi kendime alıp onunla ilgilenmeye başlıyorum.

Tabiki en küçük yengem sevgili Güllüşah böyle şeyleri çok sevdiği için kızlara bir bir anlatmaya başlıyor. Kapıyı kitlediğim andan itibaren.

- Doğumumdan itibaren başlasaydın  Güllüşah.

- Dur kafamı bulandırma atladığım bir şey var mı diye kontrol ediyorum.

Olmadığına kanaat getirmiş olacak ki kafasını iki yana sallıyor.

Büşra dibime kadar girip kolları ile beni sarmaya çalışıyor. Tabi kucağımda Aşure olduğu için biraz yarım bir sarılma oluyor bu.

- Ya çok tatlısınız. Yalnız baya büyük adımlar. Öyle böyle değil.

Rabia, Büşra'nın yorumu sonrası koca bir iç çekiyor.

- Yok ki bize de büyük adım atacak insan nerde. Bana böyle bir cümle söylese biri gider boynuna atlarım çocuğun.

- Üç adet abin olmadığı için konuşmak kolay tabi. Hem ne oldu konuştuğun çocuğa?

- O yâr ben evlenirken Rober Hatemo "Beyaz ve Sen" dinler.

Büşra'ya bakıyorum. Bana "Sonra konuşuruz" anlamında bir bakış atıyor. Belli halay başımız yine üç saniyelik aşk acısı çekiyor.

- Yalnız ablam falan nerde? Siz niye kapıda dikiliyorsunuz karşılama ekibi gibi?

- Gelin odasındalar. Fotoğraf mı çekineceklermiş ne yapacaklarmış. Samet abiler falan da içeride. Hatta siz gelince haber vermemizi istediler. Ayrıca son olarak, karşılama ekibi de biz değiliz onlar.

Büşra kafasıyla yan tarafta merdivenin başında dikilen kişileri gösteriyor. Sarışın Burcu ve yanında iki kız daha, gelenleri içeri buyur edip, etrafa kıkır kıkır gülücükler saçıyorlar. Bakışları da her yerde uçuyor mübarek.

- Şu kızların varlığını hep unuttuğum için her gördüğümde tiksinme duygusunu yeniden yaşıyorum.

Gülşah hepimize tercüman olacak bir cümle kuruyor. Kucağımda Aşure olduğu için, içimden alkışlamakla yetiniyorum.

Yan gözlerle yeniden sarışın Burcu'ya bakıyorum. Gözleri sürekli aynı yere takılıp duruyor. Bir kaç saniye sonrası harika dedektiflik yeteneğim ile dönüp dönüp, en çok nereye baktığını anlıyorum.

Arabanın yanında Emir ile konuşan Eymen'e. Hani sevdiğim bey olan Eymen'e.

Rabia aklımı okumuş gibi, fark ettiği durumu kelimelere döküyor;

- Yusuf'a mı bakıyor o?

- Emir'e bakacak değil ya. Kim niye baksın Emir'e? Birinin Emir'e bakması demek o kişinin miyop olması demektir ki yanlışlıkla bakmış olsun.

Senin tuzun kuru tabi Büşra.

- Yasemin?

Gülşah'ın bana seslenişine cevap vermeden, kendisi kucağımdan Aşure'yi alıyor. Küçük prensesim bu durum karşısında biraz mızırdanıyor tabi.

- Teze?

- Teyzenin işi var birtanem. Biz şimdi seninle anneye gidicez bak.

- Niye ne işim var benim? Yok ki bir işim ablamlar bekliyormuş hem.

- Seninkini koruman gerek.

Söylediği cümle ile, kendimi yeniden arabanın içinde buluyorum. Kalbimi de kır çiçekli çerçeve içinde. Güneş ışığı üç dört saniye kadar, arabanın sağ tarafından bana göz kırpıyor.

Ama ben düşüp bayılmayayım diye unutmaya çalışıyordum o anı. Oldu mu şimdi?

- Yoo.

- He yoo Yasemin. Sen git iki fotoğraf çektir, sevdiğin beyi burada süzüm süzüm süzsünler.

Buna açık açık gaza getirmek denir ama. Çaresizce Rabia ve Büşra'ya bakıyorum. Rabia, hepimiz için sinirli bakışlarının hepsini Burcu'ya göndermeye niyetli gibi gözüküyor.

- Ben hâlâ boynuna atlama konusunda ısrar ediyorum. En sevdiğim eniştemi de bu yelloza kaptıramam.

- Rabia'ya katıldığım anlardan birindeyiz şu an. Sorgulama benim içinde bir ilk.

İnşallah bu gazı alıp çocuğa şey demem;
"Hazır salon varken bizim kınayı da mı yapsak?" Düşününce bir mantıklı gelmedi değil.

- Hamz-

- O bende. Bekle sen.

Ben daha bir şey demeden Gülşah, karşıya çay bahçesine gidiyor. Bir dakika sonra  beraber geri dönüyorlar. Kendilerinden önce, Hamza'nın itiraz dolu sesi geliyor.

- Ne fotoğrafı Gülşah ya?

- Aşkım ne demek ne fotoğrafı? Eltisi ile kına resimi olmayan gelin mi olur? Hem Asude de annesini istiyor. Dimi kuzum, dimi balım?

Aşure'yi abime verip, kendisi de koluna giriyor. Yanımızdan geçerken bana küçük bir göz kırpmayı unutmuyor.

Göz ucuyla tekrardan Burcu'ya bakıyorum. O da gözlerini, ucuyla sevdiğime değdirmeye devam ediyor. Bazılarımız sınırları aşmak konusunda pek hevesli.

Yusuf Eymen'e o anlamda gözlerini değdirebilecek kişi sayısı belli çünkü. Bir tane.

Şimdi ben gidip, "Sen bana bekle dedin ama ben seni kıskandım da geldim" desem, Hamza'ya falan gerek kalmaz zaten, orada bayılırım kesin.

Kafamda bayılmak ve kıskanmak arasında mekik dokurken, kalbim kıskançlık konusunda daha ağır basıyor. Tırnaklarım bir kılıç gibi yerini belli ederken, kararımı vermiş oluyorum.

- O zaman gidiyorum ben.

- Yürü kızım kim tutar seni.

Rabia'dan beklediğim ama beni şaşırtarak Büşra'dan gelen son gazla, ayağımdaki topuklu ayakkabılar ile Eymen'in olduğu tarafa yürüyorum.

Emir konuşurken, kendisi yüzündeki hafif tebessümü ile onu dinlemeye devam ediyor. Arada tek elini, kumral saçlarının içinden geçiriyor. O kıyafetlerin içinde bu hareket oluyor mu şimdi ama? Çok yanlış hareket, çok...

Bir adım, iki adım, üç adım...

Yirmi dördüncü adımın sonunda yanlarına varıyorum.

- Sen kimsin ve Yasemin'e ne yaptın?

Emir beni Eymen'den önce fark ettiği için, gereksiz esprisi ile varlığımı dile dökmüş oluyor.

- Ha ha ve ha. Çok komik.

- Komik tabi. Aa Büşra değil mi şuradaki mavili? Gideyim de az ona sarayım neşem yerine gelsin.

Ve hemen ardından yanımızdan gidiyor. Bilerek mi bizi yalnız bıraktı anlamıyorum. Büşra için üzülürken yine de kendimi mutlu hissediyorum.

Kalp kıpırtım ile yalnız kaldık...

Yüzümde, tuhaf olduğuna emin olduğum gülümseme bakışlarımı her yerde dolaştırmaya başlıyorum. Keşke canım arkadaşlarım bana hep gaz vereceklerine biraz da bahane verselermiş.

Aklıma diyebilecek hiçbir şey gelmiyor çünkü. Kalbim çok sağlıklı bir şekilde yerini belli ederken, beynim durmuş şekilde.

- Yasemin?

Dur Eymen sırası değil şimdi. Zaten sana bu ayakkabılar ile yirmi dört adım attım. Ayaklarım ağrıyor.

- Ayakların mı ağrıyor?

Ne, bir dakika. Aklımı mı okuyor acaba?

- Hayır Yasemin, sesli düşünüyorsun. Ayrıca bana değil gökyüzüne bakıyorsun.

Bence bu durumu toparlayabilecek gibi durmuyorum. O yüzden beni alalım buradan.

Daha fazlasının saçmalık ötesi olacağını bildiğim için, gözlerimi, gökyüzünden alıp, onun göğüne değdiriyorum. En sevdiğim yeşillere.

- Evet ayaklarım ağrıdı. Bagajda ayakkabılar vardı da onları almaya gelmiştim.

- Sadece bunun için mi?

Tabiki de sadece bunun için değil. Yine de bayılmak istemediğim için daha fazlasını bilmene gerek yok diye düşünüyorum.

Allah'ım inşallah bu sefer gerçekten içimden düşünmüşümdür.

Eymen, kaşları hafif yukarıda, yüzündeki harika gülümsemesi ile bana bakmaya devam ettiğine göre içimden düşünmüşüm.

Bende gülümsemeye çalışıyorum. Ama kendimi o kadar heyecanlı buluyorum ki, yüzümdeki kaslar yerinden oynamayı reddediyor.

Vücudum, sahip olduğu tüm enerjiyi, kalbimi çarptırmak için kullanıyor. Eymen'e bu kadar yakınken oldukça mantıklı bir karar.

Bagajı açmak yerine, yerinde durup bana gülümsemeye devam ediyor. Normal şartlarda olsak bu durumdan hiç şikayetçi olmam. Ama Güllüşah, Hamza'yı ne kadar oyalar emin olamıyorum.

Ve kendiminkini korumak adına hiç bir şey yapamamış olduğum gerçeği de var.

Eymen'e çaktırmadan, gözümün hafif ucuyla Burcu'ya bakmaya çalışıyorum. En son, yengemlerin mutfağındaki ifade ile bakıp duruyor bize. Sinsi...

- Burcu'yu sevmiyorsun.

Çaktırmışım.

- Bu hayatta Burcu'yu seven insanlar da mı var? Çok ilginç.

Gülümsemesini büyütüp, dişlerini ortaya çıkararak bir kahkaha veriyor bana. Bana ait gülüşlerin listesine hemen not ediyorum bunu.

- Yasemin?

- Efendim?

Arabanın kapısından uzaklaşıp bana doğru bir adım atıyor.

- Bugün bana attığın yirmi dört adım çok güzeldi. Teşekkür ederim. Ama bundan sonra bu yolda tek başına değilsin.

Sonra bir adım daha atıp, kaldırımın kenarında, tam önümde duruyor. Oldukça yakın. Kalbim atmayı bırakmış olabilir.

- Şimdi bunu hallettiğimize göre, ne yapmaya çalıştığını anlatır mısın güzelim?

- Benimkini korumaya çalışıyorum.

Nefes alıp almadığımdan emin olamıyorum. Çünkü duyduğum tek şey, Eymen'in kokusu.

Bu hayatta beni şakır şakır ötmeye itecek bazı kriterler var. Bunların ilk sırasını şu andan itibaren, Eymen'in bana "Güzelim" diye seslenmesine yer veriyorum. Annem terlik gösterince bile böyle dile gelmiyorum.

Kalkık kaşları normal hâline geliyor önce. Yüzündeki ifade mutluluktan şaşkınlığa doğru dönüyor. Bende mi böyle gözüküyordum yani? Tam olarak beş saniye boyunca yeşillerini kaldırıma indirip, gökyüzüne çeviriyor. Derinden bir nefes alıyor. Ve son durağı; sıradan kahverengi gözlerim oluyor.

- Hamza ortalarda gözükmediğine göre Gülşah onu oyalıyor olarak kabul ediyorum. Şimdi sana yardım edeceğim. Ama öncelikle şunu aklından çıkarma.

Sağ elini, sol elime uzatarak, yavaşça avucunun içine alıyor. Bütün vücudumu, büyük bir elektrik dalgası sarıyor.

- Yüzün yüzüme perde.

Kalbimi de okuyor galiba.

Elimi tutmaya devam ederek, salona doğru yürümeye başlıyor. Başlıyoruz. Beraber yirmi dört adım atıyoruz. Beraber... Yürüdüğümüz kaldırım birden çiçekleniyor.

Eymen ve ben. El ele tutuşup yürüyoruz. İkimiz. Bunun bir üst seviyesini kaldıracak gibi hissetmiyorum.

Kalbimin sesini duyduğuna eminim. Yerinden çıkacak gibi...

Salonun merdivenlerinin önünde duruyoruz.

- Kızlar da buradaymış.

Hangi kızları kastediyor anlamıyorum. Kendisine bakmaktan başka bir şey yapamıyorum çünkü. Etrafımdaki her şey silik durumda.

- Biz de tam Yasemin'i bekliyorduk. İyi oldu getirdiğin.

Rabia'nın sesi. Bizim kızlarmış.

- O zaman ben Yasemin'i size bırakayım.

Bakışlarını gülümseyerek bana çeviriyor. Yüzünü yavaşça yüzüme yaklaştırmaya başlıyor. İstemsiz olarak gözlerimi kapatır kapatmaz, alnımda bir sıcaklık hissediyorum. Dudaklarını. Titreyen dudaklarını. Geri çekilmeden önce burnunu saçlarıma götürüp, derin bir nefes alıyor.

Bu dünyada her şeyi yaşamış kabul ediyorum bu saatten sonra.

- Hadi.

Ne olurdu bu şekilde birazcık daha kalsaydık? İlla gözlerimi açmam mı gerekiyor. Hem açınca gözlerine nasıl bakacağım bilmiyorum bile. O kadar fondötenin, yanaklarımın pancar gibi kızarmasını saklanmadığına eminim.

Yine de, bu şekilde salonun önünde durmamızın ne kadar saçma olduğunu bir parça kabul ediyorum. Geri kalan parçam, Rabia'nın fikrine uyup, boynuna atlamak konusunda ısrar ediyor.

Mecbur bir şekilde yavaşça gözlerimi açıyorum. Planım çok basit; gözlerine bakma, arkanı dön ve kaybol.

Arkamı döner dönmez, ayakkabılarımın izin verdiği hızda merdivenleri çıkıyorum. Merdivenin sonunda Rabia ve Büşra ikilisi, sırıtarak bana bakıyorlar. Tam önümde olmasalar fark edecek durumda değilim.

Bedenim daha deminki sıcaklığı ararken, alnım ateş gibi yanmaya devam ediyor.

Rabia ve Büşra'nın yanına vardığım saniyede yeniden sesini duyuyorum.

- Yasemin?

Rabia kaş göz işareti ile arka tarafı gösteriyor. Sarışın Burcu'nun burada olduğunu hatırlamasam arkama bakmadan döner kaçarım. Oturup bir yerlerde kalbimi sakinleştirmem gerekiyor çünkü.

Yavaşça arkamı dönüp, sesin sahibine bakıyorum. Acaba o da benim gibi mi hissediyor? Kalbi yerinden çıkacak gibi?

- Görücü tayfasına yaklaşmamaya dikkat et olur mu güzelim? Boş yere uğraşmayalım.

"Güzelim" kelimesini duyar duymaz başımı sallıyorum. Görüp görmediğini bilmiyorum. Çünkü sözünü bitirir bitirmez küçük bir gülümseme gönderip, adımlarını çay bahçesine çeviriyor.

Bence beni buradan alalım artık.

Büşra bir koluma girip salondan içeri yönlendiriyor. Rabia tam önümde, sarışın Burcu'nun fitil olmuş surat ifadesini, Eymen'in gerçekten Eymen olduğundan şüphe ettiğini anlatıyor.

Her şey uğultu gibi geliyor. Hâlâ onun yanındaymışım gibi hissediyorum. Hissetmek istiyorum.

Kalbimi sakinleştirmem gerek.

...

Kalbimi sakinleştirmek için çok çaba harcamıyorum. Bulunduğumuz ortam buna yeterince müsait.

Bütün gece, istisnasız bir şekilde ortadan çıkmadan oynuyoruz hep beraber. Bu durumdan çok fazla haz etmeyen Büşra bile oturmadan oynamaya devam ediyor.

Kına yakma kısmında en çok ağlayan, yengemin annesi yerine annem oluyor. Böyle şeylerde aşırı bir hassasiyete sahip kendisi. Bu nedenle biraz uzun bir ağlama molası veriyoruz.

Sonlara doğru, artık herkes kendi kafasına göre takılma evresine geçmişken ayaklarım sinyal vermeye başlıyor. Kalp kıpırtırtımdan dolayı, babetlerimi almayı unuttuğum için, kınanın üçüncü şarkısından itibaren yalın ayak bir şekilde performans sergilimem beni ancak buraya kadar idare ediyor.

Rabia ile, ablamların olduğu masaya doğru yöneldiğiz vakitte Büşra elinde telefonu ile  tam önümüzde duruyor.

- Mustafa gelmiş. Emir söyledi şimdi.

- Emirle mi mesajlaşıyorsunuz?

- Konumuz bu mu şimdi Rabia?

Rabia hafif somurtuyor.

- Merak etmiştim sadece. Hem Mustafa gelmişse gelmiş bize ne?

- Bize ne olan kısmı tam olarak şu. Yusuf'a tek başına konuşmak istediğini söylemiş. Beraber ara sokağa girmişler.

Kafamdan aşağı koca bir kova su boşaltıyorlar. Beynim karıncalanmaya başlıyor. Bugünkü bilmem kaçıncı kalp atışımı yaşıyorum ama bu seferki korkudan oluyor.

Eymen'in üzülebilecek olmasını düşünmek bile yetiyor salondan koşarak çıkmama.

Salonun önünde sadece Emir'i görüyorum. Diğerleri hâlâ çay bahçesinde gibi gözüküyor. Keşke Hamza olsaydı.

Emir'e nerde olduklarını sormak istiyorum ama kurmam gereken cümleyi bir türlü toparlayamıyorum. Arkamdan nefes nefese gelen Büşra koşuyor yardımıma.

- Neredeler hangi sokak?

Telaşlı halimize anlam verememiş gibi bakıyor. Ama yine de kafası ile salonun solunda kalan sokağı gösteriyor.

Yalın ayaklarım, sokağın soğuğu ile buluşunca içimi bir ürperti sarıyor. Sokaktan içeri girer girmez görüyorum onları. Yusuf Eymen bana arkası dönük şekilde duruyor, Mustafa ise tam karşısında. Hava karardığı için yüzündeki ifadeyi net olarak seçemiyorum.

Umrumda olan yüz onunki değil zaten. Eymen'in yüzünü merak ediyorum.

Eymen'in arkasına yakın bir yerde duruyorum. Yanlarına varmadan Mustafa fark ediyor beni. Sesi, gecenin ve sokağın sessizliğinde yankılanıyor.

- Oo başrolümüz de gelmiş.

Cümlesi ağzından yarım yamalak çıkıyor. İçip de gelmiş. Sesini duymak, ondan daha çok iğrenmeme neden oluyor.

- Ne yapıyorsun burada?

- Hiiiç.

Eymen dönüp bana bakmıyor. Ona seslenmeye korkuyorum birden. Mustafa'nın yine olmadık şeyleri saçmalamış olabileceği telaşı sarıyor her yerimi. Biraz daha yaklaşıp, Eymen'e bakmadan, ikisinin arasındaki boşluğa geçiyorum.

- Alakan olmayan şeylere burnunu sokmaya devam ediyormuşsun gibi geliyor bana da.

Sesimi sert çıkartmaya çalışıyorum, ama hissettiğim ürperti buna pek izin vermiyor.

- Koşup gelmişsin sende hemen.

Ayaklarıma bakıyor. Yüzünde iğreti bir gülüş beliriyor.

- Bu kadar çok mu korkuyorsun? Kendinden daha önemli mi gerçekten? Onun yüzünden gitm-

- O cümleyi tamamlamamanı söylemiştim.

Lafımı kesmeme sinirlenmiş gibi duruyor. Bakışlarını benden çekip, arka tarafa yönlendiriyor. Eymen'e dönmemek için büyük bir savaş veriyorum kendimle. Döner dönmez ağlayacağıma eminim. Buysa olayları toparlamak yerine, daha beter edecek gibi duruyor.

- Sevilmemiş biri için bu kadar çabalamak... Boşuna değil mi sence de? O üzülmesin diye gitmek. Seni gerçekten sevecek biri yerine, kenara atılmış birini mi se-

Ne zaman arkama döndüm bilmiyorum. Ellerim ne zaman kulaklarının üzerinde yer aldı bilmiyorum. Gözlerimden akmaya başlayan yaşlarla ne zaman yeşillerini buldum bilmiyorum.

Aklımı kaybetmiş gibi hissediyorum. Canı yanmasın diye çabaladığım insanın, canının yakılıyor olması çileden çıkarıyor beni.

- Onu dinleme lütfen. Lütfen dinleme onu.

Gözleri kızarmış. Ağladı mı? Ağlayacak mı? Bir şey demeden sadece bana bakmaya devam ediyor. Yine onu bu hâlde görüyorum. Çaresiz gibi... Yine benim yüzümden. Bu daha çok ağlamama neden oluyor.

Sokağın başında bakıyorum. Rabia ve Büşra'nın peşimden geldiğine eminim. Ama şimdi onları göremiyorum. Keşke biri bizi bulsa..

- Aman ne romantik. Şimdi bende ağlayacağım.

Mustafa'yı yok say Yasemin. Bakman gereken tek kişiye odaklan.

- Sana ne dedi bilmiyorum. Hiç biri doğru değil Eymen. Kenara atılmış değilsin. Biz hepimiz seni çok seviyoruz.

Ağlamamı bir türlü durduramıyorum. Konuştukça sesim daha çok kısılmaya başlıyor.

- Nolur onu dinleme olur mu? Sen bizim için çok değerlisin. Benim için. Benim için çok değerlisin Eymen. Böyle bakma lütfen. Sen sevgisiz hissetme diye bin kere daha giderim. Bundan bir kere bile pişman olmam. Ama senin yüzünden değil. Benim yüzümden. Lütfen bana inan. Bana inanıyorsun değil mi? Seni sevmek için varmışım gibi hissederken, nasıl seni sevmezler. Beni dinle olur mu, sadece beni dinle.

Gücüm çekilmiş gibi hissetmeye başlıyorum. Bu sefer ağlayan tek ben değilim. Eymen'in yeşillerinden yanaklarına doğru yaşlar yol alıyor. Birbirimize bu kadar adım attığımız günün böyle bitiyor olması haksızlık gibi geliyor gözüme.

- Annesinin babasının bile sevmediği bir insanı kandırmaya çalışma Yasemin.

Mustafa'nın lafı biter bitmez, sol tarafımızda Hamza belirip, kayboluyor.

- Ulan şerefsiz sana mı kaldı lan birinin sevilip sevilmeyeceğine karar vermek.

Sesiyle arkamı dönüyorum. Hamza yumruğunu Mustafa'nın yüzüne geçiriyor. Bir defa ile kalmayıp bir kaç kere daha tekrar ediyor bunu. Olduğum yerde kalıyorum. Arka tarafımızdan uğultular gelmeye başlıyor.

- Lan it oğlu it. Sen mi karar vereceksin lan.

- Hamza.

Samet abimin bağıran sesi kulaklarıma ulaşıyor. Bu ses Eymen'i de harekete geçirmiş olacak ki, yanımdan geçerek Hamza'yı kollarından tutuyor. Hamza ne kadar Mustafa tarafına saldırmaya devam etmekte ısrar etse de, Eymen tam tersi geri çekmeye devam ediyor. Bir kaç saniye sonra Samet abim ve Emir de yardıma geliyor.

- Hamza tamam oğlum. İyi misin abicim?

Bakarak sorduğu soruya sadece başımı sallayarak cevap verebiliyorum. Bu sırada sağ koluma biri giriyor. Sol taraftan biri omzumu sarıyor. Kim olduklarına bakmama gerek kalmıyor. Kızlarım olduğunu biliyorum. Yanımda olduklarını bilmek, abimleri görmek beni bir nebze rahatlatıyor.

Keşke Eymen'in yüreğini de böyle rahatlatabilmiş olsak.

- Tamam dur artık.

Hamza, Eymen'in kendisine seslenişini bekliyormuş gibi, onun sesini duyunca duraksıyor. Kısık da olsa sesini duymak bana da iyi geliyor.

- Bir daha. Seni bir daha ikisinin yanında görürsem hesabımız bu kadar çabuk kapanmaz.

Samet abim Mustafa'yı yerden kaldırmaya çalışırken bir yandan da konuşuyor.

- Siz eve geçin kızlarla. Biz Emir ile birlikte Mustafa'yı hallederiz. İçmiş belli. Kına bitti sayılır. Annemlere çaktırmayalım durumu, bir şeyler uydururuz.

Mustafa'yı ortalarına alıp, sokağın diğer ucuna doğru gidiyorlar. Hamza arkasını dönüp bizden tarafa bakıyor. Siniri hâlâ geçmemiş durumda.

- Arabaya geçelim.

Eymen yaklaşıp kolunu tutuyor. Yaşları kaybolmuş, ama yüzünden bir şey anlayamıyorum. Hamza'nın eline bakıyor önce. Yumruk atmaktan kızarmış durumda. Sonra benim ayaklarıma yönlendiriyor ifadesiz bakışlarını.

- Arabayı getireyim ben.

Yanımızdan geçip gidiyor. Yüreğim cız ediyor. Beni düşünmeye devam etmesi içimde bir yerlerde ağırlık yapıyor. Gözlerimi ayaklarıma çeviriyorum. Aşağı baktığım için yaşlar gözlerimden daha hızlı inmeye başlıyor.

- Ayaklarım üşüyor.

Yeniden ağlamaya başlıyorum. Rabia omzumu, Büşra kolumu daha sıkı sarıyor. Hamza iki adımda önümde duruyor. Elleri ile yaşlarımı silmeye çalışıyor. Hepsi bahane olduğunu biliyorlar, ama bir şey demeden ağlamama izin veriyorlar.

Kalbim ağırlık yapmaya devam ediyor. İçinde kendi sesini bulup, bildiğini okuyor. Yine...

"Ben yürekten yanmışım
Yüreğimden yanmışım
Ateş beni yakar mı?
Ateş beni yakar mı?"

...

Yorum ve yıldızlarınız için hepinize teşekkür ederim. 🤗🌸

Continue Reading

You'll Also Like

123K 8.8K 25
Kızının varlığından bile haberdar olmayan iki baba ve babasının kim olduğunu bilmeyen bir kız.
109K 11.3K 38
053*: Senin kedin mi bu? Doğuhan: Evet, rica etsem atacağım konuma getirebilir misin? Ya da sen at ben geleyim. 053*: İşte o imkansız. Doğuhan: Ne...
46.3K 5.6K 12
Bir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi. Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi. Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi? İçimden cevapladı...
52.8K 3.7K 18
"Bir adam ile yara bandının hikâyesini hiç duydun mu?" diye sordum meraksız bir tonda. Çünkü anlatmak istediğim sıradan bir hikâye değildi, kendi yaz...