Çoban Yıldızı

By -madamyazar

212K 13.9K 13.6K

•roman | tamamlandı. Kitabın eski adı Maral'dır. Aslında kadın ve adamın hikâyesi bugün, tam burada başladı... More

Giriş
Karakter Tanıtımı
1.Bölüm: "Kalp Krizi"
2.Bölüm: "Tek Nefes"
3.Bölüm: "Mikrop Yuvası"
4.Bölüm: "Aynı Üniversite"
5.Bölüm: "Kestirme Yol"
6.Bölüm: "Alışveriş Arabası"
7.Bölüm: "Doğum Günü"
8.Bölüm: "Tablodaki Kadın"
9.Bölüm: "Ziyaret"
10.Bölüm: "Görücü Usulü"
11.Bölüm: "Paintball"
12.Bölüm: "Borç"
13.Bölüm: "Kurallar"
14.Bölüm: "Teselli"
15.Bölüm: "Gözyaşları"
16.Bölüm: "Çaba"
17.Bölüm: "Kabus"
18.Bölüm: "Yangın"
19.Bölüm: "Travma"
20.Bölüm: "Serenat"
21.Bölüm: "Asansör"
22.Bölüm: "Gitme"
23.Bölüm: "Gündoğumu"
24.Bölüm: "İlk Dans"
25.Bölüm: "Yeni Ev"
26.Bölüm: "Sürpriz"
27.Bölüm: "Kalp"
28.Bölüm: "Gökyüzü"
29.Bölüm: "Darmadağın"
30.Bölüm: "Boşluk"
31.Bölüm: "İyi Hissetmek"
32.Bölüm: "Zaman"
33.Bölüm: "Bedel"
34.Bölüm: "Milat"
35.Bölüm: "İyiki"
36.Bölüm: "Çığlık"
37.Bölüm: "Bal Porsuğu"
38.Bölüm: "Son Durak"
39.Bölüm: "Şimal"
40.Bölüm: "Bir Gün"
41.Bölüm: "Dağ Evi"
42.Bölüm: "Kutu"
43.Bölüm: "Müzayede"
44.Bölüm: "Uçurum"
45.Bölüm: "Büyük Gün"
46.Bölüm: "Yıkım"
47.Bölüm: "Nefes"
48.Bölüm: "Sevgi"
49.Bölüm: "Acı"
50.Bölüm: "Özlem"
51.Bölüm: "Teklif"
52.Bölüm: "Yanılgı"
53.Bölüm: "Elveda"
54.Bölüm: "İlk Gün"
55.Bölüm: "Sessiz Gemi"
56.Bölüm: "Karar"
57.Bölüm: "Yüzleşme"
58.Bölüm: "Aşk Yüzünden"
59.Bölüm: "Ruhların Dansı"
60.Bölüm: "Papatya"
61.Bölüm: "Işık"
62.Bölüm: "Kördüğüm"
63.Bölüm: "Merhaba"
64.Bölüm: "Geç Kalış"
FİNAL
VEDA
Özel Bölüm: "Düğün"
Özel Bölüm: "Hoş Geldin"

Özel Bölüm: "Kız İsteme"

1.8K 115 131
By -madamyazar

#HüsnüArkanDüşlerSokağı

#FatmaTurgutBirVarmışBirYokmuş

*

" Artık o ve ben, sonsuz bir mutluluğun ilk basamağını çıkmıştık. "

*

Özel Bölüm: Kız İsteme

"Ölüyorum, ölüyorum heyecandan Ekim. Kalbim çıkacak sanki, baksana!" dedim Ekim'in elini sol göğsümün üzerine getirirken. "Küt küt atıyor."

"Sakin ol biraz, fırça gözüne girecek." dedi tek eliyle rimelimi sürmeye çalışırken. "Gelip yardım etsene Amy! Kıpır kıpır, durmuyor bu."

Amy gülümseyen suratını telefondan kaldırıp bize baktı. "Geliyorum, bir saniye."

"Ozan'la mı konuşuyorsun sen? Ben ölüyorum burada stresten, sen konuş! Geliyorlar mıymış bari? Konuşsana kız!"

"Evet, yoldalarmış."

"Al işte ya geliyorlar!" dedim elim ayağım birbirine dolaşırken. Ekim fırçayı kenara bırakıp beni omuzlarımdan tuttu. "Bana bak, eğer bu makyajı bir daha bozarsan tekrar yapmam. Bir sakin ol kızım ya."

"Söylemesi kolay tabi, taktın parmağına yüzüğü. Nikah gününü de aldın!"

Saçlarını arkaya savurup sırıttı. "Aldım tabi, iyi de yaptım."

Belinay ve Serkan'ın düğününün üzerinden çok vakit geçmemişti, onların hemen ardından Mert ve Ekim sözlenmiş, nikah günü almışlardı. Şimdi sıra bizdeydi, bugün parmağıma onun yüzüğünü takacaktım ve bu amansız heyecan beni öldürüyordu.

Kapının sessizce tıklanmasıyla babam içeri girdi ve büyülenmiş gözlerle beni süzdü. "Benim kızım ne zaman bu kadar büyüdü?" dedi duygulu bir sesle.

"Ayhan Amca eğer bu kızı ağlatırsan makyajını sen yapacaksın, daha elimi bile sürmem." dedi Ekim isyan edercesine. Onu boş verip babamın güvenli kolları arasına sığındım. Saçlarımı öptü, koklayıp sarıldı.

"Ben ağlayacağım böyle giderse." dedi babam benden ayrılırken.

"Henüz uçmadım yuvadan, düğüne kadar bir yere gitmiyorum." dedim gülerek.

"Maral, güzel kızım eğer bir şey olur da mutluluğunuz bozulursa bu ev hep senin. Baban ne olursa olsun yanında, bunu unutma sakın."

"Deme öyle baba, Allah korusun."

Aynanın karşısına geçip son bir kez görünüşüme baktım. Bugün sadeliği boş vermiş, allı pullu kıyafetlerle donatmıştım kendimi. Siyah, parlak ve uzun elbiseyi abartılı bir makyajla süslemiştim. Saçımı düzleştirip şekil verme işini de Amy yapmıştı.

"Hadi aşağı inelim o zaman." diyip yerinden kalkan Amy'yi takip ederek aşağı indik. Salona şöyle bir göz attığımda eksik bir şey görünmüyordu. Aniden zil çaldığında düşmemek için koltuğun başını tutmuştum. "Ay geldiler, geldiler! Ne yapacağım? Ekim nasıl, güzel miyim?"

"Çok güzelsin, git kapıyı aç hadi."

"Sen de gel." diyip elinden tutarak onu da peşimden sürükledim. "Hazır mıyız? Açıyorum."

Kendi kendimi gaza getirip kapıyı açtığımda karşımda sırıtarak bakan çift yüzünden tekrar kapatmak istemiştim. "Siz miydiniz?" dedim burun kıvırırken.

"Aa! Geri gidelim istersen, şu triplere bak. Görmemişin sözü olmuş-"

"Üstüne gitme, çok heyecanlı." dedi Ekim, Belinay'ın lafını bölerek. Belinay şaka yaptığını belli ederek gülüp bana baktı. "Çok güzel olmuşsun çingene."

"Gerçekten güzel olmuş muyum?" dedim heyecanla.

"Evet evet, çekil de içeri girelim."

Serkan ile Belinay bizi iterek içeri girip salona geçtiklerinde Ekim'le beraber onları takip etmiştik. Serkan gidip babamın elini öptü. "Nasılsın Ayhan Amca?"

"İyiyim oğlum, sağ ol. Sen nasılsın?"

"Biz de iyiyiz."

Aynı ritüeller Belinay için de gerçekleşirken, ben tırnaklarımı kemirmemek için kendimi zor tutuyordum. Aradan belki beş dakika geçmişti ki, kapı tekrar çaldı. "Bu sefer geldiler vallaha, baba sen açsana kapıyı! Ya da sen açma Amy sen aç. Ay Allah'ım çıldıracağım."

"Ya sen kız istemede böyleysen düğünde ne yapacaksın acaba?" dedi Belinay ben daha çok gerilirken. "Ağaç oldular, git aç hadi." diyip beni kapıya doğru itti. Derin derin nefes aldım ve elim kapının kulpuna gitti.

Kapıyı araladığımda gördüğüm ilk kişi Mert'ti ve pek tabi elinde çikolata kutusuyla. "Hoş bulduk yenge. Merak etme senin için çikolataları korudum, hepsi midemde güvendeler."

Dişlerimi gösterip sırıtırken içimden sabır diliyordum. "Afiyet olsun Mert, hadi içeri gel." dedim bir an önce içeri geçmesini istediğimden. Aras'ın yüzünü görmek için heyecanlanıyordum.

"Çok güzel olmuşsun, nereden aldın bu elbiseyi?"

"Neden sen de mi alacaksın?"

Mert omzuma vurup kahkaha attı. "Ahaha şakacı şey seni. Ekim'e senden daha çok yakışır bu, ona alacağım."

Benim sözümde dediği şeye bak.

"Eğer şimdi içeri geçmezsen bu akşam hiçbir şey yiyemezsin." dedim dişlerimin arasından. Tehditim işe yaramış olacak ki saniyesinde içeri geçti, ardından Ozan da girmişti.

"Ne kadar güzelsin abla." dedi Esra kollarını belime dolarken.

"Sen de çok güzelsin Esra, hadi içeri gel."

Esra da içeri girdiğinde sırada Zehra Hanım vardı. Sanırım Aras'ı getirmeyi unuttular. "Hoş geldiniz Zehra Hanım, buyurun." dedim içeriyi gösterirken.

"Hoş bulduk kızım."

Zehra Hanım da içeri girdiğinde kimse kalmamıştı. Gerçekten damadı unutup mu gelmişlerdi? Kapıyı aralık bırakarak bahçeye çıktım. "Aras?" dedim ona seslenirken. Etrafa bakınırken aniden arkamdan gelen ıslık sesi ile irkilmiştim. Islığın ardından belime dolanan eller ve omzuma yaslanan başın sahibi tabii ki oydu.

"Bu ne güzellik hanımefendi, kalbim bana lazım." dedi yanağıma bir öpücük kondururken. Kalbim hâlâ ilk günkü gibi heyecanla, büyük bir aşkla atıyordu. "Neredeydin?"

"Ohoo, daha evlenmeden başladık. Hep böyle hesap mı vereceğim ben?"

Dirseğimi hafifçe karnına geçirdiğimde ahladı. "Vereceksin, söyle çabuk. Neredeydin?"

"Tamam sakin, arabayı park ediyordum." dedi gülerek. Onun yaptığı gibi güldüğümde ellerini gevşetti, ben de yüzümü ona döndüm bu sayede. Büyük çiçek buketini burnuma soktu. "Al, sana çiçek aldım."

"Hayatımda gördüğüm en dengesiz insansın, biliyorsun değil mi?"

Başını salladı. Gülüp papatyalara baktım, zarif ve bir o kadar güzellerdi. Parmaklarını parmaklarıma kenetledi ve beraber içeri girdik. Salona girdiğimizde herkesin kahkahalar eşliğinde sohbet ettiğini görmüştüm, Aras babamın yanına gidip elini öperken ben çiçekleri suya koymuştum.

Salona gidip bulduğum ilk boş yere oturdum, ama keşke oturmasaydım. "Kahveleri ne zaman yapacaksın gelin hanım?" dedi Mert beni dürterken.

"Mert bir dur ya, ölüyorum zaten heyecandan."

Bir süre sohbet edildi, bir şeyler konuşuldu ama ben hepsinin dışında kaldım. Aras'a gözlerimi dikmiş dakikalardır ona bakıyordum, takım elbise içindeki şıklığı beni benden almıştı.

"Düğünü yaza doğru yapalım diyoruz biz, siz ne düşünüyorsunuz Ayhan Bey?" dedi Zehra Hanım babama bakarken.

"Çocuklar nasıl istiyorsa öyle olsun." dedi babam net bir cevap verirken. Sonra Aras'a döndü ve ayağa kalktı. "Biz Aras'la konuşalım şöyle biraz."

"Tabi, konuşalım." dedi Aras heyecanla ayağa kalkarken. Babam karşısında boynu kıldan inceydi ve bu hoşuma gidiyordu.

"O zaman biz de kahveleri yapalım." dedi Ekim beni dürtüp ayağa kalkarken. "Ha kahve, kahve tabi!" dedim aydınlanırken. "Nasıl içersiniz Zehra Hanım?"

"Orta olsun kızım."

"Tabi, babam da orta. Kızlar da orta. Ozan kahve sevmiyor, Serkan'ınkini Belinay ayarlar. Aras sade içiyorsun." dedim herkese tek tek bakarken.

"Ben yardım edeyim sana." diyip ayağa kalkan Mert'e tuhaf bakışlar attım. Hiç kimseyi umursamadan bizimle beraber mutfağa geldi, babamla Aras da bahçeye çıkmışlardı bu sırada. Cezveleri çıkardım ama elim ayağım titriyordu. Belinay benim yerime kahveleri ayarlayıp ocağa koydu.

"Ne koyuyorduk damadın kahvesine? Sabun mu koyuyorduk, pul biber mi? Ne koyuyorduk?" diye sordum Ekim'i sarsarken. Mert kahkaha atıp araya girdi. "Kız sen deli misin? Hiç konur mu öyle şeyler? Tuz ruhu koyacaksın tuz ruhu."

Amy gülerken Ekim, Mert'e bir tane yapıştırdı. "Yanlış bilgi verme kıza, ne desen inanacak durumda şu an."

"E inansın, doğru değil mi?"

"Ne tuz ruhu Mert? Tuz koyulur damadın kahvesine."

Mert anlamadığını belli edercesine kafasına götürdü elini. "Benim kahvemde tuz ruhu vardı!"

Ekim bıyık altından güldü. "Senin sağlamlığını ölçmek için biraz koymuştum." dedi sessizce.

"Sen ne kadar vicdansızsın, midemi yıkadılar benim!"

Ekim kahkaha attığında ben Aras ve babamı düşünüyordum. Belinay kahveleri fincanlara doldurduğunda Amy de suları ayarlamıştı. Ekim küçük cezveyi alıp içine kahve ile su koydu. "Şimdi sıra damadın kahvesinde!" dedi acımasızca.

"Ne? Bunlardan birini içsin işte ya, yazık çocuğa."

"Aa, olur mu öyle şey? Gelenek bu gelenek." dedi Belinay, Ekim'i desteklerken. Kahve yavaş yavaş pişerken kendi kendime mırıldandım. "Ne konuşuyorlar acaba?"

"Gidip dinleyeyim mi?" dedi Mert, kulağıma fısıldarken. "Senin dedikodunu yapıyorlardır kesin."

"Saçmalama Mert ya, babamla sevdiğim adam neden dedikodumu yapsınlar?"

"Niye, ben Ekim'inkini yapıyorum."

Ona ciddi misin bakışı attığımda başını salladı. Bu sırada Ekim, Aras'ın kahvesini fincana doldurmuştu. "E boş bu fincanın yarısı?" dedim anlam veremeyerek.

"Merak etme, dolacak şimdi." diyip dolabın kapağını açtı ve ne kadar baharat varsa çıkardı. "Hayır, hayır hayır! Saçmalıyorsun Ekim, çocuğu hastanelik edeceksin. İzin vermem!"

"Amy, Belinay!" dedi emir verir gibi. Amy ile Belinay gelip kollarımdan tuttular. "Ekim yapma! Evlenemeden ölecek çocuk ya!"

Ekim beni dinlemeyip ne kadar baharat varsa kahveye koyduğunda Mert sabunluğu eline almıştı. Ellerim tutulduğundan ayağımla Mert'e tekme attım. "Mert saçmalama! Kahveye sabun konur mu? Ölecek çocuk, vallaha ölecek."

Mert kötü kadın kahkahası atıp fincana biraz sabun koydu. "Ben içtiysem o da içecek! Nıhahahaha!"

Kahveyi mahvetme işlemi bittiğinde Amy ve Belinay kollarımı bıraktılar, Ekim tepsiyi elime tutuşturdu. "Aras'ın fincanının kulpu sola dönük. Sakın karıştırma, babanı falan zehirlersin sonra."

Sesli bir nefes verip başımı sallayarak kapıya yöneldim, diğerleri önden gidip yerlerine oturmuşlardı. Salona geldiğimde babam ve Aras'ın da döndüğünü görmüştüm. İlk önce Zehra Hanım'ın ardından babamın kahvesini verdikten sonra sıradan dağıtmaya başladım. Heyecandan ellerim titriyordu. Sıra Mert'e geldiğinde iki kahve kalmıştı, özellikle tepsiyi döndürüp aslında Aras'ın olan kahveyi Mert'e uzattım.

Mert gülerek kahveyi aldı ve sehpanın üzerine koydu, ben de aynı şekilde sırıtıyordum. Son kahve Aras'ındı, hafifçe eğilip tepsiyi uzattığımda bana bakıp güldü. İlk önce gamzeleri çıktı ortaya ardından göz kırptı. Kalbim heyecanla hızlanırken o kahveyi almak için elini uzatmıştı ama ben titrememe engel olamadığımdan kahve pantolununa döküldü

Aras aniden ayağa fırladığında Mert de kalkmıştı. "Ay gitti güzelim koltuk!"

"Aras? Aras iyi misin? Çok özür dilerim yandın mı?"

Aras bozuntuya vermemeye çalışarak gülmeyi denedi ama kulaklarına kadar kızarmıştı. "Yo, hiç yanmadım. Hem de hiç, çok iyiyim. Devam edelim biz, anne hadi iste artık kızı."

"Oğlum iyi görünmüyorsun, istersen-"

"Yok Ayhan Baba, çok iyiyim ben. Mükemmel, mükemmelim hatta. Anne hadi isteyelim." diyip bir sandalyeye oturdu. Ben de bir sandalye çekip yanına oturduğumda sakarlığıma lanet ediyordum. Zehra Hanım kahvesinden bir yudum alıp yavaş yavaş girmeye başladı sözlere. "Sebebi ziyaretimiz malum."

"Zehra Anne, hani Aras benim için Ekim'i istedi ya ben de Maral'ı mı istesem?" dedi Mert, Zehra Hanım'a bakarken. Aras derin bir nefes aldı. "Allah aşkına istesin biri kızı, yoksa ben alıp gideceğim."

Babam, Aras'a ters bir bakış attığında Aras cümlesini düzeltmeye çalıştı. "Yani dalıp gideceğim dalıp. Gözüm dalıyor bu aralar. Anne sen iste, boş ver Mert'i. O sonra ister kendi kendine."

Mert, Aras'a burun kıvırıp önüne döndü. Bu sırada kahvesini eline almıştı, gözlerim faltaşı gibi açılmıştı. Aras'ın kulağına eğilip fısıldadım. "Eğer şu an bu kız istemenin gerçekleşmesini istiyorsan Mert'in ağzını kapat."

Mert kahveden bir yudum almıştı ki Aras'ın eli ağzına kapandı. Mert çırpınıp kıpkırmızı olurken Aras kahkaha atıp sesini bastırdı. "Ah şu Mert, ne tatlı oğlan ya! Anneciğim devam et sen. Et hadi, iste artık kızı."

Herkes tuhaf gözlerle Aras'a ve Mert'e bakarken ben bir yandan gülüyor bir yandan Mert'e üzülüyordum.

"Çocuklar birbirlerini görmüş beğenmişler, bize de onlara destek olmak düşer."

"Anne geç oraları, hiç gerek yok. Ben bu kızı üç buçuk yıl önce gördüm, köpek gibi de seviyorum. Cümle alem biliyor, iste sen hadi." dedi Aras aceleyle. Mert'i daha fazla zapt edemiyordu sanırım.

"Abi bir dursan isteyecek." dedi Esra annesine destek verirken.

"Neyse efendim. Allah'ın emri, peygamberin kavliyle-"

Zehra Hanım'ın sözünü Mert'in çırpınmaları bölmüştü, ilk önce tuhaf tuhaf sesler çıkarıp gözlerini bir noktaya dikti. Sonra bir anda çırpınmayı kesti ve koltuğa yığılıp kaldı.

"Öldü mü? Ne oldu?" dedim panik olurken. Benim yüzümden tahtalı köyü boylayacaktı zavallı.

"Bir şey olmaz ona, devam edin siz." dedi Ekim kahvesini yudumlarken. "Tuz ruhu içti de ölmedi, Zehra Hanım isteyin gitsin."

Aras ayağa kalkıp Mert'in önünü kapattı. "Evet evet, hiç ilgilenmeyin burayla. Anne iste hadi!"

"Oğlum ne oldu çocuğa? Bayıldı kaldı, bir baksaydık."

"Yemek koklayınca ayılır o Zehra Hanım, devam edin siz." dedi Serkan aynı rahatlıkla. Ben inşallah bir şey olmamıştır diye dua ederken Aras annesini beklemedi ve lafa daldı.

"Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınız bayan Çoban Yıldızı hanımefendiyi kendime istiyorum." dedi babama bakarken. Bir yandan da eliyle bacaklarına pervane yapıyordu, arkada baygın yatan Mert de işin cabasıydı.

"Oğlum bu nasıl kız is-"

"N'olur ver Ayhan Baba, ben kaç ay uğraştım bu kız beni affetsin diye. Gözünden tek damla yaş akıtana dünyayı dar ederim! Ver hadi!"

Aras'ın bu telaşlı hâli oldukça eğlenceli olsa da işler iyice sarpa sarmıştı. Babam sıkıntıyla nefes alıp bana döndü. "Kızım sen istiyor musun? Gönlün razı mı?"

Belinay kahkaha attı. "Ayhan Amca o nasıl soru ya? Bu kız bu çocukla evlenebilmek için neler yapar bir bilsen." dedi kendini tutamayıp gülmeye devam ederken.

Ben utanır gibi yapıp babama baktım. "Ben bilmem bey babacığım, siz nasıl isterseniz-" diyordum ki kolumun çimdiklenmesiyle ahladım. "Ne yapıyorsun ya? Yanıyorum zaten burada!" diye isyan etti Aras. "Ölüyorum aşkından de, beni vermezsen intihar ederim de!"

Aras'ı daha fazla kıvrandırmamak için konuştum. "Ver baba ya, bütün dünya razı artık bizim evlenmemize. Ever gitsin beni."

"E verdim gitti o zaman!" dedi babam gülerek.

"Yes be! Budur işte budur!"

Aras'ın verdiği saçma tepki ile herkes ona baktı. "Olmamış gibi yapıp yüzükleri takabilir miyiz?"

Amy yüzük tepsisini getirdiğinde Aras ve ben karşı karşıya duruyorduk. Bana bakıp tekrar göz kırptığında bu sefer ben de karşılık olur öpücük atmıştım. Anbean faltaşı gibi açılan gözleri çok komikti. Büyük yüzüğü alıp Aras'ın parmağına taktığımda o da diğer yüzüğü parmağıma takmıştı. Babam makası alıp kurdeleye davranacağı sırada Mert aniden ayıldı.

"Makas kesmiyor! Kurdele! Para!" diyip tekrar bayıldı. Onu boş verip tekrar kurdeleye odaklandık, öldü mü kaldı mı kimse umursamıyordu. Çünkü biz bu yüzükleri takabilmek için çok şey atlatmıştık ve hiçbir şeyin bunu bozmasına izin veremezdik.

Babam bir makas darbesiyle kurdeleyi ikiye ayırdığında mutluluktan ağzım kulaklarıma varıyordu. Artık o ve ben; sonsuz bir mutluluğun ilk basamağını çıkmıştık.

*

Kornaya basıp bir kez daha dikiz aynasından kendime baktım. O sırada Aras kapıyı açıp arabaya binmişti. "Nerede kaldın ya, ağaç oldum!" diye isyan ettim.

"Rolleri mi değiştik, ne oluyor?" dedi anlamayarak.

"Bir kadın bu kadar bekletilmez Atılgan, bunu öğrenemedin mi hâlâ?"

Emniyet kemerini takıp derin bir nefes aldı. "Özür dilerim müstakbel Atılgan hanımefendi. Nereye gittiğimizi öğrenebilir miyim acaba?"

Başımı olumsuz anlamda sallayıp cıkladım. "Öğrenemezsin maalesef, gidince görürsün."

Aras bir şey demeyip cebinden çıkardığı zarfı gözüme soktu.

"Bu devirde mektup mu kaldı Atılgan? Ne bu?"

"Bir aç bak istersen." diyip zarfı elime verdi. Heyecanla içindekini çıkarıp ne olduğuna baktım. Ne olduğunu okuduğumda sevinçten çığlık atmıştım. "Gerçek mi bu? Yaptın mı gerçekten, nikah günü mü aldın? Hem de doğum günüm!"

Omuzlarındaki hayali tozu süpürüp oturduğu yerde dikleşti. "E bizde de var bir şeyler."

Yüzüm aniden donduğunda Aras'a baktım. "Bana bak, sen iki tarih hatırlamamak için mi nikah gününü doğum günüm olarak seçtin?"

"Ne?!" diye bağırdı Aras şaşkınlıkla. "Güzelim senin aklının içinde neler geziyor öyle? Öyle bir şey düşünmedim bile ama güzel fikirmiş."

Koluna bir tane yapıştırdıktan sonra sarılıp yanağından öptüm.

"Bir de bana dengesiz diyorsun."

"İkisini de hak ettin, mızmızlanma."

Anahtarı çevirip gaza bastıktan sonra arabayı çalıştırdım. Aras da camı aralamıştı. Aniden aklıma gelen Mert faktörüyle Aras'a bir soru yönelttim. "Mert nasılmış?"

Gülüp cevap verdi. "Midesini yıkamışlar yine. Ne içirdiysen artık çocuğa."

"O içmese sen içecektin Aras beyefendi, zor yırttın."

"İçmedim de ne oldu, yandım ben de."

Utanarak kızardığımda gözlerimle bacaklarını işaret ettim. "Sen nasılsın? Çok yanmış mısın? Vallaha bilerek olmadı, sen öyle göz kırpınca elim ayağım birbirine girdi."

"Emin misin bilerek olmadığına? Ben bu zamana kadar ayrı geçirdiğimiz günlerin acısını çıkarıyorsun sandım."

Sol elim hâlâ direksiyondayken sağ elimle koluna yumruk attım. Gülerek elimi yakaladı ve naif bir öpücük kondurdu. Yüzüğün olduğu parmağımı öpmüştü. Ellerimizi üst üste getirip sırıttı. "Sanırım, hayalini kurduğum tek şey buymuş. Mutluluk böyle bir şeymiş, bu demekmiş."

Bir saniyeliğine gözlerine bakıp sordum. "Nasıl bir şeymiş mutluluk, ne demekmiş?"

"Başka bir yerde başka biriyle, başka bir şey yapmam ya da başka biri olmam gerektiği hissiyatına kapılmıyorum ve bu, beni ben yapıyor. Saf mutluluk buymuş diyorum kendi kendime."

Söylediği şeylerin inceliğiyle gülümseyip ellerimizi birbirine kenetledim, ben de öyle hissediyorum Atılgan. Şu an olmam gereken yerde, olmam gereken kişiyle, olmam gereken kişiyim. Ve bu beni oldukça mutlu ediyor.

Bir saat süren yolculuğumuz ardından geleceğimiz yere varmıştık. Arabayı park edip emniyet kemerimi çıkardım ve Aras'a döndüm. "Geldik Mr. Atılgan."

"İnelim o zaman Mrs. Atılgan."

Beraber arabadan indiğimizde arka kapıyı açıp aldığım çiçeği çıkardım. El ele tutuşup içeriye doğru sakin adımlarla ilerlemeye başladık. İçimde bir hüzün, burukluk, acı olması gerekirken huzur doluydum. Onun varlığının ve mutluluğun vermiş olduğu mükemmel bir duyguydu bu.

Gelmemiz gereken yere vardığımızda yavaşça dizlerimin üzerine çöküp oturdum ve çiçekleri mezarın üzerine bıraktım. Aras da yanıma çömelmiş, elini elimin üzerine koymuş bana destek oluyordu. Yapmasa da olurdu, varlığı bile yetiyordu.

"Merhaba anne, ben geldim." dedim fısıltı gibi. Beni duyduğunu hissediyordum, inanmak istiyordum. "Ama bugün yalnız gelmedim, seni onunla tanıştıracağım."

Aras'a baktığımda yüzüme hüzünlü bir gülümseme yayıldı. "Hani sana hep anlattığım bir adam vardı, çok tuhaf hissediyorum demiştim. Daha önce hiç hissetmediğim şeyler kalbimi çarptırıyor, beynim bu duyguyu eşleştiremiyor demiştim. Ben anladım anne, o duygunun adı aşkmış." dedim toprağını okşarken. Gözlerim yavaş yavaş dolsa da asla ilk günkü gibi bir acı hissetmiyordum.

"Senin babama ya da onun sana duyduğu gibi büyük bir aşk anne, ismimizi efsanelere taşıyacak kadar büyük. Şimdi seni onunla tanıştıracağım, kalbimi rayından çıkaran, avuç içlerimi terleten, nefeslerimi kontrol edebilme yetimi elimden alan adamla."

Aras'a bakıp fısıldadım. "Bu Aras anne, küçük kızının kalbini çalan bir deli." dedim gülerken. Gözlerimden yaşlar akıyordu ama ben mutluydum. "Çok yakında evleneceğim, minik kelebeğin gelinlik giyip kendi yuvasını kuracak."

Gözyaşlarım konuşmamı engellediğinde Aras yanaklarımı silip konuşmayı devraldı. Daha fazla devam edemeyeceğimi biliyordu. "Merhaba anne, evet o adam benim. Kızını delirten bir manyak olduğum doğru, ama onu çok seviyorum ve mutluluğu için her şeyi yapabilirim. Öyle ki, tek damla gözyaşı için İstanbul'u ateşe veririm."

Omzuna hafifçe vurdum. "Boşa sıkma sen de." dedim gülerken. Benim gibi gülüp elimi sıkı sıkı tuttu. "Boşa sıkmıyorum, benim bu gülüş yapamayacağım hiçbir şey yok."

Tekrar mezara dönüp annemin toprağını okşadı. "Sayın kayınvalideciğim, söz veriyorum kelebeğinizi çok mutlu edeceğim. Onu asla ağlatmayacak ve üzmeyeceğim. Çünkü o hayatımdaki en değerli şeylerden bir tanesi."

Gözlerime bakıp tebessüm ettikten sonra beni kolları arasına aldı. Yıllardır sabredip hayalini kurduğum sahne bundan bir adım öteye gidemezdi. Ben şu an hayal ettiğimden daha mutlu, daha huzurluydum. Bana bunu yaşattığın, bizi sonsuz bir mutluluk döngüsüne soktuğun için teşekkür ederim gece gözlü adam.

İyi ki varsın, milyarlarca insan arasından iyi ki sensin.

*****

Bölüm sonu ♣.

Merhaba pamuk şekerlerrr, nasılsınız? Minnoş bir özel bölümle sizlerleyim. Yaklaşık üç buçuk saatte yazdım bu bölümü, sizi daha fazla bekletmemek adına çok özenemedim maalesef, umarım beğenilmiştir 💙.

Kitabımızın adı ve kapağı değişti. Bu kitabı başından beri okuyanlar Maral olarak okudular, sizler için Maral olarak kalacağına eminim çünkü benim için hâlâ öyle. Ama Çoban Yıldızı daha mantıklı ve kitaba daha uygun oldu diye düşünüyorum.

Diğer özel bölümümüzün başlığı düğün olacak canlar, ne okumak istiyorsanız bu satıra bırakabilirsiniz.

Kitabın ilk on bölümünü düzenledim ve fark ettim ki benimle beraber karakterlerim de büyümüşler, olgunlaşmışlar. Hele Aras'ın ilk bölümlerdeki hareketleriyle şimdikiler arasında bir uçurum var 😅.

Sizi seven yazarınız 💛

Hoşçakalın..

Continue Reading

You'll Also Like

725K 39.6K 40
Elindeki tesbihi daha hızlı çekmeye başladı karşımda, sinirlendiğinde yapıyordu bunu genelde o kadar tanıma fırsatım olmuştu onu. "Neden İstanbul'a...
1.9M 132K 30
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
45.4K 3.4K 12
❝Yaraları önce kanatırlar sonra öpücükler iyileştirir. ❞ Otuz üç yaşında basit bir terzi olan ama zorunluluktan bir fabrikada çalışan Gülendam, yaşad...
155 66 4
!Hikâyede bulunan olay, yer, zaman, kişiler ve mekân tamamen kurgudur. !Rahatsız edici sahneler bulunabilir. Evans dükalığının genç leydisi Marie'nin...