SÜVEYDA

By Rabiakyk

31.9K 2.2K 721

SÜVEYDA Kayıp bir ceset veya kayıp bir kişi, Bir kişiye karşılık bin kişi. Kaza süsü verilerek öldü sanılan... More

-Tanıtım-
1.Bölüm:''Yok Olduğun Yerden Dirilirsin.''
2.Bölüm:''Umutsuz Çırpınışlar.''
3.Bölüm:''Kabuk Tutmayan Yaralar.''
4.Bölüm:''Uçmaya Hayran Bir Tırtıl.''
5.Bölüm:''Acı Okyanus.''
6.Bölüm:''Kıyıya Vuran Balık.''
7.Bölüm:''Sarı Bir Gül.''
8.Bölüm:''Ruh Kırıntıları.''
10.Bölüm "Kanlı Gül Yaprakları."
11.Bölüm: ''Herkes Gibi.''
12. Bölüm: " Kurallar ve Sınırlar."
13.Bölüm: ''Ressamın Parmakları.''

9.Bölüm: ''Yaralı Kuş''

1.4K 146 51
By Rabiakyk

👑 

9.Bölüm: ''Yaralı Kuş''

Gelecek kaygısı gütmekten bugünün kıymetini bilmez insan. Yitip gidenin ardından ağlanır. Dudaklardan firar eden 'keşke' geçmişin ve geleceğin boynuna idam ipi gibi asılır. Düşünmeye dahi erinenler, yarının da bugünden bir farkı olmadan son nefesine kadar susuz kalmış bir gül gibi solar gider.

Bugünün dünden, yarının bugünden farkı ne?

Ertelediklerinin zamanı geçmiyor mu sence de?

Zaman uçsuz bucaksız bir gökyüzü ne başı belli ne sonu. Sen varken de akıyordu, yokken de akacak. Tanrının sana bahşettiği bu hayatı, en layıkıyla yaşa. Hak ettiklerini almanın, hayallerini gerçekleştirmenin tam zamanı.
                                   👑 

Uyanalı yarım saat olmuş, kalkıp giyinmek bir kenara dursun, deli gibi uyandığından beri yorganına sarılmış dünü hatırlamaya çalışıyordu. En son Savaş'ın atölyesinde uyuyup kaldığını, kesik kesik de olsa Savaş'ın yüzüne doğru eğilip bir şeyler fısıldadığını hatırlıyordu. Onu odasına çıkarmıştı ama bunu hiç hatırlamıyordu. Camın önüne koyduğu açelyaya en sıcak tebessümlerinden birini gönderdi.

''Günaydın, açelyam.''

Hava düne göre oldukça kapalı, bulutlar büyük bir gürültüyle feryat edecek gibiydi. Böyle havalar, Gonca'nın içini karartsa da bugün mutlu ve enerjikti. Teşekkür mahiyetinde Savaş uyanmadan kahvaltıyı hazırlamak istediği için yatağından hızla kalktı. Dolaba yerleştirdiği kıyafetleri arasından koyu renk, kot pantolonu bacaklarına geçirip askılı bluzu üzerine hırka giydi. Dışarıya rağmen içerisi oldukça sıcaktı. Bugün güzel olmak istiyordu. Aynalı dolaba koyduğu takılarından altın sarısı olan birkaç kolyeyi boynuna taktı. Saçını sıkı bir topuz yaptıktan sonra siyah bandanasını da saçları üzerine bağladı.

Elini yüzünü yıkamak için banyoya parmak uçlarında vardı. Bugün de koşuya çıkmadıysa uyuyor olmalıydı ve onu uyandırmak istemiyordu. Gonca işlerini hallettikten sonra aşağıya indi. Savaş görünürde yoktu. Sekerek mutfağa girdiğinde, kapı pervazına tutunarak durdu. Savaş'ı görmeyi beklemediği için eli ayağına dolaşmıştı. Arkası Gonca'ya dönük bir şeyler doğruyordu.

''Daha ne kadar orada durmayı düşünüyorsun?''

Dönüp bakmamasına rağmen geldiğini fark etmişti. Gonca yaptığından habersiz elini göğsüne bastırırken Savaş'ın sesinin şuh tınısı kulaklarından içeri izinsizce girmişti. Daha fazla burada durmaması gerektiğinin bilincinde olarak yanına adımladı. Yaklaştıkça genzini yakan misk amber kokusu ciğerlerini dağlıyordu.

Savaş'ın yan tarafında bedenini tezgâha yaslayıp, kestiği domateslere baktı. Neredeyse hepsi eşit doğranmış lezzetli domatesleri bir tabağa koyduktan sonra kesme tahtasını suya tutup salatalıkları da ustalıkla doğradı.

''Günaydın.''

Savaş doğradığı salatalıklardan birini ağzına attıktan sonra ''Günaydın,'' dedi. Bir dilim de ona uzattı. Gonca zarif parmaklarını, Savaş'ın parmaklarına dolayıp salatalığı aldı. Savaş işine devam ederken eğdiği boynu Gonca'ya güzel bir manzara sunmuştu. Pürüzsüz, ışıl ışıl teni göz kamaştırıcıydı. Bol tişörtünden ensesindeki dövme gözüküyordu. Vücudunun başka bir yerinde dövme yoktu. Görse kesin hatırladı Gonca. Şuursuzca elini oraya dokundurdu. Bu beklenmedik dokunuş ikisini de titretmişti.

Gonca yazıyı görebilmek için tişörtün ucunu çekiştirirken parmağı Savaş'ın teni üzerinde kaymıştı. Latince yazı ona göz kırparken, ilk konuşan Savaş olmuştu. ''Ne yapıyorsun?''

Adamın sesi ile kendine gelirken parmaklarını usulca teninden uzaklaştırdı. Parmak uçları mı karıncalanmıştı ne?

''Ben şey yazıyı görünce,'' Sertçe yutkunurken bakışları Savaş'ın eline kaydı. "Savaş elin kanıyor!"

Elini avuçları arasına alırken suyu açtı. Savaş Alp ise parmağını kestiğini yeni fark ederek sessizce Gonca'yı izliyordu.

''Benim yüzümden, özür dilerim.''

''Yok bir şey.''

Gonca lavaboya akan kana baktı.

''Çok kan akıyor.''

Suyu kapattıktan sonra kenardan kopardığı kâğıt havluyu onun parmağına bastırdı. ''İlk defa bir yerim kesilmiyor, Gonca.''

Gonca gözlerini avuçları arasındaki elden çekip kaşlarını çatarak toprak tanelerine baktı. ''Eee, yani?''

Onun bu tavrı, Savaş'ın dudaklarını dişleyip susmasına sebep oldu. Gonca'nın bakışları birkaç saniye dudaklarına bakakalmış daha sonra utanarak başını eğdi. Savaş'ın büyük eli avuçları arasından taşıyordu. O an gözüne bir şey takıldı. ''Bu da ne?''

Parmakları, Savaş'ın bileğinden avuç içine kadar inen derin izi okşadı. ''Nasıl oldu bu?''

Savaş elini Gonca'nın avucundan hızla çekti. Bu konuda ona diyecek bir şey yoktu. Hele de kardeşini kaçıran adamla kan bağı bulunuyorken. Tezgâhtaki domatesleri masaya koyarken Gonca hâlâ aynı yerde ondan bir cevap bekliyordu. Savaş, koşudan gelirken aldığı boyoz ve bombaları da masaya yerleştirdi ve Gonca'ya baktı. ''Hadi gel.''

Sandalyesini çekip hızla yerleşti. Sorusunu görmezden gelen adama karşı nasıl davranacağını bilmeyerek boş sandalyeye oturdu. Hareketlerine çeki düzen verse iyi olacaktı. Karşısında Cansu yoktu. Düşünmeden hareket etmeyi bırakması gerekiyordu. Bu adam, hakkında kötü şeyler düşünebilirdi.

Tabağına Savaş'ın yaptığı omletten koyup kahvaltısına başladı. Suskunluğu bir zırh gibi üzerlerine geçirmiş sessizce yemeklerine odaklanmışlardı. Gonca omletle aşk yaşarken Savaş parmakları arasındaki kupayı yavaş yavaş çeviriyordu. Bugün oldukça gergindi. Daha doğrusu Gonca'nın dokunuşundan sonra üzerine sinir hâli çökmüştü.

Gonca parmaklarıyla oynayarak arkasına yaslandı. Bulutların gözyaşları toprağa can olurken kısa bir süre bu huzurlu anı paylaştılar. Gonca yerinden kalkıp sofrayı toplamaya başladığında Savaş da ayaklandı. ''Ben toparlarım burayı.''

Adam aldığı tabakları adacığın üzerine bırakıp ellerini çırptı. ''Tamam, atölyedeyim ben.''

''İşim bitince geliyorum?''

Savaş arkasını dönüp ona baktı. ''Bugün bireysel çalışacağım Gonca.''

''Ama...dün başlıyoruz demiştin?''

''Fikrimi değiştirdim, acil bir şey olursa gelebilirsin.''

Bunun üzerine diyecek bir şey yoktu. Adam dolaylı yoldan yanımda olmanı istemiyorum demişti. Acaba hâl ve hareketlerinden dolayı mı çalışmak istememişti? Savaş'ı daha ikinci günden sıktığını hissetti. Zaten Gonca kimi mutlu etmeyi başarmıştı ki bu zamana kadar?

Savaş mutfaktan çıkarken ardından dolu gözlerle baktı. İnsanlara hiç iyi gelmiyordu işte, herkes kaçıyordu ondan. Savaş'ın kaçmasını garipsemezdi ama bunu düşünmek göğsüne bir ağırlık bırakmıştı sanki.

Elleri göğsünde birleşirken başını kaldırdı. Bu kadar zayıf olmamalıydı. Güçlü bir kadındı Gonca. Yıkılamazdı böyle hemen.

Yıkılmamalıydı.

Ağlamamak için dudaklarını dişlerken bir yandan da mutfağı toplamaya başladı. Kısa zamanda işi biterken ıslak ellerini, heyecanla giyindiği pantolonuna silip hayal kırıklığıyla çıktı oradan. Yavaş adımlarla odasına girip, Savaş Alp'in komodine bıraktığı kitabı almak için elini uzattı. Bu kitabı Gonca'yı yukarı çıkarttığında getirmiş olmalıydı. Savaş Alp onu taşırken zorlanmış mıydı? O kadar kası boşuna yapmamıştı herhalde, ne zorlanması!

''Ah Gonca ah!''

Kendiyle girdiği münakaşayı kenara bırakıp salona geçti. Savaş Alp'in yanına gitmeyecekti. Onu daha fazla germek istemiyordu. Camın önündeki gri koltuklara kendini atıp bir müddet denizi izledi. Ağaçlık alanın ardına gizlenmiş iskeleyi görmesiyle heyecanlandı. Hava güzel olsaydı kitabını orada okuyabilirdi. Bunu kesinlikle yapması gerektiğini aklına not edip kitabına odaklandı.

O sırada Savaş Alp hırsla tuvali boyuyor, içinde çığ gibi yuvarlandıkça büyüyen sinirini tuvalden çıkartıyordu. Peki, bu sinir kimeydi? Gonca'ya mı? Kızın beklenmedik hareketleri sinirlenmesine sebep olsa da en çok kendine kızıyordu. Gonca'ya kızamıyordu ama içinde hâlâ ona karşı tarif edemediği bir his vardı. Öfke mi, nefret mi anlayamıyordu.

Gonca'yı üzmeden işin içinden nasıl çıkacaktı? Yeni problem de buydu. Gonca o kadar naif bir kadındı ki bakarken bile kırılacağından korkardı insan. Dün gece, odasına çıkartırken, çelimsiz kollarını güç almak ister gibi boynuna dolaması gözlerinin önüne düşüverdi.

Başı göğsüne yaslandığında ne demişti? ''Çok güzel.'' Güzel olan neydi? Rüyasında ne görüyordu? Yatağa bırakırken boynunda daha sıkı sarılması... ''Sev,'' demesi ''N'olur sev.'' demesi.

Kendine söylemediğini bildiği halde neden garip bir sarsıntının içine düşüvermişti anlayamıyordu. ''Lanet olsun!''

Paleti ardındaki masaya fırlatıp gözlerini kapadı. Gonca'yı işe dâhil ettiği için vicdanı mı sızlıyordu? Evet, kesinlikle vicdanı yüzündendi. İçini yavaş yavaş kemiren bir kurt gibiydi bu his. Karanlığına bir gökyüzü gibi karışan mavileri düşünce, boyalı elleriyle saçlarını çekiştirdi.

''Çık aklımdan lan!''

Sigara paketinden bir dal çekip ateşledi. Küçük camı açıp içeriyi havalandırırken deri koltuğa kendini bıraktı. Bir bacağı yerden destek alırken diğeri de koltuktan taşmıştı. Dudakları arasındaki sigaradan derin bir nefes çekti. Ciğerleri nikotinle dolarken, küçük cama sıçrayan yağmurun sesini dinledi.

Uykusuzluktan sızlayan gözleri kızarmış, birkaç dakika dinlenmek için can çekişiyordu. Başını yasladığı yerden Gonca'nın saçları nasıl da salınıyordu dün gece. Kokusu, sevgiyi aşıladığı çiçeklerin ona bahşettiği bir armağan gibiydi. Soluyunca rüzgârla savrulan bir yaprak gibi hissettiriyordu.

''Hay böyle işe ha!''

En sonunda kafayı sıyıracaktı, belki de sıyırmıştı bile. Gonca'nın yanında olmasının bir sebebi vardı değil mi? Onu en küçük hasardan dahi koruyacak, kardeşini de kurtaracaktı.

Yarıladığı sigarasını ve boynu bükülmüş külünü, cam küllüğe bastırıp yerinden doğruldu. Sert bir kahvenin onu kendine getireceğini düşünerek atölyeden çıktı. Gizli alandan çıktığında, mutfağa girecekken, Gonca'nın koltuktaki ters görüntüsüne takılı kaldı. Başını aşağıya sarkıtmış, bacaklarını birbirine yapıştırarak kitap okuyordu. Bal sarısı saçları yere doğru salınıyordu. Askılı bluzunun bir kolu omzundan sıyrılmış, çilli, beyaz tenini gözler önüne sermişti. Oldukça doğal olan bu görüntüyü bozmak istemeyerek, sessiz bir şekilde mutfağa girip kahve makinasından iki kupaya kahve doldurdu.

Mutfaktan çıkıp ona doğru ilerlediğinde dahi onu fark edememişti genç kız. Heyecanla sayfayı değiştirip uzandığı yerde ters dönüp başını koluna yasladığında yüzüne gelen saçları geriye itelerken tam karşısında duran adamla göz göze geldi. Uzandığı yerden hızla doğrulurken yukarı sıyrılan bluzunu aşağıya çekiştirdi. Ne diyeceğini bilemeyerek birkaç defa dudaklarını açıp kapattı.

Savaş Alp hiçbir şey söylemden yanına gelip elindeki kupalardan birini ona uzattı. Gonca oturduğu yerden başını kaldırıp ona bakarken iki eliyle, uzattığı kupayı kavradı. Birkaç saniyeliğine birbirine değen parmakları ayrıldığında Savaş Alp, ona doğru biraz eğildi. Gonca buna karşılık sırtını koltuğa yaslarken avuç içlerindeki yakıcı sıcaklığı fark edemedi. Kalbi deli gibi atıyor, Savaş Alp'in neden bu kadar yaklaştığını anlayamıyordu.

Toprak taneleri delici bir karanlığa bürünürken biraz daha yaklaştı. Boşta kalan boya bulaşan elini kaldırıp Gonca'nın omzuna dokunduğunda titreyen gözbebeklerine bakakaldı. Elinin altındaki yumuşak ve pürüzsüz tende iki parmağını aşağıya doğru sürterek indirdi. Parmakları aradığını bulmuş gibi bluzunun askısını kavrayıp omuzlarına bıraktığında Gonca derin bir nefes aldı.

Hırkasını da aynı şekilde omzuna yerleştirip kulağına fısıldadı: ''Afiyet olsun.''

Geriye çekildiğinde, Gonca hiçbir şey diyemeden sadece başını aşağı yukarı salladı. Savaş Alp salondan çıkarken Gonca birkaç defa dudaklarını açıp kapattıktan sonra sadece kendi duyacağı şekilde ''Teşekkür ederim.'' dedi.

Kalbi bir körük gibi inip kalkarken kupayı sıkı sıkıya kavrayan ellerinden biri kalbinin üzerine bastırdı. Göğsüne oturmuş bir his onu tamamen altüst etmiş gibiydi.

''Niye durduk yere yemin edeceğim Cansu?''

''Ya ne bileyim gaza geldim işte, rahatsın değil mi onun yanında?''

Ah neredeyse bir saattir Savaş Alp hakkında konuşuyorlardı. Gonca'ya gına gelmeye başlamıştı.

''Rahatım bebeğim, kaçıncı söyleyişim ya.''

Kendi evimden de rahatım diyemedi. Geldiği günden bu yana hiç olmadığı kadar huzurluydu. Bunun sebebi evle alakalı değildi. Evet, belki her sabah ayazın altında odun toplamıyor, elleri yara bere içinde kalmıyordu ama onun canını yakan yapmak zorunda oldukları değil, sevgisizlik ve hiçbir konuma konmamasıydı.

Buraya geldiğinden beri her gün annesiyle konuşuyordu ama aralarında hâlâ buzdan duvarlar örülüydü. Buna da şükür diyordu Gonca.

Buna da şükür.

''Buraların sensiz tadı tuzu yok.''

''Sen şuna dedikodu yapacak adam yok desene.''

Kahkaha atışı, odanın önünden geçen Alp'in durmasına sebep oldu. Aralık duran kapıdan, Gonca'nın camın önüne oturduğunu ve bir eliyle açelyanın yaprağını okşadığını gördü.

''Bende seni çok özledim bir tanem.''

Gecenin bu saatinde kiminle konuştuğunu merak etti. Üstelik parkeye oturması hasta olmasına sebep olabilirdi. Ayakları da çıplaktı. Savaş Alp düşündüklerinin farkına varınca, derin bir nefes alıp ensesini kaşıyarak oradan ayrıldı. Sigara onu kendine getirebilirdi.

Aradan geçen yarım saatin sonunda iki genç kız telefonu kapatabilmişlerdi. Cansu okuldaki son dedikoduları arkadaşına aktarmadan edememişti. Saatin epey geç olmasıyla dolaptan pijama takımını çıkartıp giyindi. Mavi, puantiyeli altı oldukça hoş duruyordu. Evin oldukça sıcak olması beyaz, kısa kollu üst ile üşümesini engelliyordu. Kol kısmında da mavi üzerinde beyaz desenler bulunuyordu.

Yatmadan önce su almak için odasından çıktı. Alp'i rahatsız etmemek için parmak uçlarında merdivenlerden indi. Karanlık koridoru loş ışığıyla aydınlatan melek figürlü aplikler eşliğinde mutfağa girdi. Adacığın üzerindeki sürahiden bir bardak su alıp çıktı.

Odasına gitmek için döneceği sırada salondan yayılan ışıkla meraklı adımlarını o tarafa yönlendirdi. Savaş hâlâ uyumamış mıydı? Sabahki olanlardan sonra yanına gitmese daha iyi olabilirdi aslında ama duramamıştı.

Kolonun arkasına saklanıp içeriye göz gezdirdi. Abajurun sarı ışığı belli bir kısmı aydınlatmaya yetiyordu. Savaş Alp, tekli koltukta bacaklarını iki yana açmış yayvan bir şekilde oturuyordu. Başı koltuğun omzuna yaslı, gözleri kapalıydı.

''Uyuyor mu acaba?''

Yerinde hareketlenip çıplak parmak uçlarında yanına ilerledi. Onun burada iki büklüm uyumasına gönlü razı gelmemişti. Yanına yaklaştığında, yerdeki içki şişelerine değmemeye çalışarak yüzünü daha net görebilmek için eğildi. Saçlarının birkaç tutamı alnına dökülmüş, kirpiklerinin gölgesi göz çukuruna düşüyordu.

Elindeki bardağı sıkı sıkıya kavradı ve biraz daha yaklaştı. Savaş'ın biçimli parmakları arasında duran bardağı almak için elini uzattığında bileğindeki baskı ve ileri doğru çekilmesiyle gözlerini sıkıca kapadı.

Alnının yaslandığı sıcak yerden yayılan misk amber kokusu, midesine kramp girmiş gibi hissettirmişti. Saçlarına çarpan sert soluklar içini titretirken yavaşça gözlerini araladı. Savaş'ın sert ve çıplak tenine yapışan bedenini sıcak basmaya başladığında, baskı altındaki bileği yüzünden eli uyuşmaya başlamıştı. Başını kaldırdığında, Savaş kanlanmış gözleriyle kaşlarını çatmış ne olduğunu anlamak ister gibi ona bakıyordu.

Boştaki elini, bileğini mengene gibi saran parmaklarının üzerine koyup bileğini kurtarmaya çalıştı.

''Ben... ben...''

Konuşamayacağını anlayınca dudaklarını dişleyerek gözlerini kaçırdı. Neden böyle zamanlarda kendini açıklayamıyor, kal gelmiş gibi davranıyordu?

Savaş Alp yüzüne düşen sarı tutamları Gonca'nın kulağının arkasına sıkıştırırken konuştu: ''Ne yapıyorsun''

''Ben, elindeki bardak düşüp de seni uyandırmasın diye,'' Bileğindeki acı katlanılmaz bir hal alırken dudakların firar eden iniltiye mâni olamadı. ''bileğim.''

Savaş Alp'in karanlıkta daha da koyulaşan gözleri sıktığı bileğe kaydığında parmaklarını çözdü. Gonca bileğinin serbest kalmasıyla hızla düştüğü yerden kalktı. Eli istemsizce kızaran ve ağrıyan bileğine gittiğinde hiçbir şey demeden arkasını dönüp koşar adımlarla salondan çıktı.

Kaldığı odaya girip sırtını kapıya yasladığında dolan gözlerini yukarı kaldırıp içinden ona kadar saymaya başladı. Aklı yerinde olsa böyle bir şey yapmayacağını biliyordu fakat bileğindeki acı katlanılmazdı.

Bu saatten sonra Savaş Alp'in gözüne gözükmek istemediği için fularlarından birini bileğine sarıp ışığı söndürdü. Yatağa girdiğinde cama dönüp odayı aydınlatan ayı izlemeye koyuldu.

Aradan henüz birkaç dakika geçmemişti ki odanın kapısı açıldı ve içeriye koridorun ışığı dağıldı. Gonca merakla başını arkasına çevirdiğinde Savaş Alp ile göz göze geldi. Yattığı yerde toparlanıp sırtını yatak başlığına yasladığında, Savaş Alp elindekileri yatağın üzerine bırakıp abajuru yaktı. Yatağın kenarına oturup başını Gonca'ya çevirdiğinde Gonca merakla onu izliyordu. Savaş Alp fularlı kolunu yavaşça tutup dizine koyduğunda Gonca ona doğru çekilmiş, sırtı yatak başlığından kaymıştı. Fuları çözdüğünde bileğini yavaşça okşayıp bakışlarını ona kaldırdı.

''Özür dilerim.''

Gonca titreyen okyanus mavileriyle ona bakmaya devam ederken, ''Ne zamandır diken üstünde uyuyorsun?'' diye sordu fakat daha sonra ''Ne zamandır uyuyamıyorsun?" diyerek sözlerini düzeltti.

Savaş Alp hiçbir şey demeden buz aküsünü alıp bileğine koydu. Gonca aniden karşılaştığı soğukla gerilirken bakışlarını sabah dikkatini çeken adamın avcundaki derin izde gezdirdi.

Buzu çekip başını pencereden gözüken aya çevirdi genç adam. Bir bacağı üzerinde duran eli indirmeden dirseklerini yaslayıp başını yumruk yaptığı elleri üzerine koydu. ''Nerdeyse altı aydır uyuyamıyorum.''

Gonca dikkatle onu izlerken sertçe yutkundu. Onun büyük bir acısı olduğunu ve bu acı gün geçtikçe onu dağıttığını biliyordu. Anlatırsa belki rahatlayacağını düşünerek, '' Neden peki?'' diye sordu.

Savaş Alp o an o kadar hızlı ona döndü ki Gonca her ne kadar gerilese de yüzünün birkaç santim gerisinde olan ve ateş saçan gözlerden kaçamamıştı. Sakin harelerinin küçük bir kıvılcımla kocaman bir yangına dönüştüğünü anbean görmüştü Gonca. Gözlerini ondan alamazken acıyla buruşan yüzünün ardından haykırır gibi konuştu Savaş Alp.

''Benim olanı aldılar benden,'' Gözlerini kapatıp tekrar açtı. ''Gözümden sakındığımı çaldılar benden.''

Gonca onun bu sözlerinden sonra birkaç defa yutkunmaya çalıştı. Şu an bir şey demeli ve ona teselli vermeliydi belki fakat açıp kapanan dudaklarından tek kelime çıkmadı.

Savaş Alp geriye çekilip Gonca'nın bileğini kremleyip sardı. O bunları yaparken Gonca birkaç defa içinde konuşma girişimlerinde bulunmuş fakat sessiz kalmaktan öte geçememişti.

Savaş Alp, Gonca'nın bileğini yatağın üzerine koyup getirdiği malzemeleri ve Gonca'nın mavi fularını alıp yataktan kalktı.

''Krem birazdan ağrını dindirir.''

Gonca yatağın üzerindeki bileğini kucağına çekti. Savaş Alp yarı açık kapıdan çıkacakken Gonca, ''Savaş Alp,'' diyerek durdurdu onu. Arkasını dönüp sorarcasına baktığında Gonca gülümsemeye çalışarak ''Teşekkür ederim." dedi. Savaş Alp yaptığı şeyin teşekkür edilecek bir yanı olmadığını düşünerek başını iki yana salladı. ''İyi geceler Gonca.''

Kapı kulpunu tuttuğu sırada, Gonca ''Umarım, gözünden sakındığın o kişiyi bulursun ve onunla mutlu olursun. Çünkü sen, mutlu olmayı sonuna kadar hak eden bir adamsın, Savaş Alp.'' diyerek dudaklarını birbirine bastırıp bakışlarını ondan kaçırdı.

Savaş Alp hiçbir şey demeden odadan çıkıp gittiğinde, Gonca bu sefer karanlığı seçerek aya sırtını döndü. Anlamıştı, Savaş Alp sevdiği kadını kaybetmişti ve onu bulmak için kendinden vazgeçebilirdi.

Gözlerini kapattığında fısıldadı: "Umarım, geç olmadan sevdiğin kadına kavuşursun, Savaş Alp,'' Dudaklarından firar eden sözlerine yastığına damlayan gözyaşı da karıştı.

"Umarım, geç kalınmış bir sevdanın tutunacak son dalındaki yaralı bir kuş misali uçup gitmezsin."

Hikayemizin sevdiğiniz kısmını instagramda paylaşıp beni ve hikayenin adını ekleyebilirsiniz. 

Sizleri Seviyorum❤. 

Rabia Kıyak

İnstagram: rabia.kiyak

09.05.2020

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 30.8K 17
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir, karanlık aşk türündedir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik...
925K 64.6K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
2M 72.1K 59
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
127K 6.6K 33
Size bir gün gelip on yedi yılınızın çöp olduğunu ve çektiğiniz acıların boşa olduğunu söylüyorlar. Ne yapardınız? Kendimce en mantıklı olanı yaptım...