Pekmez

By kaderincilvesi7

59.2K 3.5K 852

Ben ve gözlerim her şey normalmiş havası yaratmaya çalışırken, kalbim içeride bildiğini okumaya devam ediyor... More

1🌿
2🌿
3🌿
4🌿
5🌿
6🌿
7🌿
8🌿
9🌿
11🌿
12🌿
13🌿
14🌿
15 🌿
16 🌿

10🌿

3.2K 199 35
By kaderincilvesi7

Ertesi gün kendimi, sabahın köründe, teyzemin evinde, Rabia'nın odasında, Rabia ve Büşra'nın arasında buluyorum.

Çünkü evde durdukça saçmalama potansiyelim çok yüksek. Ve malum insanlık için küçük, ama benim ve Yiğit sülalesi için büyük sayılacak sırrımı, herkes öğrenmiş durumda. Bir de Eymen'e onu sevdiğimi itiraf etmiş sayılma ihtimalim var ki, bir daha yüzüne nasıl bakarım hiç bilmiyorum.

Dediğim gibi, tek taraflı olunca her şey daha rahattı. Bu pırıltılı hayatı ben seçmedim.

- Artık bir şey diyecek misin?

Büşra'nın sesi sinirli ve uykulu geliyor kulağıma. Çünkü tam olarak öyle. Yani beni de saat sekizde arayıp; "Acil durum, Rabia'ların evi hemen" deseler, telefonu kapatıp geri uyurum. Kız iyi yine evinden kalkmış gelmiş. Valla canım arkadaşım diye boşuna sevmiyorum ben bunları.

- Tebdili kıyafette ve tebdili mekanda ferahlık vardır.

- Tebdili kıyafet pijama takımın, tebdili mekan da bizim ev mi?

- Bana oldukça mantıklı geldi.

Rabia'ya gelmemiş olacak ki yüzüme doğru kocaman esniyor. Hayır her zaman bize gel diye tutturur, şimdi gelmiş surat yapıyor. Yani beni de annem saat sekizde Rabia geldi diye uyandırsa, döner uyurum ne kalkıcam.

Bunlar beni iyi idare ediyor.

- Canım arkadaşlarım yaa, gel sarılıcam size.

- Yaa tek kişilik yatağa üç kişi sıkıştık, ağzının içindeyim zaten daha nereye geleyim mide boruna mı?

- Büşra uykusunu almayınca hiç çekilmiyor diyenler el kaldırsın.

Sadece ben mi, peki.

- Sorun Büşra'nın sinirli olması değil. Sorun senin bu saatte, bu kadar enerjik ve mutlu olman.

Rabia bir şeyi fark etmiş gibi üç saniye düşünüp, yatakta doğrulabildiği kadar doğruluyor. Ve bana altı numaralı bakışını atıyor. "Hele dökül içindekileri, hele derdin nedir anlat" bakışını.

- Sen neden uykulu değilsin.

- Uyuyamadım çünkü.

Büşra da oturur vaziyete geçip, endişeli gözleri ile süzüyor beni.

- Yine mi ağladın yoksa?

- Aslında hayır, yani evet ama tam olarak evet de sayılmaz. Yani ama ağlamadım da değil ama tam işte ağladım da sayılmaz. Böyle ortası bir kelime de yok ki, hani nasıl dese-

- Allah aşkına beynim aktı yatağın içine. Anlat nasıl anlatacaksan yalvarıyorum.

Rabia'nın ısrarına daha fazla devam edemeyip, akşamdan beri içimde biriken her şeyi bir bir döküyorum ortaya. Tek başıma kafayı yemek hiç zevkli değil zaten.

Yirminci dakikanın sonlarına gelirken susuyorum. Çünkü konu burada bitiyor. Beni hiç bölmeden dinleyen arkadaşlarımın yüzlerine bakıyorum. Anladığım kadarı ile onların konuşması da bir yirmi dakika sonrayı bulacak gibi.

Şey demişim gibi gözüküyorlar, Eymen'le yıldırım nikâhı kıydık.

Allah'ım neler diyorum. Yine de azıcık ucundan amin Allah'ım.

Beş dakika sonra ilk dökülen Rabia oluyor.

- Yani şimdi eniştem de öğrendi dimi? Ve bir şey demedi?

- Aynen öyle oldu.

- Şahsen eniştemden daha büyük tepkiler bekliyordum. Kim bilir ne düşünüyor. Teyzeme falan bir şey dedi mi acaba?

- Bilmiyorum, sabah uyanır uyanmaz kendimi buraya attım. Evde durdukça her an bir bomba patlayacak gibi hissediyorum.

- Patlamış zaten.

Büşra her zamanki gibi olayın en temel öğesini buluyor.

- Doğru patladı. Hemde elimde ve kalbimde kocaman.

- Yani şimdi Yusuf seni seviyor?

Büşra'nın sorusuna ben cevap vermeden Rabia atlıyor.

- Hepimiz oradaydık ya kuzum.

- Ne bileyim. Bana bile o kadar uzak geliyordu ki. Acaba Yasemin'in rüyasının içinde miyiz falan diye düşünmedim değil.

Kız haklı, ama yine de dağılmayalım. Bana akıl lazım.

- Ben ne yapacağım şimdi?

Sesimdeki tınıyı fark ettikleri için Rabia ellerime uzanıyor birden. Büşra ise dediği gibi, sarılırken o kadar çok yaklaşıyor ki mide boruma girebilir.

- Şu ağlama huyların beni deli ediyor Yasemin. Yusuf'la ne güzel anlar yaşamışsın. Bunları düşün biraz da.

- Onları düşününce de ağlayasım geliyor.

- Bence bu kız ağlama bağımlısı. Bak gerçekten Büşra. Bahane arıyor resmen.

Rabia'nın söyledikleri ile istemsizce kıkırdıyorum.

- Heh işte bak gül şöyle. Ne var ki sorun edecek?

- Yiğit erkekleri artı Eymen?

- Sorun olarak düşünme. Yiğit erkekleri ne seni, ne de Yusuf'u üzmeye razı olacak kişiler değil. Bence Yusuf'un dediği gibi bekle biraz. Zaten beklemeye alışkın insansın. Olmadı başkasını buluruz sana da, off yeni konuştuğum çocuğun kankası var görmeniz lazım. Büşra kız Emir'den sana hayır yok zaten Yasemin olmazsa sana yapak. Alışkınsın zaten çifte randevuya.

- Bir an Rabia'nın da bu durum sayesinde akıllandığını düşünme gafletinde bulunacaktım ki son cümlelere gelince hemen geri döndüm. Eli işte gözü oynaştı lafı bu kız için bulunmuş.

Büşra'nın haklı isyanına hep beraber gülmeye başlıyoruz. Gülüş seslerimiz Rabia'nın çalan telefon sesi ile bölünüyor.

- Gönlümün efendisi demeyi çok isterdim ama Öznur Sultan.

Telefonu bana uzatıyor. Zaten son demlerini çalan aramayı cevaplıyorum hemen.

- Abla?

" Yasemin. Eve gel hemen. Babam bizimle konuşmak istiyor"

- Niye, ne konuşacakmış? Bir şey dedi mi?

" Dünya'nın oluşumundan başlamayı düşünüyoruz senin için de uygunsa. Aman Yasemin gel işte bilmiyorsun sanki"

Sonra pat diye telefonu kapatıyor. Kızların soru soran gözlerin bakıyorum. Acıklı bakışlarım her şeyi anlatıyor bence.

Yaklaşıyor, yaklaşmakta olan.

...

Salonda, Emre abim ve ablamın arasında otururken, cıvıl cıvıl hâlimden eser kalmamış oluyor. Hanım hanımcık kız moduna geçiş yapıyorum hemen.

Durum oldukça ciddi çünkü.

Ablam, Emre abim ve ben bir koltuğu paylaşırken, Samet abim, Hamza ve Eymen üçlüsü bir koltuğu paylaşıyor.

Bunun dışında salonda kimse yok.

Bir de babam var. O da koltukların ortasında bir o yana bir bu yana yürümekle meşgul gözüküyor.

Bu süre zarfında kimse konuşmuyor. Saatin çubuklarını izler gibi, babamın gidip gelmelerini izliyoruz bir süre. Annem de halıyı yeniden silmiş yalnız gözümden kaçmadı.

Babam en sonunda yorulmuş olacak ki, tam karşımızdaki tekli koltuğa kurulup hepimizi uzun bir süre süzüyor.

Bazı zamanlar insanların aklından geçenleri okumayı çok istiyorum. Bu da o zamanlardan birine dönüşüyor.

Bu odadan çıkarken nasıl olacağıma dair hiçbir fikrim yok, istediğim tek şey, Samet abimin yanında, varlığı buraya fazlaymış gibi koltuğun bir ucuna kıvrılarak oturan Yusuf Eymen'in daha fazla üzülmemesi.

- Sizinle böyle bir konuşma yapacağım hiç aklıma gelmezdi. Ama hayat. Çoğunlukla hep beklemediği konular hakkında imtihan ediyor insanı.

Babamın sesi ile dikkatimi tamamen ona veriyorum. Hepimiz öyle yapıyoruz.

Abimler, ablam ve Yusuf ile beraber, annem ve babam konusunda oldukça hassas çocuklarız. Sorunlarımızı genellikle onlara yansıtmadan kendi aramızda çözmeye çalışmışızdır her zaman.

Ama bu seferki hepimizin elinde patlıyor.

- Sizi büyütürken bana hiç zorluk çıkartmadınız. Evet belki bazen sizi anlamakta zorlandığım kısımlar oldu, ama bana bu konuda hiç isyan ettirmediniz. Çok şükür bu zamana kadar elimden geldiğince yanınızda olmaya çalıştım hep. Bundan sonra da yapacağınız her şeyde yanınızda olmaya çalışacağım.

Derin bir nefes alıyor. Dünyanın yükünü sırtlanmış gibi.

- Size hep en önemli şeyin sevgi olduğunu göstermeye çalıştık, anneniz ile. Aile olsun, arkadaş olsun, eş olsun, iş olsun. Her şeyi severek yapmanızı istedik. Ve ben bunu size nasıl güzel öğretebildiğimizi Yusuf ile fark ettim. En büyük şükrüm Yusuf olmuştur, Yusuf ve etrafında dönen siz. O zamanlar sizi gördükçe içimin nasıl dolu dolu olduğunu size tarif edemezdim. Şu anda yapabileceğimi sanmıyorum.

Gözünün tam ucunda olan damlayı, yanakları ile buluşmadan elleri ile siliyor. Her hareketini pür dikkat incelerken, Öznur ablamdan bir burun çekme sesi duyuyorum. Oldukça hassas dönemlerinde artık. O da benim gibi, her şeye ağlıyor bu aralar.

Babamı buğulu bir şekilde gördüğümü göz önünde bulundurursak, benim de ondan bir farkım yok.

Başka yere bakmaya ödüm kopuyor zaten.

- Size sevginin faziletini, ailenin önemini anlatacak değilim. Bu yaşı çoktan geçtiniz. Ama yine de söylemek istediğim şeyler var. Severek ve isteyerek yaptığınız hiç bir şeyde arkadanızdan çekilmedim. Lisede evlenmek istediğim kişiyi buldum dediğinizde, iki günlük şehir gezisinde tanıştığınız çocuğu karşıma damat diye getirdiğinizde, okula uzak  zorluk çekiyorum diye aile evinden ayrı eve çıkmak istediğinizde, anlamadığınız hâlde mimarlık okumak istediğinizde, şehir dışına okumaya gitmek istediğinizde. Bunlar gibi bir çoğunda hep sizi destekledim. Çünkü bu sizin hayatınız ve bana kalan görev, düşecek olsanız bile yanınızda yürümek.

Yeniden soluklanıyor. Söylediklerinin doğruluğun hepimizin yüzüne çarptığına eminim.

- Ve şimdi, en küçük kızım ile evlattan öte oğlumun birbirini sevdiğini öğreniyorum. Bu zamana kadar nasıl yanınızdaysam, şimdi de yanınızdayım. Bu zamana kadar nasıl hepinizin verdiği kararın arkasında sizinle beraber durduysam, sevdiğim dediğiniz her insanı aileme kattıysam, şimdi de yapacağım bu olur. Bu bizim üzerinde konuşup, ne olacak acaba diyebileceğimiz bir konu değil. Bu nedenle bu söylediklerimi bir daha tekrar etmek istemiyorum. Yusuf ve Yasemin de bu çatı altında, kendi kalplerine bakıp ne yapacaklarına karar verecek olgunluktalar. Yani kendileri bana gelip, kararlarını diyene kadar kimsenin bu konu hakkında yorum yapmasını istemiyorum.

Gözlerime yaş dolarken, aynı zamanda kalbimde kuşlar kanatlanmaya başlıyor.

Kimse olmasa, koşup Eymen'e sarılabilirim, kendimi o derece mutlu hissediyorum. Mutluluğumu gidip babama sarılmak ile tamamlıyorum.

Babamın sözünden sonra kimse bir şey demiyor. Bir nevi hepimiz onaylamış oluyoruz. Hamza bile. Gözleri halının üzerinde, susarak durmaya devam ediyor. Kalbimde bu sessizliğin bile bir adım olduğuna umut edemeden duramıyorum.

Eymen'e bakıyorum, yeşil gözleri çoktan beni bulmuş bile.

Bana gelmene çok kalmadı değil mi?

...

Akşam yemeğimiz, tam anlamıyla cıvıltılı bir aile yemeği olarak gerçekleşiyor. Hepimiz bir arada yemek yiyoruz. Bir kaç gün sonra ilk kez. Bir nevi ilaç gibi gelen bir yemeğe dönüşüyor gözümde.

Yusuf ile Hamza yeniden yan yana oturuyorlar. Tabi tek sorun hâlâ konuşmuyor olmaları. Ama babamın etkili konuşması yine de yan yana oturmalarına yardımcı oluyor.

Babaannem yemek boyunca hepimizin önünden alıp Yusuf'a veriyor. Senelerdir ne zaman gelse, çocuğun doyduğuna asla ikna olmuyor.

Aynı ben, aynı.

Yemekten sonraki çay faslında sıra ile Emre abime takılıyoruz. Bazılarımızın son bekâr günleri sonuçta.

Halının ortasında, Aşure ve Ece ile oynarken, gözüm Yusuf'a takılıyor. Kucağında Ömer, yüzündeki sakin tebessümü ile bir şeyler konuşuyorlar. Bu tabloyu alıp, kalbimin boş bir duvarına asıyorum. Diğer gülümsediği anlar gibi...

Hayatıma tekrardan hoşgeldin Yusuf Eymen. En çok Eymen...

...

Kına günü, öğlene doğru Rabia, Büşra ve hepimize gelinin kız kardeşi imajı çizmek için Gülşah geliyor.

Emre abim öncesinde kuaföre beni de dahil etmeyi teklif ediyor. Ama sarışın Burcu'dan kaynaklı sebepler için buna pek sıcak bakmıyorum. Bu nedenle canım ablam, benim yerime kabul ediyor ve bana da canım kızlarım ile saatlerce evde istediğimiz gibi hazırlanma kısmı kalıyor. En sevdiğim...

Gülşah'ı gördüğüm zaman kendimi biraz mahcup hissediyorum ama o tam tersi, beni iki kolunun arasına hapsedip dakikalarca sarılı kalıyor.

Sevmenin ve sevilmenin doruk noktalarını yaşıyorum.

Hazırlanmamız kaç saat sürüyor hesap edemiyorum. Çünkü sabahtan beri aynanın karşısında Gülşah'ın bana yaptığı makyajın bitmesini bekliyormuşum gibi hissediyorum.

- Bitmedi mi?

- Ay Yasemin, ne sabırsızsın. Az kaldı tamam.

- Yarım saat önce de az kalmıştı.

Gülşah bir kere "of" luyor ve bu benim susmama yetiyor.

Bir daha bitene kadar konuşmuyorum.

Gülşah'a göre az, bana göre çok bir zaman geçtikten sonra elbisemin önündeki örtüyü kaldırıp, son bir kez lüle lüle yaptığı saçlarıma saç spreyi sıkıyor.

- İşte assolistimiz de hazır.

Rabia önündeki ayakkabı yığınından, Büşra da takmakla cebelleştiği bileklikten kafalarını kaldırıp, bana bakıyorlar. Bense bu sırada, Gülşah tarafında etrafımda bir kaç tur döndürülüyorum.

Dizlerimin üzerinde biten siyah dantel elbiseme, Gülşah'a göre az, bana göre biraz fazla kafa makyajıma ve lüle lüle olan saçlarıma hep bir ağızdan "Ooo" diye bir tepki gösteriyorlar. 

- Yalnız assolistimiz derken? Ben Hilal yengem miyim kızlar ne alaka?

- Ondan değil arım balım peteğim. Seni seven beye ilk kez prenses gibi gözükeceksin ondan.

Evet, Rabia bu konularda benden daha tecrübeli orası kesin.

- Demeyin öyle ya, utanıyorum. Abartılı olmadı mı sanki?

- Ne abartısı ya, bak gözlerin falan ne güzel ortaya çıktı.

Dik bakışlarımı Büşra tarafına döndürüyorum.
Sanırsın onun değil de, benim mavi mavi gözlerim var.

- Sıradan kahverengi gözlerimi?

- Sıradan kahverengi göz ama, bir çift yeşili kendine bağlamışlar canım cicim.

- Arkadaşlar utanıyorum ama.

Gidiş saatine kadar yatağın üstünde surat asarak oturuyorum. Çünkü canım kızlarım vakit gelene kadar benimle uğraşmaktan büyük bir zevk alıyorlar.

Ben bu sevdaya bunun için mi kavuşuyorum Allah'ım? Sadece soruyorum.

Giderken küçük bir kim kimle gidecek kargaşası yaşıyoruz. Bugüne kadar bu durumu on kere konuşmuş olmalarına rağmen.

Samet abim; annemleri ve babannemi alarak önden gelin evine gidiyor. Kızlar, beraber geçeriz diyerek beni geride bırakıyorlar. Mustafa eniştem geldiği zaman ise Büşra ve Rabia, Aşure'yi de alarak onunla kına yerine yola çıkıyorlar. Beni yanlarına almayı reddederek..

Assolist olma konusunda ciddi olduklarını düşünüyorum oturduğum koltukta. Evde sadece Gülşah ve biz kaldık çünkü.

Gülşah, mesaj geldiğini sesiyle belli eden telefonundan başını kaldırıp bana bakıyor.

- Evet geldiler, hadi gidelim bizde.

Kimler geldiler Gülşah? Siz iki sevgili neden beni bu konuda imtihan ediyorsunuz hep?

El mecbur, başka bir seçeneğim olmadığı için beraber evden çıkıyoruz. Kapıyı kilitleyip merdivenlerden ağır ağır inmeye başlıyorum. Bir merdiven, iki merdiven, üç merdiven...

Çünkü ayağımda alışkın olmadığım topuklu ayakkabılar, ve büyük ihtimalle beni binanın önünde bekleyen bir adet sevdiğim ve Hamza var.

- Yasemin ne yapıyorsun, hızlı olsana kına yakılmasına anca yetişiriz.

-Sadece biraz daha yaşmak istemiştim. Ee madem bayılmamı çok istiyorsunuz dalıyorum o zaman konuya.

Kendimi üç saniyede bahçe kapısının orada buluyorum. Kocaman iki nefes alıp, adımımı sokağa atıyorum.

Hamza'nın bakışları ilk beni bulup, sonra arkama geçiyor.

Eymen'in bakışları ise bende odaklı kalıyor. Kaşları önce bir kalkıyor. Sinirlenir gibi değil daha çok, ilginç bir şeyle karşılaşmış gibi. Sonra yüzünde o güzel gülüşlerinden biri ortaya çıkıyor. Emin olamıyorum ama yanaklarında hafif bir kızarıklık oluşuyor. Yeşillerini iki saniye kadar yere çevirip sonra o tatlı gülümseyişi ile yeniden bana döndürüyor.

Bense bu olanları yarım ağız açık bir şekilde izliyorum.

Kalakaldığım anlardan birinin içinde buluyorum kendimi.

Giydiği beyaz gömlek ve siyah pantolon, çimen gibi yeşil gözleri ile asıl assolist o oluyor.

Bu sevdaya neden kavuştuğumu anlıyorum birden.

Gülşah'ın arkamdan dokunması ile kendi dünyamdan, mahalleye giriş yapıyorum tekrardan. O sırada Hamza'nın öksürüğe benzer sesleri kulağıma doluyor. Bakışlarımı güçlükle Yusuf Eymen'den alıp, kendisine bakıyorum. Sinirli değil ama kaşları yine de çatık. Demek daha konuşmaya başlamadılar.

- Hadi oyalanmayın da gidelim artık.

Sonra arabanın sürücü koltuğuna oturuyor.

Eymen arabanın arka kapısını bizim için açıyor, Gülşah Hamza'nın tam arkasına otururken, ben de teşekkür ederek sağ koltuğun arkasına oturuyorum. Eymen teşekkürüme göz kırparak cevap verip kapıyı kapatıyor. Ve saniye sonra tam önüme oturuyor.

Hepimizin yerine yerleşmesi ile yola çıkıyoruz. Kına yeri çok uzak değil ama, yol boyu kimse konuşmadığı için çok uzunmuş gibi geliyor. Ama olduğum konumdan şikayetçi hissetmiyorum kendimi.

Arabanın sağ tarafında güneş daha güzel gözüküyor, ve ben o güneşi izlemeyi hep çok seviyorum. Belki gözüken şey güneş olmayabilir ama konumuzun bununla bir alakası da yok zaten.

Kına yerine yakalaştığımızı düşündüğüm bir zamanda, Hamza aynadan Gülşah ile ikimize bakıyor.

- Ne gerek vardı bu kadar süse?

- Ne demek ne gerek vardı Hamza? Bekarken eltisinin düğününe giden kaç insan vardır? Pijama ile mi gelseydim?

- Birken iki oldunuz hanımlar. Hangi birinizle ilgilenicem acaba bu akşam?

- Aman Hamza bir-

- Herkes kendininki ile ilgilenir, sorun olmaz kardeşim.

Yusuf'un sözü ile Gülşah'ın lafı yarıda kalıyor. Arabayı koca bir sessizlik kaplıyor. Fırtına öncesi sessizlik diye düşünüyorum ama üzerinden bir dakika geçmesine rağmen Hamza sadece anlamadığımız şekilde küçük bir homurdanıyor. Başka bir şey yapmıyor.

Gülşah elimin üzerine küçük bir cimcik atıyor. Ona baktığımda otuz iki diş gülümsediğini görüyorum.

Tekrardan önüme dönüyorum. Kalbimi, bir kaç kır çiçeği ile beraber güzel bir çerçevenin içine koyuyorlar sanki.

İçeride bir yerlerde, güm güm atarak, kendi bildiğini mırıldanmaya devam ediyor;

"Yeleğimin yeşili
Anne buldum eşimi
Anne ver sevdiğime
Birakmayi peşimi"

...

Yorum ve yıldızlarınız hepinize teşekkür ederimmm... 🌼🤗

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 16K 39
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
1.7M 68.6K 55
"0549******: Umarım iş telefonumu meşgul etmen için geçerli bir sebebin vardır. (20.13) Afra: OHA! OHA! OHA! (20.13) Afra: Koskoca Kuzey Taşoğlu bana...
139K 5K 32
@Magazindetoksu yeni bir gönderi paylaştı. Şok! Şok! Şok! Genç basketbolcu Çağan Akın Arsal 8 ay önce yumruk yumruğa kavga ettiği takım arkadaşının e...
151K 6.5K 26
Damla: Dedem doğum yaptı, taksi param da yok bana bi 400 ateşler misin yakışıklı? Yakışıklı: Deden doğum yaptı? Yakışıklı: Tanıştığımızı sanmıyorum...