Aşk'a Direniş

By Jutenya_

3M 159K 185K

Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'... More

Tanıtım
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
11. bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
Derde Héwí (kuma Derdi)
23. Bölüm
İnstagram Hesabımız
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
31. Bölüm( AŞK'A DİRENİŞ 2)
32. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
33. Bölüm (AŞK'A DİRENİŞ 2)
34. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
35. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
36. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
37. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
38. bölüm ( Aşk'a Direniş 2)

10. BÖLÜM

107K 4.9K 9.4K
By Jutenya_

Okumadan önce lütfen yıldıza basmayı unutmayın.

11000 kelimeye yakın bir bölüm bence o yıldızı sonuna kadar hak ediyor.

Jutenya_ şurayı tıklayarak watpad hesabımı takibe alın ve jutenya aşiretime katılıp kitap hakkındaki gelişmelerden haberdar olun.

Twitter hesabım jutenya_

İnstagram hesabım jutenya82

Tiktok hesabım watpadjutenya

#azadsaruhan #mardinetutsak #jutenya #hejakaradağlı #așkadireniș
Ve #jutenyakitapları etiketleri ile her yerdeyiz. Bu etiketleri kullanıp bize destek olabilirsiniz. Kitap ve bölümler hakkında olan düşüncelerinizi gerçekten çok merak ediyorum.

Ve unutmadan hepiniz benim hayal dünyamın evreninde dünyama değinen yıldız tozlarısınız ve hepinizi çok seviyorum.

Keyifli okumalar


Ömer Mirza ve Murat öfkeyle Mirakan konağından çıktılar. Belki Betül pişman olur ve döner diye gelmişlerdi. Bu saatten sonra Ömer Mirza için Betül diye bir kardeşi yoktu. Daha Heja'yı nasıl ordan alırlar diye plan yaparken Betül'ün yaptığını kabullenemiyorlardı. Kendi konağına girdiği gibi yukarı çıkmaya başladı. Arkasında Murat'a aynı hızla onu takip ediyordu. Sabah olmak üzereydi. Babası Cafer ağayı uyandırıp Betül'ün kaçtığını ve olanları anlattı.

Cafer ağa kızının kaçtığını duyduğu gibi öfkeyle ortalığı yıkıp geçirdi küçük bir kıyamet Karahan konağın da koptu. Cafer Ağa kızının yaptığını sindirmeye çalışıyordu lakin bu öyle sindirilecek bir şey değildi. Tek kızı konağının değerlisi ailesini bir erkek için ezip geçmişti. Saatlerce ne yapacağını düşündü. Kızı onları geçip gitsede evlattı. Canını almaya kıyamazdı.

Aşireti toplatıp diğer aşiretlerin ağalarını çağırdı. Gidip o konağı Mirakanların başına yıktıktan sonra Betül'ü saçından sürükleyerek getirebilirdi ama kan davası başlatmaya değmezdi.

Ağalar teker, teker konağa giriş yaptı. Cafer ağa omuzlarını düşürüp boynunu önüne eğip içeri girdi. Bugüne kadar hiç kimseye veya hiçbir şey yüzünden boynunu eğmemişti. Betül'e kadar. Yerine geçip oturduğu gibi karşısında duran Mirakanları fark etti.

Karşısın da oturan Berat ağa ve oğullarına tiksintiyle baktı.

Berat ağa ise gerim geriliyordu. Dün bu kapıdan hakerete uğrayıp kovulmuştu.

O anda Boran ağa ve Bekir Mirşah tüm heybetleri ile içeri girdiler. Yeri titretir gibi attıkları adımlarla yürüyüp Cafer ağanın yanına oturdular. Boran ağa başını kaldırıp Berat ağanın gözlerine tiksintiyle baktı. Sonra sözde damadı Ağir'e döndürdü bakışlarını, onu da pişman edeceği günler yakındı. Bu aileden özellik bu adamdan nefret ediyordu.

Berat karşısında oturan Boran ve Cafer ağaya kibirle baktı. Ona göre ikisine karşı zafer kazanmıştı. İnsanın en büyük düşmanı kibirdi. Kendi yıkımını kibrine kapılarak yapardı. Berat Ağa kibrine kapılan taraftı ve yere çakılmasına az bir süre kalmıştı.

Diğer aşiret ağaları karar çıkarmak için gelmiştilerdi. Kan değil sulh istiyorlardı.

İlk olarak Beritan aşiretinin lideri Ferzan şiveli sesiyle söze girdi.

" Berat ağa oğlun Berzan! Cafer ağanın kızını kaçırmıştır. Ne dersin."

Berat ağada bu konuşmayı bekliyordu ve fırsat eline geldi. Gerim gerim gerilip "Ferzan ağa oğlum bir cahilliktir yapmış. Karar bellidir! Biz üstümüze düşeni yapmaya hazırız."

Ömer Mirza sinirle soludu, başından beri anlamıştı. Berat ağanın amacını. Bekir Mirşah karşısında ki genç ağaya üzgün gözlerle baktı. Mirakanların ne yapmak istediği belliydi.

Ömer Mirza boğazını temizleyip kararan bakışları ile "karar nedir Berat ağa açıklada biz de bilelim. Ha diyorsunki haklısınız sıkın oğlumun kafasına bizce mahsuru yoktur. Tek kurşuna bakar nasıl olsa."

Şervanların ağası Mehmet ağa söze atıldı.

"Oğul yazık değil mi? Bacın da ölecek, başka bir yolu bulunur."

Ömer Mirza sert bakışları ile hızlıca Mehmet ağaya döndü.

"Yazık değildir Mehmet ağa madem ölümüne sevmişler. Bu yolda ölsünler o zaman. Onların yaptıkları yanlışın bedelini kimse ödemeye mecbur değil!"

Dişlerini sıkarak tüm öfkesiyle "Hele ben hiç değilim!"

Berat ağa da Ömer Mirza'nın kolay, kolay kabul etmeyeceğini biliyordu ama bu kadar karşı durup kesin bir dille konuşmasını da beklemiyordu.

Söze en yaşlı ağalardan Yavuz ağa girdi.

"Peki oğul sence ne yapılsın bacın ve Berzan ölsün mü? Sen bu iki gencin ölmesine göz mü yumacaksın."

Bekir Mirşah ve Boran Karadağlı olanları dikkatli bir şekilde izliyorlardı. Ömer Mirza'nın adeleti ve kararlarından emin oldukları için müdahale etmiyorlar. Genç yaşına rağmen etrafında sevilen ve saygı duyulan biriydi. Ve odada ki herkes onun adeletine güveniyorlardı.

Ömer Mirza karşılaşacağı şeylere kendini hazırlamıştı sonuna kadar da direnecekti. Onun da kafasında vardı bir şeyler.

"Peki Yavuz ağa ne yapayım! Sırf Betül ve Berzan aşkını yaşasın diye ben karımın hergün öldüğünümü göreyim."

Yavuz ağa da diğerleri de Ömer Mirza'nın sonuna kadar haklı olduğunu biliyordu.

Amed ağalarından Cihan girdi söze.

"Peki sen ne dersin Ömer Mirza! Söyle onu yapalım. Biliyorsun sonucu sen daha öncede bu mecliste bulundun. Madem öyle bize bir çözüm sunda onu yapalım."

Ömer Mirza karşısında resmen yayılan Berat ağaya baktı. Bir kez daha tiksindi ondan. Birde dün ağzını burnunu dağıttığı Berzan vardı. Ömer Mirza'da biliyordu çıkmaz da olduğunu.

Cafer ağa yorgun ve üzgün gözlerle oğluna baktı kızı onu resmen diri diri gömmüştü.

Amcası Roşan ve dayıları sessizliğe gömüldüler.

Ferman daha fazla dayanamayıp söze girme ihtiyacı duydu. Bir orta yolu bulunmalıydı.

"Başka bir çözümü olmalı, Ömer Mirza haklı. Neden ikisinin hayasızlıklarının mebalini onlar çeksin. Bence çözümü yoksada cezasını onlar çeksin."

Berzan ve Ağir şaşkınlıkla Ferman'a baktılar. Resmen kardeşi için ölüm istiyordu!

Ağir öfkeyle " olmaz " diye bağırdı.

Mirakanların ağası oydu. Konuşmak en çok onun hakkıydı.

"Olmaz öyle şey ölüm çözüm değil. Hem bunu yaşayan ilk insan Ömer Mirza değil. Zeynep'te alışır."

Murat ve Ömer Mirza yumruklarını sıkmaya başlamışlardı. Heja'nın yaşadıkları ortadaydı. Hala nasıl başkası için alışır diyebiliyordu.

Boran ağa sert bakışları ile öfkeyle bakıyordu ona, bir zamanlar eline silah alıp Heja için kapısında ölmeye gelmişti. Şimdi ise üstüne kuma getirip başkası için de alışır diyordu. Boran ağa merakla onun da alışacağı günleri bekliyordu. Bakalım kızını aldığında Heja'sız bir hayata kaç günde alışacaktı.

Ömer Mirza kendisini daha fazla tutamıyacağını anlayınca hızlıca ayağa kalkıp hala arsızca konuşan Ağir'in üstüne atladı. Çok bile dayanmıştı. Onun ağzını burnunu çoktan dağıtması gerekliydi.

Ağir'in suratına yumruğunu indirip yakasına yapıştı.

"Lan ben senin gibi midesiz miyim şerefsiz! Heja alıştımı. Sen çok mu mutlusun. Ne kadar da meraklısın bacını koynuma sokmaya. Konuşsana bir daha karımın adına ağzına alsana."

Murat Roşan ağa ve Ferman Ömer Mirza'yı tutup durdurmaya çalışıyorlardı. Onlar Ömer'i çekiştirirken Ağir yumruğunu Ömer'in suratına indirdi. Bir zamanlar en yakın arkadaş en yakın dostlardı. Ağir'in ihaneti bütün dostluklarını bozmuştu.

Ağir geri doğru çekilip üstünü sirkeler gibi dizelterek "Bak Ömer dün bana karaktersiz diyordun. Demek ki bazen gücümüz yetmiyormuş. Dün benim için söylediklerini yarın sen yapacaksın. Madem sordun alışmıyorsun, kimse alışmıyor. Hergün pişmanlığınla yüzleşiyorsun. Heja gibi Zeynep'te yaşayacak. Ve sen de benim gibi hiçbir şey yapamayacaksın."

Ömer Mirza nefretle baktı Ağir'e, odadaki herkes şaşkınlık içindeydi. Utanmadan karın karım gibi bir hayata alışacak diyordu.

Onun Zeynep'i narindi, kırılgandı elinde solar giderdi.

Ömer Mirza ölürdü.

Onun gözünden dökülecek her damla gözyaşı onun can çekişiydi.

Tüm öfkesiyle büyük bir nefes aldı. Zeynep'siz aldığı her nefese lanet edercesine bıraktı aldığı nefesi.

"Ağir bana bak ben sen olmayacağım anladın mı? Senin gibi pişmanlıkta yaşamayacağım. Zeyneb'in gözünden dökülecek her yaş için gerekirse Amed' i yakacağım. Bunda içinde yanacak Mirakanlar da dahil" dedi bakışlarını odada gezdirip diğer ağalardan çözüm bekler gibi baktı. Aklına gelen fikirle dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Bir ümit kabul etsinler diye dua edip.

" Madem başka çözüm istiyorsunuz. Biz de eskiden var olan töreyi, adeti uygulayalım. Kaçan kızın yerine çok kıymetli bir şey verilirdi. Şimdi bakalım gelinin Betül ve kızın Zilan gözün de ne kadar kıymetli Berat ağa!"

Odanın içinden sesler yükseldi. Evet eskiden vardı böyle kararlar ama büyük aşiretlerde uygulanmazdı

Ömer Mirza çıkan seslerden kararın olumsuz olacağını anladı. Öfkeyle ayağa kalkıp herkesi arkasında bırakıp çıktı. Gerekirse Zeynep'i alır giderdi buralardan ama asla karısının döktüğü göz yaşının sebebi olmazdı.

Telefonu eline alıp son aramadaki ismi bastı. Dün konuşup gelmesini istemişti. Olanların hepsini de anlatmıştı.

"Ağa geldin mi?" Karşıdan gelen sesle rahat bir nefes alıp gülümsedi.

Biraz konuştuktan sonra telefonu cebine koyup. Kafasını dinleyeceği huzur bulacağı tek yere gitti.

Onun huzuru Zeynep'ti sabah erken olaylara şahit olup üzülmesin diye bağ evine bırakmıştı. Şimdi gidip onda huzur bulması gerekliydi. Seven adamın nefesi sevdiği kadındı. O sevdiği kadın olmadan aldığı nefes eksik olan adamlardandı.

Arabaya binip yarım saat yolculuktan sonra bağ evine geldi.

Bahçe de salıncakta olan güzel karısını görünce yaşadığı her şeyi bir kenara bıraktı. Zeynep onun nefes alışıydı. Yüzünde oluşan gülümsemenin tek sebebiydi.

Zeynep kocasının ona baktığını hisseder gibi gibi kafasını kaldırdı. Ömer Mirza'yı görünce dudakları kıvrıldı yüzünde kocaman bir mutlulukla gülümsedi. Kalkıp ona doğru yürüdü! Bu adamı bu kadın çok seviyordu.

O adam bu kadını daha çok seviyordu.

Ömer Mirza kollarını açıp karısına sarıldı. Burnunu saçlarına koyup ona göre cennet olan kokuyu çiğerlerine doldurdu.

Zeynep'te uzunca sarılıp, geri çekildi. Dünden geceden sonra kocasın da bir şeyler vardı ama Zeynep çözemiyordu.

Ömer Mirza'nın kollarından çıkıp yüzüne baktı.

"Ne oldu Ömer'im neyin var. Neden bu kadar sıkıntılısın."

Ömer Mirza aşkla karısına bakıyordu, konuşan karısının anlını öpüp. Konuşmaya başladı. Zeynep onun için her şeydi ve o her şeyini kaybedemezdi.

"Zeynep sana bana güven dersem. Koşulsuz şartsız güven dersem güvenir misin. Sana yemin ederim her şey bizim için. Bilki ne yapıyorsam sadece mutluluğumuz için, benden duymadan hüküm verme desem. Sadece bana inan desem. Yapar mısın?"

Zeynep kocasının bir şeylere sıkıldığını biliyordu. Her zaman ona koşulsuz şartsız güvenen o olmuştu. Bu sefer sıra Zeynep'teydi.

"İnanırım Ömer'im sadece inanmak için seni beklerim. Koşulsuz şartsız sana inanırım. Bizim için çabaladığını bilirim."

Ömer Mirza sımsıkı sardı Zeynep'i! Yüzünün her yerini öptü bu kadını karşısına çıkaran rabbine şükretti.

Çalınan telefonu ile onu bırakmak zorunda kaldı. Arayan Murat'tı Aşiret toplantısının sonucunu söyledi.

Ömer Mirza telefonunu kapatıp karısından ayrıldığı gibi arabaya bindi. Mirakan konağına doğru büyük bir öfke ile yola koyuldu.

Yaptığı hızın kendisi bile farkın da değildi. Yarım saatlik yolu on dakika da geldi. Ani bir frenle durup öfkeyle Mirakan konağına girdi.

Karşısında önce Heja'yı gördü.

Heja ona üzgün gözlerle bakıyordu. Kararı duymuştu ve elinden gelen hiç bir şey yoktu. Ömer Mirza bunları hiç birini hak etmiyordu. Zeyneb'e ayrı Ömer'e ayrı üzüldü.

Ömer Mirza bakışlarını Heja'dan alıp boğazı yırtılırcasına "Berat ağa Berzan çıkın lan" diye bağırdı. Öfkesi herkesten çok Berat ağayaydı.

Bağırtılar ile Betül Berzan ve Berat ağa dışarı çıktı. Oturma odasından Ferman ile Ağir'de bağırtıya çıktılar.

Ömer Mirza önce Ağir'e baktı. Ağir keyifli bir şekilde ben demiştim bakışları atıyordu.

Ömer Mirza sonra Heja'ya döndü hiç kimse böyle bir durumu hak etmiyordu.

"Heja sana bir şey soracağım. Bugün kocan bu olay için Heja alıştı. Zeynep'te alışır dedi."

Karşısındaki kadının canının acıdığını biliyordu ama sevdiği adamın ne mal olduğunu anlamasını istiyordu " Sen nasıl alıştın. Ağir yaşayan ilk kadın sizin olmadığınızı söyledi. Bize duygularını alışkanlıklarını anlatsana hepimiz duyalım" Büyük bir nefes aldı. Kullanacağı kelimelerle cümle kurmaktan bile nefret ediyordu.

Heja yüzünü buruşturdu. En azından aşkları temiz kalsın, bir birlerinin ilk tanıdıkları zaman gibi kalmasını istiyordu onunda imkansızlığını anlıyordu. Onlar bir birlerini hiç tanımamışlardı. Kocaman bir hayal kırıklığı gözlerine peydah ediyordu. Göz yaşları ardı ardına dizilmiş firar etmek için bekliyorlardı. Bakışlarını Ağir'e çevirip hayal kırıklığı ile baktı. Ağir'dan her defasında daha nasıl nefret edebilirim diye düşünüyordu. Yok her seferin de bir üstü çıkıyordu.

Bakışlarını çekmiyordu, önünde kocaman bir yıkıntı vardı. Heja o yıkıntının altında kalmamak için ölmeden can çekişiyoru, Ağir'e içindeki tüm hayal kırıklıkları ile bakıp konuşmaya başladı. Canın nasıl yandığını her seferinde nasıl kanadığını anlatacaktı. Gerçi onu anlarmıydı orası kocaman bir muammaydı.

"Öyle mi Ömer Mirza anlatma mı istiyorsun. Anlatayım! Ağir haklı alışıyorsun. Daha doğrusu alışkanlıkların değişiyor" dedi sesinin tınısında bile kırgınlığı yansıyordu. Oysa o güçlü bir kadındı yıkılmak ona göre değildi.

"Şimdi nasıl anlatayım. Önce deli gibi uğruna can verdiğin, onsuz yaşamam dediğinle, onsuz yaşamaya başlıyorsun. En yakının da olsa da senin en uzağın oluyor" kuruyan dudaklarını ıslattı, yüreğinde çayır çayır yanan bir ateş vardı. Dicle'yi içse bile söndüremeyeceği. Bıktım bir nefes aldı. Hayatında ki bıkkınlık aldığı nefeslere yansıyordu.

" Sonra Aşk Aşk diyoruz yaaa! İşte o aşk o sevgi bitiyor. Yeri nefrete dönüşüyor. Bir bakıyorsun ki sevmiyorsun artık" son cümle ile Ağir'in göğsü sıkıştı. Hayır diye bağırmak istedi. Bakışları ile sen beni sevmekten vazgeçemezsin diyordu. Lakin dün gece bedenine yaktığı deqden sonra konuşması anlamsız geliyordu.

Oysa Heja onu sevmekten çoktan vazgeçmişti. Dün gece bedenine ve çenesine yaktığı deq yüzünden bedeni ateşleniyir canı açıyordu. Şu saatte kadar yataktaydı daha yeni ilaç alıp aşağı inmişti. Dudağına çizdiği ince deq yüzünden sadece sıvı tükete biliyordu. Bedeninde ki acıya rağmen duygularını anlatıyordu.

Heja bakışlarını eskiden evim dediği şimdi ise kendisini hiçbir santimine sığdıramadığı konakta dolaştırdı.

Bu konakta çok şey yaşamıştı. Bu konak ondan çok şey alıp götürmüştü. Konakta gezdirdiği bakışları yine Ağir'de durdu.

Ona bakan gözlerinden nefret etti.

" İşte alışma süreci orda başlıyor. Alışıyorsun ama her gördüğün de kanayıp sızlıyor yinede buna alışıyorsun. İnsan acıya alışır mı? Alışıyorsun!"

Alışıyordu. Alışmıştı kocasını kumasıyla görmeye; Büyük bir nefes aldıp yüzünü buruşturup "Sonra görmeye bile tahammül edemiyorsun"

Aşkla onun konağa gelmesini beklerdi. Konaktan girdiği gibi Heja'm diyen sesinde ki tınıya bile hasretti. Hatırladıkları ile üst üste yutkundu. Boğazını temizleyip " sesi varya duyduğun da sağır olmak istiyorsun"

Ağir yutkundu ne demek sesiyle sağır olmak. Heja ise devam etti.

"İşte bunlar hep alışma süreci. Sonra artık nefret bile edemediğini anlıyorsun. Çünkü artık nefretini bile hak etmediğini biliyorsun" Ağir'in gözlerine baktı.

"Hah birde artık el oluyor. Biliyor musun yedi yabancı gibi. Mesala sana şunu söyleyeyim" eliyle konağın kapısını gösterip.

"Kapının önündeki Murtaza abi varya o dün gece ne yaptı. Biliyor musun!"

Ömer Mirza kaşlarını çatarak kafasını olumsuz anlamda sallayarak cevap verdi.

"Heja ben nereden bileyim. Elin adamın ne yaptığını. Birde bana ne! Ne hali varsa görsün."

Heja gülerek Ömer Mirza'ya bakıyordu. İstediği cevabı almıştı.

"İşte artık insan da öyle diyor bana ne!" Bakışlarını Ağir'den almıyordu. "Bana ne elin adamından. Hani anlatmak istediğim. Artık düşün Murtaza gibi yabancı oluyor. Herkes oluyor. Hiç kimse oluyor. Hiç oluyor. "

Ağir'in gözlerine bakarak hiç kimse olduğunu söylemişti. Ağir'in duydukları ile omuzları çöktü, duyduklarına tahammül etmek istemiyordu. Bakışları donuklaștı gözlerini kıstı Heja'nın kullandığı herkes oluyor cümlesindeydi. Hiç kimse dediğini bile duymamıştı. Gerçi niye şaşırıyordu dün gece sevdiği kadına verdiği acıya şahit olmuştu zaten.

Berat ağa öfke ile kuduran Ömer Mirza'ya keyifle baktı. Yukardan bağırarak seslendi. Dediğini yapacaktı Ömer Mirza! Mecburdu.

Bilmediği Ömer Mirza'nın asla pes etmediğiydi.

"Gel damat,eniştenle bir kahve iç!" demesiyle Ömer Mirza delirdi. İkişer üçer çıktı merdiven basamaklarını.

Berat ağa ise keyifle arkasını dönüp odasına ilerledi. Arkasından da Berzan gitti. Ömer Mirza onların arkasından nefes nefese odaya girdi. Berzan dövdüğü halde içi hala soğumamıştı.

Hiç bir şey olmamış gibi davranan Berat ağadan tiksindi.

"Berat ağa sözlerine dikkat et. Ben sakin durdukca sen üstüme üstüme geliyorsun. Hiç bir zanman damadınız olmayacağım. Ve hiç bir zaman oğlunuza aileden gibi biriymiş gibi görmeyeceğim."

Berat ağa sakince karşısında küpüren ada mı dinledi. O küpürdükçe Berat ağanın keyfi artıyordu.

"Bak oğul biz seninle iyi bir başlangıç yamadık. Hala geç değil. Ailemize hoş geldin" deyip elini uzattı.

Ömer Mirza karşısın da elini uzatmış adama baktı. Nefret ediyordu bu aileden.

Berat ağa uzattığı elin hava da kalması ile bozulsa da belli etmedi. Ona göre kazanan oydu.

Betül sevinçle girdi içeri hemen abisinin boynuna sarıldı.

"Abiciğim beni affedeceğini biliyordum. Düğünüme gelirsin değil mi? Bizde senin düğününe geliriz."

Ömer Mirza ona sarılan kardeşini sertçe kendisinden itti Betül'ü bide konuştuğu saçmalıkları dinlemiyecekti.

"Neler oluyor Berat ağa gelinin ne diyor." Betül işte o zaman abisinin öfkesinin dinmediğini anladı.

Ömer Mirza, Betül'ün gözlerine bakıp.
"Betül'le Berzan'a düğün yapılmayacak. Betül kıyılan nikahla kalacak. Ne zaman erkek çocuğu oldu resmin nikahı o zaman kıyılacak." kız kardeşinin gözlerinin içine bakarak
"Olurda sözümden çıkıldığında kopacak kıyametten ben sorumlu değilim" dedi.

Betül gözyaşlarıı tutamayıp ağlamaya başladı. Üzgün bir tınıyla "Abi sen ne yapıyorsun beni hiç mi düşünmüyorsun. Benim hayallerim vardı. Beyaz gelinlik giyecektim."

Berzan karısının gözünden dökülen yaşlara kıyamadı. Ömer bunu onlara nasıl yapardı anlamıyordu. Sonuçta tek kız kardeşi Betül'dü.
"Ömer Mirza sen bizim düğünümüze karışamazsın. Madem istiyorsun Zilan'a yapma düğün. Ama benim karım o gelinliği giyecek."

Ömer Mirza karşısında hala densizce konuşa bilen Berzan'a baktı. Bir de utanmadan Zilan'a düğün yapma diyordu. Bu kadar geniş mezhepli insanlar hiç görmemişti. Sinirlerini yeteri kadar yıpratmışlardı. Berzan'a bakıp " Öyle mi "dedi.

Berzan ağa kafasını sallayarak" öyle" dedi.

Ömer Mirza aldığı cevapla belinden silahını çekip hiç, teredüt etmeden Berzan'ın ayağına sıktı.

Berzan acı içinde yere yığılırken o arkasını dönüp hiçbir şey olmamış gibi odadan çıktı.

Aşağı indiğin de Heja'yı ve konaktan yeni giren Zilan ve Keje'yi gördü. Keje'nin bağırarak gözün aydın. Hamile değilmişim sözleri kulaklarını doldurdu.

Keje konağa girdiği gibi bakışlarını etrafta gezdirdi. Sevinci kursağında kalmıştı. Evliliği normal değildi onu sevmeyen ve istemeyen bir kocası birde kocasının ilk karısı vardı. Sabah ki heyecanı dün gece kurduğu hayalleri sabah erken kalktıp Zilan'la kahvaltı bile etmeden hastaneye gitmişti. Aşiret toplantısı veya Betül onu ilgilendirmiyordu.

Koridorda heyecanla sırasını beklemesi o anları gözlerinin önünden gitmiyordu. Çok heycanlıydı. Ağir dün gelmek istemeyince sabah onu çağırma gereği duymayıp gitmişti hastaneye. Zihni bir kaç saat önceye gitti.

Hemşire onun adını okuyunca hemen ayağa kalkıp içeri girdi. Kadın doktorun yanına gidip durumunu anlattı.

Zilan'da onu heyecanla dinliyordu.

Doktor Keje'den yatağa uzanıp karnını açmasını istedi. Zilan'da yardım etti. Keje yine içindeki heycanla gülümsedi.

Doktor soğuk jeli karnına sürünce irkildi.

Doktor'un ultrason aletini sürdükçe suratının asılmasını Keje ve Zilan korkarak izlediler. Ters giden birşeyler olduğu belliydi.

Doktor yüzüne sahte bir gülümseme takarak. Keje'ye dönüp "ben bir uzman arkadışın da bakmasını istiyorum. Tam emin değilim ama arkadaşımın da fikrini almak istiyorum. Merak etmeyin endişelenecek bir şey yok. Sadece ilk gebelik olduğu dikkatli olmamız gerekiyor." Deyip gülümsedi.

Çağrılan doktorda aynı fikirdeydi.

Kadın doktor Keje'ye dönüp yataktan kalkmasını istedi.

Masasına geçtikten sonra Keje'ye de oturması için yer gösterdi.

Boğazını temizleyerek konuşmaya başladı.

"Üzgünüm muayene ettiğim de başta kalp atışlarını duyamadım. Emin olmak için doktor arkadaşın da bakmasını istedim. Malesef dış gebelik geçiriyorsunuz. Kürtaj olmanız lazım."

Keje dış gebeliği ilk defa duyuyordu. Gözleri dolu dolu baktı. Öldümü dedi. Yok mu artık diye devam etti.

Oysa daha dün öğrenmişti hamileliğini.

Doktor kendisine sorulan sorularla. Karşısındaki kadının bu konu hakkın da hiç bilgi sahibi olmadığını anladı.

"Hayır hanım efendi ölüm filan yok. Hamile değilsiniz. Dış gebelik geçiriyorsunuz. Sizin anlayabileceğiniz gibi anlatayım. Karnınız da gelişmekte olan boş bir kese var. Normal hamilelikte kesenin içinde bebekte olur. Ama dış gebelikte sadece kese olur. Yani hamile değilsiniz. En kısa zaman da onun alınması lazım."

" İsterseniz hemen bugün yapalım kürtajı. İstersenizde bugün gidin dinlenin yarın gelin" karşısında ki kadının titreyen gözlerini görüyordu. Üzgün bir sesle Keje'yi ikna etmek ister gibi.

" Bakın ne kadar erken size müdahale edilirse o kadar kolay bir operasyon geçirisiniz."

Keje yine umutla baktı doktora " belki çok küçüktür görünmüyordur. Biraz daha beklesek olmaz mı? Hem belki yanılıyorsunuz." Diye arka arkaya konuştu.

Doktor bıkkınlıkla Keje'ye baktı. Biliyordu hayal kırıklığı yaşıyordu. Ama o da bir doktordu. Ve hastalarının hayatlarını tehlikeye atamazdı.

"Hayır hanımefendi lütfen elinizi çabuk tutun. İsterseniz başka bir doktor da muane olabilirsiniz tabi ama sonuç değişmiyecektir."

Keje ordan çıktıktan sonra bir kaç doktora daha görünmüș ve umutları tek, tek tükenmiști. Bıkkın bir şekilde konağa geri döndüğünde ise bağrış sesleri kulaklarını doldurdu.

Ömer Mirzan'ın yukarıdan kabul etmem sesleri ortalığı inletiyordu.
Mutfaktan çıkan Heja'ya dolu dolu gözlerle baktı. Oysa dün ona neler söylemişti. Sonra acı bir kahkaha koptu dudaklarından.

Heja onunla daha fazla muhatap olmamak için merdivenlere doğru ilerledi. Ömer Mirza onları yukarıdan izliyordu.

Keje merdivenleri çıkan Heja'nın arkasından konağı inletir gibi "Gözün aydın Heja hamile değilmişim. Dış gebelik geçiriyorum sevilmeye layık olmadığım gibi anneliğe de layık değilim" diye bağırdı.

Keje bakışlarını ondan alıp önce Ağir'e baktı vereceği tepkiyi merak ediyordu. Ağir hiçbir tepki göstermeyip ağzını açmadı. Sadece öylece bomboş bakıyordu. İkisinin bakışları bir birinde sabitti. Keje onun insafa gelip en azından onu teselli etmesini bekliyordu. Lakin Ağir'de ona verecek hiçbir şey yoktu. Merhamet kırıntıları bile dün gece Heja'ya söylediklerinde sonra tükenmiști.

Ömer Mirza tepkisiz bir şekilde yukarı çıkan Heja'ya döndü onun vereceği tepkiyi bekledi merak ediyordu. İnsan böyle bir şeye nasıl alışırdı. Heja sessiz kaldı. Hiçbir şey yapmadı. Son merdiven basamağında dönüp sadece ikiliye baktı. Donok ve bomboştu. Keje için üzüldüğünün gerçekliği yüzünden belli oluyordu.

Ömer Mirza Heja'ya yaklaştı ve kollarına çekip sımsıkı sarıldı. Kullağına "üzülme geçecek" diye fısıldadı. Geçecekti onu en kısa zamanda bu cehennemden çekip alacaktı.

Heja kollarını kaldırıp onun sarılıșına karşılık verip sarıldı. Üzgün bir tınıyla "Geçmiyor" dedi. Sesli bir nefes alıp "Geçmeyecek ama ben kendime yeni bir yol çizeceğim. İçinde Ağir ve bu insanların olmadığı"

Ömer çekilip Heja'nın yüzüne tebessümle baktı. Kollarını çözüp hızlı bir şekilde merdivenleri indi ve Zilan'a doğru ilerledi. Keskin ve emrivaki bir tınıyla "Zilan bu gece fırsatın var. Babanla konuş, evli bir adama kuma gitmeyeceğini söyle."

Zilan üzgün bir ifade takınıp.

"Ömer ben babama nasıl söylerim! Hem Berzan ve Betül'ün hayatları buna bağlı. Üzgünüm!"

Ömer Mirza alacağı cevabı biliyordu. Zilan'ın kendisine olan bakışlarını anlamamak için kör ve aptal olması gerekliydi. Şükür ki ne kördü nede aptaldı. Yine de şansını denemek istemişti. Bundan sonra yapacakların da üzgün olan taraf olmayacaktı.

"İyi o zaman her şeyi hak ediyorum, diyorsun. Ben de bundan sonra senin acı çekmen için elimden geleni yapacağım." deyip konaktan çıktı. Zeynebe gitmesi lazımdı.

Heja çıkan Ömer Mirza'nın arkasından bakmıştı. Dün gece aklına gelince, hiç üzülmediğini düşündü. O sabır taşı değildi ona her yapılana sabredip sonra unuta.

Küçük adımlarla Keje'ye yaklaştı.

"Üzülme gençsiniz . Yeniden çocuklarınız olur. Sadece çalışmalarınıza biraz daha hız verin." deyip odasına çıktı. Ağir duydu Heja'nın söylediklerini artık her duyduğuna canı acıyan Ağir'di.

Diğer tarafta Zeyneb'ine gidip açıklama yapması gereken bir Ömer Mirza vardı.

Yolda Murat'tı aradı yarın Esra'nın gelmesini istedi. Yarın Esra'ya düşen ve yapması gereken görevler vardı.

Sonra Azad'ı aradı. Yarın Asel'i alıp gelmesini istedi. Zeynep'e destek çıkardı. En azından herşeyi Ömer'den duyunca kadar onu oylardı.

En sonda bugün sürekli aradığı numarayı aradı. Açılan telefonla konuşmaya başladı.

"Abi ne yapıyorsun yerleştin mi?)

(.......)

(İyi tamam abi. Plan dediğimiz gibi olacak. Bakalım yarın Mirakanlar beni değil de seni karşıların da görünce ne yapacaklar."

(......)

"Berat ağa şimdilik kazandığını zannetsin."

Aldığı cevaplarla keyfi biraz daha yerine geldi Ömer Mirza'nın.

Bağ evine ulaştığın da arabadan indiği gibi Zeynep hemen kapıyı açıp ona sarıldı. Onu bekliyordu iki gözünün ömrü.

Ömer bir defa Zeyneb'i için şükretti. Bu kadının gülüşünü kokusunu herşeyini seviyordu. Asla onu üzecek bir şey yapmayacaktı.

İçeri girdikten sonra Ömer Zeyneb'i öpüp koklamaya başladı. Sonra geri çekilip alnını alnına yasladı. Zeyneb'in gözlerinin içine bakıp.

"Zeynep artık çocuğumuz olsun mu? Seni zorlamak istemiyorum ama ikimizden bir parça olsun istiyorum."

Zeynep gülümseyerek baktı kocasına. Bu adamı seviyordu. Biliyordu üç yıldır Zeynep için çocuk istemediğini her seferin de daha küçüksün deyip kestirip atıyordu. Annesi ile kaç defa tartışdığına kaç defa şahit olmuştu.

"İsterim Ömer'im senden bir çocuğum olmasını isterim. İkimizin bir parçası! Senin gibi dürüst Mert bir oğlum olsun isterim."

Ömer gülümseyerek baktı sevdiğine. Şükür sebebim dedi.

"Olsun ama annesi gibi güzel ve merhametli olsun. Böyle annesi gibi etrafına mutluluk saçsın olur mu?"

Zeynep kafasını sallayarak cevap verdi.

O gece Allah ikisinin de duasını kabul etti. Zeyneb'in rahminde Ömer'in canından can buldu.

Diğer tarafta Ömer gittikten sonra karma karışık bir konak kaldı.

Önce Berzan hastane ye götürüldü. Sonra Keje'nin geçirdiği bir sinir krizine herkes koşuşturdu.

Bir de Betül vardı. Kocasının yanın da hastanede olması gerekirken. O herkesi boşlamış Berat ağayı düğün için ikna etme çabalarına girişmişti. Ne yazık Ömer Mirza'nın emri ortadaydı.

Düğün olmayacaktı!

Heja karmaşayı yedi yabancı biriymiş gibi izledi. Kimseye yardıma koşmadı. Kimseyi teselli etmedi. Bunlar normal de Heja'ya göre şeyler değildi.

Heja merdivenleri yukarı çıkarken, merdiven basamağına oturmuş Ağir'i gördü. Sessizce yanından geçip odasına çıkmak için ilerleyince Ağir bileğinden tutup yanına çekip basamağa oturttu.

Heja'nın onu sürekli yok saymasına , görmezden gelmesine dayanamıyordu. Sevdiğiyle yedi yabancı el gibi olmuşlardı. Bir birini çok seven ama bir birlerini görmezden gelen iki sevdalı.

"Beni artık hep görmezden mi geleceksin."

Ağir bakışlarını sevdiği kadının önce gözlerinde sonrada yüzünde dolaştırdı. Çenesine yaptırdığı deq ona ayrı bir hava katmıştı. Çok güzel bir kadındı. Duruşu oturușu ayrı bir arası vardı. Dün gece onun bedenini nakș ettiği deq ve denqbej de kahrolmuștu. Yinede karısı onu affetsin veya ona yeni bir şans versin istiyordu. Belki yüzsüzce ve arsızcaydı lakin istiyordu.

Heja onun bakışlarını anlamsız buluyor ve artık ona cevap vermek istemiyordu. Ağir Heja'nın konuşmayacağını anlayınca kendisi devam etti konuşmaya, dinlese bile yeterliydi.

"Biliyor musun bugün neyi anladım? Hani ilk gün dedin ya! Yeterince direnemediğimi. Ömer Mirza'yı görünce anladım. Gerçekten yeterince direnememişim."

Heja'nın bir tepki vermesini bekledi. Lakin Ağir Heja'dan bir hareket gelmeyince dönüp gözlerine baktı.

Heja o bakışları fark ettiği gibi kalkmak için hareketlendi. Ağir elini omzuna koyup durması için hafifçe sıktı. Bu dokunuşla sertçe elini çekip onu itti. Ağir'in hafif bir dokunuşuna bile tahammülü yoktu. Heja'nın bu tepkisi ile elini çekip sesli bir nefes aldı. Dinleseydi de yeterliydi.

"Heja biliyor musun dün her nedense çocuk fikrine sevinemedim. Bugün de olmuyuşuna üzülemedim. Anladım Heja ben sadece senden çocuğum olsun istemişim. Bir an korktum biliyor musun korktum çok korktum!Çocuğum olmasından korktum. Bilmiyorum Heja bu kadar çok severken böyle yabancıymışız gibi yaşamak çok zor."

Heja sessizce dinlenledi Ağir'i büyük bir nefes aldı. Bu konakta bu adamın yanında aldığı hiçbir nefes ona yeterli gelmiyordu.

"Ağir bende biraz biliyor musunlar sıralayayım. Dün Keje'nin hamile olma fikri çok canımı acıttı. Gerçekten neyin ne olduğunu bilmiyorum ama içim dün bir kez daha acıdı. Sanki eksikliğim bir tokat gibi yüzüme savruldu. Aslın da eksik değilim belki ama dün canım çok kırıldı. Bak acı demiyorum kırıldı. İnsanın canı acır değil mi benim canım artık acımayı bıraktı kırılıyor. Bu konakta senin yanın da attığım her adım da can kırıklarım dökülüyor ve ben yavaş, yavaş yok olduğumu hissediyorum. "
"

"Diğer konumuza gelirsek evet Ağir ağa sen yeterince direnmedin. Aslında hiç direnmedin. Benim o kadar seni bırakmayacağıma kendini kaptırdın ki, bir hiçmişim gibi vazgeçtin."

Ağir duyduğu cümle ile kaşlarını çatarak Heja'ya döndü. O vazgeçmemişti buna bir türlü Heja'yı inandıramıyordu.

" Vazgeçmedim Heja ben bizden hiç vazgeçmedim! Bize olan inancımı hiç kaybetmedim! "

Heja burukça gülümsedi. Artık gülüşleri hep buruk olacaktı.

"Ağir sen başka bir kadını kabul ettiğin gün vazgeçtin. Belki farklı olabirdik olamadık. Ben birşey hissediyor muyum bilmiyorum. İçimde bir boşluk var. Ve orası acıyor. Pişman mıyım evet hemde dibine kadar. Seni yeterince tanımadığımı farkettim. Sana neden koşulsuz şartsız güvendiğimi sorguladım. Keşke diyorum bazen. Keşke seninle ilk karşılaştığımız düğünde kalsaydık. Senin bana kızgın baktığın o anda, ben yanınızdan ayrılıp annemin yanına, sende kalkıp evine gitseydin. Hep o anda öyle kalsaydık. Ailelerimizin görüşmediği, sadece bir yerde karşılaşınca bir birimize selam verdiğimiz anlar. Ne güzel olurdu değil mi? "

Heja'nın kullandığı her cümle kalbine batıyordu. Canı acıyordu gerçekten. Şimdi onun da aldığı nefes ona eksik yetersiz geliyordu. Konuşmak istiyordu, bunlar çok fazla ben seni tanımadığım anlarda eksiktim diye bağırmak istiyordu şuan. Heja'nın sesi ile sustu.

"Kendimden o kadar çok nefret ettim. Ben acımı da yasımı da sen ilk gece başka kadına gittiğin gün yaşadım yine de yeri hala acıyor. "

Ağir Heja'ya bakıp dikkatlice izledi. Ne çok kırmıştı onu. Ve artık biliyordu kayıp gidiyordu ellerinden. Evet Heja ona tahammül etmiyordu. İstemiyordu. Yine de Ağir onun olduğu çatının altında yaşamak istiyordu.

"Peki Heja bizim için, hiç mi umut yok. Bir hata yaptım diye bu şekilde ayrılacak mıyız?"

Hata dedi Heja ne kadar basit çıkmıştı öyle ağzından.

"hata" dedi tekrar ederek.
"Hata senin yaptığın şey böyle basit bir cümle ile açıklanamaz. Sen bana ihanet ettin."

" Ama madem bir cevap istiyorsun. Ağir bizim için hiç umut yok. Biz umudumuzu kaybedeli çok oldu. Benim sırtım da iyikeşip sarılamayacak yaralar. Ve acısını sen bilemezsin. Gerçekten beni sevdin ise bana bir şans ver ve gitmeme izin ver."

Ağir yumruğunu sıktı. Çok inatçıydı karısı asla geri adım atmıyordu. Zaza inandıydı ölse geri adım atmazdı.

"Heja bak ister bencilik de! İster haksızlık ama gitmene asla izin vermiyeceğim. Beni sevdiğini biliyorum. Seni seviyorum. Sonumuz ne olur bilmiyorum ama başta yapamadığımı şimdi yapacağım. Ben senden ayrılamam."

"Ağir artık pişmanlığın yaptıkların hiç biri beni etkilemiyor."

"Ağir sen sanki benim boynuma bir ip atmışsın da, ben] nefes aldığım da düğümü daha çok sıkar gibisin. Sen her bırakmam dediğin de boynumda ki düğüm daha sıkıyor. Eğer kalmaya devam edersem boğulacağım."

"Vazgeç Ağir! Benim vazgeçtiğim gibi sende vazgeç. Biz artık seninle aynı gökyüzün de farklı yönlere uçan kuşlarız. Pusulamız yok yönümüz farklı bırak da ben yönümü bulayım."

Heja ayağa kalkıp bir zaman hayran olduğu harelere baktı. Ölürken bile gözlere bakmak isterdi.

" Ağir biliyor musun bazı aşklar yarım kalmalıydı. Biz yarım kaldık. Yarı yolda, belki sen savaşamayacak kadar yorgundun. Belki de ben fazla güvendim. Yolumuz da ayrılık varmış. Bizim yolumuzun sonu severek ayrılmak."

Heja bakışlarını Ağir'den alıp konağın kapısına çevirdi. İşaret parmağı ile konağın kapısını gösterdi.

" Bir gün o kapıdan çıkıp gideceğim. Özgürlüğüme kanat açıp sensiz bir hayat kuracağım. "

Bakışlarını tekrar onu izleyen Ağir'e çevirdi. Ağir Heja'nın hareketli gözlerinden söyleyeceklerinin onun içinde zor olduğunu anlıyordu.

"Ve sen Ağir çok sevdiğin halde hiç bir şey yapamayacaksın. Keje'yi koluna takıp geldiğin de benim bir şey yapamadığım gibi."deyip arkasını döndü yavaş adımlarla çıkmaya başladı merdiven basamaklarını. Hala can kırıkları yüklüydü yüreği attığı her adımda bir bir dökülüyordu yüreği. Odasının kapısına gelince elini kapı kulpuna atıp indirdi. Kendisini nasıl içeri attı hiç bilmiyordu. Sırtını kapıya attı. Elini ağzına götürüp kapattı ağlarsa bile sesi duyulmamalıydı Ağir'in içine bir tane bile umut tohumu ekilsin istemiyordu. Çok sevmişti onu arkasından ağlayacak kadar. Ondan vazgeçecek kadar çok sevmişti.

Ağir giden karısının arkasından baktı. Zaten bundan sonra böyle olacaktı. Heja onun yüzüne bakmayı bırak konuşmalarını bile yarım bırakacaktı. Yavaşça ayağa kalktı Ağir. Sevdasının döktüğü can kırıklarının üstüne basarak yukarı çıktı. Tıpkı üstüne basıp kuma getirdiği gibi... Son basamakta durup uzun, uzun baktı Heja'nın odasına, ayakları git kır kapıyı da hasreti de sonra buna olmayan yüzünü de alıp yan odaya girmeye karar verdi. Daha bitirmesi gereken bir gelincik çiceği vardı...

Ömer Mirza sabah erken kalkıp karısını izlemeye başladı. Her sabah yaptığı ritüeli olmuştu artık. Dün gece artık ona baba olmayı istediğini söylemişti. Şimdi ise huzurlu kollarındaydı. Bugün yapacak bir çok şey vardı ama önce ruhunu dinlendirmesi lazımdı. Zeynep onun için terapi gibiydi. Huzurla karısını izlemeye devam etti. Şükür sebebiydi Zeynep. Dalgınca karısını ilk gördüğü anlara gitti...

Bir gün Azad'ın ısrarlarına dayanamayıp Urfa'ya gitmişti. Azad sözde onu gezdirecekti. O günleri hatırlayınca gülümsedi Ömer Mirza.

Azad onu önce Kara Ali kaplıcalarına götürmüştü.

Ömer Mirza ise sıcaklar yüzünden artık isyan edecek duruma gelmişti. Birde yetmezmiş gibi deli arkadaşı onu kaplıcaya getirmişti. Elli altı derece sıcaklıkta kaplıcamı olurdu.

Azad'a söylene söylene çıktı kaplıcadan. Neymiş arkadaşları toplayıp eğleneceklermiş. Arkadaşında ki eğlence anlayışını çözemiyordu Ömer Mirza.


Azad kaplıcayı resmen kadınlar hamamına çevirmişti. Ömer Mirza zaten ikinci şoku orda yaşamıştı. Neymiş sıra gecesi yapacakmış gündüz vakti. Hem de kaplıca da.

Azad'ı orada bırakıp söylene söylene çıktı kaplıcadan

Amed'de sıcaktı ama Rıha gibi değil. Rıha'nın sıcağı tartışmaya bile kapalıydı.

Azad'da Ömer Mirza'nın arkasından çıkıp ona yetişmişti. Arkadaşı sıcağı sevmiyordu Rıha'nın sıcağına hiç gelemiyordu.

Ömer Mirza yanın da sırıtan arkadaşına baktı. Hala sırıtıyordu. Ağzına bir tane çakmamak için kendisini zor tuttu. Yüzünü sıvazlayıp öfkeli bir tınıyla "Manyak mısın diye düşünüyorum. Oğlum elli altı derece sıcakta kaplıcamı olur."

Azad sırıtarak baktı o alışmıştı artık. Artık yansa hissetmiyordu.

"Bak Ömer biz Allah'ın sevdiği kullarız. İler de bu sıcağın mükafatını alacağız."

Ömer arkadaşının söylediği ile durup merakla baktı.

"Azad ileride nasıl bir mükafat bekliyorsun. Gerçekten merak ettim bu kadar sıcağın sana nasıl faydası olacak."

Azad sırıtarak arkadaşına bakıp "Ömer' im şöyle ki biz zaten cehennem sıcaklığı ile bu dünya da sınanıyoruz. Beklentim öbür tarafta bizim yeterince yandığımızı düşünüp. Artık müsemma göstermeleri."

Ömer çiddi çiddi cevap veren Azad'a baktı.

"Siktir lan manyak. Hata bende senin düzgün cevap vermeni bekledim."

Azad arkadaşının konuşması ile dahada güldü.

"Ne yapalım Ömer'im mecbur alışacan. Rıha'nın her bir yeri ayrı güzel. Sıcağı ap ayrı güzel. Hayattan tat almayı bileceksin. Elindekilerle yetinmeyi de. Ben seviyorum. Önceleri okul bittikten sonra dönmemeyi, düşündüm . Sonra eğlence anlayışımı doğdum topraklara göre ayarladım. Açıkcası mutluyum da, birde sevdiğimi alınca daha mutlu olacağım o ayrı."

Ömer yanında kör kötük aşık olmuş. Arkadaşına baktı.

"Asel'le asıl tanıştın ."

Azad bunu duyunca kahkalarla güldü. En komik tanışma hikayesi onlarındı.

"Ömer'im bizimki efsane birşey oldu. Daha doğrusu tanışmamıza vesile olan olay efsane bişeydi." Diye devam etti.

Ömer merakla ona baktı. "Nasıl yani" diye sordu.

Azad yine sırıtıyordu.

"Şöyle oldu Ömer' im biz oruç ayında. Balıklı gölde geziyorduk. Baktık adamın biri hemen yere yığıldı. Yaşlı tabi, hepimiz yardım etmek amaçlı yanına koştuk. Benim narin kelebeğim de ben doktorum diye atıldı." yüzünde ki sırıtmayla "Neyse adamı bir banka yatırtık. Bu benim narin kelebeğim. Kimse müdahele etmesin diye kızıyor. Tabi bizim insanımız meraklı etraf doldu. Neyse işte adam biraz kendine gelince su filan içirmeye çalıştılar. Zavalım oruç ya içmiyor. Birde açılın açılın diye bağırıyor. Hepimiz adam bunaldı sanarken."

Adam "açılın, açılın Allah'ta görsün şu halimi bu sıcakta oruç mu olur?"dedi.
(Yukardaki olay gerçekte yaşanmış)

"Tabi hepimiz gülmeye başlayınca. Benim narin kelebeğim kızmaya başladı. Yok dansözmü oynuyor. Tiyatro mu seyrediyormuşuz. İşte saydırdı. Ondan sonra da ben hergün beşyüz yataklı devlet hastanesinin yolunda git gel. Zavallı babaannem neler çekti garibim."

Ömer Mirza şaşırmaya devam ediyordu.

"Azad korkuyorum sormaya babaannen ne alaka kardeşim."

Azad, Ömer Mirza'nın sorusu ile erkeksi gür kahkahasını bıraktı. Yaşlı kadını çok uğraştırmıştı.

"Ömer'im ne yapayım benimki acildeydi. Onun nöbetleri olduğu günlerde. Babaanneme ya tuzlu ya ekşi yedirtiyordum. Tansiyonu fırlayınca! Bende hayırlı torun direkt hastaneye.
Sonunda Asel'imle babaannem anlayınca işte başladı aşkımız. Tabi babaannemden temiz bir sopa yedim, o da çabası. Ama olsun değdi."

Ömer Mirza, Azad'a sen iflah olmazsın bakışları ile baktı.

"Neyse Ömer'im gel bizim çiftliğe gidelim orda yüzeriz. Tabi önce pamuk tarlalarına bakmamız gerekli. Bugün işçiler çapa için gelecekti. Hem etrafıda gezmiş olursun."

Ömer kafasını sallayarak cevap verdi. Akşama kadar kalır akşam kaçardı nasıl olsa.

Arabaya binip yola koyuldular. Konuklu mezrasını geçince, pamuk tarlalarına geldiler.


Azad işçilerle ilgilenmek için yanından ayrıldı. Ömer Mirza'da çevreyi gezmek için dolaşmaya başladı.

Biraz ilerledikten sonra küçük bir kızın adamın biriyle tartıştığını gördü.
Yanlarına doğru ilerleyince bağrış sesleri yükseliyordu.

Adam kırkbeş yaşlarında kızda onsekiz gibi bir şeydi. Ömer Mirza yaklaştıkça sesler daha anlaşılıyordu.

Kız peşimi bırak istemiyorum diyordu. Adamda amcandan istedim. Benimsin diyordu.

Kızın Ömer Mirza'ya dönmesi ile adamın kızın yazmasını çekişi bir oldu.

Ömer Mirza böyle bir güzellik görmemişti! Kızın saçlarının rüzgarla savrulması bir oldu. Mavi mi, yeşil mi belli değildi gözleri? Yaş doluydu, ağladı ağlayacaktı. Ömer Mirza'nın yüreğine ılık birşey aktı o an.

Ömer Mirza yaşlı o gözler de kaybolmak istedi.

Kız karşısındaki adamı görünce şaşırdı. Ama ne güzel bakıyor diye geçirdi içinden. Arkasındaki adam tekrar onun çekiştirinçe kendine geldi.

Ömer Mirza adamın kızı rahatsz ettiğini anlayınca, kızı arkadına çekip. Adamın suratına kafasını indirdi.

Kızın çığlığı ile arkasını döndü. Adam ise burnunu tutmuş, ağza gelinmiyecek şeyler söylüyordu. Duydukları ile Ömer Mirza tekrar adamın yakasına yapıştı. Ağzını burnunu dağıtıncaya kadar dövdü. Çevredeki işçiler zor almışlardı Ömer Mirza'nın elinden adamı.

Ömer Mirza çevresine baktığın da genç kızı göremedi. Azad'ın yanına gidip çiftliğe döndüler. O gece gitmekten vazgeçti. Bir türlü kafasından çıkmıyordu. Dolu dolu gözleri. Rüzgarda uçuşan saçları.

Düşünceler içinde geceyi sabah etti! Sabah erken giyinip kızı gördüğü yere gitti yoktu.

İşçilere sordu herkes tanımadığını söyledi. Ömer Mirza anladı. Söylemek istemediklerini. Etrafı dolaşırsa bulur umuduyla pamuk tarlalarını dolaşmaya başladı. Lakin genç kız yoktu. Artık ne Urfa'nın sıcağı nede başka bir şey... Sadece gözü yaşlı gördüğü genç kız. Yüreğin de hiç tatmadığı bir duygu. Olabilir miydi? İlk bakışta aşk... İlk defa biri için bu kadar endişeleniyor ve böyle bir karmaşa yaşıyordu. Boş bakışlarını etrafında dolaştırdı. Belki bir yerden çıkar umudunu içinde taşıyordu. Mezopotamya'nın toprakları imkansız aşklara şahitti. Burada insanlar kalbine bir defa birini alır ve bir defa severlerdi. Ömer Mirza yaşadığı duygunun ne olduğunu bilmiyordu lakin verdiği acının farkındaydı. Söz de hemen evine dönecekti. Peki şimdi niye kendisini evsiz gibi hissediyordu. Bir çift yaşlı göze vurulmuştu. Kendi başına işin içinden çıkamayacağını anlayınca Azad'a anlattı derdini.

Azad anlardı aşkı arkadaşının da sevdaya düştüğünü anlayınca. Elinden geleni yapmak için harekete geçti. Ömer Mirza'yı alıp babaannesine gitti eski kurttu ne yapılması gerektiğini bilirdi.

Ömer Mirza babaanneye başından geçenleri anlattı. Kızı arayıp bulamadığını. Aklından çıkmadığını da. Yaşlı kadın sabırla dinledi Ömer Mirza'yı ama buralarda bir kızla arkadaşlık sevgili olmazdı. Eğer Ömer Mirza'nın amacı gönül eğlendirmek ise vazgeç diyecekti. Asla böyle bir şeye izin verip göz yumacak biri değildi. Aklından geçenleri Ömer Mirza'ya anlattı. Amacın gönül eğlendirmekse uzak dur dedi. Aklından at vebaline girme diye devam etti. Yaşlı kadını dinleyince endişesini haklı bulup ona durumunu anlattı. Açık konuştu o da zaten gönül eğlendirecek bir adam değildi. Gönlüne gireni nikahına almaya hazırdı. Eğer kızda kabul ederse çiddi olduğunu ekledi.

Yaşlı kadın yüzündeki tebessümle baktı adama. Bu iş tamamdı.

Akşama kadar kızın kim olduğunu kimlerden olduğunu öğrendi. Yaşlı kadın kızı araştırınca daha üzüldü. Yavrucak yetimdi. Anne babasını trafik kazasın da kaybetmişti. Amcasının yanında kalıyordu. Amcası ve yengesinin yapmadığı eziyet kalmamış ve ilkokuldan sonra okuldan alınıp tarla işlerine verilmişti.

Yaşlı kadının gözünde bu iş olmaz gibi geliyordu. Kimsesiz bir maraba kızıydı nasıl olsa! Ömer Mirza ise Cafer ağanın tek oğlu. Genç ağanın istese ailesi istemez diye düşündü.

Akşam yaşlı kadını üzgün gören Ömer Mirza bir şeylerin ters gittiğini anladı. Yaşlı kadını karşısına alıp konuştukça endişesi geçti ve yüzündeki gülümseme büyüdü.

Yaşlı kadın ise anlatıkları ile daha mutlu olan adama şaşırdı. Anlattıkları bitince Ömer Mirza kadının iki elini tutup öptü. Bugün dünyalar onun olmuştu. Kızın adını evini öğrenince gece vakti onu görmek için çıktı.

Adı Zeynep'ti yüreğini hoplatan küçüğü... Sabaha kadar bekledi. Bir umut onu görebilmek için. Sabah erken elinde kova ahıra doğru giden genç kızı gördü. Arkasından öfkeli bir şekilde giden orta yaşlı kadını da fark etti. Daha sonra ahırdan gelen bağrış seslerini. Merakına yenilip ahıra doğru ilerledi. Kadın Zeyneb'i hırpalıyordu?

"Evleneceksin" diyordu bağırarak.

Zeynep'te ağlaya ağlaya "hayır yenge" diye isyan ediyordu. O an Ömer Mirza kadının Zeyneb'in yengesi olduğunu anladı. Zaten babaanne anlatmıştı amca ve yengenin kızı hırpaladıklarını.

Zeynep ben küçüğüm diyince kadın saçlarından tutup!Yere savurması bir oldu kızı! Genç adam daha fazla dayanamayıp kadının yanına ilerledi.

Neler çekiyordu zavallı kız.

Zeyneb'i yerden kaldırıp arkasını aldı ve kadınla tartışmaya başladı. Karşısındaki kadın olmasaydı biliyordu neler yapacağını. Bağrışlara Zeyneb'in amcası da gelmişti.

Ömer Mirza kadından çıkaramadığı hırsını amcadan çıkardı. Genç adamda deli kuvveti vardı ve orta yaşlı adamın altına alıp yüzüne yumruklarını sıraladı. Zavallı genç kız korkudan donup kaldı. Yengesi amcasını genç adamın ellerinden almaya çalışıyordu lakin pek başarılı olduğu söylenemezdi.

Zeynep kısa bir süre sonra kendisini toparlayıp genç adamın amcasına vurmak için kaldırdığı eli tutup ağlamaklı sesiyle "yeter artık lütfen vurma" diye bağırdı.

Ömer Mirza önce kolunu tutan ele daha sonra gözleri dolu dolu genç kıza baktı. Öfkesi balon gibi söndü. Onu kolları arasına çekip kulağına fısıldar bir şekilde "üzgünüm seni korkutmak istemedim" dedi ve geri çekilip yüzünü iki elleri arasına alıp göz yaşlarını sildi. Gen kızın itiraz etmesine izin vermeden Zeyneb'i kolundan tutup arabaya bindirip șöfür koltuğuna geçip arabasını sürdü. Dikiz aynasından ahırdan çıkıp arabanın arkasından koşuşturan amcayı görsede görmezden geldi. Bakışları koltuğa sinmiş genç kızı bulduğunda ağzında bildiği küfürleri sıralayıp "korkma benden sana bir şey yapacak değilim."

Zeynep'in titreyen bakışları ve korkulu sesiyle "benden ne istiyorsun beni nereye götürüyorsun" demesiyle Ömer Mirza'nın dudakları kenara kıvrıldı. Keyifli bir tınıyla "senden pek istediğim bir şey yok. Gelinim olacaksın. Seninle evlenmeye gidiyoruz" demesiyle genç şok içinde kalmasına erkeksi gür bir kahkaha attıp yola döndü. Dün gece sabaha kadar uyku gözüne girmemişti. Şimdi de muradına eriyordu. Kısa süren bir yolculuktan sonra araba Azad'ın çiftliğinde durdu.

Ömer Mirza çiftliğe girdiği gibi Zeynep'le konuşup ona olan duygularını anlattı. Eğer kabul ederse onunla gerçekten evlenmek istediğini de söyledi. Zeynep gelişen olaylarla şaşırıp kaldı. O da ilk görüşte Ömer Mirza'yı çok beğendiğini gizlemiyordu. Gerçi Ömer Mirza beğenilmeyecek biri değildi. Birde amcasının onu evlendirmek istediği ondan yıllarca büyük kaba saba adam vardı. Amcası kıyameti koparacaktı. Ona minnet borcu vardı. Bu yaşına o onu getirmişti. Ama ilk defa kendi için bir şey yapmak istedi. Ömer Mirza'ya bakıp başını olumlu salladı. Anın da yanakları pembeleşti utançtan hemen kafasını eğdi. Daha iki gündür tanıdığı birinin evlenme teklifini kabul ediyordu. Lakin içinde bilmediği bir duygu ve ona güven diyen bir ses vardı.

Ömer Mirza aldığı cevapla mutluktan uçmak üzereydi. Hele Zeynep'in utançtan kafasını eğip pembeleșen yanaklarıyla mest oldu. Azad ikisinin rahat konușabilmesi için yanlız bırakmıştı. Ömer Mirza oturduğu yerden kalkıp elini uzatıp Zeynep'in çenesini kaldırdı. İkisinin bakışları bir birindeydi. Zeynep bir erkekle ilk defa yanlız başına ve bu kadar yakınlașıyordu. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki Ömer Mirza kalp atışlarını duyuyordu. Boşta olan eliyle genç kızın yüzüne dağılmış saçlarını kenara verip gülümsedi. Genç kızın saf duru güzelliği adamı mest ediyordu. Dudaklarını onun alnına bastırıp anlını anlına yasladı ve efsunlu bir tınıyla "Zeynep'im ben senden önce hiçbir kadına kaşımın altından bakmadım. Kimse kalbimi dolmurmayı bırak kapısının önünden geçmedi. Bir anda nasıl oldu bilmiyorum ama" Zeynep'in elini tutup kalbinin üstüne koydu. Genç kızın hızlı atan kalp atışları gibi onunda kalbi hızlı atıyordu.

Genç adam kuruyan dudaklarını ıslatıp "sanki buranın sahibi senmișsinde seni beklemiş gibi... Şimdi gidiyorum bir kaç gün sonra seni evime gelin yatağıma da helalim olarak almak için geri döneceğim."

Dudaklarını tekrar onun anlına bastırıp arkasını döndü ve yanından ayrıldı. Zeynep'i Azad'la ailesine teslim edip çiftlikten ayrıldı.

Önce Zeynep'in amcasına gitti. Yüzü dağılmış adamı görünce keyfi pek yerine geldi. Genç kızı başlık parası için vermek istediğini biliyordu. On katını önerip çıktı. Adam parayı duyunca çok memnun kalıp sesini çıkarmadı. Normalde başlık parası verecek biri değildi. Lakin onların bir sorun çıkarıp Zeynep'i zor durumda bırakmak istemedi.

Devamı çok hızlı gelişti. Ömer Mirza, Siverek'ten dayısını da alıp Amed'e geçti. Dayısı annesini ikna etmekte yardımcı olacaktı.

Yoksa Amine hanım hayatta kabul etmezdi. Akşam Boran dayısını da yemeğe çağırdı. Akşam yemeği baya kalabalık geçti. Dayıları yengeleri ve amcası Roşan'da aralarına katıldı. Ömer Mirza nerden nasıl başlayacağını bilmiyordu.

Cafer ağa ise karşısın da kıvranan oğlunu keyifle izliyordu. Kardeşi Roşan ona bir şeyler çıtlatmıştı. O da oğlunun konuşmasını merakla ve keyifle bekliyordu. Birde hiçbir şeyden habersiz keyifli bir Amine hanım vardı. Oğlu dönmüş yanın da abileri vardı. Birde küçük kayını gelmişti. Amine hanım böyle keyifli aile ortamlarını çok seviyordu.

Seyit bey abisi Boran beye bakıp söze girdi bir yerden başlamaları gerekliydi artık zaten Ömer Mirza kıvranıyordu heyecan yapmıştı.

Tabi tepkiyi Cafer ağadan çok kardeşleri Amine'den bekliyordu. Ömer Mirza'nın onlara anlattıklarını o da Amine ve Cafer ağaya anlattı. Genç adam görücüye çıkmış genç kızlar gibi heyecan yaşıyordu. Masada ki herkes bunun farkındaydı. Ömer Mirza'nın dayısını dinlerken masada hareketleben parmakları... Gömleğinin düğmelerini açması yüzünü sıvazlayıp somurtması. Orta yaşlı adamda onun bu haline bıyık altından gülüyorlardı.

Amine hanım şaşırarak dinledi kardeşlerini. Şimdiye kadar evlilik mevzusu açıldığın da deli gibi karşı çıkan oğlu! Şimdi gelmiş kendisi evlenmek istediğini söylüyordu! Birde kim olduğunu bilmedikleri bir kızla. Ömer Mirza'ya dönüp gülümsedi Amine hanım.

"Kimlerden bu şanslı kız" diye meraklı bir tınıyla oğluna sordu.

Ömer Mirza babasından destek ister gibi bakarak açıkladı annesine Zeynep'ini.

Amine hanım duyduklarıyla küçük bir şok daha geçirdi. O ona çevreden eğitim görmüş belli aile kızlarını yakıştırırken. O ise gitmiş ne olduğu belirsiz bir isimle karşısına çıkmıştı.

"Hayır" diye konağı inletti.

Oğlunun gözlerine öfke ile baktı.

"Sen Ömer Mirza! Sen koskocaman aşiretin varisi. Daha doğrusu babanın tek varisi! Üniversite eğitimi almış. Yurtdışın da eğitim görmüş adam." öfkeli bakışlarını etrafında gezdirdi. Ona kaşlarını çatmıș aile üyelerini umursamadan.

" Kendine nasıl bir köylü kızını yakıştırırsın. Herşeyi boşverdim. Eğitimsiz, kültürsüz bir kız nasıl olur. Aranızdaki farklılığı görmüyor musun?"

Ömer Mirza annesine anlamayan bakışlarla bakıyordu. Ne demek eğitimsiz kültürsüz. Annesinin söyleyeceklerini sabırla bekleyecekti. Zira onun söyleyecek çok şeyi vardı.


Amine Hanım oğluna irileșmiș gözleriyle "Çıldırmışsın sen! Asla buna iznim olmaz. Zaten ilk gördüğün gibi gelmiş karşıma insanları aracı etmişsin. Belki aşk değildir. Belki bir kaç gün sonra, vazgeçeceksin." diye bağırdı. Başında ki örtüyü düzeltip "Ömer Mirza'm git gez eğlen. Ama sakın öyle biriyle evlilik için karşıma gelme!"

Ellerini iki yana doğru açıp "Ya hiç mi ilerisini düşünmüyorsun. Sen onu topluma karım diye tanıştıracaksın. Aklın almıyor her halde! Yarın öbürgün şirket yemeklerine alın bu köylü benim karım diye tanıştırsın artık."

Ömer Mirza yumruğunu sıktı. Annesinin öfkesini ve içindekilerini kusmasını bekledi. Duydukları ile annesinin onu hiç tanımadığını anladı

"O da şalvarı ile sözülür. Sence akşama kadar Pamuk tarlalarında ter döken biri? Öyle ortamlara uyum sağlar mı?"

Ömer Mirza annesinin sözlerini bitirmesi ile önce büyüklerinin konuşmasını bekleyecekti.

Diğerleri ise şaşkınlıkla Amine hanımı dinlediler. Seyit ve Boran ağa kafalarını yazık dercesine salladılar.

Ömer Mirza konuştuktan sonra onlarda bir kaç cümle söyleyeceklerdi.

Ömer Mirza babasına baktı. Cafer ağada oğluna!
Vereceği tepkiyi bekliyordu. Bekleyip oğlunun arkasında bıraktıklarına layık olup olmadığını görecekti.

Ömer Mirza önce başını eğdi gülümseyerek salladı. Demek ki annesi hala oğlunu tanıyamamıştı.

Annesinin gözlerinin içine bakarak konuştu.

"Anne emin ol saydıklarının hiç biri umrum da değil. Kültürmüş, eğitimmiş hiç birini düşünmüyorum. Kimin neyi yakıştırıp yakıştırmadığını da! Ben Zeynep'i yanıma gönlüme yakıştırdım. Diğer şeyler takmıyorum. Senin de hiçbir zaman bu fikir ve düşünce yapısın da olduğunu bilmiyordum. Öğrenmem iyi oldu. Ne yazık! Sen beni oğlunu tanıyamamışsın."

Parmaklarını masaya vurup "Şunu da ekleyeyim anneciğim. Ben Zeynep'i seviyorum. O saydığın şeyler varya? İşte yemekler, kokteyller! Zeynep isterse şalvar giyip gelsin. Ben hiç goçunmam. Ben onu ayağındaki şalvarla sevdim. Ve sen emin ol ki çevrem de medeni görünüp orasını burasını acan çoktu. İsteseydim onlardan birini koluma takar. Karım diye karşına çıkarırdım. Ama gönül bu bak. Sen git yurtdışında eğitimler al. Büyük şehirlerde yaşa eğitimini kültürünü geliştir. Gel köylü kızına vurul."

Ömer Mirza daha fazla dayanamayıp yumruğunu masaya vurdu. Belki bu saygısızlıktı ama ilerde olacakların önünü alamazdı yoksa.

"Ana biz ne zamandır. İnsanları giyimi ve mevkisine göre ayırır olduk. Ben Zeyneb'i seviyorum. Ve en kısa zaman da evlenmek istiyorum. Sizin de saygı gösterip yanım da olmanızı."

Bir an annesinin köylü kızı dediği. Zeynep'i geldi aklına. Yüzünde küçük bir tebessüm yer aldı. Kızın zor bir hayatı vardı. Önünü almazsa annesinin ona pek rahat vermeyeceğinin bilinçindeydi. Genç ağa bakışlarını babasına çevirdi. Cafer ağa gülümseyerek kafasını salladı. Onun destek verdiği belliydi.

"Hazırlığını yap anneciğim. Yarın akşam gidip Zeynep'i isteyeceğiz. Bir hafta içinde düğün ve nişan her şey. Benim beklemek gibi bir niyetim yok." Deyip masadan kalkarak odasına çıktı. Gerisi dayıları, amcası ve babasındaydı. Gerçi babası sessiz kalarak razı olduğunu göstermişti. Bir tek annesi kalmıştı. O da diğerlerindeydi.

Boran ağa giden yeğenin arkasından kardeşine döndü. Çok ileri gitmişti.

Tamda Amine hanım ağzını konuşmak için açmıştıki.

Boran ağa eliyle dur işareti yaptı. Birinin Amine'yi durdurması gerektiriyordu. O da Boran ağaydı.

"Amine biz ne zamandır. İnsanları mevki ve mertepelerine göre sınıflandırıyorduk. Amine biz nerden geldik. Senin annen baban nereliydi. Bizde köylü insanların çocukları değil miyiz? Bizi farklılaştıran daha şanslı doğmamız mı? Amine sen böyle yetişmedin."

Yüzünü sıvazlayıp "Gerçekten bizi hayal kırıklığına uğrattın. Her şeyi beklerdik ama senin ağzından böyle şeyler. Bilmiyorum biz hiç bir zaman kız erkek evlat ayrımı yapmadık. Bur da yaşayanların tersine. Yoksa sen de biraz önce gerim gerim gerildiğin eğitimi alamayacaktın. Ve ne yazık aldığın eğitimin yetersiz olduğunu bize gösterdin. O kız sadece hayata biraz şansız başlamış. Hepsi bu kadar."

Boran Karadağlı'nın böyle şeylere tahammülü yoktu. Bu akşamki yemekte karısı Narin'in olmamasına şükrediyordu. Zira Amine bu tepkiyle kurtulamazdı "Daha hiç görüp tanımadığın biri için nasıl konuştun bilmiyorum ama oğlunun duygularına saygı göster. Yarın bir annenin olması gerektiği gibi oğlunun yanında dur. Eğitim ve kültüre gelince çok istiyorsan! Kızı aldıktan sonra yanında durur. Eksik kaldığı eğitimi tamamlamasına yardımcı ol." kız kardeşine küçümser bakışları atıp." Gerçi biz bu gece sadece eğitimin yeterli gelmediğini gördük." Deyip masadan kalktı. Kardeşine bakmadan konaktan çıkıp gitti.

Boran ağa için en önemli olan insanın kişiliğiydi. Kardeşinin konuştukları ile hayal kırıklığı yaşamıştı.

Amine hanım giden kardeşinin arkasına özgünce baktı.

Cafer ağa masadan kalktı. İlk defa karısı onun hayal kırıklığına uğratmıştı. Tamam kızması en doğal hakkıydı. Ama kullandığı kelimeler. Hele de bu eve gelin gelecek biri için.

"Umarım yaptığının yanlışın farkındasın. Yarın kendine çeki düzen verip. Hazır olmanı istiyorum. Bir anne gibi davran oğlunun ve bizim yanımızda dur. Bende bu akşam yaşananları görmezden geleceğim. Olur da bir daha yaşanırsa böyle küçük bir tepkiyle karşılaşacağını düşünme."

Sonra kardeşi ile kayınbiraderine döndü. Çok acele eden bir oğlu vardı. Her şeyin eksiksiz olması lazımdı.

"Size de ne yapmanız gerektiğini anlatmama gerek yok. Amca ve dayı olarak üstünüze düşeni yapmanız gerekiyor. Malum bir hafta içinde yeğeniniz düğün istiyor."

İkisi gülerek olumlu anlamda cevap verdiler. Şimdi dinlenmeleri gerekiyordu. Yarın uzun ve yorucu bir gün onları bekliyordu...

Diğer tarafta günü genç adamın söylediklerini düşünerek geçiren bir garip Zeynep. Aşk itirafı karșısında şaşırıp kaldı. Aslında insan ilk defa gördüğü biriyle neden evlenmek ister diye düşünüyordu. Peki ya onun için yaptıkları. Onu getirip Azad ağanın çifliğine yerleştirmişti. Zeynep arafta kalmıştı resmen. Azad ona çiftlikte kalmasını rica edip bir yere gitmemesini istemişti. Amcası da gelip onunla konuștu ve yarın gelip isteneceğini söyleyip gitti. Azad ağanın büyükannesi çok iyi davranıyordu. Zeynep için bundan sonra sen de benim bir kızımsın seni kendi elimle evlendirecem ve hiç bir şeyin eksik olmasına izin vermeyeceğim deyip onu anacan bir tavırla sarıp sarmaladı.

Ömer Mirza odasına çıktığı gibi onu arayıp yarına hazır olmasını istedi. İkisi de yarın için çok beycanlıydı.

Tabi Zeynep'in bir yanı eksikti. Anne babası olmuyacaktı bu önemli gününde. Birde korkuları vardı. Ya Ömer Mirza'nın ki sevgi değilde, acıma ise! Ya sadece merhamet gösterdiği içinse, kafası karma karışıktı. Zihninde dolaşan soruların önünü alamıyordu. Ya da ileride pişman olmaktan korkuyordu. Hayatı boyunca ilk defa kendi için bir şey yapmak istiyordu. O da Ömer Mirza'ya evet demekti. O bir garip Zeynep'ti kimsesi yoktu. Ağa oğluna gelin gitmek korkutuyordu onu... İleride olmazsa anlaşamazsalar diye çok korkuyordu. Ömer Mirza'nın ailesinin onu kendilerine layık görmeme korkusu zihninde onlarca soru! O bir garip Zeynep'ti. Düşüne düşüne uykuya daldı. Sabah kaltığında saatin baya geç oduğunu gördü. Üstünü giyip aşağı indi. Azad ağanın sesi baya yüksek geliyordu. Adımlarını sesin geldiği yere çevirdi.
Utangaç bir edayla bahçede kahvaltı eden Azad ağa ve baya güzel olan kadına baktı. Büyükanne de Azad'ın anlattıklarına kahkaha ile gülüyordu.

Azad onlara uzaktan bakan Zeynep'i görünce gülümseyerek yanlarına çağırdı. Onu göğsünü kabartarak narin kelebeği Asel ile tanıştırdı. Asel yanında porselen bebekleri kıskandıracak kıza tebessümle bakıp sımsıkı sarıldı. Azad dün gece durumu Asel'le anlatıp. Bugün Zeynep'in yanında olması için ricada bulunmuştu.

Telefonun zil sesi duyulunca Azad'ın yüzündeki sırıtış büyüdü. Zeynep'in telefonu olmadığı için dünden beri saat başı Ömer Mirza onu arıyordu.

"Efendim aşkım"diye açtı telefonu.

Asel kötü kötü bakışlar atarken. Azad daha çok eğleniyordu.

Ömer Mirza telefonu aşkım diye açan adamla küçük bir şok geçirdi. Önce telefona baktı yanlış mı aramış mı diye. Sonra şaklaban arkadaşının saçmalaması olduğunu anlayıp yüzünü somurttu.

"Ne diyorsun oğlum sen "diye bağırdı. Hiç hoşlanmazdı bu tür şeylerden. Azad bozuntuya vermeden hiçbir şey olmamış gibi devam etti. Bu adamı delirtmeyi seviyordu.

"Bakıyorum beni çok özledin. Ama sana şunu başından söyleyeyim benim başım bağlı. Yani sana bu kapıdan ekmek çıkmaz."

Asel sinirle Azad'a doğru ilerleyince. Azad oyununa son verdi.


"Ömer'im valla hırçın Asel'im beni parçalayacak gibi bakıyor. Ben telefonu Zeynep'ine vereyim. Benim gül cemalim için aramadığını biliyorum." Deyip telefonu hızlı bir şekilde Zeynep'e uzattı.

Sonra da Asel'ini kolunun altına alıp sımsıkı sarıldı. Bu kızı gerçekten çok seviyordu.


Zeynep utançtan elindeki telefonla ne yapacağının şașkınlığını yaşıyordu. Dünde aynı şeyi yapmıştı. Üstelik gece yarısı Azad'ı kapısına yollamıştı. Zeynep'in telefonu olmayınca Ömer Mirza mecburen Azad'ı araya sokuyordu.

Zeynep telofunu utanarak kullağına götürdü.

Ömer Mirza'nın Zeynep'im sesini duyunca kıpkırmızı oldu. Ne diyeceğini bilmiyordu. Daha onu doğru dürüst tanımıyordu bile adamı.

Kekeleyerek "eee_ffeendim" dedi.

Ömer Mirza duyduğu sesle mest oldu... Aşka geldi. Aşka inanmayan bir adam ilk görüşte küçük bir kıza meftun olmuştu.

"Kahvaltını ettin mi?"

Zeynep cevap vermekte zorlansada. "Daha etmedim" diye utana sıkıla onu cevapladı.

Ömer Mirza Zeynep'ten onunla konuşurken utanmamasını ve yapılması gerekenleri aynı zamanda yemek öğünlerini atlatmamasını istedi. Telefonu kapattığı gibi bir kahvaltısını edip hazırlıklara başladı.

Her şey o kadar hızlı gelişti. Asel Zeynep'i giydirip kuaföre teslim etti. Kuaförün işi bitince Asel ve çalışanlar hayranlıkla baktılar kıza. Genç kızın pak duru güzelliği dillere destan olacak türdendi. Ömer Mirza'nın neden bir anda çarpıldığı ortadaydı.

Kuaförlerin çiftlikten ayrılmasıyla yaşlı babaanne Hewlin Hanım elinde bir kutuyla kızların hazırlandığı odaya girdi. Genç kızın her şeyinin tam olmasını istiyordu. Hayranlıkla Zeynep'e bakıp elinde ki kutuyu açıp yaşlı elleriyle önce eldiven setinin kolyesini daha sonra da üç yüzüklü eldivenli bilekliği Zeynep'in eline taktı. Zeynep ona minnetle bakıyordu. Yaşlı kadın ona kol kanat geliyor. Hiçbir şeyin eksik olmasını istemiyordu. Setin küpelerini de takınca genç kıza sarılıp kulağına "rabbim ikinizi bir ömür bir yastıkta kocatsın" diye fısıldarak geri çekildi. Misafirlerin geldiğini duyunca hepsi aşağı indi.

Zeynep kapıda durup herkese hoş geldin dedi ve evin kızı gibi içeri buyur etti. Daha sonra büyüklerin elini öptü. Amine hanım ise dün köylü dediği kızın güzelliği ile çok şaşırdı.

Ömer Mirza Zeynep'ini gördükten sonra bakışlarını ondan alamıyordu. Heyecandan elindeki çiceği vermeyi unutmuştu. Zeynep önün de durup ona bakınca dudakları kenara kıvrıldı. Azad'ın onu dördüp bakışlarıyla elinde ki çiceği göstermesiyle başını eğip çiceği Zeynep'e uzattı. Tabi elinden alınan çiçekle bakışları tekrar Zeynep'ini buldu. İnkar edemeyeceği kadar güzeldi.

Asel Zeynep'i kolundan tutup gülümseyerek mutfağa götürdü. Zira ikisinin bakışmalarının bitmesini bekleseydiler sabaha isteme zor olurdu. Kısa bir süre geçtikten sonra Azad gelip kahveleri hazırlamalarını istedi.

Zeynep kahveleri hazırlayıp götüreceği anda Asel onu durdurup, kahveye tuzu bastı, birazçıkta isot koydu. Üstelik onunla yetinmeyip suyunada tuz koydu. Zeynep'in üzgün bakışlarını yüzünü somurtması bir işe yaramadı.

Zeynep heyecanla elleri titreyerek içeri geçtiğin de Ömer Mirza meleğine bakıyordu. Kahveleri dağıtmasını hayranlıkla bekledi. Onun kahvesini uzatınca uzun uzun Zeynep'in gözlerine baktı.

Zeynep ise onun her bakışın da kıpkırmızı kesiliyordu.

Azad boğazını temizleyerek Ömer'in kulağına eğilip "alsana kahveni bakıyorum hülyalara daldın." deyince Ömer Mirza kendine geldi.

Kahvesini uzanarak aldı. Zeynep'in gözlerinin içine bakıp bir dikişte içti. Tuzlu kahve ile boğazı yanınca bir dikişte suyu da içti. Boğazındaki yanma baya büyüdü. Hemen Azad'ın suyuna uzanıp aldı. Yoksa resmen boğulacaktı.

Zeynep Ömer Mirza'nın yaptığı ile gülümsedi. Ömer Mirza o gülüşte kaldı. İçtiği tuzlu kahveyi unuttu. Ömrünü o gülüşe hapsetmek istedi. Cafer ağa yüzükleri takmak için ayağa kalkıp Ömer ve Zeynep'i çağırdı. O kadar bir birlerine dalmışlardı ki isteme faslını duymamıșlardı. İkisi gerçek dünyaya dönüp odanın ortasına doğru ilerlediler.

Elinde tepsi ile Asel geldi. Cafer ağa yüzüklerini takıp iki gençe ömür boyu mutlulukar diledi. Kurdeleyi kesmek için makasa uzanınca Asel'in makas kesmiyor sözleri duyuldu. Zeynep bugün her şeyin tam olması için çabalayan insanlara minnetle baktı. Gerçek ailesiymiș gibi destek olup yanında duruyorlardı.

Cafer ağa tepsiye yüklü bir bahşiş bırakıp. Kurdeleyi kesti. Daha sonra okunan Fatiha'dan sonra misafirlere baklava ve kola dağıtıldı. Urfa'da adetti yüzükler kesildikten Fatiha okunur baklava ve kola dağıtılırdı.

Ömer Mirza yüzüklerin takılmasından sonra daha fazla dayanamayıp Zeynep'i kolundan tutuğu gibi alıp kalabalıktan kaçırdı. Genç kız heyecanla elini tutup çekiştiren adamın arkasından devam etti. O gece Zeynep içindeki korkuları Ömer Mirza'ya! Ömer Mirza'da ona olan aşkını dile getirdi. Gece boyunca Mezopotamya'nın toprakları güzel bir aşkın doğuşuna şahitlik etti. Gecenin karanlığını ayın șavkı aydınlatıyordu. Lakin ay ışığının aydınlığını Zeynep'in güzelliği gölgede bırakıyordu. Ömer Mirza hayranlıkla genç kızı izliyordu. Elini kaldırıp parmak uçlarıyla onun yüzüne düşen bir tutam saçını kenara verdi. Adamın kalbi heyecanla atıyordu. Parmak uçlarını onun pürüzsüz teninde gezdirip "ey sevgili sende ki nasıl bir güzelliktir de ayın șavkını sönük bırakıyor."

Zeynep'in gözleri titredi. Yutkunamıyordu. Ömer Mirza ona zarar vermekten korkar gibi parmak uçlarını yanağında gezdirip onun yeşil irislerine bakıp "Urfa'da orman yoktu da gözlerimle bu toprakların yeşile hasretini bitirip Ömer Mirza'nın yüreğine düşeyim dedin de rabbim seni bana nasip etti."

Zeynep daha fazla dayanamayıp ona sarıldı. Genç adam onu göğsüne saklamak ister gibi sımsıkı sarıldı. Dudaklarını saçlarına bastırıp" Zeynep rabbim bana ömrüm nasip edip takatim oldukça senin yerin burası "

Zeynep kimsesiz Zeynep! Başını ilk defa güvenilir birinin göğsüne dayıyordu. Onun ferah ve huzur veren kokusunu içine çekti. Saçlarında hissetiği dudaklarla gözlerini yumdu. Büyük bir nefes alıp" Ben kimsesiz Ömer Allah aşkına beni yarı yolda bırakmak gibi bir niyetin varsa bana umut verme... Seni kalbime alır bağlanırım... Olurda benden gidersen evsiz yuvasız kalırım... Bana o kadar güzel yaklaşıyorsun ki yarın sabah kalkıp yaşadıklarımın bir rüya olmasından korkuyorum."

Ömer Mirza kaşlarını çatsada gülümsedi. Kollarında ki kızı haklı buluyordu. Sonuçta daha yeni bir birlerini tanımaya başlıyorlardı.

Herkes gitmek için kalkınca. Ömer Mirza arabaya gidip bir kutu getirip Zeynep'e uzattı. Zeynep şaşkınca bakınca ona telefon aldığını istediği zaman görüşmek istediğini dile getirdi.

O gece ve sonraki gece Ömer Mirza' nın saatlerce araması ile geçti.

Nişanı kına gecesi rüya gibiydi. Özellikle kına gecesine Ömer ve Azad'ın inad edip gelmeleri. Olay olmuştu.

Ömer Mirza gelinle beraber aşağı inmişti kına bitinceye kadar da sevdiği kızı bırakmayıp gitmemişti.

Zeynep'i bindallı içinde görünce bir kez daha hayran kaldı.

Azad ise Ömer'in ondan önce evlenmesine çıldırmıştı resmen. Asel'i gördüğü yerde sıkıştırıp evlenmek istediğini dile getiriyor. İsyan bayraklarını asıyordu.

Düğün günü gelip çatmıştı. Ömer Mirza dün gelinini memleketine getirmişti. Yol uzak diye ama babaanne diretip gelin düğüne kadar damat evinde kalmayacak diyince.
Dayısı Boran ağa müdahale edip kendi konağına götürdü. Bu yüzden gelin Boran ağanın evinden çıkarılacaktı.

Amine hanım Zeynep'i sevmesede oğlu ve kocasının tutumu yüzünden ses çıkaramıyordu.

Azad'ın babaannesi dediğini yaptı. Kızını evlendirir gibi evlendiriyordu Zeynep'i! Zeynep'e çeyiz düzmüş hiçbir şeyini eksik bırakmadı.

Zeynep aynaya son kez bakıyordu. Gerçekten çok güzel olmuştu. Asel hayranlıkla baktı arkadaşına daha yeni tanımasına rağmen çok sevmişti onu.

Babaanne de kısa süre de alışmıştı kanadı kırık kızına. Göz yaşlarını silip ayağa kalktı. Zeynep'in gözlerini silip yanaklarından öptü. Zeynep sımsıkı sarıldı yaşlı kadına.

Odaya elinde kırmızı kuşakla Azad girdi. Ömer Mirza dediğini yapmıştı. Hiçbir şeyi eksik bırakmadı.

Azad gülümseyerek baktı Zeynep'e! O da gerçekten kardeşi gibi sevmişti bu kısa zamanda Zeynep'i.

Elinde ki kırmızı kuşağı iki defa bağlayıp açtı... Üçüncü seferde bağlayıp onu alnından öpüp duvağını örttü.

Kulağına eğilip "artık bir abin olduğunu unutma ne zaman sıkılırsan gel kapımız sana her zaman açık" deyip koluna girdi.

Onu aşağı da bekleyen sabırsız bir damat vardı.

Merdivenleri indiklerinde onu davullarla bekleyen Ömer Mirza'yı gördü. Kalbi heyecandan çıkacak gibiydi.

Boran ağa Azad'ın kolundan alarak. Kendi girdi Zeynep'in koluna, kendi kızında yaşayamamıştı bunu, için de kalan yaraydı. Ömer Mirza'ya teslim etmeden "Zeynep artık bu konağın kızı, onu üzecek tek şeyde beni karşın da bulursun." Ömer Mirza kafasını olumlu anlamda sallayıp Zeynep'e kolunu uzattı.

Boran ağa ne çok istemişti Heja'da yaşamak bu duyguyu.

Dualarını ettikten sonra Zeyneb'i Ömer Mirza'ya teslim etti.

"Kızımıza iyi bak onu sana Allah'ın emaneti olarak veriyorum. Umarım bir ömür boyu mutlu olursunuz"deyip uğurladı.

Ömer Mirza keyifle gelin arabasına bindi. Yanın da heyecandan tirtir karısına baktı. Dini nikahı nişan gecesi babaannenin istediği kıymışlardı. Resmi nikahta bugündü.

Zeyneb'in kulağına eğilip. "Korkma"dedi.

Zeynep kafasını kaldırıp kocasına baktı. "Korkmuyorum! Sadece çok heyecanlıyım" dedi.

Konağa geldiklerinde her yer çok kalabalıktı. Zeynep ilk defa bu kadar kalabalığı görüyordu. Bir yerde çalan davullar diğer yerde kaynayan kazanlar.

Ömer Mirza arabadan inip öbür tarafa geçti. Elini uzattı Zeynep inmedi. Babaanne sıkı sıkı tembihlemişti onu.

Ömer Mirza, Zeynep'in neden inmediğini bir türlü anlamadı.

Sonra babası Cafer ağa gülümseyerek geldi. Bu eski bir adetti.
Kızım in dedi. Evimdeki en iyi danayı sana verdim dedi. Zeynep yine inmedi. Cafer ağa daha da gülümsedi.

Ömer Mirza hiçbir şey anlamıyordu. Evdeki en iyi dana evlenecek oğlana denirdi. Gelini kandırmak amaçlı söylenirdi. Babaanne Zeynep'i sıkı sıkıya tembih edip söylemişti.

Tamam kızım o zaman Ergani'deki çiftlik senin diyince Zeynep indi.

Amine hanım sinirle soludu. Zeynep'e çiftlik verilmesi çoktu onun gözünde.

Ömer Mirza karısını alıp konağın kapısına getirdi. Amine hanım testiyi gelinin eline verdi.

Zeynep testiyi bir defada kırdı. Ardından eline yumurta verildi. Zeynep yumurtayıda kapının en üst tarafına attı.

Ömer Mirza karısının koluna girip annesinin tuttuğu Kuran'ın altından geçti.

Önce resmi nikahları kıyıldı. Sonrası ise herkesin halaya girmesi ile devam etmişti. Halayın başını Murat ve karısı Esra çekiyordu.

Murat'la Esra'da zor bir süreçten geçmişlerdi. Ama aşkları ilk gün gibi devam ediyordu.

Azad Asel'in koluna girip çekiştirince! Asel'den isyan sesleri geliyordu. Asel gerçekten halay çekmesini bilmiyordu.

Gel görki bunu bir türlü Azad'a dinletemiyordu.

Halaylardan sonra takı törenine takılmıştı. Aşiret düğünü olduğu için takılan takının haddi hesabı yoktu. Bunda Karahan'lıların genç ağası ve Cafer ağanın tek oğlu olmasının da etkileri çoktu.

Boran ağa altın kemer. Roşan amcası ise freng bağı taktı. Seyit dayısı ise tam akıtma. Azad'da kız tarafı olarak Madonna seti taktı.

Zeynep artık altınları taşıyamaz hale geldi ve çıkarıp yanındaki çantaya koydu tabi tekrardan takılıyorum. 3 saat süren bir takı merasimi bittiğinde gelin damatta yorgunluktan bitmişlerdi.

Sonunda herkes dağılmış ailece kalmışlardı. Amine hanım gelip Zeyneb'i kaldırdı. Odasına götürdü. Ona korkmaması gerektiğini yarın sadıçın gelip çarşafı isteyeceğini hediyesi ile birlikte vermesini söyledi.

Amine hanım gittikten kısa bir süre sonra Ömer Mirza geldi.

Duvağını kaldırıp alnından öptü. Karşısındaki güzelliğe baktı. Bir ömür boyu durup onu izleyebilirdi aslında.

"Hadi şükür namazı kılalım" dedi.

Beraber oturup namazlarını kıldılar. Ömer Mirza hala heyecandan titreyen karısına baktı. İlk defa sevmişti adam. Sonunda ne olacağını düşünmeden girmişti bu yola.

Zeyneb'in yanına gelerek yüzünü iki elinin arasına aldı. Alnından öptü, gözlerinin içine bakarak konuştu.

"Merak etme sana dokunmayacağım. Seni ilk gördüğüm gibi sevdim. Senin başkası ile olma fikri delirtti beni. O yüzden bu kadar acele ettim. Bide amcanın evinde çektiğin eziyeti öğrendim. Seni orda bırakamazdım."

"Bana alışmanı beni sevmeni beklerim. Sen ne zaman hazır olduğunu beni kabullendiğini söyledin o zaman Zeynep. Şimdi üstünü çıkar rahat bişi giy uyuyalım. Gerçekten bugün çok yoruldun."

Zeynep minnetle baktı Ömer Mirza'ya sırtını döndüğünde Ömer Mirza gelinliğin düğmelerini açıp dolaba ilerledi.

Zeynep de banyoya koştu. Ömer Mirza kendine giyecek bişi almadan banyoya koşan karısına baktı.

Üstünü çıkarıp pijamalarını giydi. Zeyneb'in giysilerine bakarak ona pijama ve iç çamaşır çıkarttı banyonun kapısını çaldı.

Zeynep kapıdan kafasını çıkarıp baktı. Ömer Mirza elindekilerini ona uzatıp yatağa ilerledi.

Biraz sonra Zeyneb'in çığlığı duyuldu. Ömer Mirza keyifle güldü. Zeyneb'in iç çamaşırlarına tepki göstereceğini biliyordu.

Zeynep banyodaki işini uzattıkça uzattı. Ömer'in uyumasını istiyordu. Sonunda banyodan çıktıktan sonra küçük adımlarla yatağa ilerledi.

Ömer Mirza'nın gözlerinin kapalı olduğunu görünce, rahatlayıp yatağa uzandı.

Ömer Mirza kollarını beline sarıp onu kendine çekti.

Zeynep küçük bir çığlık atınca. Ömer Mirza kullağına.

"Bir daha bu kadar bekletme. Sana dokunmıyacağım dedim. Ayrı uyuyacağız demedim. Senin yerin bu kollar. Bir daha bu kadar boş bırakma" dedi.

Zeynep duydukları ile dahada heyecanlandı ama her nedense hoşuna da gitti. Kendini huzurlu bir uykunun kollarına bıraktı.

Sabah erken çalınan kapı ile yatağından sıçradı. Kalkmak için yeltenince Ömer Mirza onu iyice kollarına çekti.

Zeynep kapı diyince Ömer Mirza gözlerini şaşkınlıkla açtı. Komidinin özerindeki telefonuna alıp saatte baktı.
"Bu saatte kim olabilir ki" deyince.

Zeynep kızardı. Nasıl söylese diye utandı. Sonra sadece çarşaf dedi.

Ömer Mirza başta ne dediğini anlamadı. Sonra sinirle kalktı. Kapıyı açıp karşısında duran teyzesine baktı.

Teyzesi Ayşe hanım açılan kapı ile şaşırsa da birşey diyemedi. Biliyordu Ömer duyunca delirirdi.

Ömer Mirza sesi çıkmayan teyzesine baktı. İçinden sabır çekip konuştu.

"Hayırdır teyze sabah sabah kötü birşey mi oldu."

Kadın korksa utansa da mecburdu. Sadece çarşaf dedi.

Ömer Mirza sinirle soludu onu gönderenenin kim olduğunu biliyordu.

"Teyze siz çıldırdınız mı? Ben namusumun hesabını ne zamandan beri verir oldum. Böyle bişi için kapıma nasıl gelirsiniz. Kime kanıtlıyorum kendimi. Sizce ben yatak odamdan elinize çarşaf verecek kadar onursuz muyum. Git o ablana söyle cesareti varsa kendi gelsin kapıma çarşaf almaya. Ha unutmadan karıma bu konuyla ilgili tek bir itamda bulunursanız. Bu konağı yakarım sonra da oturur izlerim. Ona göre ayağınızı denk alın" deyip kapıyı surattına kapattı.

Arkasını dönüp biraz önce hiç birşey olmamış gibi yatağına geri döndü. Zeyneb'i kollarına alıp hapsetti. Zeyneb'in kıpırdadığını görünce. Kafasını boynuna gömüp sakın,sakın tek bir kelime duymak istemiyorum. Diyip kendini uykuya teslim etti.

Ömer Mirza bir yıl sabretti. Bir yıl sonra Zeynep'te sevdiğini söyleyip hazırım deyince vuslata erdi.

Ömer Mirza kolların da hareketlenen karısı ile kendisine geldi. Kollarında ki kadına ölüme aşıktı. Onunla olan hiçbir şeyde pişman değildi. Dünü bugünü yarını ve ahiretti oydu. Bugün çok yorucu geçecekti. Karısını hiç üzmemek için elinden geleni yapacaktı.

Zeynep kocasının boynunu öperek sarıldı kocasına bu adam dünyada da ona gelen mükafattı.

Ömer Mirza' nın gülümsemesi büyüdü. Bu kadın onun şükür sebebiydi.

"Hadi kalk güzelim bugün yoğun bir gün beni bekliyor. Birde seninle akşam konuşmam gereken bir konu var" dedi.

Zeynep biraz daha sırnaştı kocasına, onu gerçekten seviyordu.

Ömer Mirza hala uykusunu alamayan karısını görünce dayanamadı. Saçlarını okşayarak uyu dedi! Zeynep kafasını sallayıp yorgun sesi ile biraz daha dedi.

Ömer Mirza karısı uyusun diye saçlarını biraz daha okşadı. Kedi gibi hemen uyurdu Zeynep. Saçları ile uğraşması çok hoşuna giderdi.

Ömer Mirza uyuyan karısından sonra yataktan kalktı. Hala çok erkendi.

Duşunu alıp üstünü giydi. Başka bir odaya geçip namaz kılmaya başladı. Rabbi yardımcı olursa bugünü alnının akıyla atlatırdı.

Azad gece Asel'le gelip boş olan misafir odasına yerleşmişti. Gece onuda uyku tutmamıştı. Sabah erken gelen seslerle Ömer Mirza'nın namaz kıldığı odaya ilerledi. Ömer'in gerçekten ne yapmaya çalıştığını anlamıyordu ama olurda yanlış birşey yapıp Zeynep'in üzüleceği birşey yaparsa onu alıp gidecekti. Zeynep onun için olmayan kız kardeşi olmuştu. Onu üzen Azad'ı bulurdu karşısında.

Azad Ömer Mirza'nın odasına girince namaz kıldığını anladı. Sabah namazını ne olursa olsun kılardı. Arkasından iki rekat şükür namazını. O iki rekat rabbi Zeynep'ini karşısına çıkardı diyeydi.



Namazını kılıp arkasını döndüğünde Azad'ı farketti o kadar dalmıştı ki geldiğini bile duymamıştı. Büyük bir nefes alıp koltuğa oturdu.

Eli ile koltuğu işaret edip Azad'ın oturmasını istedi. Azad oturup konuşmaya başladı.

"Ne yapmayı düşünüyorsun. Berat ağanın bunu bilerek yaptırdığı orta da. Seni dize getirmek istedi. Aslında hüküm belli ama ben senin ne yapmayı düşündüğünü merak ediyorum." dedi.

Ömer Mirza büyük bir nefes alıp sesli bir şekilde bıraktı. Kafasını iki elinin arasına alıp sıktı. Onun ne yapacağı belliydi. Gülümseyerek Azad'a baktı.

"Bakalım Berat ağa beni dize getirecek mi Azad! Sadece kazandığını düşünsün. Aşiretin veya başkasının kararını kabul etmediği mi yakın da anlar. Zeyneb'in üzülmesine asla izin vermem. Sadece biraz zaman vereceğim onlara. Onlar kazanıp benim boyun eğdiğimi düşünsünler."

Azad kaşlarını çatarak baktı Ömer Mirza'ya ne demekti bunlar o hiçbir şey anlamıyordu.

"Fazla düşünme Azad. Biz Murat geldiğin de çıkacağız. Sen ve Asel Zeynep'le ilgilenin. Akşam karımı alıp konağa dönün orada anlarsın ne yapmak istediğimi."

Mirakan konağın da hazırlık erken başladı. Heja bedenine yaptığı deq'lerin vücudunda yarattığı ağrı yüzünden uyuyamadı. Sabah erken kalkıp kahvaltı hazırladı. En azından kafası dağılırdı. O dudağına yaptığı deq yüzünden sadece sıvı şeyler tüketebiliyordu. Kendisi için çorba yapıp bir kase içti ve mutfaktan çıktı. Diğer aile üyeleri de hızlıca yapılan kahvaltıdan sonra hazırlıklar için herkes bir yere dağıldı. Bugün Zilan evlenecekti.

Continue Reading

You'll Also Like

809K 46.4K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
4.7M 144K 57
Böğürtlen dikenler arasında yetişen nadide bir meyvedir. Dikenler arasından türlü zorluklarla sahip olursunuz onun lezzetine. İnsan umut ettikçe yaşa...
2.1M 94.9K 88
"Kitap okuyorum sessiz olur musun?" "Benim yüzümde mi yazıyor cümleler?" "Hayır, kitap baştan aşağı sensin. Tozlanır diye diğerlerinin yanına koyam...
1M 67K 56
"Hiç mi görmüyorsun ya, hiç mi anlamıyorsun beni Elfida?" diye bağırdı sinirle. Kaşlarım bilinmezlikle çatıldı. Neyi anlamıyordum? Yüz ifadem iyice...