salir : yoonmin

By ymsthetic

10.3K 1.2K 1.5K

park jimin, terk ettiği ülkesine ve arkadaşlarına geri dönmüştü. belki intikam, belki de kurtarmak için. More

1| "Siz bir hiçsiniz."
2| "Suçlu."
3| "Beyaz güller."
4| "Kurallar."
6| "Bataklığın ilk adımı."
7| "Jest."
8| "Bırakalım Yansınlar."
9| "Hayatla iddia."
10| "Adımlar."
11| "Korkular."
12| "Güven kazanmak."
13| "Çapraz ateş."
14| "Açık kartlar."
15| "Terli bedenler."
16| "Kanlı sırlar."
17| "Madalyonun vicdanlı yüzü."

5| "Affetmeni Bekleyeceğim."

667 89 100
By ymsthetic

tarihlere dikkat ederek okuyun, bir süre geçimiş ve günümüz bağlantılı bir şekilde paralel gidecek. kafanızda karışıklıklar varsa bana sorabilirsiniz.

——

09.02.2020

Zihnimde eski bir anım dönüp dolaşıyordu ve nefes almamı engelliyordu. Yoongi'yle sevgili olduğumuz ilk aylarda fırsat buldukça kaçtığımız bir tepe vardı. Orada sessizce oturur rüzgarın yüzümüzü yalamasına izin verirdik. Birbirimizden tatlı öpücükler çalar, ellerimizi asla ayırmazdık. Her gözümü kapattığımda bu anları görmek artık bi işkenceydi benim için. Çünkü artık anılarımdaki kadar mutlu değildim. Ve Yoongi'yle sevgili değildim. İlk kez tepede Yoongi'yi saatlerce beklemem ve gelmemesi, ondan sonra da hep orada öylece tek başıma oturmam geliyordu aklıma sonrasında. Üst üste ekilmek... Saf bir çocuktum sanırım.

Şimdi evimin salonunda oturmuş koyacağımız kuralları yazmak için önümdeki kağıtla kaleme bakıyordum. Kimse kural önerisinde bulunmuyordu. Öyleyse... İş başa düşmüştü yine.

"Kural 1: yukarıdaki odaları boşaltacaksınız ve asla yukarı kata çıkmayacaksınız." dedim. Kimsenin itirazını ya da önergesini beklemeden kuralı kağıda geçirdim.

"Ama burada sadece 2 oda var. Ve tek banyo var." dedi Taehyung. Ona bakmadan sorusunu yanıtladım. "Biriniz salonda yatarsınız. Banyoyu da sırayla kullanırsınız."

"Bu kanepeler çok rahatsız. Kimse burada yatmak istemez ki?" dedi Yoongi. Onunda yüzüne bakmadım. "Kura çekin. Ya da arkadaşların için bi iyilik yap ve sen yat kanepede?" cevap veremedi. Bende düşünmeye devam ettim.

"Kural 2: İki katın elektrik ve su faturalarını ayıracağız. Sadece mutfak gelir giderleri ortak olacak."

"Gülmemek için kendimi zor tutuyorum ama bitmişiz biz." Namjoon hyung gülmekten çok uzak bi şekilde mırıldandı. "Gül Namjoon gül. İki yıl öncesinde bitmeye başlamıştık zaten, iyi dayandık." Kendi arasında konuşan Namjoon ve Hoseok hyungu da umursamadım.

Paris'teyken hepsinin aileleriyle görüşmeye devam etmiştim. Kıx kardeşleri, abileri ya da ablaları ile bile. Onları o kadar sıkı tembihlemiştim ki konuşurken bu altı çocuğun adını anmayı geç bahsini dahi açmıyorlardı. Yani ne yaşadıklarından haberim yoktu, ilgilenmiyordum. Büyük bir zevkle onları umursamıyordum.

Aklımdan karşık düşünceler geçerken sadece iki madde yazdığım kağıda baktım. Daha önce hiç yakın olduğum birileriyle uzak davranmak için ne yapabileceğimi düşünmemiştim. Onlar da düşünmemiş olacak ki kural adına tek kelime etmiyorlardı.

Hepsinin duyabileceği sesle kuralı okurken, geliştirdiğim el yazımla diğer iki maddenin yanına üçüncü maddeyi yazmaya başladım.

"Kural 3: eve başka arkadaş getirmek yasak. Bu yasak sadece sizin için geçerli, benim için değil. Aileleriniz gelebilir."

"Kimsemiz yok zaten merak etme." Taehyung'a dönüp gözlerine baktım. Bir anda onunla göz temasına girmeme şaşırmış olacak ki yerinde kıpırdandı. Onun gözlerinden türlü duygular geçerken, benim gözlerimde sadece donukluk vardı. Yüz ifademle benzerdi. Dişlerimi sıkıp, kalemi elimde bir tur çevirdim. Birazdan söyleyeceğim kuralı yazmayacaktım.

"Kural 4: duygu sömürüsü ve ajitasyon yapmak yasak." kalemi sert bi şekilde masaya fırlattım ve ayağa kalktım. "Bencil orospu çocukları olmakta yasak." Taehyung gözleri kocaman açılmışken korkarak bana baktı. Benden neden korkuyordu ki? Kendi bencilliginden korkmalıydı.

Kimsemiz yok diyordu. "Kimseniz yok ha! Kimseniz yok..." Histerik bir gülüş yayıldı kurumuş dudaklarıma. Beynimin için de yavru bir kedi vardı sanki, kıvrımlarımın içinde dönüp dolaşıp ip yumağıyla oynuyordu. Karışıyordum, düşünemiyordum ve beynim birbirine dolanmış gibi hissediyordum.

Söylediği cümle içimde bir yerleri tetiklemiş olmalıydı ki, cümleyi atlatıp düşüncelerimi serbest bırakamıyordum. Bende yıllar önce gözlerim kızarık, sesim ağlamaktan çatlamışken ona bakıp "Kimsem kalmadı," demiştim. Tepki vermemişti. Takım elbisesinin ceketini elimden alıp öylece çıkıp gitmişti evimden. Bencillerdi gerçekten, çok bencil.

"Sizi bu evden kovmamak için kendimi zor tutuyorum. Hepinizi aileleriniz hatrına saklıyorum bu evde haberiniz olsun. Sakın yanlış bi hareket yapmayın." Beynimde dolanan yavru kedi bir saniyeliğine durmuş, olduğu yerde ip yumağıyla oynsmaya devam etmişti. Sanki onunla birlikte düşüncelerimde karışıklıktan kurtulmuş gibiydi. Sessiz ama sert bir tonda konuşmuştum.

Salonun ortasında sinirden titreyen ellerimle volta atıyordum. İstemiyordum hiçbirisini görmek. Bir şey demiyorlardı. Öylece oturup ya beni ya da yeri izliyorlardı. Gidecek kadar gururları kalmamıştı çünkü bitik haldelerdi. Anlıyordum onları, Paris'e gitmeden bir gece önce ben de böyle hissediyordum.

İstenmediğini bilmek ama gidecek gücü olmamak.

İçimde sanki git gide büyüyen bi ateş vardı. Organlarımı yakıp kül etmişti ve boğazımdan dumanı çıkıyordu sanki. Aldığım nefesler boğazımda tıkılı kalıyordu.

Susturamıyordum kendimi.

"Stüdyoyu da boşaltacaksınız. Sizden tek bir iz bile görmek istemiyorum. Yoongi'ye söyledim size de söyleyeyim." hızlı adımlarla merdivene ilerlerken hala sus pus oturmuş bekleyen eski arkadaşlarıma ve eski sevgilime baktım. "Ve bu eve de elinizden geldiğince geç gelin. Mesela sadece uyumak için falan." son sözlerimi söyleyip sağımda kalan beyaz merdivene doğru ilerledim.

Merdivenlerden büyük bir hızla çıkıp koridorun sonundaki işlemeli beyaz kapının önünde durdum. Bu katta tam olarak sekiz oda vardı. Umarım Yoongi hayatının hatasını yapıp ben gittikten sonra da o kadar oda varken bu odada uyumamıştır. İçeri girdiğimde aldığım koku ve etraftaki eşyalar düşüncelerimin tam tersiydi.

Her şey aynıydı.

Yüzsüz orospu çocuğu. Ben gittikten sonra bile yatağımızda yatmaya yüzü vardı demek. Hışımla odadan çıkıp banyolardan birisine girdim. Çöp poşeti rulosunu alıp odaya geri döndüm. Dolaptaki eşyaların tümünü poşete tıktım. Ayakkabılar, parfümler, takılar... Her şeyi. Üç çöp poşetini yerde sürükleyerek kapıdan dışarı attım.

Parfüm şişelerinin yere düşme sesi koridorda yankılandı. Önemsemedim. Yeni bir çöp poşeti açıp yatak çarşaflarını ve yastık kılıflarını da içine koydum. Aldığım kokuya aldanmadım. Çok güzel kokuyordu. O hep güzel kokardı zaten. Etrafa şöyle bir baktım ve ona dair her şeyden kurtulduğuma emin oldum. Bir tek yatak kalmıştı. Delirmiş gibiydim, delirmiş olabilir miydim?

Bu gece burada yatacağım için önce yatağı atmak istemedim. Ama bu yatakta uyuma fikri bi an çok mide bulandırcı gelmişti bana. Sevdiğim adamla sevişmelerimizin yaşandığı bu yatak artık kirli bi yataktı benim için. Gözlerimin dolmasına izin vermeyecektim.

Her şeye ağlarsam işim zordu gerçekten.

Yatağı da kaldırıp kapının önüne koydum ve merdivenlerden aşağı indim. Bıraktığım komumla neredeyse aynıydılar. Yüz ifadeleri daha dağınık ve gözleri biraz kızarıktı. Benimle yarışamazlardı bile ama üzgün görünüyorlardı.

Koltuğun kenarına koyduğum ceketimi giyerken onlara ithafen konuştum.

"Ben gidiyorum. İki saate dönerim. Sizde o sırada toparlanmış olursunuz." Ceketin cebindeki kırmızı şapkamı başıma geçirdim. "Senin yorulmana gerek yok Yoongi, ben hallettim." odasını tek bir eşyası kalmayana dek boşaltmıştım.

"Hyung! Nere-"

Arkamdan gelen seslere aldırmayıp kapıyı açıp bahçeye adımladım. Bu saatte yatak satan bir yer açık olur muydu bilmiyordum. Şansımı deneyecektim. Yakın zamanda kendime bi araba da almam gerekiyordu. Sürekli toplu taşıma ya da taksi kullanamazdım. İlk defa şans benden yanaydı sanırım. Yaklaşık on beş dakika yürümemin ardından saşımda kalan caddenin sonunda açık bir mağaza görmüştüm. İçeri girip kendime güzel bir yatak seçtim ve kredi kartımla ödeme yaptım. Satıcıya evimin adresini verdim. Ben gidene kadar eve ulaşmış olurdu. Daha sonra aynı mağazadan çarşaf ve birkaç kıyafet aldıktan sonra yemek yemek için yürümeye devam ettim. Ellerim ceplerimde sigara paketini aradı ama yoktu. Muhtemelen ceketimi çıkardığımda koltuğa düşmüştü. Sıkıntıyla oflayıp ilk gördüğüm restoranta girdim. Karnımı doyurdum ve orada biraz daha oturdum.

Bugün böyle geçmişti. Yarın ya da sonra ki günler nasıl geçecekti bilmiyordum. Beraber yemek yemeyi geç onlarla aynı havayı dahi solumak istemiyordum. Yemekten sonra marketten aldığım birkaç mutfak malzemesi ve mağazadan aldığım çarşafla adresini verdiğim yerde beklemeye başladım. Çok yediğim için rahatsız hissediyordum, bu yüzden bir taksi çağırmıştım.

Sokakta gezinen insanları incelemeye başladım. Bunu hep yapardım. Rastgele bir insanın yüzüne bakar ve duygu durumunu anlamaya çalışırdım. Evinde ne yaşayabileceğini ya da yanındaki arkadaşlarına davranış şekline göre nasıl bir insan olduğunu tahmin etmeye çalışırdım. Bazı insanlar kapalı bi kutu gibi olurdu. Çok şey belli etmezlerdi. Bazılarıysa o kadar açıktı ki kaşlarımı çatma ihtiyacı bile hissederdim.

"Herkes kendi oyununu oynuyor bu dünyada."

Kendi kendime mırıldanırken, sonunda bir taksi az ilermde durduğunda benim için geldiğini anlamış ve arabaya binmiştim. Aldığım birkaç parça poşeti yanıma koyarken, koltuğa iyice yerleştim. Artık hiç gitmek istemediğim evimin adresini söyledim.

Eve geldiğimde ışıklar yanıyordu. Anahtarı çıkarken yanımda almadığım için kocaman bi siktir çektim. Sigara paketim, anahtarım... Kendimi de evde unutsaydım tam olacaktı.

O an cidden o kadar sinirlenmiştim ki doğru düşünememiştim. Hepsi ani ruh değişimleri yaratıyordu üstümde. Ben bile duygularımı kontrol edemiyordum. Mecburen kapıyı çalıp elimde poşetlerle açılmasını bekledim.

Neyse ki kapıyı biraz tahammül edebildiğim Jungkook açmıştı. Yüzüne geniş bi gülğmseme yerleştirip "Hoşgeldin hyung," dedi. Sürekli onu terslememe rağmen asla geri adım atmıyordu. Klasik Jungkook'tu işte. "Hoşbuldum." cevap vermeme sevinmiş olacak ki kapıyı sonuna kadar açıp içeri girmeme izin verdi. Aldığım mutfak eşyalarını mutfağa götürdüğümde Yoongi ve Seokjin Hyung yemek hazırlıyorlardı. O kadar güzel kokuyordu ki tok olmama rağmen yine acıkma hissi yaşamıştım. Yoongi şaşırdığım bi şekilde sessizce yemek yapmaya devam ediyor, rahatsız edici bakışlarını bana yöneltmiyordu. Seokjin hyung kararsızca bana bakmış "Poşetleri yerleştireyim mi?" diye sormuştu. Omuz silkerek "Fark etmez," demiştim. O poşetleri yerleştirirken ona yardım etmiş her şeyi masaya koymuştum.

Elimdeki malzemeleri buzdolabına koymak için ilerlerken dolabın üzerinde yapıştırılan kağıda baktım. Kuralları yazdığım kağıttı. Ama benim yazmadığım bir yazı yazıyordu kağıtta.

"Kuralları sikeyim bize bir şey olmasın."

Bu cümle bizim uydurduğumuz bir cümleydi eskiden. Taehyung ve ben lisede koyulan kuralların hiçbirisine uymaz, kurallar çiğnenmek için vardır metodunun izinden giderdik. Hyunglarda her gün çiğnediğimiz kuralları gülerek dinler başımızı belaya sokmamamızı söylerlerdi. Bizde Taehyung'la gülüp birbirimize bakarak her defasında "Kuralları sikeyim bize bir şey olmasın." derdik. Kendi aramızda ünlü bi sözümüz olmuştu artık.

Hatırladığım anıların yüz ifademi değiştirmemesi için çok uğraştım. Kağıdı gördüğümü saklayamazdım ama umurumda değilmiş gibi davranabilirdim, öyle değil mi? Buzdolabının kapağını kapattığım sırada çalan kapı beni büyük bir gerginlikten kurtarmıştı. Ben kapıya doğru giderken Hoseok hyung çoktan açmıştı kapıyı.

"Hayır? Biz yatak istemedik yanlış adres." Hoseok hyung kapıyı kapatmak üzereyken koşup kapıyı tuttum.

"Kusura bakmayın. Doğru adres, yatağı üst kata çıkarabilirsiniz."

Görevliler gülümseyerek elindeki kağıda baktı ve "Park Jimin değil mi?" diye sordu. "Evet, evet benim," dedim. Görevli elindeki kalemi uzatarak "Buraya bir imza atarsanız seviniriz." dedi. Kalemi alıp hızlıca imzayı attım. Görevliler yatağı almak için arabaya ilerlerken ben kapının çift kanadını açıyordum yatağın rahat geçmesi için.

"Jimin? Neden birdenbire yatak aldın?" Namjoon hyung yanıma gelirken sormuştu. "Değişiklik iyidir hyung." ne dediğimi sonradan fark etmiştim ama artık çok geçti. Çoktan yüzümdeki büyük gülümsemeyle ona hyung demiştim bile. Görevliler omuzlarında yatakla yukarı çıkarken peşlerinden gidiyordum. Adım sesleri beni takip ederken dudaklarımı ısırıp ofladım.

"Özür dilerim Jimin. Ben diğerlerinden daha çok suçluyum, çünkü her şeyi olmasada çoğu şeyi bilmeme rağmen, babanın beni uyarmasına rağmen hayatının mahvolmasını izledim. Çok özür dilerim. Artık kendi hayatım umurumda bile değil, inan bana," Namjoon hyung samimi bir açıklama yaparken durup onu dinlemiştim. Ne zaman farkında olacaklardı? Geç kalınmış özürler hiçbir zaman işe yaramaz.

"Her zaman bana özürlerin işe yaramadığını sen söylerdin hy- Namjoon. Ve lütfen bir daha babamın adını pis ağzına alma." Namjoon hyungu orada bırakarak odamın önüne geldim, neyse ki Yoongi dışarı attığım eşyalarını ve yatağı almıştı buradan.

"Böyle bırakıyoruz efendim." görevlilere gülümseyip onaylamıştım. Onlar giderken yatağa poşetlerinden çıkardığım çarşafları sermiş, denemk içinse oturmuştum. Rahattı cidden.

Kapakları açık olan dolabıma aldığım tek tük eşyaları da yerleştirdim. Daha fazla kıyafete ihtiyacım vardı. Paris'te az kıyafetim olmasını sorun etmiyordum ama burada aktif bir hayatım olacağından şık gözükmeliydim. Aşağıdan gelen bağırışma sesleriyle eşyalarımı yatağın üzerine bıraktım. Merdivenlerin başına geldiğimde konuşma seslerini daha net duyuyordum.

"Seninle kalmak istemiyorum Taehyung, nesini anlamıyorsun?"

"Sevgilim lütfen... Elimde olan bir şey değildi diyorum sana."

Merdivenlerin başında durup aşağıdaki manzaraya baktım. Hoseok ve Yoongi hyung yemeklerini yerken Taehyung ve Jungkook ayakta tartışıyorlardı. Merakıma yenik düşüp "Neler oluyor?" diye sordum. Taehyung bir an şaşkınlıkla bana baktı.

"Ne mi oluyor? Söyleyeyim sana. Sevgilim çıplak bi kadının fotoğraflarını çekmeyi kabul etti!"

"Jeongguk! Çok para verecekler aptal." Taehyung Jungkook'a çok nadir sesini yükseltirdi.

"Umurumda değil Taehyung. Ya o işi iptal edersin ya da ayrı odalarda kalırız." Jungkook kollarını göğsünde birleştirip çocuk gibi omuz silkti Taehyung'a. Onun bu hareketine istemeden güldüm.

"Jungkook biraz olgun davranabilirsin bence. Hem sevgilinin paraya ihtiyacı varmış." dedim. İşlerine karıştığım için bana kızarlar mıydı? Bir an için piman oldum.

Jungkook tavrından ödün vermeyip yine omzunu silkti. "Bana ne hyung! Olgun olmak istemiyorum ben! Sevgilim çıplak bi kadını göremez!" ben yine cevabına bıyık altından gülerken üzerimde bir çift göz hissettim. Bana kızmadıkları için rahat bir nefes aldım. Ne yapacakları belli olmazdı, bundan sonra her an tetikte olmalıydım. Yoongi'nin gözleri gülüşüme takılmışken, yüzünde durgun bir ifade vardı. Gözlerimi dalgın ifadesinden kaçırıp hala tartışan çifti izlemeye geri döndüm.

Taehyung küs gibi davranan sevgilisine sarılıp "Peki, iptal edeceğim güzelim," demişti. Jungkook'un yüzüne güzel bir gülümseme yerleşmiş mutlulukla sevgilisine karşılık vermişti. Bir zamanlar en yakın arkadaşım ve kuzenimi sevgili olmaları için desteklediğim zamanlar geldi aklıma.

İkiside çok aptaldı ve birbirlerini sevdiklerini saklıyorlardı. Onların aralarını bile ben yapmıştım...

"Tamam Taehyung ve Jungkook bir odayı aldılar. Yanlarında da kimse kalamaz, sevgili mahremiyeti.. Geriye bir oda kaldı ve dört kişiyiz?" Seokjin hyung hesap yaparken kalbime değişik bir duygu saplanmıştı. Salak vicdanım...

"O zaman sevgilileri ayıracağız ve üç kişi üç kişi kalacağız?"

"Çift kişilikli bir tane yatak var odalarda."

"Ayrıca dolaplarda yetmiyor, mecburen mevsimlik kıyafetleri bavula koyacağız."

"Belki ben restorantta kalırım... Sandalyeleri birleştirip uyurum falan."

"Saçmalama Yoongi. Hem restorant çok soğuk olur."

"O zaman stüdyo da kalırım? Ama orayı da boşaltmamız gerekiyordu en son, off."

Gözüm kim konuşursa ona kilitleniyordu. Vicdanım onlara acımamı ve yardımcı olmamı söylerken beynim fazla bile yaptığımı söylüyordu.

Dediğim gibi ben saf bir çocuktum hala.

"Taehyung ve Jungkook yukardaki odalarında kalabilirler... Yani sevgili mahremiyeti."

"Gerçekten mi? Teşekkürler minnie!"

Taehyung sevgilisinin elinden tutup odayı hazırlamak için yukarı çıkarken Jungkook minnetle yüzüme gülümsedi.

"Tamam... Seokjin ve Namjoon'da bir odada kalsın. Yoongi oda arkadaşı olacağız dostum."

"Evet, en azından hiçbirimiz kanepede yatmayacak."

"Teşekkürler Jimin."

"Teşekküre gerek yok. Kurallar hala geçerli, Taehyung ve Jungkook dışında kimse yukarıya çıkmasın. İyi geceler." yaptığım şeyden çoktan pişmanlık duymaya başlamıştım bile. Yumuşadığımı falan zannedeceklerdi.

"Pekâlâ, iyi geceler sana." her biri mırıldanarak cevap verirken mutfak kapısından terasa çıkmıştım. Bir sigara yakıp sandalyelerden birisine oturdum. Hava güzeldi. Soğuk değildi ve ılık bir rüzgar esiyordu.

"Sana çıkma teklifi ettiğim gece bir şey demiştin bana hatırlıyor musun?"

Arkamdan aniden gelen sesle irkilmiştim. Sigaradan bi nefes çekip omuz silktim. Ona dair hiçbir şeyi unutmuyordum ki ben. O da biliyordu bunu ve bu gereksiz bir soruydu.

"Yoongi beni daha ne kadar bekletecektin sevgilin olmam için? Yıllardır bekliyordum, ölene kadar da beklerim sorun değil, sonunda geldin bana." demiştin. Hatırladığını biliyorum. O gece gülüp özür dilemiştim senden. Seni beklettiğim ve sevgilin olmak için geç adım attığım için. Senin beni beklediğin gibi bende seni bekleyeceğim Jimin. Kendimi sana inandırıp sabırla beni affetmeni bekleyeceğim." Kendinden bu kadar emin konuşması beni alayla güldürdü. Onu affedeceğimden emindi yani.

"Neden anlatıyorsun bunları bana?" dedim umursamaz bir sesle. Rüzgar mı daha sıcak esmeye başlamıştı bilmiyordum ama, boynumdan yüzüme doğru bir sıcaklık baş göstermişti.

"Bilmeni istiyorum çünkü. Seni seviyorum."

Ayakkabılarımın içindeki ayak parmaklarımı heyecanla sıktım. Karnım bir sancıyla sarsıldı ve uzunca bir sire afallamış bir şekilde kendiliğinden külü düşen sigarama baktım.

Bitmek üzere olan sigaramdan son nefesi çekip izmaritini masanın üzerindeki kül tabağına söndürdüm. Bu süre içersinde kendimi biraz olsun topladığımı düşünerek, alaylı bi kıkırdama bıraktım karanlık ve sessiz ortama. "Eminim öyledir..."

"Öyle. Hiçbir şeyi senden çok sevmiyorum Jimin. Seni geri kazanacağım. Seni çok üzdüm, hayal kırıklığına uğrattım, ağlattım... Ben sikik herifin tekiyim. Sana inanmadım. Özür dilerim. Özürler hiçbir şeyi düzeltmese bile."

Neden arkamda durup konuşuyordu biliyordum. Yüzüme bakmaya cesareti yoktu. Olsaydı garip olmaz mıydı zaten?

"Beni aldattığını söylemeyi unuttun." dedim.

"Aldatmadım! Seni asla aldatmadım Jimin. O Jaemin denen herife dokunmadım bile. O, öyle anlamanı istedi... Yemin ederim." ses tonu gittikçe kısılırken ne halde olduğunu görme arzusu kapladı içimi. Ama dönmedim.

"Yoongi, Madem beni seviyordun neden inanmadın bana? Jaemin'i neden hayatımızdan çıkarmadın, ya da çıkarmadınız? Sizin için her şeyimi verdim ben ve her şeyimi de kaybettim." gözlerim dolarken kendime ağlamak için izin verdim. Çünkü iyi dayanmıştım sabahtan beri.

"Biliyorum bebeğim. Her şeyi eskisi gibi yap-" adım sesleri duyduğumda korkuyla yerimde doğruldum. Beni ağlarken görmemeli, ya da ben onu ağlarken görmemeliydim.

"Git burdan." Sesim bir hayli yüksek çıkmıştı.

"Jimin..."

"Git dedim."

Derin bir iç çekme sesinin ardından ayak sesleri benden uzaklaşırken gözlerimi kapatıp bende buradan uzaklaşmayı diledim.

Ya da burada soğuktan ölmeyi. Ama hiçbirisi olmadı işte. Hayatımda hiçbir şey benim istediğim gibi olmadı. Ilık esen rüzgar soğudu, üşüdüm, sıcak akan gözyaşlarım kurudu yüzümde, yine üşüdüm.

Hiçbir şey istediğim gibi olmadı.

01.01.2015, yeni yıl partisi.

Herkes coşkuyla dans edip yeni yılın gelişini kutlarken ben tek başıma deri koltuklardan birisine oturmuş etrafı izliyordum. Jaemin'in mahvettiği yemeğimizden sonra bir süre çocuklarla konuşmamıştım. Onlarda konuşmak için adım atmamıştı. Daha sonra ailelerimiz aramızdaki soğukluğu fark etmiş olacak ki bizi bir araya toplamışlardı. Bizde barışmak zorunda kalmıştık işte. Daha doğrusu ben onlarla barışmak zorunda kalmıştım. Ne olursa olsun asla küs kalamazdık zaten. O yüzden sorun etmemiştim.

Alkol almadığım için elimde kola vardı. Uzaktan bana yaklaşan Yoongi hyungu görünce gülümsedim. O da gülümseyip elini bana uzattı. Elini büyük bir istekle tuttum. Gülerek beni kendine çekti.

"Gel buraya bakalım Park Jimin. Seni kaçırıyorum."

"Ne?" dedim şaşkın ve heyecanlı sesimle.

"Bu gece benimsin." söylediği şeyle ona dönmüş parlayan gözlerle yüzünün her bir zerresini izlemiştim. "Sen istersen her gece senin olurum." gayet kısık bir sesle söylemiştim. Duyması imkansızdı. Duymadı da zaten. Biz el ele çıkışa doğru yürürken Jungkook'la konuşan Taehyung'u gördüm. O da bana bakınca bakışlarımız kesişti ve ikimizde güldük. Yoongi'yle birleşik ellerimize bakıp serseri bi gülüş attı. Eliyle de onaylama hareketi yapıyordu. Umarım o da verdiğim gazla bu gece Jungkook'a açılırdı.

Çünkü aynı şekilde Jungkook'u da fena gazlamıştım. Eh, biraz çöpçatanlıktan zarar gelmezdi, değil mi? En yakın arkadaşımla kuzenimi sevgili yapmak tam benlik işti. Yoksa bu iki aptal ölene dek birbirlerine açılamazlardı.

"Nereye gidiyoruz hyung?"

Dışarı çıkınca ani gelen sessizlik bir anda huzur vermişti. "Aslında bilmiyorum... Sadece sessizce konuşabileceğimiz bir yer arıyordum." eliyle kafasını kaşıması ve utanmış ifadesi onu çok tatlı göstermişti gözüme. "O zaman şu parkta oturabiliriz."

Yoongi hyung kabul edince elini bırakıp parka doğru koştum. "Jimin! Koşma aptal düşeceksin."

Onu umursamadan salıncağa oturdum. "Hadi salla beni!"

"Çocuk musun sen? İn ordan hadi önemli bir şey söyleyeceğim." gerçekten yüzümde üzgün bir ifadeyle "Ama sallanmak istiyorum..." demiştim. Yoongi hyung gülerek havaya doğru nefesini vermiş "Ne yapacağım ben seninle?" diye mırıldanmıştı.

"Çok basit... Sevebilirsin, sarılabilirsin, güldürebilirsin... Bir sürü şey." Yoongi hyung kollarını iki yanımdan salıncağa koyup beni kolları arasına hapsetmişti. Yüzünü yüzüme yaklaştırınca gözlerim istemsizce dudaklarına kaydı.

"Hm, çok iyi öneriler Park Jimin. Hepsini yapabilirim senin için. Peki... Öpebilir miyim?"

Kıkırdayıp gözlerine baktım. Yüzümde cilveli bir ifade vardı biliyordum. "Sihirli kelimeleri söyledikten sonra, evet." Yoongi hyung'da gülüp alnıma bir öpücük kondurdu.

"Jimin, seni seviyorum. Sana aşık olmam için gözlerine bakmam yetti biliyor musun? Benim... Sevgilim olur musun?"

"Yoongi... Bende seni seviyorum. Beni daha ne kadar bekletecektin sevgilin olmam için? Yıllardır bekliyordum, ölene kadar da beklerim sorun değil, sonunda geldin bana. Evet, sevgilin olurum."

O gece o salıncakta Yoongi'den defalarca öpücük çalmıştım. O beni sallamıştı, ben onu sallamıştım. Kaydırağın tepesine çıkıp günün doğuşunun gökyüzüne yaydığı kızıllığı izlemiştik beraber. Her şey bi rüyanın içersindeymişim gibi güzeldi.

Yıllardır sevdiğim adamda beni seviyordu ve sevgiliydik. Başka hiçbir şeye ihtiyacım yoktu, ondan başka. O, omzumda uykuya dalarken ben yüzünü izleyip tanrıya dualar etmiştim; hiç ayrılmayalım ve hep mutlu olalım diye.

Şey, sanırım tanrı beni sevmiyordu.

Yeni yıla gireli bir ay olmuştu, hayatım hiç olmadığı kadar iyi gidiyordu. Jungkook ve Taehyung sevgiliydiler. Bizim söylediğimiz gece onlarda söylemişti. Grupta büyük bir coşku ve heyecan vardı. Eskisi gibi, hattan eskisinden de daha iyiydik.

Annemin karnı günden güne büyüyorken, annem de günden güne güzelleşiyordu sanki. Annem bu kadar mutlu olmama bir neden aramış olacak ki durmadan ağzımı arıyordu. Ona Yoongi ile sevgili olduğumuzu söylemek için erkendi sanırım. O yüzden ayak üstü kırk yalan söylüyordum.

Jaemin uzun süredir ortalarda yoktu ve biz eskisi gibiydik. Her zaman ki kafemizde oturmuş sohbet ediyorduk. Yoongi beni kolunun altına almış arada saçıma öpücükler konduruyor arada içeceğini yudumluyordu.

Biz koyu bir sohbete dalmışken masamızın başında birisi dikildi. Ah! Tabii ki Jaemin!

"Selam beyler, n'aber?"

Herkes tek tek selam verirken ben yüzüne bile bakmamıştım. "Sana da selam Jimin."

Gözlerine gözlerimi dikip uzunca baktım.

"Gerilme sevgilim." kulağıma fısıldayan Yoongi'ye dönüp kaşlarımı çattım. "Gitsin buradan Yoongi."

Jaemin gitmek yerine yan masadan bir sandalye çekmiş ve izin almadan masamıza oturmuştu. Sesli bi nefes verip gözlerimi devirdim. "Ee stüdyo bulabildiniz mi? Babam eğer stüdyoları var ise anlaşmayı imzalarım dedi."

"Gerçekten mi?" Hoseok hyung şaşkınca mırıldandı. "Bu kadar kolayca kabul edeceğini düşünmemiştim."

"Ama biz henüz bir stüdyo bulamadık." dedi Yoongi hyung bir yandan Hoseok hyung'un söylediklerine kafasını sallarken.

"Neden baban stüdyo konusunda bu kadar ısrarcı? Eğer bize iş imkanı sağlayacaksa çalışma ortamı da sunsun." ilk defa şüpheci konuşan Namjoon hyung'a dönerek umut dolu gözlerle bakmıştım. Sonunda benim gibi ondan şüphelenen birisi daha vardı!

"Babam idol yetiştiricisi değil Namjoon. Bir iş adamı. Yetenekli ve sanatı seven kişilere yardımcı olmak için var. Her yardımcı olduğuna stüdyo açamaz ya?" konuşurken ki gergin tavrı ve gözlerini kaçırması, sürekli saçlarıyla oynaması onu daha da ele veriyordu benim açımdan.

"Dediğim gibi henüz bir stüdyo bulamadık. Ve ailelerimizle de bu konuyu henüz konuşmadık." Yoongi açıklama yaparken Jaemin tedirgin bi gülüş attı. "Ailelerinize sürpriz yapmak daha iyi bi seçenek değil mi?"

"Nasıl yani?" Hoseok hyung anlamayan bi ifadeyle sordu.

"Yani işi kapıp bir şeyler başardıktan sonra haber verirseniz daha iyi olmaz mı?" dedi Jaemin.

Hoseok hyung kaşlarını çattı ama bir şey demedi.

"Her neyse. Sonuçta bir stüdyomuz yok. O yüzden babanın işi kabul etmesine de ihtiyacımız yok." Yoongi kahvesini içerken cevapladı. İçimde konfetiler patlarken dışımdan kahkahalarla gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Bildiğim kadarıyla Jimin'in bir stüdyosu var? Babası onun için açmış, okulu bitirince kullansın diye. Neden sizin için bir fedakârlık yapmıyor? Ah doğru ya! O ancak size yardımcı olmak isteyenlere düşmanlık edebilir, yani bana." Jaemin yüzünde ki alaylı ifadeyle konuşurken az önce içimde patlayan konfetilerin yerini derin bi sessizlik almıştı.

"Ne saçmalıyorsun sen?" dedim kaşlarımı çatarak. Hem babamın bana bir stüdyo açtığını nereden biliyordu?

"Ne o, gerçekler zoruna mı gitti Park Jimin? Ver arkadaşlarına stüdyoyu da hayatlarını yoluna koysunlar." sinirle burnumdan nefes verip elimi masaya vurdum.

"Onların hayatı zaten yolunda. Ve sana güvenmiyorum. Güvendiğim birisiyle iş yaparsalar seve seve veririm stüdyomu." Yoongi elini belime sarıp sakin ol dercesine sıktı.

"Aynen, kesin sebebi bana güvenmemendir. Görüyorsunuz ya arkadaşlar, imkanı varken size yardımcı olmuyor." dedi Jaemin sinir bozucu bir ifadeyle. Daha fazla burada kalırsam katil olacaktım cidden. Ayağa kalkınca Yoongi'nin eli belimden düştü. "Lavoboya gidip geliyorum." arkama bakmadan kafenin lavobasına girdim.

Sinirden kızaran yüzümü soğuk suyla yıkayıp kendime gelmeye çalıştım. Ne kadar öylece durup aynada kendimi izledim bilmiyorum ama bir müddet sonra lavabonun kapısı açılıp içeri Jaemin girince zaman kavramı tekrar işlemeye başladı beynimde. Tik tak.

"Zeki olduğundan mı bilmem, yoluma taş koyuyorsun Park jimin." Jaemin aynadan benimle göz göze gelip mırıldandı.

"Ne diyorsun sen?" bana yaklaşınca rahatsız bir hisle ileriye doğru adım attım.

"Diyorum ki; işime burnunu sokmayı ve arkadaşlarının zihnini bulandırmayı kes. Yoksa seni pişman ederim."

Söyledikleriyle şok geçirirken beni orada yalnız bırakıp gitti. Gözlerinde gördüğüm ifade ve yüzündeki ciddiyet beni tedirgin etmişti. Kesinlikle güven verici birisi değildi.

Ve kesinlikle yoluna koyabildiğim kadar taş koyacaktım, ne pahasına olursa olsun.

Koyduğum taşlar benim hayatımı mahvedecek olsa bile.

5. Bölüm son.

090420.

Continue Reading

You'll Also Like

530K 47.5K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
24.3K 2.2K 47
Eğlenmek için yazıyorum, eğlenmek isteyenleri hikâyeme bekliyorum🖤
229K 32.8K 20
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
23.3K 2.9K 17
semih: kanki sen niye bana dayadın amk