Euphoria ❧ KookU

Par ibangtanyou

497K 54.7K 49.8K

Tenimde yalnızca çilekli lipbalmını yaydığın dudaklarının izi olsun. 🍓💙🐇 Plus

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
22. Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm
60.Bölüm
Final Bölümü

21.Bölüm

8.7K 1K 820
Par ibangtanyou

(Jieun)

Hayat bazen öyle acımasızdı ki; alışma sürecini yok sayıyor, yaşanılanları sindirmemize izin vermiyordu. Henüz büyükbabamın yokluğuna alışamamışken bana kalan tek varlığını - çocukluğumun en güzel armağanı Park Jimin'i - kaybetmekle karşı karşıyaydım.

Belki Jimin'in, Yu Bi'den hoşlanması durumunu fazla abartıyordum. Yu Bi'nin Jimin'den hoşlanıp hoslanmayacağını, aralarında herhangi bir ilişki olup olmayacağını henüz bilmiyordum.

"Jimin'i reddedebilecek tek kız bile tanımıyorum," diyen iç sesimi susturmak istedim. Kendimi avutmama bile izin vermemesini esefle kınıyordum.

Dudaklarımı büküp ayağa kalktım ve Jungkook'un odasında bulunan dresuarın üzerindeki fotoğrafları incelemeye koyuldum. Film izlerken yiyecek bir şeylere ihtiyacımız olduğunu söyleyerek beni odasında bırakmasının ardından ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Tek bildiğim; yalnız kaldığım anda Jimin'i düşünmekten kendimi alamıyordum ve Jungkook'un bir an önce gelmesini istiyordum.

Fotoğrafların arasından ilgimi çeken Jungkook'un elinde oyuncak olan, alt dişlerini göstererek gülümsediği, siyah kazaklı çocukluk fotoğrafı oldu. Kocaman irisleri dikkatimi tamamen gülümseyen gözlerine çekiyordu. Yüzümde anlamsızca bir tebessüm oluşurken fotoğrafın sağ tarafında kalan yırtılmış kısımdaki kişinin kim olduğu sorusu aklıma düştü çünkü o kısım dikkatli bir şekilde yırtılmıştı.

Kapının aniden açılmasıyla birlikte elimdeki çerçeve ile olduğum yerde kalırken içeriye elindeki paketlerle birlikte Jungkook girdi. Bakışları, karnıma yasladığım ve kollarımı etrafına sardığım çerçeveye düşerken dresuara kısaca göz gezdirdi.

"Ben yokken fotoğraflarımla mı idare ediyorsun?" diye sordu. Her zamanki alaycı tavrından uzak bir soruydu bu.

Omuz silkip çerçeveyi yerine bıraktım ve onun aksine "tüh, yakalandım," diyerek umursamaz bir tavırla geniş koltuğun sağ tarafına oturdum.

Bakışlarını bir an olsun benden ayırmadan paketleri cam sehpanın üzerine bırakan Jungkook, koltuğun ortasında duran sehpayı benim bulunduğum kısma doğru biraz çekti ve kendisi de yanımdaki boşluğa kuruldu. Aramızda biraz mesafe kalsın diye koltuğun en sağına oturduğumu anlayamıyor muydu?

"Bu kadar yakınımda olmana gerek var mı?" diye sorduğumda beni sehpaya doğru eğilip paketleri açmaya koyuldu. Bir yandan da "istersen aramıza yastık falan koyalım," diyerek alay etmekten de geri kalmamıştı.

Bence gayet mantıklıydı!

Herhangi bir yanıt vermemem üzerine paketlerden birinin içinden kocaman bir karton kutu çıkardı. Bantlı kısmını açınca bunun damla çikolatalı kurabiyelerle dolu bir kutu olduğunu fark ederek gülümsedim.

"Dışarı mı çıktın sen?"

"Evet, bir şeyler alıp geldim."

Kurabiyelerden birini gülümseyerek bana uzattığında bir ucundan tuttuğum kurabiyenin diğer ucunu bırakmayan Jungkook'a karşılık tek kaşımı sorgular bir ifadeyle havalandırdım.

"Yarısı benim," diyerek çıkık ön dişlerini fark edebileceğim şekilde güldü. Sanırım bu içten gülüşünü gördüğüm ilk andı.

"Bu geleneği sürdürecek miyiz gerçekten?" diye sordum. Aramızda ufak bir ateş-kes uyguladığımıza göre bir şeyleri paylaşmakta sorunumuzun kalmadığını da düşünüyordum. Gerçi onunla didişmeye alışmıştım ve laf sokamadığım her an biraz tuhaf hissediyordum. Az sonra bir şeyler yüzünden savaş çıkaracakmışız gibi hazırda bekliyordum.

"Sürdürülebilir bir gelenek gibi görünüyor," diyen Jungkook ile parmaklarımız uzun süre birbirine temas halinde olduğundan buna son verip kurabiyeyi tuttuğum yerden ikiye ayıracak şekilde kırdım ve yarım kalan parçayı ağzıma attım.

Dişlerinin arasından havayı içine çektiğini fark ettiğim Jungkook kendi payına düşen kurabiyeyi ağzına attıktan sonra elinde kalan kırıntıları boş paketin içine çırptı ve TV'yi açıp wifi bağlantısı üzerinden seçtiği filmi acar açmaz çalan zil sesi filmi duraklatmasına sebep oldu.

"Ben bir bakayım," diyerek yerimden kalkıp odadan çıktım. Kang çifti, yürüyüşe çıktığı için evde bizden başka kimse yoktu. Merdivenleri ikişer üçer inerek kapıyı açtığımda Taehyung'un yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.

"Merhaba Jieun."

"Merhaba," dedim ve Taehyung'un ceketinin cebine sıkıştırdığı biletleri çıkarmasını izledim.

"John Lennon konserine iki kişilik biletim var," diyerek neredeyse biletleri burnumun dibine kadar soktu. Şaşkınlıktan gözlerim birkaç kez kırpışırken Jungkook ile izleyeceğimiz filmi ertelemek durumunda kalacağımızı düşünerek bir iki adım geri çekildim.

"Jungkook'u çağırayım öyleyse," diyerek geriye döneceğim sırada bileğimden tutup beni durduran Taehyung mahcup bir ifade takındı. Derin bir soluk alıp "biletlerden biri senin için," dedi ve yaşadığım kısa süreli şok, Jungkook'un soğuk ses tonu ile birlikte son buldu.

"Jieun ile film izliyoruz. Konsere gelecek başka birini bul."

Bakışlarım Jungkook ve Taehyung arasında mekik dokumaya başlamıştı. Aralarında ben yokmuşum gibi yalnızca birbirlerine bakıyorlardı.

"Pekala, tek başına konsere gitmek pek cazip değil. Sizinle film izlememde bir sakınca yoktur umarım."

Taehyung bu soruyu sadece bana bakarak sorduğundan tereddüt etsem de kapının önünden yavaşça çekildim. "Benim için problem yok," dedim fakat Jungkook'un ateş saçan bakışlarını görmezden gelmeye çalışıyordum.

Taehyung ve Jungkook birbirini ite ite merdivenlerden çıkarken arkalarından ikisini izlemeye koyuldum.

Aralarında ne gibi bir problem olduğunu çözümleyememiştim fakat Jungkook'un bir kez daha arkadaşının suratına kapıyı kapatmasına da müsaade edememiştim.

Nihayet odaya geçip film izlemek için koltuklara geçeceğimiz sırada ikisi birden duraksadı.

"Önce sen geç Jieun," diyen Taehyung'a karşılık tereddütle yine sağ tarafa geçtim ve hemen ardımdan Taehyung yanıma geçerken Jungkook göz devirdi ve duyamayacağım birkaç kelime çıktı dudaklarından.

"Çoko yok mu?"

Bakışlarımı Jungkook'un sinirli yüz ifadesinden alarak bana yöneltilen soruya odaklandım.

"Çoko miskin bir kedi. Odamda uyuyor."

"Yeontan'ın tam aksine," diyerek gülümseyen Taehyung'u susturan şey Jungkook'un "film izlerken konuşulmasından hoşlanmam" ikazı oldu.

İkisi arasındaki gerginlik az sonra beni boğacaktı. Hayır, Jimin'i bir müddet düşünmeyi kesmek adına kabul ettiğim film izleme fikri beni daha çok stres altına sokmaya başlamıştı.

"İzin falanalmamız gerekiyor?"

"Mümkünse."

Sesimi yükseltmekten kaçınmadan "sizin sorununuz ne?" diye sordum ve oluşan sessizliğin ardından derin bir geçirdim. " Bu şekilde film izlemek istemiyorum. Böyle devam edecekseniz ikinizi yalnız bırakacağım," dedim. Bunları söylerken işe yarayacağını asla düşünmemiştim fakat ikisi de sus pus olmuştu. İnsanları hizaya getirmek gibi bir yeteneğim olduğunu henüz fark ediyordum.

"Güzel," dedim kazanmışlık edasıyla ve kumandayı elime alarak filmi başlattım.

Çocukluk aşkından kopamayan bir kızın hikayesinin anlatıldığı filmin her saniyesinde kendimden izler buluyordum. Çocukluk aşkı kızı sevmiyor onu bir arkadaş olarak görüyordu. Onun aksine kızın görmeyi bir türlü beceremediği ikinci erkek, kıza deli gibi aşıktı.

"Ne saçmalık ama!"

İsyanımı yüksek sesle dile getirmem üzerine Taehyung ve Jungkook'un bakışlarını üzerimde hissettim.

"Saçmalık olan nedir?"

Jungkook'un sorusuna karşılık omuz silktim.

"Çocukluk aşkının kızı bir türlü sevmiyor oluşu."

"Bence kızı hak eden o değil zaten."

"Başından beri kızın yanında olan çocukluk arkadaşı," diye görüşümü savundum.

"Senin de dediğin gibi o yalnızca bir arkadaş. Çocukluktan beri yanında olduğu için kız, sevmesi gereken kişinin kim olduğunu algılayamıyor."

"Taehyung'a soralım," diyerek göz devirdim.

Filmin başından beri totem yapmıştım. Kız, çocukluk aşkı yerine diğerini seçerse kendimi kaybetmiş sayacaktım.

"Bence kız, çocukluk aşkından vazgeçip ondan daha yakışıklı, uzun boylu, karizmatik olanı seçmeli."

Kaşlarımı çattım.

"İyi de kızın çocukluk aşkı daha uzun boylu," dedim. Filmde bu tarife uyan tek kişi zaten kızın çocukluk aşkıydı. Kızı deli gibi seven, daha kısa ve daha az çekiciydi.

"Her neyse işte! Sonuç olarak en çok kim istiyorsa o kazansın."

Düşünceli bir tavırla "tamam, sormadım farz edin," diyerek yeniden filme odaklanmaya çalıştım.

Taehyung'un, Jungkook'tan daha tuhaf olduğunu düşünmeye başlamıştım.

Filmin geri kalan kısmını büyük bir umutsuzlukla izledim ve yaptığım toteme lanet ettim.

Kızın çocukluk aşkı yerine büyük bir tutkuyla kendisini seven çocuğa bağlanmasını kesinlikle kaldıramayacaktım!

Ben geldim 💙

Uzun zamandır yazmıyorum umarım bölümü sevmişsinizdir.

Biraz kafamda sevimli sahneler canlandıracağım. Bu bölüm çok spontane gelişti 💁🏻‍♀️

Yeni bölüm için;
Vote sınırı:350
Yorum sınırı:500

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

50.1K 3.8K 52
[Tamamlandı] "Benim engellerim yok muydu sanıyorsun?! Bir tek senin mi vardı engellerin?!... Kolay mı oldu sanıyorsun?" dedi hala nefes nefeseyken...
405K 39.1K 62
"Sana sıfırın bir değeri olmadığı söyleyen ahmaklara sakın inanma." 2016-2022 #bangtan
202K 13.2K 36
Güzelliğini yitirmiş sönük ışıkta gece yarısına kadar dans ediyoruz. Kitabın yayımlanma yılı=2018
BOY ≛ 1 Par jie

Fanfiction

7.7K 1.1K 30
𝙠𝙞𝙢𝙟𝙪𝙣𝙠𝙮𝙪: noldu ya foton gitti ⇁ kim junkyu + girl, texting, treasure ff © jieiee #1 in kimjunkyu all rights reserved