PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚

By bsrarikan_

167K 12.6K 2.9K

Dudakları dudaklarına değdiği an hayat boyunca beklediği anın bu olduğuna karar verdi.Vücudu alev alev yanıyo... More

♚Tanıtım♚
♚1.bölüm♚
♚2.bölüm♚
♚3.bölüm♚
♚4.bölüm♚
♚5.bölüm♚
♚6.bölüm♚
♚7.bölüm♚
♚8.bölüm♚
♚9.bölüm♚
♚10.bölüm♚
♚11.bölüm♚
♚12.bölüm♚
♚13.bölüm♚
♚14.bölüm♚
♚15.bölüm♚
♚16.bölüm♚
♚17.bölüm♚
♚18.bölüm♚
♚19.bölüm♚
♚20.bölüm♚
♚21.bölüm♚
♚22.bölüm♚
♚23.bölüm♚
♚24.bölüm♚
♚25.bölüm♚
♚26.bölüm♚
♚27.bölüm♚
♚28.bölüm♚
♚30.bölüm♚
♚31.bölüm♚
♚32.bölüm♚
♚33.bölüm♚
♚34.bölüm♚
♚35.bölüm♚
♚36.bölüm♚
♚37.bölüm♚
♚38.bölüm♚
♚39.bölüm♚
♚40.bölüm♚
♚41.bölüm♚
♚42.bölüm♚
♚43.bölüm♚
♚44.bölüm♚
♚45.bölüm♚
♚46.bölüm♚
♚47.bölüm♚
♚48.bölüm♚
♚49.bölüm♚
♚50.bölüm♚
♚51.bölüm♚
♚52.bölüm♚
♚53.bölüm♚
♚54.bölüm♚
♚55.bölüm♚
♚56.bölüm♚
♚57.bölüm♚
♚58.bölüm♚
♚59.bölüm♚
♚60.bölüm Son'ların Engin Sınırsızlığı Gözyaşıyla Kuşandı "final"♚
♚Özgürce Savruluş Töreni ♚

♚29.bölüm♚

2.2K 210 23
By bsrarikan_

Harflerin kozasını yırtan sözü adeta tılsımlı kelimeymiş gibi zihninde şekillendi.Son günlerde epey mesai yapmak zorunda kalan kalbi, onun yanında şaha katmış atlar misali dört nala koşturdu.

"Geleceğini biliyordum," dedi adam "Beni yanıltmadın."

Akıl karıştıran ifadesi gerçekten neyden bahsettiğini anlamasını zorlaştırmıştı.Oldukça saçma bir davranış şekliydi, sertçe alt dudağını dişledi.

"Sen...Nasıl?"

Kan kokulu duygularının celladı birkaç adım uzaklaşarak "Basit," diye mırıldandı. "Tanıdığım en meraklı insansın ayağına gelen bu maceraya da gözü kapalı balıklama atlayacağını tahmin etmek güç olmadı."

Bunu öyle bir şekilde söylemişti ki sanki tüm sır açığa kavuşmuştu.Aslında açığa kavuşan bir şey yoktu.Gözleri gözlerini aradı, milyonlarca sorulmamış soru zihninde filizlenirken derin bir nefes aldı.

Orada öylece dikilirken baştan ayağı süzdü onu.Hakkını vermeliydi, iyi görünüyordu; Tam vücuduna göre dikilmiş siyah takım elbisesi ve zifir karası gömleğinin kusursuz duruşu, hafif kısaltılmış koyu kestane rengi saçlarını yana doğru tarayışı ve üç-dört günlük kirli sakalıyla ulaşılmaz Erosun tablosundan fırlamış gibiydi.O an karşısındaki yüzün haşin güzelliğine kayıtsız kalmak istedi.

Bakışları yeniden buluştu ve genç adam, bir an yalnızca bir an için neredeyse ruhunun katmanları görülebiliyormuş gibi savunmasız ve çırılçıplak hissetti. Eğer daha dikkatli bakarsa korkularını saklandıkları yerden arındırabilirmiş gibi...Bakışlarını kaçırdı.Tanrım, bu an hemen bitmeliydi yoksa gururunu kırıcı şeyler yaşanacaktı.Oysa o derin yeşil gözlerde yüzmek istiyordu.Çok derinlere dalmak, hatta orada boğulmak...

Ciğerlerinde biriktirdiği hava bir anda ortaya çıkıverdi. Bu haliyle bir içim suydu sanki. Hakkını yerse Cehennemde cayır cayır yanması gerekirdi.Dalgalı saçları loş ışık altında pırıl pırıl parlıyor ona kızılımsı bir hava katıyordu.Yüksek topuklu botların üzerinde hayata en az altı santim tepeden bakıyordu.Dekolteli dar büstiyer, ince bir bel ve daracık kumaşın sarmaladığı etkili bacaklar.Ah o bacaklar... Nefesinin kesildiğini hissediyordu.Bahar kesinlikle açmakta olan bir tomurcuktu, birdenbire kozasından çıkmış aslı tırtıl olan rengarenk bir kelebekti, ilk uçuşunu yapıyordu ve yeni kanatları kaburgalarının arasındaki boşlukta süzülüyordu.

Tanrı aşkına, bakmayı kesse belki düşüncelerini toplayabilirdi.Adamla göz göze geldiklerinde ruhunu gördüğü gibi sarsıcı bir hisse kapılmıştı.

Erkeksi bakışlarının yoğunluğunu hissederek "Florance'a bunun iyi bir fikir olmadığını söylemeliydim." diye mırıldandı.

Tanrım, onu acilen susturması gerekiyordu. Bu haliyle harika görünüyordu ve onu öpmek için yanıp tutuştuğunu fark etti. Lanet olsun ki ona kapılmak çocuk oyuncağıydı.Ona bakmadan edemiyordu. Yeşil gözlerini öylece seyrediyordu. Aralarındaki mesafeyi en aza indirdi.

"Muhteşem görünüyorsun."

Yanakları hafif pembeleşip liseli bir kız edasıyla derin bir nefes aldığında rahatlığını kalbinin ücra köşelerinde hissetti. Heyecan gibi gelecek gibiydi.Onu öpmek istiyordu.Şimdi.Ama yaşadıkları onca şeyden sonra...

Öfkesinin alevlendiğini hissediyordu. Sadece nasıl olduysa geleceğini bildiği için değil, kayıtsız tavırları için.

"Tanrı aşkına, kaç gündür lüks bir otel odasında tutuklu hayatı yaşıyordum.Bana neden ulaşmadın?" Elini lüks salona doğru salladı. "Tüm bu şeyler ne demek oluyor?"

"Kurt gibi aç olduğunu tahmin ediyorum evvela yemeğe geçelim."

Ah, lanet olsun! Midesi guruldamak için daha iyi bir zamanı seçemez miydi? Soğuk bir buz kütlesinin üzerine dökülen sıcak yağ gibi cızırdadı aralarındaki hisler.

Genç adam oymalı masadan bir sandalye çekti, oturmasını bekledi.Sessizce dolanarak masanın öbür ucundaki sandalyeye oturdu.Titreyen elleri kucağında sımsıkı birbirine kenetlenmişti. Birkaç saniye heykel gibi durduktan sonra usulca iç geçirdi, şaşkınlığını üzerinden atmadan evvel göğsü yükselip alçaldı. Aynı anda Fernando elindeki tepsilerle salona girdi. Maharetli ellerle masa dakikalar içinde donatılmıştı.Bir çift yeşil gözden yayılan şaşkın bakışlar her iki adam arasında dolandı.

"Başka bir arzunuz var mı ekselansları?"

"Hayır.Sen çıkabilirsin."

Sesinin tonundaki titreşim ani bir rüzgar bu gibi durgun havayı karıştırmıştı.Kelimeler zihninde gevelenirken bayatlıyor ve gözleri ağırlaşmış bir film sahnesini izler gibi ahenkle hareket ediyordu tek kaşı çoktan havalanmıştı. Ferdando saygılı bir reveranstan sonra dışarı çıkıp ardında o keskin misk kokusunu bırakarak usulca kapıyı kapadı.

*

Giderek artan bir endişeyle, yaşadıklarını mantık çerçevesine sığdırmaya çalıştı.Tanrı aşkına, bu yalnızca Brendan'dı öyle değil mi? Gerçek Brendan. Koyu kestane rengi saçlarıyla ve ela gözleriyle gerçek Brendan. Daha ilk bakışında nefesini kesen adam.

Ne kadar karizmatik olduğunu ve ona karşı koymanın ne kadar zor olduğunu biliyordu.Yılbaşı gecesi bir sıfata ihtiyaçları olmadığını söylerken ne kadar ciddiydi acaba? Öylece oturmuş hayallere dalmıştı.Eğer hayal ettiği gibi onunla bir yola çıkacaksa, işler hep böyle karmaşık mı olacaktı? Bir taraf yönlendirecek diğer taraf sorgusuz sualsiz itaat mi edecekti? Aralarındaki çekimden asla şikayeti yoktu.Ancak ikili ilişkilerde her iki tarafında özveride bulunması gerekmez miydi? Tanrı aşkına, ona bir açıklama borçluydu.Suçluluk midesinde düğümlendi. 

Tanımadığı bir adamın peşinden buraya kadar gelmişti.Karşısındaki adamın neden böyle davrandığına ise hala anlam veremiyordu.İç çekerek işaret parmağının kenarından fırlayan şeytan tırnağını sökmeye konsantre oldu.

"Yemeğini ye."

Akşam yemeği önünde duruyordu, ilk lokmasını aldı.İtiraf etmeliydi, çok lezzetliydi. Tavuk göğsü fırında pişirilmiş üzerine ise leziz ballı sos dökülmüştü. Permesan peyniri ilaveten iştahını kabartırken yeşil fasulye ve havuçlu mezeler de vardı ancak tavuk o kadar lezzetliydi ki onları fark etmedi bile.

Genç adam dürüst olması gerekirse, onu kendinden korumak için çok daha fazla çabalayabilirdi ancak bencilce olsa da bunu yapamamıştı.Portola Valley'den ayrıldığından beri başka bir seçeneği olmadığını biliyordu.Otelde çok dikkat çektiklerini fark etmişti. Gizlilik açısından Fernando'yu devreye sokmuştu.Zira Bahar gelmeseydi hiç kuşkusuz B planını devreye sokacaktı.

Karşısındaki afet ikinci lokmasını yutmak üzereyken "Nasıl geçti günlerin?" diye sordu fakat sesinde yargılayıcı bir ton yoktu.

Zarif omuzlar bir iki milim oynadı. Elbette üç gündür bu anı beklediğini söylemeyecekti.Haber alamadığında ne çok endişelendiğini de...

"Zor." dedi.Yalan söylemenin lüzumu yoktu.

Bakışları yüzünü yalayıp geçti. Fernando'nun peşinden geldiği için ona kızmamıştı. Tuhaf.Geleceğini ta en başından biliyor olmalıydı.Kendisini bu kadar iyi tanıyor oluşuna öfkelenmek işten bile değildi.

"Ya seninki?"

Ona doğru baktı ama o kinayesini duymazdan gelerek sadece kaşlarını çatıp omuz silkmekle yetindi. Kaşlarını çatıp yüzünü astığındaki o tapılası ifadesinde çenesinde ortaya çıkan gamzesine bayılıyordu.

Ela gözler boğazında ışıldayan kırmızı taşlı elmas kolyeye takıldı.Ah, o an adamın muzipçe gülümsediğine yemin edebilirdi. Kendi sahtekarlığında boğulma hissiyle kıvranıp elini boğazına götürdü.

Ellerini göğsüne kapatma dürtüsüne karşı koyarak dikkatini yeniden karşısında oturan takım elbiseli yakışıklıya çevirdi.Onu bir holding yöneticisi edasıyla görmeye alışık değildi.8 Aralık doğum günü gecesi haricinde tarzından ödün vermediğine şahit olmuştu; ancak bu yeni Brendan Wilder da hiç fena değildi.

Boğazını temizleyerek gümüş çatalını porselen tabağın kenarına bıraktı.

"Pekala, tüm bu şatafatın Larissa Nolan cinayetiyle bağı nedir merak içerisindeyim doğrusu." sesi öne doğru eğildiğinden fısıltıdan biraz yüksek çıkmıştı.Göğüs dekoltesinin iyice ortaya çıktığını fark edince panikle doğruldu.

Fernando buz kovası içindeki şampanya şişesini getirdiğinde sorusu havada asılı kaldı.Delici ela gözleri dekoltesinde hissetti.Tahmin ettiğinin aksine huzursuz olmamıştı.Kıyafetlerin büyüsünden olabilir diye düşünüyordu.Tiyatro sahnesinde gibi hissetti.Rolüne bürünmüş bir oyuncudan daha tehlikeli ne olabilirdi? Yanakları alev alevdi.Şampanyanın patlamasıyla yerinde zıpladı, Fernando hafifçe eğilerek kadehleri doldurdu.

"Afiyet olsun efendim."

Aynı isim tarafından üçüncü kez kaderine terk edildiğinde, acı acı gülümsedi. Şampanya gerginliğini bir nebze de olsa bastırabilirdi öyle değil mi? Sağlık evinde doğum yaptırdıkları gece aklına gelince yutkundu bir birayla sarhoş olmuştu.

Ruhunu savunmasız bırakan bakışların etkisiyle ürperdi. Gözleri koyu bir renge bürünmüştü ve o yumuşak nötr renk adeta içine işliyordu.Hayır, gardını sakın indirme! Sinirleri gerilmiş, boğazı kurumuştu.Kadehi tek dikişte bitirdi. Alkol boğazını yakınca yüzünü buruşturdu.Yavaş...

Karşısındaki adam çarpık karizmatik gülüşlerinden bir parça sundu.Tanrım,  Ian Somerhalder...Aklına süzülen sahneyle dudakları muzipçe kıvrıldı.Benzerlik şaşırtıcı, bunu şimdi fark ediyor olması daha da şaşırtıcıydı.Beş ay önce Ian Somerhalder'in ela gözlü çenesi gamzeli versiyonuyla İngiltere'ye uçacaksın deseler şüphesiz başka bir tarafıyla gülerdi. Carla'nın hayranı olduğu Vampir Günlükleri dizine göz ucuyla şöyle bir bakmıştı da...Dizinin Damon'u oldukça haşindi.Karşısındaki adam gibi.Doğduğu gün normal bebekler gibi ağlamak yerine bilmiş bir ifadeyle ebesini süzdüğünü gözünde canlandırdı.Kıkırdadı.

"Komik olan ne?"

İhtiyatlı bakışlarını yüzünde sabitledi birinin zevkinin diğerinin laneti çıkabileceğinin son derece farkındaydı.

Omzunu silkti.

"Bu işi bu kadar ciddiye alacağını tahmin etmiyordum."

Kaybolmuş, rotadan sapmış gibi hissediyordu buna rağmen sesi duygu yüklü ve fazlasıyla sevimli çıkmıştı.

Kelimelerinin anlamı kalbinin orta yerine çökerken kaşları havalandı.İmalarıyla ilgilenemeyecek kadar ana konsantre olmuştu.Boğazını temizledi.

"Bunu diğer vakalarla kıyaslayama gafletinde bulunamayız.Şu ana dek asla bu tarz cinayetlerle uğraşmak zorunda kalmadım." hızla kadehinden bir yudum aldıktan sonra ifadesiz bir şekilde durmaya çalıştı.Onu sözleriyle teselli etmiş olsa da kendisini bir türlü rahatlatamıyordu. Çakırkeyif olmaya başlayan kadın iyiden iyiye meraklanmıştı.

"Ne tarz bir cinayet? Bilmediğim bir şey mi var?"

Kadehini parmaklarının arasında yuvarlarken bardağa çarpan buzların sesini dinledi.

"Larissa Nolan cinayeti organize ve son derece iyi hazırlanmış bir planın ürünü.Tıpkı, kendi oyununu sergileyen başrol oyuncusu gibi düşün."

Tanrım, bir şey söylemedi.Bunun yerine çatık kaşlarına, çenesindeki çukura, hafif aralık duran ıslak dudaklarına baktı.Birden, içinde saçlarını parmaklarının arasına almak için müthiş bir istek uyandı.Hemen toparlandı.

"Ama senin için bu çok doğal değil mi?"

Sözcüklere tekrar bir bakış attı ve bu sözcüklerin masum olduğuna kendisini inandırmaya çalıştı.Adam iç çekti.Bu mesafeden bile sesi içine işliyordu.

"Galiba.Şartlar, içinde bulunduğumuz durum pek senin gibi hissettirmiyor demek istemiştim."

"Peki, benim nasıl hissettiğimi nereden bilebilirsin?" Sözler ağzından dökülür dökülmez yanakları bir ton daha kızardı.

Brendan cevap vermeden önce şüphe çekecek kadar uzun bir süre bekledi. Bahar ise o süre boyunca sakinliğini korumaya çalışmakla meşguldü.

"Bilmiyorum.Şimdilik..."

Ona karşı olan hislerinin yatışmış olabileceğini düşünmüştü.Ah, ne büyük aptallık ama! Bu kadar yakın olup ona dokunamamak o titrek alevin kıvılcıma dönüşmesini kaçınılmaz kılan bir şeydi.Ve bu kıvılcımın giderek büyüyüp ikisini de tamamen küle çevirmesine az kalmıştı.Dikkatli olmalıydı, saçma bir fikirle ona steril eldivenlerle dokunmayı bile düşündü.

Hissettiği çekim farklı bir duyguydu.Ay ışığında boşluğa düşen kar taneleri gibi.Beyaz ve özel bir duyguydu.Kana bulanmış aydınlık gibi...Yutkundu, iştahı kalmamıştı cazibesini yitiren soğumuş yemeklere odaklanmaya çalıştı.

"Burası...neresi?"

"Burası benim evim işte. Senin evin gibi sade olmadığı için kusura bakma."

Bağlantıyı kurmakta gecikmedi boynundaki atar damar takip edilemez bir hızla tık tık atıyordu.Herkes kont torunu olarak dünyaya gelmemişti.Herkes eşit pencerelerden de bakmıyordu dünyaya. Brendan Wilder gibi bir adamın cinayeti örtmek için unvanlardan yararlanmak istemesi kabul edilemez mide bulandırıcı bir şeydi.Tanrı aşkına, o yapmamıştı kaçması bile başlı başına bir hataydı kaçarak herkesin gözünde suçlu durumuna düşmüştü.Bunun bir parçası olmak istemiyordu.Belki de teslim olmalı kaderini Çavuş Darly'nin insafına bırakmalıydı.Ütülendiği belli olan üçgen şeklindeki beyaz peçetelerden biriyle ağzını kurulayarak hışımla yerinden kalktı.Başı çıldırmışcasına bir hızla dönüyordu.

"Korkarım ki planlarının bir parçası olamam dedektif.Bu yanlış.Tanrı aşkına, sen de bunu biliyorsun.Ben...yapamam."

Adamın ölçülü kelimeleri ani sessizlikte tabanca gibi patladı.

"Yaparsın ve yapmalısın.Şimdi otur yerine."

Birden aklına Rex'in sığınağına gittikleri gün yaptıkları konuşma geldi.Başını dolu gözlerle iki yana salladı.Kendi söylediklerinden dolayı boğulmaya hazır gibi görünse de, en sonunda kelimeleri çıkarmayı başarmıştı.

"Soylu olmaktan nefret ettiğini sanıyordum."

"Soylu olmaktan nefret ediyor olmam soyluluk imkanlarımı sonuna kadar kullanmayacağım anlamına gelmiyor."

Ela gözleri normal seyrinden uzak akışkan bir tondaydı.

Çılgınlar gibi atan kalbini şaşkınlık ve çaresizlik karışımı bir hisle dinleyerek kapıya doğru yöneldi.Buradan gitmeliydi.Buradan hemen şimdi gitmeliydi.Sonrasını sonra düşünecekti.

Ruhunu çırılçıplak bırakan bakışlardan kaçınmak için kendini zorlasa da tüm bedeni elektrik akımına kapılmış güvercin gibi titriyordu.Kapıya doğru hamle yaptığında kaba bir zorba gibi ani bir refleksle yolunu kesti.

"Gitme."

Hassas yüzünü inceledi, dolu yeşil gözleri sertleşerek kayalara yapışan amansız yosunları anımsatıyordu.Neticesi öfke olsa da yanında güvende oluşu içini taptaze bir enerjiyle doldurdu.

Darağacına gitmeden önce görkemli bir ziyafet sunulan mahkumların nasıl hissettiğini şimdi anlamıştı.Ne yaşarsa yaşasınlar ilişkilerinin en sığ noktasından öteye yüzemiyorlardı. Bakışlarını yere indirdi.Duvara asılı meleksi figürlerin boş bakışlarını üzerinde hissediyordu.

Hemen ardından tüy gibi ipeksi bir dokunuş çenesini yukarı kaldırdı.

"Seni buldum mu?"

Bir damla yaş gözünden firar etti.Çenesi Gamzeli, elini o değerli damlanın üzerinde gezdirerek kibarca göz yaşını sildi.

"Yoksa seni kaybettim mi?" diye fısıldadığında yüreğindeki acı ikiye katlandı.

Sesindeki sıcaklık ve endişe, kalbindeki o hassas boşluğa dokunmuştu. Canı yanıyordu. Birden huzur bulduğu o göğüse kıvrılmak, vücudunu saran o güvenli sığınağı yeniden hissetmek için güçlü bir istek duydu.

"Sakın bana, pes ettiğini söyleme.Şimdi değil...Daha değil."

Boğazındaki devasa yumru sınırlarını zorluyordu buna rağmen yutkunmaya çalıştı.

"Adalet bu değil, sanırım yolun sonuna geldim."

Genç adamın yüzü yumuşadı ve gözünün önündeki bir bukleyi usulca kenara ittikten sonra ellerini bileklerine uzattı.

"Adaletin gecikmesi en büyük adaletsizliktir." dedi "Seni uyarmalıyım.Senden, benim herkesin eşit pencerelerden bakmadığı dünyama girmeni istiyorum.Benim çatım altında, yanımda güvendesin. Ancak kurguladığım plana sadık kalmazsan korkarım ki seni koruyamam."

Korumak? Yasalardan, Çavuş Darly ve polis teşkilatından? Dışarıda serbestçe dolaşan katilden? En çok da kendinden.

"Tanrım, böyle devam edemeyiz.Bir böcek gibi saklanarak ömrümüzü tüketemeyiz. Anlamıyorsun, ben böyle bir şatafatın ortasında kalmak için kaçmadım Portola Valley'den. Ben..."

Şaşkınlık çıtasını bir seviye daha yükselterek önünde diz çöktü, hala bileklerini sıkıca tutuyordu.Bu öyle beklenmedik bir andı ki ansızın bastıran sağanak yağmurun altında şemsiyesiz kalmak gibiydi.

"Gitme," diye fısıldadı tekrar. "Gidersen seni koruyamam."

Çelik gibi iradesi olduğunu düşündüğü adam hala önünde diz çökmüş vaziyetteydi.Başını indirince adamın alnındaki çizgilerin kırıştığını gördü.

"Mevsim..."

Ona her 'mevsim' dediğinde kalbi farklı frekansta atıyordu.Aynı anda hem içindeki fideleri söküp hem de yeni tohumlar ekmeyi başarmasının mantığını bir türlü kavrayamıyordu. Onu korumak için aldığı riskler- her ne kadar planından haberdar etmeyip Fernando'yu gizemli bir biçimde kendisini alması için göndermesine öfkelense de- zaten parçalanmış olan kalbini un ufak etmişti.

Genç adam zarifçe doğruldu, topuklu botlarla onun uzun boyuna yaklaşamamıştı bile bileklerinden birini bıraktı.

"Bana bunu neden yapıyorsun, neden kendi hayatını benim için riske atıyorsun?"

Aslına bakılırsa bu geç kalınmış bir soruydu.Doğru soru 'Bundan sonra ne olacak?' olmalıydı.

Güçlü parmaklar çenesinden kavradı ve başını kaldırdı.Artık kusursuz yüzüne bakmaktan başka çaresi kalmamıştı.Kararsız gözlerle ona baktı.

"Neyi yapıyorum?"

Tek bileğini de güçlü ellerden kurtardı.Elleri titriyordu ama görmezden geldi. Tıpkı kulaklarının çınlamasını, dudaklarının kurumasına ve nabzının hızla atışına aldırış etmediği gibi.

"İşte bunu yapıyorsun.Bak, beni Çavuşun insafına kalmaktan kurtardığın için sana minnettarım benim için mesleğini tehlikeye attın ancak hayatıma böyle emrivakilerle giremezsin."

Bunları söylemek istememişti aslında.Tanrım, cinayet işleyebilecek kadar öfkeliydi.Kalbinde gizlediği duyguların dizginlerini salmalı mıydı artık?

İçindeki gurur kırıntıları -hala bir yerlerde vardı- ondan uzaklaşmasını söylüyordu.Onun başını daha fazla belaya sokmadan yolları ayırmaları gerekti.Buraya kadardı.Böylesi iyiydi.Birini ufak bir kasabadan kaçırmak ayrı bir şey ona lüks bir dünyanın göbeğinde sahte bir dünya kurmak apayrı bir şeydi.Karşısındaki yüze son bir kez bakarak kapı koluna uzandı.

"Ben...Her şey için teşekkür ederim.Hoşça kal dedektif."

Ona ilk defa sırtını dönüyordu.Zihnindeki kan çiçekleri yanarken dudakları titriyordu.Çiçekler pembe tomurcuklara gebeydi ve ormanın derinliklerini, çamurlu kasım gecelerini akla getiren baygın bir kokusu vardı.

"Oysa ben senin hayatına 'o gece' koşulsuz ve geri dönülemez biçimde girdiğimi düşünüyordum."

Onu bile bile kışkırtmak istemiş, bunda başarılı da olmuştu. Ama genç kadının gözlerinde parlayan alev onu geri adım atmaya zorladı ne var ki kış kokulu mevsimi geri adım atmadı.Sözleri yutmaya niyetli mantığı duygularına lanet okuyordu.

Yavaşça kapıyı araladı, geniş koridora doğru birkaç adım attı. Onsuzluk daha şimdiden karın boşluğuna iliklerini yakan bir top gibi oturmuştu.Henüz birkaç adım atmıştı ki tepesinden aşağıya onlarca siyah balon döküldü.Başını kaldırıp karşıya baktığında tekerlekli masa üzerinde kendisine yaklaşmakta olan en az bir düzine maytapla süslenmiş iki katlı, beyaz krem şantisi ağız sulandıran frambuazlı enfes bir yaş pastayla burun buruna geldi.Ne?

Tanrı aşkına, doğum günü değildi kutlama falan yapılmıyordu. Tekerlekli düzeneğin arkasında kendisini ilgiyle süzen üç meraklı yüzle karşılaştı;

Fernando De Santis'in yanında şimdi, daha evvel görmediği -biri genç biri daha yaşlı olmak üzere- iki bayan duruyordu. Bulunduğu açıdan bile bir şeylerin döndüğünü görebiliyordu. Brendan'ın planı her ne ise tıkır tıkır işliyordu anlaşılan.

Kadınlardan olgun olanı gramer açısından kusursuz bir Fransız aksanıyla kendisine hitaben konuştuğunda boğazına doladığı balonların ipleri gevşedi.

Thames Nehri'nin ve gökyüzünün kesiştiği zifiri karanlıkta, aydınlığın habercisi kozasından kurtulan tırtılımsı bir dizi yeşil ışık usulca parıldarken kelebeğin narin kanatları pastanın yanan maytaplarına değdi.

"Hoş geldiniz Leydi Catherine."

Bölüm parçası ; Iron & Wine_Flightless Bird 

Dikkat Turuncu 'ı es geçmeyin lütfen!

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 78.6K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
22.3M 903K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
760K 28.8K 91
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
21.2K 2.2K 28
Alavan'ı öldürmüştü. Alavan'ın sağ kolunu öldürmüştü. Bir gerçeği fark etti, varislerden biri hala yaşıyordu. Kendisi, yaşıyordu. Dünyadaki tek Pra...