PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚

By bsrarikan_

167K 12.6K 2.9K

Dudakları dudaklarına değdiği an hayat boyunca beklediği anın bu olduğuna karar verdi.Vücudu alev alev yanıyo... More

♚Tanıtım♚
♚1.bölüm♚
♚2.bölüm♚
♚3.bölüm♚
♚4.bölüm♚
♚5.bölüm♚
♚6.bölüm♚
♚7.bölüm♚
♚8.bölüm♚
♚9.bölüm♚
♚10.bölüm♚
♚11.bölüm♚
♚12.bölüm♚
♚13.bölüm♚
♚14.bölüm♚
♚15.bölüm♚
♚16.bölüm♚
♚17.bölüm♚
♚18.bölüm♚
♚19.bölüm♚
♚20.bölüm♚
♚21.bölüm♚
♚22.bölüm♚
♚23.bölüm♚
♚24.bölüm♚
♚25.bölüm♚
♚26.bölüm♚
♚28.bölüm♚
♚29.bölüm♚
♚30.bölüm♚
♚31.bölüm♚
♚32.bölüm♚
♚33.bölüm♚
♚34.bölüm♚
♚35.bölüm♚
♚36.bölüm♚
♚37.bölüm♚
♚38.bölüm♚
♚39.bölüm♚
♚40.bölüm♚
♚41.bölüm♚
♚42.bölüm♚
♚43.bölüm♚
♚44.bölüm♚
♚45.bölüm♚
♚46.bölüm♚
♚47.bölüm♚
♚48.bölüm♚
♚49.bölüm♚
♚50.bölüm♚
♚51.bölüm♚
♚52.bölüm♚
♚53.bölüm♚
♚54.bölüm♚
♚55.bölüm♚
♚56.bölüm♚
♚57.bölüm♚
♚58.bölüm♚
♚59.bölüm♚
♚60.bölüm Son'ların Engin Sınırsızlığı Gözyaşıyla Kuşandı "final"♚
♚Özgürce Savruluş Töreni ♚

♚27.bölüm♚

2.4K 220 21
By bsrarikan_

Nemli topraktan yükselen sis bulutu, gümüş bir tepsi gibi görünen ayın altında feri çekilmiş bir lambayı andırıyordu. Bulutların ardına saklanan gölgelerden kaçarken her defasında içindeki hayaletin kurduğu kurt kapanına yakalanıyordu.

Amaçsızca yaslandığı pencere pervazından iri yağmur damlalarının loğusa kadının dolu göğüsten sızan süt misali çamurlu suya damlayıp görüş açısını bulandırdığını fark etti.Yeni yıldan beri temizlenmeyen süslerin etrafta ahenkle dans edişine şahitlik ederken harelerinde kaybolmak istediği bir çift ela gözü düşlüyordu.

Portola Valley Polis Merkezi teşkilatının en aykırı cinayet masası dedektifinden yılbaşı gecesinden beri ses seda yoktu. Havai fişek gösterisini takiben turuncu alevlerin ışığında adamın sıcak kollarında huzurlu bir uykuya daldığını anımsıyordu hepsi bu.Uyandığında yanında yoktu. 31 Aralığı takip eden son üç gün boyunca onu araması için içten içe dualar ediyor, ama kalbinin derinliklerinde aramayacağını biliyordu.

Mantıklı düşüncenin dibinde debelenirken içinde gittikçe kabaran öfkeyi dizginlemeye çalıştı.Bu aşamayı daha önceki yaşanmışlarından biliyordu.Ya da yaşanamamışlıklarından. Her neyse karanlıkta önünü göremeden düz bir duvara toslamak, yanlış zamanda yanlış bir adama vurulmak. Bunlar haddinden fazla sabır gerektiren şeylerdi.Ne var ki sabrı son demlerinde gezinirken görmeyi düşlediği yüzün şömine alevi gibi yüzünü şöyle bir yalayıp geçip gitmesi bu durumu tahammül edilemez bir hale getiriyordu.

"Merhaba hanımefendi,"

Duyduğu yabancı sesle irkilerek dişlerinin arasındaki tırnağı boşluğa tükürdü.Aniden durup arkasına döndü.

Karşısındaki genç adam otuzlu yaşlarının sonlarında olmalıydı; siyah takım elbisesinin içinde, arkaya doğru sabitlenmiş jöleli saçlarıyla sosyetik mafya filmlerinden fırlamış gibi görünüyordu. Oldukça uzun boyu buna nazaran zayıf bir bedeni vardı. Loş ışıkta ince bir siluet meydana getiriyordu.Her nedense onun otel çalışanı olmadığından emindi.

"Kimsiniz benden ne istiyorsunuz?"

"Kapıyı çaldım ancak duymadınız resepsiyonist birkaç defa aradı lakin siz...Cevap da vermeyince ben-"

"Ve siz de öylece içeri girme hakkını kendinizde buldunuz. Rahatsız edilmek istemediğimi belirtmiştim oysaki."

Gelenin aklındaki isim olmaması onu hayal kırıklığına uğratmıştı ancak görevlilere Brendan Wilder'ın kimliğini açık edecek imalarda bulunamazdı.Tek çaresi ondan haber beklemekti.

"Ah, affedersiniz kendimi tanıtmama izin verin lütfen.İsmim Fernando De Santis beyefendinin talimatıyla size bugün ben eşlik edeceğim."

Sabit kara gözlerinin ardındaki ürkütücü ifade Bahar'a üniversitede son derece aptal bulduğu psikiyatri hocasını anımsattı.Dilindeki farklı aksan oldukça belirgindi.Ona güvenip güvenmemesi gerektiğinden emin değildi. Ama konuşma şekline bakılırsa söylediklerinde son derece ciddi olduğu kesindi.Sesinin titremeyeceğinden emin olana dek bekledi.

"Ben...Tanrım, ne demek istediğinizi anlayamadım."

Fernando kaşlarını neredeyse V şeklindeki saç çizgisine kadar kaldırdı.

"Üzgünüm hanım efendi, durum hakkında çok fazla malumatım yok. Bana söylenen sizi almam ve bırakmam gereken yere sağ salim götürmem gerektiği."

Bir bilgi ancak bu kadar muğlak olabilirdi.Hayal kırıklığı ve kafa karışıklığı hislerini alt üst etti. 

Neden?

Ona yardım eden o tek el tarafından onarılıyor sonra tekrar bin bir parçaya bölünüyordu. Acınacak haldeydi. Büyük ihtimalle kendisini boyunduruğu altına almamış olmayı dileyen adam toz olmayı tercih etmişti.Tanrı aşkına, yılbaşı partisinde çok fazla içmemişti ama kanında serbestçe dolaşan alkol onu düzenbaz hayallere sevk etmiş olamaz mıydı? Karşısındaki adamla gitmeli miydi, Brendan bu konuda ne düşünürdü dahası onun haberi var mıydı?

Yüz hatlarında konaklayan şüphe, yeşil gözlerini yüzüne göre daha iri gösteriyordu.Kısa bir çıkarımda bulundu. Eğer giderse Noah ya bir diğer görevli kapıdan çıkar çıkmaz Brendan'a haber uçururdu öyle değil mi? Böylelikle aykırı dedektif de sahnelere geri dönerdi.Ona kimsenin zarar vermesine izin vermezdi.Hiç kimsenin.

"Eşyalarınızı toplayın lütfen, işimiz bittiğinde otele geri dönmeyeceksiniz."

Genelde özür dilediğinde böyle olurdu.Bakışları tedbirli, sesi yumuşak ve bastırılmış acı yerine sakinlik doluydu.Bir adım geri bir adım ileri gitmekten haber alamadığı çileli saatlerden dolayı sinirleri gerilmişti. Kızgın olmaya hakkı vardı.Kaderi hakkında çoktan geri alınamaz bir karara ulaştığı izlemini üzerinden bir türlü atamıyordu.Omuzlarını dikleştirdi, derin bir nefes aldı.

"Pekala, nereye gidiyoruz?"

*

Puslu havayı peşine katan şehir güneş ışığından mahrum kalarak git gide arkalarında kalıyordu.Ön koltukta oturmuş, yüzüne yapışmış bir şüphe ifadesiyle camdan dışarıyı izliyordu.Direksiyonda kendini Fernando olarak tanıtan adam vardı.Isıtıcısı kusursuz çalışan Siyah Range Rover Newcastle'nın daha hakaretli caddelerine doğru yol alırken bir aptal gibi davranıp davranmadığını düşündü.Nitekim hiç bilmediği bir şehirde tanımadığı bir adamın aracında bilinmezliğe doğru yol alıyordu; belki de adam takım elbiseyle dolaşan tecavüzcü iblisin biriydi tecavüz ettiği kadınların bedenlerini parçalayıp bir çuvala doldurup Thames nehrinin dibine yolluyordu.Tanrı aşkına, ölüm bile çekici geliyordu zira Brendan'ın değişen ruh hallerinden gına geldiği bir gerçekti.Onu kaderine terk eder miydi?

Oysa tek istediği ona karşı net olmasıydı.Netlik ve aralarındaki ilişkinin adının konması. Düşünceleri allak bullaktı eli kanlı bir katile doğru gidiyor olabilirdi şu an.Kendini sayfaları sararmış polisiye bir romanın içinde gibi hissetti.

Katil zanlısı olarak nitelendirilmesine sebep olan Larissa Nolan yılan misali düşüncelerine sürtündü.Kadının öldüğü gecenin sabahı çok şiddetli kar yağmıştı, bu da olay yerinin detaylı incelenmesini zorlaştırmıştı.Katil delil bıraktıysa bile silinmesi muhtemeldi.Hiç tanık yok.Göze çarpan hiçbir ipucu yok.

Brendan Wilder, ipuçlarını uçsuz bucaksız bırakan adamdı.

Gökyüzü öyle pusluydu ki bakmak acı veriyordu.Zihnindeki derin dehliz kanla doluydu. Öleceğim dedi kendi kendine, etraf sessizliğe gebeydi.Asırlık sedir ve uzun kavak ağaçlarının iri gövdesine sokulmak istedi.

Zihninde koyu kestane rengi saçlı ela gözlü bir oğlan çocuğu ıslak kaldırımları yalın ayak adımlıyor, kuru dalların ucunu koparmaya çalışıyordu zayıf bedeni dizleri yırtık kot pantolonunun gövdesi ise kirli tişörtünün içinde harcanıyordu. Ve elleri...Elleri kanı avuçlarından yudumlayan çöl çiçeklerini andırıyordu.Kan çiçeklerini.

Çocuk gözlerinin içine baktığında iç organları gerilmiş gitar teli gibi titredi.Karşısındaki ela gözlerin sahibi kan çiçeklerini ellerine uzattı.Soğuk ayaz yüzüne çarptı ve ağır, sivri bir şey ciğerlerini doldurdu.

Umutsuzluk çöl sıcağı kadar kavurucuydu. Broomyhill Caddesi yazılı tabelanın yanından geçerken Fernando gaza bastı ve hızlandılar.Nereye gittiğini henüz ona söylememişti.

Alt dudağını dişleyerek "Nereye gidiyoruz?" diye sordu bir kez daha.Yanakları gittikçe ısınıyor, elleri ise soğuyordu.Aracın kapısı kilitli miydi acaba?

Dikkatli gözlerini yoldan ayırmadı.

"Gitmemiz gereken yere hanımefendi."

On dakika sonra otoyoldan çıkıp iki şeritlik bir ara yola saptı ve geniş araç kaldırımla bezeli yolda sarsılarak ilerlemeye devam etti.Devasa çam ağaçları ve çıplak kalan nice ağaçlar otoyola dek uzanıyordu.Kışı bağrında saklayan ağaçların tepesinde gökyüzünün kızıllığı göze çarpıyordu.

Range Rover, İlham Verici Saç ve Güzellik Salonu yazılı tabelanın tam önünde durdu.

"İşte geldik,"

Fernando başka bir şey söylemeye ihtiyaç duymadan dışarı çıktı, ön yolcu kapısını açarak Bahar'a inmesi için zaman kazandırdı. Nasıl yani eli kanlı azılı bir katile gitmiyorlar mıydı? Anlaşılan o ki Fernando da takım elbiseyle dolaşan tecavüzcü iblislerden değildi peki o zaman kimdi bu adam ve en mühim soru: Kendisinden ne istiyordu?

*

Soğuk hava yüzünü yalayıp geçtiğinde meraklı bakışlarını açılan kapıların ardına yöneltti.Mekan dışarıdan çok daha sıcaktı.

"Ah, siz beklediğimiz gizemli bayan olmalısınız." kafasını çevirdiğinde genç bir kadının ona doğru yaklaştığını gördü, şüpheli bakışları Fernando'yu hedef alırken fedaiyi andıran adam ile genç kadın selamlaştılar.

"Ben Florance Gardner, güzellik salonunun sahibiyim.Bugün geleceğiniz bize bildirilmişti.Hoş geldiniz." dedi hevesli kuaför Bahar'a gülümseyerek.Pahalı bir satış ihtimaline karşı atağa geçmeyi bekleyen tezgahtarlar gibi görünüyordu.

"Ben...Şey hoş buldum."

"Bundan sonrası size kalmış Bayan Gardner. Sizi üç saat sonra buradan alırım hanımefendi. Şimdilik izninizle."

Fernando De Santis kibarca başını eğdi, önce Florance'ye ardından şaşkınlık içindeki Bahar'a nazikçe selam vererek kapının ardında gözden kayboldu.

Adının Florance olduğunu öğrendiği kırklı yaşlarının ortalarındaki kadın son derece bakımlı ilk bakışta saygı hissi uyandıran kadınlardandı.Platin sarısı omuz hizasında dalgalı saçları iri kahverengi gözleri vardı. V yaka derin dekolteli çiçekli elbisesi dizlerinin altına kadar uzanıyordu.Kadından yayılan yoğun çiçek kokusunu salona girer girmez almıştı.

Pembe gül desenli koltuğa otururken kadın onu baştan yaratmaya hevesli tüm elemanlarına göz kırparak gülümsemiş, kendisiyle bizzat ilgileneceğini söylemeyi ihmal etmemişti. Son derece çaresizdi.Hoşuna gitmediğinden değil ama...Farklıydı.Koltuk sıcaktı ve aynalığın önü yumuşak havlularla kaplıydı.Arka fonda hareketli bir müzik çalıyordu ve odada değişik masaj yağlarının kokusu vardı.

"Rahatla tatlım, tüm işlemlerin bittiğinde özgürce aynaya bakabileceksin."

Tüm işlemler? Tanrı aşkına, burada ne işi vardı? Gelin olmuyordu. Yalnızca ufak tefek düzenlemelere ihtiyacı vardı hepsi bu.

"Ah, harika görüneceksin tatlım, bana güven." Florance manikürlü eliyle koltuğun arkasından uzanıp saçlarının uçlarına dokunduğunda nefesini tuttu. Bu kadın Portola Valley'de cinayet sebebiyle arandığını bilse onu güzellik salonuna sokar mıydı acaba? Saçları yıkanıp kurulanırken İçinde bulunduğu durumun tuhaflığıyla gerilmeden edemedi.

Dakikalar sonra kibarca gülümsemeye çalışarak yardımcı kızlardan birinin tuttuğu aynaya baktı. 

"Teşekkürler, değişime alışmaya çalışsam iyi olacak sanırım." 

Florance, saçını daha evvel hiç boyamadığını duyunca çok şaşırmıştı.Onu doğal bir görüntü konusunda temin ederek ilk önce özenle yıkanan saçlarının da bu değişimden nasibini alma konusunda epey dil dökmüştü. Yoğun ısrarlara dayanamayarak nihayet saçlarının yalnızca diplerini koyultulmasını kabul etmişti. Florance zafer kazanmış bir edayla sırıtıp derhal işe koyulmuştu.Ve itiraf etmesi gerekirse görebildiği kadarıyla dipten uca doğru hafif açılan tonlardaki saçlarıyla sandığının aksine itici görünmüyordu.Kadın belli ki işinin ehliydi ve doğal bir görüntü çizmeyi başarmıştı.

"Gölgeli alanlarda saç tonun olduğundan koyu görünecek yeşil gözlerinin daha da belirginleşeceğini söylememe bile gerek yok.Ah, tatlım ışıltınla büyüleyeceksin herkesi."

Ne? Hayır. Kimseyi büyülemeye falan niyetli değildi.Ancak gözleri alıştıkça bu yeni saçlarını beğeneceğini fark etti.

Florance kaşlarını da etkileşime girmiş bir şekilde incelterek onlara da doğal bir kavis vermişti.Ve tabi ki el tırnakları.Kadın gördüğünde şok olmuştu adeta.Saklayamadığı bu tepkisine gülmemek için dudağını ısırdı.Neyse ki Florance herhangi bir yorumda bulunmamıştı.

Evet, tırnak yemenin hem sağlık açısından hem de göze hitap ediş açısından hoş görünmediği bir gerçekti; ancak acı oje, acı biber, takma tırnak hangi yolu denerse denesin bu alışkanlıktan bir türlü kurtulamamıştı işte. Altı yaşından beri el tırnaklarını kestiğini hatırlamıyordu. Altı yaş... Annesinin onu ardında bıraktığı zamandan beri...

Hastahane stajını kan alma bölümünde yaptığı zamanlardan birine ait nahoş bir anı canlandı gözünde. Yaşlı ancak bir o kadar da bakımlı bir kadından kan aldığı o zaman dilimi...Kadın elindeki incili boncuklu bastonunu sallayarak 'Yanlış anlamazsanız bir şey sormak istiyorum,' demişti ve hiç beklemediği bir yerden gelen darbe Bahar'ı hazırlıksız yakalamıştı. 'Anneniz tırnak yemenize kızmıyor mu? Bir genç kıza hiç yakışmıyor.' işte hepsi bu kadar. Buna verilecek cevabı yoktu yaşlı kadına saygısızlık edemezdi.Şey diye gevelemişti tüm gün.Şey...

"İşte bitti, harika görünüyor."

Sulanan gözlerini kaçırarak tırnaklarına baktı; takma tırnaklar takılmış, el ve ayaklarına beyaz raflar boyu sıra sıra dizilmiş siyah ojelerden sürülmüştü.

Florance'nin ağda yaptırmalısın fikrini de geri çevirmişti. Zira küçük çamlığını kafayı güzellikle bozmuş bu hemcinsinin görmesine hiç gerek yoktu.Orası özel bir alandı ve öyle kalmalıydı.

Çiçek kokusunu yaya yaya onu bir başka koltuğa yönlendirerek aynalığın çekmecelerine uzandı.Karşısındaki aynada kendisini izlerken kadın aynayı ters çevirdi şimdi gri, donuk bir zeminle yüz yüze gelmişti.Ne olduğunu anlayamadan bakımlı kuaför adını sanını bilmediği bir düzine makyaj malzemesini özenle dizdi.Yüzüne hafif bir kapatıcı ve fondöten uyguladı.

"Gözlerini kapat tatlım,"

En sevdiği kısım işte bu kısımdı. Kadın yüzünü bilmediği biçimlere sokarken o bu yumuşak koltukta saatlerce uyuyabilirdi.

Dudaklarına mat kırmızı bir ruj sürülürken gözlerini açtı. Mm kırmızı iddialı bir renk. Bir an için daha göz yormayan bir renk sürmelerini isteyecekti ki bundan vazgeçti. Bir defaya mahsus cesur bir renge bürünmenin kimseye zararı olmazdı. Ona göre kırmızı cesaretin rengiydi.Tutkunun...

Makyajını bitirdikten sonra Florance eserine gıptayla bakmaya devam etti ne var ki içinde filizlenen merak tomurcuklarından bihaberdi.Aynaya bakmasına izin vermeden saçlarının uçlarını maşayla dalgalandırdı boyunu pek kısaltmadığı uçları dalgalı saçları şimdi çok daha hacimli görünüyordu. Kirpiklerine sürdüğü rimel bakışlarının ağırlaştırdığı hissini verdi.

"Pekala, tatlım artık kıyafetlerini giyebilirsin."

Kıyafetlerini mi? Kıyafetleri zaten üzerinde değil miydi?

İçinde dehşete düşmesine sebep olan bir karanlık vardı.Bu karanlık git gide büyürken damarlarındaki tüm kanın bir jiletin hükmüne girdiğini hissediyordu.Elleriyle kollarını sıvazladıktan sonra nihayet Florance'nin bahsettiği beyaz giyinme kabinlerine yöneldi.

Oysa bilekleri Ela Gözlü, Soylu, Çenesi Gamzeli tarafından bırakıldığında kuş gibi özgür hissetmişti.Kuşun çırpan kanatlarına saç tutamları dolaştı.

*

Verdiği kıyafetler-eline tutuşturduğu desek daha doğru- Onun üstündekilere hiç benzemiyordu.Her zamanki kot pantolonu, siyah badisi ve soğuğa başka bir boyut katan beresi...

Elindeki kıyafetlere baktı. Daha önce hiç giymediği türden şeylerdi bunlar.Oysa kendini bildi bileli spor ve rahat kıyafetler tercih ederdi ancak kendisi için seçildiğine emin olamadığı bu şeylerin içinde bambaşka biri gibi görüneceği kesindi. Elindeki tayt daracıktı ve lanet olası iç çamaşırının poposunun arasına kaçma ihtimali vardı. Bunları düşünmek istemeden kıvrılan saç uçlarını omzunun tek bir tarafına topladı.Zaten minyon bir yapıya sahip olduğundan şu anda ergenliğinin doruk noktalarında gezinen on sekiz yaşındaki asi tumblr kızları gibi görünüyordu.Kapının kenarına bırakılan postal tarzı botları da ayaklarına geçirdikten sonra hakikatle yüzleşmek için artık hazırdı.

Kabindeki dar aynadaki yansımasını dehşetle özümserken önüne düşen perçemini üfledi.Sol kaşımın üzerinde bir piercing olsa hiç de fena olmazdı aslında diye düşünüyordu.Pekala, on beş yaşındayken bir ara kaşına piercing yaptırmayı düşünmüştü; ancak acıya dayanamayacağını bildiğinden kaşından bir tutam kılı keserek piercing havası katmayı denemişti.Eh, işe yaramıştı doğrusu.

"Hey, sakın gülmeye kalkma!" diye fısıldadı iç sesine Sürmeyi andıran siyah göz kalemi gözlerinin rengini iyice ortaya çıkarmış, koyu mat renkli bir ruj dudaklarına abanmıştı.Bu haliyle rock konserlerinden fırlamış gibi görünüyordu.

Tanrım, bu asi kara melek gibi görünmektense olduğum gibi görünerek hapse tıkılmayı tercih ederdim, diye düşünmeden edemedi.

Kabinden çıktığında Florance'nin gözlerinin önünde dalgalanan gurur bayrağını görebiliyordu.

"Seni bana güvenmen gerektiği konusunda temin etmiştim tatlım.Şu an tam bir afet-i devran gibi görünüyorsun. Öyle kadınlar var ki boya küpüne soksan yine de istediğin sonucu elde edemiyorsun ancak sen...Ufacık bir çabayla bile ışıldıyorsun."

Aynada gördüğü aksine oldukça yabancıydı.Koyu kırmızı mat ruj, uçları dalgalı uzun hacimli koyu renk saçlar kalp yaka derin dekolteli deri bir büstiyer, kalçalarını saran siyah deri tayt, siyah deri ceket ve kalın tabanlı siyah deri botlar...Tanrım, gözleri koyu renk saçlarıyla muhteşem görünüyordu.

"Ben..." kendine yabancı bir sesle mırıldandı ne demeliydi?

"Teşekkür ederim."

Florance ve çiçek kızlar ekibi onu hayran gözlerle süzerken kadın aniden bir şey hatırlamış gibi gözden kayboldu. Birkaç dakika sonra elinde kırmızı kadife bir kutuyla çıkageldi.Kutu?

"Az kalsın unutuyordum." kutuyu araladığında nefesi kesildi.Ulu Tanrım! Karşısında siyah bir kuşağa özenle sabitlenmiş alt alta dizili üç sıra kırmızı taştan oluşan enfes bir kolye duruyordu.

"Beyefendi bunu boynunuzda görmek istediğini söyledi. Moussaieff Kırmızısı...Kırmızı elmas, çok nadir bulunur."

Nutku tutulmuştu; o hiçbir zaman altın, gümüş ya da değerli taşlardan yapılma herhangi bir takıyı cazip bulmamıştı. Ona göre tüm bunlar gösteriş budalası kadınların birbirine hava atmalarından başka bir şeye yaramayan şeylerdi ancak...Bu kolye bakışlarını içine çekiyordu başkaydı bambaşka.

"İzninle hayatım,"

Florance bir nefes daha sokularak sırtından aşağıya dökülen saçlarını özenle kenara aldı ve kolye tenine değer değmez teninden bir ürperti dalgası yayıldı, bir an vücudundaki her hücrenin donup kaldığını hissetmişti. Üzerindeki tek renk kırmızı taşlı kolyeydi. Kalp ayrıntılı cesur büstiyer içinde çok rahat olduğu söylenemezdi ancak derin dekoltesinin kolyeyle uyumu gerçekten muhteşem görünüyordu.Sıcak dokunuşlarını omzunda hissetti.

"Beyefendinin çok centilmen biri olduğunu söylemeliyim. Kusursuz... Beyaz teninize çok yakıştı."

Bir şeyler söylemek için ağzını açtığında gözlerinin içine gömülen tebessümler hıçkırık misali yankılandı.

"Teşekkür ederim." diye mırıldandı.

"Bay De Santis birazdan burada olur, o gelene dek sıcak bir şeyler içmek ister misiniz?"

"Ah, hayır teşekkürler."

Herkes işinin başına döndüğünde nezaket gereği, oturduğu yerden dışarıyı izlemeye başladı hava çoktan kararmış adının Fernando olduğunu söyleyen İtalyan asıllı adamın hala ortalarda görünmemesi sinir kat sayısını arttırmıştı.

O esnada çalışan kızlara gözü takıldı; hepsi de diz hizasında siyah dar etek ve beyaz gömlek giymiş bakımlı güzel kızlardı.Uzun saçları tepeden at kuyruğu şeklinde toplanmıştı.Kızlardan esmer olanın sözleri kulağına çalındığında merak dalgası benliğinde çağladı.

"Güzel kız ancak gördüğüm kadarıyla beyefendi çok daha iyisini hak ediyor."

Kumral olanı kızın kolunu dürttü.

"Şş duyacak!"

"Duyarsa duysun.Adamı sen de gördün Tanrı aşkına, olgun biri yakışırdı yanına."

Kumral olanı göz devirdi.Bir yandan yerdeki saç yığınını süpürmekle meşguldü.

"Kimin gibi mesela."

"Eh, bir esmer güzeli hiç de fena olmazdı."

Bahar ile göz göze geldiklerinde kumral kız yutkundu.

"Bu yana bakıyor.İşinden olmak istemiyorsan kes sesini."

İç çekerek gözlerini takma tırnaklı parmaklarına düşürürken ilk defa kendini bir kadın gibi hissetti.Bazı kadınların neden ayda bir kuaföre gittiklerini artık anlayabiliyordu.Bu kabuğunu yenilemek gibi bir şeydi.Güzelliğini başkasının aynasından görebilmek gibi.Zira kendi aynası çatlayalı epey olmuştu.

Kızlar uzaklaşıp Florance'de başka bir müşterisiyle ilgilenirken ilginin üzerinden tamamen sıyrıldığını fark etti.Sonunda.Usulca yerinden kalktı.Tanrı aşkına, Brendan nerede kalmıştı görevlilerden biri ona haber vermemiş miydi? Cam kapıya tek nefeste ulaştı.Buradan uzaklaşmalıydı. Aptallığının bedelini çok ağır bir şekilde ödemeden evvel buradan derhal ayrılma-

Güzellik salonunun mozaikli kapısı aralandığında gözlerini kaldırıp çarpışmak üzere olduğu yeni gelene odaklandı. Hayır.Gizemli fedai sonunda gelebilmişti.Kirpiklerini kırpıştırarak ıslak siyah ceketine baktı.

"Affedersiniz hanımefendi trafik sıkışıktı on beş dakika geciktim."

Kaçarsa şüphe çeker miydi? Onu gören adamın eli ayağına dolaşmıştı.

"Siz..." diye kekeledi "Çok...Çok farklı görünüyorsunuz."

Bayan Gardner ile bir teşekkür faslını daha geride bırakarak kendinden emin adımlarla tuhaf fedainin peşi sıra güzellik salonundan ayrıldı. Arkasından yayılan meraklı fısıltıları hissedebiliyordu.

Araca bindiklerinde ağızlarını bıçak açmıyordu.Ne o ne de adam tek kelime ettiler.Çıkardığı kıyafetler paketlenerek arka koltuğa koyulmuştu.

Yol sabun köpüğü misali eriyip giderken şaşırtıcı biçimde kendini adamın yanında güvende hissediyordu.Ona zarar verecek olsa şimdiye dek verirdi öyle değil mi? Tanrı aşkına, adamın varlığı en liberal ilişkilerin bile bir bedeli olduğunun kuralsız hatırlatması gibiydi.

Araba ışıltılı şehir merkezinden uzaklaşırken göğsünde delicesine bir heyecan dalgası vardı.Kanı damarlarında hızla akıyordu.' İşte' diyordu içindeki o susturamadığı ses 'Hakikatle yüzleşme zamanı.'

Ölüme mahkum edilmiş bir bedenin infaza giderken hangi keskin virajlardan döndüğünü merak ederdi hep. Nasıl adım atıyorlardı? İlmek ilmek örülen boyunlarına kaç hayali kurban ediyorlardı? İlk satırla kirletiyorlar mıydı hiç yazılmamış şiirleri? Şair olduğunu söylemiyordu; hiç yazılmamış şiir olduğunu biliyordu.

Bölüm parçası ; Billie Eilish_ Copycat 

Dikkat Turuncu 'ı es geçmeyin lütfen!

Continue Reading

You'll Also Like

2.1M 88.3K 66
©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun i...
432K 3.6K 24
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
6.2M 78.4K 20
- 19 Mayıs 2015 tarihinde yayımlanmaya başlanmıştır - Yaşayacağım hayatı biliyor olsaydım yine doğmak ister miydim, çok merak ediyorum. Öyle bir koza...
22.2M 902K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...