Aşk'a Direniş

By Jutenya_

3M 159K 185K

Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'... More

Tanıtım
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. BÖLÜM
11. bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
Derde Héwí (kuma Derdi)
23. Bölüm
İnstagram Hesabımız
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
31. Bölüm( AŞK'A DİRENİŞ 2)
32. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
33. Bölüm (AŞK'A DİRENİŞ 2)
34. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
35. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
36. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
37. Bölüm (Aşk'a Direniş 2)
38. bölüm ( Aşk'a Direniş 2)

2. Bölüm

134K 5.7K 3.1K
By Jutenya_

Watpad hesabımı takip etmeyen arkadaşlar lütfen Jutenya_ tıklayarak takip edin.

İnstagram hesabım jutenya82
Twitter hesabım Jutenya_

Twitter'da

#așkadireniș

#mardinetutsak

#azadsaruhan

#jutenya etiketleri ile desteklerinizi bekliyorum ve sizleri çok seviyorum.

Keyifli okumalar.

Heja ağır ağır çıkıyordu merdiven basamaklarını, birazdan aşağıda birileri için düğün yeri kurulacaktı. Yukarısı ise kendisine cenaze yeri olacaktı. Gözyaşlarıyla ıslanan yüzü acı içinde gülümsedi. Kısa bir süre sonra kocasının düğünü başlayacaktı . Ne yaparsa yapsın gücü yetmemişti olacakları engellemeye. Beraber geçecek bir ömre evet dediği adam, onu yarı yolda bırakıyordu. O da artık pes ediyordu. Direnmeyecekti.

Merdiven basamaklarını bitirdiği anda bir bedenle çarpıştı. Kafasını kaldırdığı gibi en büyük pişmanlığını ile göz göze geldi. Hayatını esarete çevirecek adam kanlı canlı, yüzsüz ve arsızca ona bakıyordu. Heja gözlerini hayasızca bakan adamın gözlerine dikti.

Görsün istiyordu artık ondaki yerini. Biliyordu bu saatten sonra dönüşü olmadığının. Heja'da artık geri adım atmazdı, Ağir'in atmadığı gibi.

Heja'nın dilinde kelimeler tükenmişti, sustu.

Ağir söyleyeceğini çoktan söylemişti, o da sustu.

Bakışlarını ilk çeken Ağir Mirakan oldu. Sessiz ve hızlı adımlarla Heja'nın yanından geçip gitti. Bir adam attığı her adımda sevdiği kadından fersah fersah uzaklașıyordu. Dönüp bakmadı ondan çoktan giden adama. Buna kendisini hazırlamıştı. Ağlamayacağım dese de her seferinde gözleri ona ihanet ediyordu, aynı kocası gibi. Bu yüzden artık gözlerini de sevmiyordu. Oysa kocası ela gözlerini çok severdi. Kadının takadi kalmamıştı. Yorgun ve argındı. Yinede dimdik ayakta durmaya çalışıyordu. Attığı her adımda canından can gidiyor bedeninden sanki et koparılıyordu. Hani her acının tarifi bir adı olurdu. Peki onun yaşadığı acının bir adı varmıydı? Üstüne gelen kadına kuma deniliyordu, peki ona ne denilecekti... İçinde bu kaderi yaşayıp susturalan kadınların acısıyla çığlık çığlığa adımlarını atıyordu. Belki sesi çıkmıyordu lakin onu gören herkes acısını yüzünden okuyordu.

Sessiz adımlarla odasının önüne geldi. Kaç gündür ona kör olan konak halkına o da görünmez olmuştu. Kapı kulpunu indirip içeri girdi. Sırtını kapıya dayayarak kapıyı kapattı. Gözlerinin önüne birkaç gün önce Ağir ile yaşadığı anlar geldi. Sırtı kapıya yaslı bir şekilde yere çöktü. Aşklarına kıymaması için günler öncesinde de Ağir'in önünde diz çökmüştü. Kendisini ilk defa o kadar gurursuz ve değersiz hissetmişti. Ellerini yumruk yapıp göğsüne vurdu. Sitemi ona ihanet eden kalbineydi. Ahı bu acıyı yaşatan kocasınaydı. Kalbini de affedemiyordu. Ona bunları yaşatan adam için acı çekmesi haksızlıktı.

Göğsüne indirdiği yumruklar ile göğsü sıkıştı. Nefes alması zorlandı. Bedeni titeremeye başladı. Odadaki bütün eşyalar gözünün önünde dönüyordu. Kararan etraf, uğuldayan kulakları mecalinin kalmadığını hissettirdi Heja'ya. Halsizce ayağa kalktı. Küçük adımlarla sendeleyerek yatağın yanına yürüyüp kendini boş bir çuval gibi yatağa bıraktı. Zaten boşluğa düşmüş gibi hissediyordu. Kısa bir süre tavanla bakıştıktan sonra gözlerini hiç açmak istemiyorcasına kapadı.

Gelen davul sesleriyle hayata küsmüş gözlerini tekrar açtı. Davulun tokmağı davula değil de yüreğine değiyormuş gibi hissetti. Öyle şiddetliydi ki bu darbeler, yüreğini paramparça etmeye yetiyordu.

Dışardan gelen her zılgıt sesinde tırnaklarını odanın taş duvarlarına geçirdi. O kadar hissizleşmişti ki ellerinden akan kanları fark edemiyordu.
Canhıraş bir acı ve can kırıkları vardı üzerinde, ölüm arzu eden bedeni can çekiyor lakin ölmüyordu.

*
*
*

Ben Heja.

Heja Karadağlı evlendikten sonra Heja Mirakan bugün can veriyorum; ama ölemiyordum. Kanayan parmaklarımın etleri ile sendeleyerek pencerenin önüne doğru ilerledim. Kocam, sevdiğim adam. Giydiği takım elbisesiyle, tüm heybeti ve yakışıklılığı ile başka bir kadının yanında duruyordu. Onda siyah takım elbiseyi çok sever çok yakıştırırdım. İlk defa giydiği siyah takımı ona yakıştırmıyordum. İlk defa giydiği siyahtan nefret ettim. Oysa Mavi gözleri ve siyahı çok severdim. Düșüncelerimin saçmalığı ile burukca gülümsedim. Yanında başka bir kadın vardı ve artık o da onun karısıydı. Ona olan bakışlarımı hissetmiş olmalı ki kafasını kaldırdı, pencereme doğru bakmaya başladı. Bir kuş olmak istedim kanatlarımı çırpıp kimsenin bilmediği diyarlara göçmek ne kadar güzel olur diye düşledim. Kısacık bir an olsa bile hayali güzeldi. Bir kuş aşkı sevdayı tatmamıș bir kuş, tek tasası aç olan karnı ve kanat çırpmak olan bir kuş. Dudaklarım acı ile kıvrıldı o an onunla göz göze geldik. Yapma der gibi, bize kıyma der gibi baktım. Bir haftadır yüzüme doğru dürüst bakamayan adam şimdi başkası için giydiği siyah damatlıkla bana bakıyordu. Ben burada can çekişip ölürken o başkası ile evleniyordu. Bakışlarımı çekmedim ondan, beynime kazınsın istiyordum. Bak diyordum kendime. Uğruna neleri feda ettiğin adam, damatlıkla başka bir kadınla karşında. Bugün de o seni feda etti dedim. Gözümden bir damla yaş daha aktı, bilmem akan kaçıncı yaştan sonra. Bilinmeyen bir cinayet işleniyordu. Bilinmeyen biri ölüyordu. Ölen bendim faili meçhul değildi. Karşımda arsızca siyah damatlığıyla bana bakıyordu.

Zılgıt seslerinin eşliğinde herkes halay çekiyordu bana ölüm, onlara düğün olan olayda. Pencereyi açıp çığlık atarak bağırmak istedim. Bakın ben burada diri diri ölüyorum, siz cesedimin üzerinde halay çekiyorsunuz diye; ama susup sadece izledim. Zilan'ı gördü gözlerim halay başı olmuştu görümcem, aynı zaman da kuzenim. Herhalde çok mutluydu. Loran'da tepsi elinde hizmet ediyordu. Biliyorum elinde olsa aşağı bile inmezdi; ama ailesine gücü yetmiyordu.

Daha sonra Berfin Hanım ile Berat Ağa'yı gördüm. Berat Ağa baya mutlu görünüyordu. Tabi mutlu olurdu. Yeğenini üstüme kuma olarak getiriyordu. Berfin Hanım ise somurtuyordu; ama masadan da kalkmıyordu sözde teyzem kayınvalideydi ya orada durması gerekiyordu.

Bakışlarımı tekrar bir zamanlar aşkından uğrunda ölebileceğim adama çevirdim. İstemizce dudaklarım ben seni çok sevdim, dedi. O da anlamış gibi
"Ben de"diye dudaklarını kıpırdattı. Duymasam da anladım. Beni çok sevmişti, damatlığı ile başka bir kadının yanında oturan adam. Belki de yanında ki kadını da sevecekti. O an zihnimde şimşek gibi patlayan gerçekle bedenim buz kesildi. Ruhumu görünmeyen bir bıçak boydan boya çiziyordu. Kalbim sızladı. Bu saçma sızı ne içindi bu gariplik nedendi. Bir yerde bir şeyler oluyordu. Ne olduğunu bilmiyordum ama acı gerçek ben seni çok sevdim de sen hiç değmedin be adam diye bağırıyordu. Hayır bir adam ve bir kadın bir birini sevebilirdi. Aşık olabilirlerdi o aşk bitebilirdi. Daha sonra başka birilerini de sevebilirlerdi. Bunlar doğal şeylerdi... Peki daha evliyken tenlerinin her zerresi bir birine helal iken başka bir ten başka bir kadın; zihnimde bir biriyle savaş içinde olan kelimeler yanlış olanı kabul edemiyor. Devreye giren mantığım her şeyi red ediyordu. Aşağıda yapılan bana ihanetti. Kocam başka bir kadının tenine dokunacaktı. Aradaki nikahta beni bağlan bir unsur yoktu. Belki Allah katında bir birlerine helaldiler. Lakin Ağir'in yaptığı bana ihanetti. Yapılan ihanet aradaki nikahla meșrulaștıralamazdı.

İkinci kadın!

Kuma metres aradaki nikahta beni bağlayan hiçbir şey yok. Ben sadece bana yapılan ihaneti görüyordum. Kanlı canlı sımsıcak teniyle başka bir kadın. Zihnimde kocan ona dokunacak doğrusunu yüzüme vuran sesleri aptal aşkım yapmaz! Bu kadarını yapmaz diye çığlık atıp susturmak istiyordu. Zihnimde ki sesleri susturup bakışlarımı aşağı çevirdim.

Ağir'e ve yanındaki karısına bakıp yine sustum. Dilimde isyan eden milyonlarca kelimeye rağmen susmak ne kadarda zordu.

Ben seni çok sevdim demiştim, o da bende diye cevaplamıştı. Artık o kelimelerin bir daha dudaklarımdan çıkmayacağını biliyordum. Ben onu çok sevmiştim; ama o bununla yetinmedi, belli ki sevgimin ağırlığı yük geldi heybetli omuzlarına.

Davulun kalbime vurup iz bırakan sesini duydum tekrardan. Her seferinde beni paramparça ediyordu. Davula değen her dokunușun acısı benim yüreğimi parçalıyordu. Bir serçe misali can çekişiyordum.

Ben Heja ölüyordum bugün, kaçıncı ölüşüm bilmiyordum; lakin ölüyordum. Üstüme toprak atın gömün beni diye sessizce çığlık atıyordum fakat kimse duyuyordu. Bana acıma sağır olanlar aşağıda kocamın düğünde, benim taziyede halay çekiyorlardı. Çoğu tanıdığım bazen aynı sofrayı paylaştığım insanlardı. Kimse yapılanı sorgulamıyor. Bir Allah'ın kulu çıkıp bu yapılan zulümdü demiyordu. Ben ölüyordum. Belki bedenimden kan sızmıyordu lakin ölüyordum. Cesedim sıcaktı ciğerlerim nefes alıyordu lakin ben ölüyordum... Bu yapılan bir cinayet değil miydi? Durduğum yerde bir kadının ruhu can çekişe çekişe ölüyordu. Bu da cinayet değil miydi? Bu da suçtu niye cezası yoktu.

Bana sabret kızım kocanın çocuk sahibi olması gerekiyor diyenler. Ben niye sabrediyorum. Benim çocuk sahibi olamam Allah'tantı. Onun da bunu kabul edip sabretmesi gerekmiyor muydu? Düşüncelerimin gidişatı hayra alemet değildi. Bir isyan ateşi bedenimi yakıyordu. Hayır bunun sabrı olamazdı. Ben bu yaşadığımın mükafatını istemiyordum. Ben bu acıdan sonra bir onunla bir cennet istemiyordum. Bedenim zaten sağken bu acıyla yanıyor kavruluyordu. Cehennem ateşinin ne olduğunu bilmiyordum lakin bu açıdan daha yakacağını inanmıyordum. Hem beni yaratan benim de acımı göz ardı etmeyecekti.

"Kün fe yekün"

"Ol der ve olurdu"

Bizim çocuk sahibi olmamamızı bize kader olarak yazmıştı. Çocuk yok demişti ve olmamıştı. O zaman bize biçilen kadere isyan eden diğerleriydi. Zihnimde ki düşünceler bambaşka yere gidiyordu. Gördüklerim yüzünden ruhumda sızlayan kan kalbime akıyordu.

Keje...

Tüm güzelliği ile bembeyaz gelinliğinin içinde etrafa bakıyordu gülümseyerek. Bembeyaz gelinliğin içinde sanki normal bir evlilik aşkla evleniyor gibi tasasızdı. Onun üstünde beyaz vardı. Onun beyazı benim kefenimdi. Bir beyaz vardı lakin iki farklı durumdu. O mutlulukla şakırken ben can çeke çeke ölüyordum. Bir kadın nasıl bu kadar gurursuz olur diye düşündüm. Bir kadın başka bir kadına bu kadar acıyı yaşatma hakkını kendisine nasıl hak görüyordu. Kuma geldiği için gülümsüyor, arsızca halay çekiyordu. Bu hareketi karşısında midemin bulandığını hissettim.

Gördüklerime daha fazla dayanamayıp dışarı çıkmak istedim. O halayın başı ben olmalıydım. Sevdiğim adamın kocamın benden ömür boyu gidişini halay çekerek kutlamalıydım. İçimdekini dışıma vurmadan sevdiğim adamın gidişini halay başı olarak göstermem gerekiyordu. Dudaklarım kenara kıvrıldı. İçimde ki acıya tezat bir görüntüydü. Pencereyi açıp davul seslerinin odayı daha yüksek sesle doldurmasına izin verdim. Ağir'in bakışları bendeydi. Dudaklarım kenara kıvrıldı. İçimde ki acıya tezat gülümsüyordum. Ağir șașkındı!Elimi dudaklarıma götürüp olabilecek en gör sesimle zılgıt çektim. Halay durdu herkes şaşkınca bana bakıyordu,umursamadım. Elimi dudaklarıma değdirip zılgıtımda ki tının daha gör daha anlamlı olmasını sağladım. Dudaklarıma değen parmaklar duyulmayan sesime eşlik ediyordu. Çaldığım zılgıtta bir nota yoktu lakin tınısı tüm acılarımı haykırıyordu. Ben Heja çığlık atamıyordum. Kocamın düğününde acımı duyurmak için zılgıt çalıyordum. "ki zava, ki zava" diye bağırdım ve yine zılgıt çaldım. Ağir aşağıda kaskatı kesilmiş mavi irislerini benden çekmiyordu. Dudaklarıma değen parmakların hareketini durdurup "Ağir zava" diye bağırdım ve yine zılgıt çaldım. Çaldığım zılgıt o kadar gördü ki düğün alayında duymayan yoktu. Bu kadar gör çıkan sesime bile şaşırıyordum. Bu sefer daha gör bir sesle "ki xátun ki xátun Keje xátun diye bağırdım." sesimde ki tını dilime dikenler batıyordu. Ağir ve Keje şaşkın bir şekilde bana bakıyorlardı. Düğün alayı da onlara eşlik edenlerdi. Ruhumda ki acıya tezat bir görüntüydü. Parmaklarımı son defa dudaklarıma değdirip zılgıt çaldım. Davul sesi halay çekenler durmuş bana bakıyorlardı. Oysa bir kaç dakika önce hepsi davulun sesine eşlik ediyordu. Kimse böyle bir şey beklemediği için durmuşlardı. Şaşkındılar! Bu acıya sessiz kalan biz kadınlar vardık. Ben isyan etmeme rağmen sesimi duyuramayandım ve onlara ayak uydurup kocamın düğünde zılgıt çekiyordum. Ağir kumayı kabul ederek benden bir eşik uzaklaşmıștı. Ben yaptığımla o eșiği kapatıyordum. Boğazım düğüm düğümdü ve yutkunamıyordum. Aklımda git sizden kalanların üstünde sende tepin diyen sese hak verip kapıya doğru bir adım attım lakin bulanan midem buna izin vermedi. Boğazımda ki yumru orada çok kaldım yeter diyordu. Günlerdir açlıktan kıvranan midem dışarı çıkıp kocamın düğününde halay çekmeme izin vermedi. Hızlıca banyoya koşup öğürmeye başladım. Ağzımdan çıkan ekşi, sarı sular açlığımı sergiliyordu. Üğürmem bittikten sonra banyonun soğuk fayanslarına oturup ağlamaya başladım. Biraz önce kocasının düğünü için zılgıt çalan kadın gitmiş. Acısını iliklerine kadar yaşayan küçük bir kadın kalmıştı. Bu yaşadıklarımı hak edecek ne yapmıştım? Defalarca sordum bu soruyu kendime. Cevap alamadığım anda dualara sığındım. Kabul olmayacak duama kaç kez amin deyip rabbime sığındım hatırlamıyorum.

Gönlüme Ağir'i düşüren Yaradan beni böyle bir acıyla niye sınıyordu? Bu bir imtihansa ben bu imtihanı red ediyorum. İçimde yanan yangındansa can vermek daha kolaydı.

Günahım sadece çok sevmek miydi, bu yüzden miydi sınanışlarım? Önce ailemle şimdi de sevdiğim adamla...

Başparmağımı dişlerimin arasına kıstırıp çıkabilecek çığlığımı engelledim. Bana kör, sağır olanların çığlıklarımı duymasını istiyordum. Kimsenin gözünde aciz ve güçsüz görünmek bana göre değildi. Özellikle sevdiğim adam acı feryadımı duymamalıydı. Değmeyecek biri için akan gözyaşlarımı kimse görmemeliydi. Ağlıyordum, yakarıyordum Yaradan'a, bu acı çok fazlaydı. Ya acımı alsın ya da canımı! Sesimi sadece o duysa yeterdi. İçimdeki acı o kadar fazla geliyordu ki ağıdıma şahit olan Allah'ım canımı da al diye inledim. Bu inilti kalbimde yankılandı. Kör bir bıçak göğsümü ilmek ilmek delerek kalbime girdi. Yaralı kalbim acı sızdırıyordu. Bir ağrı göğüs kafesini delermiydi? Kalbimde zuhur eden acı göğsümü deldi.

Ellerimi banyonun sert zeminine vurdum. İsyanımı bir tek o görsün istiyordum. Bilsin bana yazılan kaderin ne kadar ağır geldiğini. Yerde dizlerimi dövüne dövüne hıçkırarak zerdeniște bulundum.

İsyan etmeyin derdi büyüklerim; ama böyle bir şeye isyan etmemeğin mümkünatı yoktu.

Kilitli ellerim ağzımdan firar etti ve ağlayarak bağırmaya başladım. "Benim ahım sana Ağir Mirakan. İki cihanda gün yüzü görmeyesin. Benim sınandığım gibi sınanasın. Ölüm deyip ölemeyesin. Sevdiğin yakınında olsun; ama el uzatamayasın. Benim seni damatlıkla gördüğümde yandığım gibi senin de yüreğin yansın. Baba olasın ama mutluluğun hep yarım kalsın. Karın sana her sesleninișinde ben sanıp adımı bile telaffuz edemeyesin. Göz yaşlarımın hiçbir zerresini helal etmiyorum. Aldığın vebalim boynuna urgan olsun ölmeyesin ama aldığın nefeste tam olmasın. O yatağa girdiğin her gece aklına ben düşeyim de üstünde örtüğün yorgan girdiğin yatak seni ısıtmasın. Bensizlikle üşüyüp bensizlikle kahrolasın. Sadece bu dünyada değil iki cihanda karşıma çıkacak yüzün olmasın."

Gözümden milyonlarca göz yaşı ahıma eşlik edip firar ediyordu ve hepsi de bir hiç içindi. Bugün bir adam bir kadının kalbinden Azad ediliyordu. Onların hikayesinin sonunda gökten üç elma düşmedi. Yarım kalın yaprakları bir defterin göz yaşlılarıyla ıslanan yaprakları arasında bitmeyen mürekkebe rağmen yarım kaldı. Defterin yarım kalmış satırlarının son cümlesi; Çok sevdiğini iddia bir adam ona aşık olan kadının kalbinden azledildi...

*
*
*

Heja nefesinin kesildiğini hissedince titreyen ellerini sert zeminden çekip boğazına doğru götürdü. Boğuluyor nefes alamıyordu. Yaşadığı stres panik atak geçirmesine sebepti. Tırnaklarını boynuna götürüp boğazına batırdı. Boynu boydan boya çizildi. Başının dönmeye başlaması ile gülümsedi. Kabul olmayan dualarının arasına bu sefer son nefesi olması için dua etmeyi ekledi. Banyodaki duvarlar etrafında hızlıca dönmeye devam ederken elini başına götürüp gözlerini yumdu. Canı çok acıyordu, ruhu paramparçaydı. Buruk bir tebessüm acı içinde dudaklarına yerleşti. Bu son olabilir sonsuzluğa uyuyabilirdi. Gözlerini hiç açmamayı umut ederek karanlığa yumdu...

Uzun bir süre sonra zorlukla gözlerini açtı. Kendisine yabancı gelmeyen tavanla nerde olduğunu anladı. Gözlerini tekrar yumup açtığında en son banyoda olduğunu hatırladı, yatağa nasıl geldiğini ise bilmiyordu. Elini acıyan boynuna götürdüğünde pansuman yapıldığını fark etti. Tırnaklarını o kadar çok batırmıştı ki boynunda bıçak çiziklerinden daha derin bir yara açılmıştı.

Gelen silah ve zılgıt sesleri ile tekrardan irkildi. Sonra yüreğine koskocaman bir kor düştü. Kocası yeni eşiyle gerdeğe girecekti. Eliyle ağzını kapatarak hıçkırıklara boğuldu. Allah'ım bu nasıl bir acıydı da tesellisi yoktu. Sendeleyerek yataktan kalktı. Önce yatak başlığına tutunarak kendisine gelmeyi denedi. Sonra titreyen bedenine rağmen sendeleyen adımlarla sallanarak pencere önüne yürüdü. Attığı her adımda ruhu çekiliyordu. Ayakları gitme bu eziyet bize etme diye isyan etti. Ruhundaki acıya eşlik eden bedeni zangır zangır titriyordu. Gözlerini kapatıp titreyen eliyle perdeyi açtı. Görmeyi asla istemediği görüntüyü izlemeye başladı. Her anı görmesi ve beynine kazıması gerekiyordu. Olurda kalbi aşk sevdiğim adam dediğin de bunları hatırlayacak ve kalbinden adamın tüm aşkını söküp kapı dışarı atacaktı.

Keje Ağir'in kolunda merdivenlerden süzüle süzüle yukarı çıktı. Heja büyük bir nefes aldı. Bu görüntüyü beynine kazımak istercesine dikkatlice izledi. Bakışlarını çekmedi. Her anı zihnine kazır gibi dikkatliydi. Kocası başka bir kadına beyaz giydirmiști. Keje'nin giydiği beyaz Heja'nın kefeniydi. Dișlerini sıkıp elini kalbine götürdü. O an and içti Heja! Bir gün onların çıktığı merdivenleri o arkasına bakmadan asla dönmemek üzere inecekti. Yaşadığı her şeyi bu konakta bırakıp arkasına bakmadan gidecekti.

Perdeyi kapatmadan pencerenin önünden ayrılmadı. Ağir'in onu görmesini istedi. İşte o an yine kocasıyla göz göze geldi. Ağir'in adımları duraksadı. Heja'nın gözlerinin içine baktı. Ela irisler titrememek için büyük bir çaba verdi. Mavi irisler de bir bilinmezlik bir Araf... Başka bir kadının kolunda Heja'nın yüreğine veda eden bir adam. Zaman durdu sadece iki çift göz kaldı. Ağir gözleri ile af dilerken, Heja and içiyordu. Ağir annesinin onu dürtmesi ile adımlarına devam etti. Onlar için hazırlanan odanın kapısını açıp içeri girdi. Heja'nın gözlerine son defa bakarak kapıyı kapattı.

Adamın kapattığı kapıyla bir eșiği daha geçti. Orada olacakları düşünen zihniyle ruhu buz kesdi. Kapanan kapının ardında gözlerini yumdu. Çünkü Heja diri diri bir mezara gömülüyordu ve üstüne toprağı kocası atıyordu. Ondan habersizce akan gözyaşlarına isyan etti. Gözlerini açtığında karşısında duran Berfin Hanım'la karşılaştı. Yutkundu Heja. Berfin Hanım başını olumsuzca salladığında hafifçe gülümsedi, buruk bir şekilde, acıyla. Tüm vedalarını acı bir tebessüme sığdırmak istercesine duruşunu dikleştirip yıkılmadığını göstermek istedi. Berfin Hanım bakışlarını çekip arkasını dönünce perdesini çekip arkasını döndü. Artık tek başındaydı ve Heja bu gece son defa ağlayacaktı. Tek başına kocasının yasını, sevdasının taziyesini içinde verecekti.

Koskocaman konakta kocası için kalbinde tek kişilik bir taziye veriyordu. Acısını tek başına yüklüyor ve tüm yükü tek başına yükleniyordu.

Paytak adımlarla yatağının yanına yürüyüp kenarına çöktü. Aynada kendisine bakıp kafasını olumsuzca salladı. Değmeyecek biri için harcadığı üç yılı düşünmeye başladı. Gözlerinin önüne koskocaman bir geçmiş serildi. Dalgın gözlerle Ağir'in ona attığı ilk adımı hatırladı.

Teyzesi ve annesi bilmediği bir nedenle görüşmezdi. Sadece düğün veya taziye ortamında karşılaşıyorlardı. Loran ile aynı okulda olduklarından ikisi birbirlerini çok seviyor ve iki kuzenden öte arkadaş olarak çok iyi anlaşıyorlardı.

Yine bir düğün ortamıydı. Heja Loran'ı gördüğü gibi gülümseyerek onların masasına yürüdü. Annesi Narin Hanım ona kötü kötü baksa da umursamadı. Önce Loran'a sarılıp gülümsedi. Kuzenini her zaman görmek istese de aileler yüzünden sadece okulda görüşebiliyorlardı. Loran'dan ayrılınca uzanıp teyzesinin elini öptü ve alnına götürdü. Sonra Berzan ile Ferman'a dönüp hal hatır sorarak konuşmaya başladı. Kısa bir sohbetin ardından ona öfkeyle bakan bakışları fark etmişti.

Ağir sürekli şehir dışında olurdu. Uzun süredir görmediği için tanıyamamıştı. Ateş saçan bakışları ile "Berzan ve Ferman'a selam verebiliyorsun da beni niye görmezden geliyorsun Heja?" dedi.

Heja yaşadığı şaşkınlığı anında üstünden atıp gülümseyerek "Kusura bakma Ağir Abi! Uzun zamandır göremeyince tanıyamadım."

Büyük bir nefes aldı. Ciğerleri aldığı hiçbir nefesle dolmuyordu. Heja enine boyuna düşünmeye başladı. Kendisini teselli edecek tek bir kelime bulamıyordu. Elinde kocaman bir keşke; şimdi keşke diyordu. Keşke hiç tanımasaydım, hep uzaktaki kuzenim olarak kalsaydın diye binbir pişmanlık yaşıyordu.

Büyük bir soluk çekti acıyla dolu olan ciğerlerine. Kocası karşı odada başka bir kadınlaydı. Evliliğine kurtarabilecek tekbir neden tekbir sebep yoktu. Kendisini uçsuz bucaksız bir çölde yolunu kaybetmiş gibi hissediyordu. Bazen bir umut küçük bir serapta olsa gerçek bir vahaya dünüșse diye umut ediyordu.
Düşünceleri başka bir yöne gidiyordu karşı odada kocası ve kuma karısı vardı. Kocası orada başka bir tende soluklanıyor ve dokunuyordu, boğazına kocaman bir yumru oturdu. Düşünceleri olmadık yerlere gidiyordu.

Yüreğindeki ateş harlandıkça harlandı. Her dakika, her saniye içindeki yangın büyüyordu. Yaşadığı acı daha çekilmez oluyordu. Kocaman bir cinayet işleniyordu. Bir kadın silaha kurșuna gerek duymadan öldürülüyordu.

Heja sevdiği adamın sevdası ve aşkı için ölen ruhuyla beraber son defa gözyaşı döküyordu. Dönüşü olmayan bu yolun verdiği acı ağır geliyordu. Bu gece onun için dünyayı karşısına aldığı adam, başka bir odada başka bir tende ona ihanet ediyordu. Gerçekler gün yüzündeydi ve o kaçamıyordu. Oysa o insandı etten kemikten candı. Bu acı etten kemikten olan bir can için çok fazlaydı.

Bıçak yarası gibiydi göğsündeki ağrı. Tarifi imkansız, katlanması zordu.

Hani insana kaldıramayacağı yük yüklenmezdi ya! Heja bu gece, kaldıramayacağı yükün altında eziliyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Her şey bitmişti onun için. Bir insandan ne kadar nefret edilebilirse Ağir'den öyle nefret ediyordu.

Bir an düşündü ne olmuştu sevdiği adama? Heja'yı bu kadar severken başka bir kalbi nasıl sığdırdı yüreğine? Gerçi adamın sevgisinin ve aşkının artık yalan olduğunu da biliyordu.

Senin için ölürüm diyen adam, bugün kendi elleri ile öldürmüştü kadını.

Koca dağ olacaktı Heja için. Yıkılmayacak, yılmayacaktı. Ama ilk yelde uçup gitmişti. Heja'yı yalnız ve yarı yolda bırakıp başka bir tene yol almıştı.

Sahi ne olmuştu da Ağir onu geride bıraktı? Tek sorun Heja'nın anne olamaması mıydı?

Heja doğru bildiklerine inancını yitirdi. Bilmediği bir şehirde çıkmaz sokağa düşmüş gibiydi. Belki arkasını dönüp gitse çıkabilecekti lakin arkasını dönüp çıkamıyordu.

Sözde kocası; aşirete, ailesine ve töreye yenik düşmüştü. Boyun eğmiş, direnmemişti. Belki de direnmeye gerek duymamıştı.

Ya da kadın, direnecek kadar değerli gelmemişti ona.

Peki ya kadın?

Kadın boyun eğer miydi?

Boyun eğer miydi aşirete, töresine?

Bu yenilmişliği sineye çekip göz yumar mıydı? Geriye çekilip yapılana seyirci kalıp kocasının başka bir kadınla olan hayatını izler miydi?

Kendi hayat hikayesine virgülü de, noktayı da koyan o olmuştu. Yine öyle yapacaktı ve herkes de görecekti.

Aşkına yenilip gururunu yok sayamazdı.

O Heja'ydı; boyun eğmezdi, isyankardı.

Kendi savaşını kendisi verecek kadar güçlüydü.

Şimdi düşünüyordu Heja.

Bu kadar gözünü körelten aşk mıydı, sevda mıydı? Neydi gözüne her şeye perde örten? Ona pes pembe hayaller kurdurup yaşadığı coğrafyadan soyutlandıran neden aşkmıydı? Aşk bu kadar acı çekmekmiydi?

Ağir için her şeyden vazgeçmişti. Ailesine karşı durmuş, onları arkasında bırakmıştı. Heja'nın aşkı bu kadar şey yaparken Ağir'in aşkı neredeydi. Zihinde ki ses doğru bir ilahinin keskin tınısı gibi başka bir kadının koynunda diye kükredi. Ruhu bir yerden düştü. Belki bir uçurum belki de yüksek bir yerdi lakin düştü ve düştüğü yerde binlerce cam kırıkları bedenini sızlattı.

Heja düşündükçe düşünüyor, bulanıklaşan zihni delirmeye yaklaşıyordu. Bünyesi nefes alamaz hale geldi, duvarlar üstüne üstüne yürüyordu. Saçlarını çekiştire çekiştire üstüne gelen duvarların soğuk bedenine yaslanıyordu. Heja ömrünün en uzun ve ağır gecesini yaşıyordu. Hayır bu gece bu kadar uzun olmalıydı. Feryat figan bir şekilde ağladı. Bu gece sanki gündüze ulaşmamak için yeminliydi. Sabahın ışıkları penceresinden bir türlü içeri girmiyordu ya da sabah yaşayacaklarının ağırlıydı geceyi gündüze kavuşturmayandı.

Heja bu geceyi asla unutmayacak şekilde beynine kazıyordu her saniyesini. Davul sesleri kulaklarını sağır edememişti; ama yüreğini köreltmişti. Gözü yaşlı bakmıştı pencereden kocasının kolunda Keje ile konağın avlusuna girmesini.

O an katlanılmaz bir sancı girmişti yüreğine.

Eliyle ağzını kapatıp çığlık atmıştı. Çığlık çığlığa feryat figandı Heja! Çevresindeki herkes ona sağır rolüne bürünmüştü. Kimse duymadı, kimse görmedi.

En önce kocası kulaklarını tıkamıştı ona. En önce o kesmişti nefesini.

Heja gözyaşlarını sile sile düşünüyordu.

Bu acıdan delirmediği için şükrediyordu zira aklını yitirecek raddeye kaç kere geldiğini artık hatırlamıyordu.

Ne bekliyordu ki, hepsini kendisi yapmamış mıydı?

Yapmıştı.

Ağir için herkesi karşısına alıp arkasında bırakıp ona gelmişti. Bugünde mükafatını alıyordu. Kocası başka bir kadının tenindeydi ve içi cayır cayır yanıyordu. Dışı buz olsa da yüreği yangın yeriydi. Bedeni buzdu ayaz da kalmış gibi. Ne içindeki ateşe su döken ne de dışındaki ayazı ısıtan vardı. Kimsesiz bırakmıştı kendini. Yüreğindeki yangına üşüme krizleri eklendi, vücudu yaprak gibi titredi.

Bir elini yumruk yapıp ağzına koydu. Diğer elini yumruk yapıp yeri dövdü. Sağa sola sallandı. Arada saçlarını yoldu. Olmuyordu, içindeki acı son bulmuyordu. Birileri onu bu halde görseydi delirdiğini düşüneceklerdi.

Eskiler kırk yorgan örtsen yine hissedersin demiş. Kırk yorgan değil, yerin kırk kat dibi olsa yine hissederdi aynı acıyı.

Düşünüyordu Heja.

Kocası amcasının kızına nikah kıymış, koluna takıp odasına çıkmıştı. Şimdi başka bir tende kaybolmuştu. Düşündükleri ile midesi bulandı.

Ya yarın! Yarın ne olacaktı, ne yapacaktı? Oturup izleyecek miydi kumasını, kocasını. Başını olumsuzca salladı hayır! Heja bu kadar gurursuz değildi.

Ona yapılanı asla affetmeyecekti. Kabullenmeyecekti, gerekirse gidecekti. Bocaladığını anlaması uzun sürmedi. Gerekirse giderdi değil! Gi-de-cek-ti! Bir yol bir doğru vardı. O da gitmekti.

Önünde ne kadar zincirli kapılar olsa da, o bir çıkışını bulup gidecekti.

Ellerini semaya açıp dua etmeye başladı tekrardan.

"Ya Rabb! Bir çare, bir çıkış!" dedi. Sabaha kadar uyumadı.

Ağladı, ağladı.

Kafasını yatağın başlığına vura, vura saçlarını yola yola sabahı etti. Binlerce ağıt dudaklarından döküldü lakin onlarca insan sağırdı ona!

Duydukları ile ayağa fırlayıp hızlıca odasından çıktı. Gece gündüze kavuşmuş, kaçınılmaz an gelmişti. Gördüklerinin yalan olmasını istedi. Duyduğu zılgıtlar ile sağır olmak istiyordu artık.

Bunca şeye şahit olan gözlerinden nefret etti. Bunca acıyı ona yaşatan Ağir'den daha çok nefret etti.

Zılgıtları duyan kulaklarından iğrendi. Odadan çıkan Ağir ile göz göze geldi. Beklenti doluydu o kadar acı çekmesine rağmen "Yapmadım Heja, sakın inanma!" demesini bekledi. Gözleri kirpiklerine kadar titriyordu kadının. Hala bir umut için çırpınıyordu. Adamın ağzından çıkacak kelimelere muhtaçtı; ama adamın ağzını bıçak açmadı. Sadece baktı, kafasını eğip arkasını döndüğü gibi aşağı inmeye başladı.

Heja yaşlı gözlerini kapatıp açtı. Giden adamın arkasından son defa baktı. Artık her şey bitmişti. Duruşunu dikleştirip elini ağzına götürdü. Kalan tüm gücüyle zılgıt çekmeye başladı. Onlarda adetti büyük acılardan doğan ölümlerde zılgıt çalmak. Bir de düğünlerde, onlar mutluluklarını da acılarını da zılgıtlara hapseder zılgıtlar eşlik ederdi.

Ağir'in merdivenlerde kaskatı kesilip adım atamadığını fark etti Heja; ama devam etti. Tekrar elini ağzına götürüp uzun bir zılgıt çaldı. Kocası erkekliğini kanıtlamış çarşafı annesine teslim etmişti.

Heja'da artık onun için ölü olan kocasına sela okuyordu kendince, içi yangındı kadının. Kadının verdiği ağıt da, sela da ancak zılgıt olurdu. Tekrar uzun bir zılgıt çekti. Şimdi pişmanlık yaşıyordu dünkü düğüne en başından katılıp halay çekmediği için. Halay başı olması gerekiyordu. Selası nı bugün değil dün onlarca insan içinde vermelidi. Selası zılgıt olanın taziyesi de halay olmalıydı. Pişmandı oysa yapabilirdi. Üç zılgıt acısını haykıracaktı. Birini dün kocasının düğününde çalmıştı. İkincisini şimdi kocasının şanına yakışır bir şekilde gür eşlik ediyordu. Erkek adamdı vesselam ve erkek olduğunu annesine verdiği çarşafla kanıtlamıştı. O adam değilde erkek olan kocasının şanına yarașır bir şekilde sesini gür çıkarıp zılgıt çekiyordu.

Zılgıt çekerken Ağir'in ne zaman yanına geldiğini fark edemedi. Kırgın, öfkeli ve tiksintiyle baktı. Elini tekrar ağzına götürüp kocasının Mavi gözlerine bakarak yine zılgıt çekti.

Ağir yarattığı enkazın seyircisi olarak izliyordu onu, kolundan tutuğu gibi içeri sürüklemeye çalıştı.

Heja başka bir kadına dokunmuş ellerin tenine değmesine bile tahammül gösteremezdi artık. Bitmişti, öfkeyle kolunu çekip Ağir'i itti. Bu kadar yakınlığa bile asla izin vermeyecekti.

Bir an "Gör bak, ne haldeyim." demek istedi. Anında vazgeçip sustu, karşısındaki ona kör sağır olduktan sonra artık ne dese boştu, hem olan da olmuştu.

"Heja yapma!" dedi Ağir. Heja'nın titreyen gözlerinden bir damla yaş aktı. Sayısızca akan yaşlara sebep olduktan sonra Ağir'in elini uzatıp gözlerinden akan yaşı silmek istemesiyle Heja bir adım geri gitti. Gözlerinin içine bakarak cenesini kaldırdı. Dün gece gelip gözyaşlarını silmesini ne kadar çok beklemişti.

"Neyi yapmayayım Ağir?"sesinde keskin bir tını ve tiksinti vardı.

Ağir havada kalan elini indirip sesli bir nefes aldı.

Neyi yapma diyecekti ki.

Heja'da günlerce ona yalvarıp yapma dememiş miydi?

Heja duruşunu dik Tutsakda ela gözlerinin titremesini engelleyemiyordu. Bunun için en çok gözlerinden nefret ediyordu, titrek bakışları ile Ağir'in gözlerine bakmaya devam etti. Bir an bağırmak istedi aşkın bu muydu be adam diye, sonra düşününce buydu dedi.

Karşısında ihanet kokan eski sevdası vardı.

Başkasının kokusu çoktan sinmişti adamın tenine. Dün gece başka tende hüküm sürmüştü adam. Peki neden, yetmemiş miydi Heja?

Kadının aşkı, sevgisi yetmemişti, yetseydi böyle olur muydu?

Olmazdı.

Demek ki sevmemişti adam ya da yeteri kadar hissetmemişti Heja'nın sevdasını.

Heja hala Ağir'e baktığını fark etti.

Ağir'de sessizdi, sahi ne diyebilirdi ki, ne söyleyecekti mahzun sevdasına?

Sevdiğini mi?

Ya da başka bir kadına nasıl gittiğini mi? Söylenecek tüm kelimeler çoktan bitmişti onlar için.

Dayanamadı Ağir "Heja'm!" diye seslendi.

Kadın öfkeli, keskin bakışlarını Heja'm diyen adamın yüzüne çevirdi.

Adını hala nasıl ağzına alabiliyordu. Gerçi bundan sonra adını anmaması için elinden geleni yapacaktı.

"Heja'n öldü." dedi sert sesiyle.

Adamın gözünün içine baka baka "Heja'n öldü, onu sen öldürdün dün gece." diye ekledi.

Adam bir adım geri sendelendi, yıkıldı. "Heja'm!" dedi yeniden.

"Mecburdum. Sen de biliyorsun olmaz dedim. Kabullenmedim, direndim gördün. Benim de gücümün yetmediği şeyler vardı, olmadı. Özür dilerim yenildim, yenildik! Tamam mı? " Dedi sesinde isyan ve pişmanlık vardı.

Heja' nın yüzüne acı bir tebessüm yerleşti.

"Yenilmedik, yenildin Ağir Ağa! Çabucak pes ettin. Direnmedin, direndiğini zannettin. Demek ki yeteri kadar gücünü gösteremedin Ağir Ağa. Sana olmaz, kabul etmem dedim. Boşa beni dedim. En azından birbirimizden nefret etmezdik. Severek içimizde bitirirdik her şeyi. Ben bunu kaldıramam. Sen pes ettin. Aşiretin, ağalığın ağır bastı. Beni yok saydın." kuruyan dudaklarını ıslatıp

"Şunu da unutma Ağir Ağa sen pes edişinle beni kaybettin, bizi kaybettin. Dönülmez bir yola soktun. Artık ne ben sana yar ne de sen bana yara!"bakışlarını bir zamanlar aşık olduğu Mavi irisleri dikip

" Bitti! " dedi Ağir acı için de ona bakıyordu lakin artık çok geçti." "Anladın mı? Bitti! Sen dün o odaya adım atıp o kadını koynuna alarak bizi bitirdin. Umarım mutlu olursun. Umarım yaptıklarına değer. " Heja'nın bakışları ateş saçıyor kullandığı kelimeler keskindi. Kafasını olumsuzca sallayıp "çünkü benim hiç değmedi" değmemişti de Ağir için yaptığı hiçbir şeye değmemişti.

Ağir duyduklarıyla kaskatı kesildi Ateș saçan bakışlarını ona dikti ve burnundan soluyarak baktı kadına, ne demekti bitti? Nasıl söylerdi bunları?

O Heja'sız nefes bile alamazdı. Bitti diye bir şey olamazdı.

Kabul edecek, alışacak mecbur dedi; ama kendi de inanmadı aklından geçenlere, kolay olmayacaktı. Kıyamazdı ki hem Heja'sı ona, kıyamazdı değil mi? Kendini buna inandırmak istiyordu.

Peki ya Ağir!

Ağir kıymamış mıydı Heja'sına? Kıymıştı. Hem de gözlerine baka baka Heja'nın canını yakmıştı. Ağir de yaptıklarını biliyordu. Dün kocasının düğünde zılgıt çeken Heja bugün de selasını okur gibi zılgıt çekmişti. Peki ne olacaktı, nasıl devam edecekti bilmiyordu.

Heja'nın isyanlarını, cesaretini, boyun eğmeyişini kısaca her şeyin farkındaydı. Pişmanlık urganı şimdi asılıyordu boğazına, ilmek ilmek sıkmaya başlamıştı vicdanını.

Ağir bencildi, hala kıyar mıydı diyordu. O kıymamış mıydı Heja'sına?

Heja etrafına baktı. Onlara bakan ev sakinlerine, kaynanasına, kayınbabasına... Anne baba gibi sevmişti onları. Onların da onu sevdiğine inanmış ve yanılmıştı.

Bugün bu konakta kimi kim ne kadar sevdiğini görecekti. Onlar zaten elendi. Kafasına kaldırarak kocam diyemediği adama tekrardan baktı.

" Neden? Neden yaptın, neden kabullendin? Neden, neden, neden!" diye bağırıp isyan etti.

"Mecburdum!" diye anında isyan eden Ağir'in sesi bıçak gibi kesti Heja'nın sesini.

Mecburdu!

Hayır! Heja hiçbir mecburiyeti kabul etmiyordu.

Hangi mecburiyet açıklardı yaşadıklarını.

Heja Ağir'in gözlerinin içine baktı.

" Ben de mecburdum; ama kabul etmedim. İsyan ettim, direndim, başkaldırdım, herkesi karşıma aldım. Herkesi arkamda bıraktım sevdam için. Peki sen, sen ne yaptın Ağir? İlk esen rüzgarda yıkıldın. Şimdi de karşıma geçmiş mecburdum diyorsun. Neye, niçin mecburdun Ağir Ağa? Çocuğum olmadığı için mi bu mecburiyet, yoksa ağalıktan mı? Dur ya da amcanın vaadleri mi?"sorularına cevap almak istiyordu. Lakin biliyordu karșısında ki adamın bir cevabı yoktu. Etrafına bakınıp

" Haklısın ben sadece Heja'yım. Sadece Heja! Tam bir gerizekalı olan."

Heja sonra niye konuştuğunu sorguladı. Aptal gibi durmuş ona kör sağır olana açıklama yapıyordu.

"Ben boşuna konuştuğumu, boşuna kürek çektiğimi biliyorum." ellerini kaldırıp umursamadan salladı.

"Yazık gerçekten yazık; ama unutma bundan sonra yapacağım hiçbir şeyden sorumlu değilim. Sen ve ailen atacağım adımların önüne geçemeyeceksiniz. Yenilmişlik nedir o zaman göreceksin Ağir Ağa."

Konaktaki herkes hayranlık ve şaşkınlıkla onları izliyorlardı. Heja asla geri adım atmayacaktı. Her şey daha yeni başlıyordu. Artık o da pes etmiş ve direnmiyecekti. Bu saatten sonra her şey boştu.

Ağir Heja'nın kolunu tutup sıktı.

"Sen ne söylüyorsun kadın? Haddini bil, olan oldu artık. Sen de biliyorsun ki bu yaşananları hiçbirimiz istemedik . Susup kabul etmemizden başka çaremiz yok!"

Heja'nın dudakları hafifçe büküldü. Nasıl başka çareleri yoktu?

"Bak!" diye bağırdı Heja.

"Bana bak Ağir Ağa! Peki benim bunu kabul edeceğimi sana ne düşündündürdü bilmiyorum!"
Alayvari bir tonla "sana kör kötük aşık olmam seni deli gibi sevmelerim sana güven vermesin. Ben seni sevmesini bildiğim gibi o sevgiyi nefrete çevirmesinide bilirim" sesi o kadar gördü ki konağın taş duvarlarında yankı yapıyordu. Konaktaki herkes ve pencereden onları izleyen Keje Heja'nın tepkisine hayranlıkla izliyorlardı. Bu topraklarda ilk defa bir kadın üstüne kuma geldiği için isyan ediyor ve baş kaldırıyordu.

Ağir koca bir nefes aldı ciğerlerine, bugün aldığı nefesler bile ona haramdı. Bir yanda deli gibi sevdiği kadın, diğer yanda ailesi ve aşireti. O da çıkılamaz bir yolun içine saplanmıştı.

Farkındaydı artık geriye dönmeyeceğini bilinçindeydi lakin Heja'sız asla yapamazdı. Onsuz alacağı bir nefesi istemiyordu. Onun olmadığı bir dünya asla olamazdı. Biliyordu da peki ne yapacaktı? Affeder miydi onu Heja? Hayır, asla affetmeyecekti. Bildiklerinden, yaşadığı her şeyden nefret etti Ağir.

Bir tek Heja kaldı asla nefret etmeyeceği, daima seveceği kadın.

Aldığı her nefeste ona muhtaçtı.

Omuzları çöktü Ağir'in, arkasını döndü. İndiği her merdiven basamağında kendini ikna etmeye çalışıyordu. Alışır zamanla, kabul de eder diye fısıldıyordu.

Son basamağı inip avluya indiğinde Heja'nın "Ağir" diyen sesini tekrar duydu ve durup omzunun üstünde ona baktı.

Heja adımlarını beton parmaklıklara yönlendirip aşağıda ki Ağir'e baktı. Heja onun Mavi harelerine bakarak "Senin için ne nasıl bilmiyorum ama benim için bu evlilik bitti" elini kaldırıp parmağında ki alyansa baktı ve hızlı bir şekilde parmağında ki yüzüğü çıkardı ve havaya kaldırıp aşağı attı.

Avluda sadece yüzüğün çıkardığı metal ses vardı. Ağir'in gözlerinde ise pişmanlık.

Continue Reading

You'll Also Like

33.8K 9.3K 41
Bir varmış, bir yokmuşla başlar her aşk masalı ama her masalın sonu aynı bitmez, onlar eremez muradına. Hüsrana uğrayan aşkların sonunda bir şarkı...
3.6M 222K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
71.5K 3.1K 74
"Sen de koş, sen de düş, sen de yaralan. Kalbimin duracağı bahtiyar güne kadar seninle beraber yaralanmaktan başka ne yapabilirim?"
1M 67K 56
"Hiç mi görmüyorsun ya, hiç mi anlamıyorsun beni Elfida?" diye bağırdı sinirle. Kaşlarım bilinmezlikle çatıldı. Neyi anlamıyordum? Yüz ifadem iyice...