Euphoria ❧ KookU

De ibangtanyou

497K 54.7K 49.8K

Tenimde yalnızca çilekli lipbalmını yaydığın dudaklarının izi olsun. 🍓💙🐇 Mais

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22. Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm
60.Bölüm
Final Bölümü

17.Bölüm

9.1K 1K 831
De ibangtanyou

(Jungkook)

Kol düğmelerimi ilikleyip lacivert ceketimi üzerime geçirerek boy aynasına doğru ilerledim. Attığım her adımda yakışıklılığın vücut bulmuş hali olduğum gerçeği ile koltuklarımın kabardığını hissettim.

Bakışlarım boy aynasının hemen yanında duran sehpaya takıldığında parfüm sıkma fikrinin rahatsızlığı ile yüzümü buruşturdum. Bazıları için oldukça büyük bir önemi olan parfüm kokusu, beni irrite etmekle kalmıyor alerjik reaksiyonlar göstermeme sebep oluyordu.

"Parfüme ihtiyacın yok senin zaten Jungkook," diyerek sağ elimi saçlarımın arasından geçirip gülümsedim. " Bu haline düşmeyecek kimseyi tanımıyorum."

Dudaklarımın arasından çıkan ıslık eşliğinde aynadaki görüntümle olan iletişimimi kestim ve ağır adımlarla odamdan çıktım.

Karşı odadan duyulan müzik sesi Jieun'un hâlâ hazırlanmaya devam ettiğini gösteriyordu. Anlaşılan bir süre daha beklememiz gerekecekti.

Telaşsız adımlarım merdivenleri ağır ağır inerken salondaki koltuklarda oturan ikili beğeni ile bakışlarını üzerimde gezdirdi. Torunlarının yakışıklılığı onları da gururlandırıyor olmalıydı.

"Jieun ne zaman hazır olur? Sordun mu hiç?"

Büyükannemin sorusu ile birlikte bakışlarımı kol saatime düşürdüm.

"Siz isterseniz çıkın, ben Jieun'u alıp gelirim."

"Çok iyi olur ama geç kalmayın sakın."

Gitmeye hazırlanan çiftin yanına ilerlediğimde büyükannem ceketimin yakasını silkeleyip gülerken kısılan gözlerini bana odakladı.

"Çok yakışıklı benim torunum," derken sesindeki o şevkati, sevgiyi hissedebiliyordum ve bunu kaybetmekten deli gibi korkuyordum.

"Büyükanneme göz kulak olmayı unutma zira bugün ayrı bir güzel görünüyor," diyerek büyükbabama göz kırptığımda omzuma sahte bir yumruk atan büyükannem kocaman gülümsedi ve büyükbabamın koluna girdiğinde "asıl sen yakınındaki güzelliğe dikkat et," diyerek bana göndermede bulundu.

Jieun'u kast ederek kurduğu cümle ile birlikte derin bir iç geçirdim.

Eminim benimle önemli bir davette bulunmak yerine kafede sevgilisine yardım etmeyi tercih ederdi. Öyleyse güzelliği de beni ilgilendirmezdi. Sevgilisi dikkat etmeliydi.

Kafamı anlık sağa yatırıp kapıyı kapattım ve tekli koltuğa geçip geriye doğru yaslandım ve gözlerimi kapattım.

Zihnimi meşgul eden birçok şey arasında Jieun konusunu kendime dert edinmek istemiyordum. Zaten Kim Seok Jin tüm sırrımı ortaya döküp sevdiğim insanların benden uzaklaşmasına sebep olmadan buralardan çekip gidecektim.

Duyduğum topuk sesleri Jieun'un aşağıya indiğini belli ederken yerimden kalkıp merdivenlerin bittiği yere kadar ilerledim ve beyaz elbisesi içinde tıpkı bir kuğuyu andıran Jieun ile göz göze geldim. Beyaz çiçekli uzun elbisesi ayağına dolanmasın diye minik eli ile kumaşın bir kısmını kavramış, dikkatli adımlar atmaya çalışıyordu. Beline kadar bedenini sıkıca saran elbisesi, eteğine doğru hafif genişliyordu. Pürüzsüz gerdanını kolyesi süslüyordu. Uzun saçlarını serbest bırakmış, doğal tonlarda makyaj yapmıştı. Yine de pembemsi dudakları dikkatimi dağıtıyordu.

Güzeldi, fazlasıyla.

Bana doğru yürüdükçe hızlanan kalbim, tam karşımda durduğu sırada anlık tekledi ve ben nefes almam gerektiğini henüz fark ettim.

"Bay ve Bayan Kang neredeler?"

"Onlar önden çıktılar. Seni ben götüreceğim," dedim. Bakışları yüzümde tereddütlü bir ifadeyle gezinirken elimi uzattım.

"Yürümekte zorluk çekiyorsun gibi görünüyor," dedim. Naif çıkan sesime kendim bile şaşırmıştım.

"Gerek yok, yürüyebiliyorum," diyerek önden ilerleyen Jieun'un ardından derin bir nefes alıp elimi kalbime götürdüm.

"Hiçbir şey hissedemezsin," diye mırıldandım.

Bu hatayı asla yapamazdım.

Dışarıda yağmaya devam eden yağmur yüzünden askılıktan aldığım şemsiye ile birlikte kapının önündeki Jieun'a yetiştim ve onu da şemsiyenin altına aldım.

"Yardımımı istemediğinden emin misin?"

Mavi şemsiyenin altında birbirimize yakın olmamızı umursamadan bana şaşkın bakışlar atan Jieun "bugün centilmen olmaya mı karar verdin?" diye sordu.

Bana olan yakınlığı yüzünden "soruların bittiyse gidelim artık," dedim ve birkaç adım attığımda Jieun'un ilerlememesi üzerine geriye döndüm. "Hadi Jieun!" diye yakındığımda Jieun kafasıyla açık kalan kapıyı işaret etti.

"Kapıyı açık bırakıp mı gideceğiz?"

Cidden, aklım neredeydi benim?

İç sesim aptallığıma lanet ederken şemsiyeyi Jieun'a verip kapıyı sertçe kapattım ve önceki yerimi alıp şemsiyeyi tutma görevini yeniden Jieun'dan aldım.

Yağmurlu havanın serin esintisi Jieun'un hafifçe titremesine sebep olurken aynı zamanda çilek kokusu burnuma doldu. Öyle ağır bir koku olmamasına rağmen beni rahatsız etmesini bekledim.

Ama olmadı.

Jieun hakkında her şey tersti, her şey alıştığımın aksineydi.

Serin havaya karşılık ürperen minik bedenini sarma isteği de neydi?

"Neden üzerine bir şey almadın?" diye biraz da sinirli bir ses tonuyla sordum.

"Böyle durumlarda yanındaki kıza ceketini vermen gerekir ama senin de centilmenliğin buraya kadar demek ki."

Ceketimi giyinmesi fikri içten içe hoşuma gitse de umursamazca omuz silktim.

"Üşüyor olman senin sorunun. Neden senin yüzünden ben üşümeyi göze alayım ki?"

"Ben de öyle düşünmüştüm," diyen Jieun arabaya doğru daha hızlı adımlar atmaya başladı. "Arabada ısınırım zaten."

Aramızda duygusal anlamda hiçbir şey olmayacağını bildiğim halde ilgili davranmam kendimle çelişmeme sebep olurdu değil mi?

.....

Büyük bir şirketin açılışının daveti yüzünden gelmiş olduğumuz mekânda daha şimdiden sıkılmış olduğunu belli eden Jieun parmaklarıyla oynuyor, arada bir yanaklarını şişirip etrafına bakınıyordu.

Hayır, yanında benim gibi biri varken bakışlarının bir kez olsun bana değmeyişi canımı sıkıyordu.

Büyükannem ve büyükbabamın oturduğu masalarda koltuklar da bulunuyordu fakat bizim yüksek ve yuvarlak masamızda birkaç meze ve içki dışında bir şey yoktu. Ayakta durmaktan yorulmuş olduğunu düşündüğüm kız, tek kelime etmiyordu. En azından yorulduğu hakkında şikayette bulunabilirdi.

Bakışlarım oturabileceğimiz bir yer aramaya koyulduğunda tok bir ses kulaklarımı doldurdu.

"Merhaba, ben Yoo Jin Hoo. İleride arkadaş grubumuzla birlikte takılıyoruz," diyen uzun boylu esmer çocuk Jieun'a elini uzattı ve bakışlarını ilgiyle onun yüzünde dolaştırdı.

"Ben de Jieun."

Jieun elini çeker çekmez bana uzattığı elini sertçe sıktığımda bakışları nihayet beni buldu ve boğazını temizleyerek çatılan kasları eşliğinde elini geri çekti.

"Bize katılmak ister misiniz diye sormaya geldim."

Onu reddetmek için sıralamak üzere olduğum kelimeler, Jieun'un "olur tabii," diyerek onay vermesinin ardından boğazıma takıldı.

Herifin kendisine düpedüz yürüdüğünü fark edemiyor muydu?

Hayır, benim için sorun yoktu ama sonuçta sevgilisi vardı ve ona rağmen bu teklifi nasıl öylece kabul ediyordu?

Gözlerimi devirip Jieun'un peşinden davet edildiğimiz masaya ilerlediğimde masadaki kızların dikkatini de üzerimde hissettim.

"İkiniz arkadaş falan mısınız?"

Jin Goo denen yavşak herifin beni kast ederek sorduğu soruya karşılık Jieun olumsuzca başını salladı.

"Sadece bir tanıdık."

Dudaklarımdan "hah" diye bir nida savruldu ve bakışlarım bir kez daha devrildi.

Şeytan bana "kızı kurt kapanına bırak da ne hali varsa görsün" diyordu. Fakat ben şeytanla aynı fikri paylaşamıyordum.

"Sen Jungkook'sun değil mi?"

Masaya geçer geçmez kahverengi uzun saçlı kız neredeyse öne atılıp elini uzattı ve benim bakışlarım hâlâ Jieun'un üzerinde dolaşırken kızın elini tutup başımı usulca salladım.

"İsmini çok duydum. Seoul National Üniversitesi'nde de oldukça popülersin."

"Öyle galiba," dedim. Ne konuştuğu ile pek ilgilenemiyordum.

"Yonsei Üniversitesi'nin çok konuşulan ismi Jungkook ile tanışmış bulunuyoruz," diyerek arkadaşlarına dönüp neredeyse çığlık atan kıza karşılık Jieun'un şaşkın bakışlarını yakaladım ve hemen ardından sanki bu anı bekliyormuş gibi dans müziği başladı.

"Benimle dans etmek ister misin?" sorusu kulaklarımda defalarca yankılanırken Jieun dans etmek için reveransta bulunan yavşak herifin elini tutup piste doğru ilerledi.

"Aramızdan kime dans teklifinde bulunacağını çok merak ediyorum."

Susmak bilmeyen kıza bir yanıt vermek yerine Jieun'un belini kavrayan el yüzünden masadaki kadehlerden birine uzanıp kadehi kafama diktim.

"Çıldırmak için güzel bir gece," diye haykıran iç sesime ilk kez katılıyordum.

Ben geldim 💙

Hesabımı takip etmeyenlere etmesini öneririm çünkü birçok fic var hesabımda 💁‍♀️ Deniz kızı× Taehyung hikayem olan Blue Side'a da beklerim 😍

Kurgu hakkındaki yorum ve eleştirileriniz varsa buraya alabilirim +

Normalde tüm yorumlara dönmek isteyen biriyim ki daha önce kurgularımı okuyanlar bilirler yorumlara genelde donus yapiyordum. Simdi hepsini okuyor olmama ragmen yaklasmakta olan Kpss sinavim yuzunden yogunum ve burayla cok ilgilenemiyorum. Yine de siz yorumlarinizi severek okudugumu bilin 💓

Yazım yanlışları varsa affola, kontrol etmeden yayımlıyorum çünkü 😕

Yeni bölüm için;

Vote sınırı:350
Yorum sınırı:500

Continue lendo

Você também vai gostar

7.7K 1.1K 30
𝙠𝙞𝙢𝙟𝙪𝙣𝙠𝙮𝙪: noldu ya foton gitti ⇁ kim junkyu + girl, texting, treasure ff © jieiee #1 in kimjunkyu all rights reserved
263K 20.6K 41
"Sana bunları neden anlatıyorum bilmiyorum, Leylak. Ama güzel gözlerinle bir alakası olabilir."
857K 84.8K 64
Hayran kurgu #1 Ben sadece yeni bir başlangıç yapmak istemiştim. Hayatımın eskisinden daha da kötü olabileceğini nereden bilebilirdim ki?
19.8K 1.7K 33
Saraya zorla getirilmişken hayatımın bu şekilde olacağını düşünmemiştim.