PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚

By bsrarikan_

167K 12.7K 2.9K

Dudakları dudaklarına değdiği an hayat boyunca beklediği anın bu olduğuna karar verdi.Vücudu alev alev yanıyo... More

♚Tanıtım♚
♚1.bölüm♚
♚2.bölüm♚
♚3.bölüm♚
♚4.bölüm♚
♚5.bölüm♚
♚6.bölüm♚
♚7.bölüm♚
♚8.bölüm♚
♚9.bölüm♚
♚10.bölüm♚
♚11.bölüm♚
♚12.bölüm♚
♚13.bölüm♚
♚15.bölüm♚
♚16.bölüm♚
♚17.bölüm♚
♚18.bölüm♚
♚19.bölüm♚
♚20.bölüm♚
♚21.bölüm♚
♚22.bölüm♚
♚23.bölüm♚
♚24.bölüm♚
♚25.bölüm♚
♚26.bölüm♚
♚27.bölüm♚
♚28.bölüm♚
♚29.bölüm♚
♚30.bölüm♚
♚31.bölüm♚
♚32.bölüm♚
♚33.bölüm♚
♚34.bölüm♚
♚35.bölüm♚
♚36.bölüm♚
♚37.bölüm♚
♚38.bölüm♚
♚39.bölüm♚
♚40.bölüm♚
♚41.bölüm♚
♚42.bölüm♚
♚43.bölüm♚
♚44.bölüm♚
♚45.bölüm♚
♚46.bölüm♚
♚47.bölüm♚
♚48.bölüm♚
♚49.bölüm♚
♚50.bölüm♚
♚51.bölüm♚
♚52.bölüm♚
♚53.bölüm♚
♚54.bölüm♚
♚55.bölüm♚
♚56.bölüm♚
♚57.bölüm♚
♚58.bölüm♚
♚59.bölüm♚
♚60.bölüm Son'ların Engin Sınırsızlığı Gözyaşıyla Kuşandı "final"♚
♚Özgürce Savruluş Töreni ♚

♚14.bölüm♚

2.6K 250 41
By bsrarikan_

Ruhuna ilmek ilmek işlenen katran karası elbise duygularının ağırlığıyla sökülüyordu.Loş, beyaz parıltı genişlerken hızla ağzını kapadı, nefesini tuttu; ancak ne kadar çabalarsa çabalasın hala nefes alıyor; çatlak damarlı bir duvarın öteki yanında alev alev yanan beyaz renkli iki devasa mumun dizildiği alana bakıyordu. Tanrım, tüm bunlar...

Gerçek miydi yoksa hayal gücü fazla mı mesai yapıyordu?

Belki de çoktan ölmüştü, o kazada karların altında serili çürümeye mahkum bir bedenden ibaretti şimdi.Peki ya düşünceleri onlar da çürümeye mahkum birer tohumdan ibaret değiller miydi?

Nelson Johansen dakikalar evvel onu bağlı olduğu sandalyeden kaldırmış, bacakları kanarcasına özgürlüğü yudumlamıştı; ancak ellerindeki bağı henüz çözmemişti. Duvarları, eskitme taştan yontulmuş, yedi meşaleyle aydınlatılan bir alanın eşiğinde yalnız başına dikiliyordu. Arkasında kimin durduğuna bakmak için geriye döndü:

Koca bir boşluk.

Adam gitmişti, ya da bu da zihninin başka bir oyunuydu.

Az sonra göreceği acıya kendini hazırlayarak ayağını kaldırdı, ellerinin hafifçe titrediğini ve koltuk altlarının terlediğini hissedebiliyordu.Ayakları, altındaki siyah-beyaz karo şeklinde dizayn edilen beton zeminde adeta beyninden bağımsız bir halde sürükleniyordu.

Tünelin bu ucu hapsedildiği alandan oldukça farklıydı: Beyaz. Her yere masumiyetin timsali mat bir beyazlık hakimdi.Tek çıkış ağır zincirlerle bezeli gri metal kapıydı. Pencere yoktu, içerisi aşırı sıcaktı ve hava tıpkı Nelson Johansen'ın ağır parfümü gibi kokuyordu.Beton zeminde bordo boya izlerine benzer kurumuş kan lekeleri uzun süredir yaşanan karmaşanın soyut figürlü bir tablosunu çiziyordu.

Meşalelerin karşı tarafına dizili beyaz rafların üzerinde kalın kapaklı bir dizi eski kitap sıralanmıştı, hem küf hem kanın ağır kokusuyla sarmalanmış gizli bir dünyaya dışarıdan bir göz olarak bakıyordu.

Tanrım, başı dönüyordu ve ruhu bedeninin üzerinde sıcak ekmeğin üzerine sürülen tereyağı gibi kayıyordu. Vücudunun, kendisine yapılan şeylerden dolayı lanet etmesi işten bile değildi.

Kafası karışmıştı; Nelson ona söylediklerini çok soğukkanlı ve asap bozacak kadar tuhaf bir şekilde karşılamış adeta kabullenmişti. Bu da onu hayrete düşürmüştü.

Yirmi sekiz yıllık hayatı boyunca kendi kendine umut etmeyi öğrenmişti, yalnız bırakılmayı da...İşte şimdi de yalnız bırakılmıştı. Yalnızca korkuyordu.İçten içe kendini zavallı gibi hissediyordu. İpleri başkasının elinde olan bir kukla gibi.

Nelson'un bir yerlere monte edilmiş gizli kameralardan onu izlediğine hiç şüphe yoktu belki de gözlerini iyi açmalı her şeyi bir bir hafızasına kazımalıydı. Brendan Wilder'a anlatacaklarının listesini tutmalıydı. Hayır yapamazdı. Buradan kurtulacağının garantisi bile yokken o umut etme oyununa sarılamazdı.

Soluğunda konaklayan nefes adeta boğazını deliyordu.Beti benzi atmış, yüzü kireç gibi olmuştu ve alnındaki damarlar urgan gibi kabarıyordu.Fal taşı gibi açılan gözleri beyazın esaretine bakıyordu ama buranın sıradan bir tünel olmadığını anlaması fazla uzun sürmedi.Çevresindeki gerçeklik birden zihnine hükmedince düşmemek için duvara yanaşıp tutunmak zorunda kaldı.

Yüzünde donan mimikler eşliğinde başını çevirdiğinde solunda sıralanan bir dizi küvet gördü sağ tarafında ise, altlarından buhar sızan duşa kabinler yükseliyordu.Anlaşılan ortamın sıcaklığı sıcak su ve buhardan kaynaklanıyordu.

Damarlarında peydahlanan yeni bir merak dalgası korku filmlerinin içine düşmüş gibi bir izlenim yaratıyordu. Adrenalin seviyesi had safhaya çıkarken temkinli adımlarını hızlandırarak en yakınındaki duşa kabine yöneldi.İtiraf etmeliydi ki su damlacık desenli cam panel oldukça davetkar görünüyordu. Sanki babası görkemli malikanesinde hiç banyo yokmuş gibi ne demeye burayı her türlü kirin son durağı gibi döşemişti anlamak güçtü doğrusu.

Girişteki kurumuş kan görüntüsünü ve duşa kabinlere yaklaştıkça burnunu saran formaldehit kokusunu saymazsa- ki bu kokuyu ebelik birinci sınıfta aldığı anatomi dersinden anımsıyordu- ortamın oldukça temiz olduğunu bile söyleyebilirdi. Tanrım, dağınık babası ve temizlik kavramlarını yan yana getirmek epey güçtü.

Ve bağlı ellerinin izin verdiği ölçüde titreyen parmakları ilk duşa kabinin devasa sürgülü kapısını araladığında dilinin ucuna kadar gelen küfrü zorlukla yuttu.

İlk olarak gözüne çarpan simsiyah uzun saçlardı, sonra ona eşlik eden donmuş ela gözler. Duşa kabin başlığında sallanan şey...Hayır hayır biblo ya da heykel olmasına imkan ihtimal yoktu. Bu şey... Kesilmiş bir insan başıydı. Bir kadın başı.

Özenle kesilmiş, temizlenmiş, porselen makyaj ifadesiyle mimikleri bile bozulmaksızın dondurulmuş bir baş.

Ulu Tanrım! kalbinin sıkıştığını hissediyordu içgüdüsel olarak elini uzattıysa da hemen çekti.Kadının soğumuş teninden yayılan koku burnunun direğini sızlatıyordu. Bu loş ortamda bile kadının çenesinin altındaki morlukları, yürek sızlatan acıyla kıvrılmış dudaklarını ve bomboş kaybolmuş bakışlarını görebiliyordu.

Kadın çok güzeldi en fazla otuz yaşında olmalı diye düşündü, bedeninin tek bir parçası bile kusursuzluğunu ilan ediyordu. O ela gözlerin bir an için oynadığını sandı.Sanki göz bebekleri irileşmişti.

Çığlık aniden geldi. Gördüğü ifade karşısında geriye doğru sendeledi. İçinden bir ses durmaması gerektiğini söylüyordu. Tüm duşa kabinlerin kapısını aralamasını...

On iki duşa kabin. On iki ceset. On iki cinayet.

Katilin kızı.

Midesinden ağzına dolan safranın ekşi tadını alabiliyordu. Bu çılgınlıktı. Delilikti. Bu sonun başlangıcı ya da bitişin demleriydi.

Geçmişin sarmalında debelenip duruyordu. Oysa ki bir an için onun düzeldiğine inanmıştı.Lanet olsun ki gerçekten baba- kız olacaklarına inanmıştı. 'Öldürme tutkusu' demişti babası. Tanrım, o yeni doğan canları yaşatmak için canla başla çalışırken ruh hastası adam öldürmek için yaratıldığını mı düşünüyordu?

Sarsak adımları tüneli boydan boya adımlarken, mantığının uyanık olan kısmı Larissa Nolan'ın ismini zihnine taşıdı. Eğer onu da öldürdüyse...Başının burada olması gerekmez miydi? Bildiği kadarıyla kadın neşterle öldürülmüştü, başına duvak örtülmüştü ceset bulunduğunda başı hala yerindeydi öyle değil mi? Ne büyük çelişki ama!

On duşa kabini de zoraki bir nefesle açtığında sıkı sıkıya bağlı urgan bileklerini kesmişti.Can havliyle kapakları aralamaya devam etti. Sarı kısa saçlar kahverengi gözler, kızıl saçlar mavi gözler, siyah küt saçlar ela gözler, çikolata kahvesi saçlar, yeşil gözler, saçlar gözler, saçlar gözler, ... Sonsuz kısır bir döngünün içinde debeleniyor gibiydi.

Bu onun hatası değildi, ölene kadar dövülen ardından başları bedeninden ayrılan onlarca ceset vardı. Aklını kaçırmak üzereydi. Kurbanların hepsinin ortak özelliği ise genç ve güzel bir kadın olmalarıydı.

Biri hariç tüm duşa kabinlerde birer baş asılıydı.Düşünceleri artçı depremle sarsılırken yutkundu, o biri kendisinin başıyla mı süslenecekti?

Zihni son hızla işliyordu.Son bir cesaretle etrafa baktı Larissa Nolan'a ait hiçbir iz bulamadı. Buna sevinmeli miydi? Belki de adam onun başını istememiş yalnızca öldürme dürtüsüne karşı çıkamamıştı. Kızını zor durumda bırakma zevki uğruna genç bir kadını daha kurbanlarının arasına dahil etmiş olabilir miydi? Lanet olsun! O sadist ruhu kanla besleniyordu. Kanla ve nefretle.

"Kafesime hoş geldin küçük aşık.Ürkütücü, değil mi?" diye yankılandı nefretle sarmalanmış ses.

İstemsizce irkildi. Sessiz adımlarla nereden geldiği belli olmayan bir yoldan ansızın çıkagelmiş, tam arkasında durmuştu. Sesinin tınısında eserine gıpta ile bakan ödül almak üzere olan bir ressamın heyecanı yüklüydü.

Ani bir refleksle arkasına döndü sesi gergin ve soluk soluğa çıkıyordu.

"Se-sen?"

"Doğru cevap 'baba' olacaktı.Her neyse Danielle, koleksiyonumu nasıl buldun? Hadi ama, son derece gerçekçi bir atmosferde olduğunu itiraf etmelisin."

Gözlerinde esen poyraz dondurucuydu o hastalıklı kibri suratından silmek istedi.

"Lanet herif hastasın sen, Tanrım ruh hastasısın."

Nelson öyle bir baktı ki...Gözleriyle kızın içinde bir tünel açmak ister gibiydi. Kız bu bakışların sertliği karşısında olduğu yerde kıvranmaya başladı.

"Ben olsam böyle bir tabir kullanmazdım, o güzel dudaklarına hiç yakışmıyor. Eğer ki bir sıfata ihtiyacım olduğunu düşünüyorsan erdemlerinin peşinden koşan realite sahibi bir adam olduğumu kabul etmen yeterli."

Derin bir nefesi ciğerlerine bahşederken içinde bir öfke dalgasının kabardığını hissetti. "Bunu yapmaya hakkın yok." diye başladı sesini yükselterek "Neden onlar? Ya da neden ben? Neden yıllar sonra ortaya çıktın? Neden hayatımı alt üst ediyorsun?"

Öfkesi neredeyse elle tutulur bir haldeydi ve bastırmak için en ufak çaba harcamadı.

"Çünkü hoşuma gidiyor."

Sözleri kalbini delerek onu olduğu yere mıhladı.

"Kontes Elizabeth Bathory'i duymadın mı hiç? 1960'lı yıllarda Romanya'da yaşayan soylu bir güzel. Ah, en az senin kadar güzelmiş biliyor musun? Ancak yaşlanma korkusu baskın çıktığında köyden toplattığı 650 genç kızı katlederek yıllarca kan banyosu yapmış."

Korkunç yüzünü görmek korkunç ruhunun kapısıydı o çıngıraklı dilini susturmaya niyeti yoktu.

"Peki ya en meşhur seri katil sıfatına layık görülen 19. yüz yılda Londra'da yaşamış Karındeşen Jack'i? Hani şu sokak kadınlarını öldürmekle görevlendirilen adam.Filmleri vardı bir sürü.Neydi adı? Elm Sokağı Kabusları.Ya da 931 kişiyi sarı bir kumaş parçasıyla katleden Behnam isimli Hintliye ne diyorsun? Ama benim favorim Karındeşen Jack neden biliyor musun?" Solukları sıklaştı. "Çünkü hiçbir zaman bulunamadı. Yakalanamayan ilk katil."

Sabit duran elleri titremeye başladığında etkilenmemiş bir tavırla omuz silkti,

"Sen yakalanan sınıfına dahil olacaksın merak etme."

Sesinin tonu aniden tizleşmiş ve hırsla dolmuştu adam düşünmeden öne doğru eğildi. O an intikam şarabından içmiş gözlerin hayal kırıklığıyla ve öfkeyle kısıldığını ve parladığını fark etti.

"Yerinde olsam küçük hanım bundan o kadar da emin olmazdım. Üstelik de elin kolun bağlı bir halde benim tutsağım olduğun için."

İçki kokan nefesi tenini yalayıp geçtiğinde bakışlarını kaçırarak yeniden duşa kabinleri taradı.Ölümün insanları eşitleyici bir özelliği var, diye düşündü. Yaşadıkları hayatlara bakmaksızın tüm ruhları acımasızca ezip geçiyordu.

Ve Nelson tüm bunlardan habersiz bir halde kendi cehalet kabuğunun içinde yaşamaya devam ediyordu. Boş olan duşa kabine baktığında adamın bakışlarını üzerinde hissediyordu.

"Kimin için hazırlattığımı sormayacak mısın?"

Başını iki yana salladı.Onun başka kadınlar hakkında konuştuğunu duymak isteyip istemediğinden emin değildi.Ya da bir cinayete tanık olmanın eşinde olmayı.

Yanındaki canavar sinsice güldü.

"Koleksiyonumun en nadide parçası için, " neşeyle ellerini çırptı "Da da da dam.Bir esmer güzelinin sonsuz mabedi."

Esmer güzeli! Aniden midesine yumruk yemiş gibi oldu. Tyra!

"Hayır. Bunu yapamazsın. Sen bu kadar adi olamazsın."

Nelson yapay bir ifadeyle kalbini tuttu.

"Ah, bu sözlerinle hasta kalbimi yaraladın.Ama unutma ki adilik kavramı görecelidir.İtiraf etmeliyim ki ilk başlarda uzun süredir görüşmediğim eski dostum Casey'in bu konuda bana yardım edeceğini düşündüm ama sonra vazgeçtim neden biliyor musun? O da ahlak zırvalıklarına inanan, insanlara yardım için yaratıldığını düşünen aptal iyilik meleklerinden biri. Tıpkı senin gibi." Sertçe alt dudağını dişledi "Her neyse en azından beni ameliyat edip ayağa kaldırmayı başardı öyle değil mi? Bazen düşünüyorum da tüm bu olanları bilse yine de bana yardım eder miydi? Hiç sanmıyorum. Senden mantığını devreye sokmanı istiyorum Danielle daha evvel de söylediğim gibi ağzını sıkı tutarsan buradan yara almadan ayrılırsın ayrıca, mesleğin gereği kadınlara oldukça yakınsın birlikte çalışabiliriz diye düşünüyorum onları bir şekilde bana yönlendirmen yeterli olurdu."

Ardından döndü ve küvetlere doğru birkaç adım attı.O an Bahar onu kışkırttığına pişman olmuştu.Ona annesine yaşattıklarını ve aile sıcaklığından uzak yuvasız bir çocukluğun bedelini ödetmek isterdi. Ne var ki o katil değildi, insan harcamak ona göre değildi. Keşke annesi giderken onu da yanında götürseydi...

"Asla! Sen aklını kaçırmış olmalısın!" başını iki yana salladı yerin yedi kat altına canlı canlı gömse de ona asla yardım etmeyecekti "Tanrım, tüm bu şeyler...Yani korumalar falan burayı biliyorlar mı?" 'Katil olduğunu' diye fısıldadı iç sesi.

Yıkım kokan geçmişin mimarı küvetlerden birine dokundu içi su dolu metal kenarlarından taşıyordu.

"Ah, rahatla lütfen." önemsiz bir ayrıntıdan bahsedermiş gibi elini savurdu. "Ve biliyorlar ya da bilmiyorlar ne fark eder ki. Burası benim hükümdarlığım bana itaat etmezlerse inan bana sonları çok daha kötü olur.Bedenlerinin her bir parçası farklı eyaletlerden toplanır.Anlaşılan küçük hanım tahmin ettiğimden daha zekisiniz.Çoğu şeyi biliyorsunuz."

"Katil olduğun dışında pek bir şey bildiğim söylenemez."

Soğuk bakışlar yaklaşarak aralarındaki mesafeyi en aza indirdi, alt dudağını diliyle ıslattı.

"Peki, korkmuyor musun?"

"Bu neyi değiştirir ki? Beni öldürmek istiyorsan sana mani olamam." diye kaçamak bir cevap verdi. Bir yandan açık kapıyı kolluyordu. Zaman kazanırsa bir şansı olabilirdi.

"Gençsin, güzelsin. Hayatının baharında yaşamaktan bu kadar kolay vazgeçmen takdire şayan doğrusu."

Bakışlarını karşıya dikerek duşa kabinlere bakmamaya çalıştı.Üzerine yapışan gerginlik hat safhaya çıkarken cesaretini kırbaçlayan korku hissi yılan misali omurgalarına sürtündü.

"Karar vermiş bir adamı yolundan çevirmek zordur."

"Peki ya şu tuhaf deri ceketli sevgilin neydi adı? Brendan."

Babası artık bütün kartları açık oynamaya karar vermişti. Onun adını bu kirli dudaklardan duymak istemiyordu. Sevgilisi olsun ya da olmasın. Onunla ilgili şeyleri hatırlaması canını yaktı.Bütün bu kargaşanın sadece bir aldatmaca olduğunu hatırlamak zordu.

Alt dudağını ısırdı,"Hayatına devam etmeli," diye mırıldandı "Benimle ya da bensiz."

Adam bir an için mekanı terk edecek gibi oldu fakat sonra ellerini Bahar'a doğru uzattı.

"Gel,"

Kelimelerin boyunduruğu boğazındaki yumruyu büyütüyordu.

Sona doğru yaklaşırken sakındığını açıkça belli ediyor, kırık camların üzerinde yürüdüğü gibi bir hisse kapılıyordu.Öfkeli bir tavırla yanında kıpırdandı. Bir elini kızın omzuna koyarak önlerindeki su dolu küvete baktı.Soğuk nefesi ensesine vurunca tüyleri ürperdi, hemen onun önünde soluklanıyor, kıpırdamadan beklenti içinde duruyordu.

Uzayan sessizlik kelimelerini sardığında hafızasından silmek istediği o ses yeniden duyuldu.

"Senden küvetin içine girmeni istiyorum Danielle sözümü ikiletmezsen senin için daha kolay olur."

Gözleri diri bir acıyla katmerlenirken yutkundu, bu kadarı çok fazlaydı. Buradan derhal kurtulmalı bu canavarın ipliğini pazara çıkarmalıydı. Aksi halde adam başta kendisi olmak üzere birçok masum kadının kanına girmeye devam edecekti.Önce güvenlerini kazan ardından yerle bir et. Ama hayır onun kuklası değildi. Ve ona güvenmiyordu.

"Hayır," dedi dolan gözlerine inat. Ölecekse bile bu o istediği için olmayacaktı.

"Hayır mı?"

"Doğru duydun. Şimdi derhal şu ellerimi çöz.Senin hastalıklı ruhunla uğraşmak istemiyorum."

Delici gözlerini kıstı, bir an bile düşünmeden kızın uzun saçlarını eline doladı. Ama tam Bahar'ı itmeye hazırlanırken genç kız o cılız vücudundan beklenmeyen bir hamleyle babasının hayalarını tekmeledi.

Canı yanan adam öfkeden kudurmuştu ağzından tükürükler saçarak "Siktir." diye tısladı.Bu haliyle tıpkı yaralı bir ayıyı andırıyordu.

Henüz birkaç adım atmayı başarmıştı ki Bahar'ın kaburgalarına acımasız bir yumruk savurdu. Kız acı içinde inlerken "Seni adi sürtük sana sözümü ikiletmemen gerektiğini söylemiştim.Bunun nesini anlamadın?" diye kükredi.

"Senden nefret ediyorum," dedi sıkılı dişlerinin arasından hala kaburgalarına uzanmaya çalışıyordu.

Adamın suratı kıpkırmızı kesildi. Bu kadar heyecan yorgun kalbine ağır gelmişti.Cebine gizlediği araba anahtarını andıran ufak bir aleti çıkarıp birkaç tuşu tuşladı.Bu, adamlarıyla arasındaki son derece gizli bir şifreleme yöntemiydi.

Hemen ardından odanın diğer tarafındaki kemerin altından iki iri kıyım adam çıkageldi.

"Emrinizdeyiz efendim,"

Konuşan, adamlardan en kısa olanıydı.

Nelson gömleğinin cebinden bir mendil çıkararak alnını sildi, ardından ceketinin iç cebinden bir koli bantı çıkardı.

"Mason, Malcolm derhal kızın ayaklarını bağlayıp küvete yatırın."

Ah, panik içinde adamlara bakarken çıkışa doğru yöneldi. Hemen şimdi kaçmalıydı. Sanki izin verirlermiş gibi uzun olan adam- Mason ya da Malcolm hangisiyse- kerpeten misali kolunu yakaladı. Lanet herif yaralı kolunu tutuyordu.

"Bırak beni! Canımı yakıyorsun."

Adamın pis sırıtışı yüzünü kapladı.

"Amaç da bu zaten."

Adamın karnına bir tekme atmayı denedi.Darbeyi önceden tahmin eden adam sol koluyla yakaladı ve bütün ağırlığını yüklediği yumruğu kolaylıkla etkisiz hale getirdi.

Nefes nefese kaldığı bir sırada diğer adam da yardıma geldi.Nefesi göğüs kafesini dağlıyordu.Koltuk altlarına dokunan kollar ayağını yerden kestiğinde önce uzun saçları suyla buluştu, sonra sırtı ve gövdesinin tamamı.Alçak goril ayaklarını bantlamayı ihmal etmemişti.

Su tahminlerinin aksine buz gibiydi. Bedeninin tamamen suya gömüldüğü sırada çaresiz boğuk inlemeleri ürkütücü duvarlarda yayıldı.

"Siz çıkabilirsiniz,"

Adamlar başlarını eğerek peşi sıra mahzeni andıran ortamdan ayrılırken Yüzünü su üstünde tutmaya çabalıyordu.Kalbi göğüs kafesinin içinde adeta eziliyordu.Sanki Nelson Johansen'ın kanlı ayakları o hayati organının üstünde tepiniyordu.O mavi derin denizin dibine savrulmuş yosunlar gibi hissediyordu. Tuz cildinin açık gözeneklerine sızıyor; soğuğu kendine kaftan yapan ölümün tatlı tılsımı kollarını açmış onu çağırıyordu.

Kan bağından başka hiçbir ortak noktası olmadığını düşündüğü adam başını sıkıntıyla iki yana salladı.

"Danielle, seni uyarmıştım. Sırrımın seninle güvende olacağından nasıl emin olabilirim ki? Beni anlamalısın seni şimdi azat etsem koşa koşa o sevgilinin yanına gidersin ayrıca belirtmek isterim ki az evvel yaptığım araştırmalar sonucunda bil bakalım ne öğrendim?! Polismiş. Şimdi önünde iki yol var ya burada kendi sonunu yazarsın ya da çeneni kapalı tutar benim için çalışırsın."

Zaman tıpkı su gibi omuzlarına akarken yutkundu, tüm bu tantana bunun içinmiş demek diye düşündü. Ancak bu mümkün değildi. Onun için çalışamazdı ve babası da gördüğü şeyleri hafızasından silmek adına onu öldürmekten bir an için kaçınmazdı.

Bir an için uzaklaşarak eski kitapların ardından bir şeye uzandı.Zoraki bir nefesle başını kaldırarak acımasız adamın elindekini görmeye çalıştı.

Silah mı?

Nelson elindeki aküyü duşa kabinin hemen yanına bırakıp eğilerek elektrotları suya değecek şekilde bağladı.Akü? Panik içinde çırpınmaya başladı.Bir elektrik dalgası bütün tüylerini havaya dikerek vücudunda dolandı.Beyaz bir deliğin içinde kapana kısılmış gibi hissediyordu. Aşağılık adam elektriğin sudaki iletim hızını hesap etmiş olmalıydı.

"Ah, Danielle bu hiç hoşuma gitmeyecek ama bilirsin ben herkes için en doğru olanı yaparım."

Bulanıklaşan gözlerini kırptı iri taneler görüş açısını kaplıyordu.

"Sana düşünmen için fırsat tanıyorum. İkinci gelişimde doğru kararı verdiğini duymak isterim. Aksi halde buraya bir duşa kabin daha eklemem gerekecek." Arkasını döndü,

"Ha unutmadan, şu arkadaşın Daxo mu Danwor'mu her ne ise onun benim misafirim olduğunu bilmeni isterim."

Tüneli terk ederken en güzel tehdit, diye düşündü Nelson, açıkça söylenmeyen ama hayal edilendir.

İçinde biriken çığlıklarını baltalayacak kuvvete ihtiyacı vardı nutku tutulmuştu. Darrow elindeydi peki şimdi ne olacaktı?

Güven yapraklı mor umut çiçeği köklerinden koparılmış; dört farklı kan grubunun yer aldığı sıvı dolu bir çukurun içine fırlatılmıştı.

Sırılsıklam olan kıyafetleri bedenine rahatsız edici biçimde yapışırken başını kaldırmaya çalıştı. Küvete verilen elektrik miktarı şimdilik yüksek bir dozda değildi. Kapanan kapı sesi düşüncelerinin yönünü değiştirdi. Burada böyle eli kolu bağlı bir şekilde Darrow'a zarar vermesini bekleyemezdi. Tanrım, teorik olarak zaten eli kolu bağlıydı ancak aptal adamlarından biri ayaklarını koli bandıyla bağlarken suyun gücünü hesap etmemişti anlaşılan sıkmadığı bantlar gevşemiş, ayağına dolanmıştı bile. Şimdi sırada bileğindeki ipler vardı.

Bir canın daha kendi yüzünden acı çekmesine dahası ölmesine göz yumamazdı. Aküye bakmamaya çalışarak bileğindeki urgana yüklendi. Acı inanılmazdı; fakat dişlerini sıktı.

Dakikaların girdabına dolanan hayatı film olsaydı şüphesiz bu sahnede esas oğlanın kapıyı kırarak içeri girmesi aküyü parçalayıp esas kızı kurtarması gerekirdi. Sonrasında öpüşerek kendileri için hazır olan son model bir arabaya binip olay yerinden uzaklaşırlardı.Ancak bu bir film değildi ve onun da esas oğlanı beklemeye hiç niyeti yoktu.-Gerçi esas oğlan var mıydı ondan da pek emin değildi ya neyse.-

Onlarca kadının ruhu ile bezeli bu içler acısı tabloda, buz gibi suyun altında, başta 'annenin aciz bir portresi gibisin, korunmaya muhtaçsın.' diyen babası olmak üzere kadının gücünü hafife alan herkese yanıldıklarını göstermeye ant içti. Derin bir nefes alarak son bir hamleyle iplere yeniden yüklendi, morarmış parmak uçlarındaki kan damlaları duşa kabinin etrafını kuşatırken "Sizin için," diye fısıldadı Tyra'nın ve on bir kadının mabedini düşünerek. Bu filmin sonunu kendi yazacaktı.Sonunda kanında boğulmak olsa bile.

Bölüm parçası ; Missio_Bottom Of The Deep Blue Sea 

Dikkat Turuncu 'ı es geçmeyin lütfen!

Continue Reading

You'll Also Like

148K 760 6
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...
22.3M 903K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
841K 16.6K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
817K 34.5K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...