PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚

By bsrarikan_

168K 12.7K 2.9K

Dudakları dudaklarına değdiği an hayat boyunca beklediği anın bu olduğuna karar verdi.Vücudu alev alev yanıyo... More

♚Tanıtım♚
♚1.bölüm♚
♚2.bölüm♚
♚3.bölüm♚
♚4.bölüm♚
♚5.bölüm♚
♚6.bölüm♚
♚7.bölüm♚
♚8.bölüm♚
♚9.bölüm♚
♚11.bölüm♚
♚12.bölüm♚
♚13.bölüm♚
♚14.bölüm♚
♚15.bölüm♚
♚16.bölüm♚
♚17.bölüm♚
♚18.bölüm♚
♚19.bölüm♚
♚20.bölüm♚
♚21.bölüm♚
♚22.bölüm♚
♚23.bölüm♚
♚24.bölüm♚
♚25.bölüm♚
♚26.bölüm♚
♚27.bölüm♚
♚28.bölüm♚
♚29.bölüm♚
♚30.bölüm♚
♚31.bölüm♚
♚32.bölüm♚
♚33.bölüm♚
♚34.bölüm♚
♚35.bölüm♚
♚36.bölüm♚
♚37.bölüm♚
♚38.bölüm♚
♚39.bölüm♚
♚40.bölüm♚
♚41.bölüm♚
♚42.bölüm♚
♚43.bölüm♚
♚44.bölüm♚
♚45.bölüm♚
♚46.bölüm♚
♚47.bölüm♚
♚48.bölüm♚
♚49.bölüm♚
♚50.bölüm♚
♚51.bölüm♚
♚52.bölüm♚
♚53.bölüm♚
♚54.bölüm♚
♚55.bölüm♚
♚56.bölüm♚
♚57.bölüm♚
♚58.bölüm♚
♚59.bölüm♚
♚60.bölüm Son'ların Engin Sınırsızlığı Gözyaşıyla Kuşandı "final"♚
♚Özgürce Savruluş Töreni ♚

♚10.bölüm♚

3.3K 265 37
By bsrarikan_

Doktor, altmışlarının ortalarına merdiven dayamasına rağmen, zayıf ve kendinden emin bir adamdı. Derin çizgilerle dolu göz kenarları, uzun bir burnu ve tepesi açıkta kalan kırlaşmış saçları vardı.Çok da cana yakındı. Anlaşılan gülmeyi seviyordu. Belli ki dişleri hala yerinde olduğu için.İçten ve samimi bakışları keskin bir zekanın varlığına işaret ediyordu. Kahverengi, bakalit kalın çerçeveli gözlüklerini 1970'lerden beri yanından ayırmadığı kesindi.

Gözlerini kaçırarak bardaktaki yansımasına baktı.Çok şükür, öksürük krizleri dinmişti ve düne nazaran kendisini çok daha iyi hissediyordu. Yanakları biraz kızarmıştı ama bu bir açıdan yüzünü daha canlı gösteriyordu.

Doktor ile babası umduğundan daha yakınlardı anlaşılan.Zira doktor, dünkü muayenesinin ardından öylece çekip gitmemiş; geceyi orada geçirmişti.Ne var ki Bahar bu sevecen bakışların sahibiyle ancak sabah karşılaşabilmişti.

Kuşluk vakti. Kimsede kahvaltı yapacak iştah yoktu bu nedenle Tyra'nın hazırladığı atıştırmalıklarla yetinmişlerdi. Darrow Bahar'ın yaptığı hamburgeri alıp masaya oturmak istememiş, kendince onlara rahat konuşmaları için bir fırsat tanımıştı.

Hüzünlü kadın tüm ısrarlarına rağmen öğle yemeğini de kendisi hazırlamakta inat etmiş, Johansen'a da doktorun önerdiği tarife uygun taze portakal suyu ve kalp dostu doyurucu yiyecekler hazırlamıştı. 'İyiye gidiyor,' demişti doktor. Ancak henüz masada onlara eşlik edecek kadar değil diye düşündü Bahar.

Doktor gözlüğünün altından kahverengi gözlerini kırpıştırdı. Ellerini seyrek beyaz saçlarının arasına daldırdı.

"Pekala, sanırım bugün kimsenin canı konuşmak istemiyor."

Bilgiç gözler direkt Bahar'ı süzüyordu.

"Birkaç soru sorma kabalığıma cevap verme nezaketini göstereceğinizi umut ediyorum."

"Elbette," dedi Tyra melodik bir sesle. Onun yerine cevap vermese çok daha iyi olurdu.

 Şaşkın, başını salladı.

"Ee şey, elbette sorduğunuz sorunun yanıtını bilmeyi umuyorum." Böyle kekeleyip öfkesini açığa vurduğu için kendisine kızdı.

Tüm gece uyuyamamış; uykusuz bir geceyi sabaha bağlamıştı nedense Tyra'nın hamileliğine bir yanı kelebekler misali kanat çırparken içinde saklı karanlık bir yanı kıskançlık tohumlarını suluyordu. Tyra için mutluydu neticede o da her genç kadın gibi vakti geldiğinde bebek sahibi olmayı arzulardı ancak korkusu kendisineydi. Hiçbir zaman sevgisini görmediği babası o bebeği sevecekti. Tanrı aşkına, daha doğmamış bir bebeği kıskandığına inanamıyordu. Sonunda içindeki aptal mücadeleye son vermek istedi. O bir bebekti ve herkesten çok ilgiye ve sevgiye muhtaçtı.Kendisinin de bebeği ne kadar seveceğini düşününce yutkundu. 'Kardeşini...'

"Pekala...Küçük hanım zaman su misali akıp gidiyor sizi görmeyeli yıllar oldu.En son görüştüğümüzde altı yaşlarında ufak bir kızdınız." gözlüklerini düzeltti ve konuşmaya devam etti. "Bildiğim kadarıyla hala Los Angeles'ta ikamet ediyorsunuz doğru mu?"

Yaşlı adam Johansen'ı da uzun yıllardır görmüyordu; ancak bunu eklemeyi gereksiz gördü. Bir kalp krizi arkadaşını görmesini sağlamıştı. Kaderin cilvelerinden biri işte, diye düşündü.

"Hayır. Portola Valley'deyim."

Sesindeki sertlik silinmişti. Başlatılan sohbetten kaçabilirmiş gibi etrafına bakındı.Bazen babasının arkadaşları nadir de olsa evlerine gelirdi ancak onu hatırlamamıştı. Adam konuşmayı kesse çok mutlu olacaktı. Tabağındakilere baktı:

Keçi mantarlı ravioli Nettlesome peyniri, mantar turşusu ve patates püresi. Raviolisinden bir çatal aldı. Mantı! Pekala, yemeğin çok lezzetli olduğunu kendine itiraf etmeliydi. Tadı oldukça yoğun ve daha önce yediği hiçbir şeye benzemiyordu.

"O zamanlar saçların örgülüydü, elinde de yeşil kafalı oyuncak bir bebek vardı. Ona 'ben seni hak ettiğin gibi koşulsuz seven bir anne olacağım.Seni hiç bırakmayacağım.' diyordun."

Lokmasını yutmaya çalıştı, boğazına takılmıştı portakal suyuna uzandı.Çocukluğu için daha fazla gözyaşı dökmek istemeyerek iç çekti.

"O lahana bebeğin adı konusunda epey tartışmıştık seninle neydi adı?"

Doktorun bakışları ısrarcı, yüzü ciddiydi.

"Kiraz."

Kelime aniden dökülmüştü dudaklarından. Yeşil kafalı lahana bebeği...Çocukluğu, sırdaşı. Başka da oyuncağı olmamıştı zaten. Yanağındaki kiraz ambleminden dolayı ona bu adı vermişti.

Doktorun dudağının kenarında belli belirsiz bir gülümseme asılı kaldı.

"Ah, elbette Kiraz."

Tyra bu gergin havayı dağıtmak telaşıyla atıldı. "Bilirsin tatlım, ne derler küçük kız çocuklarının ilk dostu bebekleriymiş!"

Genç kadının yorumu ardından sessizliğin hüküm sürdüğü uzun süren yemek boyunca, kendini kısmen toparlama fırsatı bulmuştu. Babası yaşındaki doktor nitekim insan sevgisiyle dolup taşıyordu ayrıca her şeye pozitif yönden bakma gibi bir özelliği vardı ve adamdan yayılan enerjiye hayran kaldığını nihayet kendisine itiraf etmeyi başardı.

Öğle yemeği faslı sona erdiğinde Tyra'nın tüm itirazlarına rağmen üçü birlikte masayı topladılar hemen ardından doktor, Tyra'ya eşlik ederek salona doğru ilerledi ve aydınlık pencerelerden yansıyan muhteşem kar manzarasını gören koltuklardan birine oturdu.

Tyra da doktoru ilk kez görüyordu ancak adamla konuşmaktan hoşlanmıştı.Kendi ailesine kişisel bir yakınlığı olmadığından onunla rahatlıkla sohbet edebiliyordu. Az sonra Bahar'ın ikram ettiği kahvelerini yudumlayarak bir süre şöminede çıtırdayan odunların sesini dinlediler.

Sessizlikle örülü dakikalar birbirini kovalarken pencere pervazına dayalı bir halde yağan karı izledi.Üstüne hüzünden örülü bir şal atılıydı sanki. Genç kız her şeyin bir ilanla başladığı 'o' anı düşündü; hastahanenin kafeteryasında ilanı görmüş gri jaguarına atlayarak o ufak kasabaya varmıştı. Brendan Wilder'la orada tanışmış, Gölge Adam 8 Aralık gecesi onu kaçırmış ve adam kişisel güvenliğini sağlamak amacıyla onu Redwood City'e davet etmişti.

Larissa'nın, yanağında patlayan tokatı karanlık bir düşüncenin de tohumlarını ekmiş; sonrası da tıpkı çorap söküğü gibi gelmişti; her zamanki merakına yenik düşerek Erica'nın buz gibi bakışlarıyla muhatap olmuş Merih Yıldızının uçuşan yeleleri arasında Rex'in sığınağına gitmişti, sonra gök lacivert pelerinini yırtarcasına gürlemiş onu ela gözlerin sahibine itmişti.O geceyi nasıl unutabilirdi ki?

Sonrasında...Larissa Nolan'ın cinayeti işlenmişti ve Ela Gözlü, Soylu, Çenesi Gamzeli hakikati görmezden gelerek onu suçlamaktan bir an olsun çekinmemişti. Derin bir nefes aldı.Tanrım, Sacramento'ya gelmeden evvel adam onu polis merkezinde öpmüştü. Doktor Faust'un hikayesinden hemen sonra.

Bahar içindeki umudu tüketirken, sonra tekrar ekerken ve sonra tekrar yerle yeksan ederken ona direnmişti. Brendan zihnini zorluyor düşüncelerine acımasız darbeler indiriyordu aralarında neredeyse ikisini ezip geçecek kadar kuvvetli bir tutku vardı.

Doktor, utanmış bir ifadeyle ayağa kalktı.Gür sesi  düşünce çukurundan kurtardı.

"Kahve için teşekkür ederim küçük hanım, yeni reçeteyi hazırladım Bayan Ferrell temin edebilirseniz iyi olur. Hastamız en yakın zamanda ayağa kalkacak yalnız biraz güç toplaması gerekiyor."

Yaşlı adam genç hanımların bakışlarına nazikçe gülümseyerek salondan çıktı, diz hizasındaki koyu lacivert kaşe kabanını giyerek yakasını ensesine siper etti,

"Pekala, Sacramento Şehir Kolejinde bir seminerim var. Arabam park yolunda.Sonra aldırmam umarım sizin için sorun teşkil etmez Bayan Ferrell?"

Tyra kibarca gülümsedi.

"Elbette sorun olmaz. Siz şehre nasıl inmeyi düşünüyorsunuz?"

Doktor, kolundaki saate baktı.

"Oğlum beni almak için iki dakika içinde burada olur. Geç kalmasam iyi olur." Ardından inci gibi dişleri parladı" Günümüz gençleri bekletilmekten pek hoşlanmıyor."

Tyra doktora 'tanıştığımıza memnun oldum' türevi şeyler söyleyip her şey için teşekkür ederek adamı kapıya kadar yolcu edince Bahar'ın üstüne anlamlandıramadığı bir hüzündür çöktü, yalnızlığın etkisiyle yıkılmış gibi oldu.Gerçi doktor fazla kibar tavırlarıyla onu tedirgin etmiyor değildi;ancak onda insanı rahatlatan bir şeyler vardı.

Yoğun bakışlarını üzerinde hissederken devasa portmantodan koyu renk kalın bir şala uzandı.Genç kadının sorgulayan ifadesine kayıtsız kalmak oldukça zordu.

"Sen bir şey içmedin, taze sıkılmış portakal suyu ister miydin?"

Genç kadının sorusu havada asılı kaldı, doğal olmaya çalışarak gülümsedi.

"Dışarıda yakından görmeye can attığım bir manzara var.Şu kartpostala yakından bir bakayım."

Tyra dudak büktü, dışarıda ayaz vardı Bahar'ın odasından ara sıra öksürük sesleri geliyordu. Kıvrım kıvrım saçlarıyla oynadı ensesini sıvazladı ne diyeceğini bilemez bir hali vardı. Genç kız koluna şefkatle dokundu.

"Merak etme birazdan dönerim."

Zarif dudakları gülümser gibi kıvrıldı, ardından bakarken elleri istemsizce karnına gitti. İçinde her yeni günle birlikte büyüyen bir canlı olması fikri onu heyecanlandırıyordu. Ve anlaşılan bu annelik rolüne git gide alışıyordu.

*

Kar taneleri masumiyeti zihnine taşırken bugün kendisini nasıl hissettiğinden emin değildi.Mutlu olduğunu iddia edemezdi ama çok kötü de hissetmiyordu.Kafası şimdiden karışıktı ve Brendan'ı düşünmek dudaklarının zonklamasına neden oluyordu. Zavallı olduğunu biliyordu. Ona güvenmeyen bir adamı düşünmesinin bir anlamı yoktu. İlişkiler güven üzerine inşa edilirlerdi. Sorgulama üzerine değil!

Onu içinden attığını sanıyordu; ancak tek bir öpücükle adam yine sigara misali nefesine karışmış; ciğerlerine dolmuştu. Ayağının altındaki yumuşak karları eze eze doktorun arkasından ilerledi. Görüş açısına gri renk bir Renault Captur girene dek hızını kesmedi.

Doktorun arkasından seslendiğinde parmak uçları şalının püskülüne dolanmıştı "Bay...? " Kahretsin! Adamın adını bile bilmiyordu ki ona ne diye hitap edecekti.O ise kendisini çocukluğundan beri tanıdığını söylemiş, üstüne üstlük yabani tavırlarına aldırmadan sohbet etmeye çalışmıştı.Tanrı aşkına, nazik olmayı deneyemez miydi neyi vardı böyle?

Doktor arkasından geleni fark ettiğinde şaşkınlıkla geri döndü. Belli ki küçük hanımın söyleyecek şeyleri vardı, ona doğru adım atarak aradaki mesafeyi kapadı.

"Küçük hanım bir sorun mu var?"

 Panikle soludu yanakları soğuktan kıpkırmızı olmuştu.

"Iı şey...Bakın Bay?"

"Jennings."

"Pekala, Bay Jennings Tyra'nın yanında açıkça konuşmak istemedim fakat ben hastanın durumunu merak ediyorum.'Gerçek durumunu' benimle paylaşabilirsiniz ben de sağlık çalışanıyım; ebeyim ve bilmek istiyorum."

Kelimeler taramalı tüfek misali birbiri ardına patlarken babasından 'hasta' diye söz etmesi oldukça garipti.

Doktor kendisini bekleyen araca kısaca göz attı, belli ki oyalanmak istemiyordu ancak nezaketen öne doğru eğildi.

"Bayan Johansen belirtmek isterim ki, babanızı ilk gördüğümde oldukça kötü bir haldeydi.Göğüs ağrısı ve nefes darlığı had safhadaydı ve ölümcül aritmileri vardı. Sizin de bildiğiniz gibi Miykard İnfarktüsü diye adlandırdığımız kalp krizinde 12 saat içinde tıkalı damarın bulunup açılması hayati önem taşımaktadır. Johansen'a damarları açmak için heparin olmak üzere trombolitik ajanlar verildi ancak kötü yaşam koşulları nedeniyle beklenilen başarı sağlanmadı.Ben ve ekibim stent uygulaması yapmak zorunda kaldık."

"Ben... Anlıyorum peki ya DC şok?"

Doktor anlayışlı bir biçimde başını salladı,

"Başlangıçta kalp masajına bir türlü cevap vermiyordu ve şuuru git gide kapanıyordu.Tanrım, onu yıllardır tanırım hiç böyle görmemiştim.O...Acizdi.200-360 jullük enerji deşarj edilirken bir yandan kardiyopulmoner resustasyona devam ettik ancak ondan uzun süre herhangi bir cevap alamadık.Babanız ciddi bir operasyon geçirdi ancak sizi temin ederim küçük hanım elimizden gelenin en iyisini yaptık.O umduğumdan çok daha iyi yakın bir zamanda ayağa kalkacak."

Soğuktan moraran tırnak uçlarına baktı, ellerini birbirine sürterek ısınmaya çalıştı. Dilinden dökülen sorulara engel olamıyordu.

"Ona hangi ilaçları uyguladınız?"

"Fibrilasyon direncini kırmak için; Epinefrin, Lidokain, bretylium ve IV yolla türevleri verildi."

Ah, alt dudağını dişlerken doktor cana yakın bir tavırla elini omzuna koydu,

"Endişelenmeyin her şey yoluna girecek."

Bir şeyler söylemek için kuruyan dudaklarını araladığında gri Renault Captur'dan bir siluetin indiğini gördü. Anlaşılan doktoru almak üzere gelen adam daha fazla beklemek yerine olaya müdahale etmek istemişti.

Siluet puslu havaya sığınan kar tanelerinin arasında git gide kendilerine doğru yaklaşıyordu, gerçek anlamda onu görebildiğinde  içinin hop ettiğini hissetti ve bu yakışıklılık karşısında gözlerini kaçırdı.

Doktor başını çevirerek kendilerine yaklaşmakta olan genç adama baktı.Gözlerindeki ışıltı görülmeye değerdi. Tıpkı mezuniyet töreninde derece almış oğlunu izleyen gururlu bir baba gibi, diye düşünmeden edemedi.

"Ash, gel ve Johansen amcanın kızıyla tanış.Yirmi iki yılın ona kattığı güzelliğe şaşırdığımı itiraf etmeliyim."

Ashton Jennings, dış dünyayla fazla bağlantısı olmayan, ancak iç dünyasında kitapların, hayvan severliğin ve korku filmlerinin esiri olan bir adamdı. Boyu 1.88 civarıydı.Çıkık elmacık kemikleri özenle yontulmuş gibi uzun bir yüz, dümdüz bir burun ve köşeli bir çene... Saçları abanoz kadar koyu kahve ön kısımları havaya kalkık uyumlu bir dağınıklığa sahipti.Gözleri ise laciverdin alışılmadık koyu bir tonuna sahipti.

Lisede basketbol takımında olduğu dönemlerde bol bol idman yapmasının bir sonucu olarak geniş omuzları ve fit bir vücudu vardı.Yakışıklı olduğunun bilincinde olduğu kendine güvenli bakışlarından belliydi. O delici gözlerin çok can yaktığını ve kızların etrafında pervane olduğunu biliyordu. Özellikle de asistanı Nancy'nin. Beyaz önlükten sıyrıldıktan sonraki sivil hayattaki giyim kuşamı da son derece spor ve şıktı, ona asi çocuk havası katan bir tarzı vardı.

"Ash, hastahaneye Johansen amcana geçmiş olsun ziyaretine geldiğin gün kızı henüz gelememişti. Bu küçük hanım Johansen'ların yeşil incisi Bahar Danielle Johansen."

Babasının Ash diye seslendiği mankenlik ajansından fırlamış gibi görünen adama Bahar gözlerini kısarak baktı; Brendan'dan beş parmak daha uzun bir boy, Brendan'dan koyu ve daha dik saçlar, Brendan'dan daha yumuşak bakışlar ilaveten kobalt mavisi gözler...Ve tıpkı onunki gibi deri bir mont; ancak onunki siyahın aksine koyu kahverengiydi.Tanrım, adamı neden onunla kıyaslayıp duruyordu ki?

"Sacramento'ya hoş geldiniz.Ben Ashton Jennings, babanız için üzgünüm.Geçmiş olsun." otomatik kelimeler dudaklarından bir bir döküldüğünde  yutkundu kendisine uzanan eli çok sonra fark etmişti uzatılan eli utana sıkıla sıktı.

"Bahar Danielle Johansen, teşekkürler."

Kendi 1.63'lük boyu düşünüldüğünde adamın yanında cüce gibi kalıyordu başını kaldırdı, adamın üzerinden sabun kokusu yayılıyordu ve gözleri saçlarıyla tuhaf bir kontrast oluşturuyordu.

"Ah, bu çocuk hep böyle yabanidir işte.Ölülerin dünyasına daldığından diriler pek cazip gelmiyor anlaşılan."

Babasının içten gülümseyişi karşısında Ashton gözlerini devirdi.

"Ölülerin dünyası?"

Ah, hadi ama! Sessiz düşündüğü şeyi sesli dile getirmişti işte.

"Mesleğim adli tabiplik."

Anlaşılan bu genç adam babasının izinden gitmişti.

"Ah, anlıyorum."

Gözlerini Ashton'un deri montunun altındaki tuhaf kolyeye dikti zincir şeklinde tasarlanmış kolyenin ucu siyah bir üçgen kılıfla sona eriyordu. Bahar o üçgenin içinde ne olduğunu deli gibi merak etti.

"Bahar da ebe. Belki müsait bir zamanda bir kafede buluşur sıcak kahve ve çikolatalı kek eşliğinde sağlık çalışanlarının sorunlarını falan tartışırsınız ne dersin oğlum? Kahveler benden."

Doktorun bu yorumu karşısında yanaklarının alev aldığını hissetti. Karların arasına karışsa hiç de fena olmazdı şu anda. Birkaç saniyeliğine de olsa Ashton'un güldüğünü sandı. Kısacık bir andı yalnız bu gülümseyiş içini ısıttı. Genç adam babasına doğru bakarak kavisli kaşlarını kaldırdı, konuşmayı sevmediği az ve öz konuşmasından belliydi bir şey söylemek yerine elindeki arabanın anahtarlarını salladı.

"Pekala, tanıştığımıza memnun oldum Bayan Johansen. Baba hazırsan artık yola çıkalım mı?"

"Elbette,"

Doktor kaşe kabanının cebinden sade beyaz renk bir kart çıkardı, genç kıza uzattı "Az kalsın unutuyordum, bana ihtiyacınız olursa ne zaman isterseniz çekinmeden arayabilirsiniz. Şahsi numaram ve hastahanenin numarası kartta mevcut." sesi yumuşak ama ısrarcıydı.

"Ben...Çok teşekkür ederim her şey için."

Yaşlı adam oğlunun peşi sıra ilerlerken göz kırptı.

"Hoşça kalın küçük hanım görüşmek dileğiyle."

Derin bir iç çekti kollarını göğsünde çaprazladı. Uzaklaşan adamlar, gri aracın lastik sesleri kulaklarını tırmalayana kadar yeşil gözlerin odağındaydı.

Eve girmek için uyuşuk adımlar atarken avucundaki kartı sıktı, avuçlarında kalbinin kırıkları...Kartviziti de tıpkı doktor gibi samimi sadelikten yanaydı.Kartı gökyüzüne doğru kaldırarak eriyen kar tanelerinin minik kartonun üstünde bıraktığı şekilleri izledi.

Hissettiği şey, hemen tarif edebileceği türden değildi; ancak çok yakında kötü bir şeyler olacağını bilmenin huzursuzluğu iliklerini sarmış ve sol göğsünün hemen altına buz kütlelerini andıran bir soğukluk oturmuştu.Gözleri kartın üzerinde durmadan gidip gelirken, beyaz bulutların üzerinden yere çakılıp kalmış gibiydi.Her kelime onu derinden yaralıyor; geçmiş kanlı elleriyle boğazına sarılıyor adeta 'Beni affet bu gece!' diye yakarıyordu. Kelimelere odaklanmayı tekrar denedi, gözlerini kısarak tekrar tekrar okudu ne var ki kartın üzerinde yazan isim değişmiyordu.

Kartın sahibi PROF. DR. CASEY JENNİNGS'den başkası değildi.

Bölüm parçası ; Cem Adrian_Beni Affet Bu Gece 

Dikkat Turuncu 'ı es geçmeyin lütfen!

Continue Reading

You'll Also Like

2.8K 209 5
*Yetişkin ögeler içermektedir.* Kendimi hiçbir zaman normal biri olarak görmemiştim. Genelde talihsizlikler beni bulurdu ve ben de yılların getirdiği...
817K 1.6K 1
Düke göre ilk görüşte aşk diye bir şey yoktu.Fakat gördüğü masum güzellik ona vurulmasına neden oldu.Evlilik...hiç düşünmediği belki ileride dediği b...
16.7K 396 20
''Sana aklını kurcalayan, düşündükçe dibe battığın, kimsenin bir ömür adasa bile asla bilemeyeceği sırları açıklayabilirim. Evrenin hareketini ve ilk...
147 69 9
Cassandra diyarında büyü hızla yayılıyor. Diyarın tek umudu Aurora ve Ariel...