PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚

bsrarikan_ tarafından

167K 12.7K 2.9K

Dudakları dudaklarına değdiği an hayat boyunca beklediği anın bu olduğuna karar verdi.Vücudu alev alev yanıyo... Daha Fazla

♚Tanıtım♚
♚1.bölüm♚
♚2.bölüm♚
♚3.bölüm♚
♚4.bölüm♚
♚5.bölüm♚
♚6.bölüm♚
♚7.bölüm♚
♚8.bölüm♚
♚10.bölüm♚
♚11.bölüm♚
♚12.bölüm♚
♚13.bölüm♚
♚14.bölüm♚
♚15.bölüm♚
♚16.bölüm♚
♚17.bölüm♚
♚18.bölüm♚
♚19.bölüm♚
♚20.bölüm♚
♚21.bölüm♚
♚22.bölüm♚
♚23.bölüm♚
♚24.bölüm♚
♚25.bölüm♚
♚26.bölüm♚
♚27.bölüm♚
♚28.bölüm♚
♚29.bölüm♚
♚30.bölüm♚
♚31.bölüm♚
♚32.bölüm♚
♚33.bölüm♚
♚34.bölüm♚
♚35.bölüm♚
♚36.bölüm♚
♚37.bölüm♚
♚38.bölüm♚
♚39.bölüm♚
♚40.bölüm♚
♚41.bölüm♚
♚42.bölüm♚
♚43.bölüm♚
♚44.bölüm♚
♚45.bölüm♚
♚46.bölüm♚
♚47.bölüm♚
♚48.bölüm♚
♚49.bölüm♚
♚50.bölüm♚
♚51.bölüm♚
♚52.bölüm♚
♚53.bölüm♚
♚54.bölüm♚
♚55.bölüm♚
♚56.bölüm♚
♚57.bölüm♚
♚58.bölüm♚
♚59.bölüm♚
♚60.bölüm Son'ların Engin Sınırsızlığı Gözyaşıyla Kuşandı "final"♚
♚Özgürce Savruluş Töreni ♚

♚9.bölüm♚

3K 259 23
bsrarikan_ tarafından

Şiddetini arttıran rüzgar bazen çıplak ağaçların tepesinde uğulduyor, bulutların ardında parlayan ay bir an için saklanıyor sonra birden ortaya çıkıveriyordu.Öyle ki geceye kavuşmak için ellerini uzatan akşam, anne karnında şekillenen canlı bir organizma gibi görünüyordu.

Johansen malikanesinin araç yolunda bir dizi fener sıralanmıştı. Yolun üstü ise kurumuş kırmızı gül fidanlarıyla doluydu.Tomurcuklanmaya hasret solan fidanlara bakarak masallardan fırlamış hissi yaratan dev malikaneyi zihninde tarttı.

Nihayet avcı kulübesinde güne kavuşturdukları o zorlu gece sona ermiş; Sacramento'ya sağ salim varabilmişlerdi.Sertçe yutkundu, beynini didikleyen sorular eşliğinde içeri girerken gorili andıran iki korumaya başıyla selam verdi.İkisi de oldukça sıkıcıydılar.

Loş zemin boyunca yürüdü; ev mezarlık kadar sessizdi. Dışarıda öten kargalar dışında duyulan tek ses Darrow ve kendisinin ahşap zemine vuran ayak sesleriydi.Tanrı aşkına, kendini Marta ve diğer hizmetlilerin nerede olduğuyla ilgili kafa yoracak kadar iyi hissetmiyordu.

Merdivenleri es geçerek geniş salonun çaprazındaki mutfağa yöneldi. Tyra'nın onu bekliyor olması gerekirdi.Tanrım, kadın onu karşılayamayacak kadar dağılmış olmalıydı.

Son derece lüks dizayn edilen konforlu mutfağa girdiğinde zeytin karası gözler yeşillerini delip geçti. Kadın, beklenenin aksine Wild Ginger'daki bar tarzı döşenmiş mutfakta oturmuş, pipetini sodasındaki limona batırıp duruyordu.

Bahar'ı karşısında görünce birden hüzünlü yüzü tarif edilemez bir güzellikle değişti. Yerinden kalkarak içinde menevişleri besleyen o yeşil gözlerin sahibine bir an için düşünmeksizin sarıldı. Öyle içten sarılıyordu ki...'Gerçek bir anne gibi' diye düşünmeden edemedi.Kalbinin odacıkları azapla dolmuştu.

"Ah, Bahar seni görmek ne kadar güzel...Sana öyle ihtiyacım var ki Tanrım, ben...O kadar korktum ki."

Tek eliyle dalgalı saçlarını okşamaya devam ederken diğer eliyle kızın sırtına dokundu.

Bir adım gerilerken karnının içinde tuhaf bir çalkantı hissetti.Kalbinin stabil atışları damarlarını zorlarken aldığı her soluk boğazına takıldı, nefesleri dudaklarını yakıyordu.Tanrı aşkına, onu görmeyi tabi ki istiyordu.Peki neden böyle hissediyordu?

"O...İyi mi?"

İkisi de kimden bahsettiğini biliyorlardı. Bahar'ın tüm gece boyu düşünde inşa ettiği o kumdan kaleler işte şimdi Johansen'a bir nefeslik mesafedeyken geçmişin kursağında biriktirdiği öfke fırtınasıyla yerle yeksan olmuştu.

Tyra o eski, daha iyi günleri hatırlayarak şimdi kapalı kapılar ardında ölümün kollarında yatan sevdiği adamı düşündü. Sanki bir an olsun aklından çıkmış gibi!

"Şimdi daha iyi.Yoğun bakımda daha fazla kalmak istemedi. Tanrım, ne kadar inatçı olduğunu bilirsin.Hastahanedeki prosedürleri birbiri ardına takip etti imza yetkisini kullandı, tüm sorumluluğu aldı ve işte buradayız."

Bakışları kapının kenarında dikilmekte olan gence kaydı, ona doğru birkaç adım attı. Bu genç adamı daha önce görmemişti.Bahar nereye baktığını fark edince Darrow'u henüz tanıştırmadığını fark etti. Pekala, 'Bir cinayetin katilzanlısıyım ve işte bu adam da ülke sınırları katletmemem için bir nevi önlem. Nereye gidersem gideyim benim gölgem gibi peşimde dolanıyor.' diyecek hali yoktu derin bir nefes aldı.

"Hava koşulları ortada bir arkadaşımla geldim, umarım sizin için bir mahsuru yoktur."

Böylesi daha iyiydi.

"Ah, hiçbir mahsuru yok.Hoş geldiniz ben Tyra Ferrell."

Adamın kaşındaki yara bantına bakınca kadının kaşları çatıldı. Bahar bu ufacık mimiği anında yakalamıştı.Tanrım, kalbi göğüs kafesine çarparcasına tozu dumana katıyordu.Ya bir şeylerden şüphelenirse?

Genç adam Bahar'ı yalancı çıkarmak istemiyordu.Hele ki babasının evinde. Kadın 'arkadaşım' dediyse öyle olsundu. Tyra'nın uzattığı eli kendinden emin bir ifadeyle sıktı.Tam tahmin ettiği gibi afeti devrandı.

"Darrow Bowen. Memnun oldum Bayan Ferrell."

Ah, gözlerindeki yanıp sönen soru işaretlerini görebiliyordu. 'Neden Brendan ile gelmedin?' Tabii bir yabancının yanında bunu sormaya kalkmayacak kadar nazikti.Hoş sorsa bile ona ne cevap verecekti ki? Dudakları aralandı yalan söylemeyi pek beceremediği aşikardı.

Tekrar geri, tekrar aşağı çekiliyordu. Brendan ile bu kadar kısa zamanda yaşadıkları onca şey...Onu çamur kaplı lanetli bir çukurun dibine çekmeye çalışıyordu. Biraz hava almaya ihtiyacı vardı.Herkesten uzaklaşmaya. Birkaç saniyelik zaman dilimi boyunca Darrow'la göz göze geldi adamın gözleri şüpheyle kısılmıştı.

Oysa kendisine çok tatlı, nazik ve anlayışlı davranıyordu.Onun için kendi hayatını tehlikeye atmış; birçok şeye katlanmıştı. Onun gibi biriyle olmak kuşkusuz çok daha iyi olabilirdi ; ancak göğsünü sıkıştıran bir gerçek vardı:

Gökyüzü griydi, güneyin tersi kuzeydi ve Bahar Danielle Johansen sonsuza dek yalnızca bir ismi sevecekti.

Baş parmağının yanındaki şeytan tırnağına dokunarak bakışlarını kaçırdı.

"Onu görmek istiyorum. Nere-"

"Odasında, dinleniyor."

Mühürlenmiş kelimeleri yarım kaldı bu bir uyarı mıydı? Babası ciddi bir operasyon geçirmişti rahatsız edilmek istemiyorsa bunu anlardı.Her ne kadar dili 'baba' kelimesini telaffuz etmekten kaçınıyorsa da kalbi öyle söylemiyordu.

Tyra bakışlarını gözlerine kenetledi; Bahar şimdi karmaşık polis merkezinin isini ve pisliğini talan eden kehribar gibi parlayan bir kadına bakıyordu. Pürüzsüz cildindeki lavanta ve dudaklarındaki turunç kokusunu durduğu yerden bile alabiliyordu.Kendisinin leş gibi koktuğuna hiç şüphesi yoktu.Duş almalıydı ama evvela babasını görecekti.

Podyumda yürür bir edayla zarif ve iç gıcıklayıcı bir şekilde kendisine yaklaşan kadına baktı. Son günlerde sarsılmıştı; ancak sevdiğini kaybetme korkusu ondan çok bir şey götürmemişti hala son derece güzeldi. Omuzlarını çıplak bırakan sade ama şık siyah kısa bir elbise tercih etmişti.İncelikli bir ilgiyle tepeden tırnağa süzdü. Bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamış olmalıydı.

"Sen, iyi görünmüyorsun tatlım her şey yolunda mı?"

Yanındaki adama bir bakış fırlattı. Bir an için ona karda mahsur kaldıklarını ve avcılar tarafından kurtarılıp zorlu bir geceyi sabaha bağladıklarını söyleyecekti ; ancak hemen bundan vazgeçti.Onun da canını sıkmak istemiyordu.Hele ki can sıkıcı bunca durum varken!

"Şey, ben..."

İmdadına Darrow yetişti.Genç adam zorlama bir gülümsemeyle konuştu.

"Zorlu bir yolculuktu Bayan Ferrell, taktir edersiniz ki bu havada yola çıkmak pek akıl karı değil." Ardından Bahar'a göz kırptı "Pekala hanımlar, ben de dinlenmek üzere izninizi istiyorum."

Bakışları şefkatle yumuşarken dudakları anlayışlı bir gülümsemeye ev sahipliği yaptı.Vakur duruşundan bir şey kaybetmemişti, ellerini birbirine kenetledi.

"Elbette Bay Bowen. Zor bir dönemden geçiyoruz. Hizmetliler izinli ancak korumalardan birinden misafir odalarından birini size göstermelerini rica ederseniz yardımcı olacaklardır."

Darrow kibar bir beyefendi edasıyla başını salladı. Gözleri farklı bir imaya ev sahipliği yapıyordu. Kapıdan çıkmadan evvel Bahar'a yalnızca onun anlayacağı bir şekilde dudaklarını oynatarak 'buralardayım,' dedi. Sanki kaçıp gitmeye kalkışacakmış gibi!

*

Şimdi onun tam karşısında, yerle yeksan ettiği kumdan kalelerin yanı başında duruyordu. Düşünceleri karla kaplıydı, üşüyordu. Yıkılmaz dediği yaşından oldukça genç göründüğü için içten içe övündüğü adam, çift kişilik eski İngiliz tarzı yatağında boylu boyunca uzanmış tül cibinliğin arasında beyaz taş surlar gibi hareketsiz yatıyordu.

Babasının ikinci katta olduğunu tahmin ettiği odasını hiç görmemişti; ancak altın sarısı duvarlar, kalın bordo perdeler hepsi de bir yerlerden tanıdık geliyordu.Etrafında bir yalnızlık kokusu vardı gücenmişlik...Şatafata önem veren bir ruhun dizayn ettiği görkemli oda sahibini ağırlıyordu.

Düşüncelerin bedenini yutmasına razı gelirken yanına gitmekle olduğu yerde kalmak arasında epey bocaladı. Dakikalar ilerleyip duruyor,Johansen'ın kanına karışan serumun dakika damla sayısını bile dikildiği o kapı aralığından hesaplayabiliyordu.

Kalbi babasının düşüncelerini okuyacakmış gibi korkuyla çarpıyordu.Her ne olursa olsun onun yaşadığını bilmek yetiyordu. 'Her ne olursa olsun.'

Gözyaşlarının tadı dilinde bayatlarken kapıyı yavaşça kapayarak yumuşak tonlarda dekore edilmiş, boydan boya duvar kağıtlarıyla kaplı koridoru arkasında bıraktı.Saksılı peygamber kılıcı bitkilerinin, duvarda asılı tabloların yanından geçip birkaç basamak tırmanıp burada kaldığı müddetçe ona ayrılan odaya girdi.

Acı dolu bir ifadeyle bakıp bıkkınlıkla yanaklarını şişirdi.İki gündür yapmayı istediği yegane şeyi yapacaktı.Banyoya yöneldi, sıcak suyu açıp eski küveti köpükle doldurdu ve küvete girerken yorgun zihnini ve bedenini rahatlatma ümidiyle doldurdu.

Duş alırken bacaklarını iki kez tıraş etti.Her insanın kusuru olurdu öyle değil mi? Bahar'ın da kusuru -yoksa hatası mı demeli- on üç yaşındayken babasının tıraş bıçağıyla bacaklarını komple tıraş etmesinde saklıydı.Böylelikle kılların -Bahar onlara istenmeyen tüy demeyi tercih ediyordu- vaktinden önce ve eskisinden de gür çıkmasını sağlamıştı.

Sıcak suyun altında su artık soğuyana kadar kalırken o sancılı ergenlik zamanlarını düşündü... Kuaföre verecek parası yoktu ve o zahmetli ağdalar da canını epey yakıyordu. Soğuk su ipek eldiven gibi teninde kayıp gitti... Ta ki rahatladığına kanaat getirene kadar.

İşini bitirdiğinde yumuşak beyaz havlulardan birine sarıldı. Aynadaki yansımasına bakınca ıslanan saçlarının şimdi daha da uzun göründüğünü fark etti. Babasının kestiği saçları...

Saçlarını ıslakken kalın tutamlar halinde örmeyi severdi zira kuruduğunda örgüyü çözdüğünde ortaya çıkan doğal dalgalar hoşuna giderdi; ancak şimdi buna vakit yoktu. Saçlarından bir tutamı kulağının arkasına gelişigüzel yerleştirirken diğer taraftan ince bir tutamı gevşekçe örerek bir tokayla tutturdu.

Yüzüne bolca su çarptıktan sonra normal bir görünüme kavuştuğuna kanaat edip banyodan çıktı.

Ufak valizi hala buradaydı ve Tanrı'ya şükür Tyra'nın pazar gecesiyle ilgili soru yağmuruna tutulmamıştı.Henüz.

Valizden bisiklet yaka krem rengi esnek bir penye, beyaz triko işi bir hırka, mavi renkli bir kot çıkardı.Avucunda tuttuğu tokalardan birini cebiyle buluşturmadan evvel sutyeninin kopçasını takarken yaralı kolu sızladı.Sancıyan ruh sancılara alışkındı, dışarıdan fark edilmeyecek biçimde kolunu sardı.

Kıyafetlerini gelişigüzel bir biçimde üzerine geçirirken, gözü komodinin üstündeki kum saatine kaydı sevgiye ne kadar aç olduğunu bir kez daha anladı ve bunu sözcüklerle dile getirme zahmetine girmedi.İşte o zaman hayatının en iyi güzel zamanlarının yaralı gurur bayrağının arkasında dalgalandığını anladı.

Seneler yaraları iyileştirirdi belki ; ama acıları değil.

*

Ilık hava tenini yalayıp geçerken sendeleyerek mutfağa girdi, kafasının içinde binlerce lego parçası aynı anda oraya buraya dağıldı midesi bulanır gibi oldu.Eşikte durakladı. Tyra dirseklerini masaya koymuş; öne doğru eğilmişti.Mutfağın loş ışıklarında bile saçları ışıldıyordu. Yorgun sesi kulaklarına ulaştı.

"Bir şeyler içmek ister misin? Sinirlerini yatıştırır."

Alt dudağını dişleyerek başıyla onayladı.Geçmişi sonbaharda salınan yapraklar misali gözlerinin önüne düşünce tebessüm etmeye çalışan dudakları solmuştu.Dolaba özenle dizilmiş vişneli sodalardan birine uzandı. Meyveli sodaları her zaman severdi.

"Tatlım gel otur yanıma, sanırım artık baş başa konuşmamızın birbirimize içimizi dökmenin zamanı geldi, öyle değil mi?"

 Çaresizce omuzlarını silkti, ne konuşacakları hakkında en ufak bir fikri yoktu.Konuşmanın faydası olacağını da düşünmüyordu zaten; ancak odasına çıkıp gece boyu düşüncelerin girdabında işkence çekmek de işine gelmiyordu.Sandalyelerden birine ağır ağır oturdu. Banyo berbat görüntüsüne bir nebze olsun katkı sağlamış mıydı bunu merak ediyordu.Babasına bakarken kanının çekildiğini hissetmişti şimdi ise tüm bedeni uyuşmuş gibiydi.Şişedeki sodayı yudumlarken kafasını toparlamaya çabalıyordu.

"Doğrusunu söylemek gerekirse sen gelmeden evvel bunca üzüntünün altından nasıl kalkıyormuşum ben de bilmiyorum."

Bu itiraf karşısında yaşadıkları ana geri döndü. Nihayet konuşabildiğinde "Sen güçlü bir kadınsın," diyebildi.

Tyra başını salladı yüzü saf mutlulukla ve öz güvenle parlıyordu.

"Güçlü fakat yorgun."

Kulakları uğulduyordu elinde olmadan titredi.Bunun havanın soğukluğuyla ilgisi yoktu.

"Neden öyle söyledin?"

Zeytin karası gözbebekleri gözyaşları içinde yüzüyor gibiydi.Omzunu bir iki milim düşürdü.

"Bilmem hisler...Yalnızca hisler."

"O," diye geveledi Bahar yanakları pembeleşmişti. "İyi olacak."

Meslek hayatı boyunca birçok hasta yakınıyla muhabbet etmiş; onların dertleriyle dertlenmiş dahası onları teselli etmişti ancak söz konusu öz babası olunca kelimeler boğazında ilmek ilmek düğümleniyordu.

Tyra usulca başını salladı, "Galiba haklısın. Özel doktoru geldi yukarıda. Gerekli muayeneyi yapıyor. Ama ben... Tanrım, onu hiç böyle görmemiştim o sırtımı dayadığım dağ gibiydi şimdi ise ilaçlarla soluklanan aciz bir nefes gibi."

Genç kadının ellerine uzandı, buz gibiydi.Gözlerinin ardındaki aydınlığa ulaşmaya çalıştı.

"Onu en az benim kadar sen de tanıyorsun." İçinden hatta 'daha iyi tanıyorsun'diye geçirdi. "Ne kadar inatçı olduğunu biliyorsun. Geçmişi kahramanlıklarla doludur o...O her şeye göğüs gerer. Yakın bir zamanda ayağa kalkacak ben buna inanıyorum."

İnanmak istiyorum.

Söze dökülmeyen tüm kelimeler aralarındaki boşlukta süzülürken Tyra iç çekti.

"Kasımın soğuk bir sabahında Seattle'ın arka sokaklarından birinde doğdum, babamı hiç tanımadım." genç kadın boşluğa takılı gözlerini kırptı.Sanki anlatırsa hafifleyecekti Kelimelerin tılsımlı dünyasına sığındı. "Annem henüz on altısında gencecik bir kızmış hamile olduğunu söylediğinde bilirsin adam ardına bile bakmamış. Hayata kaç sıfır yenik başladım bilmiyorum ama eğitim hayatımı yarıda bırakarak birkaç arkadaşın önerisiyle fotomodellik yapmaya başladım. Zaman geçtikçe mankenlikte karar kıldım. Artık aile olmanın zamanı geldi dediğimde Tanrım, elimde gelin çiçeğiyle mihrapta yalnız kaldım." burnunu çekti Bahar avuçlarındaki elini sıktı. Sanki onu konuşması için cesaretlendirmeye çalışır gibiydi.

"Sonrasında babanla tanıştım.Beni hiç çıkamayacağımı kabul ettiğim bataklıktan hiç zorlanmadan çekip aldı. Beş yıl dile kolay ona sığındım. Annem artık çok yaşlıydı ve Sacramento'ya gelmeme konusunda katı kuralları vardı laf aramızda benim evli olmadığım bir adamla aynı evi paylaşmamı bir türlü kabullenemedi. Dahası içten içe kendi düştüğü duruma düşecek olmamın huzursuzluğu içindeydi.Geçen yıl kaybettim onu yüksek tansiyona bağlı beyin kanaması tanısı koydu doktorlar. Düşünebiliyor musun ölüm nedeni olarak ufacık bir pıhtı yetti. Hayat işte. Her şey yolunda gitmese de sığındığımız limanın kıymetini bilmemiz gerekiyor."

Yanağından süzülen bir damla yaşı sildi, gülümsedi.

"Bazen limanda işler yolunda gitmez ancak her türlü fırtına aradaki bağı güçlendirir."

Kafasını salladı ama anlayıp anlamadığından emin değildi, bakışlarını kaçırdı.

"Fırtınaların ne çetin olduğunu tahmin bile edemezsin.Bunu öyle birinden öğrendim ki..."

"Bu kişi gizemli Brendan Wilder olmasın?"

"Ne? Yani ne alaka?"

Onun adını duymak bile kanındaki adrenalini alevlendirmeye yetiyordu. Vücut ısısı şimdiden artmıştı. Tyra bir şeylerden mi şüphelenmişti yoksa? Onunla birlikte olduğunu anlayabilir miydi? Tanrım, eğer kızaran yanakları birçok şeyi ele veriyorsa yanında fondöten taşıması gerekecekti.

"Dans ederken birbirinize olan bakışlarınızı gördüm.İkiniz de birbirinize sırılsıklam aşıksınız."

Boğazına kaçan soda damlasıyla öksürdü, boğazı yanıyordu. Asit burun deliklerinden çıktı.

"Üzgünüm tatlım, seni utandırmak istememiştim.Burası ufak bir yer ve taktir edersin ki gözlemleme yeteneğimizi sosyal parti ya da etkinliklerde geliştirebiliyoruz.Ufak bir gözlem her şeyi açık ediyor."

"Ah, bu defa yanlış alarm Tyra." yapmacık bir ifadeyle gülümsedi. "Göründüğünün aksine birbirimizden pek hoşlanmayız."

Sabırsız bir hareketle elini kaldırdı. Başını sallayarak elinden gelen en doğal sesle "Pekala, pekala." diye mırıldandı.

Utangaç bakışlarını kaçırdı. Tyra ile Brendan Wilder hakkında konuşmak istemiyordu.Şimdi çok daha önemli bir sorunla karşı karşıyalardı ve babasının iyileşmesini umutsuzca diledi.Konuyu bir an evvel değiştirmeliydi, dudaklarını sıkarak tane tane konuştu:

"Hastahanelerde kullanılan teknolojilere inanamazsın.Tanrım, bu çılgınlığın öteki tanımı. Küçük bir kasabada ultrason cihazı bile yokken artık hastahanelerde her çeşit imkan var."

Tyra içini çekti.Bunca zaman sonra bunları konuşmak oldukça zor geliyordu.Ancak Bahar'ın ona yardım edebileceğini en azından destek olabileceğini biliyordu.Üstelik geçmişini paylaştıktan sonra bu konuyu bir kadınla paylaşmak şüphesiz daha iyi hissetmesini sağlayacaktı. Söze nereden başlayacağını bilmiyordu. Kızın kendisi hakkında yanlış fikirlere kapılmasını asla istemiyordu.

Sonunda yutkundu, söze girişmeden evvel cep telefonuna sarılarak galeri kısmına kayıtlı 4D formunda bir görsele tıkladı kıza doğru uzattı.

Bahar'ın göz bebekleri iri iri oldu. Kadının konuşmakta sıkıntı çektiğini fark etmişti.

4D ultrason, vücudumuzun çeşitli organlarının hareketinin incelenmesini sağlarken genelde fetal görüntüleme için kullanılır. Bebeğin formunu ve hareketini görselleştirdikten sonra, babanın daha fazla desteğini sağlar ebeveynlik bağını güçlendirir. Özellikle yüz, kalp, ekstremite, sinir tüpü ve iskelet fetal anomalilerinin muhtemelen daha doğru tanımlanması... Bir dakika bir dakika bebek mi?

Genç kadın başını salladı, dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı.

"Bahar, ben hamileyim."

Ruhuna tırmanan hisler son derece boğuktu yutkundu, şaşkınlığı yön değiştirmiş bir fırtına gibi suratına çarptı.

"Ö-öyle mi ne kadar güzel!"

Bu da kadının neden elindeki bardakta içki olmadığını kanıtlıyordu. Ya da neden annesinin durumuna düşmekten ölesiye korktuğunu.

Tyra başını salladı. Sohbetin başından beri söylemek istediği şeyi kızın sayesinde nihayet söylemişti.

"Yeni öğrendim ben...Henüz iki aylık Johansen'ın haberi bile yok.Plansız bir gebelikti baban bu habere sevinecek mi sevinmeyecek mi bunu bile bilmiyorum."

Bir kardeşi olacaktı öyle mi? Yirmi sekiz yıl sonra tek çocuk olma sıfatından nihayet kurtulacaktı. Ne düşünmesi gerektiğini bilemiyordu.Sevinmeli miydi? Tek bildiği babasının çocuklarla arasının hiçbir zaman iyi olmadığıydı. Cinsiyetçi babası bebek erkek olursa belki de sevinirdi.

Alt dudağını dişledi "Şey, bir çocuk aradaki bağı kuvvetlendirir." diye geveledi oysa ki annesi ve babası kendisi doğduğunda aralarındaki bağ parça parça olmuştu.

"Ah, ne düşünüyorum biliyor musun sen de çok iyi bir anne olurdun tatlım."

Yanakları alev alevdi. Tyra başka bir şey söylemeden bardağındaki sıvıya döndü. O, usul usul içeceğini yudumlarken kadının aklından neler geçirdiğini merak ediyordu. Tyra ile umduğunun aksine daha ilk görüşte kaynaşmışlardı.Ama birbirlerine hiç bu geceki gibi açılmamışlardı. Daha doğrusu babasının sevgilisi ona açılmış o ise dinleyen tarafta kalmıştı.

"Gerçek bir anne gibi," diye mırıldanırken bambaşka, karanlık bir dünyada mucizevi bir sıvının içinde yüzen o saniyelik minik kalp atımlarını düşündü, Tyra'nın karnını okşayan uzun, zarif ellerine baktı.

Annelik, şüphesiz ki bir meleğin kanadından yer yüzüne inen kar taneleri gibiydi ; ölesiye kalbii öylesine temiz.

Bölüm parçası ; Grace Sendelback_You Said You'd Grow Old With Me 

Dikkat Turuncu 'ı es geçmeyin lütfen!

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

2.1M 88.3K 66
©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun i...
151K 760 6
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...
29.8K 1.6K 7
Müjde Aklanoğlu'nun Kaleminden Kitap olarak en çok okunan Rüzgar ve Esme'nin oğlullarının hikayesi.... Kardeşinle her şeyini paylaşabilirsin, peki ya...
2M 88.4K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...