PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚

By bsrarikan_

168K 12.7K 2.9K

Dudakları dudaklarına değdiği an hayat boyunca beklediği anın bu olduğuna karar verdi.Vücudu alev alev yanıyo... More

♚Tanıtım♚
♚1.bölüm♚
♚2.bölüm♚
♚3.bölüm♚
♚4.bölüm♚
♚5.bölüm♚
♚6.bölüm♚
♚7.bölüm♚
♚9.bölüm♚
♚10.bölüm♚
♚11.bölüm♚
♚12.bölüm♚
♚13.bölüm♚
♚14.bölüm♚
♚15.bölüm♚
♚16.bölüm♚
♚17.bölüm♚
♚18.bölüm♚
♚19.bölüm♚
♚20.bölüm♚
♚21.bölüm♚
♚22.bölüm♚
♚23.bölüm♚
♚24.bölüm♚
♚25.bölüm♚
♚26.bölüm♚
♚27.bölüm♚
♚28.bölüm♚
♚29.bölüm♚
♚30.bölüm♚
♚31.bölüm♚
♚32.bölüm♚
♚33.bölüm♚
♚34.bölüm♚
♚35.bölüm♚
♚36.bölüm♚
♚37.bölüm♚
♚38.bölüm♚
♚39.bölüm♚
♚40.bölüm♚
♚41.bölüm♚
♚42.bölüm♚
♚43.bölüm♚
♚44.bölüm♚
♚45.bölüm♚
♚46.bölüm♚
♚47.bölüm♚
♚48.bölüm♚
♚49.bölüm♚
♚50.bölüm♚
♚51.bölüm♚
♚52.bölüm♚
♚53.bölüm♚
♚54.bölüm♚
♚55.bölüm♚
♚56.bölüm♚
♚57.bölüm♚
♚58.bölüm♚
♚59.bölüm♚
♚60.bölüm Son'ların Engin Sınırsızlığı Gözyaşıyla Kuşandı "final"♚
♚Özgürce Savruluş Töreni ♚

♚8.bölüm♚

3.4K 264 32
By bsrarikan_

Kontrolsüz öfke çoğunu rezil ediyor ve hangi toprak altında yetişirse yetişsin küf bir buğday tanesine dönüştürüyordu.

Genç adam öfke tohumlarının üzerini ıslak bir toprakla örterek avuç içleriyle gözlerini ovaladı, tüm geceyi yolda geçirmişti uyuyamamasının nedenini yorgunluktan bitip tükenmiş olması mı yoksa ürkütücü sessizlik mi olduğunu düşünmek istemiyordu. Bunun yerine kapalı otoparka bıraktığı emanet aracı düşündü.Orada işinin ne kadar uzun soluklu olacağını Tanrı bilirdi, ancak bir saatlik park ücretini peşin ödemişti.

Deri montunun yakasını kaldırarak karşısındaki eski yapı binaya baktı.44 Pulitzer ödüllü Los Angeles Times, ABD'de Batı yakasının en büyük gazetesi olarak biliniyordu.

Dudağının kenarına yakmayı ertelediği bir dal sigarayı sıkıştırdı ve kapının ardındaki yüze doğru adımlarını hızlandırdı. Bu yüz bir katilin yüzü olabilirdi.İhanetin yüzü.

Binaya girdiğinde giriş sanki yaz günü, 20. yüz yıldan kalma bir kilisenin içerisindeymiş gibi serin ve sakin hissettirdi. Genç adam üzerindeki tuhaf bakışları hissediyordu.Aldırmadı, bu görmeye alışkın olduğu bir tavırdı.

Soyut figürlü tablolarla ve ödüllü haber fotoğraflarıyla dolu duvarların yanından geçerek koruyucu camla korunan ve sarı harflerle tanımlanmış 'Danışma' yazılı bir bankoya yaklaştı.

Danışma görevlisine -gri takım elbiseli ensesinden sıkı topuzlu, sarı saçlı genç kadına- geliş amacını kısaca açıkladığında kadın kırmızı çerçeveli gözlüklerini düzelterek kuşku dolu bir ifadeyle yüzüne baktı.Genç adam, saatine baktı ve aynı sözcükleri yeniledi.Kadının yaka kartında 'Julia' yazıyordu.İsimle hitap etmek şüphesiz çoğu kapıyı aralardı öyle değil mi?

"Fazla vaktim yok Julia. Daniel Ratner'ın odası kaçıncı katta?"

Ciddi bir iş üzerindeydi ve katile yaklaştığını hissettiği her aşamada her zamanki gibi kabaydı, nezaket kelimesi lugatında yoktu.

Julia görmeye alışkın olmadığı tavır karşısında irkilmişti, adamın dudağının kenarındaki sigaraya baktı.Umarım o sigarayı yakmaya kalkmazdı aksi halde 'kapalı alanda sigara içmekten'onu ihbar etmek zorunda kalacaktı.

"Pekala," diye mırıldandı isteksizce.Başka bir seçeneği yokmuş gibi kendince zaman kazanmaya çalışıyordu. "B blok 2.kat 4.oda."

Brendan kadının önündeki kalemi bir kez çevirdikten sonra önündeki gazete yığınına doğru fırlattı. B bloğa doğru ilerlerken kadının öldürücü bakışlarını sırtında hissediyordu.

Daniel denen kaypak piçin odasının önünde dururken birden temmuzun sıcağı geri dönüp binanın duvarlarından içeri hücum etmiş gibi ateş bastı. Brendan'ın gözleri öfkeyle parladı ve belindeki silaha dokundu.

Bahar onun yüzünden acı çekmiş, yaşadığı şehri terk etmişti. Ona yaşattığı her acı hatırayı burnundan fitil fitil getirmek isterdi. Eğer ki, Larissa Nolan'ın katili oysa - ki  içten içe deli gibi bunu istiyordu- bunun bedelini fena ödeyecekti.

Derin bir nefes alarak kapıyı tıklatmadan ani bir refleksle odaya daldı. Ve birden kendini ateş hattının tam ortasında kalmış şaşkın bir ceylan gibi hissetti.

Pekala, doğrusunu söylemek gerekirse içeri daldığında Daniel ile üçüncü karşılaşmalarının şaşkınlıktan ağızları açık halde birbirlerine bakışmalarıyla başlayacağını umut etmemişti.İkisi birden öfke silahlarını kuşandılar, kendilerini saran utanç duygusuna aşina değillerdi.

Gördüklerine inanamıyordu gözlerini öfkeyle açıp kapadı, Tanrı aşkına, Daniel'in kucağındaki kızıl saçlı kadın da kimdi?

Genç kadın şok olmuş bir vaziyette açılan bacaklarını kapamaya çalışarak adamın kucağından kalktı. 'Bir sekreter vakası' daha diye düşündü. Her şey tek düze bir yörüngede dönüyor gibiydi. Calanthe ondan umudunu kesmiş hayatından ansızın çıkıp gitmişti, Daniel de Bahar'ı tarihin eski takvim yaprakları arasına gömmüştü anlaşılan. Aralarında hiçbir engel kalmamıştı. Ancak genç adam kilometrelerce öteden bile nefretin kokusunu alabiliyordu.

Hayır, bu doğru değildi. Bahar kendi mevsimiydi.Birbirlerini zor bir duruma soktukları doğruydu ancak; hangi sıfatı sırtlarına yüklenirse yüklensinler birbirlerine iyi geliyorlardı.Genç kız ne derse desin ne yaparsa yapsın Brendan'ın nefret edemeyeceği türden biriydi.Tüm kavgalarına ve adı konmamış ilişkilerine rağmen aralarında buharı tüten tutku vardı. Şehvet...O denli baskındı ki  neredeyse boğuluyordu. Hayatındaki tek renk yeşildi; ne var ki o yeşil gözlerde kendisi yoktu.

"Sen?" diye kekeledi Daniel 'onu' tanımıştı. Adamla ilk karşılaşmalarında Danielle'nin karşısına çıkmış kadını yanında götürmeye çalışmış, sonucunda ise sağlık evinin kapısında küçük çaplı bir arbede yaşanmıştı.Özetle bu asi görünümlü aykırı adam sayesinde planları suya düşmüştü.Yüzüne atılan yumruğun acısını hala hissedebiliyordu.

İkincisinde ise bir doğum günü organizasyonu vardı ve Danielle'ye herkesin içinde evlenme teklifi etmişti. Tabii onun cevabı gururunu yerle bir eden kocaman bir 'HAYIR' olmuştu. Tanrı aşkına sebebin bu adam olduğu ortadaydı üstelik Danielle ile herhangi bir bağı kalmamıştı. Bu adamın damdan düşer gibi karşısına çıkmasının nedeni ne olabilirdi?

"Ne işin var burada?"

Kızıl saçlı kadın apar topar dışarı çıkmıştı. Daniel'in özel hayatı Brendan'ı ilgilendirmezdi, hayır ilgilendirirdi. Bir an için Daniel'in Bahar'ı aldatmasına sebep olan kadının kızıl saçlı kadın olup olmadığını düşündü.Sağ eli refleks olarak cebindeki not defteri ve kalemine uzanmıştı bile.

Odada uğursuz bir sessizlik hakimdi.Yalnızca sıcak hava üfleyen klimanın sesi...Bu süreyi şaşkınlığından kurtulup ufak beyaz not kağıdına şu kelimeleri yazmak için kullandı: Kızıl saçlı kadınla ilişkiye girdi.

"Hey sana diyorum, ne işin var burada?"

Genç adam umursamaz bir ilgiyle odayı süzdü.Durumla zıt düşen saflığın simgesi beyaz oda oldukça sade döşenmiş kahverengi mobilyalarla doluydu. Köşedeki kitaplıkta gazetenin aldığı ödüller yer alıyordu.

"Düşündüm de epeydir ortalarda görünmüyordun, bir ziyaret edeyim dedim."

Daniel panikle yerinden kalktı.

"İki haftadır Danielle'yi aramadım. Bitti anlıyor musun? Yoluna çıkmıyorum artık bence sen de denemelisin."

Omuzlarını dikleştirerek alayla güldü. Dudağının ucundaki sigarayı yere fırlatıp sanki söndürmek ister gibi ayağıyla ezdi.

"Peki ya intikam?"

"Ne?"

Kaypak piç pahalı siyah takım elbisesinin içinde oldukça şık bir profil çiziyordu.Katil olamayacak kadar şık.

"Hadi ama ahbap, kadın seni terk edip gitti.Bu da yetmezmiş gibi seni herkesin önünde rezil etti. Buna karşı tepkisiz kalamazdın öyle değil mi?"

Tahrik çoğu zaman işe yarardı; Daniel'in nefesleri sıklaşmış burun delikleri genişlemişti.

"Hayır!" diye bağırdı. "Yoksa...Tanrım, ona bir şey mi oldu?"

"Olmadı ama olacak."

Adam tereddüt etti, hırsla burnunu sildi. "Ne? Bir dakika... Ona ne olacak?"

"Öyle işte," dedi dedektiflere özgü gizemli gülümsemesinden bir parça sunarak.

Odadan gelen sese alışkın olmayan muhabirlerden biri kapıyı tıklatıp her şey yolunda mı diye kontrol ettiğinde Daniel adamı kovarak aniden patladı, kolları kafasına doğru kalktı, saçlarını karıştırdı ardından avuçlarını masanın üstüne Brendan'ın ellerinin birkaç santim yakınına indirdi.

Daniel o küçük kasabaya vardığında bir zamanlar sevgilisi olan kadını araştırdığı o değerli zaman zarfında, onun bir polisin doğum gününe katıldığını öğrenmişti. Üstelik sağlık evinin önünde ettikleri kavgayı unutmuş değildi. İç çekti Brendan Wilder denen herif  bu sefer çok ileri gitmişti.

"Ne istiyorsun lanet olası, ne?"

Rahat bir ifadeyle adamın karşısındaki deri koltuklardan birine oturdu bacak bacak üstüne attı. Daniel'i çıldırırken görmek keyif vericiydi.En az o yakışıklı yüzüne yumruk atmak kadar keyifli.

"Larissa Nolan'a da evlilik teklifi ettin mi? Dur bir dakika yoksa o da mı reddetti seni?"

Kafası karışmış gibiydi.

"Larissa," diye mırıldandı. Bu isimde birini tanımıyordu.

Daha fazla dayanamayan Brendan oturduğu hızda kalkarak bir adım öne çıktı, belindeki silahı adamın çenesine dayadı.

"Bana sakın oyun oynamaya kalkma Ratner. Bundan sen zararlı çıkarsın. Sakın!" diye tısladı.

Hamleyi beklemiyordu afallamıştı, içeri birilerinin gelmesi için kapalı olan kapıya baktı. Ne var ki gelen giden yoktu. Yutkundu.

"Öyle birini tanımıyorum." dedi kesik nefesler ardından. Tanrım, şimdi ölmek istemiyordu. Yapılacak çok işi vardı gazeteye bir ödül daha kazandırmadan olmazdı.Sırtından akan teri hissetti, gözlerini yumdu.

"Yalanın kokusunu alabiliyorum.Koltuk altlarından sızan ter gibi akıyor."

"Yemin ederim, bahsettiğin her kimse onu tanımıyorum. İnan bana tanısam canımı hiçe sayıp bildiğimi saklamazdım."

Silahı biraz daha bastırdı. Adamın hızlanan nabzını namlunun ucunda hissediyordu.Bu aşağılık herif doğru söylüyor olabilir miydi? Bu cinayeti işlemesi için Larissa'yı tanımasına gerek var mıydı ki? İsmini bilmeden de sırf Bahar'ı kodese attırmak için kadının icabına pekala bakabilirdi öyle değil mi?

"13 Aralık Salı gecesi...Sana da bir şeyleri anımsatıyor mu?"

Daniel masasına ulaşarak güvenlikleri çağırmak için kullandıkları kırmızı düğmeyi aradı. Lanet olası düğme neredeydi?

"13 mü? Sa- salı mı?"

"Tam üstüne bastın ahbap ayağını kaldır."

"İşte," diye soludu  ölüm korkusu tüm benliğini kuşatmıştı siyah kravatını gevşetmeye çalıştı. Oysa sabah beyaz gömleğine uyacağını düşünerek sabah hevesle takmıştı bunu.Üstelik bu Ursula'nın hediyesiydi. Tanrım, o kızıl saçlarda kaybolmaya bayılıyordu. Kadının kalçaları mükemmeldi ve artık Danielle de hayatında olmadığına göre aşklarını ilan etmemeleri için herhangi bir neden kalmamıştı.

"Bu da ne?" diye kükredi  artık sabrı tükeniyordu.

"Ne-neyin peşinde olduğunu bilmiyorum ama Tanrım, o gece nerede olduğuma kendi gözlerinle bak." Brendan adamın kendisine uzatmaya çalıştığı 14 Aralık tarihli renkli gazete ekini kavradı. Tek eli hala adamın çenesine yaslı silahın üzerindeydi.

"Gazetenin bir önceki gecenin davetini yayımladığı magazin eki."

Binlerce kez lanet olsun.

Adam doğru söylüyordu. Hiçbir şeyden büyük ihtimalle haberi yoktu ve o gece de cinayetin işlendiği saatlerde gazetenin özel bir kutlama yemeğindeydi. Bunu kuşe kağıda baskılı ekte tam boy fotoğraflarda görebiliyordu. Şık kadınlar ve smokinli adamlar... Bıkkın bir ifadeyle çenesinden silahını çekti.

Adam dehşet içinde soluklanmaya çalışırken, bir damla ter çenesinden süzüldü.

Brendan gazete ekini fırlatarak odadan çıktığında arkasından tam tekmil gelen iki güvenlik görevlisinin telsiz seslerini duydu. Anlaşılan birileri o, odadan çıktıktan sonra güvenliği çağıran düğmeyi nihayet bulabilmişti.

Kendini doğruca soğuk hava ve yağmurla karışık yağan karın altına atarak yürümeye başladı. Deri montu soğuktan korunmasında yetersiz kalıyordu, yakasını ensesine doğru kaldırdı. Bu soğuk havada bir yerlerde katil serbest bir şekilde yaşamaya devam ediyor, nefes alıp veriyor, kan kokulu planlarına bir yenisini ekliyordu.

Tek gerçek:  bundan nefret ediyordu.

*

Yanındaki koltukta yer alan Calvin'in Asus marka lap topuna baktı. Tembihlediği gibi Calvin lap topunu aracında bırakmış, böylece Brendan da Ted Cornwall ve eşi Heather Sobanet hakkında detaylı araştırmalar yapma fırsatını bulmuştu.

İşte şimdi pusuya yatmış bir avcı gibi başını eğmiş; Heather ve Ted'in şehir merkezine yaklaşık 100 km uzaklıktaki sivri bacaları ile görkemli bir şatoyu andıran aşk yuvalarını(!) gören yamacın üzerinden aşağı bakıyordu. Arkasını kolladı, gri aracı tam istediği gibi çam ağaçlarının ve çalılıkların arasına ustaca park etmişti. Yoldan geçen herhangi biri onun bulunduğu yöne baksa da ne aracı ne de içindeki adamı fark ederdi.

Bu Los Angeles'taki son göreviydi.Şimdilik. Daniel kendini temize çıkarmayı bir şekilde başarmış olabilirdi; ancak Brendan Ted konusunun üstüne gitmeye kararlıydı.

Ela bakışlarını kısarak üç katlı şatoya kızıl ötesi dürbünüyle baktı. Harekete geçmek için havanın iyice kararmasını bekliyordu. Camlar kapalıydı, ışık yanmıyordu. Gece görüş dürbünü çalıştırdı. Isı sinyalleri bir yanıp bir sönüyordu.

İşte bir korkak daha : Ted Cornwall.

Adamın, karısına Larissa ile olan ilişkilerini yumurtlayacaklar diye aklı çıkıyordu. Bu nedenle muhteşem aşk yuvalarını(!) üst düzey güvenlik önlemleriyle donatmıştı.

Güvenlik görevlilerinden bir tanesi her otuz dakikada bir arka kapıdan çıkıp bahçeyi turluyor, el feneriyle boş köpek kulübelerini geziyordu. Devriyesi on dakika sürüyordu sonrasında binaya geri dönüyordu. Brendan adamların ısınmak için nöbetleşe çalıştıklarını düşündü. Zira iri yarı başka bir adam binanın ön tarafından dolaşıp ağaçların ardını kontrol ediyordu. Bu kısır döngü yaklaşık dört saattir devam ediyordu.

Kızıl ötesi sinyallerden anladığı kadarıyla evde şu anda beş kişi vardı. Brendan'ın kafasını karıştıran şey ise bu kişilerin tamamı güvenlik görevlisi miydi yoksa Heather ya da Ted de evde miydi?

Elini kolunu sallaya sallaya içeri giremeyeceğini biliyordu. Ted onu sorguladıklarını biliyordu ve kendi adını ve fiziksel özelliklerini korumalarına aynen aktarmış olmalıydı. Buna şüphe yoktu. Geriye tek bir seçenek kalıyordu: Eve gizlice girmek.

Dürbünü deri montunun cebine soktu, internette gezinirken ünlü çiftin bir dergiye verdiği röportajı okumuştu. Dolayısıyla evin krokisini hafızasına çizmişti.Öncelikle şu alarmı devre dışı bırakmalıydı. Ted'in evine bir alarm sistemi kurduğundan hiç şüphesi yoktu.

Genç adam kendini ikinci dereceden bilinmeyenli bir denklemin içindeymiş gibi hissediyordu.Çok fazla olasılık vardı ve her ihtimale karşı yanında getirdiği sinyal dağıtıcı ona en fazla yirmi dakika kazandıracaktı. Güvenlik kameralarını ise şu an için düşünmek istemiyordu. O Heather'ı sorgulamayı başardıktan sonra kim olduğu ortaya çıksa da fark etmezdi.

Güvenlik görevlileri devriye değişimini yapmak üzerelerdi bu ona beş dakika daha kazandırırdı gözlerini kısarak araçtan indi. Tehlike kokusu kanındaki adrenalini alevlendiriyordu.

"İşte başlıyoruz," diye mırıldandı.

Alarm sistemi için ufak düğmeye bastı nabzı kulaklarında zonkluyordu. Her şey Bahar içindi. Onun suçsuzluğunu kanıtlamak için diye düşündü. O yeşil gözlerde yeniden yer alabilmek için.

Eğer şansı yaver giderse istediği bilgileri elde ederdi. İşte bu kadar basitti. Ya da bu kadar karmaşık.

Eline cebine soktu, soğuk zemin ayaklarının altında kayıyordu. Sivri bir alet çıkardı ve zarif hareketlerle kilidin içinde çevirdi.Gürültünün duyulmasını engellemeye çalışacak kadar yetenekli değildi.Silahı vardı ; fakat o bir katil değildi.Zorunlu olmadıkça silah kullanmayı onayladığı söylenemezdi.Güçlü ve sağduyu sahibiydi fakat katil değildi.

Adamların bir anlık gafletinden yararlanarak devasa kapıdan sıcak şatoya adım attı.Üst kata çıkmadan evvel bir an için durup arkasından gelen var mı diye dinledi. Gözlerini kapayarak o derginin sayfalarındaki odaları zihninde görmeye çalıştı. Beyaz mermer merdivenleri tırmanırken yeni mobilyaların kokusu burnuna doluyordu. Merdivenin sonuna geldiğinde dış kapı kapandı. Adamlardan biri etrafı kolaçan etmek için dışarı çıkmıştı. Nefesini tutarak salonla arasındaki mesafeyi hesapladı.

Heather Sobanet'in eve olmasını umuyordu. Aksi halde tüm çabası boşa giderdi ancak kadının siyah cipini park yerinde görmüştü.Yaptığı hesaplamalara göre kadın tüm gün evdeydi.

Kulağına dolan klasik müzik afallamasına neden oldu birden duvarın dibine sindi. Her iddiasına girerdi ki ses salondan geliyordu ve salon da bu duvarın hemen ardındaydı. Brendan'ın soğuktan kızarmış yüzünde endişenin izleri vardı başını iki yana salladı.

Adamların devriyesi totalde otuz dakika sürüyordu bu da demekti ki duvarın ardında olup biteni öğrenmek için yalnızca üç dakikası kalmıştı.

Soğukkanlılığını korumaya çalışarak profesyonel dedektif kimliğine tekrar büründüğünde geniş avizeli salonun tam ortasında duruyordu.

Tahmin ettiği gibi Heather Sobanet evdeydi; şöminenin yan tarafındaki sallanan koltuğuna oturmuş bir derginin sayfalarını karıştırıyordu. Beklenmedik misafiri karşısında görünce afalladı.

"Siz de kimsiniz?"

Ayağa kalkan kadının son derece asil göründüğüne kanaat getirdi. Zira kadın derin dekolteli diz hizasındaki kadife mor elbisesi ve Brendan'ın gerçek olduğuna emin olduğu inci kolyesi ile göz kamaştırıcıydı.

Heather platin sarısı saçlarını dağınık bir topuz yapmıştı. Her adımında siyah ince topuklu ayakkabısının sesi odaya doluyordu. Bu yabancıyı beklemediği aşikardı.

"İyi akşamlar Bayan Cornwall," dediğinde Heather Brendan'ın etrafında yarım tur dönmekle meşguldü ellili yaşlarının başlarında olmasına rağmen son derece zarif bir kadındı. Zarif fakat Ted'e göre oldukça yaşlı.

"Bir dakika yoksa siz Ted'in şu yeni kütüphane kurma fikrini ona aşılayan arkadaşı mısınız? Neydi adı?"

"Brendan Wilder."

Brendan ela bakışlarını kadının koyu kahve gözlerine kenetledi. Ondan ismini saklamayacaktı. Bu kadarını en azından ona borçlu olduğunu düşündü.Zira korkak herif karısına kendisini sorgulamaya gelen bir dedektifin kimliğini açık etmiş olamazdı.

"Ah, elbette Bay Wilder kabalığımı mazur görün isim hafızam hiç iyi değildir. Lütfen oturun Ted şuan bir iş toplantısında geleceğiniz bana bildirilmemişti. Bir şeyler içer misiniz?"

Şöminenin diğer tarafındaki koltuğa oturdu. Bu kadının hiçbir şeyden haberi yoktu. Tam tahmin ettiği gibi. Güvenlik görevlileri gelmeden bu işi bitirmeliydi.

Heather'ın yalnızlıktan sıkılmış gibi bir hali vardı. Konuşmaya aç bir tavırla bacak bacak üstüne attı.

"Jane Austen hayranıyım," dediğinde  kaşları havaya kalktı.

"Aşk ve Gurur'u defalarca okudum.Tüm klasikleri bir kütüphanede biriktirme fikriniz çok hoşuma gitti."

Nasıl tepki vermesi gerektiğini kestiremiyordu, kibarca gülümsedi kadının neyden bahsettiği hakkında en ufak bir fikri olmaması da cabasıydı.En son orta okulda Suç ve Ceza'yı okumuştu ancak klasikleri okumayı -bir tanesi hariç.- pek sevmezdi.Dilleri ona her zaman için ağır gelirdi.

"Elbette, aşkta gurur olmamalı." diye saçma bir tespitte bulundu.

Heather genç adamı ilgiyle süzdü. Oldukça yakışıklıydı ve Ted'in güvenini kazanmıştı öyle olmasa neden kocası samimi bir arkadaşıyla kütüphane kurma fikrini tartışmış olsundu ki? Gerçi adamın adı Brendan mıydı Brad mıydı? Onu tam hatırlayamamıştı.

Bir sır verir gibi adama doğru eğilerek "Genç bir kızken Bay Darcy'e hayrandım." diye gülümsedi. O bembeyaz dişler cilveli gülümsemesi eşliğinde boynundaki ince kolye gibi parıldadı.

Sıkıntıyla yerinde doğruldu. Her an bir görevli gelebilirdi.

"Şey ben de öyle," diye geveledi "Ortama nasıl da uyum sağlardı tıpkı bir bukalemun gibi." diye mırıldandığında Heather şaşırdı.

"Bay Darcy mi?"

"Bakın Bayan Cornwall kitaplara olan ilginizi de sevginizi de anlayabiliyorum ancak-"

Bunları kadına doğru eğilerek söylemişti sesi geniş salonda bir fısıltı gibi çıkmıştı.

"Ancak?"

"Maalesef her kitap mutlu sonla bitmiyor."

"Ne söylemek istediğinizi anlayamadım Bay Wilder siz...İyi misiniz oldukça gergin görünüyorsunuz .Ted gelene kadar lütfen size bir içki ikram etmeme izin verin."

Heather yerinden kalkmaya hazırlandığı bir sırada Brendan kadına doğru uzandı, elleri eline değince kadın ürperdi.Teni yaşına göre oldukça pürüzsüzdü, bakım kremlerine bir servet harcıyor olmalı, diye düşündü Brendan.

"Hayır. Hayır ben gayet iyiyim.Fazla kalmayacağım ziyaret sebebim...Demek istediğim. Ted."

"Ted mi? Ne olmuş ona?"

Sıkıntıyla dağınık saçlarını karıştırdı.

"Şey, bana sizden çok bahsetti." diyebildi sonunda.

Heather şuh bir kahkaha attı. Sesi odada gürültüyle yankılandı. Harika!

"Öyle mi?"

"Evet, Bayan Cornwall size olan ilgisini her zaman dile getirir."

"Bunu bilmiyordum son bir yıldır bana öyle uzak ki..."

"13 Aralık gecesi onunla buluştuğumuzda size ne kadar düşkün olduğunu söyleyip durdu. O aşık hallerini görmeliydiniz."

Artık söz ağızdan bir kere çıkmıştı. Kadının duygularıyla oynamak istemezdi ama yapabileceği başka bir şey yoktu. Kadına 'kocan seni Larissa Nolan'la aldattı ve Larissa Nolan acımasız bir cinayete kurban gitti kocan ya da sen onu öldürmüş olabilir misiniz? ' diye soramayacağına göre oyunu kuralına göre oynayacaktı.

"13 Aralık mı?"

"E-evet salı gecesi on iki suları?"

Heather'ın alnı kırıştı düşünür gibi bir hali vardı.

"İsim hafızam kötüdür fakat tarih hafızama güvenirim.Bir yanlışınız var o geceyi net hatırlıyorum. Ted gün boyu ortalarda yoktu ancak gece olduğunda burada evdeydik yardım derneğinden birkaç misafirimiz vardı ve Ted o gece bahsettiğiniz saatlerde hiç dışarı çıkmadı."

"Emin misiniz?"

"Elbette eminim." Heather şöminenin üstüne kaldırdığı son model telefonuna uzandı o geceye dair çektiği fotoğraf karelerini gösterdi.

"Yaşım gereği bunamış olduğumu falan düşünebilirsiniz" alt dudağını kıvırdı "Ancak bana inanmazsanız yardım derneğindeki gönüllü dostlarıma sorabilirsiniz.Ayrıca Ted'in beni sevdiğini söylediğini kulaklarımla duysam inanmam.Bunları beni mutlu etmek için söylediğiniz çok açık.Ancak kocamı tanıyorum inandırıcı değil."

Adam 13 Aralık tarihinde Larissa Nolan'la birlikteydi buna şüphe yoktu. Ashton'un tahlil sonuçları da Ted'in ifadesi de bunu doğrular nitelikteydi. Larissa Nolan'dan ayrıldıktan sonra eve dönmüş olmalıydı. Larissa, Portola Valley'e doğru yola çıktığında o da karısının kollarına koşmuş olmalıydı. Sonrasında kadın Bahar'ın yerini öğrenip yoluna devam etmiş; 23.56 da öldürülmüştü. Escobar uzaktaydı ve aynı kişi iki farklı yerde bulunamayacağına göre Ted'i de fail listesinden silecekti. Lanet olsun!

Ani bir refleksle ayağa kalkıp kadının gözlerinin içine baktı. "Heather..." dedi temkinli bir fısıltıyla "İyi düşün, bu ciddi bir sorun.Bir tehlikenin içinde olabilirsin.Fazla vaktimiz kalmadı."

"Kesinlikle sana katılıyorum Wilder!" dedi salonun girişinden bir ses.

Brendan şimşek gibi arkasını döndü. Ted ve birkaç adamı karşısında duruyordu.Genç adam bir ona bir diğerlerine bakıyor savunma sporlarında öğrenmiş olduğu tekmeyi deneme dürtüsüne güçlükle karşı koyuyordu.Ağzında biriken tükürüğe aldırmadı üstesinden gelebileceğini biliyordu.

Ted'in donuk bakışları muhatabını bulmuştu. Çukurumsu gözleri derindi.

"Sana ona söylememen gerektiğini söylemiştim."

Heather şaşkındı, kocasının neyden bahsettiğini bilmiyordu. Korkmuş bir ifadeyle koltuğa sindi.

Brendan uzlaşmaya çalışarak ellerini havaya kaldırdı.

"Hey, sakin ol ahbap ona bir şey söylemedim."

Larissa Nolan'la ilişkisini ifşa etmemişti.Yalnızca cinayet gecesi nerede olduğunu sorgulamıştı hepsi bu.

"Dikkat et!"

Heather'ın sesi kulağına dolduğunda kemikli parmaklarıyla kaba bir el, omzumu sahiplenir bir tavırla tutmuştu bile.

Ted'in kurumuş dudakları, neredeyse sürekli küçümseyici bir ifadeyle büzülmüş gibiydi.Sanki gerçekten kütüphane fikrini veren bir arkadaşının gözlerinin içine bakıyordu.Onu daha fazla konuşturmamalıydı. Heather Larissa'yı öğrendiyse her şey biterdi.Hayatı sönerdi.Böylelikle bu gece bir fikrin daha tohumları ekilmiş oldu. Adamlarının zorlukla zapt ettiği adama baktı. Brendan Wilder bir böcekti ve derhal ezilmesi gerekiyordu.

Brendan yavaşça arkasına döndü. Yapılı, genç koruma aptal değildi; ulaşamayacağım bir mesafeye duruyordu. Üstün güçleri yoktu; sadece silahı vardı.Tanrım, onu öldürebilirlerdi.

"Sana ona söylememen gerektiğini söylemiştim."

Ted parmaklarını şaklattı ve adamların hepsi birden hedefin üzerine atıldılar.Panter misali dişlerini göstererek adamlara doğru atılırken tekmelerini savurdu. Ted'in sinir sistemine darbeler indirip duruyordu.İri yarı koruma yana doğru sendelediğinde adamın üzerine abanmaya çalıştı.Asıl istediği Ted'di. Başının arkasına bir şey çarptı. Silah mıydı?

"Tüm bunlar ne demek oluyor Ted? Bu adamın bana ne söylememesi gerekiyordu? Bilmemem gereken şeyi senden duymak istiyorum.Şimdi!"

Tüm bu karmaşanın içinde karısının çırpınışlarını duymazdan geldi kadının dolan gözleri duygusallığını ele veriyordu. Brendan adamın silah tutan eline baktı, titriyordu.Belindeki silaha ulaşmaya çalıştı ancak adamlardan biri yırtıcı hayvan misali kolunu yakaladı, kahretsin. Belaya bulanmış; buraya yalnız gelerek en dibe batmıştı.

Aksi gibi tek tek gelmiyorlardı. Etrafını kuşatmışlardı ve onu çok etkili, bezdirme yöntemleriyle akıllarınca cezalandırıyorlardı. Heather'a ulaşmayı başardığı için son derece öfkelilerdi bu nedenle direkt organlarını hedef alıyorlardı.

Elinden geldiğince hepsiyle tek tek savaşıyordu ancak biri elindeki sopa benzeri bir şeyle karnına vurduğunda fırtınaya direnemeyip kopan bir dal gibi dizlerinin üstüne çöktü.Altındaki zemin adeta buz kesmişti.Tenine bir sıcaklık yayıldı.Soluk almakta zorlanıyordu.

"Çırpınmayı kes Wilder!" diye hırladı Ted.

Adamlardan biri onu göğsünden iterken ağzı kanla dolmuştu.İki adam onu kollarından yakalamış yerde sabit kalmasını sağlamışlardı.Adam yumruk atamayacağını anlayınca sıkı sıkıya tutmaktan vazgeçti ve dişlerini göstererek sırıttıktan sonra emrinde çalıştığı Ted'in gözlerine baktı.

Ted Cornwall şimdi intikam hırsıyla dolup taşmış bir organizmayı andırıyordu. Brendan'a sokulup ela gözlerine baktı, bir anda Glock tabancasını ona doğru doğrultup iki el ateş etti, öyle bir ses çıkmıştı ki avizenin orta yerine yıldırım düşmüştü sanki. Ya da gökyüzü ortadan ikiye yarılmıştı.

Bir kadın ağlaması duydu, hıçkırıklar damarlarından süzülen kan gibi usul usul yayılıyordu.

Gökyüzünü karartan bir acı, göğsünün altından başlayarak tüm bedenine yayıldı. Birden evren karanlığa gömüldü. Önce yıldızlar gibi yanıp sönen ışıkları gördü, sonra yıldızlar fırtınaya sırtını dayamış kum taneleri gibi dört bir yana savruldu.

Zihnindeki mevsimler kum tanelerini delip geçiyordu ancak o bir ismi düşünüyordu. O gözlerden başka yeşili yoktu; Bahar'ı müjdeleyen.

Bölüm parçası ; Umut Kaya_Mevsimler Geçerken 

Dikkat Turuncu 'ı es geçmeyin lütfen!

Continue Reading

You'll Also Like

301K 16.5K 38
Caballero España 🌚🌝 Siz: Ben ağlamayayımda kim ağlasın. CRY MOMENT... Görüldü... +34-910-827***: ¿Quién eres? (Kimsiniz?) Siz: ¿? Siz: Derya biliyo...
16.7K 396 20
''Sana aklını kurcalayan, düşündükçe dibe battığın, kimsenin bir ömür adasa bile asla bilemeyeceği sırları açıklayabilirim. Evrenin hareketini ve ilk...
55.8K 5K 24
"Delibal, hem şifa hem zehir."
349K 1.7K 1
"Ey benim ellerim. Çamura mı bulandınız siz? Yıkanın, paklanın ve arının... Ey benim gözlerim... Harama mı kaydınız siz? Kapanın ve bir daha açılmayı...