PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚

By bsrarikan_

168K 12.7K 2.9K

Dudakları dudaklarına değdiği an hayat boyunca beklediği anın bu olduğuna karar verdi.Vücudu alev alev yanıyo... More

♚Tanıtım♚
♚1.bölüm♚
♚3.bölüm♚
♚4.bölüm♚
♚5.bölüm♚
♚6.bölüm♚
♚7.bölüm♚
♚8.bölüm♚
♚9.bölüm♚
♚10.bölüm♚
♚11.bölüm♚
♚12.bölüm♚
♚13.bölüm♚
♚14.bölüm♚
♚15.bölüm♚
♚16.bölüm♚
♚17.bölüm♚
♚18.bölüm♚
♚19.bölüm♚
♚20.bölüm♚
♚21.bölüm♚
♚22.bölüm♚
♚23.bölüm♚
♚24.bölüm♚
♚25.bölüm♚
♚26.bölüm♚
♚27.bölüm♚
♚28.bölüm♚
♚29.bölüm♚
♚30.bölüm♚
♚31.bölüm♚
♚32.bölüm♚
♚33.bölüm♚
♚34.bölüm♚
♚35.bölüm♚
♚36.bölüm♚
♚37.bölüm♚
♚38.bölüm♚
♚39.bölüm♚
♚40.bölüm♚
♚41.bölüm♚
♚42.bölüm♚
♚43.bölüm♚
♚44.bölüm♚
♚45.bölüm♚
♚46.bölüm♚
♚47.bölüm♚
♚48.bölüm♚
♚49.bölüm♚
♚50.bölüm♚
♚51.bölüm♚
♚52.bölüm♚
♚53.bölüm♚
♚54.bölüm♚
♚55.bölüm♚
♚56.bölüm♚
♚57.bölüm♚
♚58.bölüm♚
♚59.bölüm♚
♚60.bölüm Son'ların Engin Sınırsızlığı Gözyaşıyla Kuşandı "final"♚
♚Özgürce Savruluş Töreni ♚

♚2.bölüm♚

5.3K 285 11
By bsrarikan_

Cinayet masası ofisine karanlık çökmüş; ışıklar masa ve dosya dolaplarını aydınlatıyor, duvarlara iliştirilmiş fotoğraflardaki yüzlerin üzerine gölgeler düşürüyordu.

Ofise girdiklerinde şüpheli bakışlarla ikisinin yüzüne bakılmış; odanın dört bir yanından dehşet nidalarını andıran fısıltılar yükselmişti. Yeşilleri elalarına bulandığında adam gözlerini kaçırdı.

Bir anlığına masalarından kalkıp etrafını çeviren adamların yüzlerine dikkatle baktı.Üstünde binlerce spot lambası yanmış gibiydi. Sahnedeydi ve oyunun perdeleri daha yeni açılmıştı.Kızarıklık boynundan yukarıya ulaşarak kulaklarına tırmandı.

"Gel benimle,"

Onu meraklı gözlerin kucağından çekip koparan ses son derece sertti, sesin sahibi Ela Gözlü, Soylu, Çenesi Gamzeli başında bela bulutlarıyla dolaşan mevsimi ahşap bir masanın ve masanın karşılarına gelişigüzel koyulmuş iki plastik sandalyenin bulunduğu is kokulu bir sorgu odasına getirmişti.Onlara eşlik eden üniformalı genç polis memuru bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sormamıştı bile. Bahar'a su istediğini sorsa hiç de fena olmazdı mesela.

Genç memur Brendan'ın baş işaretiyle odadan çıkınca korktuğu başına gelmiş genç kız Dedektif Brendan Wilder'la baş başa kalmıştı.Dedektif kimliğine bürünen adam, ellerindeki tek faili cam bölmeli odalardan birine geçirmiş ardından kapıyı sıkıca kapatmıştı. Meraklı kulaklar istediğini alamayacaktı anlaşılan.

Bahar boğazını yırtacağını bile bile yutkundu. Canı yanıyordu ve bu şartlar altında zatürre olması işten bile değildi. Başını masaya yaslayıp alnındaki ateşi düşürmek istedi.Bir anlık soğukluk ona iyi gelebilirdi.Başını çevirdiğinde masanın kenarında küre şeklinde ufak bir dünya maketi durduğunu fark etti. Altın meridyenlerin parıltısına dokunmamak için kendini zor tuttu.Odadaki kameradan kendisini izliyor olabilirlerdi.Tanrı aşkına, devletin ona ayarlayacağı avukat ne zaman gelecekti? Ya da gelecek miydi? Gözlerini kaçırarak kapıya baktı.

O an odanın kapısına yaslanmış dimdik ayakta duran adamın son derece zeki olduğunu aklından geçirdi.Belki de adam tümüyle kaçıktı.

Dakikalar birbirini kovalıyordu,

Sessizlik ürkütücüydü, derin bir nefes aldı. Doktor Giselle onu merak etmiş olmalıydı. Lanet olsun ki kadın ona güvenmiş, sağlık evini emanet etmişti. Ve yine lanet olsun ki tüm bunlar açığa çıktığında tüm kasabalının gözünde bir ucube gibi görüneceğine emindi.

Mevsimin kokusu küçük bölmeyi hemen sarmıştı. Duygularını körükleyen kokusu ciğerleri gökyüzü dolan ikinci adamın soluğunu kesti.Anlaşılmaz bir ifadeyle baktığında kadının yüreği ağzına gelmişti.

Nihayet sorgulayan elalara eşlik eden dudaklar aralandı.

"Bana Alec ile ne konuştuğunuzu anlat."

Ah, hadi ama adi herifin ona saldırmaya kalkışıp sonrasında değişen tavırlarından bahsetmek istemiyordu.Bu, kuşkusuz işleri daha berbat hale sokardı ki berbatlığın en dibini gördüğünü düşünüyordu.Soğuk havanın ardından ani sıcağa maruz kalan dudakları çatlamıştı. Kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı.Tek kaşını kaldırarak bakışlarını kucağındaki ellerine indirdi.

"Tanrı aşkına, saf ayağına yatmaktan vazgeç artık.Memur Decker'dan bahsettiğimi biliyorsun."

Elbette biliyordu; ancak bilmemiş olmayı dilerdi.Dakikalar evvel yüzüne çarpan Decker'ın pis nefesini hatırlayınca yutkundu.

"Onunla konuşacak hiçbir şeyim yok. Benim hakkımda yargısız infazda bulunmaya gönüllü biriydi yalnızca." Tıpkı senin gibi dememek için dilini ısırdı.

"Ona ne söylediniz Bayan Johansen?"

"Hiç. Hiçbir şey."

 Masanın etrafında dolandı öfkeden benzi atmıştı ve gözleri bir ton koyulaşmıştı.

"Sana ona ne söylediğini sordum."

İşte yine senli benli olmuşlardı. Harika!

"Pekala, ona yürüyüşten dönerken kapkaç mağduru olduğumu ve polis merkezinden ifade vermekten döndüğümü söyledim." Acı acı güldü "Sorunuza tatmin edici bir yanıt verebilmişimdir umarım."

Yırtıcı bir kuşu andıran gözleri kuşkuyla kısıldı.Bahar onu izlerken huzursuz olmaya başlamıştı ve odanın kokusu ona çocukluğunda oturdukları dairenin banyosunda, bağırıp çağıran sarhoş babasından kaçmak için saydığı saatleri hatırlatmıştı.

Genç adam başını yana yatırarak seksi bir şekilde dudaklarını yaladı.

"Ve?"

"Hayali bir adamın peşine düşerse kaçmak için vakit kazanabileceğimi düşünüyordum. İşe yaramış görünüyor öyle değil mi?"

Adamın  dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi.Tanrım, yaptığı kinayeden ötürü pişmanlık duydu.

Bedeninin askısını is kokusuna emanet eden adam, ağır adımlarla etrafında dolandı, bakış açısından çıktı. Öfkesinin yerini kocaman bir boşluk almıştı.

Camdaki yansımasına bakarak otururken arkasından yaklaştı.Ellerini omuzlarına koydu ve çenesini sanki onunmuş gibi başının üzerine dayadı.Tanrım, ona ait olduğunu biliyordu.Uzanıp bileklerini yakalayarak cebinden çıkardığı anahtarları kelepçelere geçirdi.Camdaki yansımasına bakarken bileklerini kurtarmaya çalıştı.Şu an için kaslı bir erkeğin tutuşundan daha güçlü bir şey olamazdı.Burnuna tanıdık kokusu geliyordu.Esaretin ilkel kokusu.

Kelepçelerin esaretinden kurtulan bileklerine yüzünü buruşturarak baktı.Avuçlarını sulanan gözlerine bastırarak iç çekti.

Bu da nesiydi?

Başını dikleştirdi, etrafındaki gürültünün açılıp kapanan kapıların ya da kalın dosyaların bir önemi yoktu. Tüm olup bitenleri değerlendirmeye çalışıyor parçadan bütüne ulaşmak istiyordu.

Brendan ağır adımlarla karşısındaki sandalyeye yaslanıp rahat bir ifadeyle ellerini başının arkasında kenetledi.

"Bana Daniel Ratner'dan bahset."

Genç adamın sesi gür ve ifadesizdi; Bir kedinin yakaladığı fareyle oynadığı gibi düşünceleriyle oynuyordu.

Dudaklarında tiksintinin izlerini taşıyan bir ifade belirdi.Gözleri meydan okumayla açıldı.

"Kasabadaki hayatına nazaran Los Angeles'ta konforlu bir hayatın varmış, düzenli bir işin, arkadaşların ve hobilerin. Portola Valley'e gelmene sebep olan asıl şey neydi? İşin mi ailen mi yoksa diplomat bir ailenin umut bağladığı tek evlatları şu meşhur gazeteci sevgilin Daniel mi?"

Soruları taramalı tüfek misali birbiri ardına patlıyordu. Ne var ki beklediği cevaplar bir türlü gelmiyordu; oysa bilmeye ihtiyacı vardı. Bilseydi...Ona söyleyebilseydi Daniel yalancısının mumunun yatsıdan erken söndüğünü ve Nolan cinayetini işleyenin o olduğunu kanıtlayabilseydi... Bahar ile kaldıkları yerden devam edebilirler miydi?

"Sevgilim değil altını çizerim.'Eski' sevgilim."

Gözlerini devirdi. Bu hırçın hali Brendan'ı çileden çıkarmaya yetiyordu.

"Mevsim!" yumruk yaptığı elini masaya vurdu, öfkesini kontrol etmek adına birkaç saniye durakladı derin derin nefesler aldı "Tanrım, bir aptalmışım gibi davranma yüzüme bak!"

Çaresiz karşısındaki adamın ışık saçan gözlerine baktı.Bakışları bir bıçak kadar keskindi şimdi karameli anımsatan ela gözlerde hiçbir duygu kırıntısı yoktu.

"Neden buradasın?"

"Ben...Oraya ait olmadığımı hissettim. Buraya gelmeliydim."

Ah, hadi ama yeterince iyi bir cevap değildi.Kadının kelimelerindeki hüznü fark etmişti. Pişmanlık duygusu adeta göğsünü bıçaklıyordu.

"Peki neden şimdi?" diye soran adam onu daha yakından tanımak istediğini fark etti.

Sanki gözleri hüzne gebeydi gözlerini kaçırdı. Onu Portola Valley'e getiren nedenleri tartışmak istemiyordu. Ne şimdi ne de sonra, bu gece geçmişin ipliğini pazara çıkarma gecesi değildi ki. Gözleri etrafı süzerken karşısındaki adamın hassas bakışları onu izliyordu. Bir anda göğsünde ağır bir yer kaplayan o duyguyu paylaşma ihtiyacı duydu.

"Pekala, aslına bakarsan büyük şehirde yaşamak hiç istememiştim, ama sevgilim- yani eski sevgilim- ünlü bir medya kuruluşundan teklif aldığında şehirdeki hastahaneden ayrılamayacağımı fark ettim. O zamanlar dünyam onun çizdiği atmosferden ibaretti."

Sert çehresi kaygılı bir ifadeye ev sahipliği yaptı. "Ne kadar zamandır birlikteydiniz?" diye sordu.Bunun kişisel bir şey olmadığını hatırlatıp duruyordu kendisine.

"Bir buçuk yıl."

Aklına birden Daniel'i kızıl saçlı bir kadınla uygunsuz bir vaziyette yakaladığı ve adi herifin onu 'Gerçek bir kadın' olmamakla suçladığı an geldi. Masumiyetinin karşısındaki ela gözlerde eridiğini düşünürse eğer...Şimdi gerçek bir kadın olmuş muydu?

Ela Gözlü, Soylu, Çenesi Gamzeli'nin yakıcı bakışlarını yakaladığında, düşüncelerini okumamış olmasını umut etti.Kelimeleri havada asılı kalmıştı.

"Neden ayrıldınız?"

Özel hayatının konuşulmasından oldukça sıkılmıştı. Farklı zaman mekan ya da şartlar altında olsalardı belki ona anlatabilirdi. Ancak şimdi değil.Bu şartlar altında değil.

Omuzlarını silkti, bakışlarını başka bir yere çevirerek konuştu.

"Gerçek bir kadın olmadığım için." dedi daha önce de dile getirdiği gibi.

Genç adamın kavisli kaşları çatıldı.

"Burada akla yatmayan çok şey var."

Tanrım, katil olarak yargılanıyordu, kaçmaya çalışıyor aykırı dedektifin ağına kapılıyordu.Tüm bunlar yetmezmiş gibi yeni bir öksürük krizinin eşiğindeydi. Burnunu çekerek oturduğu yerden yavaşça kalktı.

"Pekala dedektif, Daniel ile ilgili hiçbir şey beni ilgilendirmediğine göre artık evime gitmek istiyorum."

Tuhaftı yaklaşık bir ay evvel taşındığı kulübeden ilk defa ev diye bahsediyordu.Üstelik mesleğine aşık dedektifin her şeyi formalite icabı sorguladığı da bir gerçekti. Adam şüphesiz Daniel ile ilgili her şeyi biliyordu. Hatta Bahar adamın kütüğünü bile bildiğine yemin edebilirdi.

Tam kapının kulpuna uzandığı sırada, ayaklarının ucuna -olay yerinde bulunan ufak şeffaf poşet içindeki- küpesinin tekini fırlattı. Bahar'ın erken Noel partisinde gördüğü o ufak ışıltıyı...

"Sorgulaman bitti demedim.Otur yerine."

"Benim için bitti.Bu saçmalığa daha fazla katlanmak istemiyorum."

Brendan ani bir refleksle yerinden kalktı ona yaklaştı, aralarındaki mesafe git gide azalıyordu. Tanrım, bu hız karşısında nutku tutulmuştu. Zira beyninden komut almayı reddeden ayakları tembelliğin eşiğinde bir yerlerdeydi.

"Unuttuysan söyleyeyim, burada elinde silahı olan benim, sen de benim tutsağımsın.Eğer uslu durmazsan seni ayak parmaklarından vururum." Bu adam inanılmazdı. Genç kız ona dik dik baktı.Ciddi olamazdı öyle değil mi?

Soluk soluğa,"Lütfen," dedi "Kendine gel.Ben seni..."

Karşısındaki zayıf vücudu kapıya yaslayarak bir elini genç kızın ensesine saç köklerinin o hassas noktasına sabitledi.Diğer eliyle yan tarafında kalan gri duvardaki ufak bir noktaya dokundu. Dudakları arasındaki mesafenin bu denli kısa oluşu Bahar'a yaşadıkları o geceyi anımsatıyordu sonrası ise...

"Söyle?"

Yüzünde paniğin izleri gözlerinde ise şüphenin tohumları ekiliydi.Çaresizce gözlerini kırpıştırdı.

"Seni tanıyamıyorum artık.Tanrım, senden nefret ediyorum."

Göğsünde sessiz bir hıçkırık yankılandı.Sonunda söylemişti. Arkasındaki kapı kulpuna yeniden uzandı. Buradan çıkmalı suçsuzluğunu tüm dünyaya haykırmalıydı.Kapıyı kısmen aralamayı başarmıştı ki Brendan silahını Bahar'ın sırtına doğru yandan savurdu.Sert metal, kuvvetli bir küt sesiyle birlikte Bahar'ın kemiğine vurdu.Göğsü acı içinde inip kalktı, gözlerini kapadı gece bir an bulanıklaştı.

"Şimdi ne kadar akıllı olduğuna bir bakalım. Getirin onu!"

Acıdan sulanan gözlerini açtı ve sadece beş santim uzağındaki ela bakışlarla göz göze geldi.

Genç dedektif masanın çekmecesini açarak içindeki şişlerden birini uzattı.

"Al bunu."

Düşüncelerinin arasında bir vızıltı başladı,  tüm bu olanlar karşısında çenesi gerildi.Cevap vermedi karnına yumruk yemiş gibiydi.Genzine dolan yaşlar gözlerinden akmak için fırsat kolluyordu. Ne var ki bu zevki karşısındaki adama tattırmayacaktı.

Oda kapısı birden arkasındaki duvara çarparak açıldı. Odaya girdiğinde arkalarından onlara eşlik eden üniformalı genç polis memuru bir başka memurla birlikte üstü başı yırtık, sakalı keçeleşmiş orta yaşlı bir adamı kollarından tutarak ayaklarının dibine fırlattıklarında Bahar şok olmuş bir ifadeyle Brendan'ın gözlerinin içine baktı. O gözler ona aşkla bakan gözler olamazdı öyle değil mi? Rex'in sığınağında kalbine değen o etkileyici bakışlar şimdi buzdan kaleleri andırıyordu.

"Pekala beyler, siz çıkabilirsiniz."

Sesinin salınımları kulaklarında yankılandı. Ve iki adam başlarını eğerek çıktılar. Anlaşılan az evvel duvara dokunduğunda gizli bir haberleşme ağını da devreye sokmuş; adamları bizzat kendi çağırmıştı. Peki ama neden?

Elinde çevirdiği şişi karşısındaki kadına uzatmaya ısrarla devam etti.

Çatlamış dudakları aralanmış, gözleri büyümüştü.Ansızın uzun bir sessizlik oldu.Başını iki yana salladı, konuyu değiştirecek bir şeyler diyecekti. Ondan daha fazla şey öğrenmek isteyecekti. Brendan bunu biliyordu. Ama önce o konuştu, uzun süredir bekliyormuş gibi aynı sözcükler ağzından dökülüverdi.

"Al bunu!"

Elini aşağıya, yüzeyin altına indirdi. Karşısındaki adamın maskelerini keşfettikçe böyle şeyler yapmaya duyduğu gönülsüzlük artıyordu. Ayaklarının dibinde yatan yüzü gözü is lekeleriyle dolu adamı kaldırmaya çalıştı. Adam hayattan vazgeçmiş görünüyordu. Bedeni buradaydı fakat ruhu onu çoktan terk etmiş gibiydi. Bahar bir an için bu çelimsiz bedeni yerinden kımıldatabileceğini sandı.

"Sakın!"

Brendan kaşlarını kaldırdı. O dramatik tavırları olan bir kadın değildi ama bu konulardaki algıları da hatalı olabilirdi.

"Bunu al ve şu işe yaramaz et parçasını öldür.Durma daha önce yapmadığın şey mi? Öldür onu.Aksi taktirde ikinizi de ayak parmaklarınızdan asarım."

Kulakları kelimeleri duyuyor fakat zihni reddediyordu.

"Onlarca genç kıza tecavüz etti, kaç insanın umudunu tüketti. Okul çetelerine eroini bizzat elleriyle taşıyarak gencecik bedenleri zehirledi. Karşındaki bu yaratık emin ol senin merhametini hak etmiyor."

Zihni tuhaf bir sisle kaplanmıştı. Arkasından sokularak sol kolunu  beline doladı, çenesi onun omzunun üzerine gelecek şekilde iyice kendisine çekti...Şimdi kulağının dibinde kesik kesik soluyordu.Silahı sırtına dayadı.

"İki çeşit acıma vardır bilir misin? Biri merhem öteki zehirdir. Birincisi dostlarınızın, ikincisi düşmanlarınızın acımasıdır. Sizin acımanız hangisine dahil Bayan Johansen? Yoksa siz de acının merhametle beslendiği savına inanlardan mısınız?"

Titrek ellerine aldırmadan acı bir şekilde gülümsedi, sesi boğazını yakıyordu.

"Merhameti benim sırtıma silah dayamış adam mı söylüyor? Bu kelime ağzınıza yakışmıyor DEDEKTİF."

Gamzeli çenesinde bir kas oynadı.

"Hayır. Dayanılması en zor acıları ruhunun kafeslerine hapseden adam söylüyor. Şimdi bitir şu işi."

Ses tonu değişmişti, daha hırçındı.

Ayaklarının dibindeki adam hırıltılı bir şekilde nefes alıp veriyordu. Sanki Azrail'in bir an önce gelmesi için Tanrı'ya yakarır gibi bir hali vardı. Ne kadar kötü olursa olsun onun canını almak insanoğluna düşmezdi. En azından Bahar böyle düşünüyordu.

Gece ölüm sessizliğine büründü.

Birini öldürmek mi?

Onlarca cana hayat veren ellerine baktı.Bu sadece bir hayal miydi yoksa açık ucu ipe götüren sınav mıydı? Yerdeki adamı öldürürse aslında gerçek bir pisliği öldürecekti, Brendan'a itaat etmiş olacaktı.Adam suçlu olsun olmasın, onun isteğine uymuş olacaktı.

Ters ters bakarak genç kıza bir nefes daha sokuldu."Burası benim krallığım, senin değil.İşte, eğer şişi çekip çıkarmazsan, olan cesaretini kaybedersin."

Kafasını indirdi, içindeki son mantık kırıntısı bunu yapmaması için haykırıyordu.Saç diplerinden ter fışkırıyordu.Düzgün nefes alabilmek için ciğerlerini zorladı. 

Yakıcı ela gözler üzerindeydi. "Ne bekliyorsun? Bu sefil yaratığın yaşamayı hak ettiğini mi düşünüyorsun?"

Bir çıkış yolu yoktu eğer bu zavallıyı öldürmezse kuşkusuz ikisi birden buradan sağ çıkamayacaktı.Genç adamın elindeki şişe uzandı ve kendisine şans diledi.

Yaşadığı bu sarsıcı his çöl rüzgarı misali zihninde eserken güvensizliğin değdiği her bir yarayı oksijenli su misali temizliyordu. Yaralarındaki prangalar dökülüyor, soğuğu soluğunda taşıyan mevsim, kendini ilk defa bu denli özgür hissediyordu.

Bahsedilen kafes, kuşunu bulmuştu.


Bölüm parçası ; Blackfield_This Killer 

Dikkat Turuncu 'ı es geçmeyin lütfen!

Continue Reading

You'll Also Like

49.7K 2.9K 16
Aşk... Hiç kimsenin ağzından düşmeyen, ama aynı zamanda hiç kimseyi mutlu etmeyen bir duygu. Aşkın tanımını ben böyle yapıyordum işte. Daha önce hiç...
20.3K 1.2K 20
Bir araba kazası her şeyi değiştirir. Tıpkı Bulut Akın'ın hayatını değiştirebileceği gibi. Araba kazasından sonra Bulut hastaneden kaçma girişimind...
55.2K 5K 24
"Delibal, hem şifa hem zehir."
147 69 9
Cassandra diyarında büyü hızla yayılıyor. Diyarın tek umudu Aurora ve Ariel...