MODEL-2

By reredrumm

10.6K 1.3K 3.2K

Bazen bir bütünü görebilmek için onu parçalara ayırmak gerekir. Ve şimdi ben; elime aldığım her parça beni d... More

1.BÖLÜM: ÖLÜM BİZİ BAĞLAR
2.BÖLÜM: ANGELINA
3.BÖLÜM: HIRÇIN
5.BÖLÜM: ÇARK OYUNU
6.BÖLÜM: PARS
7.BÖLÜM: KİTAPLAR-1
7.BÖLÜM: KİTAPLAR-2
ÖZEL BÖLÜM-1: EMRE
8.BÖLÜM: TANIDIK HİSLER
9.BÖLÜM: ORCA
10.BÖLÜM: REHİNE
11.BÖLÜM: ÖLENİN İNTİKAMI
ÖZEL BÖLÜM-2: AZRA
MODEL-2 TANITIM VİDEOSU
12.BÖLÜM: BUZ PATENİ
13.BÖLÜM: YİĞİT
14.BÖLÜM: DEĞİŞİM
15.BÖLÜM: BİR UYANIK BİRKAÇ ÖLÜ
MÜZİK KUTUSU-1

4.BÖLÜM: BABA

638 89 125
By reredrumm

Merhaba! Nasılsınız? Bir sorununuz sıkıntınız var mı?

Bölümü okurken duygu ve düşüncelerinizi satır aralarına bırakmayı lütfen unutmayın. Sizlerle konuşmak için sabırsızlanıyorum!

İyi okumalar dilerim! xx

(Bölüm Şarkısı/1: Leyla Blue- What A Shame)

Anka'yı kaybetmek yaşadığım en büyük hayal kırıklığıydı. Öz güvenimle birlikte benden ayrılan öz saygım beni bir hiç yapmıştı. Bilmediğim bir ülkenin hiç bilmediğim sokaklarında gezinmiştim aylarca. Önceleri Anka'yı sonrasında da kendimi aramıştım her ücra köşede. Sürekli yürüyordum, nerede olduğumu, kim olduğumu, ne yapacağımı bilmiyor ve sadece yürüyordum. Birçok şehri boydan boya yürümüştüm. Sürekli yanımdan insanlar gelip geçiyordu, bazıları bana çarpıyor bazılarıysa gördükleri bu hayaletten farksız adama dokunmamak için kenara çekiliyordu ama herkes geçip gidiyordu. Sadece biri durmuştu, sadece biri beni görmüştü ve anlamıştı da. Angelina...

8 YIL ÖNCE

Ellerim ceplerimde yine bilmediğim bir şehrin en ücra köşelerinde yürüyordum. Burası bir ay içinde tek başıma değiştirdiğim üçüncü yerdi. Ahmet'le uzun bir süre düzenli bir hayat sürmüştük ama artık devam edemiyordum. Dümdüz bir yolda tökezlemiştim, aklımda yeniden sadece Anka vardı. Son bir haftadır rüyalarıma giriyordu. Her gece onunla sabah uyandığımda ayrılacağımı bilerek uyuyor ve sonrasında onsuz bir güne başlıyordum. Bütün hayallerimde O vardı, bütün düşüncelerimi avcuna almış gibiydi. Kaybolmuştum, bulunmak istiyordum. Birinin beni bulması gerekiyordu.

Ahmet'le kaldığımız evden ayrıldığımda yanıma çok az bir para almış ve kalan miktarla ben dönene kadar idare edebilmesini ummuştum. Bir gece şehirde paramın yettiği tek pansiyona doğru ilerlerken hemen birkaç adım ötede yürüyen kadın dikkatimi çekmişti. Anka'ya öylesine benziyordu ki! Saçını Anka'nın ayırdığı yerden ayırmıştı, boyu Anka'nın boyuyla aynıydı, onun gibi düzgün bir yürüyüşü vardı. Yüzünü görmek istedim, yüzünü görmeliydim. Kendime engel olamamış ve adımlarımı hızlandırmıştım. Anka'yı bulmuş olduğuma inanamıyordum, o kadının Anka olabilme ihtimali kalbimin yerinden çıkacak gibi atmasını sağlıyordu. Heyecanla kadının kolunu tuttuğumda kadın korkuyla kolunu geri çekti. Bu Anka değildi. Sadece bir yabancıydı.

Kadın ağlıyordu, onu bir anda kolundan tutup kendine çeviren bir yabancı da canını daha önceden her ne sıktıysa duruma yardımcı olmamıştı. Kadın benden hızlı adımlarla uzaklaşırken bir süre gitmesine izin versem de beni meraklandırmıştı. Onu ürkütmemek için yanına yanaşmadan önce bağırdım.

"Hey sen dursana! Beklesene!"dedim, adımlarımı da hızlandırmıştım. Genç kadın ona seslendiğimi anlamıştı, adımlarını yavaşlatmasa bile bana cevap verdi.

"Neyin peşindesin?" Afallamıştım. Sesi hayatımda duyduğum en güzel sesti. Konuşmuyor, şarkı söylüyor gibiydi. Ya da her an söyleyebilecek gibi.

"Neden ağlıyorsun?"diye seslendim yeniden. Aramızı açmasına izin veriyor ve bilerek yanına gitmiyordum. Benden korkmuştu, onu daha fazla korkutmak istemiyordum.

"Neden beni takip ediyorsun?"diye sordu geri. Etraftaki taksilere sırasıyla bakınıyordu. Boşta bir taksi bulmaya çalıştığı belliydi.

"Seni birine benzettim. Şimdiyse neden ağladığını merak ediyorum."diye bağırdım. Aramız oldukça açılmıştı, dediklerimi duymuş olmasını diliyordum. Ona karşı açık olmuştum, saklayacak hiçbir şeyim yoktu. Hayattan bezmiş gibi çıkan sesim ilk defa bir duygu belirtisi gösteriyordu. Merak.

"İşten kovuldum."Sesini kalabalıktan seçebilmiştim. Bana cevap vermesi hoşuma gitmişti. Aramızdaki kalabalık artmıştı, onu kaybetmekten korkuyordum.

"Bir şeyler içmek ister misin?"Angelina'nın sesini kısa bir süre sonra yeniden duyuşum beni şaşırtmamıştı. Ama sesi artık daha yakından geliyordu. İlerlemeye devam ederken kadının durup beni beklediğini fark ettim, yanına yaklaşırken beni baştan aşağı süzüyordu. Hareketleri beni eğlendirmişti. Modu bir dakikadan diğerine değişiyor gibiydi. Artık ağlamıyordu, dikkatini tamamen dağıtmıştım.

"Seni tanımıyorum."dedim, sesimdeki alaycı tınıyı sezmişti. Tiz bir kahkaha sesi şehrin kalabalığına karıştı.
"Ben de kendimi tanımıyorum."dedi kadın kahkahasının arasından. Gülümsedim. Ne kadar tanıdık göründüğünün farkında değildi. Uzaktan Anka'ya benziyordu, tavırlarıylaysa Destina'ya. İlk defa kendimi yakın hissetmiştim. Bir yabancıda bir türlü kopamadığım geçmişimden ironik kırıntılar bulmak beni rahatlatmıştı.

"Beni takip etmeye devam mı edeceksin?"diye sordu yeniden.
"İyi olduğundan emin olmaya çalışıyorum."dediğimde genç kadın yeniden güldü ve başını iki yana salladı. Amacımın gerçekten bu olmadığını düşünüyor olmalıydı.

"Yalan söylüyorsun. Amacın geceyi geçirebileceğin bir kız bulmak."dedi. Aklından geçenleri süzmeden söylüyordu. Açık sözlü olmasını sevmiştim. Dudak büzdüm.

"Beni bir şeyler içmek için çağıran sendin. Ben sadece neyin var diye sordum. Bence geceyi biriyle geçirmek isteyen sensin."dediğimde genç kadının kaşları çatıldı. Ardından gülümsedi ve başını iki yana salladı. Bunu itiraf etmeyecekti.

"Ne iş yapıyordun?"diye sorduğumda kadının gözlerindeki şüphe keskinleşmişti.

"Bankacıyım."dediğinde başımı salladım.

"İşe mi ihtiyacın var?"diye sorduğumda başıyla onayladı ve burnunu çekti. Sokak lambasına yaslanmış ellerini kucağında birleştirmişti. Üzerinde lacivert bir kalem elbise vardı. Boynuna bir fular bağlamıştı. Omuzlarındaysa krem rengi bir ceket asılıydı.

"Ben bir antrenörüm, milli bir sporcu yetiştiriyorum. Turnuvalar artıyor, galibiyetler ve kazançlar da öyle. Bir ekip kurmak istiyorum. Bir muhassebeciye de ihtiyacım olacak..."Kadın bir elini kaldırıp beni durdurdu.

"Bundan banane?"dediğinde kaşlarım havaya kalktı. Atlamak istemiyordu ama merak ettiği hissine kapılmıştım.

"Benimle çalışır mısın?"diye sordum. Kadın benden artık korkmuyordu, yüzünde kendine emin bir ifade vardı ama bu sorum birkaç saniyeliğine o bariyerin ardına geçmiş gibiydi. Sorumu duymazdan gelmişti.

"Adın ne?"diye sorduğunda duraksadım. Sorumu duymuştu, sadece kafası karışmıştı.

"Kaya. Senin?"

"Angelina."dedi kadın. Sıkmam için elini uzatmamıştı. Memnun olduğunu belirtircesine başını hafifçe eğdiğinde ona eşlik ettim. Memnun olmuştum.

"Bak Kaya, bu şehirde her on kişiden ikisi girişimci, kalan sekiziyse sadece dolandırıcı. Sen hangisisin?"diye sordu alaycı bir tavırla. Başımı iki yana salladım. İkisi de değildim.

"Hiçbiri. Peki ya sen?"diye sorduğumda Angelina sırıttı.

"Dolandırıcı girişimci."dediğinde duraksadım. Tepkime gülmüştü. Açıklamaya ihtiyacım olduğunu biliyordu.

"Çok güvendiğim bir projeye üstlerimden onay almadan bütçe verdim. Proje henüz yapım aşamasındaydı ama hesaplarıma göre sadece birkaç ay içinde çektikleri krediden daha fazlasıyla geleceklerdi. Ben kovulmanın eşiğine gelsem bile üstün başarımı ve ileri görüşlülüğümü takdir edip beni kovmayacak hatta terfi ettireceklerdi..."

"Ama dönmediler. Seni dolandırdılar."diye tamamladığımda Angelina sinirle güldü ve başıyla onayladı.

"Dolandırıcı girişimci..."diye mırıldandım. Anlattıkları aklımda dönüp duruyordu, gülmeden duramıyordum. Angelina'da bir süre benimle gülmüştü. Genç kadın en sonunda omuzlarından kaymaya başlayan ceketini düzeltip ayaklandı ve yürümeye başladı.

"İyi geceler Kaya."dedi. Öylece yanımdan uzaklaşmasını izliyordum. Yanına gitmek istiyordum. Bir şeyler yapmalıydım.

"Angelina!"diye bağırdım. Kadın duraksadı ve kalabalığın ortasında aniden durup bana doğru döndü.

"Bir şeyler içmek ister misin?"diye bağırdığımda eş zamanlı olarak dudakları yukarı kıvrıldı. Cevabını yeniden bana doğru yürüyerek vermişti.

(Bölüm Şarkısı/2: Ogün Sanlısoy-Büyüdük Aniden )

Evin önüne gelmiştik, arabayı diğer arabaların biraz uzağına park ettim. Bir oto galeri soymuşcasına yan yana dizilmiş aynı model arabalar bana sıkıcı iş arabalarını hatırlatıyordu. Arabayı durdurup başımı direksiyona yaslandım. Angelina ve Yiğit'i aklımdan çıkaramıyordum.

"Ne yapacaksın?"diye sordu Anka. Başımı direksiyondan kaldırmadım ama beni izlediğini hissediyordum.

"Bilmiyorum. Onunla konuşacağım, açıklamasına izin vereceğim."dedim sadece. Angelina'yı sadece gördüklerimle yargılayamazdım. Fevri bir çıkış onu benden uzaklaştırabilirdi bunu biliyordum. Ama Yiğit'i yıllar sonra görmek beni var olabilecek bütün fevri çıkışlara doğru itelemişti.

"Ona kızgın mısın?"diye sordu Anka. Başımı kaldırıp ona baktım. Tahmin ettiğim gibi beni izliyordu.

"Hangisine? Çünkü ikisine de kızgınım."dedim alaylı bir ses tonuyla. Sinirlerim oldukça bozulmuştu.

"Angelina'ya. Hayal kırıklığının boyutunu merak ediyorum."dedi Anka yeniden.

"Benden her şeyimi alan insanlardan biri Yiğit. Hayatımdaki en değerli şeylerden biri Angel. Angel ve Yiğit'in birbirlerini tanıdığını öğrendim. Hayal kırıklığımın boyutunu mu soruyorsun? Büyük Anka, çok büyük."dedim. Anka'nın yüzü düşmüştü. Angelina'nın onu rahatsız ettiğini anlayabiliyordum ama neden buna mutlu olmamıştı? Endişelenmiş gibi görünüyordu ama kendini hızlıca toparladı.

"Arabalar burada, herkes evde olmalı."dedi Anka. İstemeden arabaları inceledim. Biri diğerlerine göre biraz daha kirli duruyordu. Arabaları ilk gördüğüm gün herkesin süreceği arabanın plakalarını ezberlemiştim. Kirli olan araba Aslı'nındı. Geldiğimizden beri onu doğru düzgün görmemiştim.

"Gidelim ben iyiyim."dedim. Anka buna inanmış gibi görünmüyordu ama elimden bir şey gelmiyordu. Ben on iki sene boyunca iyi değildim ve bugün de iyi olmayacaktım.

"Bekle yüzündeki kanları silmeliyiz."dediğinde dikiz aynasından kendime baktım. Darbenin etkisiyle burnumdan sızan kan boynuma kadar inmişti. Anka arabanın gözünden aldığı ıslak mendille kurumuş kanı çıkarmaya çalışırken kıpırdamadan onu izledim. Onu yakından görmek bana yaşadığımı hissettiriyordu. Pürüzsüz yüzündeki çizgileri görülmeye değerdi. Yüzüne yerleşen her ince çizgi benim için hayatı anlamanın bir yoluydu. Kusursuz görünüyordu. Yıllar sonra bile hala onu ilk gördüğüm günkü kadar kusursuz görünüyordu.

"Pekala, çıkarmayı başardım. Şimdi gidebiliriz."dediğinde başımı salladım ve temizlenmiş görüntüme son kez baktım.

"Teşekkür ederim."dediğimde Anka'da başını salladı. Kapıyı aralayıp arabadan indiğimde Anka'nın da eşyalarını alıp inmesi için bekledim. Anka'da yanıma geldiğinde birlikte eve doğru yürümeye başladık.

Artık Anka'nın yanı başımda olmasına alışmıştım. Bazen kendime engel olamıyor ve gerçekten orada olduğundan emin olmak için sürekli ona bakıyordum. Her seferinde beni yakalıyordu ama bu sefer oldukça dalgın görünüyordu. Düşünceli bakışları yürüdüğü yolu izlerken bir eliyle saçının en ön tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı.

Kapıya geldiğimizde Anka'nın anahtarı deliğe sokmasına gerek kalmadan kapı aralandı. Hemen girişte Uğur duruyordu. Ellerini beline koymuş sadece bana bakarak sırıtıyordu.

"Ne gülüyorsun?"diye sordum. Karşımda otuz iki diş gülen bu adam beni sadece sinirlendirmişti.

"Uğur çekil hiç seninle uğraşacak halde değilim."dedim elimle onu kovuşturmaya çalışmıştım ama Uğur bana cevap vermiyordu. Anka ben karışmam dercesine iki ellerini havaya kaldırıp teslim oldu ve Uğur'un yanından geçip içeri geçti.

"Ne rahatsız herifsin, bazen seni dövmek istiyorum..."diye söylendim. Kapıyı kapamıştım, Uğur hala önümde dikilmiş sadece sırıtıyordu.

"Ayıp ulan!"dedi Uğur. Ağzı oynamıştı ama bu ses onun değildi. Kaşlarım çatıldı, bu sesi tanıyordum.

"Baba?"diye seslendim. Uğur kahkaha attığında içeriden Bora'nın da kahkahası duyuldu. Bir anda geri kalan herkes salonun kapısından kafasını uzatmıştı. En önde bana sırıtan Anka'yı görebilmiştim.

"Oğlum!"diye bağırdı Uğur, kollarını açmış bana doğru geliyordu. Hemen arkasında saklanmış olan Erim gülerek çömeldiği yerden kalktı. Biraz kilo almıştı ama hala oldukça formunda görünüyordu. Üzerinde mavi bir kazak vardı, altındaysa gri bir eşofman.

Uğur'u kenara itip Erim'e sıkıca sarıldım. Onu uzun zamandır görmemiştim.

"Bora'yla sabah iddiaya girmiştik. Sen bana baba dersen Bora ayaklarıma masaj yapacaktı."diye açıkladı Uğur. Hemen Anka'nın arkasından buraya bakan Bora gülerek başını iki yana salladı.

"Siktir git, yapmayacağım. Hile yaptın!"diye bağırdı Bora.

Etraftaki gülüşler ve mutluluk Erim'i ve beni pas geçmişti. Anka dışında kimse bilmiyordu ama ben buraya Ahmet'i toprağa verdikten sonra gelmiştim, benim ruhum onunla birlikte toprağın altında kalmıştı. Bu bana ağır geliyordu ve Erim'i görmek bende bu gerçeği usulca kabullenmek hissiyatı bırakmıştı. Ağlıyordum. Bütün paslanmış hislerim, kilitli düşüncelerim, çürümeye yüz tutmuş ruhum etrafa saçılmıştı. Üzerimdeki tüm yük yerlere dökülmüştü ve ben oracıkta çırılçıplak kalmıştım. Yüzüm salona dönük olduğundan herkes bu ana şahit olmuştu.

Erim geri çekildi ve yüzümü okşadı. Yüzü kıpkırmızıydı. Yanakları koca bir kahkahanın ardından gelen bu koca üzüntünün altında kızarmışlardı.

"Ailem dağılıyor, herkes hayatta deyip avunuyorum. Bırak diyorum Erim, birlikte değilsiniz ama herkes hayatta. Ayda bir birinizi görmeye çalışıyorum ve dünyalar benim oluyor. Yıllar sonra ilk defa çocuklarımı bir arada görüyorum çünkü bir evladımın annesini diğerinin oğlunu katlediyorlar. Ulan..."Erim'in sesi titriyordu. Gözyaşları durmaksızın gözlerinden akıyordu. Salondan burayı izleyen herkesin boğazı düğümlenmişti. Anka'nın ve Emre'nin gözlerinin dolduğunu görebilmiştim.Erim bir kolunu kaldırıp beni gösterdi.

"...şu çocuğa sarılıyorum, titriyor, acısı sanki her yerinden taşıyor. İçimden sadece diyorum Erim bu yaşamak değil. Ben göremedim, bunun olabileceğini göremedim Kaya. Yıllar içinde ufalandığınızı göremedim çocuklar...ben..." Erim cümlesini tamamlayamamıştı. Elleriyle yüzünü kapattığında ellerimi ellerinin üzerine kapadım.

"Baba..."dedim bir elini yüzünden ayırıp. Erim yeniden bana sarıldı. Burada kimse Erim'i ağlarken görmemişti. Bu hepimiz için yeni bir deneyimdi ve kimse bu yenilikten hoşlanmamıştı. Erim ağladıkça ben de ağlıyordum. Acı ellerimde toplanmışcasına parmaklarım sızlıyordu. Bize en yakın olan Uğur birkaç adımda yanımıza gelip bize sarıldığında Bora, Emre, Aslı ve Anka'da bize doğru geliyordu. Yanımıza ilk gelen Bora oldu. Sanki hissetmişcesine acıyan elimi sıkıca tuttuğunda elini sıkıp ondan destek aldım. Erim'in çevresini sarmıştık. Bu anı uzaktan izleyen biri ne olduğuna anlam veremezdi. Ama biz anlamıştık. Bu kusurlu birkaç kişinin kusursuz olabileceği ilk ve tek andı.

Çok küçük yaşta herkesin kafasında olan ve güven duygusunu pekiştiren ev kavramını kaybetmiştim. Bir çocuk için ev kavramı çok önemliydi oysa. İlkler her zaman orada öğrenilirdi. En azından ben böyle sanıyordum. Erim'in varlığı benim için bir ev kavramına yakın tek şeydi. Onunla çok geç tanışmıştım, ben toy bir delikanlıydım oysa hayatta kendini bulmaya çalışan karmakarışık bir adam. Beni sarıp sarmalamış ve dünya üzerinde hiçbir çocuğun göremeyeceği bir ev vermişti. Erim'in bana verdiği en büyük ev sevgisiydi.

Sevilmeyi bilmeyen bir çocuk sevemiyordu da. Bana sevmeyi bu odada bulunan herkes sırasıyla öğretmişti. Önce Bora içime dokunmuştu. Karanlık bir odada geçirdiğimiz aylar içinde bana  geçmişimi sevebilmeyi öğretmişti. Geçmişimle barıştıktan sonra tanıştığım Erim ise bana bir aileyi sevebilmeyi öğretmişti. Sonrasında Uğur, Azra, Aslı, Emre...ve Anka. Anka bana bir kadını sevebileceğim her şekilde sevmeyi öğretmişti. Bu odadaki herkes bendi. Biraz tanıştığım yanlarım birazsa daha önce hiç görmediklerim.

***

Erim bir süredir konuşuyordu. Hepimiz salonda oturuyorduk. İlk defa herkes birbirine yakın oturuyordu. Erim'in gelmesi bizi biraz olsun eskiye döndürmüş gibiydi. Bunu sevmiştim.

Kocaman bir koltukta Erim'le birbirimize çok yakın oturuyorduk. Geldiğinden beri beni bir an olsun gözünün önünden ayırmamıştı. Onun ağacında dalına tutunmaya çalışan ama en ufak rüzgarda savrulacak bir yapraktan farksızdım. Oysa ki bu odanın içindeki herkes  için yaprak dökümü çoktan olmuştu.

"Görmen lazımdı kızıl baş, Jenna'yla evlendiği gün tüm gün sarhoştu. Hiçbir şey hatırlamıyor düğünüyle ilgili."dedi Uğur Aslı'ya. Erim Uğur'un aksine eğleniyor gibi görünmüyordu.

"Senin yüzünden! "diye çıkıştı Erim Uğur'a.

"Uğur düğüne içki getirmişti, Erim'de çok gergindi birkaç bardak içti tabii ben de eşlik ettim. Ben de düğünü hatırlamıyorum."dedi Bora.

"Paraya kıydım sert bir şey aldım ne bileyim sizin ben yokken su içer gibi tüm şişeyi içeceğinizi?"dedi Uğur ellerini havaya kaldırıp. Aslı kahkaha attı.

"Fotoğraflarınızı görmüştüm, komikti baya."dedi Aslı.

"Hiç hatırlatma. O da Uğur yüzünden!"dedi Erim sinirle. Uğur daha fazla ciddiyetini koruyamadı ve sırıtarak bana döndü.

"O zaman üzerinde çalıştığım film çıkalı bir hafta olmuş, tüm gözler bende. Pars'ın eskimeyen taktiğiyle aynı yerden birkaç araba birden ayrıldık. Benim olduğum arabayı hiçbir gazeteci takip etmiyordu bende havaalanından Bora ve Azra'yı alıp düğüne gittim. Meğerse Azra ve Bora'yı takip ediyorlarmış! Sonra kaçamadık zaten onlarca kamerayla birlikte düğüne gittik. Tabii bunlar bir sığır bir asilzade sarhoş olunca aşırı saçma görüntüler çıktı."dedi Uğur. Sığır derken Bora'yı asilzade kısmında da göz kırparak Erim'i göstermişti.

"Bir resimde Erim'in gözleri bağlı, ona çiğ köfte yediriyorum ve Erim'in gözleri niye bağlı ya da o çiğ köfte kimindi, nerden elimize ulaştı hala bilmiyoruz."dedi Bora gülerek.

"Jenna hiç mutlu olmamıştı."dedi Erim ensesini kaşıyarak.

"Tabii hep birlikte olsaydık daha keyifli olurdu."dedi Uğur, düğüne gelemeyenlere bakmıştı sırasıyla.Aslı, Emre, Anka ve ben. Yüzümün düştüğünü ilk fark eden Aslı olmuştu.

"Olsun, sen kimsenin yokluğunu aratmamışsın Uğur."dedi Aslı. Uğur'la konuşuyordu ama bana göz kırpmıştı. Ona geri göz kırptığımda geldiğinden beri somurtan kadın gülümsemişti. İlk gün ettiğimiz kavgadan sonra karşı çok hassas davranıyordu.

"Benim için bir sorun yok bunu herkesle konuştum zaten. O gün bana kalırsa herkes oradaydı. Sizi bedenen yanımda tutamadım ama hep buradasınız."dedi Erim bir elini kalbine koyarak. Bu hareketi herkesi gülümsetmişti. Herkesin dikkatini çekebilmek için konuşmadan önce öksürdüm.

"Jenna ile evleneceğini bilmiyordum. Magazinde gördüm ve Erim'i aradım. Herkes aynı anda aramış olmalı uzun süre meşgul çaldı. İyi değildim, düğüne gidemeyeceğimi biliyordum ama bir annem olacaktı. Tebrik etmemek olmazdı."dedim Erim'in omzunu sıvazlayarak.

"Gelemezsin tabii, çaresizce Anka'yı arıyordun."diye mırıldandı Aslı. Her ne kadar sessizce söylemiş olsa da herkes duymuştu. Aslı'nın amacı da buydu.

Anka bakışlarını kucağına indirip elleriyle oynamaya başladığında Emre Aslı'ya azarlayıcı bir bakış attı. Aslı omuz silkmişti. Bense hiçbir tepki vermemiştim. Doğruydu, Anka'yı arıyordum. Her şehrin en ücra köşesine kadar onu arıyordum. Erim bir anda üzerimize inen kasvetli havayı dağıtmak istercesine öksürdü ve yeniden herkesin bakışlarını üstüne çekti. Bu taktiği ondan öğrenmiştim ama hala en iyi o yapıyordu.

"Ben de evleneceğimi bilmiyordum. Denkel Tasarım'ı Jenna ile birlikte geliştirmeye başladığımız zamandan beri her günüm onunla geçiyor. Onu daha iyi tanımaya başladım. Her duygusunda her düşüncesinde yanındaydım. Hayatımda gördüğüm en gizemli kadındı, onu anlamak o kadar zordu ki! Ama bir yandan da zevkliydi, her gün yeni bir yanıyla tanışıyor yeni şeyler öğreniyordum..."Erim sanki karşısında Jenna var gibi konuşuyordu. Hiçbirimize bakmıyordu, sanki gerçekten Jenna buradaydı ve sevgi dolu gözlerle ona onu anlatıyordu.

"...Birlikte deli gibi çalıştık, haftada en az üç gün ofiste sabahladık. Çok fazla şeyin üstesinden birlikte geldik. Sonunda kırkıncı şubemizi açtık. Açılıştan sonra bir şeyler yemeye gittik, çok kısa sürede çok iyi işler başarmıştık bunu kutlamak istedik.  Orada loş bir ışık vardı, uzun uzun mumlar, sevecen insanlar, küçük yuvarlak masalar, mutfaktan gelen müthiş yemek kokuları... Jenna uzun süre sonra ilk defa mutlu görünüyordu. İlk defa ben de mutluydum, o an o restoranda ilk defa huzurlu hissettim. O inanılmaz bir kadın çocuklar, beni değiştirdi. Hayır resmen beni geliştirdi! Karşımda dünyanın en deli kadını vardı ve ondan ayrı vakit geçirme fikri en büyük korkum olmuştu. Oracıkta ona evlenme teklifi ettim..."Erim'in lafını bölen Aslı olmuştu.

"Vay be Erim ağabey! Senden böyle tatlı bir hikaye beklemezdim."dedi Aslı gülerek. Aslı'nın bu tepkisi Uğur'u güldürmüştü. O sırada Anka'nın beni izlediğini görmüştüm ama bunu gizliden gizliye yaptığının da farkındaydım. Onu kaçırmak istemiyordum dolayısıyla onu fark ettiğimi belli etmeden Uğur'u izlemeyi sürdürdüm.

"Bekle kızıl terminatör, aşk böceği Erim'in tatlı hikayesi daha bitmedi."dedi Uğur gülerek. Erim'in yeniden Uğur'a kızacağını düşünmüştüm ama Erim gülmüştü.

"Şey...Jenna beni reddetti."dedi Erim gülerek. Herkes şaşkınlıkla Erim'i izliyordu. Kendimi tutamayıp güldüm, böyle bir son beklemiyordum.

"Hadi canım!"dedi Bora şaşkınlıkla. Görünüşe göre bütün hikayeyi bilen sadece Uğur'du.

"Evet beni reddetti ve orada yalnız bıraktı. O sırada çevrede beni tanıyanlar fotoğraflarımızı çekmiş ama tabii bir sorun olduğunu anlamışlar. Korumalarımdan birine sormuşlar ve sorun yok Jenna hanım sadece tuvalete gitti cevabını alınca da sanki Jenna evlenme teklifimi kabul etmiş gibi çıkan resim internete koymuşlar..." Arada bir Erim'in sesini bastıran Uğur'un kahkahasıydı. Bora ise Erim'den çok gülmekten nefessiz kalan Uğur'a gülüyordu.

"Sonra ne oldu da kabul etti?"diye sordu Aslı.

"Evine gittim, onunla oturdum her şeyi konuştum. Ona onu anlattım, ona kendimi anlattım. En sonunda bana Talya'nın tepkisinden korktuğu için beni reddettiğini söyledi. Ben de ona Talya'nın onu çok sevdiğini ve bizi destekleyeceğini söyledim ama yeterli değildi. Talya'yla bu konuyu konuşmamız gerektiğini ve eğer  O istemezse benimle evlenmeyeceğini söyledi. Her hareketi beni kendine aşık ediyordu..."Erim gözlerini kapatıp gülümsediğinde Aslı'nın da gülümsediğini görmüştüm. Bu da ikinci kez gülüşüydü.

"Talya çok farklı bir çocuk. İlk eşime çekmiş. Çok anlayışlı, bilgili bir çocuk bazen şaşırıyorum o yaşta nasıl böyle düşünebiliyor diye. Onu annesiz büyütmeye çalıştım. Ah, o kadar zor ki! Hem anne hem baba olmak imkansız, sadece hatasız bir babaya ihtiyacı var diye düşündüm. Çok hatam oldu çocuklar, o kadar fazla hata yaptım ki bir ara Talya'yı daha iyi yetişmesi için uzaklara yollayacaktım ama Kaya beni bunu yapabileceğime inandırdı. Yaptım da. Talya Jenna'yı gerçekten çok seviyor. Talya annesi ile son kez vakit geçirdiğinde birkaç aylıktı, onu gördüğünde yüzünde o kadar güzel bir gülümseme olurdu ki! İlk defa Talya Jenna'ya annesine baktığı gibi baktı, onunlayken yine o güzel gülüşünü gördüm. Jenna'nın korkuları yersizdi ama onu anlayabiliyordum. Çocuklu bir adamla evlenmek zor." Erim'in ilk eşinden bahsederken yüzündeki huzur her zaman ilgimi çekiyordu. Onu tanıma şansım olmamıştı ama Erim'den onu çok dinlemiştim. O Erim'in bu hayatta var olabilecek tek takım arkadaşıydı ve Erim onu hatırlamayı ve hakkında konuşmayı severdi.

"Talya'nın el kadar bebekken yaptıklarını, söylediklerini bu adam otuz yaşına geldi yapamaz hala."dedi Uğur Bora'yı göstererek. Bora omuz silkip başıyla onayladı.

"Talya fotoğrafları görmüş, biz daha benim evime gitmeden haber ona gitmiş. İnternet korkunç bir kaynak! Eve girdiğimizde ağlıyordu, paniklemiştim. Ne olduğunu sordum ama gözleri sadece Jenna'yı görüyordu. Koşup Jenna'ya sıkıca sarıldı ve tebrik etti..."Uğur elini havaya kaldırıp Erim'in sözünü yarıda kesti.

"Hey, atladığın bir yer var."dediğinde Erim dudaklarını birbirine bastırmıştı.

"Jenna'ya anne dedi."dedi Erim, duygulanmıştı. Omzundaki elimi yanında olduğumu hissetmesi için biraz bastırdım. Erim bana dönüp gülümsediğinde bende gülümsedim.

"Birlikte olmanız çok güzel. Benim için çok önemlisiniz ve bir aile kurduğunuzu görmek içimi ısıtıyor."dedi Anka, onunda gözleri dolmuştu.

"Şirketini ayakta tutuyoruz diye böyle iyi şeyler diyorsun."dedi Erim alayla. Gözlerini kuruladığında Anka'yı da güldürmenin verdiği mutlulukla sırıtıyordu.

"Ayakta tutmak mı? Şirketin var olma sebebi direk sizsiniz. Jenna olmasa sen olmasan ne yapardım bilmiyorum."dedi Anka.

"Çok güzel projeleri var. Son birkaç aydır Leyla'yla birlikte Erim'lerde kalıyoruz ve çalışmalarını yakından inceleme fırsatı buldum. En son beden olumlamayla ilgili  bir kampanyaları vardı. Markaları temsil eden kusursuz imajlı modellerin dışına taştılar, birçok farklı insanla çalıştılar ve artık Denkel Tasarım eskiden olduğu gibi sadece belli bir kesime değil her kesimden insana hitap ediyor."dedi Aslı. Erim teşekkür edercesine başını yavaşça eğdi.

"Şirket bir yana adam yıllar içinde Erim Hood olmuş."dedi Uğur, oturduğu koltukla bacak bacak üstüne atmıştı. Kollarını da göğsünde birleştirdi ve Erim'e anlatması için  kafasıyla işaret verdi.

"Ben çok kötü şeyler yaptım. Biliyorsunuz çok uzun süre yanlış yerde yanlış insanlarlaydım ve çok zarar verdim. O zaman kirli işlerden kazandığım bütün parayı bağışlamıştım. Hayatımın o dönemini kapadım sanıyordum ama olmadı. Şirkette kazandıkça verdim, kazandıkça paylaştım. Vicdanım çok rahatsızdı, başkalarına yardım ederek üzerimdeki yükü hafifletmeye çalıştım. Ben yaptıklarımdan ders aldım ama bu affedilmek için yeterli değil. Jenna'da insanlara yardım etmeyi çok seviyor. O yüzden sorun olmuyor, düzenli olarak bağışlar yapıyoruz. Elimizden ne kadarı geliyorsa..."

"Erim Hood kendini övmeyi pek sevmiyor ama adam tam olarak 550 çocuğu okutuyor! 550!"dedi Uğur bağırarak.

"Pekala evet, durumu olmayan çocukların eğitim masraflarını karşılıyorum. Burs gibi düşünün."dedi Erim. Alkış beklemiyordu, kimse tarafından duyulacak bir hayranlığı da istemiyordu. Erim sadece affedilmek istiyordu. Para için pek çok kötü şey yapmış ve yaptırmıştı, bunlar yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunu fark eden bir adama göre oldukça ağır bir yüktü. Onu anlıyordum.

"Sen iyi bir adamsın Erim."dedi Anka. Oturduğu sandalyeden kalkmış Erim'in yanına gelmişti. Erim oturabilmesi için yana doğru kaydığında bende biraz çekildim. Anka'yla aramda Erim vardı. Yorgun görünen bu güzel kadın elini  Erim'in omzuna koyduğunda Erim'in diğer omzunda duran elimi rahatsız olmaması için geri çektim.

(Bölüm Şarkısı/3: 40gece- Yine En Baştan)

Sessizliği bölen bir bildirim sesi olmuştu. Emre oturduğu yerden hızlıca kalkıp yemek masasının üzerinde duran bilgisayarına koştuğunda herkes onu izliyordu.

"Ne oldu? O ses neydi?"diye sordu Erim şaşkınlıkla Emre'yi izliyor, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Saldırıdan beri Haluk'un takımının sistemini izliyorum. Gerçekten sabahtan akşama kadar saldırganları arıyorlar. Haluk olabilecek her ihtimalin üzerine gidiyor. Hayatımda hiç bu kadar iyi bir ekip görmemiştim. Sistemlerini incelemeye çalıştım ama şifreli, bu işle takımından kim ilgileniyorsa işini iyi biliyor. Girmeyi başardım bir süredir de izliyorum. Sistemleri bir eşleşme buldu. Ahmet'i öldürenlerin arabasının yerini buldular. O gece buradan geçen siyah minibüsü buldular."dedi Emre. Bize açıklama yaparken bir yandan bilgisayar ekranını dikkatle inceliyordu. Başta Anka olmak üzere herkes bana dönmüştü, onları yüzümdeki endişeyle karşılamıştım.

"Haluk kim?"diye sordu Erim.

"Anka'nın bir polis arkadaşı. Hıyarın teki."dedi Bora. Erim'in kafası karışmıştı. Anka Bora'ya sinirli bir bakış attı.

"Ekibiyle bize yardım etmeye çalışıyorlar. Haluk yaşadığımız her şeyi biliyor, hepimizi tanıyor. Zaten iyi bir arkadaşımdı ama bu olaylar başladığından beri bizim için çok çalışıyor.  Saldırının arkasında kim olduğunu bulana kadar yanımızda kalıp bizi korumak istiyorlar."dedi Anka Erim'e.

"Buna gerek yok."dedi Erim bir anda. Başımla onayladım.

"Ben de ona bunu söylemiştim."dedim. Anka Erim'in ardından başını uzatıp bana sinirli bir bakış attı.

"Haksızlık ediyorsunuz. Tek istediği bize yardım etmek, bu durumda her türlü müttefiğe ihtiyacımız var. Neden bu kadar ön yargılısınız, onu tanımıyorsunuz bile!"dedi Anka.

"Etrafımda beni izleyen bir göz istemiyorum Anka!"dedim, istemeden sesim yükselmişti.

"Bizi koruyan bir ekstra gözden en zarar gelebilir?"diye bağırdı Anka. Erim seslerimizin yükselmesinden rahatsız olduğunu belirtmek istercesine elini havaya kaldırdığında Anka sinirle önüne döndü. Neden bu kadar ısrar ediyordu?

"Hey çocuklar! Bunu görmelisiniz.Gelin!"dedi Emre. Herkes bir anda ayağa fırlamış hızlı adımlarla bilgisayarın başına toplanmıştı. Emre işaret parmağıyla haritadaki kırmızı noktaya koydu.

"Burası bizim ev."dedi Anka. Emre başını iki yana salladı.

"Bu arkamızdaki ev."dediğinde tüylerim ürpermişti. O arabanın arkamızdaki evde ne işi olabilirdi?

Anka'nın telefonu çaldığında korkudan hafifçe sıçradım. Anka telefonu hızlıca cevapladı, herkesin duyması için hoparlörünü açmıştı.

"Anka neredesin?"dedi endişeli bir erkek sesi.

"Evdeyim Haluk, ne oldu?"dedi Anka oldukça sakin bir sesle.

"Sana saldıranların arabasını bulduk ve evine oldukça yakın bir yerde. Kapılarını kilitle ve her ihtimale karşı yanına bir silah al. Lütfen diğerlerine haber ver herkes dikkatli olsun. On beş dakika içinde geleceğim."dedi Haluk.  Nefes nefese kalmıştı. Arabadaydı ama arabaya kadar koşmuş olmalıydı.

"Tamam, bekliyorum."dedi Anka telefonu kapatmadan hemen önce.

"Oraya onlardan önce gitmemiz lazım."dedi Bora aniden.

"Hayır, Haluk ve ekibi yolda. Kimseyi tehlikeye atamam."dedi Anka.

"Haluk'a güveniyor olabilirsin Anka ama ben ona güvenmiyorum. Benim için bulunması gerekenlerin üstünü beceriksizliği yüzünden kapatacak bir adam."dedi Bora. Anka sinirden kızarmıştı. Erim bir elini Anka'nın omzuna koydu ve onu yanımızdan biraz uzaklaştırdı.

"Uğur ve Kaya'yla onlar gelmeden hemen bakıp gelebiliriz."dedi Bora Erim'e. Anka ne derse desin son kararın Erim'den çıkacağını biliyordu. Erim kararsız kalmıştı ama en sonunda başıyla onayladı.

"Evde biri varsa bizi gördüğünde açmayacaktır."dedim. Bir süredir düşünceli görünen Uğur yeniden aramıza döndüğünü belli etmek istercesine atıldı.

"Jenna bize kek yapmış onu alırız yanımıza. Yan komşumuza bir ev ziyareti yapalım bakalım."dedi. Aslı'ysa kısa bir süreliğine ortadan kaybolmuştu, salona döndüğündeyse elinde silahlar vardı.

"Ne olur ne olmaz."dedi üçümüze de birer silah verirken. Anka olan biteni sessizce izliyordu, bunu onaylamadığını söylemişti ama kimsenin onu dinlemiyor oluşu onu çıldırtıyordu.

Uğur kek kabını iki eliyle kavradı ve Bora'yla onu takip ettiğimizden emin olduğunda kapıdan dışarı çıktı.

"Ben de arabayla evin arka girişine kadar yanaşacağım. Sizi uzaktan izlerim."dedi Aslı arabasına doğru koşmadan önce.

"Kaya!"

Erim'in sesini duyunca duraksayıp arkamı döndüm. Anka'yla birlikte kapıdan bize bakıyorlardı.

"Dikkatli olun!"diye bağırdı Erim. Başımı salladım. Anka'dan da bir şeyler duymak istiyordum ama o hiçbir şey demeden içeri geri girdi. Koşarak Uğur ve Bora'ya yetiştim. Hızlı adımlarla arkamızda bulunan en az Anka'nın evi kadar büyük eve doğru yürüdük.

Toprak yola çıktığımızda herkesin yüzü düşmüştü. Biraz önce oldukça fevri bir karar veren Uğur şimdi kararından memnun gibi görünmüyordu. Bora korkuyor gibi görünüyordu, adımları ileridense geriye gitmeye daha yatkındı çünkü geçen seneler ona bunu öğretmişti. Bense düşünceliydim. O geceyi düşünüyordum, Ahmet'i. Alnının ortasında bir kurşun deliğiyle, korkudan gözleri kocaman açılmış hayatımın en güzel yanı oracıkta can vermişti ve ben bunu unutamıyordum. Günün her saati Ahmet'in bana bakan korku dolu gözleriyle bakışıyordum ve onu her gördüğümde içimden bir parça eksiliyordu.

Ahmet'e bunu yapan insanlar bunca süredir hemen yanımızdaysalar ne yapacağımdan emin olamıyordum. İçimde çıkmayı bekleyen bir öfke vardı, bunu her dakika hissedebiliyordum. Öte yandan kalbim hala kırıktı. Ahmet'e olanlardan kendimi suçlu tutuyor her geçen gün kendimden nefret ediyordum.

O evde kimin yaşadığını bilmiyordum tıpkı birkaç dakika sonrası neler olabileceğini bilmediğim gibi. Bilinmemezlik seneler öncesine kıyasla artık beni korkutuyordu. Evin çitlerini aşmıştık, kapıya doğru giderken hemen girişe park edilmiş o siyah minibüsü görebiliyordum. Lastikleri çamur içindeydi, senelerdir kullanılıyormuşcasına yorgun ve eski görünüyordu.

"Kaya sen en arkadan gel. Önce  burada ne olduğunu anlamamız gerek. Kendini kaybedip adama öylece saldırırsan işler çok kötü gidebilir."dedi Bora, en önden gidiyordu. Başımla onaylayıp Uğur'un önüme geçmesine izin verdim ve ağır adımlarla ikisini kapıya kadar takip ettim.  Bora zili çaldığında Uğur'un bir eli beline sakladığı tabancaya ilişmişti.

Kapı bir süre açılmadı,  bu süreç boyunca etrafı kolaçan ettim. Haluk ve ekibi her an buraya gelebilirdi ve bizi burada görürlerse bunu açıklamamız çok zor olacaktı. Kapının ardından gelen ayak sesleri yumruklarımı sıkmama neden olmuştu. Oğlumu öldürenleri görmek bu hayatta yaptığım en zor şeylerden biri olacaktı.

Kapı bir anda açıldığında karşımızda sadece bir adam belirdi. Karşısında hayatında hiç görmediği üç tane adam alacaklı gibi kapısına gelince afallamıştı. Yumruklarımı sıkmaya devam ederken derin nefesler aldım.

Otuzlarının sonunda gibi görünüyordu, kısa saçlarında yer yer beyazlar olsa da büyük çoğunlukta siyahtı. Yüzü ince ve uzundu. Kolay kolay unutacak bir yüzü yoktu. Çok uzun boylu değildi ama oldukça yapılıydı. Masmavi gözleri vardı, onu izleyen düzgün bir burun ve kirli sakalına bakılırsa o da bunun farkındaydı.

"Evet?"dedi adam, ses tonundan açıkça buraya gelmemizden hoşlanmadığı anlaşılıyordu. Bir elinde telefon vardı, bir konuşmanın ortasında yakalandığı açıktı. Uğur bir şeyler söyleyecekken Bora'nın bir eliyle kapıyı itip içeri girmesi üzerine geri çekildi. Bora göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede içeri girmiş adamı yakasından kavrayıp kafa atmıştı. Adam yere düştüğünde  elindeki telefon da savrulmuştu. Telefondan bir başka adamın sesi  duyuluyordu.

"Seçkin? Neler oluyor?"

Yere düşen adam sinirle Bora'ya ve ardından telefona baktı. Telefona doğru uzanmıştı ki Bora telefonu ayağıyla itip yerde yatan adamın üzerine çullandı.

"Ulan haysiyetsiz!"diye bağırdı adamın yüzüne oldukça sert bir yumruk indirmeden hemen önce. Adam Bora'yı üstünden atmak için kıvranıyordu. Bora bütün sinirini adamdan çıkarıyorcasına koca adamı hırpalıyordu. Uğur kadar bende bunu hiç beklemiyordum ama bu kısa süreli şoktan daha önce çıkan Uğur olmuştu. İçeri girdi ve tuttuğu pastayı kenara fırlatıp yerde boğuşan iki adama doğru eğildi. Bora'yı adamın üzerinden çekmeye çalışıyordu ama Bora küfürler ederek adama vurmaya devam ediyordu.

"Bora dur!"diye bağırdı Uğur. Bora'yı durduramadığı için sinirlenmişti en sonunda Uğur'da bağırıp Bora'ya vurduğunda Bora adamın üzerinden savrulmuştu. Bense olduğum yerde kapıya yaslanmış olan biteni izliyordum.

"Kimsiniz siz?"diye bağırdı adam, ağzının kenarından ince bir çizgi kan akıyordu. Adamın gözlerindeki korku fevri bir öfkeye dönüşmüştü, olduğu yerden kalkıp Bora'ya doğru yürüdüğünde Bora bunu bekliyormuşcasına yerden kalkıp adama bir kere daha vurdu.

"Dur ulan ayırdık işte ne diye kaşınıyorsun?"diye bağırdı Uğur yere savrulan adama. Bir yandan da kollarını Bora'nın etrafına dolamıştı.

"Bırak!"diye bağırdı Bora. Uğur Bora'yı bırakınca Bora  iki eliyle yüzünü kapattı, sinirle iç çekiyordu.

"Ne istedin bizden? Kaç para verdiler küçücük bir çocuğu öldür diye? Kaç paralıksın sen?"diye bağırdı Bora. Sağ elinin işaret parmağını her bir kelimeden sonra kelimeler yerini bulsun diye adama doğrultuyordu.

Az önce Bora'dan yediği dayakla sol gözü kapanan adam  acı içinde kıvranıyordu. Bir çocuğu öldürdüğünden haberi yok gibi görünüyordu.

"Ne çocuğu, ne öldürmesi? Manyak mısın sen?"diye bağırdı adam.

"Girişteki araba kimin?"diye sordum. Sesim sakin çıkıyordu, sakindim. Adam ilk defa sesini duyduğu üçüncü kişiye yani bana döndü, ardından girişten sadece farlarını görebildiği arabaya baktı.

"Benim, bugün aldım."dedi. Uğur'un kaşları çatıldı, kafası karışmıştı. Benim dışımda herkesin kafası karışmıştı.

"Yalan söyleme!"diye bağırdı Bora. Elimde olmadan gülümsedim.

"Yalan söylemiyor. Ona satmışlar, büyük ihtimalle de ucuza aldı. Bilerek bu kadar yakınımıza getirdiler çünkü bu kadar yakınımızda olabileceklerini göstermek istiyorlar. Bizimle dalga geçiyorlar, benimle...dalga geçiyorlar."dedim. Uğur kafasını kaşıdı, düşünüyordu.

"Kaça aldın bunu?"diye sordu Bora yerde gözünü tutan adama.

"On yedi bin."dedi adam. Uğur'un dediklerimi doğrulamak için aradığı tüm ipucunu Bora tek bir soruyla bulmuştu.

"Bakın ben kimseyi öldürmedim. Buraya bugün taşındım, birkaç saat önce de bu arabayı bir adamdan aldım. Nakit paraya sıkıştığını söyledi, benim de bir arabaya ihtiyacım vardı. Çok ucuzdu bende aldım."dedi adam.

"Tebrikler birazdan da polisler senden alacak."dedi Uğur mırıldanarak. Adam anlamamıştı ama adamın aksine Bora buna gülümsemişti.

"Siz kimsiniz?"diye sordu adam. Artık kızgın değil gibiydi ama mor gözü aksini iddia ediyordu.

"Ben Kaya Sözeri. Bu minibüsle birini öldürdüler, sana satanlar aradığımız katiller olabilir. Kim olduklarını hatırlıyor musun?"dedim. Bora bir anda adımı ve soyadımı adama verdiğim için rahatsız olmuştu. Bana dönüp susmam için işaret yaptığında ona aldırış etmeden yeniden adama döndüm.

"Hayır, arabayı bir otoparktan teslim aldım. Parayı da bir hesap numarasına yatırdım. Ben kimseyi görmedim."dedi adam. Siren sesleri duyulmaya başlamıştı. Birkaç adım geri atıp yolun başında görünen polis arabalarına baktım ve ardından içeri girip kapıyı kapattım.

"Güzel bir tanışma olmadı doktor Seçkin."dedim. Adam adını nereden bildiğimi anlamamıştı ama şaşırmıştı. Yanına eğildim ve gözlerinin tam içine baktım.

"Birazdan buraya polis gelecek ve seni merkeze götürecekler. Arabanı da senden alacaklar ve onda bir kanıt arayacaklar. Suçsuz olduğunu biliyorum, sana güveniyorum. Birkaç gün içinde çıkacaksın endişelenme. Arabayı sana satan adamlar çok tehlikeliler ve artık seni de tanıyorlar yani tehlikedesin. Bizi burada gördüğünü söylememen gerek. İki seçeneğin var. Ya bizi polise ihbar edersin ya da yüzünün haliyle ilgili yalan söylersin. İlk seçenekte eline hiçbir şey geçmez ama ikincide bizi dost edinmiş olursun. Emin ol o adamlar peşinden gelecekler, bir dosta ihtiyacın olacak. Senin kararın."dedim. Adam hipnoz olmuşcasına beni dinliyordu. Başını salladığında ayaklandım. Bu sefer Bora eğilip adamın kalkmasına yardım etti.

"Kusura bakma komşu öyle bir anda oluverdi. Yandayım ben de hemen, merkezden salınınca gel bir şeyler ısmarlayayım sana özür olarak."dedi Bora. Kendini kötü hissediyordu ama bu haklı olarak adamın zerre umrunda değildi.

"Siktir git evimden."dedi adam Bora'nın gözlerinin içine bakarak.

"Tamam, tamam..."dedi Bora, iki elini de teslim olurcasına havaya kaldırmıştı.

"Pasta getirmiştik hemen şurada, yengem yaptı. Tadı çok güzel üst kısmından yiyebilirsin."dedi Uğur hemen girişte yere fırlattığı pastayı gösterirken. Şaka yapmıyordu ama adamı sinirlendirmişti.

"Hadi çocuklar çıkmamız lazım."dedim, pencereden Haluk'un kapıya doğru yürüdüğünü görebiliyordum.

Adamı oracıkta bırakıp bizim evde bulunan ve burada da bulunduğunu umduğum arka çıkışa doğru koştuk. Kapıyı açıp kendimizi dışarı attığımızda Haluk'ta içeri girmişti.

Evin girişinde duran dört tane polis aracından herhangi birine görünmemek için eğilerek koştuk ve geldiğimiz ana yolun aksine evlerin arkasından yürümeye başladık. Tarlada hızlı adımlarla Anka'nın evine doğru ilerliyorduk.

"Adamın doktor olduğunu nereden anladın?"diye sordu Bora.

"Girişteki askılıkta önlük vardı, arabanın önünde de bir hastane çıkartması."dedim. Nefes nefese kalmıştım. Uğur bir eliyle evin girişine doğru ilerleyen bir kadın bir erkeği gösterdi. Yeniden eğildik ve eve ön kapıdan girmektense yeniden arka kapıya doğru ilerledik.

"Elini sakla."dedi Uğur Bora'ya mutfakta bulunan arka kapıdan içeri girmeden hemen önce. Bora darbelerin etkisiyle zedelenen ve çatlaklarından kanamaya başlamış yumruğuna baktıktan sonra  başını salladı ve elini arkasına sakladı.

Nefesimiz düzelmişti,  tek sıra halinde mutfaktan geçtik ve salondan içeri girdik. Herkes bize bakıyordu. İçeride Haluk'un ekibinden olduğunu düşündüğüm bir kadın bir erkek vardı.

Herkes ayaktaydı, bakışlarım ilk Anka'yı buldu. Beni yeniden gördüğü için sevinmişti ama onu dinlemediğim için hala bana kızgın gibiydi.

"Herkesin iyi olduğunu görmek güzel. Haluk amirim gelene kadar lütfen evi tek etmeyin. Biz de amirim gelene kadar sizinle kalacağız."dedi adam. Anka başıyla onayladı.

"Ben size içecek bir şeyler getireyim."dedi salondan ayrılmadan hemen önce. Aslı'da Anka'nın peşinden mutfağa doğru gittiğinde içerisi sessizleşmişti.

(Bölüm Şarkısı/4: Chase & Status- All Goes Wrong)

Yarım saat geçmişti ve Haluk gelmemişti. Sayımdan sonra günlük rutinlerine dağılan mahkumlar gibi herkes bir köşeye çekilmişti. Anka, Emre ve Aslı memur adamla konuşuyorlardı. Diğer köşedeyse Erim, Uğur ve Bora sohbet ediyorlardı. Bense camdan dışarıyı izliyordum. Olanları düşünüyordum. Ahmet'i öldürenler benimle açık açık alay etmişti. Korkmayacağımızı biliyorlardı, bu arabayı sadece acizliğime gülmek için o adama satmışlardı.

"Kaya Sözeri?"adımı duyunca bakışlarımı evin hemen arkasındaki ormanlık alandan çektim. Gelen Haluk'un ekibindeki kadındı.

"Evet?"dedim kadına doğru dönüp. Kadın göz ucuyla birinin bizi izleyip izlemediğine emin olmak için içeriye baktı. Tekrar bana döndüğünde bakışlarım kadında değildi çünkü kadının gördüğünün aksine Anka sürekli bize bakıyordu. Yeniden kadına döndüm. Tahminen yirmili yaşlarındaydı ve bu da onu Haluk'un ekibindeki en genç üye yapıyordu. 

Kadın gözlüklerini çıkarıp saçına taktı. Yüzünde hiç makyaj yoktu ama oldukça iyi görünüyordu. Sahada görev alan bir polis memurundansa masa başı bir işle uğraşıyor gibiydi. Buraya birlikte geldiği adamın aksine onun silahı yoktu, ya da ben görememiştim.

"Eve bizden önce mi gittiniz?"diye sordu kadın fısıldayarak. Vakit kazanmak için duymamış gibi yapsam da kadın yinelemedi.

"Hayır."dediğimde kadın gülümsedi. Alaycı bir gülümseme olduğu her halinden belliydi.

"Az önce adamın yakın zamanda dövüldüğü bilgisi geldi."dedi kadın. İlgileniyormuş ve meraklanmış gibi yapmaya çalışıyordum.

"İtiraf etmiş mi?"diye sorduğumda kadın sessiz bir kahkaha attı. Bu başta Anka ardından Erim'in dikkatini çekmişti.

"Hanginiz dövdü?"diye sorduğunda kaşlarım çatıldı.

"Neyden bahsettiğini anlamıyorum..."

"Kimsede morluk yok, ellerini gördüm sen de değilsin."dedi kadın. Hafifçe salona dönüp Bora ve Uğur'a döndüğünde bakmakta olduğu yere döndüm.

"O da değil."dedi. Uğur'dan bahsediyor olmalıydı çünkü Uğur hararetle Bora'ya bir şeyler anlatıyor ve anlatırken iki elini de havaya kaldırıyordu.

"Bora olabilir mi..."dedi kadın Bora'nın yastığın altına soktuğu eline bakıyordu.

"Biri dövüldüğünde her zaman ellerine zarar gelmez."dedim kadına. Ellerine baktığımı fark etmişti.

"Kaya Sözeri! Ünlü boksör!"dedi kadın fısıldayarak. Alaycı sırıtışına bir de ses tonu eklenmişti.

"Ellerle alakası yok evet ama şunu gördün mü?"dedi kadın. Hemen birkaç adım ötemizde parkedeki bir damla kanı göstererek. Bora'nın elinden damlamış olmalıydı.

"İçeri girdiğinizde oraya dizildiniz. Kaya, Uğur ve...Bora."dedi kadın. Yeniden oradaymışızcasına bizi sayıyordu ve kan Bora dediği yerin hemen altındaydı.

"Açıklayabilirim."dediğimde kadın başını iki yana salladı. Artık gülümsemiyordu.

"Sistemimi izlediğinizi biliyorum."dedi kadın. Şimdi de meslektaşıyla konuşan Emre'ye bakıyordu.

"Çok yetenekli ama benim kadar değil. Beni izlediğini görebiliyorum. O olduğundan emin olmak için beni izlemesine izin verdim."dedi kadın. Şaşırmıştım. Zekasına ayak uydurup onunla dans etmek çok zordu.

"Haluk'a söylemeyeceğim."dedi ve bana yeniden döndü.

"Hangisini?"diye sorduğumda kadın yeniden güldü. Bu buraya geldiğinden beri ilk defa içinden gelen bir gülüştü.

"Bora'yı da Emre'yi de. Gel gelelim ki... benim istemimi bir kere daha izlerseniz hepinizi  içeri alırım."dedi kadın. Bu da beni güldürmüştü.

"Senin kadar yenetekli değil ama senden daha zeki. Emre hiçbir yerde izini bırakmaz. Sistemini bizim izlediğimizi kanıtlayamazsın."dedim. Kadın aniden sinirlenmişti, yüzünde tek bir mimik dahi yoktu.

"Bu imkansız. Sanal ortamda her hareket, her davranış iz bırakır. Kanıt istersem bulurum."dedi. Oldukça kendinden emindi çünkü söylediği şey doğruydu. Buradaki en zeki insan olduğu fikrine kapılmaya yetecek kadar bilgiye sahipti ve gözlemlediğim kadarıyla eleştirildiğinde agresifleşiyordu.

Emre Haluk'un ekibinin çalıştığı binayı sürekli uzaktan gözetliyordu. Bir gün atılacak olan parçalar imha edilmek üzere yola çıktığında bir bilgisayarı oradan çalmış ve günlerce uğraşıp tamir etmişti. Bu bilgisayar karşımda duran kadına ait olmalıydı. Kendi sistemini kendi bilgisayarından izliyordu dolayısıyla kanıtlayabileceği hiçbir şey yoktu. Bense kadının bir kanıt bulabileceğine emin halini komik değil ürkütücü bulmuştum. Onu hafife almayacaktım.

"Bak biz düşmanın değiliz. Sadece sizinde düşmanımız olmadığınızdan emin olmak istiyoruz."dedim kadına.

"Dalga mı geçiyorsun? Sadece sizin dosyanızı incelemekle görevli koca bir ekip kurduk. Gece gündüz çalışıyoruz. Haluk sizi korumak için elinden geleni yapıyor."dedi kadın. Omuz silktim.

"Buna ihtiyacımız yok. Neden biliyor musun?"diye sordum. Kadın merak etmişti. Kafasından onlarca cevap geçiyordu ama hiçbiri benim cevabımla aynı değildi.

"Çünkü yetmeyecek. Bizi öldürmek isteyenler, para isteyenler, bu suç çemberine karışmış herkes. Herkes ileride. Bizden de ilerideler sizden de. Kimse bir adım önlerine geçemez."dediğimde kadın başını iki yana salladı.

"Sen geçtin. Seneler önce, Mehmet'i yakaladığında. Onların önündeydin, ilk hamleyi sen yaptın. Dahiyaneydi ve sonunda onu yakaladın. Sen yaptın, bizde yapabiliriz."dedi kadın. Bizden kastı ekibiydi ama ben içten içe biz yerine ben demeyi daha uygun bulduğunu düşünüyordum.

"Sana yardım edebilirim. Birlikte çalışırız ve önlerine geçeriz."dedi kadın yeniden. Oldukça heyecanlı görünüyordu. Bütün ekip kadar oda bizimle ilgili her şeyi biliyor olmalıydı.

"Seni izlemeye devam edebilir miyiz?"diye sordum.

"Pekala ama bana haber vermeden bir iş yapmayacaksınız."dedi kadın.

"Sadece sizin sisteminizdeki bilgilerden hareket edersek haber vermem, geri kalanlar beni ve diğerlerini bağlar."dedim kararlılıkla. Kadın üstelemeyi çok istiyordu ama geri adım atacaktı, çünkü yıllarca yaptıklarımı okumuştu, hareketlerimi  değiştiremeyeceğini biliyordu.

"Anlaştık."dedi ve bana göz kırptı. Bu beni güldürmüştü. Çok zeki bir kadındı. Çok tatlı bir yüzü vardı ama dışarıya karşı kendini tamamen kapamış gibi sert hareketleri ve sivri sözleri  vardı. Yaptığım anlaşmayı mantıklı bulmuştum ama günler sonra unutacak kadar önemsiz olduğundan haberdar değildim.

Güldüğümü görünce gülümsemesini daha fazla tutamadı. Oldukça kısık sesle gülmemize rağmen odadaki herkes bunu fark etmişti. Neye bu kadar güldüğümüzü merak ediyorlardı. Özellikle de O.

"Adın ne?"diye sordum bakışlarımı Anka'dan alıp. Kadın nereye baktığımı anlamıştı.

"Selin."dedi, hafifçe arkasına dönmüştü. Omzunun üzerinden Anka'ya baktığında Anka bakışlarını kaçırdı.

"Neden sürekli bakışıyorsunuz?"diye sorduğunda gülümsemem solmuştu.

"Galiba oldukça açık sözlü birisin. Aslı'yla iyi anlaşırdın."dediğimde kadın  haklı olduğumu belirtircesine başını salladı.

"Buradaki tek aklı başında insanın Aslı olduğunu düşünüyorum desem..."dedi, tepkimi bekliyordu. Kızacağımı ya da alınacağımı düşünmüş olmalıydı ama bu sadece hoşuma gitmişti. Başımla onayladım.

"Ben de öyle düşünüyorum derdim."dediğimde sevinmişti. Yüzündeki gülümseme kısa bir süre sonra hızla soldu.

Kadın bir anda sol elini kulağına götürdüğünde saçının ardında kalan kulaklık göründü. Göz ucuyla diğer arkadaşına baktım. Onda da bir kulaklık vardı. O da Selin'in duyduğunu duymuş olmalıydı.

"Adamı almışlar. Haluk amirim buraya geliyor."dedi kadın. Bir yandan da arkadaşının diğerlerine açıklama yapışını izliyordu.

"Memnun oldum Selin."dedim bir elimi uzatıp. Kadın havada kalan elimi bir süre inceledi, tam sıkmayacağını düşünmeye başlamıştım ki elimi sıktı ve gülümsedi. Gerçekten çok güzel bir gülüşü vardı. Sahte olduğunu düşündüğüm gülüşlerinin dahi gerçek olduğunu düşünmeye başlamıştım.

"Ben de memnun oldum."dedi kadın. Ardından arkadaşının yanına doğru ilerledi. Bense onu izliyordum. İçimden bir his bu kadını yakınımızda tutmam gerektiğini söylüyordu. Oldukça zekiydi, bizi tanıyordu ve bize yardım edebilirdi. Kapının eşiğinden içeri adımını atan adamın aksine.

Haluk içeri girdiğinde şaşkına dönmüştü. Herkesin burada olabileceğini düşünmemiş gibiydi ama gözleri Anka'yı arıyordu. Gözleri bulmak için emir aldıkları yüzde sabitlenmeden önce benim yüzümde oyalandılar. Yüzünün solunda bir elma büyüklüğünde bir morluk vardı. Bunu ona saatler önce ben yapmıştım. Bana sinirli olabilir miydi? Haluk sakinleşmek için derin bir iç çekip gözlerini benden aldı ve Anka'ya doğru ilerledi. Anka'nın yanına geldiğinde onu selamlamak için ona sarıldı.

"Adamı tutukladık. İfadesini alacağız. Aracı da çektiriyorum, en ufak ayrıntısına kadar inceleyeceğim. Bir iz bulacağımızdan eminim. Korkulacak bir şey yok."dedi Haluk, herkese açıklama yapıyor olmalıydı. Gözleri bende dahil herkese tek tek bakmıştı. Bakışları Erim'in üzerinde de oyalanmıştı. Erim'in bundan oldukça rahatsız olduğu ortadaydı, huzursuzlanıyordu.

"Erim Serter'in geldiğini söyleseydin tedbir amaçlı daha çok polisle gelirdim."dedi Haluk Anka'ya doğru gülerek. Anka'nın kaşları çatılmıştı. Kurduğu cümleye gülen tek kişi Haluk'tu.

"O ne demek?"dedi Erim oturduğu yerden. Ses tonu oldukça ciddiydi.

"Tehlikeli bir adamsın ondan dedim. Ah pardon, adamdın. Herkes çok gergin görünüyordu, gülelim istedim."dedi Haluk. Her ne kadar durumu düzeltmeye çalışıyor gibi görünse de Erim'den hoşlanmadığı ortadaydı.

"Gerçekten çok komikmiş."dedi Erim. Yüzünde tek bir mimik dahi yoktu. Haluk'un gülüşü de yavaş yavaş solmuş ve en sonunda salondaki herkes kendilerine en çok yakışan somurtkanlığı takıp takıştırmıştı.

"Ben Haluk. Haluk Marin. Tanıştığımıza memnu oldum."dedi Haluk. Erim'le aralarında birkaç kişi vardı ama sanki binlerce kişi var gibiydi.

"Ben henüz memnun olamadım."dedi Erim gülümseyerek. Erim'in hemen sağında oturan Uğur gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Haluk'un hemen sağında duran Selin'se şaşkın görünüyordu.

"Pekala, o halde sonra görüşürüz."dedi Anka Haluk'a. Selin'in şaşkınlığı amirine bulaşmış gibiydi. Anka'nın neden böyle davrandığını anlamamıştı ama durum oldukça basitti. Anka Haluk'un Erim'e olan tavrından hoşlanmamıştı ve onu evinde istemiyordu.

"Pekala. Sorgudan ya da arabadan bir şeyler çıkarsa haber vereceğim. Kapıda üç kişiyi bırakıyorum."dedi Haluk. Selin'le birlikte gelen adama kafasıyla işaret vermişti, kapıda bekleyecek insanlar arasına onu da katmıştı.

"Arabanızda yer mi yok?"diye sordu Erim aniden.

"Anlamadım?"dedi Haluk Erim'e doğru dönüp.

"Tahmin etmiştim. Neden üç kişiyi bırakıyorsunuz?"dedi Erim yeniden, meydan okuyordu.

"Sizi korumaları için."dedi Haluk. Anka sıkıntıyla iç çekip avucunu alnına bastırdı.

"Buna gerek yok. Çabanız için teşekkür ederiz ama bir koruma talep etmiyoruz."dedi Erim. Haluk sinirle güldü.

"Sizin derdiniz ne?"diye bağırdı Haluk. Sinirlenmişti, yüzü hemen onu ele vermiş ve kıpkırmızı olmuştu.

"Haluk sakin ol."dedi Anka sessizce. Haluk başını iki yana salladı.

"Hayır! Ben anlamıyorum. Size iyilik yapmaya çalışmıyorum, tehlikedesiniz görmüyor musunuz? İş ne kadar ciddi kimse farkında değil mi? Bütün bunlar gözünüzde bir oyun mu? Ben bir polisim beni ciddiye alın artık! Neden hayatta kalmaya çalışmıyorsunuz?"dedi Haluk. Sesi bütün evde yankılanmıştı. Erim'in sinirleri alt üst olmuştu. Oturduğu kanepede gülmeye başladığında Haluk olduğu yerde donakalmıştı. Erim'in gözlerinden yaşlar geliyordu. Sinirden gülüyordu ama Haluk bunun farkında değildi ve bu sadece Haluk'u kışkırtmıştı.

"Ne gülüyorsun ulan?"diye bağırdı Haluk sinirle. Erim'e doğru birkaç adım attığı anda odadaki bütün dinamik değişmişti. Uğur, Bora, Emre ve Aslı aynı anda ayaklanmışlardı. Erim herkese sakin olmaları için işaret vermişti ama kimse geri çekilmemişti. Herkes artık Erim'in yanındaydı.

"Şu hale bak! Karanlık işlerinde de böyle askerler mi kullanıyordun?"diye sordu Haluk Erim'e. Erim'in yanına üşüşen herkesi hedef göstermişti. Erim bir anda ayaklanıp Haluk'la aralarında kalan birkaç adımı kapattı. Adamın kulağına doğru eğildi.

"Yirmi sene yanımda olan adamlarım Mehmet'i yakaladığımız gece bizi öldürmeye çalıştılar. Mehmet onları satın aldı ve bir önceki gün benim için canını verebilecek adamlar ertesi gece canımı almak için birbiriyle yarıştı. Bu bir oyun. Duydun mu beni? Bu bir oyun ve bu oyunda sadece para var. Herkesin bir değeri var. Herkes satar ya da satın alır. Dostum mu olmak istiyorsun? Önce senin kaç paralık olduğunu anlamalıyım. Kaç paraya buradaki herkesi öldürürsün?"dedi Erim. Adeta tıslamıştı, Haluk'un bakışları yerdeydi.

"Hayatta kalmaya çalıştığım için senin hiçbir adamını istemiyorum. Şimdi çık buradan."dedi Erim Haluk'un yanından ayrılmadan önce. Haluk hiçbir şey demeden ekibiyle birlikte sessizce evden çıkmıştı. Kapı kapandığında Aslı Anka'ya döndü.

"Bu adamla nasıl iyi anlaşabiliyorsun? Hıyarın teki."dedi Aslı. Anka omuz silkti.

"Aslında iyi biri. Bizi tanıdıklarını sanıyorlar ya da neyle karşı karşıya olduklarını bildiklerini."dedi Anka sadece. Ardından yeniden sandalyesine oturdu.

"Neler oldu anlatmayacak mısınız?"dedi Emre Bora'nın parçalanmış elini gösterip. Yaslandığım pencereden kalkıp yanlarına gittim ve sözlerini kesmeden Uğur ve Bora'nın olanları anlatışını dinledim.

***

Haluk gideli birkaç saat olmuştu, güneş batmıştı. Aslı üst katta uyuyordu. Emre, Bora ve Erim masada oturuyorlardı. Sohbetle birlikte yudumlanan içkiler her yudumda bugünü düzeltebileceklerine yemin ediyorlardı.

Uğur ve ben bir kanepede oturuyorduk. Bana filmden sahneler gösteriyordu. Anka'ysa bir diğer kanepede telefonuyla ilgileniyordu.

Angelina tüm gün nerede olduğumu merak etmiş olmalıydı, beni onlarca kez aramıştı ama her seferinde meşgule atmıştım. Ona ne diyeceğimi bilmiyordum. Kafamı toplayamıyordum, düşüncelerim dört bir yanıma dağılmıştı ve tüm parçaların yerini bilmeme rağmen bir türlü onları toparlayamıyordum. Elimdeki telefonda yeniden Angelina'nın resmi ve adı belirdiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Ondan sonsuza dek kaçamazdım. Uğur elimdeki telefonu görmek için başını uzattı.

"Sabahtan beri arıyor. Açmayacak mısın?"diye sordu. Yeniden meşgule atarak Uğur'a cevabımı verdiğimi düşünüyordum.

"Küstünüz mü?"diye sordu dudak büzerek.

"Hayır çocuk muyuz biz? Sadece onunla yapmam gereken bir konuşma var ve şimdi yapmak istemiyorum."dediğimde Uğur'un gözleri fal taşı gibi açıldı. Bir yandan bunları Anka'nın duyup duymadığını kontrol etmeye çalışıyordu.

"Nasıl bir konuşma?"diye sordu Uğur kısık sesle. Anka'nın bizi duymasını istemiyor gibiydi. Bir yandan sürekli Anka'ya bakıyor olması komikti. Neden böyle bir şey düşünmüştü?

"Yanlış anladın, öyle bir konuşma değil. Sadece bunu senden önce onunla konuşmalıyım."dedim sesimi kısmaya gerek duymadan.

"Pekala ama senden haber alması lazım. Hem tek kalması da şimdilik iyi bir fikir değil. Ben bir bakayım ister misin?"diye sordu Uğur.

"Bu çok iyi olur. Yarın yanına gitmeyi düşünüyordum ama aklım onda kaldı. Sürekli onun için endişeleniyorum. Teşekkür ederim Uğur."dedim. Uğur bana göz kırptı ve ayaklandı.

"Millet, ben kaçıyorum. Biraz hava alacağım."dedi Uğur salondan ayrılmadan önce. Kimse Uğur'un aramızdan ayrılmasını önemsememiş gibiydi.

Emre'nin telefonundan gelen ses ise Uğur'un gidişinin aksine herkesin dikkatini çekmişti. Bu bir mesaj sesi değildi. Bu bir alarm sesiydi.

"Bir eşleşme buldum!"diye bağırdı Emre telefonunu kaldırıp.

"Yine mi Haluk'un ekibini izliyorsun sen? Söyledim sana o kadın izlendiğinin farkında."dediğimde Emre başını iki yana salladı.

"Hayır. Civar kameraları taratıyordum. Bir aya gerisine kadar her kamerayı taratıyorum. Arabayı kimin o adama sattığını belki bulabiliriz. Arabayla eşleşen bir görüntüde kendime bildirim gelecek şekilde ayarladım."dedi Emre hızlıca.

"Bu inanılmaz."dedi Bora, Emre'nin telefonuna eğilmişti. Oturduğum yerden kalkıp Emre'nin yanına gittim. Telefonunda bildirimi gelen görüntü vardı. Bugün  gördüğümüz arabanın aynısıydı. Bir binanın önünde park edilmişti. Emre telefon ekranındaki birkaç tuşa basarak kamerayı sardı ve tarih sekmesinde bugünü görene kadar durmadı. Araba birkaç gün öncesine kadar orada kalmıştı ve tahmin ettiğimiz üzere bugün orada değildi. Herkes bulduğumuz bu ipucundan ümidini kesmeye başlamıştı ki Emre heyecanla kıpırdandı.

Telefon ekranının tam kenarına denk gelen karartıyı işaret etti. Orada biri vardı. O şu anda orada bulunan herhangi biri olabilirdi. Ama Emre o silüeti takip etmekte oldukça kararlıydı

Gösterdiği silüet sanki işaret edildiğini fark etmiş gibi kameraya doğru yürümeye başladığında Emre ürpererek silüeti gösterdiği elini telefondan çekti. Silüet kameranın önünde durdu ve başını yavaşça sağa ve sola yatırdı. Sanki gözlerimin tam içine bakıyor gibiydi. İçim titremişti, soğuk bir rüzgar gibi tüm vücuduma esmiş her yerime dokunmuştu.

Yirmi saniye bu hareketi tekrarladıktan sonra arkasını döndü ve koşarak hemen arkasındaki depoya girdi. Onu gözden kaybetmiştik ama herkeste endişeden çok rahatlama vardı. Kimse daha fazla o silüetle bakışmak istemiyordu.

Emre her an gelebilecek bir uyarıya karşı masada bulundurduğu bilgisayarını kucakladı ve onunla bütünleştiğinde herkes nefesini tutmuştu. Bulduğumuz her ipucu kıtaları yeniden keşfetmek gibiydi.

"Deponun kamera sistemine girdim."dedi Emre. Bu katil tam ev sahibini öldürecekken reklam arasına giren bir korku filminin devamını izlemek gibiydi. Ev sahibi katille göz göze gelmişti ve öleceğini biliyordu.

Dokuz adet kameranın çektiği her alanı tek bir pencerede görüyorduk. Burası bir depoydu, içeride binlerce kutu vardı. İçerisi oldukça gizemli görünüyordu. Üs üste sıralanmış devasa kutu yığınında sanki taşınmaması gereken her şey  taşınıyormuş gibi bir izlenim veriyordu. İçeride kimse yok gibiydi, ta ki Anka az önce herkesin derinlerine işleyen o bakışları yeniden keşfedene kadar. Silüeti parmakla gösterdi, en alttan ikinci kutucuğa sığan kamera görüşündeydi. Emre görüntüyü büyüttüğünde karaltının bir kutuyu kapatıp yerine yerleştirdiğini ve etrafını kolaçan ettikten sonra yeniden çıkışa gittiğini gördük.

"Ne koydu oraya?"diye sordu Erim. Bunun cevabını bulabilecek tek kişi Emre'ydi. Görüntüyü birkaç saniye geri aldı ve karaltının o rafa ilk defa geldiği anı başa sardı. Sanki peşinde biri var gibisine telaşlıydı, her hareketi kusursuz bir şekilde hızlı ve özenliydi ama elleri titriyordu. Korkuyordu.

Bir zarfı daha önceden seçmiş olduğu aşikar olan kutulardan birine koyarken Emre görüntüyü dondurdu ve zarfa doğru yakınlaştırdı. Zarf içinde ne olabileceğine dair hiçbir bilgiyi dışına sızdırmıyordu.

"Gitmeliyiz."dedi Bora. Herkes görüntüden bakışlarını ona çevirmişti.

"Nereye?"diye sordu Emre. Bunun cevabını biliyordu ama Bora'nın aklındaki cevabı vermeyecek olmasını diliyordu.

"O depoya. O her kimse onu izlediğimizi biliyor ve o zarfta bulmamızı istediği bir şey var."dedi Bora yeniden. Anka başını iki yana salladığında Bora sinirle soludu.

"Bu bir tuzak görmüyor musunuz? Hep birlikte giderek kendimizi avuçlarına mı bırakalım?"dedi Anka.

"Çocuklar, bende bunun bir tuzak olabileceğini düşünüyorum."dedi Erim. Dudaklarımın aralandığını kendi sesimi işittikten sonra fark etmiştim. Zihnimden geçen her şeyi ikinci kez düşünme gereği duymadan söylüyordum.

"Hayır, ne kadar tedirgin hareket ettiğini gördünüz. Korkuyordu, sanki biri onun peşinde gibiydi. Bize yardım etmek istediğini düşünüyorum, bizi oraya yönlendirmek istiyor. Oraya sakladığı her neyse bulmamızı istiyor. Hep birlikte gitmemize gerek yok. Bora ve ben gider bir bakarız. Bu bir tuzak olabilir mi, elbette olabilir. Üzgünüm ama ister beğenin ister beğenmeyin elimizde sadece bu var. Bugün Ahmet'i toprağa verdim, benim kaybedecek hiçbir şeyim yok."dedim. Anka'nın yüzü düşmüştü. Sanki söylediğim her şey etini kemiğinden ayırmış gibiydi.

"Sizi durduramayacağımı biliyorum. Bir gidip bakın, Emre ve Anka da sizinle gelsin o da destek olarak dışarıda bekler."dedi Erim. Teslim olmuştu. Anka'nın aksine Erim her zaman bana teslim olmuştu.

"Emre burada kalıp bizi kameralardan yönlendirsin. Anka'nın da gelmesine gerek yok, halledebiliriz."dediğimde Bora'da benimle hemfikir olduğunu belirtmek için başını salladı.

"Ben de geleceğim."dedi Anka, söylediklerim onu incittiği kadar kızdırmıştı da. Kahverengi gözleri alev saçıyordu. Bizimle gelmek istiyordu ama gitmemizi istemiyordu.

"Bir daha düşündüm de Kaya haklı Anka. Daha birkaç gün önce korkunç bir saldırı atlattın, omzunun iyileşmesi gerekiyor. Her şeye bu kadar çabuk atılamazsın."dedi Erim. Anka Erim'e bakmamıştı, hala bana bakıyordu ve ilk defa gözlerimi bir başka yere çevirmeden bende ona bakıyordum.

"Bu kadar sorumsuz oğlan çocukların var, ben dert etmen gereken son şeyim."dedi Anka. Bana meydan okuyordu. O okumayı en sevdiğim meydandı ve bunun zerre farkında değildi.

"Gidelim."dediğimde Anka alaycı bir tavırla başını salladı ve bana cevap verdi.

"Gidelim."

Bölümle ilgili en çok aklında yer eden sahne hangisiydi?

Yeni karakterleri kurgu ilerledikçe birer birer karşılıyoruz. Küçük bir oyun oynayalım. Ben aşağıya yeni karakterlerin adını yazacağım. Sen de her ismin yanına o karakterin sende uyandırdığı hissi yaz. Sevgi, nefret, şüphe, öfke, heyecan, mutluluk, merak gibi aklına ne geliyorsa! Okumak için sabırsızlanıyorum!

Angelina

Hülya

Dinçer

Haluk

Selin

Seçkin

Sonraki bölümde görüşmek üzere! Mutlu kal!

Continue Reading

You'll Also Like

7 Numara By Beril Sancar

Mystery / Thriller

11.2K 964 8
Sevdiği adamla geçirdiği bir gece sonucu hamile kalan Umay Uzel, Yiğit Ali'yle evlenir. Kocasının da onu sevdiğini düşünerek sürdürdüğü evliliğini ve...
223K 3.8K 42
Bolca +18 sahne ve biraz şiddet olacak arkadaşlar ona göre okursanız sevinirim "Bana attığın o tokat'ın karşılığı olmayacak mı sandın hemde tüm sını...
3.6M 85.8K 62
🔞+18 içerik vardır, 18 yaşından küçük ve rahatsız olanların okumaması tavsiye edilir.🔞 Elini bacak aramdaki sıcaklığa soktu.Kadınlığıma dokunduğund...
İHTİLAL By Fatma Demir

Mystery / Thriller

814K 28.5K 63
"Benimle oynarken iyi düşün." diye hırladı. Sesi karnımı burkarken dudaklarıma kilitlenmiş bakışlarını görünce karanlığın verdiği cesaretle güldüm. "...