〘TR〙「 All Mine - Taek∞k 」✓

By hyvlino

69.3K 3K 966

【DEVAM ETMEYECEK】 ⋆ ♛ ⋆ ❝Sen bana「aitsin」Tavşan ~❞ - ⌦Ağır Sahneler/Smut ⌦Kaçırma/Tutsaklık ⌦övme/aşağıla... More

I
II
III
IV
V [M]
A/N
VI
VII
VIII
IX
X
XI
XII
XIII
XIV
XV
XVI
XVII
XVIII
XIX
XX
XXI
XXII
XXIII
XXIV
XXV
XXVI
XXVII
XXIX
XXX
XXXI
XXXII

XXVIII

498 32 3
By hyvlino


~

Taehyung  bir başka yumruğun karnına indirilmesiyle acıdan inledi, diğerlerinin nerede olabilecekleri konusunda en ufak bir fikri bile yoktu ve işin tuhaf tarafı iyi olma ihtimalleri olsa bile şu anda yüzde yüz boku yemiş olan kendisi için endişelenmek yerine aklı hep onlardaydı. Şimdi ise babası ile yüz yüzeydi, karşısında tıpkı Jungkook'a yapıldığı gibi üstündeki her bir kelepçeye rastgele bağlanmış onca zincirlerle sarmalanmış kaskatı kesilmiş duruyordu. Bu duruma düşmesinin nedeni en son kaçmaya kalkıştığında, sadece kelepçeler onu yerinde tutarken, babasını ve adamlarını şok ederek bir çırpıda kelepçelerden kurtulmuştu bu nedenle de önlem amaçlı olaya zinciri de katmakta karar kılmışlardı ki her ne kadar Taehyung yalandan çırpınıp 'ah Bakın kaçamıyorum!' rol yaparak bu görüntüyü vermeye çalışsa da başarısız olmuş, aksine şüphe uyandırarak neredeyse vücudunun her noktasında zincir izi kalacak kadar sıkı zincirlenmesine sebep olmuştu.

Taehyung delirmişti.

"JUNGKOOK'UN VE DİĞERLERİNİN YERİNİ SÖYLE BANA. HEMEN!"

"KAPA ÇENENİ!"

"YİYORSA KAPAT, KORKAK!"

Ve sözlerinin ardından bir yumruk daha karnına geçirilince bu sefer ağzından kan almıştı Taehyung'ın ama genç adam vazgeçmiyordu, kafası türlü türlü çılgınca kaçma planları kurarken bir yandan kırmak amaçlı yerinde tepinerek ses çıkardığı zincirleri gözlüyor, kurtulduğu gibi bu odadaki herkese en başta babasına gelecek şekilde nasıl işkence edebilirim diye düşünüyordu.

"Taehyung, o ibneyi aklından çıkarıyor, HyeHwa ile evleniyorsun! Umarım bunu anlarsın ve düzelirsin aksi takdirde-"

"Yemin ederim onun bir saç teline dahi dokunursan sana sözüm olsun ki elimi korkağa alıştırmam, zincirleri kırdığım gibi seni şimdi ve burada anında gebertirim duydun mu beni it herif!"

Taehyung bu sefer rol dışı gerçekten zincirlere abanmaya başladığında, arkasında bulunan babasının adamları emri beklemeden panikle ona yaklaştılar ve yerine sabitlemeye çalıştılar. Bu deli yine serbest kalırsa ne bok yeriz diye düşünmeden edemiyorlardı, atmosfere saçtığı havayla kaçık bir seri katilden farkı yoktu görünüşünün ve bakışlarının.

Gözleri normaldeki halsiz derin bakışlarından arınmış aksine dev gibi açılmıştı, neredeyse yuvarlarından çıkacak gibi duruyorlardı.

Ah bir de o bie kulağından öbürüne uzanan pis gülüşü yok muydu? Sinirlendiği bile belli olmuyordu kimselere taa ki tüm bakışlar gözlerindeki alevlerin ısısına ulaşana dek, halinden memnunmuşçasına bir gülümsemeydi bu, kahkahaları eksik olmuyordu.

Saçları ve kıyafetleri ter ve kan içindeydi, bilekleri ve vücudu yara ve izlerle doluydu onca sıkı zincire abanmaktan ve haliyle üzerindeki sıkı ağırlıktan, vücudu mosmor olmuştu.

"Aynı şekilde ben de seni şimdi ve burada gebertebilirim ama yapmayacağım, karşında benden başkası olmadığı için şanslısın-"

"ŞANSLI MIYIM?! HAHA GÜLDÜRME BENİ! PLANLARINI VE YALANLARINI BİLİYORUM! HERKESTEN PARA SÖKÜP YALAN SÖYLEYEN BİR OROSPU ÇOCUĞUSUN, SENİN DIŞINDA HERKESİ TERCİH EDERİM!"

Taehyung bacağına gelen tekmeyle dudaklarını hafifçe ısırdı, artık ne bir inleme ne de bir irkilmeyle karşılık veriyordu. Sanki alışıyordu-

Ah ya da, alışmış mıydı?

Zaten alışık mıydı?

Taehyung'ın gün yüzüne çıkmasını zamanla engellemeyi başardığı bir yanı bulunuyordu ve babası da gayet bunun farkındaydı. Oğlunun bu yanı onu endişelendirmiyor da değildi tabii, Taehyung'ın değişmesi demek, HyeHwa'nın düğünü ve özellikle Bay Chung'ın  da anlaşmayı iptal edeceği anlamına geliyordu, bunla beraber kalan parasının ve sırayla her şeyini kaybedecek demekti.

Tek çare oğlunu sakince gün gelip çatana dek yerinde tutmaktı ama hiç işe yaramıyordu, Taehyung çoktan kafayı sıyırmıştı bunu gözlerindeki tutuşan alevlerden ve de deli hareketlerinden, pis gülüşünden kavrayabiliyordu.

"Eğer devam edersen o sürtüğü arar, son mesajını iletir ardından öldürürüm. Saçma arkadaşların ise hiç umrumda değil veya o sürtüğün şu sahte 'kuzeni' adı artık her neyse. Bir anlaşma yaptım ve buna sen de dahilsin."

"ONLARI AŞAĞILAMAYI KES ARTIK SENİ KENDİ ELLERİMLE GEBERTECEĞİM!"

Taehyung birkez daha debelenmeye başlayınca, gözlerinin önünde kalın zincirlerden birini parçalayıp, demir parçalarının zeminde çarpa çarpa gürültüsünün yankılanmasına sebep oldu. Aceleyle adamlarına gözlerini diken Kim, panikle bağırmaya başladı.

" ÇABUK DAHA FAZLA ZİNCİRLEYİN VE ODAYA KİLİTLEYİN!"

Her biri anında Taehyung'ı kavramış zincirleri sıkılaştırmaya başladı, en sonunda da bahsi geçen boş odaya sürüklemeye başladılar.

Sürüklenirken bulundukları alana ve muhtemelen çevrelerine yankılanan kahkahalarla adeta kafese tıkılmış bir canavarı andırıyordu.

Zincirler etrafında çevrilirken hiç çekinmeden adamları ellerinden ve kollarından dişleriyle kavramaya kalkışmıştı, durmadan kahkahalara çırpınarak eşlik ediyordu.

Taehyung bir canavara dönüşüyordu.

Uzaklaşan bedenlerle sessizliğin kendisini çevrelemesini bekleyen adam yine yayılmıştı, Taehyung'ın kahkaha ve bağırışları zihninde yankılanıyordu.

Yoksa cidden bu kadar uzağa ulaşabiliyor muydu?

Kendini iyice kaybediyordu....

Peki ya... Tek o muydu kendini kaybeden?



Aylar geçmişti bile, Taehyung ve Jungkook'u aramakla geçen aylar çoktan geçip gitmişti. Namjoon ve Hoseok hafızalardan silinmiş gibi en ufak ayrıntıyı hatırlamıyor, her denilene ayrı bir şok oluyorlardı ki, Yoongi ve Jimin'e olayları bir bir anlatma işi Jin'in başına kalmıştı.
Taehyung'ın babasının şirketi nerede biliyorlardı ama adam akıllıydı, onlar oraya gitmeyi akıl edip, varana dek çoktan tanımadıkları bir şirkete satılmıştı. Çalışan hiç kimseden iz, eşyadan, tabeladan eser kalmıştı.

Yok olup gitmişlerdi.

Yoongi'nin bahsi geçmeden hiçbir şekilde aradıkları bir polisten bile onlara verdikleri adresten ve alandaki kameralardan bir ip ucu dahi bulamamışlardı.

Hiçbir şey işe yaramıyordu.

Kimse o son arayıştan sonra konuşmamıştı, Jin Namjoon'un yanına taşınmıştı, iki küçüğü ortalıkta yokken her ne kadar sevdiği saydığı hizmeti ve çalışan olsa da kendini yalnız hissetmişti koca malikanede.

İki genç ortalıkta aylardır gözükmeyince de malikaneye kimse uğramama kararı almıştı, atılan her adımla içleri hüzünle dolup taşıyordu.

Aynı şey Taehyung'ın şirketi için de geçerliydi, oradaki ayrı çalışanlar ve Jimin dışında kimse oraya da uğramıyordu. Jimin küçüğün yokluğunda sorumlu olduğu her ne varsa el atıyor ve kontrol altına sokuyordu.

Bunların dışında hepsi şu durumda kalmış en küçük umut kırıntılarıyla yetiniyordu, Jin sinirden ve üzüntüsünden deliye dönüyordu, Yoongi kimseyle doğru düzgün konuşamıyordu Jimin'le bile, genç adamın ağzından küfür ve lanet eksik olmuyordu, sesi alçalmıyordu. Ama Jimin ona elbet hak veriyordu, nasıl veremezdi ki? O da aynı durumdayken bu imkansızdı.

Geçirdiği sinir krizleriyle kaybettiği kontrolü -Yoongi ile ayrılma sebeplerinden biri, onun açısından-
Şimdiye kadar şaşırtıcı bir şekilde gün yüzüne çıkmamıştı, kendini tutmaya çalışıyordu... Taa ki şu zamana kadar.

Hoseok'un ağzını bıçak açmıyordu, sesini nadiren duyabilirdiniz. Sorular ever hayır kadar basit ise genelde başıyla onaylar ya da başını sallardı ya da katılmaya, görmeye niyeti olmadığında omuz silker durumdan uzaklaşırdı.

Aralarında zamanı geldiğinde en çok heves ve hırsla çifti aramaya çıkan oydu, Namjoon ve Yoongi'den duyduğu kadarıyla olabilecekleri en yakın yerlere ulaşırdı. Birilerinin evinde buluştuklarında araştırma yaparlardı. Günler tükendikçe Hoseok'a engel olmaya çalıştılarsa da etki etmiyordu ona, erişimini engelleseler de o da bir yolunu buluyordu kendi çapında.

Bugün de, hepsi kendi hallerinde ya işlerine bakıyorlar ya da... kendilerini bir şekilde meşgul etmeye çalışıyorlardı. Dürüst olmak gerekirse, Taehyung ve Jungkook olmadan hiçbir şeyin tadı çıkmıyordu, hayatları bir anda stresli ve boğucu bir hal almıştı. Her ne kadar hepsi birbiri için orda olsa da iki küçüğün yokluğu içlerindeki neşeyi, sevinci, sevgiyi sömürmüş geriye hiçbir şeyden eser kalmamıştı. Onları boş boş oturarak bile gülümsetebilirlerdi. Hoseok en azından elinden geleni deniyordu tabii ama iki küçüğünün yanlarında olmaması hatta kaçırıldıkları gerçeği o kadar canını yakıyordu ki kendini bile avutamazken çevresine şifa olamıyordu. Artık kendin de bile umut kalmamıştı.

Sadece onlardan en ufak bir haber için bekleyebilirlerdi, ellerinden bir şey gelemezdi...







Jungkook o gün içinde birkez daha kusacakmış gibi hissetti kendini, hem halsiz hem de hasta görünüyordu, hissediyordu.

Birçok kez kaçmayı denedi ama ne fayda, kendini günün sonunda yine aldığı 'cezalardan' ve 'eziyetlerden' gecelere kadar ağlarken ve sonunda uykuya dalırken buluyordu.

Bu cezalar bazen günler boyu onu aç bırakmak olarak kararlaştırılıyordu, bunun için şükretmeli miydi bilmiyordu. Yani, ne kadar süreceği bilinmeyen saatlerce süren işkenceleri mi yoksa birkaç gün aç bırakılmayı mı seçerdiniz? Jungkook artık ne seçerdi bilmiyordu, düzgün düşünemiyordu bile.

Kurtulduğu zincirler üzerine sandalyeden kaldırılmış, yatak başlığına kelepçelenmişti en sonunda. Böylelikle kaçma çabasında bir daha bulunmamıştı.

Ciddi ciddi bir kaçığa dönüşüyordu.

Hyunglarını özlemişti.

Taehyung'ı özlemişti.

Her ne zaman büyüğü aklına gelse, kendini hıçkıra hıçkıra ağlarken buluyordu. Sesi köyün sakinlerine kadar ulaşıyordu, ama kimin umrundaydı ki? Hayır hiçbiri umursamadı, onu dinlemedi, onunla konuşmadı, ona bakmadı bile.

Bay Byun, Jungkook'a adı tanıdık gelen adam, belirli saatlerde yanına gelir ona yemek verir, kaçıp kaçmadığını veya en azından aklında bir işler çevirmediğini kontrol ederdi ancak günler geçtikçe Jungkook'un saatlerce bomboş gözlerle tavana baktığını fark ediyordu.

Öte yandan tavana takılan gözleriyle sürekli 'acaba hyunglarım beni arıyor mudur ki?' diye sayıklaya duruyordu, her ne kadar aylar geçmiş olsa da içinden hep bir 'tabii ki hala bakıyorlardır! Elbet beni bulacaklar!' umudu ile kendini avutuyordu. Asırlar gibi gelen şu koskoca aylar sonra hala ona erişemeseler de bozulmamaya çalışıyor, bir yandan kulağına ulaşan cani fısıltılardan uzak durmaya çalışıyordu, hyunglarından asla nefret etmeyecekti. Hem nihayetinde nerede olduğunu nasıl bileceklerdi?

Beyni hayatının bu boş kısımlarında her hatırasını bir bir gözlerinin önüne getiriyordu.

Taehyung'ın malikanesindeki ilk günü, Taehyung'ın nasıl değiştiği, şimdi ailesi haline gelmiş o edindiği cana yakın dostları...

Anıları daha da geriye sardı.

Ailesi, hyunglarından önceki arkadaşları-

'Bekle.'

'Onları nasıl unuturum!?'

Jetonun düşmesiyle her şey işte şimdi açıklığa kavuşmuştu. Bay Byun kesinlikle hyungı Baekhyun'ın babası olmalıydı!

Bir an gözlerini devirdi.

'Ah hadi ama tabii sanki mümkün bir şey bu, bu adam karısı ve çocukları olmadan yaşıyor da olabilir ne de olsa sık sık buraya geliyor, kapıda dikiliyor ailesi yokmuşçasına. İhtimali bile yok.'

Kendini ne kadar düzeltmeye çalışsa da aklını bunun üzerine kafa yormaktan durduramıyordu, ya bu adam Baekhyun'ın babasıysa? Kütüphane kapatıldıktan sonra ya buraya döndüyse? Doğru düşünüp düşünmediğini öğrenmek için hemen acilen bir plana ihtiyacı vardı. O adam cidden hyungının babası mıydı bilmeliydi-

'Hah iyi insan lafın üstünde gelirmiş!'

Kapının açıldığına dair kanıtlar gıcırtılar duydu, Bay Byun uzun süre önce kapıyı kilitlemeyi kesmişti kimsenin, o sürtüğün dahi haberi olmadan.

Jungkook'un kaldığı ev kimsenin umurunda değildi.

"Ah uyanmışsın? Sana biraz yiyecek getirmeye geldim, yine aç kalmak istemiyorsan karşılık verme ya da kaçmak için yine debelenme anladın mı?"

Jungkook sadece kafasını salladı ve sözde gözlerini devirdi dediklerine. Adam ellerindeki yiyebilsin diye kelepçeleri çözdü, vücudundaki zincirleri olduğu gibi bıraktı.
Jungkook sessizce teşekkür etti ve adam evi terk edemeden onu durdurdu.

"Ne istiyorsun? Sana yiyecek getirdim zaten kapa çeneni ve ye."

"B-bekle... Sana bir şey sormak istiyorum, Baekhyun sizin oğlunuz mu?"

Jungkook bir an adam onu umursamayıp evi terk edecek sanmıştı ki, hiç öyle olmadı. Adamın gözleri irileşmiş onunkilere bakıyordu, bu çocuk oğlunu nasıl biliyordu?

"Dur bir saniye, oğlumu nerden tanıyorsun?!"

"A-ah bekle bir saniye! O benim hyungım biz arkadaşız! Dur aslında... Eski bir arkadaşım mı demeliyim bilmiyorum, uzun süre önce iletişimimizi kaybettik. Lütfen eğer buradaysa onunla görüşmeme izin verin yalvarırım!"

"Adım ne demiştin sen?"

"Adım Jungkook... Jeon Jungkook, Bay Byun..."

"Jeon!? Aman tanrım dur sessizce bekle burada! Geri geleceğim!"

Jungkook adamın evden dışarı koşar adım çıktığını izlerken gözlerinin dolduğunu hissetti, gözyaşları hafifçe yanaklarından aşağı şimdiden süzülüyordu.

'Şükürler olsun!
Çıkarın beni artık buradan!'

Aylar önce kaybettiği umudu şimdi bir anda geri gelivermişti, kaptığı şansla mutlulukla dolup taşıyor, heyecanlanıyordu. Her gün somurtmaktan ve boş boş tavana bakmaktan bıkmış usanmıştı.

'Lütfen... Bu şansı kaçırmak istemiyorum...'
















"SİZİ KORKAKLAR! YİYORSA BANA YÜZÜNÜZÜ GÖSTERİN!"

Genç psikopat, Taehyung'dan bir kahkaha daha yükselmişti.

Bembeyaz bir odaya tıkılıp kalmıştı, filmlerde gördüğünüz en cani katiller ve 'deli' diye nitelendirilenlerin konduğu o boş, beyaz, küçük odalar.

Duvarlar artık boş değildi ama, Taehyung saolsun, attığı her yumruk ve tekmeden iz kalmış, duvarlar çatlamıştı.

Aynı şey vücudu için de geçerliydi.

Kelepçe ve onca darbeden morarmış, ezilmiş, kanamış bilekleri, elleri ve ayakları; onca zincirden morluklar ve derin yaralar içinde kaybolmuş vücudu ile oda içinde turlar atıp atıp duruyordu.

Bu deli kuvveti hala nerden buluyordu, kimse bilmiyordu, tuhaftı.

Durumuyla ilgili bir başka tuhaflık
daha vardı.

Babasının adamları Taehyung'ın aksine İYİCE korkmuş, yorulmuştu. Taehyung kesinlikle açtı ve yorgundu ancak bir şekilde enerjik duruyordu.
Yine de yorgundu, aylar önceki kuvveti şimdi olsaydı eğer, herkes emindi ki yine her şeyi daha fazla hasar vererek kırıp dökerdi, hiç durmadan defalarca ve defalarca.

Eh artık etrafta yürüyebiliyordu çünkü.

"HEPİNİZ BENİMLE BURADA ÖLÜP ÇÜRÜYECEKSİNİZ, NEDEN SİKTİR OLUP GİTMİYORSUNUZ!? HA TABİİ YA SİZ MAL ORDUSUNDAN FARKSIZSINIZ AMA YİNE DE ZEKİSİN DEĞİL Mİ?! KAÇMIYORSUNUZ, KAÇAMAZSINIZ DA O PİSLİK HERİF HEPİNİZİ DİZİNİZİN ÜSTÜNE İNDİRİR! DEĞİL Mİ!?"

Bir kahkaha daha duyuldu.

Tabii gülüyordu ancak bu hep böyle değildi, görevli her kim varsa onu orada yapayalnız bir başına bıraktığında Taehyung bir köşeye siner, birkez olsun karanlığa boğulma isteğiyle yüzünü dizlerine gömer, aklına türlü türlü düşünce giri verirdi.

Jungkook aklına gelirdi.

Hyungları aklına gelirdi.

Ah onları görmek için o kadar kıvranıyordu ki.

Günün sonunda bitmek bilmeyen kahkahalarını hıçkırıkları ve çığlıkları basıtırıyordu taa ki gözleri ve ciğerleri acıtana, yanana kadar.

Tıpkı Hyungları gibi.

Tıpkı Jungkook gibi.

O da umudunu kaybetmişti.

Biliyordu ki, yani sadece biliyordu ki o, kaçması imkansızdı.
Ya öldürülecekti ya da açlık bir gün ona bir son verecekti zaten.

'Yani neden artık denemeliyim ki...?'

Taehyung hepsinin bir bir yok oluşunu izledi, yine deli aklıyla kendisini baş başa bırakmışlardı.

Ama şimdi duygularıyla nereye varıyordu düşünceleri bilemiyordu.

Gözyaşları birkez daha yanaklarından süzülürken dudakları inatla son kez yukarı kıvrıldı, acı bir tebessüm sundu.

Onlarla son bir defa konuşabilmek veya bir mail, bir mesaj, bir kart göndermek istiyordu. Son defa onları ne kadar sevdiğini söylemek için sonunda basit bir 'elveda' ile.

Ama bunu yapamazdı, bu mümkün değildi artık.

Sadece bunu dinleyebilirdi ama yine kendini karanlığa bırakırken buldu kendini, ciğerleri ve gözleri yanıyordu, canı yanıyordu, aklı yerinde değildi.

Aralanmış dudakları kalbinden geçen o basit 'elvedayı' onlara ulaştırmak istiyordu fakat Taehyung sadece etrafını çevreleyen beyaz delik deşik duvarlara elveda edebilmişti.







~

Benim de kafa gidik
İçimden bir devam etmek geldi

Continue Reading

You'll Also Like

6.4M 536K 48
Taehyung, hastalanan evcil hayvanını götürdüğü veterinere ilk görüşte aşık olur ve onun dikkatini çekebilmek için bütün yolları denemeye başlar. önem...
154K 16.4K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
878K 70.4K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
75.1K 5.6K 37
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...