güneşin oğlu geceye tutulmuş]...

By staywnini

46.3K 6.4K 2.8K

"Beni sevmiyorsun." Kana bulanmış ellerinden tekini farkında olmadan sarı tutamlarının arasından geçirdi. O b... More

giriş // melez kampının önemli isimlerini tanıyalım
1 // apollon'a adanan patates kızartmaları
2 // ben seni unutmak için sevmedim
3 // sen canımı yakmazsın
4 // kehanet babamın işi, senin değil
5 // jongin'in gülümsemesi
6 // benimle güvende olurdun
7 // yeraltı yolcuları
8 // zalim ebeveyn apollon
9 // sarışın
10 // halhal
11 // sarışın melezlerle sehunun dertte olan başı
12 // kimse özlemek zorunda kalmamış
13 // jongdae'nin hançeri
14 // kayınpeder ile sevgi dolu karılaşma
15 // senin gibi korkak olmayacağım
16 // dik dur, yüzleş, senin bir yüreğin var
18 // nasıldı jongin'in gözleri
19 // içimdeki çiçekler bırak solsun ben yenisini ekerim
20 // sana yenik düşmekten dizlerimdeki yaralar iyileşmiyor
21 // sarı laleler ve beyaz güller
22 // tilkinin kürkçüye olan aşkı bitmez elbet bulur dükkanı
23 // ne kadar siyah olursan ol güneşim sensin benim
24 // yixing herzaman haklıdır
25 // arka cebimizde taşımamız gereken hançerler
26 // yaraların için başkalarına gitme ben sararım hepsini
27 // ailem sensin
28 // jongin'in gözlerini ezberlemek
29 // bana ne yaptığını buldum
30 // tanrılar iyi ebeveynler değildir
31 // tanrının tanrılara inanmayan oğlu
32 // (m)inseok'un yeni kitaplığı
33 // seni seviyorum diyebilenler ve diyemeyenler

17 // bir gecede ne kadar kalp kırılabilirse o kadar

1.2K 171 87
By staywnini

Bölüm 17 // Bir Gecede Ne Kadar Kalp Kırılabilirse O Kadar

"Chanyeol, beni bir bebekmişim gibi kucağına oturtamazsın." Baekhyun sinirli sinirli sevgilisine baktığında Hermes'in oğlu gülümseyerek başını yana yatırdı. Bunun gerçek olduğuna inanmakta hâlâ zorluk çekiyordu. Yılları sevdiği çocuk tarafından kırılarak geçerken her şey değişmişti, bir haftadır hayallerini yaşıyordu ve kamp hiç olmadığı kadar huzurluydu! Pekâlâ, hiç olmadığı kadar da değildi açıkcası...

"Ama," dedi tatlı tatlı. "Sen benim minicik-" Dizlerinde oturmakta olan bu sözde minicik eleman elinde tuttuğu çatalı tehditkârca suratına doğrulttuğunda cümlenin yönünü değiştirme kararı almıştı. "Erkeksi, güçlü mü güçlü sevgilimsin. Bu yüzden kucağımdan indiriyorum seni, evet." Paniklemiş suratı masada oturan herkesi gülümsetti. İkisi sevgili olunca ayrı yemek masaları birleşmiş, iki arkadaş grubu birlikte takılmaya başlamıştı. Elbette Sehun dışında.

Hades'in oğlu kimseye bir şey söylemeden kayıplara karışmıştı. Jongdae ve Jongin ise yeraltından döndüklerinden beri neşeli görünmeye çalışsa da durgundular, Yixing ve Chanyeol onların birbirlerinden uzak durduğunu farketmiş fakat bir şey sormaya cesaret edememişlerdi. Ne olduğunu anlayan tek kişi Baekhyun'du elbette, yine de sevgilisi dahil kimseye bundan bahsetme gibi bir düşüncesi yoktu. Minseok ve Kyungsoo bile Jongin ile Sehun arasında olanlar hakkında bir şey bilmiyordu.

"Birbirlerine çok yakışıyorlar," Yixing en yakın dostunun gülen yüzüne gülerek baktı, ellerini kalbinde birleştirerek. Nihayet mutlu bir çift görmek onun için güzeldi. "Unutmayın ki zıt kutuplar birbirini çeker. Annem ve Ares gibi."

Zıt kutuplar. Jongin tabağındaki makarnayla oynarken Yixing'in söylediğini birkaç kere aklında tekrar etti. Kendi zıt kutbu, Sehun tam olarak neredeydi? Neden Baekhyun onun hakkında hiçbir şey söylemiyordu? Gerçi yeraltından dönmüş biri olarak tek derdi bu değildi. Göz ucuyla karşısında Minseok ile konuşan abisine baktı. Artık sevdiği çöreklerden alıp ona vermiyordu ancak Jongdae geleneği devam ettirmekte ısrarcıydı.

Tabağındaki çörek beni ye der gibi bakmasına rağmen Jongin'de bir şeyler yemeye derman yoktu. Döndüklerinden beri tek bir kelime konuşmamışlardı, ve Sehun'dan daha çok onu özlüyordu.

Flashback- Yeraltı

"Sana söylediğim şeyleri tekrar edeceksin Jongin." dedi babası açlıktan bitap düşmüş çocuğuna bakarak. Tamamen tanrısal formunda, tüm ihtişamıyla büyük salonun ortasında ufacık çocuklarına bakarken tüm büyük tanrılar gibi korkunçtu.

Yeraltında, Hades ve kendisinin huzurunda çocuğa yemin ettirirse tanrı serbest kalmalarına izin verecekti. Aksi halde Olimpos Hades'e düşman olmaya ve Apollon'un safında durmaya hazırdı ki, tanrıları bu konuda ikna etmek güneşin, şifanın ve daha birçok şeyin tanrısı olan Apollon için pek de kolay olmamıştı. "Ben de kardeşinle seni buradan kurtaracağım."

Jongin başını sallarken yeraltının efendisi bu durumdan hiç hoşnut değildi fakat Olimpos'u karşısına alırsa çok daha büyük sıkıntılar onu bekliyordu.

"Bir ölümlünün ömrüne ömür eklemeyeceğime ve çoktan ölmüş birini yeniden hayata bağlamayacağıma tanrı Apollon ve tanrı Hades'in önünde yemin ediyor; aksi hâlde kurtardığım cana karşılık kendi canımın, ve bana hayat bağı ile bağlı kardeşimin canının yeraltına kefaret olarak alınmasını kabul ediyorum."

Ve sarışın babasının dediklerini hiç düşünmeden, harfiyen tekrarladı. Zaten kimseyi ölümden döndürmek gibi bir gücü falan yoktu, sadece abisini de alıp buradan çıkmak ve Sehun'u görmek istiyordu.

Ancak Jongin Sehun'u göremedi. Babası Jongdae ile kendisini kampın kapılarına yolladığında görmeyi beklediği şeyler farklıydı. Üstelik Apollon ona aptal bir yeminden fazlasını söylesin, hiç olmazsa saçlarını okşayıp 'Nasılsın evlat? Ölümden dönmeni saymazsak elbette.' tarzı bir şeyler desin diye de beklemişti. Elbette bu da gerçekleşmemişti, fakat babası Jongdae ile konuşmuştu. Ne hakkında olduğunu soramayacak kadar kırgındı abisine.

"Sen ne diyorsun Jongin?" Chanyeol eliyle hafifçe dostunun omzunu dürttüğünde sarışın daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Herkes ona bakıyordu fakat ne demesi gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu. "Üzgünüm, dalmışım." dedi bu yüzden kibarca. "Tekrar sorar mısın?"

"Bu gece Kyungsoo'nun kulübesinde kalalım diyoruz. Kheiron'un odasından film izleyebilmemiz için sinema sistemini çaldım da." Bunu söylerken oldukça gururluydu elbette fakat yakalanırsa bir hafta boyunca banyoları yıkayacağını da biliyordu.

"Gece gizlice uyanıp Zeus'un çirkin heykeline işeyeceğim."

"Hayır, babamın üstüne işemeyeceksin Baekhyun."

"Kulağa eğlenceli geliyor." Yüzüne zoraki bir tebessüm yerleştirerek başını yana eğdi. Dostlarının neşeli hâlleri hoşuna gitse de yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. "Ancak katılamayacağım. Erkenden uyumayı düşünüyorum."

"Hadi ama," Yixing uzanıp elini tuttu. Gözlerine bakmamalıydı, bakarsa ikna olurdu çünkü. "Jongdae de gelmiyor zaten. Kaç gündür böylesiniz ve sizin için endişeleniyoruz."

"Gerçekten üzgünüm, birdahaki sefere söz sizinleyim." Ellerini dostunun elleri arasından kurtarıp yemek tepsisini aldı ve ayağa kalktı. Hava çoktan kararmaya başlamıştı ve yorgundu. "Benim yerime de eğlenin, iyi geceler çocuklar."

Sonrasında neredeyse koşarak yemekhaneyi terketti. İnsanların içinde olmaktan normalde zevk alan kendisi, artık sadece boğuluyor gibi hissediyordu. Onu en çok seven insan bile yalan söylediyse diğerlerinin farkı neydi ki?

Aklında direk yatağına gidip yatmak vardı fakat adımları onu ormana yöneltti. Belki biraz yürürse daha iyi olurdu. Günlerdir sahip olduğu gücü, ettiği yemini ve Sehun'u düşünmekten zaten tam olarak uyuyamıyordu. Doğru düzgün bir şeyler yemeye kalksa aklına yeraltı geldiğinden de iyice zayıflamıştı. Geçirdiği en kötü yazdı. En kötü.

Yaz meltemi tişörtünün içinden bedenini okşarken ormanın içine doğru yürümeyi sürdürdü. Düşünceleri beynini öylesine sarmıştı ki, bir ağaç nimfasının yaydığı ışıkla ona yön gösterdiğini farketmedi. Dalgın dalgın takip etti sadece, küçük nimfa arada bir ona doğru dönüp gülümsüyordu. Aslında bu şaşılacak bir şey değildi, Jongin onları sık sık tedavi ettiğinden bütün orman sarışını severdi zaten.

Ancak birden ortadan kaybolduğunda Jongin durdu. Farketmeden yol gösterici edindiği küçük arkadaşını kaybetmek onu yeniden düşüncelerinden ayırmaya yetmişti. Başını iki yana sallayıp geldiği yere baktı, burası Sehun ile geldiği yerdi. Aniden kalbine bir ağrı girdi, sanki hissetmiş gibiydi. Burada olduğunu hissetmiş gibi.

Biraz heyecan biraz da korkuyla arkasını döndüğünde, işte oradaydı. Bir kütüğün üzerine oturmuş, kendisine bakıyordu. Jongin gördüğü yüz ile neredeyse ağlayacak gibi oldu. Halbuki onu yanlızca bir haftadır görmüyordu.

"Sehun?" dedi ürkekçe yanına yaklaşırken. Hayal görmüyordu değil mi? Sevdiği çocuk bir akşam vakti ormanda yürürken karşısında gerçekten belirmişti yani?

"Jongin." Evet, hayal değildi. Güneş batmak üzere olduğundan ormanın içinde de pek ışık yoktu fakat görebiliyordu. Porselen tenini ve siyah saçlarını, çökmüş yüzünü. "Nimfanın seni bu kadar çabuk buraya ulaştıracağını düşünmemiştim."

O an sarışının kafasına dank etti. Nimfanın ışığını daha ormana girmeden, kampın içinden farkedip oraya doğru yönelmişti. Tanrılarım, dedi içinden kalbi güm güm atarken. Sehun burada, bir nimfayı beni alması için yollamış. "Oh, sendin demek." Ancak bunları dışına yansıtacak gücü kendinde bulamıyordu.

"Seninle başka nasıl konuşacağımı bilemedim." Ellerini siyah şortunun cebine sokmuş, öylece gözlerine bakarken Jongin'in aklından tonla soru geçiyordu fakat nasılsa bir şekilde bunların hiçbirine cevap alamayacağını da farketmişti.

Yanına gidip kütüğün boş kısmına oturdu. Geçen seferkinin aksine çimlerde değildiler. "Kampa gelebilirdin. Arkadaşların seni merak ediyor." Durakladı. Bunu söylese mi emin değildi ama madem onunla konuşmaya gelmişti, söyleyecekti. "Ben de öyle. Seni merak ettim."

"Kampa gelmeyeceğim Jongin." Sesi bir bıçak kadar keskindi.

"Pekâlâ." dedi sarışın sessizce. İçinden onu öpmek geçiyordu fakat bunun için fazlasıyla garip bir ortamdı. Üstelik artık Sehun onun için sadece sadece ilk âşkı değil, abisinin eski sevgilisiydi. "Öyleyse neden buradasın?"

Hades'in oğlu hemen cevap vermedi. Jongin'in fazlasıyla zayıflamış bedeni kendisini daha da kötü hissetmesine neden olmuştu. "Senden özür dilemek için."

"Yeraltına hapsolmamız senin suçun değildi, bilemezdin."

"Hayır, benim suçumdu. Sarışın, ben düşündüğünden daha kötü biriyim. Takıntılarım uğrunda ölebilirdin." Jongin neden bahsettiğini anlamamıştı, ve sevdiği çocuğun yüzündeki ifade nedense abisinin yeraltındaki haliyle hayli benzerdi. "Takıntıların mı?"

"Evet öyle. Sana yardım ederken bile kendimi düşünüyormuşum, ben de biraz geç farkettim." Sesinde acı bir gülümseme vardı, Jongin elbette anında kötüye yoramayacak kadar çok seviyordu onu. Başına ne gelmişse sevgiden gelmişti zaten. "Ne demek istediğini biraz açmalısın sanırım Sehun."

"Nereden başlamalıyım?" Birkaç saniye durakladı. "Seninle revirde ilgilendim çünkü bana abini hatırlat istedim, halbuki hiç benzemiyordunuz." Hades'in oğlu yanındaki sarışın oğlana bakmadığından sözleriyle birlikte yüzünde oluşan ifadeyi göremedi. Kalbinin nasıl sıkıştığını farketmedi, Jongin'in nefes alıp alamadığını sormadı kendine, alamıyordu. "Sonrasında belki seninleyken benden nefret etmez dedim, çünkü en sevdiği şey sendin. Aklını karıştırdım, gerçekten üzgünüm Jongin." Sehun bunları söylerken rahattı, nasıl olsa sadece biraz takıldık diye düşünüyordu çünkü. Görev yüzünden neredeyse hiç baş başa kalmadık bile, bana büyük bir şeyler hissediyor olamaz. Oh, ama hissediyordu. Apollon'un sözlerine biraz olsun kulak assa, ya da Jongin'in gözlerine dikkatli baksa anlardı ancak bunlardan birini bile yapmayı hiç düşünmemişti. "Seni biraz kıskanıyordum aslında, beni de senin gibi sevsin istedim."

Aşk adil bir oyun değildi. Afrodit'te, aramızda kalsın, kalpsizin tekiydi açıkcası. Jongin Sehun tarafından sevilmek nasıl diye düşünürken, Sehun bunu Jongdae için düşünüyordu. Olan yine genç şifacıya olmuştu. Sarışın birazdan bayılacak gibi hissediyordu gerçekten de. Kalkıp gitmek istese de ayaklarının bağı çözülmüş gibiydi, bu nedenle yutkundu sadece. Ağlayıp onu hiç sevmemiş sevdiğine rezil olmak istemiyordu. Kalbine biraz bile dokunamamıştı.

"Sana bir tanesi dışında yalan söylemedim ama. Gerçekten de sevimliydin, elini tutmak, öpmek istedim. Ancak benimle güvende olmazdın Jongin, olmadın da. Ben abini severken bu imkansız." Yine de o zaman söylerken yalan olduğunu düşünmemişti.

"Bunu sana söylemeye geldim, aramızdaki şeyler büyümeden bilmeni istediğim için." Sarışın sessizliğini sürdürdüğünden Sehun içini boşaltmaya devam ediyordu. Sadece dönüp baksa yanında bir enkaz olduğunu görecekti. "Keşke yapmasaydım, çünkü sen gerçekten de tanıdığım en tatlı ve iyi kalpli insandın. Sadece aramızda olabilecek bir dostluğu kaybettim. Özür dilerim Jongin."

"Özür dileyince," dedi sarışın derin bir nefes alıp gökyüzüne bakarak. Yukarı bakarsa gözyaşları akmazdı, sesi de titremezdi böylece. Sık sık yutkunması gerekiyordu belki ama Sehun zaten yüzüne bakmıyordu. "Verdiğiniz hasarlar onarılmıyor. O yüzden bunu söylemeyi kesin."

"Haklısın."

"Haklı olmam da bana bir şey kazandırmıyor." Canı öylesine yanıyordu ki, yok olmak istiyordu olduğu yerde. Keşke biri gelip alsaydı onu. Ne bileyim, ölü annesi, ya da tanrı olan ve sadece üç kez gördüğü babası?  Gözyaşlarını omzuna akıtacağı birilerine ihtiyacı vardı. "Keşke haklı değil de, beş para etmez bir korkak olsaydım." Canından çok sevdiği çocuk için bunları düşüneceği, ölse aklına gelmezdi.

"Beş para etmez bir korkak olmak da, emin ol ki hiç iyi hissettirmiyor." Sessizce bir süre öylece oturdular. Jongin içinden keşke gitse diyordu, Sehun ise keşke gitsem. Bu kampı çok seviyordu, arkadaşlarını, bomboş kulübesini ve bir Apollon oğlunu. Ancak gitmesi gerekiyordu çünkü nefes almak zordu.

Sadece kendisinin nefes alamadığını zannedecek kadar da bencildi. Sanki sadece kendisi âşık olabilirdi onun için, yanıbaşındaki güzel sarışın ona karşı bir şeyler hisssetmemişti. Sevilemezdi, Hades'in oğluydu. "Geldiğimden diğerlerine bahsetmesen olur mu? Baekhyun benden artık nefret ediyor. Kampın geri kalanı da öyle olmalı."

Ben neden nefret edemiyorum peki? Sehun'u unutmak için sevmedim diye söz vermişti kendine, kalbini kırsın diye mi sevmişti yani? Bunun yerine unutmayı tercih ederdi.

Sarışın cevap vermeyince Sehun ayağa kalktı ve neredeyse tamamen kararmış havada Jongin'in karşısında dikildi. Gözleri yerine zayıflamış ayak bileklerine bakmak daha az vicdanını acıtacaktı. "Hoşcakal sarışın, keşke böyle tanışmasaydık."

Şifacı sessiz kaldı, diyecek bir şeyi yoktu. Hoşca kalamayacaktı çünkü, son iki hafta içinde kaldıramayacağı o kadar çok şey üzerine binmişti ki. Devamlı şaka yollu on sekiz bile değilim derdi, ancak şimdi hiç şaka gibi gelmiyordu ona. Gerçekten de onun yaşında birinin, yarı tanrı olsa bile, kaldırabileceği şeyler miydi bunlar?

İçinden ona kadar saydı ve bulutsuz gökyüzünde tutunacak bir şeyler aradı. Hades'in oğlu arkasını dönene kadar. Ancak tam, kalbine bir kazık sokmuş ve gitmekte olan bu melezin sırtını izlemeye hazırlanmıştı ki, kamp tarafından gelen bir ses ikisinin de kas katı kesilmesine neden oldu. "Jongin! Yakınlardaysan ses ver bana." Abisiydi. Sehun yutkundu, Jongin ise gökyüzüne bakmaya devam etti. Fakat ikisinden de ses çıkmadı. "Tamam, ses vermek zorunda değilsin, sadece hava karardı. Kulübeye dön lütfen."

Burada bulunmak istemiyordu, tanrılar aşkına. Kalkacak gücü yoktu, fakat kalkmazsa Jongdae onları bulacaktı ve gelmiş geçmiş en garip, can yakıcı aşk üçgenine giriverecekti. Bu nedenle yapabilirsin, dedi içinden kendi kendine. Sen gelmiş geçmiş en büyük şifacısın, hadi yatağımıza dönüp kalp yaralarımızı saralım!

Böylece kalktı. Sehun'a bir saniye bile bakmadı, Jongdae'ye de ses vermeyecekti. En çok sevdiği iki insandan kaçmak başına gelenlerden sonra o kadar da zor değildi açıkcası.

Çabucak abisinin geldiği taraftan başka bir yola saptı ve Hades'in oğlu ne yaptığını bile anlayamadan karanlığın içinde kayboldu. Hızlı adımları sessiz alanda oldukça büyük ses yaratmıştı şimdi. "Sen misin Jongin?" dedi oldukça yaklaşmış olan ses. Sehun ne yapacağını şaşırmıştı, sarışın gibi kaçmayı düşündü. Fakat yüreğine söz geçiremedi. Muhtemelen onu görürse kamptan bir daha ayrılamayabilirdi, yine de yapamadı işte. Jongdae elinde minik bir fenerle, çalıların arasından belirip karşısında dikildiğinde, hâlâ olduğu yerde duruyordu.

Jongin'in onu gördüğü andan daha farklı oldu karşılaşmaları. Küçük olan sarışın korkmuş, biraz da mutlu bir ifade takınmıştı. Jongdae'nin yüzündeyse ilk başta endişe vardı  ama yarı tanrıyı gördüğü gibi donuklaşmıştı bakışları. Kendisi yaprak gibi titrerken saatlerce dümdüz durabilecekmiş gibi görünüyordu. Bu durum canını yaktı.

Onun gibi tepkisiz kalmayı o kadar isterdi ki...Ancak ne kadar zayıf da olsa sağlıklı, ufak tefek bedenini görmek yüreğini daraltmak yerine ferahlatmıştı. Nefes alıyordu, altın sarısı saçları parlıyordu ve nasıl bıraktıysa öyleydi. Neredeyse tanrılara şükredecekti.

"Senin..." dedi aslında fazlsıyla afallamış halde olan nişancı. Görmeyi beklediği görüntü bu değildi, kesinlikle değildi. Arkasını dönüp kaçmak istiyordu. "Senin burada ne işin var?"

"Jongin'den özür dilemeye geldim." Zar zor yutkunarak gözlerine baktı. Onun karşısında cesur gözükmeyi çok isterdi, fakat buna gücü yoktu. "Seni sevdiğim için özür diledim ondan. Biraz önce gitti."

"Ne için dedin?" Feneri tutan elleri titremeye başlamıştı duyduklarıyla, Sehun'un porselen teninden akan yaşı zar zor gördü. Ağlıyor muydu?

"Seni bir kez daha görürsem gidemeyecek kadar çok sevdiğim için." Birkaç adım atıp iyice kendisinden neredeyse iki yaş büyük olan yarı tanrıya yaklaştı. O böyle yapınca Jongdae de birkaç adım geri atmıştı. Bu Sehun'u daha çok üzdü ancak madem buradaydı, söyleyecekti işte. "Seni seviyorum Jongdae, ve bu beni öldürüyor."

Sevdiği çocuk gözlerinin içine bakarak onu sevdiğini söylediği için bu kadar kötü hissedeceğini kırk yıl düşünse aklına getirmezdi. Akşam saati ormanın içinde böyle bir itiraf alacağını da. "Yeni ölümden dönmüşken gelip ilk yaptığın şey Jongin'den ayrılmak mı oldu gerçekten?"

"Ciddi bir şey değildi aramızdaki, sadece kızmıştır eminim." dedi Hades'in oğlu hayal kırıklığıyla. Seni seviyorum diyordu, onun ise tek düşündüğü kardeşiydi. Jongdae bunun için de mi kızacaktı ona?

"Gitmeliyim Sehun." Biraz daha burda kalırsa hoş şeyler olmayacağına emindi. Bu nedenle birkaç adım daha geri gidip arkasını dönmeye yeltendi. Ancak Sehun'un hiç gidesi yok gibiydi.

"Ne yaptım da benden ayrılmana sebep oldum bilmiyorum." Gelmiş geçmiş en aptal ve çaresiz insan olarak tarihe geçmeye hazırdı, sarışın nişancı gitmek için böyle acele ederken. Annesi buraya gelmesi ve özür dilemesi konusunda cesaretlendirmişti, kolay olacak demişti ona. Neden kolay olmuyordu? "Arkadaşlarım bana kızgın, Jongin muhtemelen benden nefret ediyor." Yine ufak adımlarla yaklaştı oğlana. "Ancak gözlerimin içine bakıp beni biraz olsun sevdiğini söylesen, bu kampta kalmaya hazırım. Seninle."

Jongdae içinden adil değil diye geçirdi. Herkes istediği gibi duygularını söylemekte özgürdü ama kendisine gelince sonsuza kadar saklamak zorundaydı öyle mi? Jongin Afrodit için kalpsiz tanımını kullanıyor olabilirdi. Ancak nişancı melez için tanrıça kaltağın tekiydi.

Gözlerini kapatıp birkaç saniye için Sehun'un ıslak fakat oldukça keskin bakışlarından kaçtı. Keşke Chanyeoller ile sinema gecesini kabul etseydi de, Jongin'in yatağında olmadığını farkedip buraya kadar gelmeseydi. Keşke hiç bu aptal melezi sevmeseydi. Keşke şu an kalbi dursaydı ya da. Dileklerinden hiçbiri gerçek olmadı.

Nihayet cesaretini toplayıp gözkapaklarını araladığında, onun ince ve zarif dudaklarına ne kadar yapışmak istese de muhtemelen ömür boyu ağırlığı altında ezileceği en büyük yalanı söyledi. Gözlerine bakarak, melezin kalbini acımasız bir şekilde kırdı. "Seni biraz bile sevmiyorum Oh Sehun."

---


















Continue Reading

You'll Also Like

126K 22.1K 17
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
22.6K 4K 12
"Başka birine aşık olmaktansa, fazlasıyla senin olmakla meşgulüm." "Bebeğim, ikimiz de biliyoruz."
12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
29.7K 1.2K 43
Bu kitap Yabani dizisinin 28. bölümünden sonra ASLAZ cephesinde yaşanan olayları konu aldığım bir kitaptır. Görmek istediğimiz fakat tüm beklentileri...