fallen in love while on my wa...

scoriddle

58.2K 4.1K 5K

En iyi arkadaşınıza âşık olduğunuzu fark ettiniz ve bu konuda ne yapacağınızı bilmiyor musunuz? Harika, öğren... Еще

ii
iii
iv
v
vi
vii
viii
ix
x
xi
xii
xiii

i

9.8K 449 569
scoriddle

Ekim ayının kasvetli bir sabahında güneş kendini bulutların ardına gizlemişti. Yatakhaneye verdiği loş görünüm yüzünden kendimi saat dokuza kadar yataktan çıkmaya ikna edemedim. Yani, tabii o sırada saatin dokuzu geçtiğini bilmiyordum. Yalnızca saatler önce herkesin kahvaltıya indiğini hatırlıyorum, onlara beş dakika sonra yetişeceğimi söylemiş ve kapı arkalarından kapanır kapanmaz uykuya dalmıştım. Lanet olsun.

Saati gördüğüm anda yataktan kendime küfürler ederek fırladım. Bu sabah İksir dersimiz vardı ve her ne kadar Profesör Slughorn ile aram iyi olsa da bir kez daha geç kalırsam dersten geçebileceğimi sanmıyordum. Slughorn genel zamanda herkese karşı iyi biri olabilir, ancak tembellik ederek sinirlendiediğinizde hiç de öyle olmuyordu. Zaafı zeki öğrenciler olan birinin, derslerine sürekli geç kalan öğrencisini sevmesini bekleyemezsiniz zaten.

Aceleyle giyinirken gömleğimi dahi iliklemeden süveterimi üstüme geçirdim. Hâlâ pantolonumun sıkışmış fermuarını yukarı çekmeye çalışırken, çoktan kitabım ve asamla koşmaya başlamıştım bile. Yolda düzeltecek bolca vaktim olacaktı nasılsa. Yine de geç kaldığım zamanlarda şatonun bu denli büyük oluşundan nefret ediyordum, kuleden zindanlara inmek bile nereden baksanız on dakika sürüyordu. İlk senemizde Peter'ın okulda kaybolduğunu anımsıyorum, üç kişi birleşip onu bulmaya çalıştığımızda bile yaklaşık kırk dakika aramak zorunda kalmıştık. Neyse ki artık insanların yerini bulmamızı sağlayan ve kestirmelerle dolu bir haritamız var, tek problem şu ki; Gryffindor kulesinden zindanlara olan tek kestirme, kendimi merdiven boşluğundan aşağıya bırakmak.

Koşuştururken mümkün olduğunca üstümdekileri düzeltmiş, dağılmış saçlarıma şekil vermeye çalışmıştım. Fazla uyumaktan şişmiş gözlerimin ya da yıkanmamış saçımın hâlini düşünmek istemiyordum, üstelik göz kalemi sürecek vaktim de olmamıştı. Severus Snape'ten bile daha berbat göründüğüme bahse girebilirdim. Hayır, şaka yapıyorum. Kimse onun kadar boktan görünemez --Filch dışında.

Sınıfın kapısını gürültüyle açtığımda tüm kafalar bana döndü. Biliyorum, dersin sonuna ancak yetişebilmiştim ve Slughorn beni fırsat bulduğu anda öldürecekti. Mahçup bir sırıtışla alt dudağımı dişleyip ağır ağır içeri girdim. Profesörün yüzündeki memnuniyetsiz ifadeyi görmezden gelmeye çalışıyordum. Arkadaşlarımın yanına yaklaştıkça yoğun bir koku duydum; karamel, tıraş losyonu ve parşömen kokusunun harmanlanmış hâli gibiydi. İlginç bir birleşimdi ama bir o kadar da güzeldi. Yüzümdeki mahcubiyet ifadesi ne zaman silindi de, bu tanıdık kokuyla gülümsemeye başladım bilmiyorum. James ve Peter'ın yanına otururken kokunun sahibini bulmak için etrafa bakındım. “Hey,” dedim. “Remus da mı burada?”

“Remus mu? Hayır.” Peter şaşkınca sorduğunda, en az onun kadar şaşırmışlıkla etrafa bakınmaya devam ettim. Remus normalde salı günleri İksir dersi almıyordu, biliyorum. Bunun sebebi geçen yıl dersi verememiş olanlara bir sonraki senelerinde fazladan bir günlük İksir dersi daha eklenmişti --bu da Remus hariç hepimize demek oluyor. Yani şimdi Remus muhtemelen Aritmansi dersinde olmalıydı, ama anlamsız bir şekilde bütün derslikten Remus'un tıraş losyonu kokuyordu. Onun burada olduğuna inancım, Peter'a olan inancımdan bile kuvvetliydi. “Alay etme benimle,” dedim, Slughorn'un duyamayacağı kadar alçak, ama çevredekilerin duyabileceği kadar yüksekti sesim. “Kokusunu alabiliyorum. Biliyorsun, köpek duyuları.” Cümlenin sonuna doğru fısıldamış ve sırıtarak sınıfın ortasındaki kazanı kontrol eden profesöre bakınmaya başlamıştım. Yan taraftan birkaç kişinin güldüğünü duyabiliyordum, onları umursamadım. Ve Remus ise sahiden etrafta görünmüyordu, ben gelmeden önce gitmiş olmalıydı.

“Pati?” James beni görebilmek için masaya eğilerek dirseğini dayamış, başını da avuç içine yatırmıştı. Yüzünde haylaz bir gülümseme vardı. Ben neden durmadan gülümsediğimi bilmiyorum ama ona aynı derecede keyifli bir gülümsemeyle döndüm. Anlamsızca mutlu hissediyordum, en azından James bana başıyla kara tahtayı işaret edene dek. Tahtada düzgün bir el yazısıyla kocaman bir Amortentia yazısı okunuyordu. Daha anlaşılır bir şekilde söyleyecek olursam; aşk iksiri.
O an başımdan aşağı koca bir kazan Yaşayan Ölüm İçkisi döküldüğüne yemin edebilirdim. Bir anda tüm vücudum ağırlaşmış, etraftaki sesler boğuklaşmıştı. Kafamın içinde bir çınlama vardı, gözlerim tahtadaki yazıda takılı kalmıştı. Olamaz, diye düşündüm. Çöktüğümü hissediyordum. Bu doğru olamaz.

“Bunu bize ne zaman açıklamayı düşünüyordun, Siri?”

James'in yanıma yaklaşıp kolumu dürtüklemesiyle sarsıldım. Gözlerimi tahtadaki yazıdan zorlukla ayırıp dostuma çevirdim. James hâlâ arsızca gülüyordu, sanki yaşadığım bu mental çöküşten zevk alıyordu. Tüm kanın yüzüme hücum ettiğini hissettim. Ona cevap verebilmek için ağzımı açtım ama sesimi çıkaramadım. Bacaklarım uyuşmuştu, terleyen avuç içlerimi pantolonuma sildikten sonra kendimi ayağa kalkmaya zorladım. Kokunun yok olduğunu fark ettim, profesör küçük kazanın kapağını kapatmıştı. Bir şeyler söylüyordu ancak onu dinlemiyordum. Yakın çevremizdeki, beni duyduklarına emin olduğum kişilerin bakışlarını üzerimde hissediyordum. Bunlara Peter ve James de dahildi. Hepsinin alayla güldüklerinin farkındaydım ve yerin dibine girme isteğim katlanarak artmaya başlamıştı. Yüzümün kıpkırmızı oluşu ya da dizlerimin titremesini umursamadan henüz on dakika önce geçtiğim kapıya yaklaştım. Başkaları da kalkmış, sınıftan çıkmaya çalışıyorlardı. Anlaşılan ders bitmişti ama ben de bitmiştim. İnsan kalabalığını yararak kendimi sınıftan dışarı attım ve dosdoğru koşmaya başladım.

Uzun süre koştum, soluksuz kalana dek merdivenleri tırmandım. Nefes alabilmek için durduğumda ayaklarımın beni Gryffindor kulesine geri getirdiğini fark ettim. Bir sonraki derse çok az bir vakit olmalıydı, ama o an bunu umursamadım. Hayatımda daha çok utandığım başka bir an olduğunu sanmıyordum, dolayısıyla tek yapmak istediğim her şeyi unutana dek yorganımın altında saklanmaktı. Parolayı söyleyip aceleyle içeri girdim. Kırmızıya bürünmüş salonda kimseler yoktu. Tek oluşuma şükürler ederek şöminenin karşısındaki kanepeye attım kendimi. Hâlâ koşmanın etkisiyle nefes nefese bir hâldeydim. Arkama yaslanırken bacaklarımı karnıma çekip, kollarımı da çevresine doladım. Gözlerim boşluktayken aklımda tek bir soru vardı:

Aşk iksiri neden Remus gibi kokuyordu?
⠀⠀⠀⠀⠀
⠀⠀⠀
⠀⠀
Bir ara dalıp gitmiş olmalıyım ki, gürültüyü duyduğumda sıçrayarak uyandım. Ortak salon şimdi öğrencilerle dolup taşıyordu. Gözlerimi açınca Remus'un yanımda oturmuş, kitap okuduğunu gördüm. Tutulmuş boynumu ovarak başımı kaldırınca ise ayaklarımızın dibinde yere oturmuş, birinci sınıf öğrencileri gibi el kızartmaca oynayan James ve Peter'ı gördüm. Bir an için bomboş olan belleğim yavaş yavaş yerine gelince kalbim yine bir maraton koşmuşum gibi atmaya başlamıştı. Dönüp yeniden Remus'a baktım, kitabını kapatmış ve bana bakıyordu. Yoksa biliyor muydu?

“Günaydın, ahmak. Tüm dersleri kaçırdığını biliyor musun?”

Ayıplarcasına konuştuğunda zorlukla yutkundum. Yüzünde garip bir ifade vardı, sanki beni şüpheyle süzüyordu. Biliyordu, kesinlikle biliyordu. Nefesimin daraldığını hissettim. Kendimi nasıl açıklayacağımı bilmiyordum bile. Saatlerce bunun nasıl mümkün olabildiği ihtimâline kafa yormuş ama mantıklı hiçbir açıklama bulamamıştım. Remus'a âşık olamazdım. Bu çok saçmaydı, kim en yakın arkadaşına âşık olurdu ki? Dostluğumuza, aramızdaki güvene ihanet etmektense ölmeyi yeğlerdim. Hayır, ona kesinlikle âşık değildim. Sadece şu an beni süzen gözleri yeşilin en sevdiğim tonuydu, tıraş losyonu çok güzel kokuyordu, karamelli donut yediğinde parmaklarına bulaşan karameli yalarken sevimli görünüyordu, asla yanında en az bir kitap olmadan gezmediği için daima parşömen kokuyordu, kahve saçları güneş ışığının altında bal rengine dönüyor ve yüzündeki yara izlerine rağmen onu çok yakışıklı gösteriyordu ama bu ona âşık olduğum anlamına gelmezdi. “Ben,” diye mırıldandım, ne diyeceğimi bilemeden. Kaşlarını çattı, alnı kırışmış ve gözlerindeki öfke şömineden yansıyan ateşin ışığıyla parlamıştı. Bu görüntüyle dilim tutuldu. “Ben..”

“Eğer hastaysan Madam Pomfrey'e gitmeliydin, seni salak. Koltukta uyuyarak iyileşeceğini mi düşünüyorsun? Üstelik tüm gün yemek bile yemedin.” Sesindeki öfke giderek azaldı ve en sonunda tamamen yumuşak bir tona büründü. James ve Peter oyunu bırakmış ve bize dikkat kesilmişlerdi. Onlara bakmasam da bunun farkındaydım. “Al,” dedi, yan taraftan aldığı içi dopdolu bir tabağı bana uzatırken. “Sana yemek ayırdım.”

Uzattığı tabağı titreyen ellerimle tutmaya çalıştım ancak beceremedim. Kalbim hâlâ deli gibi atıyor, yüzüm giderek daha çok ısınıyordu. Tabağı bile tutamadığımı fark ettiğinde iç çekti, bana yanaşıp kendi kucağına koydu. “Sana inanamıyorum,” diye mırıldandı. Kaşları hâlâ çatıktı ama sesinde şefkât vardı. “Berbat bir hâldesin ve hâlâ kendi bildiğini yapıyorsun.” Söylediği hiçbir şeye tepki veremiyordum. Sıcak avuç içini alnımda hissettim, bir kez daha iç çekti. Parmakları, yüzüme düşen saçları kulağımın arkasına ittirirken titredim. Sonra tabaktan aldığı elma dilim patateslerden birini ağzıma uzattı. “Ye hadi,” diye mırıldandığında ise kendimi bir aptal gibi hissettim. Evet, ona âşık olamazdım. Sorun şu ki; ona fena hâlde âşığım.
⠀⠀⠀⠀⠀
⠀⠀⠀⠀⠀
×××

Öncelikle, bu kurgu kıtlığı çektiğim dönemde bana fikir veren Kyrie'ye teşekkür ederim.

Ve kitabı da bana silah zoruyla yazdıran arkadaşım İrem'e ithaf ediyorum.

Ayrıca beni ve sürekli sorunlu bir salak olarak yazdığım Sirius'umu özlediniz mi? Şahsen ben problematik Sirius'umu aşırı özlemişim. :d

Продолжить чтение

Вам также понравится

Ünlü |BakuTodo| Helo

Подростковая литература

2.3K 229 18
Quirkless AU. Happy Todoroki Family. Happy Shoto. BakuTodo. SemeBaku UkeTodo Eşcinsellik içerir. Yan shipler içerir. (TogaChako, TouKei[DabiHawks]...
İzlediğim Bl Dramalar✔ Lily8Blue

Документальная проза

7.1K 105 43
Hemen geçmeyin ve bir bakın. Diziler gerçekten çok güzel😇
853 62 12
"Benden Nefret Etmiyormuydun Ozora" "Küçük roleri gerçek sanma Genzo Wakabayashi"
140K 15.6K 31
• uyarı: intihar [kendine zarar verme shoyo'nun tek istediği tobio'nun ona olan aşkına yanıt vermesiydi. tobio'nun ise bir sırrı olduğu belliydi.