𝐆𝐄𝐍𝐄𝐒𝐈𝐒

Par croldanvers

1.8K 128 884

Tamamen farklı ve yeni bir evrenin varlığını öğrenmek on iki genç için ne kadar zorsa, evren kadar yaşlı bir... Plus

𝐜𝐚𝐬𝐭
[𝐏𝐚𝐫𝐭 𝟏] • 𝐏𝐫𝐨𝐥𝐨𝐠𝐮𝐞
𝐂𝐡𝐚𝐩𝐭𝐞𝐫 𝟏
𝐂𝐡𝐚𝐩𝐭𝐞𝐫 𝟐
𝐂𝐡𝐚𝐩𝐭𝐞𝐫 𝟒
𝐂𝐡𝐚𝐩𝐭𝐞𝐫 𝟓

𝐂𝐡𝐚𝐩𝐭𝐞𝐫 𝟑

161 15 122
Par croldanvers

========

Violet

Başım o kadar çok ağrıyordu ki gözyaşlarımın yanaklarıma doğru yol almaya başladığını ancak fark edebilmiştim. Çekmecelerimi açıp her yeri bir ağrı kesici bulmak umuduyla dağıtırken odamın darmadağınık olması umurumda bile değildi.

Son bir haftayı özetlemek gerekirse tamamıyla cehennemdi. Okuldan kaçmaya başlamıştım, uyuyamıyordum, vücudumun sıcaklığı sürekli değişiyordu ve lanet olası beynimin zonklamasından kurtulamıyordum. Eskiden yaptığım gibi sanal dünyada yaşamak ve arkadaşlarım ile konuşmak beni rahatlatmıyor, tam tersi nedenini bilmediğim bir şekilde beni fazlasıyla geriyordu. Üstelik yataktan çıkamıyordum bile. Anne ve babamın burada olmaması iyiydi, benim nasıl olduğum hakkında zerre ilgilenmeseler bile en azından bütün hafta odamdan dışarı adım atmadığımı bilmiyorlardı.

Diego bana asılmaya ara vermiş, sürekli iyi miyim diye kontrol etmeye başlamıştı. Sinir bozucuydu. Ona cevap verebileceğim ne vardı ki? Ben de sürekli merak etmemesi için iyi olduğumu söylemeyi bırakıp ona cevap vermemeye başlamıştım.

Nihayet ağrı kesicileri bulduğumda iki tanesini ağzıma atıp tekrar yatağıma döndüm ve bütün gün elime bile almadığım telefonuma göz attım. Bildirimlerle dolmuştu ve tahmin ettiğim gibi yine tartışıyorlardı. Birkaç gündür zaten hepimiz birbirimize sinirlenmekle meşguldük.

@motherofdragons: Beni dinle Diego.

Gördüklerimiz gerçek ise, ise diyorum çünkü çoğumuz böyle bir şeyin olmadığının farkındayız, gerçekten her şeyi bırakıp tanımadığımız bir adama inanmak mı istiyorsun? Ne ile uğraştığımızı bilmiyorsun bile. Adam bizimle dalga geçiyor olabilir. Manyak bile olabilir.

@noobmaster69: Niye hep sen haklı olmak zorundasın ki?

Rhodes manyak biri değil.

@viktorromanoff: Bunu bilemezsin.

@peterparker: Dostum, bu konudan nefret etsem bile söylemem gerekiyor, daha kendi başıma doğru düzgün yıkanamıyorum bile, gerçekten sırf adamın biri bize seçilmiş kişi olduğumuzu söylediği için tek başıma bir adada sağ kalmamı mı bekliyorsun?

@noobmaster69: Yalnız başına olmayacaksın sevgili Lous'im

Hepimiz orada olacağız. Hadi ama, hangimiz monoton hayatlarımıza ara verip kurgusal bir dünyaya atlamak istemez ki?

@motherofdragons: Kimse.

Bunu kimse istemiyor.

@mrspadfoot: Ben isterdim.

Kurgusal bir dünyada yaşamak...

Bilmiyorum.

Ben isterdim.

@noobmaster69: Gördünüz mü? Sophia benim tarafımda.

@mrspadfoot: Tam olarak bunu demedim...

@noobmaster69: Şimdi konuşmayı bırakabilirsin Sophia.

@mrspadfoot: Tam bir pisliksin.

@aidenwayne: Ayrıca Rhodes'un kurabiyeleri mükemmel.

@peterparker: SHWBENSJSAKFSHD

GERÇEKTEN TEK DÜŞÜNDÜĞÜN ŞEY KURABİYELER Mİ

@aidenwayne: Uhh, evet?

Deneseydiniz siz de benimle aynı fikirde olurdunuz.

@mulanthewarrior: Pekala, en azından Aiden'ın Rhodes'un kurabiyeleri tarafından zehirlendiğini biliyoruz.

@ekinstark: Eğer güzellik iksiri falan yapabiliyorlarsa ben varım.

Hayatımın geri kalanında evrenleri dolaşacaksam bu bedenle olmaz.

@dianaprince: Ekin...

Bazen senin için endişeleniyorum.

@alecskywalker: Ben varım.

Ekin'le hayatımın geri kalanını paylaşmak berbat bir fikir olsa da her türlü katlanıyorum zaten.

@ekinstark: Siktir git. :)

@mrspadfoot: Ben de varım.

Orta çağ balolarının ortasında playlistimden elektronik müzik açarak kabarık bir elbiseyle dans etmek istiyorum.

@dianaprince: Hey, o istek sayısını 2 yap.

@violetdicaprio: İki dakika ciddi olacaksak,

Gerçekten ne yapacağız?

@noobmaster69: Ben gidiyorum, sizi bilemem.

Diego'nun mesajına dakikalar sonra gelen on katılma mesajna karşı Ayesha hala direniyordu.

@motherofdragons: Size gördüklerimizin gerçek olmadığını söylüyorum.

@noobmaster69: Pekala Ayesha.

Farz et ki, sadece bir düşün diyorum, gördüklerimiz gerçek.

O zaman ne yapacaksın?

@motherofdragons: Bilmiyorum.

Gerçekten ailenizi bırakıp size büyük ihtimalle yalan söyleyen bir adamın sırf güvenilir bir yüzü var diye size her söylediğini yapmayı mı planlıyorsunuz?

@noobmaster69: Denemeden bunun bir hata olduğunu nasıl bilebilirsin ki?

Ayesha, filmlerdeki belalı başrollerden biri olma fırsatını elinin tersiyle itmek mi istiyorsun?

@violetdicaprio: Bana mı öyle geliyor yoksa Diego zeki bir çocuğa mı dönüşmeye başladı?

@noobmaster69: Beni çekici bulduğunu biliyorum bebeğim.

@violetdicaprio: Ve geri döndü.

@motherofdragons: Pekala.

Fakat öldürülürsek sizi öldürürüm.

========

Alec

Doldurduğum valizin içindekileri son kez kontrol ederken masamın üzerinde ekranı parlayan dizüstü bilgisayarımın başına geçip konuşulanlara göz attım.

@violetdicaprio: Çocuklar, tamam kabul etme kısmı kolaydı ama ciddi ciddi valiz hazırlıyoruz.

Bu işleri daha da garipleştiriyor.

@motherofdragons: Yaptığımız şeyde garip olmayan tek bir şey söyle.

@mrspadfoot: Valize tam olarak ne koymam gerektiği konusunda şüphelerim var.

@noobmaster69: Bir dakika

Siktir

Valiz mi hazırlıyoruz???

@aidenwayne: Dostum

Acilen bir psikoloğa görünmen gerek.

@ekinstark: SDJHERJKDSFAD

Gerizekalı

@alecskywalker: İnsanlara hakaret edebilmen için belirli bir zeka seviyesine sahip olman gerekiyor, Ekin.

@ekinstark: İşte o yüzden ben ediyorum, sen etmiyorsun ya.

@peterparker: oh damn

@billionareplayboy: Sizi kalede başbaşa bıraktığımızda birbirinizi bakışlarla öyle bir yiyordunuz ki oturduğunuz koltuğun üzerinde leke bırakacaksınız diye korkuyordum.

Size palyaço kostümü de almamı ister misiniz?

@peterparker: OH DAMN

@dianaprince: Noa'ya katılmaktan zevk duyarak Diego'yu kovalamak istiyorum.

DEFOL VE HAZIRLAN SENİ APTAL HERİF

Noa'nın son yazdığını bir kez daha okurken yüzümde aptal bir sırıtış olduğunu fark ederek kendimi toparladım. Valizimi toplamayı hala bitirememiştim.

Ekin'i düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Onun yanında iken bizi birbirimizi çeken elektriği hayal etmediğimi biliyordum. O da hala benim ondan hoşlandığım kadar benden hoşlanıyordu. Birbirimize söylediğimiz hakaretler veya kalbimizi kırmamız hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Onu tekrar kendime çekebilirdim ve belki bu sefer kendini benden uzaklaştırmazdı.

Kafamı hızla iki yana sallayarak düşüncelerim somut bir şeymiş gibi etrafımdan savmaya çalıştım.

Eğer Rhodes'un söylediği doğruysa, zaten bir ömrü onunla geçirecektim. Her şeyin iyiye gitmesini sağlayabilmek için yeterli bir zamandı.

========

Ayesha

Bu hayatımda verdiğim en yanlış karardı. Evet, kesinlikle öyleydi.

Nazikçe yerleştirdiğim şallarımın sıkışmadığından emin olarak kapattığım valize gözlerimi dikmiş bakıyordum. Gerçekten bunu yaptığıma inanmıyordum. Galiba aklını kaçırmak böyle hissettiriyordu.

Sonunda kendimi yatağa atarak ecelimin gelmesini beklerken başucumdan gelen sesle çığlığı basmıştım.

"Bu kadar korkacağını bilmiyordum, özür dilerim."

Odamın loş ışığına rağmen parlayan mavi gözlerini dikmiş bana bakan deli adam, Rhodes'un ta kendisiydi. Rhodes benim odamdaydı ve bana yumuşak gözlerle bakarken beni hayrete düşürdüğünün farkında değildi.

Dışarıdan gelen adım seslerinin çığlığımı merak eden ağabeyimden geldiğini fark ettiğimde Rhodes'a hızlıca dolabımın arkasına saklanmasını işaret ederken korkuyla gözlerimi kapıya diktim.

"Ayesha, iyi misin?"

Az sonra sakallı adamın biri tarafından farklı bir boyuttaki kalede yaşamaya başlayacağım, organ mafyası olup olmadığından bile emin değilim ama sorduğun için sağol, ağabey.

"E-evet, iyiyim. Sadece," Uydurabileceğim en mantıklı bahaneleri kafamda tartarken titreyen sesimle devam ettim. "Örümcek gördüm, o yüzden."

Kaşlarını çatarak odama gelen ağabeyimi durdurarak zorla odamdan çıkartmaya çalışırken tüm ikna gücümü kullanıyordum. "Korkacak bir şey yoktu, sadece bir anda görünce irkildim. Önemli hiçbir şey yok, hem ders çalışmam gerekiyor."

Kapımı onun suratına kapatıp derin bir soluk aldım. Allah'ım, lütfen bunları sindirmem için gereken gücü bana ver.

"Halının üzerinde duran çantaya göre," dedi Rhodes gülümseyerek. Saklandığı yerden çıktığının farkında bile değildim. "Geliyorsun demek."

"Hala beni öldürüp öldürmeyeceğinden emin değilim."

"Oh, eğer birini öldürecek olsaydım bu Alvery olurdu. Ona da yüzyıllardır katlandığımı düşünürsek, ortada öyle bir problem olduğunu düşünmüyorum."

Kıkırdamamak için kendimi tutsam bile dudağımın kıvrılması ile bir kahkaha attım, o da gülümsüyordu. Yanına yaklaştığımda bana sıcak bir gülümseme bahşederek kolunu uzattı.

"Hadi, daha almam gereken çocuklar var, diğerleri ise seni bekliyor."

Koluna girerek tedirginlikle gözlerimi kapattığımda yaptığım seçimden bir an da olsa pişman olmadığımı fark etmiştim.

========

Louis

Ne bok yiyeceğim hakkında zerre fikrim yoktu. Söylediğim şeylerin her bir kelimesinde ciddiydim.

Ben özgür bir insan değildim ve asla olamayacaktım. Bastonlarla idare edebilirdim, fakat bu yine de her zaman diğerlerinin benden daha üstün olacağı gerçeğini değiştirmiyordu.

Hazırladığım çanta normal boyutlardayken yanıma aldığım yürüme aparatları, ilaçlar ve bastonlar kesinlikle tek başıma götürmeyi başarabileceğim şeyler değildi.

"Siktir."

Düşüncelerimin arasından gelen kapı tıklatma sesi ve ani korku dolu çırpınışlarım, götürmeyi planladığım eşyaları zar zor yatağımın altına ittirmem ve yanlış bir şey söyleme korkusuyla dolup taşan sesimin içeri gelme komutu vermesinin ardından garip bir gülümsemeyle kapıya döndüm.

Chucky'i aratmayan bir surat ifadem olacaktı ki annem bana hayretle bakıyordu.

"Sadece iyi misin diye kontrol etmeye gelmiştim."

Annem ellerini üzerindeki mutfak önlüğüne silerken gözlerimi devirerek cevap verdim. "İyiyim anne, eğer ölüyor ya da daha kötüsü klasik bir ergenlik depresyonuna giriyor olsaydım haber verirdim. Dur biraz," ellerimi iki yana açarak devam ettim. "Vermezdim."

"Tam olarak bu yüzden geldim."

"Sana gelmene gerek olmadığını söylemiştim."

Adımlarını dışarı yönlendirirken kapıyı kapatmadan önce son kez dönerek hafifçe gülümsedi. "On dakikaya yemek hazır, geç kalma. Sonra yemeğinin soğumasından şikayet ediyorsun."

Tedirgin bir şekilde gülümseyerek kafamı sallarken odamdan çıktığı anda içimde oluşan rahatlama hissini anlatmaya kelimelerin yeteceğini sanmıyordum.

Saniyeler dakikaları kovalarken yatağımda uzanmış, tam olarak nasıl buluşacağımızı ve bu eşyaları nasıl götüreceğimi düşünüyordum. Neden bu kadar zahmetli biri olmak zorundaydım?

Balkon kapımdan gelen ses ile irkilirken ne yapacağımı şaşırmış halde yatağımda dikiliyordum. Gözlerim benden ileride olan tekerlekli sandalyeme ve yerde duran bastonlarıma kaydı. İkisine de ilişemiyordum.

"İyi akşamlar Louis!" Balkon kapım açılırken içeriye Rhodes'un girdiğini fark ettim ve bütün vücuduma yayılan rahatlama hissi ile derin bir nefes verdim. "Tüm eşyaların bunlar mı?"

Bakışları yatağımın altına itmeyi başaramadığım valizimi ve bastonlarımı gösteriyordu. Utanarak başımı önüme eğdim. "Biliyorum, biraz fazlalar-"

"Fazla mı?" Kıkırdar gibi bir ses çıkararak gülümsedi. "Koca bir kalede yaşayacaksın, bunlar az bile. Siz gençlerin sorunu ne?" Gülümsediğimi ve endişemin azaldığını gördüğünde devam etti. "Bastonla gelmen mi daha rahat olur, yoksa sandalyeyle mi devam etmek istiyorsun?"

"Bastonla kendimi daha çok kontrol edebiliyormuş gibi hissediyorum."

"Baston, o zaman."

Bastonlarımı yerden kaldırıp ayağımda durmam için bana yardım ettiğinde yanaklarıma ulaşan sıcaklığı hissedebiliyordum. "Teşekkürler..." O kadar kısık sesle söylemiştim ki duyması muhteşemdi. Acaba her şeyi duyabilme gibi bir süper gücü falan mı vardı? Karşılaştığım en tuhaf şey kesinlikle bu olmazdı.

"Önemli değil, evlat. Bu arada geç kaldığım için özür dilerim," Taşıdığı eşyalarımın arasından devam etmeye çalıştı. "Zekasından şüphe ettiğim Diego'nun hazırlanması tahminimden uzun sürdü."

Söyledikleri kahkaha atmama neden olurken onun da yüzüne dev bir gülümseme yerleşmişti.

Rhodes, paranoyalarımın aksine kesinlikle iyi adamlardandı.

========

Ekin

Sonunda Rhodes ve Louis de aramıza katıldığında derin bir nefes vererek oturduğum koltukta gerindim. Herkes ne söyleyeceğini bekler halde gözlerini Rhodes'a dikmişti, ben ise sıkılmıştım. Amira ve Alvery duvara yaslanmış bizi izliyorlardı.

"Öncelikle hepinize geldiğiniz için minnettar olduğumu belirtmek istiyorum. Hala sindiremediğinizin farkındayım, fakat emin olun bu süreçte elimizden geldiğince yanınızda olacağız. İlk yapacağımız şey eşyalarınızı yerleştirmek ve odalarınızı göstermek olacak, ardından minik bir kale turunun sonrasında akşam yemeği yiyeceğiz. Yarın ise asıl önemli olay başlıyor," dedi Amira.

"Yarın Arcadia'ya giderek Üç Kız Kardeş'in yapacağı seçimler üzerine kimliklerinizi öğreneceksiniz. Bu kardeşlerden Talia ise bizimle kaleye dönecek, rehberliğinizi o yapacak."

Alvery'nin devam ettirdiği sözlerden sonra Rhodes tekrar konuştu. "Fakat yolculukta nelerle karşılaşacağımızı bilmiyoruz."

"Bu da ne demek şimdi?" dedi Viktor, kaşlarını çatarak.

Viktor'un sorusunu yanıtlamak istercesine yerinde doğrulan Amira, ciddi bir yüz ifadesiyle konuşmaya başladı. "Bu demektir ki, yıllardır gitmediğimiz bir yere gidiyor olacağız. Fakat merak etmeyin, size zarar gelmesine izin vereceğimizi sanıyorsanız bizi yeteri kadar tanımamışsınız demektir."

Ortamın gerildiğini hisseden Rhodes, ellerini çırparak dikkati üzerine çekti. "İşte bu yüzden iyi dinlenmeniz gerekiyor, şimdi ise sizi kalacağınız kale katına götüreceğiz."

"Şimdiden söylüyorum, hiçbir şekilde Diego'yla aynı odayı paylaşmam."

Aiden'ın söylediğine hepimiz gülerken -yüzünü buruşturan Diego hariç- bulunduğumuz durum, hiç de kötü görünmüyordu.

========

Aera

Hayatımda hiç bu kadar heyecanlı olduğumu hatırlamıyorum. Etrafımızı çevreleyen tablolar, avizeler ve eski merdivenler hayal gücümün bile ötesinde bir güzellik barındırıyordu.

Ağzımı örten elle kaşlarımı çatarken Diego'nun sesi kulaklarımı doldurdu. "Dostum, ağzını açık bırakmaya devam edersen kesinlikle sinek yutacaksın."

Elini ağzımdan çekerken kıkırdayarak omzuna vurdum. O da karşılığında dev bir şekilde sırıtırken etrafı incelemeye devam ettim.

İlk gelişimizdeki keşiflerimi ve şimdiki gördüklerimi birleştirecek olursam dış kale duvarını tutan yaklaşık on kale, iç kale duvarlarına ve kale bahçesine açılan büyük kapı ve dört iç kale, ortalarında ise şu an adımlarımızı ilerlettiğimiz şato baş kulesi vardı.

Baş kuleye giden ana yol Büyük Salon ve mutfağın arasında bulunan avludan yukarı ve yanlara doğru ilerleyen merdivenlerden geçiyordu.

Merdivenin bitiş yerine yakın olduğumuzu fark ettiğimde arkamı dönerek Louis, Alec ve Viktor'a baktım. Aiden çok eşya getirmediğini söyleyerek Louis'in eşyalarını taşımaya yardım etmek istemişti. Violet ve Ekin bastonlarını taşırken Renée ve Ayesha tekerlekli sandalyeyi taşımaya çalışıyorlardı. Alec ve Viktor Louis'e çıkması için yardım ederken geri kalanlarımız ne kadar yardım etmek istesek de kendilerinin halledebileceğini söyledikleri için adımlarımızı merdivenlere yöneltmiştik.

Sonunda merdivenler düzlüğe açıldığında şaşkınlığım tekrar yerini almıştı.

Ortada bulunan dev koltuklar, masalar ve aşağıdakileri aratmayan eşyalar, sadece bu katta yaşayanlar için adeta bir ev konumundaydı. İleriye baktığımda karşılaştığım karşılıklı kapılar, kalacağımız yerleri gözler önüne seriyordu.

"Altı tane sağda ve solda olmak üzere karşılıklı on iki kapı var. İlk ayrılışı kızlar ve erkekler olaraktı."

"Bu kulağa çok cinsiyetçi geliyor."

"Evet, fakat sizden önceki koruyucuların eşyalarının çoğu odalarda bulunmakta. Yani eğer korse ve dev etekler istemiyorsan," Noa'ya dönerek devam etti. "Eski düzene uyman en iyisi."

Amira herkese odalarını gösterirken bana verilen odaya göz atarak bitmeyen şaşkınlığıma yenisini ekliyordum.

Aslında basit bir odaydı; çift kişilik bir yatak, büyük bir dolap, şifonyer ve çalışma masasına sahipti. Fakat üzerindeki işlemeler ve odadaki eşyaların görünüşü yüzyıllar öncesinden kaldığını çok açık belirtiyordu, buna rağmen çok güzel korunmuşlardı ve kendimi kesinlikle bir prenses gibi hissediyordum.

Dolabın arkasında bulunan kapıyı açtığımda karşılaştığım lavabo ise odadan farksız bir şekilde nostalji barındırıyordu. Gözüm altın işlemeli küvetten klozete kayarken ne ara taktıklarını düşünmeden edemezken kafamı dağıtmak amacıyla getirdiğim eşyaları yerlerine yerleştirmeye karar vermiştim.

Dolabı açtığımda karşılaştığım birbirinden farklı elbiseler, içimdeki minik Aera'yı heyecandan kusmaya i itiyordu. Balo kıyafetleri, eski elbiseler, muhtemelen kamuflaj için kullanılan düz kıyafetler arasında en çok dikkatimi çeken ise canlı renklere sahip hanboktu*.

Kaşlarımı çatarak doğrulduğumda bu odaların bize rastgele verilmediğini ancak fark edebilmiştim.

Yerleşme işini hallettikten sonra kattaki oturma takımlarından birine kendimi bırakırken diğerlerini beklemeye başladım.

Burası hayallerimin bile ötesindeydi ve beni nelerin beklediğini düşünmek bile içimdeki kelebeklerin dans etmesine sebep oluyordu.

========

Aiden

Odanın duvarlarında asılı savaş fotoğrafları ve silahlar, beni etkilemek için yeter de artar şeylerdi. Eşyalarımı yerleştireli dakikalar geçmişti, fakat hala odadan çıkmak istemiyordum.

Sonunda kendimi dışarı attığımda diğerlerinin koltukta beklediğini gördüm ve Alec ile Ekin'in arasına zorla sıkıştıktan sonra bakışlarımı Rhodes'a yönelttim.

"Umarım odalarınız hoşunuza gitmiştir, Aera'nın da tahmin ettiği gibi, bu odaları size rastgele vermedik. Her biri sizden önceki koruyucunun sizinle aynı kültürü paylaşıyor olmasından kaynaklı." Derin bir nefes alarak devam etti. "Çok zamanınızı almak istemediğim için kısa bir özet geçeceğim; dış duvarları tutan kaleler toplamda on tane, her birinin iç temeli aynı; üstten ilk iki kat misafirlerin kalmaları için planlanan odalardan oluşuyor, bir altında hademeler, en altta ise malzeme odası bulunuyor. Dıştaki kalelerden dördü askerler için ayrılıyor. İçteki dört kale de aynı mantıkla planlandı. Bu kalelerin ikisinde ise yine aynı şekilde şövalyeler kalıyor. Bu dört kalenin ortasından yükselen baş kulede ise siz kalıyorsunuz. Sizin odalarınızın ilerisinde bizimkiler bulunuyor. Fakat genel olarak bu kat tamamıyla size ait. Bu da demektir ki, PlayStation'ını kullanabilirsin, Diego."

"Müthiş." Hepimiz hayretle kafamızı Diego'ya çevirirken Diego, omuz silkerek konuştu. "Ne var?"

Herkes gözlerini devirirken ben, Diego'ya uzattığım yumruğa kendi yumruğunu vurmasını seyrediyordum.

"Buranın aşağısı ise kalenin en alt katı. Hazine odası olarak da geçiyor, ve sadece siz girebiliyorsunuz."

Ağızlarımız bir karış açık bakarken merak edilen soru Sophia'dan gelmişti. "Tam olarak ne kadardan bahsediyoruz?"

Rhodes, küçümser bakışlarını üzerimizde gezdirirken sırıttı. "Hiç saymaya kalkmadık, fakat kalksak bitirebileceğimiz bir sayı olduğunu sanmıyorum."

"Üzgünüm, arkadaşlar, fakat hepinizi öldürerek hazineye konmam gerekecek."

Söylediklerimin üzerine yediğim yastıklar gülmeme sebep olurken Rhodes, gülümsemesini gizleyemeyerek konuştu. "Hepinizin hazine üzerinde eşit hakkı var, ve emin olun, birbirinizi öldürmenize gerek olacak herhangi bir durum yok. Her birinize ayrılan pay bile bir ömürden fazla yetecek durumda. Ayrıca, bodrum sadece hazine odasından oluşmuyor, yanında bulunan eğitim odası da bu süreçte size çok yardımcı olacak."

"Eğitim odası mı? Trigonometri dışında her şeye razıyım."

Alvery kıkırdarken Renée'nin sorusuna yanıt verdi. "Hayır, daha çok dövüş sanatları öğrenilmek için kullanılıyor."

"Bir dakika, dövüşmeyi mi öğreneceğiz?"

Noa elini Ekin'in omzuna koyarak sırıttı. "Sonunda S.H.I.E.L.D ajanı olma hayallerimiz gerçek oluyor."

Rhodes, hafif bir öksürükten sonra anlatımına devam ederken hepimiz tekrardan bakışlarımızı ona çevirmiştik.

"Daha önceden gördüğünüz Büyük Salon ise adı üstünde, önemli misafirler için bulunuyor. Büyük ihtimal fark etmediğiniz Ziyafet Odası ise Büyük Salon'un yanında bulunuyor. Genelde yemekler orada yeniyor ve önemli toplantılar orada yapılıyor.

Noa ve Louis'in geçtiği labirent ise taktiksel olarak geliştirilen bir yerdi. Sadece mutfağa açılmıyor, aynı zamanda Kraliyet Bahçesi'ne de açılıyor. Neredeyse her türlü bitkiyi bulunduran serasal bu yeri kalenin kapısının soluna doğru da görebilirsiniz.

Kalenin Dreamland'in tepesinde olmasının ise güvenlik açısından önemli olduğu kanısındaydık. Hah, bu arada." Yeni hatırlamışçasına gözlerini sıkarken tekrardan bize döndü. "Size bahsetmeyi sona sakladığım bir yer var, beni takip edin,"

Hepimiz onu takip ederek bodruma doğru yol alırken sonunda vardığımız hazine odasının kapısından sola döndüğümüzde dev bir kapı daha bizi karşılıyordu.

"Dövüş odası hazine odasının sağında kalıyordu, fakat şimdi," Gözleri parlar bir şekilde konuşmasına devam etti. "Efsunlu Kütüphane'ye hoşgeldiniz."

========

Sophia

Kafamı duvarlara sürtmek istiyordum.

Gerçek olmasına imkan olmayan bu yerin hayal gücümün ürünü olmadığı gerçeğine inanmak beni çok zorluyordu.

Asla sonu yokmuş gibi duran dev bir kütüphanedeydim. Kendimi Belle gibi hissediyordum ama eminim o burayı görse kalp krizi geçirirdi ki benim de ondan daha farklı olduğum söylenemezdi.

Sonsuzluğa uzandığını düşündüğüm milyonlarca kitap gözlerimin önünde duruyordu. Bir tarafta büyükçe bir yuvarlak masa, diğer tarafta ise üzerine düşen ışıklarla parlayan kitap sehpası ve üzerinde kaligrafiyle bir şeyler yazılmış göz kamaştırıcı bir kitap duruyordu, yanında ise boş bir şekilde ayakta duran başka bir kitap sehpası vardı.

"Burada sadece kitaplar bulunmuyor, senaryolar, tiyatro metinleri, hatta yazarların taslakları bile bu kütüphanenin raflarını süslüyor. Kütüphanenin tahmin edebileceğiniz gibi sonu yok. Gördüğünüz masa sizlerin kitap incelemesi için ayrılan yer, burada ise bahsettiğim kitap duruyor," Heyecanla parlayan kitaba doğru yönelirken devam etti. "Yaratılış Kitabı. Bu kitapta yapmanız, yapmamanız gerekenler hakkında edinebileceğiniz her türden bilgi var. Temel kuralları barındıran bu kitabı ise arkanızda duran efsaneler yazdı."

Kitaplara dalmaktan duvarları incelemeye fırsat bulamamış biz, on iki kişinin bulunduğu dev tabloya bakarken hayranlığımızı yüzümüze yansıtmaktan çekinmiyorduk.

Altında altın harflerle sırayla yazılan isimleri okuyan Amira'yı dinlemek tek yapabildiğimiz şey sayılırdı.

"Soldan başlayacak olursak; Gördüğünüz kadın Emilia Lainer, yanında ise Margaret Of Valois, Anne Dowriche, Gevherhan Sultan, Farah Binti Esad ve Heo Nanseolhe yer alıyor."

Amira'nın yanına doğru yaklaşan Alvery ise gözlerini tabloda gezdirirken devam ettirdi. "Hemen arkalarında Hennig Arnisaeus, William Shakespeare, Mateo Aleman, Avvakum Petrov, Jens Nilssøn ve John Komnenos Molyvdos var. Her biri Dreamland'in şu anki haline gelmesini sağlayan isimler."

Hepimiz şaşkınlıkla bize söylenenleri dinlerken Violet sorgulayıcı bir ses tonuyla konuştu.

"Eğer herkes farklı uyruklardansa neden Lainer ve Shakespeare aynı anda grubun içindelerdi? İkisinin de İngiliz olduğunu biliyoruz."

"Bu topluluk, pek çok kıta daha keşfedilmeden önce kuruldu," Dedi Rhodes, Violet'e dönerek. "O zamanlar İngiltere'nin bu tür işlere daha yatkın olmasından kaynaklanıyordu. İki yüzyıl ve Columbus'un keşfinden sonra, Shakespeare kendinden sonra yerini alacak kişinin Yeni Dünya'dan olmasını istedi."

Gözlerin odağı Aiden olurken, o da aynı hayranlıkla Rhodes'u dinliyordu.

Daha duyduklarımızı sindirememişken Rhodes tekrardan Yaratılış Kitabı'na doğru ilerliyordu.

"Evrenler arası geçişi nasıl sağlayacağınız ise yarın belli olacak."

"Hangi temel özelliklere seçildiğiniz belirlendiğinde, şimdi ise Rhodes'un lezzetli yemeklerini yiyebilmek için Ziyafet Odası'na gitmemiz gerekiyor."

Saatlerdir aç olduğumuz gerçeği hepimizin aklına -çoğunlukla midesine- vururken herkes kafasını onaylarcasına salladıktan sonra kütüphaneyi terk ederek merdivenlere doğru yol almaya başlamıştık.

========

Noa

Kendimi avına saldırmak üzere olan yırtıcı bir hayvan gibi hissediyordum. Avım ise uzun masanın üzerine dizilmiş çeşitlerini sayamadığım yemeklerdi.

Herkes aynı hissediyor olacaktı ki hızla oturup yemeye başlamıştık. Ne varsa tabağıma doldururken ellerimizin çarpıştığı Aiden'ın eline tokat atarak birkaç tavuk budunu tabağıma doldurdum. Homurdanarak elini çekerken yüzünü buruşturarak bana baktı. Ben ise sırıtarak tavuğumu dondurma reklamlarındaki kadınlar gibi ısırmaya başladım.

Herkes yemeğiyle erotik bir ilişki yaşarken Rhodes ve diğer ikilinin bize garipçe bakması mantıklı bir davranıştı. Sadece su ile yetinen ve tabağı boş olan bir tek Ekin vardı, çatalıyla oynuyor ve Alec'e kaçamak bakışlar atıyordu.

"Rhodes, aman tanrım, hayatımda bu kadar lezzetli bir yemek yediğimi hatırlamıyorum," dedi Diego.

Görünmeyen bir kadehten içen Rhodes dudaklarını yalayıp gülümsedi. "Beğenmenize sevindim."

"Beğenmek mi? Sabaha kadar yiyebilirim."

Ağzı açık konuşan Diego'dan kesinlikle daha nazik olan Renée, "Rhodes, yemek yapmayı nereden öğrendin?" diye sordu.

"Uzun, uzun zaman önce kendi kendime öğrenmek zorunda kalmıştım." Louis ile benim bakışlarım birbirini buldu.

"Tam olarak kaç yaşındasın?"

Rhodes, Louis'e bakarken Violet, Diego'nun ne yaptığını bilmediğim ama kesinlikle yaptığı bir aptallığa karşı suratına vurmak zorunda kalmıştı.

"Ekin, biraz tavuk ister misin?" Rhodes, Louis'in sorusuna cevap vermeyerek ilgisini Ekin'e çevirirken herkesin bakışları onu buldu. Yanaklarının kızardığını masanın öbür tarafından görebiliyordum.

"Hayır, teşekkürler Rhodes."

Ve bütün akşam yemeği boyunca devam eden konuşma hepimiz şişene kadar yedikten sonra çöken rehavet ile son bulmuştu.

O kadar mayışmıştık ki herkes odalarına çekildi. Herhangi bir şeye ihtiyacımız olursa söylememiz gerektiği hakkında kısa bir konuşma yapan Rhodes'un ardından Louis ile ben uzun koridorda yürümeye başladık. Merdivenden zar zor çıkan Louis'in odası ile odam yan yanaydı.

"Ne düşünüyorsun, ahbap?" Tekerlekli sandalyesinden bana baktı.

"Bilmiyorum. Her şey... çok karışık." Anlarcasına başımı salladım.

"Evet, karışık kelimesi tam uyuyor."

Birkaç dakika boyu oluşan sessizlikte Louis boyunu eğmiş bir şekilde yere bakarak gidiyordu, ben ise bu fırsatı onu incelemekle değerlendirdim. Kıvırcık saçları karmakarışıktı ve gözlükleri sayesinde yüzü çok daha çekici görünüyordu. Yüzümde hafif bir gülümsemenin oluştuğunu hissettim.

"Herkes oldukça kaynaşmışa benziyordu," dedi uzun koridorun sonunda. "Özellikle Violet ve Diego..."

"O iki aşk kuşlarına birbirlerine itiraf edene kadar iki hafta tanıyorum," dedim sırıtarak. Alt dudağını ısırdı.

"Peki ya sen? Hoşlandığın... ya da bilmiyorum, ilgilendiğin biri var mı?"

Odamın önünde durup uzun bir süre boyunca ona baktım. Gözlerimin içine bakıyordu. "Henüz değil." Başını salladı ve sırıtmamak için kendimi zor tuttum. "İyi geceler, Louis."

========

Viktor

Hiçbir gücün beni bu gece uyutabileceğini sanmıyordum.

Ortak salondaki U şeklinde dizilmiş koltuklarda oturmuş, stresten titreyen dizimi durdurmaya çalışıyordum.

Doğru mu yapmıştım?

Bensiz bir gün bile dayanamayacağını bildiğim annemi, monoton bile olsa alıştığım hayatımı ve tüm hayallerimi bırakarak gerçekten doğru bir karar mı vermiştim?

Rhodes'un sözlerine kalırsa daha eski hayatımızda geçireceğimiz yıllarımız vardı. Peki ondan sonra ne olacaktı?
Annemin huzurlu bir şekilde yaşayabildiğinden emin olabilecek miydim? Ona şimdiki halimden daha fazla yardım edebilecek miydim?

Burada ne yapacağımı bile bilemezken annemin oralarda bir yerde, yalnız başına beni bekliyor olduğu gerçeği kalbime bıçak gibi saplanmıştı. Her ne kadar Rhodes zamanın farklı şekillerde geçtiğini söylese de bundan emin değildim ve sadece anneme sarılarak iyi olduğunu görmek istiyordum.

Düşüncelerimin arasında boğulmak üzereyken omzuma konan elle irkilmiştim.

"Sakin ol, sadece benim."

Üzerine geçirdiği krem rengi kazak ve siyah eşofmanıyla Sophia, insana nasıl her halde aynı güzelliğe sahip olabildiğini sorgulatıyordu.

"Önemli değil, sadece dalmışım."

"Sen de korkuyorsun," Yanımda yerini alırken devam etti. "Neler olacağından, ne yapacağımızdan. Şu an yaşadıklarımızın gerçek olup olmadığını bile sorguluyorsun."

Ellerimi iki yana açarak hafifçe gülümsedim. "Aynen öyle."

Bedenini bana çevirerek gülümsedi. "Emin ol, hepimiz aynı şeyleri düşünüyoruz. Bu durumda olan sadece sen değilsin ve bunu söylemek garip olmasına rağmen hepimizin bunu yaşaması daha iyi bir şey. Ayrıca eğer öldürülmek istenseydik," Kıkırdadı. "Aiden o kurabiyeleri yediğinde bunu anlardık."

Sophia haklıydı, eğer bir şey olacaksa da bunu hepimiz yaşayacaktık ve tek başıma olmadığım gerçeği içimi kesinlikle rahatlatıyordu.

"Ben sadece," dedim ve son anda kendimi durdum. Annemin depresyonunu ve obsesif kompulsif bozukluğunu bilen bir tek Sophia idi. Ona bile sadece bir kez bahsetmiştim fakat eğer bundan birine söz etmezsem akıl sağlığımı yitirecekmişim gibi hissediyordum. "Annemi merak ediyorum, ne kadar güvende olduğunu söylerlerse söylesinler kollarıma almadan rahat edeceğimi sanmıyorum. Kendi başına yaşayabilecek biri değil ve ben onu bencil bir şekilde terk etmiş gibi hissediyorum."

Gözlerimi kucağımda birleştirdiğim ellerimden Sophia'nın üzerimde dolanan bakışlarına çevirdiğimde şaşırtıcı bir şekilde gülümsediğini gördüm.

"Onu terk etmedin, Viktor. Ona ve kendine daha güzel bir yaşam sunabilme seçeneğini kabul ettin sadece. Kendini bu düşüncelerle yormana gerek yok, zaten yarın uzun bir gün olacak, dinlensen iyi edersin."

Oturduğu yerden doğrularak yanağıma kondurduğu minik öpücükten sonra gülümseyip odasına çekilen Sophia'nın arkasında daha da karmaşık düşüncelerle kalan ben, donuk gözlerimle yere bakıyordum.

Siktir, sanırım Sophia'ya karşı olan hislerim çok farklı bir yöne doğru ilerliyordu.

========

Excelsior!

*hanbok: Kore geleneksel kıyafeti.

N e d e n h e r ş e y b u k a d a r
hı z l ı g e l i ş i y o r

— Tek bir beyin hücresini paylaşan suç ortakları Anya ve Meda.

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

70.1K 2.1K 81
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
71.6K 2.7K 13
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."
274K 18.6K 32
"Sakın onun adını anma." "Neden?" "Eğer yaparsan sana sonsuza kadar sahip olur." ~~~~ "Büyü zayıflıyor Aria. Sen ölmek istesen bile o buna izin verme...
488K 81.5K 71
❝Karanlık çöktüğünde parlayan tek yıldız benim. Ben, sonsuz ışığın başladığı yerim.❞ Eleta tanıdığı bütün kişiler tarafından yalanlarla kandırılmıştı...