Küçük Mucizeler Müzesi

By zihninardindakiler

4.9K 521 6.8K

Her ayın belirli bir günü bir olup rezil pijamalarla sokaklarda âdeta birer manken edasıyla yürüyen, gerçekli... More

1. Bölüm: Koltuk Altındaki Tüylü Kelepçe
3. Bölüm: Dantelli Ayşe ve Takımı
4. Bölüm: Ömeriye
5. Bölüm: Gizel Bakkal
6. Bölüm: Sıcak Karantina Günleri ve Sıcak Ayı Savaşları
7. Bölüm: Gidenler ve Kaybedenler
8. Bölüm: Seni Seviyorum
9. Bölüm: Küçük Mucizeler Pavyonu
10. Bölüm: Yıllar ve Yollar
11. Bölüm: Behzat Amca ile Evleneceksen Ge
12. Bölüm: Geçmişe Rastlandıran Şehir
13. Bölüm: Aşk Bir Sefalet Midir?
14. Bölüm: Liman Bulma Hikâyesi
15. Bölüm: Eskişehir Pavyonlarına Son Mektup...
16. Bölüm: Yeni Masallar, Eski Kâbuslara

2. Bölüm: Pijamalı ve Tehlikeli Bir Tarikat

363 52 370
By zihninardindakiler

The Wamps - If I Was Your Man

2. Bölüm: Pijamalı ve Tehlikeli Bir Tarikat

"Bu da iyice bizim alt mahalledeki ayyaş Cemil'e döndü, şu hallere bak. Alo! Lan Hüseyin! Kalksana ağzına sıçtığımın herifi!"

Sesler duyuyordum. Kalın sesler. Salak sesler. Ayılmaya başlayan beynim, bu seslerin sahiplerini saptayıp bana iletmeye başladığında gerilip gerilip hepsine sırayla uçan tekmeyi basmamak için tüm sınırlarımı zorladım ve inatla açmadım gözlerimi. Şayet açarsam Azer Bülbül gibi bu gece karakolluk olabilirdim.

"Megoloman Murat, benim naif sevgilim anlamıyor senin dilinden amına koyduğum seni," diyen Ömer'i duyduğumda bir an cidden güleceğim sandım ama uyuma rolüne son gaz devam ediyordum, bu numaralarda iyiydim. Gerçi direkt olarak alavere dalavere benim işimdi. İçten içe sırıttım. Ömer devam etti: "Ona tüm tutkularımın sahibi diyeceksin, şehvet ete kemiğe bürünse sen olurdun diyeceksin, uyan da günüm gerçekten aysın, diyeceksin..."

Bir ses duydum, ardından Ömer'in çığlığa benzer sesler çıkardığını... Murat yine onu dövüyor olmalıydı. Tam cidden uykuya yeniden dalacaktım ki, Ayaz ofladı. "Hüseyin, beş saniye içinde o at boku rengindeki gözlerini açmazsan cüzdanını yürütürüm."

Öyle büyük bir hızla atıldım ki, yere çakıldım ve burnum halının yumuşak tüyleri arasına gömüldü. Panikle elimi göt cebime attığımda Ayaz sırıtarak bana bakıyordu.

Gözlerimi kısarak ona baktım. "Pezevenk."

Bana bir cevap vermek yerine yavaşça götünü döndü.

Gözlerimi devirip doğrulurken nihayet etrafı incelemeye başlamıştım. Daha önce hiç gelmediğim bir evdi, buraya nasıl geldiğimle alakalı en ufak bir fikrim dahi yoktu ve başım sanki biri beynimi parçalıyormuşçasına zonkluyordu. Yüzümü buruşturarak, "Neresi lan burası?" diye homurdandım.

Omuz silkti Ayaz. "Bir kadın aradı biz de geldik kanka. Aslında sadece beni aramıştı ama ben gruba yazınca Ömer'i tutamadık. Görmen lazım, Fatma Girik 2019 char... Bir geldi buraya kafasına tülbent bağlamış, sıkmış fiyonk yapmış tamam mı, gözlerine de gerçekçi görünsün diye kırmızı far sürmüş ağlamaklı sesler çıkararak bize doğru geliyor, mal amına koyayım." Ben artık şaşıramaz halde Ömer'e baygın baygın bakarken, Ayaz bunlar yetmiyormuş gibi devam etti: "Ama haberin olsun, seni kolayına sattı. Biz senin alkol komasına girme ihtimalini düşünürken kafasındaki tülbenti biraz daha sıkarak Murat'a yanaştı ve dedi ki 'eğer kocam ölürse ben senin yârin olabilir miyim?' Murat da tabii durur mu, senin o gözlerini beleşe boyarım dedi tamam mı. Bu da diyor ki boynum varken ne yapacaksın gözlerimi..."

Murat ağzından derin bir nefes verip gözlerini devirdi. "Şu hayatta Ömer'le savaştığım kadar terörle savaşmadım. Adamları vuruyorduk ölüyordu, Ömer vursalar ölemem diyen Melek Mosso misali tüm sınırlarını ve sabrımı zorlamakta ısrarcı." Gözlerini kısarak Ömer'e bakarken, Ömer onu zerre siklemez hâlde telefonuyla ilgileniyordu. "Allah belanı versin lan senin. Tükettin beni."

"Murat sen ne çektin ki böyle konuşabiliyorsun lan?" diye homurdandım gözlerimi devirerek, anlık olarak mağdurdum, fenalaşmıştım, tansiyonlarım düşmüş ve romatizmam azmıştı. "Adam bana sesli sexting yapıyor, tacize uğruyorum oğlum ben. Bunu sadece ben söyleyebilirim. Asabım bozuldu gene..."

Bir an duraksadım ve nerede olduğumun farkına vardım. Yumuşak halının üzerinde, yerde küçük ve narin bir bebek gibi yuvarlanıyordum. Yani en azından hissettiğim buydu. Bu konu hakkındaki hislerimin doğru olmadığını, Ayaz ayağındaki terliği ağzıma sokmaya çalışıp anıra anıra gülmeye başladığında fark ettim. Galiba bebeklere oranla biraz fazla uzun ve iriydim. Ah, bir de yakışıklı.

Ayağa kalkarken, Ayaz'ın ağzıma sokmaya yeltendiği terliği alıp tam onun burnuna isabet edecek şekilde fırlattım ve Ayaz yenilgi dolu naralarla yerlere düştü. Hazır yere düşmüşken belki birkaç kuruş koparırım düşüncesiyle üzerine atladım ve o namusunun bozulmasıyla alakalı bir şeyler gevelerken göt cebini elleyerek cüzdanını kaptım. Gerçekten üstün derecede yetenekli bir dolandırıcı olduğum için bunu fark etmemişti ama keşke etseydi, şu an beni gizli aktif sanıyordu yüksek ihtimal.

"Bir zırlama lan, tatbikat yapıyorum şurada Konyalı münafık," diye homurdanırken cebime attım cüzdanını. Konyalı münafık dememden nefret ettiğinden bana doğru döndü ve resmen güreşmeye başladık. Bu sırada Ömer arkadan, "Ayaz sen kalk ben yatayım!" diye bağırıyordu.

"Az sus, bak ben yatırıp kıtır kıtır keseceğim seni şimdi," diye bağırdı Murat, bu sırada biz hâlâ Ayaz'la boğuşuyo'z. "Git az ötede yap ahlaksız tekliflerini, kulaklarım hasar görüyor."

Ömer bir an durdu, burnunu çekip kafasındaki tülbenti sıktı ve bıyıklarını elleriyle geriye doğru taradı. Murat'a döndü ve ona öyle bir bakmaya başladı ki, bizim bile gözlerimiz ona dönmüştü.

"Murat..." dedi Ömer, sesi şüpheli, gözleri kısıktı.

"Ne var?"

Ömer ellerini beline koyup tam anlamıyla Murat'a döndü. "Murat sen bana basmak mı istiyorsun?"

Fonda bir Halestorm şarkısı çalmaya başladı, Murat yerinden kalktı ve maraton başlamış oldu. Onlar kim olduğunu hâlâ bilmediğimiz bir kadının evinin altını üstüne getirirken hâlâ Ayaz'ın üstündeydim. Bir an bunu fark edip iğrenti içinde Ayaz'a baktım, aynı saniyeler içerisinde Ayaz da şoklar içinde gözlerini bana döndürmüştü. Birbirimizi iterek evin farklı yerlerine yuvarlandık.

O evden ayrılırken bana dün gece ne olduğunu sorup durmuştular ama kafamdaki her şey gerçekten kopuk kopuktu, oysa ki alkole karşı çok dayanıklı bir bünyem vardı ve içtiğim gecelerde ne olduğunu hiç hatırlamadığım olmamıştı diyebilirdim, bunlar nadir şeylerdi. Sahneye çıktığımızı hatırlıyordum ama sonrası kayıptı. Silüetler hatırlıyordum yalnızca, olayları birbirine bağlayamıyordum bir türlü.

"Sizi arayan numarayı bana verseniz ve ben de onu geri arasam bence tüm sorunu çözeceğiz," derken yarım saattir ağlayarak cüzdanını arayan Ayaz'ın cebine cüzdanını fark ettirmeden soktum, ardından ona döndüm. "Kanka bu arada sen hiç cüzdanını arka cebinde aramış mıydın?"

Bana cins cins baktı. "Hüseyin sen benimle taşşak mı geçiyorsun?"

Gülmemek için kendimle savaşırken, "Yoo," dedim ciddi ciddi. "Sen var ya, iyice gözündeki gözlüğü arayan Müftü abiye döndün. Ben o bebek mezarı büyüklüğündeki ve iş sektörüne atılsa fırıncı küreği olarak başarılı bir kariyer sürebilecek potansiyeldeki koca elinin göt cebine uğradığını hiç görmedim."

Ensesini kaşıyarak, "Ama ben cüzdanımı arka cebime koymam ki," diye mırıldandı, ardından duraksayarak bana dik dik baktı. "Ve elimin götüme gittiğini görmedin mi? Lan sen benim götümü mü izliyorsun? Yemin ederim bu işin sonunda Ömer sana sen bana atlayacak gibisiniz, Murat baştan söyleyeyim hiç tipim değilsin kanka."

Onun ensesine bir tane geçirdim. "Kes lan sesini, libidosuz herif. Hormonsuz. Şurada senin en son içine Servetifünun Dönemi'nde para girmiş olan fakir cüzdanını bulabilmek için fikir yürütüyorum, sen gelmiş bana atlarsın diye zırlıyorsun. Gerçi bir nevi doğru, ben sana doğru anca yüksek atlama sporu falan yapabilirim herhalde, şu boya bak amına koyayım." Ona cins cins bakarken gözlerimi kıstım. "Sikik herif."

Bir an durup bana boş boş ve hiçbir şey anlamadığını belirten gözlerle baktı. "Oğlum ne yaptım lan şimdi ben?"

"Kes sesini, hadsiz. Göt cebine bak, yemek yeriz de ısmarlarsın belki."

"Ne hallendin lan çocuğun götüne bu kadar?" diye atladı Murat. Bir an hepimiz durup Murat'ın Ayaz'ı savunabileceği düşüncesiyle şok içinde ona bakmıştık ki, bizi şaşırtmadı: "Hayır yani Ayaz'ın götü... Ne bileyim abi. Midemde kalkınmalar yaşandı."

"Konuşulan konuya bak. Siz var ya siz, siz benim götümü izlemeyi bile hak etmiyorsunuz," dedi Ayaz ve tişörtünü kalçasını örtecek derecede aşağı çekti.

Ona öpücük attım. "Götünü yerim aşko."

Her şeyi beklerdim ama Ayaz'ın sırf kalçasını görmeyelim diye Ömer'in arkasına saklanacak kadar kafayı yemesini beklemezdim. Bu denize düşüp yılana sarılmaktan çok daha öteydi. Bu... Delilikti. Ömer gözlerini arkasında dikilen Ayaz'a çevirdiğinde, yüzünü buruşturdu. "Yalnız benim sipariş ettiğim sen değildin."

İyi taraftan bakmalıydım. Ayaz en son hepimizi siktir edip numaramı yemişti. Elini arka cebine attı, cüzdanı eline gelince ise boyu sanki az daha uzasa gökyüzüne vuracak kadar uzun değilmiş gibi zıplayarak bağırdı. Güldüm. Belli etmiyordum ama onun şu salak saçma tavırlarını ve diğerlerimizde olmayan saflığını seviyordum. Nasıl sevmezdim ki? Her gece ona bira aldırıyordum.

"Göt möt dediniz arada kaynadı, arasana kadını," dedi Murat Ayaz'a bakarken. Bu konunun tekrardan aklıma gelmesiyle başımı sallayarak onu onayladım.

"Kanka sorun da o," dedi Ayaz. "Beni özel numaradan aradı, evin anahtarlarını paspasın altına koymuş falan. Ben de o an çok endişelenip kim olduğunu soramadım, tam aklıma gelmişti ki yüzüme kapattı."

Kaşlarım çatıldı, bir an onun yüzüne bakakaldım ve bir tepki veremedim. Ömer dizlerini dövüyor ve benim ondan başka bir sapığım olabilme ihtimaline karşı zırlıyordu. Ona bakınca yüzümü buruşturarak gülmeye başladım.

"Özel numara sıkıntı değil, kim olduğunu öğrenmek iki saniyemi bile almaz," dedi Murat ve gözlerini bana çevirdi. "Hâlâ bir şey hatırlamadın mı? Kim olabilir bu kız?"

"Valla bilmiyorum ama pek umursadığımı da söyleyemeyeceğim," dedim omuz silkerek.

Ayaz kaşlarını çattı. "Oğlum konu ciddi lan. Hatta öyle ciddi ki antrenmana geç kaldım."

Tekrardan omuz silktim. "Umurum dışı, Ayaz. Birkaç güne hatırlarım zaten muhtemelen."

Ömer gülümsedi. "Benim dışımda kimseyi umursamıyor, böyle vurgun bana... Ah bir de bassa..."

Murat'ın yardımıyla onu susturabilmiştik. Bir kafeye oturduğumuzda telefonu açıp saate baktım; 10'u 25 geçiyordu ve bugünkü dersi kaçırmıştım. Bunun verdiği huzurla gülümsedim ve bildirimlerime girdim.

Dövme için Instagram'dan mesaj atan insanlara tarih verip WhatsApp'a girdim ve gruplardan gelen mesajları es geçip Tuğçe'nin mesajlarına tıkladım.

Tuğçe: Merhaba bayan

Tuğçe: SİZ İLEN ÇOK HOŞLAŞTIM

Tuğçe: Tnşlm mı

Tuğçe: Az bak it köpek

Tuğçe: Lan baksana

Tuğçe: Neredesin sen GÖTÜMBAŞIM

Tuğçe: İyi siktir git osura osura uyumaya gidiyo'm bye

Hüseyin: Kaçırılmışım kanka kusura bakma yazamadım

Tuğçe: Of ne diyorsun sen amk kimi dolandırdın gene

Hüseyin: Lan valla kimseyi dolandırmadım kaçırmışlar beni

Hüseyin: Bir de bi' gizemli hareketler falan görsen... her kimse umarım sikmemiştir aq

Tuğçe: Oğlum ne anlatıyorsun lan sen ciddi mi kaçırıldın

Hüseyin: Bilmiyorum kanka uyandığımda bir kızın evindeydim nasıl geldiğimi hatırlamıyorum

Tuğçe: Kanka acaba bu Ömer olabilir mi aq

Hüseyin: Yok la karıymış

Tuğçe: Olsun kanka sen yine de Ömer'den uzak dur aq

Tuğçe: Bir de neredesin şu an iyi misin

Cevap olarak ona konum attım ve yanımıza gelmesi için baskı yapmaya başladım. Ayaz'ın gizlice fotoğrafını çekip ona atmış ve 'ADAMIN da yanımda' yazmıştım, sonuna alev emojisi koymayı da unutmamıştım tabii...

Bir süre ağzıma sıçsa da sonra kabul etti, biliyordum zaten, onun da gönlü vardı ama gel gör ki herkes benim gibi emeklemeden koşamıyordu işte...

"Kanka bil bakalım kim geliyor?" dedim telefonumu masaya koyup Ayaz'a yanaşarak. Ayaz, gözlerini konuştuğu Murat'tan alıp bana çevirdi ve kaş göz yaptı. Önünde de Sprite vardı. Bazen onun Sprite'den başka hiçbir şey içmediğini düşünüyordum.

"Kimmiş?" diye sordu kaşlarını kaldırarak.

Kendimi arkaya doğru savurup, tutkulu bir sesle, "Kadının..." diye fısıldadım.

Bana bakakaldı. "Ne diyo'n lan?"

Onun yanındaki sandalyeye tutunup masanın üzerinden atladım ve yanına oturdum. Bu sırada bana geri zekâlı olduğumu fısıldayan gözleri beni takip ediyordu. Elimi omzuna koydum ve ona yanaşıp kendimden geçmişçesine Tuğçe'yle onların ilişkisini anlatmaya başladım.

Ayaz bana yalnızca bakıyordu.

Bu artık bana salakmışım gibi hissettirmeye başlamıştı.

Yaklaşık on dakika onların olmayan ilişkilerinden bahsettim, hatta hızımı alamayıp bir masal hâline getirdim ve ona anlatmaya başladım. Benim masalım 1930'larda geçiyordu ve Ayaz'ın elindeki de bir basketbol topu değil silahtı, Tuğçe ona adamım diye bağırdığında kendini vurmuştu. Sonra da... Ölmüştü işte. Ne bileyim iyi değilim bu konularda.

"Bana bak, kız geldiğinde de şöyle salak saçma hareketler yapma yemin ediyorum omzuma alır aşağı sallandırırım seni," dedi Ayaz boyuna atıf yapıp, bana tehdit dolu gözlerle bakarken. Olmayan gıdığımı çıkarıp ona muzip muzip baktım. Bu sırada Tuğçe kafenin kapısından içeri girmişti.

"Ah!" diye bağırdı Ömer, Tuğçe'yi görür görmez. "Ruh ikizim olan karı... Benim kadar azgın olan tek insan. Hoş geldin!"

Tuğçe, kollarını Ömer'in boynuna dolarken, "Hoş buldum padişahım, sabah-i şerifleriniz hayırlı olsun. Yeni küfürler üretebildiniz mi?"

Tam Tuğçe ve Ömer edepsiz bir muhabbetin içine çekilmeye başlamışlardı ki, Tuğçe'nin gözü Ayaz'a kaydı ve bir kez daha rezil olduğunu fark edip kireç rengine boyandı. Aralık dudaklar ve şok içinde kalmış gözlerle ona bakıyordu.

Ellerimi birbirine sürtüp gözlerimi kıstım. "Sikiş başlasın."

🥂

Siyah poşete koyduğumuz biralardan birini çıkartıp açarken gözlerim Murat'a döndü. Gözleri telefon ekranındaydı ve gergin olduğunu görebiliyordum, aslında o hep gergin olan bir adamdı ama bu defa ekstra bir şeyler olduğu da çok barizdi. Murat duygularını iyi saklardı ama öfkesi onunla bir bütün hâline gelmiş gibiydi.

Ona ne olduğunu sormak için uygun bir ortam olmadığına kanaat getirdiğimde gözlerimi masanın etrafına doluşan arkadaşlarıma çevirdim. Benim evimdeydik ve saat gece on bire geliyordu, bu saate kadar birlikte takılmamıştık, ben sabah kafeden çıktıktan sonra işe geçmiştim ve çıkışta onları çağırmıştım. Ömer'in sevgilisi Gizel de içinde olmak üzere hepsi gelmişti. İşsiz arkadaşlarım benim.

"Ben sıkıldım," diye mırıldandı Gizel ve yanağını ona yaslanan Ömer'in saçlarına dayadı. Ömer bizim yanımızdakinin aksine onunlayken çok romantik ve huzurlu bir adama dönüşüyordu. Bazen Gizel'in yanındayken onun suratına tükürüp, "Bu kadar mıydı lan, kullanıp attın mı beni?" diye cırlıyor ve çıngar çıkarıyordum.

"Ben de sıkıldım, yok mu oyun bir şey falan?" dedi Ayaz nemli saçlarını karıştırırken; bugün, yaklaşan yurt dışındaki maçı için ekstra antrenman yapmıştı ve oldukça yorgun görünüyordu.

"Oyun mu?" dedi Tuğçe dalga geçer gibi.

Ayaz gözlerini ona çevirip omuz silkti. "Hee."

"Hadi DC oynayalım, kalabalık olunca güzel oluyor," dedi Gizel. Ortaya attığı bu fikir gözlerimi devirmeme neden oldu.

Murat gözlerini tavana kaydırıp, "Sizin arkadaşınız olduğuma inanmak istemiyorum..." diye mırıldandı ağzının içinde.

Gizel, elini Murat'ın omzuna koydu. "Sen benim yol arkadaşım, kavga yandaşım, kankamsın. Seni kaybedemem, yanımdayken Hulk'a bile kafa tutabilecek gibi hissediyorum çünkü."

Murat gözlerini onun yüzüne çevirip boş boş baktı. "Tamam."

"Film falan mı izlesek?" diye mırıldandı Tuğçe parmaklarını yüzünde gezdirirken.

Bir an gözlerim hepsinin üzerinde teker teker gezindi. İçimdeki sıkıntının onların geçmişinden bazı kesitleri öğrensem geçip geçmeyeceğini kafamda tarttım. Belki üstün yeteneklerimle Tuğçe ve Ayaz'ı bir anının sayesinde sevgili yapabilirdim. Bu konuya neden bu kadar çok takmıştım bilmiyordum ama gözüme yan yana olsalar çok tatlı olurlarmış gibi geliyordu.

"Sıkıcı bir hayat yaşadığını düşünmüyorum şu masada oturan insanların," dedim bir anda, gözlerimi onlarda gezdirirken.

Ömer gözlerini bana çevirip göz kırptı. "Benimki çok sıkıcıydı desem... Eğlendirir misin?"

Gizel onun ensesine bir tane geçirince, Ömer dudaklarını büzdü ve ona yalancıktan küstü. Böyle bir-iki saniyeliğine falan.

"Herkes gözlerini kapatıp aklına gelen ilk anıyı anlatsın hadi," dedim ve biramdan bir yudum daha aldım. "Sonra da hikâyesini anlatacaksınız ama, öyle iki cümleyle geçmek yok. Gece uzun sonuçta."

"Hayırdır?" dedi Ayaz şüpheli gözlerle bana bakarken. "Sen hiç sevmezdin böyle şeyleri?"

Aslında haklıydı. Genele bakıldığında eğlenceli bir hayat yaşamıştım ama buradaki herkesin içten içe çok kötü seyler yaşamış olduğumu bildiğini de biliyordum. Anlatmazdım, sevmezdim birinin yanında ya da biriyle ağlamayı. Bu yüzden bu teklifi ortaya atmış olmam onları şaşırtmış olmalıydı.

Yalnızca omuz silktim. "Canım sıkıldı. Hem içimizi karartacak anılardan bahsetmiyorum, ne bileyim lise günleri falan. Benim lise 6 yıl sürdü mesela, en son okulumu Jurassic Park kendimi de dinazor zannetmeye başlamıştım. Öğrenciler de beni öğretmen falan sanıyordu herhalde."

Tuğçe o günleri hatırlayınca ağzında bir küfür mırıldanıp gülmeye başladı. "Ulan özledim ha... Gerçi sen neyi özleyeceksin anlamıyorum, pek gelmezdin okula. Geldiğin zamanlarda da kaçardın. Bazen hiç sormadan yok yazarlardı seni..."

Gözlerim pörtledi. Bunu yeni öğreniyordum.

Bizimkiler gülerken Ayaz birkaç saniye daha gözlerimin içine baktı ama orada aradığını bulamayınca önüne döndü. Oyuna ilk olarak Murat başlıyordu, bunun için ona bayağı bir baskı yapmıştı Gizel ve Ömer. Murat da en sonunda gözlerini devirerek kabul etmişti.

Gözlerini kapattı ve birkaç saniye ayırdı kendine. Bunu sırf ben gözlerini kapat, dediğim için yaptığı öyle barizdi ki, şu an cidden komik görünüyordu.

"Liseden bir anım..." diye mırıldandı düşünürken, ardından bulmuş gibi kaşlarını kaldırdı ve gözlerini açtı.

"Evet, kralım?" dedi Gizel hevesli hevesli.

"Ben askeri lisede okudum," diye anlatmaya başladı Murat, gözlerine odaklanınca o zamanları özlediğini hissettim. "Ne bileyim, asker olmak benim çocukluk hayalimdi. Süper kahramanlardan çok onlara özenirdim, sonra gerçekten, yalnızca silahıyla değil aynı zamanda da kalbiyle asker olanların zaten birer süper kahraman olduğunu fark ettim. Liseye ilk geçtiğim günü çok net hatırlıyorum; aklımda dünyayı değiştirmek vardı ve buna öyle çok inanıyordum ki bazen keşke o inanç hiç sönmeseymiş diyorum. Bu çocuk olmayı özlemek değil, çocuk yanını öldürmenin sancısı sanırım." Durdu, gözlerini açtı. Sonra yüzündeki o kasvet dağıldı ve gözleri neşeyle parladı. "Hâl böyle olunca, kendini Star Wars'ta falan sanıyorsun; her hocaya daha tanımadan sonsuz bir sevgi duyuyorsun falan. İlk gece oldu, bize bir şeyler anlattılar ama ben cidden çok heyecanlıydım lan, bir de ilk sınıfız diye gözümüzü korkutmak için bu kadar disiplinli konuşuyorlar sanıyordum. Büyük bir huzurla uykuya daldım, tokatla uyanmıştım. Sabah beşte. Daha ilk hafta dolmadan göz altlarım Sürahi Nene gibi olmuştu, artık ağlayarak uyuyor ve geç kalmamayayım diye yataktan düşerek uyanıyordum..."

Hepimiz gülerken, Murat da gülen yüzünü ekşitip devam etti: "Üstlü altlı yataklarda yatıyorduk ve ben üstteydim. Bir sabah altımdaki çocuk uyanıp üniformasını giyerken gözlerimi açtım ve herkesin uyandığını görünce inanılmaz panik olup o çocuğun üstüne düştüm. Ama görmeniz lazım o ânı, çocuk bağırarak kaderinden kaçmaya çalışıyor ama bunun imkânı yok, ben de su doldurulmuş eldiven gibi kalakaldım çocuğun üstünde, neredeyse orada da uyuyordum. Çocuğun bacağı kırılmıştı ve düz liseye geçmişti. Geçen sene yolda karşılaştık, ben gülerek sarılırız falan sanıyorum, çocuk ara sokağa saptı... Gözlerine bir baksanız, nasıl bir nefret, nasıl bir kin..."

"Yaa Muraaat," dedi Ömer Murat'a sırnaşarak. "Geri zekâlı bunlar ne tatlı anılar lan, ben seni daha hayatta ciddiye alamam... Şapşal seni..."

Murat kaşlarını kaldırarak güldü. "Demek beni ciddiye alamazsın?"

Ömer yavaşça geri çekildi...

Sıra Ömer'deydi ve hiçbirimiz buna hazır değildik. Ellerini birbirine sürterek masaya yanaştı ve omuzlarını Alemin Kralı Julide misalı oynatıp şık şık şık yaptı. Yine de Julide'ye değil salağa benziyordu.

"Şimdi," diyerek girdi konuşmaya ve Gizel'in ağlamaklı bir ses çıkardığını gördüm, ayriyeten dudaklarını doğru okuduysam besmele çekiyordu şu an. "Ben sayısal sınıftım, ciddi söylüyorum... Okul işleriyle hep babam ilgilenirdi, ben de sınavlardan kalırdım. Sınıfta da kalırdım da babam biraz kodaman adamdır. Neyse. 11'e geçtik, derste uyumama rağmen dersler belamı sikiyor, o derece bir şey. Bir de fizikten çıkıp biyolojiye, biyolojiden çıkıp matematiğe, matematikten çıkıp kimyaya falan giriyorsun ve günün sonunda girilen de sen oluyorsun."

Gizel çaresizce onun saçlarını okşadı. "Ben minik, aptal yârim..."

Ömer dudaklarını büzdü. "İlk sınavlar geldi, birinci sınav matematik. Neyse, sınavda hiçbir bok yapamadım, bomboştu yani, bembeyazdı. Birkaç gün sonra hoca sınav kâğıtlarını dağıttığında kâğıdın ağır çekimde videosunu çekip arkaya da Diyar Pala'dan Pompalamasyon koymuştum, videoyu bir görseniz ama resmen araba tanıtım videosu gibiydi..." Ağzından derin bir nefes verdi. "Sonra bunu Pornhub'a atmıştım."

Murat yüzünü buruşturdu. "Oğlum haysiyet denen şey sana hiç mi uğramadı lan,"

Ömer ve Murat'ın tartışması sonrasında sıra bana gelmişti. Alt dudağımı ağzımın içine çekerek liseyi düşündüm. Gözlerimin önüne düşen ilk anı yüzümü buruşturarak gülmeme neden oldu.

"Bizim bir fizik hocamız vardı," diye anlatmaya başladım. "Adı Oral'dı, ciddili söylüyorum. Bir de sanki dalga geçer gibi bir problemi farklı yoldan çözmeyi öğretince 'buyrun, Oral'dan' deyip dururdu. Neyse. Girdik bunun sınavına, komple problem sormuştu, tabii benim kağıdın üzerinde tek işlem yok, böyle görseniz sanki Pervolle yıkandı. Ben de kağıdın altına, adının yazdığı yere 'bu sefer analdan oldu' yazmıştım." Kahkaha atmaya başlayan bizimkilere bakarken yüzümü buruşturdum. "Neredeyse okuldan atılıyordum..."

İlerleyen saatlerde de boğazlarımız yırtılana kadar gülmeye devam etmiştik. Ayaz, üniversite sınavı sonuçları açıklandığında Behzat amcanın sınav için verdiği parayı Ayaz'dan çaldığını anlatmış ve duygusalı basmıştı, Azer Bülbül açıp bana yaslanarak boşluğu izlediği ânı unutamıyordum... Tuğçe müdürün odasındaki megafonda okula yaptığımız o özel serenatı anlatmıştı, Gizel ise gözlerini boşluğa dikmiş ve, "Anlatacak hiçbir şeyim yok, lise iğrençti..." diye fısıldamıştı. Bunun üzerine yeni bir bira açmıştım.

Tuğçe bende kalmaya karar vermişti. Birlikte onları uğurlayarak -arkalarından hadi siktirin gidin artık diye bağırarak suratlarına kapıyı kapatmıştık- içeri geçtik ve Tuğçe anında yattı. Salonu toplamama yardım etmediği için onun kafasını kırasım varsa da onu uyurken görünce yumuşadım. Elimdekileri çöp poşetinin içine bırakarak yanına gittim ve üzerini örtüp saçlarını öptüm. Ne yaşanırsa yaşansın ve ne kadar yaşlanırsak yaşlanalım, o daima benim küçük kız kardeşim olarak kalacaktı.

🥂

Bugün, o gündü.

Pijama günü.

Anlam ve önemini kısa olarak açıklamam gerekirse; herhangi bir anlam ve önemi yok. Tüm gün en rezil pijamalarımızla dal taşşak sokaklarda geziyo'z. Bugün kimin dersi olursa olsun kendisi tarafından iptal edilir, güne enerjik biçimde uyanılır ve esnerken kalça kıvırtılır.

Ben yatakta doğrulduğum an, odamın kapısı açıldı ve Tuğçe âdeta bir sincap gibi odamdan içeri daldı. Birbirimize bakarken sırıttık. Bu gün bize gerçekten inanılmaz bir zevk veriyordu, anlatılamazdı yani.

Birbirimize imalı imalı işaret parmaklarımızı salladıktan sonra o pijamalarını giyinmek üzere odasına gitti ve ben de 12 yaş kız çocuğu reyonundan aldığım pijamalarımla bakışmaya başladım.

Ayaklarımda keçili panduflarım, yanımda Bayan Bobby olacaktı. Üzerinde kulakları pembe tüylerle kaplı BoJack Horseman olan, yine pembe ve askılı bir üst ve rengarenk bir şortum vardı. Bu ilk pijama günümüz olsaydı kesinlikle bunların içine nasıl sığacağımi sorgulardım ama sığabiliyordum, tecrübeyle sabit.

Pijamaları üzerime geçirdiğimde, kendimi çocuk bikinisi giyinmiş Bülent Ersoy gibi hissediyordum ama buna aldırmadım. Tacımı kafama takıp panduflarımı da ayaklarıma geçirdim ve odamdan çıktım. Sokağa çıktığımız ân, herkes bize kahkahalarla gülecekti ve biz de onlara kraliyet selamı verecektik.

Bizim çocukların hazırlanıp hazırlanmadığını öğrenmek için WhatsApp'a girdim.

Meze Var Mı La
(WhatsApp Grubu)

Hüseyin: Hazırlandınız mı babuşlar

Ömer: AHHHH BEN SANA HER ZAMAN HAZIRIM

Ayaz: Ömer bi siktir git aq

Ayaz: Hüseyin kanka

Ayaz: Oğlum biz bunu niye yapıyo'z amk

Hüseyin: Kes lan cariye

Hüseyin: Giydin mi zurafa tulumunu

Hüseyin: Altına da bale pabucu giyeceksin ama unutma

Murat: Sizin götünüzü sikeyim

Murat: Babama benziyorum aq

Ömer: Valla ben erotikshop'tan aldığım dantelli geceliğimle bir harikayım

Ömer: Hüseyin bu sefer de basmazsa bu adamınki kalkmıyo yani

Hüseyin: Her kalp senin için atmaz... Naçizane

Murat: Ben gelmiyorum aq hale bakar mısın

Ayaz: MURAT BEN 2 METRE BOYUMLA BALE PABUCU VE ZURAFA TULUMU GİYİYORSAM SEN DE ŞU BABANIN KOKUŞMUŞ BEYAZ ATLETİNİ GİYERSİN ARTIK AQ

Murat: Allah belanızı versin sizin

Hemen ardından buluşma yerini ayarladık, onlar yine benim ayağıma geliyorlardı... Tuğçe, odasından ışıltıyla çıktığında ikimiz de kendimizi tutamadan gülmeye başladık. O bana bakarken yıkılırcasına gülüyor, ben neredeyse boğuluyordum...

Üzerinde barbielerin elbiselerine benzer parlak bir üst vardı ama o kadar parlaktı ki Demet Akalı gelinin kız kardeşi olsa böyle görgüsüzce sim dökmezdi galiba. Saçlarını tepeden topuz yapmış, hızını alamamış ve onlara da sim dökmüştü. Altında normal, penye bir şort vardı ama o şortun normal kalmasına izin vermemiş ve şortu aliminyum folyoyla kaplamıştı. Ayaklarında yumurtalı, dizlerine kadar uzanan çorapları vardı.

Güneş gözlüklerini gözlerine takıp havalı bir tavır takındı. "Let's go, bitch."

"Havanı bozmak gibi olmasın ama daha gelmediler kanka."

Parmak uçlarında yürüyerek önüme kadar geldi ve beni süzdü. Yüzündeki ifadeyi sabit tutmak için uğraştı, bunun için gerçekten resmen yırtındı ama başaramadı ve cırlayarak gülmeye başladı.

Bayan Bobby'e sarılırken, "Kırılıyorum lan, sus artık," diye homurdandım yalancıktan.

"Kanka bu ne amına koyayım dalyan gibi adamsın..."

Ona cevap vermeden Bayan Bobby'ye biraz daha sıkı sarıldım. Ona gerçekten âşık olduğumu düşünüyordum bazen.

Bizimkiler geldiğini haber verince, büyük bir hevesle aşağı indik. Daha kapıyı açmadan bizi kıkırtı sesleri karşıladı, apartmanın önünde top oynayan çocuklar onlarla dalga geçiyordular büyük ihtimalle. Sanki onlardan daha beter hâlde değilmişiz gibi güldük ve özgüvenle dışarı adımımızı attık.

Ömer'in üstünde dantelli gecelik, kollarında dirseğe kadar uzanan dantelli eldivenler; ayaklarında neon pembe plastik botlar ve dudaklarında cırtlak kırmızı ruj vardı. Gözlerim Murat'a doğru kaydı. Murat muhtemelen babasının olan -eskiliğinden anlamıştım- beyaz atletinin içine resmen yastık sokmuştu, bunu yaparken yüksek ihtimalle göbekli bir aile babasına benzemeye çalışıyordu ama buradan doğurmaya hazırlanan kızgın bir manava benziyordu, elindeki ketçaplı satır da bu tespitimi doğruluyordu. Ayaklarında da alt komşuya inmelik terlikleri vardı.

Ayaz... Önünde eğilmek istedim, böyle müthiş olurdu bir insan. Bale pabuçlarının üstüne basmıştı ve her an baygınlık geçirebilirmiş gibi görünüyordu. Zurafa tulumu ona çok yakışmıştı. Yürümeye başladığımızda yürürken süzüldüğünü fark etmiştim. Yandan yemiş Natalie Portman.

Herkes bize bakıyordu, fotoğraflarımız çekiliyordu ama bu bize ezikmişiz gibi değil de Selena Gomez'mişiz gibi hissettiriyordu. Herkes ışıltımızdan kör olmuştu. Murat adım başı küfredip duruyor, Ömer bana öpücük atıyor, bense Ayaz ve Tuğçe'yi yan yana getirmeye çalışıyordum. Bir ara birbirlerinin pijamalarına bakarak gülmeye başladıklarını görmüştüm, bunu görür görmez Ayaz'ın sırtına atlayıp, "KANKA SİZ OLDUNUZ KANKAAA" diye cırlamasam konuşabilirlerdi belki.

"Bu siktiğimin şovu ne zaman bitecek?" diye sordu Murat ama onun da zevk aldığına yemin edebilirdim. Kolumu onun omzuna atıp, "Sakinleş ve gevşe, babuş," dedim. "Biz mankeniz ve bu sokaklar bizim podyumumuz şu an. Kıvırt kız..."

Murat tam dudaklarını yeni bir küfür için aralamıştı ki, Tuğçe dikkati kendine çekti.

"Aa, imza günü varmış ya lan," dedi telefonunu aliminyum folyoyu aşıp arka cebine koymaya çalışırken. "Gerçi bu herifi de hiç sevmem ama en azından imza salonunda da şov yapmış oluruz, ne karılar düşürürüz ha..."

İnsanların garip bakışları eşliğinde ona elindeki minik afişi işaret ettim. "Bu kim ki?"

"Pinhan Demirkan diye bir adam."

Size yemin ediyorum şoku damardan aldım.

Pinhan benim yetimhane arkadaşımdı, bir yıl boyunca aynı odayı paylaşmıştık. Bana yıldızları izlemem için bahaneler üretirdi, ben de ona 'siktir git işine hacı' derdim. Ağlak bir herifti, boş boş edebiyat kasar dururdu. Onu çok da seviyor sayılmazdım ama bu bir şeyi değiştirmezdi, biz onunla yetimhane arkadaşıydık ve bende bir yeri vardı. Yani sanırım.

"Ciddi misin?" dedim gözlerim pörtlerken. Acaba aynı kişiden mi bahsediyorduk?

Tuğçe gözlerini devirerek omuz silkti. "Maalesef ki ciddiyim. O Elif Şafak ve Miraç Çağrı Aktaş karışımı Tumblr'dan kopmagelme herifin imza gününe nasıl gideceğiz inan bilmiyorum."

Aynı kişiden bahsettiğimizden bu tanımla emin olmuştum. Eski bir tanıdığımız bizi gördüğünde kılığımıza bakarak en az on dakika gülmüştü, bir an cidden nefes alamadı ve Tuğçe onun sırtına öyle bir vurdu ki kız yeri boyladı. Bu defa da Tuğçe ona cırlayarak gülmeye başlamıştı.

"Cidden o herifin imza gününe gideceğime inanamıyorum," diye tısladığını duydum Murat'ın ama üzerinde durmadım, zaten salonun önüne gelmiştik bile.

"Ah, çok heyecanlıyım!" diye resmen bağırdı yanda duran bir kız. "Titriyorum resmen..."

Ömer gözlerini devirdi. "Niye hacı? Sana attığı imzayı kullanarak tüm mal varlığını kendi üzerine falan mı geçireceksin?"

Kız ona gözlerini kısarak kötü kötü baktı ve kitabını daha sıkı kavradı. Salona girdik, beklediğimin aksine öyle bir kalabalık karşıladı ki bizi bir an kitabı merak etmeden edemedim. Sıra da inanılmaz derecede uzun görünüyordu.

"Ben bu kadar sırayı nasıl bekleyeceğim lan?" dedi biri ağlamaklı sesiyle.

Kollarımı birleştirerek gözlerimi devirdim. "Bu kadar bekleyeceğimize de değecek biri olsa keşke... Umarım artık daha az boş edebiyat kasıyordur,"

Tuğçe, şok içinde bağırdı. "Bu daha gelmemiş hâli mi? Sikerim imzasını, gidiyorum ben!"

O kadar haklıydı ki... Ama Pinhan'ı bir kez daha görsem iyi olabilirdi. Merak ediyordum. Ben bu adama evrilmiştim, peki o şu an kimdi? Nasıl görünüyordu? Yüzümü buruşturdum. Emin olduğum tek şey hâlâ boş konuştuğuydu.

Sırada bekleyen kızların cırıltıları kulağımıza gelince, gözlerim o tarafa doğru döndü. Büyümüştü, normal olarak. Boyu uzundu ve hâlâ zayıftı. Aslında değişmemişti, 1 TL farkla büyük boyu alınmış gibi görünüyordu.

"Ben aslında öncelikle bir konuşma yapmak istiyorum." dedi. Sıradakiler cırlarken, bizimkiler ve ben hep bir ağızdan ofladık.

"Bu Pinhan'da herkesi ben sikeyim virali yok mu abi?" diye homurdandı Ömer. Onu onaylayan mırıltılar çıkardık.

"Ben... Size 'ben'i anlattım ve siz de kendinizi gördünüz. Hiç tanımadığım insanların içinden bir ben çıktı. Şimdi size yaşamanız için tavsiyeler vereceğim. Çikolata yeyin. Spor yapın. Kahkaha atın. Almak istediğiniz her şeyi alın. Kiloları takmayın. Mutlu olun!"

"Emredersin yarrak!" diye bağırdı bir anda Murat. Bu gülmemize sebep oldu.

Pinhan ile ayaküstü biraz konuşmuştum. Ona 'elin yorulursa imzayı ben atayım kanka' demem bana cins cins bakmasına sebep olmuştu, oysa ki şaka yapıyordum; onun götüboklu ergen kız kitlesine can atmıyordum. İnsanların dikkatleri bize döndüğünde bizi eylemci falan zannetmişlerdi ve soru yağmuruna tutulmuştuk, yalnızca pijamalı ve tehlikeli bir tarikattık biz oysa...

Ömer ve Murat'ın kısa süreli Karagöz ile Hacivat uyarlaması Murat'ın Ömer'e tekme tokat dalmasıyla sona ermişti. Sonunda kendimizi salondan atmayı başardığımızda, Pembe'yi gördüm.

Bana, ona çok şey öğretmişim gibi baktı.

🥂

Bölüm dedikodusuuu, nasıldı? Beğendiniz mi?

Favori sahneniz?

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 143K 61
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
6M 197K 99
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
1M 35.6K 57
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
391K 14.6K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...