CESARETİN VAR MI? (Tamamlandı...

By turlik

156K 12.9K 6.1K

[Tamamlandı] Bazen baktığımız ile gördüğünüz aynı olmayabilir... Tıpkı, kimsesiz bir kızın aslında sandığımı... More

BAŞLARKEN
PROLOG
CVM-1
CVM-2
CVM-3
CVM-4
CVM-5
CVM-6
CVM-7
CVM-8
CVM-9
CVM-10
CVM-11
CVM-13
CVM-14
CVM-15
CVM-16
CVM-17
CVM-18
CVM-19
CVM-20
CVM-21
CVM-22
CVM-23
CVM-24
CVM-25
CVM-26
CVM-27
CVM-28
CVM-29
CVM-30
CVM-31
CVM-32
CVM-33
CVM-34
CVM-35
CVM-36
CVM-37
CVM-38
~ÖZEL BÖLÜM 1~
CVM-39
CVM-40
VEDA
ECE&CESUR

CVM-12

3.6K 326 97
By turlik

"Bak seni paralarım Ece! Doğru düzgün anlat yemin ederim elimde kalacaksın bu gidişle. Apar topar bardan çıkıp gidiyorsunuz sonra da karşıma geçmiş 'mühim değil beti, boş ver Beti sus beti, uzatma beti' A yeter be, vallahi yeter! Canımdan bezdirdin beni günlerdir. Artık birbirimize hiçbir şey anlatmamaya karar verdik de ben mi unuttum acaba?"

Betül leydi kişiliğini bir kenara atmış artık çığırından çıkmıştı. Günlerdir hayalet gibi gezen arkadaşının hali hal değildi ve inatla konuşmaya yanaşmıyordu.

Hayır, bir de öpücükten sonra adamı haşat etme mevzusu vardı ki o tam evlere şenlikti. Bu adam gidip bile isteye kendini Ece'ye resmen dağıttırmıştı.

İkisi de zır manyakti. İkisi de deli ikisi de türünün son örneğiydi ve bir araya gelirlerse ortalık yangın yerine dönecekti...

Ece sessiz ve çaresiz bir kabulleniş içindeydi. Konuyu daha fazla uzatmadan anlatması gerektiğinin bilincinde söze girdi...

"Bende bilmiyorum ki ne oluyor Betül... Bu adam bana neler etti ne tehditler ne hakaretler fakat şimdi karşıma geçmiş seni aklımdan çıkaramıyorum diyor. İlk öpücüğünü aldığım için çok mutlu oldum diyor. Kalbime söz geçiremiyorum diyor. Uzak kalmaya çalıştım ama başaramadım diyor."

Betül zaten farkında olduğu gerçeklerin somut olarak söze dökülmesiyle derin bir nefes aldı.

Sorun aşktı ve zavallı arkadaşı sırf kendi yaşadığı korkunç aşk ızdırabı yüzünden aşka olan inancını yitirmişti ne var ki, her adam onun başına bin bir bela açan şeref yoksunu gibi değildi...

Zaten Cesur'un da art niyetli biri olmadığı daha yüzüne bakınca belli oluyordu. Bir şeyleri değiştireceğine inandığı cümlelerini Ece'nin araya girmesine fırsat tanımadan sarf etmeye başladı...

"Peki kuzucuğum, sen ne düşünüyorsun? Yani açıkçası ben senin de ona olan ilginin farkındayım. Ne zaman bir araya gelseniz üzerinizden çıkan kıvılcımlarla ortalık ateşe verilecek gibi oluyor."

"Sorun da bu ya Betül. Biz birbirimizi üzeriz, kaldı ki şimdiye kadar da çok üzdük. Ben onunla sorunsuz bir hayat geçireceğimize inanmıyorum. Benim kendimi adadığım bir mesleğim var ve her koşulda karşıma çıkıp, önümü kesmesine izin veremem. Değer yargılarımı ayaklarının altında ezmesine dayanamam. O dik başlı ben ondan dik başlı... Söylesene bizden bir halt olur mu?"

"Neden olmasın canımın içi? Bırak artık hayat seni değil sen hayatı yaşa. Akışına bırak, rahat ol. Kader size ne yazdı nereden bileceksin. Yaşayıp görmek varken olasılıkların canını yakmasına neden müsaade ediyorsun? Sen mantığını bir kenara koy ve söyle bana kalbin ne diyor?"

Ece kalbini dinlerse koşa koşa gider o taş kafalı adamın kollarına atardı kendini ama aklı hep önüne set çekiyor, olumsuzlukları bir bir acımadan önüne seriyordu.

Betül bu gece ne kadar sıkıştırırsam o kadar iyidir diyerek devam etti.

"Hadi bırak artık gamlı baykuş gibi düşünmeyi de cevap ver bana, kalbin ne diyor?"

Ece iyice köşeye sıkışmıştı ve artık dökülüp rahatlamak istiyordu...

"İlk zamanlar sadece beğeni vardı evet, ilk başta da aynı taş kafalı lanet adamdı fakat sonraları yani daha sık bir araya gelmeye başladığımız zamanlarda böyle bir tuhaf olmaya başlamıştım. Bak mesela ilk ne zaman dersen, hani beni jiletin adamları alıkoydu ya, işte o zaman beni bulduklarında bana öyle bir sarıldı ki, böyle nasıl diyeyim midemde bir düğüm oluştu. Ardından çok farklı bir his geldi. Karnımın içinden özgürlüğüne kavuşmayı bekleyen binlerce kelebek firar etti. Sonra kokusunu duydum, içime içime işleyen, sardıkça sarasın geldiği, kokladıkça içine karışma isteği uyandıran bir koku... Sen mesela hiç duydun mu onun kokusunu? Şey onun işte, komiserin?"

Normal şartlarda asla böyle afallamayan kız gün yüzüne çıkan gerçeklerle adını anmaya korkar olmuştu.

Betül karşısında kıvranan kıza aldırmadan cevap verdi...

"Aşkın kokusunu sadece sahip olan duyar... Sen duymuşsun, duyuyorsun fakat ben hiç dikkat etmedim. Cesur benim için sıradan biri iken senin için özel biri. O yüzden kokusu seni bu kadar etkiliyor."

Ece hazır vitesi köklemiş iken devam etti...

"Bak mesela o kadar suratsız o kadar sinirli ama böyle bir minicik tebessüm etsin sol yanağında beliren gamzesine dokunmak istiyorum. Arsız adam bir de bu aralar durmadan gözüme gözüme sokmuyor mu o gamzeyi... Uzak durmak istesem bile iyice aptallaşıyorum karşısında..."

Betül sessizce Ece'nin oturduğu koltuğa yaklaşarak genç kızın yanına oturdu ve usul usul cesaret vermek istercesine saçlarını okşamaya başladı.

"Peki bu gece neler oldu? Yani apar topar çıkıp gittiniz ve sen eminim geldiğinden beri o zamkla yapışmış gibi oturduğun koltuktan kalkmadın..."

"Bana bir şey söyle, dedi... Gözlerime bak ve orada kendini gördüğünü söyle dedi. Ben de," Durdu ve bu kısmı nasıl anlatacağını düşünmek için kendine zaman tanıdı ama Betül o kadar sabırlı değildi. "Evet, sen de ..." Devam etmesini belirtir şekilde konuştu...

"Iıı şey ben de yani bir an da oldu bende anlamadım ama sonra konuşamadık zaten yani şey belki konuşurduk ama ben kaçtım yine ve şey oldu işte, eve geldim."

Betül yine sazı aldı eline...

"Aa yeter saçmaladığın Ece! Dediklerinden bir şey anlamamı mı bekliyorsun Allah aşkına? Sen kendin bile ne dediğinin farkında değilsin ki!"

"Of Betül amma da sıkıştırdın be kızım...Cevap ver deyince veremeyeceğimi anladım ve öptüm onu tamam mı? Ben Cesur'u öptüm ve ardından bir tokat daha aşk ederek yanından kaçtım...

*****

Cesur artık rutine dönen öpüşme tokat ritüelinden sonra bir eli sızlayan yanağında bir eli kalbinde kalakalmıştı. Bir müddet aptallık anının geçmesini bekledi. Kendisine karşı aynı hisleri beslediğinden emin olduğu kızın asi bakışlarını düşünerek arabasına binip evinin yolunu tuttu.

Cevabın öpücük ile verilmesini olumlu olarak kabul etmişti genç adam ve ardından gelen tokat kabullenişin nişanesiydi.

E bu ikisi de bir miktar deli olduklarına göre bu da normal kabul edilebilirdi....

Yine ne konuşmaya gelmiş ne yaşamıştı ama umurunda bile değildi. Nasıl olsa bundan sonra sık sık görecekti Ece'yi...

İlla ki konuşurdu ama bu saatten sonra nasıl konuşurdu bilmiyordu. Genç adam kızın bir süre olanları sindirmesi için bir kaç gün uzak durmaya karar vermişti.

Biliyordu ki bu dik başlı deli kız ne kadar üstüne giderse o kadar geriye kaçacaktı. Kendine verdiği birkaç gün uzak dur sindirsin dediği sözün günlerce Ece'yi arayıp bulamayacağından habersiz verilmiş bir söz olduğundan habersizdi...

*****

İki genç kız birbirlerine sarılmış son günlerde yaşanılan gerilimli günlerin üzerlerinde bıraktığı yorgunlukla sessizce oturuyorlardı. Ece bir anda aklına gelen tatil fikriyle sırnaşarak Betül'e sokuldu. "Beti hani izin al bir yerlere gidelim demiştin ya, nasıl olsa iki hafta izinliyim kaçalım mı bir yerlere ne dersin?" Hevesli gözlerini arkadaşına dikmiş olumlu bir cevap almayı bekliyordu.

Günlerdir yaşanan tantanadan azıcık uzaklaşmak her ikisine de iyi gelecekti. Betül kendinden çok kuzusunun ihtiyacı olduğunu düşündüğü tatil fikrine tabi ki de sıcak bakıyordu.

"Canımın içi, harika olur. Ben Haluk Abiyle konuşurum yarın. Zaten tadilat düşünüyordu. Bu sırada onu da aradan çıkartmış olur. Yarın hazırlanır pazar günü çıkarız o zaman..."dedi ve iki kız çılgın tatil planlarını yapmaya koyuldu.

Ertesi sabah Betül bara gidip Haluk Abiyle konuşmak için evden çıktı. Aslında bara gitmeden telefon ile de halledebilirdi fakat Ece öyle bir şey talep etmişti ki el mecbur kalkıp bara gitmişti.

Ece sabah sabah yatakta tembel bir kedi gibi gerinirken başucunda bulunan telefonunun bildirim ışığını fark etti. Mesaj Betül'dendi ve dediğine göre işlem tamamdı.

Valizleri hazırlamaya başlamalı ve yola çıkmadan önce kuaföre uğramalıydı. Ayaküstü atıştırdığı sandviçi bittiğinde depo olarak kullandıkları boş odadan valizleri çıkarttı. Mevsimin sonbahara dönmesinden dolayı uygun olacağını düşündüğü kıyafetlerini hazırlamaya koyuldu.

Bir saat sonra hazır olduğunda kuaföre gidip kişisel bakımlarını da yaptırdığında yarın sabah biraz huzur bulmayı ümit ettikleri tatile hazırdı.

*****


Yine yüzünden düşen bin parça
Dalıp dalıp uzaklara iç çekiyorsun
Eğer bıçak kemiğe dayandıysa
Niye bu amansız acıya göz yumuyorsun?

Akıl karı değil ızdırabın böylesi
Bu aşk değil esaretin ta kendisi

Ben senin yerinde olsam
Ufak ufak uzarım durmam
Pılımı pırtımı, toplar giderim
Bakmam gözyaşına bakmam
Bi' dakika bile katlanmam
Sevene zulüm edeni ezer geçerim

Ben senin yerinde olsam
Ufak ufak uzarım durmam
Pılımı pırtımı, toplar giderim

İki kız Betül'ün kullandığı arabada açtıkları son ses müzikle yolları ağlatıyordu. Ece ayaklarını kaldırıp konsola dayamış, bir elinde sigarası Betül'ün nefret etmesine rağmen yüzüne yüzüne üfleyerek bir yandan da bağırarak şarkı söylüyordu.

Bu bir çeşit dışa vurumdu çünkü artık kasım kasım kasılmaktan kendi öz benliğini unutmak üzereydi.

"Kızım iyi ki Haluk Abinin kara şövalyesini aldık ya... Bu canavar benim minnoşumdan daha iyi kaçıyor yemin ederim."

Aslında arabanın konforu ya da daha hızlı gitmesi değildi tercih etmesinin nedeni... O Cesur denen adam kendi sevimli arabasına GPS takmıştı ve ondan kaçmaya çalıştığı tatilini peşine düşmesi ihtimali yüzünden riske atamazdı.

Hatta Ece iyice abartıp telefonunu da kapatmış, kaba kuvvet kullanarak Betül'ün telefonuna da el koymuştu. O Cesur denen adamın telefon sinyallerinden yerlerini tespit etme olasılığı göz ardı edilemezdi. Son haftalarda onun yüzünden bir miktar akıl tutulması yaşasa da genç kız başına gelebilmesi muhtemel olayları öngörme yetisini hala kaybetmemişti...

Yani inşallah...

Yaklaşık bir saatlik yolun sonunda huzuru aramaya geldikleri en doğru yerdeydiler.

Çocukluklarından beri anneleri olan Nimet Hanım emekli olduktan sonra doğduğu ve büyüdüğü yer olan Ağva'ya yerleşmiş, emeklilik ikramiyesiyle aldığı pansiyonu işletmeye başlamıştı.

İki genç kız yazları ya da fırsat buldukları bazı zamanlarda Nimet annenin yanına gider hem tatil yapar hem de yaşlı kadına ellerinden geldiğince yardım ederlerdi.

Muhteşem ağaçların süslediği bakımlı büyük bahçeye yaklaştıkları anda başında boncuk mavi tülbenti ve sevimli tombul yanaklarında içten bir gülüşle onları karşılayan kadını gördüler. Koşarak yanına vardıkları zavallı kadını neredeyse boğarcasına bir sevgi yumağının içine aldılar...

"Ah benim kuzularım..." diyerek içten bir şekilde sarıldığı bu iki kız yıllardır kimsenin nedenini bilmediği bir şekilde bu kadının en kıymetlileriydi. Yetimhane müdürü Ziya Bey ve Nimet Hanım onları her türlü koşulsuz bir sevgi çemberinin içinde tutmuşlar fakat bu ayrıcalığı diğer çocuklara belli etmemeyi de başarmışlardı.

"Gözüm yollarda kaldı, güzel yavrularım... Hani sabah gelecektiniz? Mis gibi otlu gözleme yapmıştım kahvaltıya."

Ece kadının omzuna sarılı kolunu indirerek yüzünü buruşturdu.

"Sakın hepsini müşterilere ikram ettim, size kalmadı deme Nimet anne vallahi o tontiş yanaklarını mıncırırım."

Kızgın yüz ifadesiyle söylediği sözleri yaşlı kadına takılmak için söylemişti zira biliyordu ki Nimet annesi daha gözleme der demez gidip sıcak sıcak tazecik yenisini açardı.

*****

"Ece... Sakın oraya girme Ece... Çok tehlikeli hayir, girme oraya!"

Ve korkunç bir ses, kulaklara uğultu olarak geri dönen bir silah sesi, ardından çığlık çığlığa bağıran bir kadın...

Cesur tüm yakarışlarına rağmen kendisini dinlemeden fırlayıp giden kızın çığlığıyla peşinden içeriye koştu. Biraz önce ardına kadar açık olan kapı şimdi kilitliydi ve tüm uğraşlara rağmen açılmıyordu.

Genç adam tüm gücüyle demir kapıya yüklendi fakat kırıldığından emin olduğu omuzu dışında kapıda herhangi bir değişim olmadı. Omzundaki acıya aldırış etmeden etrafında kapıyı açmasına yardımcı olabilecek bir şeyler aradı. O kadar karanlıktı ki tek bir adım atmasına imkan yoktu.

Etrafına bakınırken biraz evvel orada olmadığına emin olduğu oldukça uzun boylu, kır saçlı ve güçlü duruşlu bir adamın cebinden içinde tek bir tane kalmış olan kibrit kutusunu kendisine uzattığını ve tek kelime konuşmadan çekip gittiğini gördü.

Bu durumu sorgulamak istese de Ece'nin içeride ne durumda olduğunu bilmemesinden dolayı üzerinde durmayarak, kibriti kutudan çıkarttı ve yaktı.

O tek kibrit çöpünün yanmasıyla birlikte kapı şaşırtıcı biçimde kendiliğinden açıldı. Cesur zifiri karanlığa rağmen tereddüt dahi etmeden içeriye koştu.

İçeri girdiğinde gördüğü manzara aklını kaybetmesine neden olabilecek kadar korkunçtu. Ece yerde kanlar içinde yatıyor ve tek bir yaşam belirtisi göstermiyordu.

Genç adam titreyen bacaklarına rağmen koşarak yanına gitti. Dizlerinin üzerine çökerek genç kızın başını elleri arasına aldı. Yüzünün tamamı kanlar içinde olan kız genç adamın varlığını hissetmişçesine yavaşça gözlerini araladı ve zar zor çıkan sesiyle "Hoşçakal Cesur..." diyerek gözlerini kapattı.

Cesur boynunda ki damarların patlamasına neden olabilecek kadar yüksek sesli bir bağırmayla gözlerini açtığında bir an nerede olduğunu unuttu. Nefes nefese kalmış halde dakikalarca yatakta yattı.

Genç adam gördüğü kabusu anlamlandırmaya çalıştı fakat o kadar çok etkisine girmişti ki rüya ile gerçek arasında sıkışıp kalmıştı.

Artık duygularından emin olmuştu ve haftalardır içinde bulundukları durum kızın başına bir şey gelecek korkusuyla birleşince iyice kafayı yeme noktasına gelmişti.

İki elini başına dayayıp kaç saat öylece düşündü kendisi de bilmiyordu ancak oturup düşünecek zaman olmadığını da biliyordu.
Seri hareketlerle yataktan kalkarak banyoya girdi. Buz gibi suyla çabuk bir duş aldı. Beyni o aptal kabusun etkisinden çıkmalı ve bir an önce mantıklı düşünmeye başlamalıydı. Soğuk su her zaman işe yarardı.

Cesur banyodan çıktığında saate bakarak artık yeteri kadar zaman tanıdığına inandığı kızı aramaya karar verdi.

Yatağın başucundaki komodinden telefonunu alıp kızın numarasını buldu ve duraksamadan ara tuşuna bastı. Telefon kapalıydı. Cesur gördüğü kabusun da etkisiyle iyice paniğe kapılarak kapalı olmasına rağmen çaresizce aramalarını sürdürdü.

Fakat sonuç değişmedi. Telefon hala kapalıydı. Saat öğleden sonra ikiyi geçmişti ve uyumayacağını düşündüğü Betül'ü aramaya karar verdi ancak aynı hayal kırıklığı bu aramada da devam etti.

Çünkü Betül'ün telefonu da kapalıydı.

Genç adam artık iyice paniğe kapılmış ve korkunç senaryolar yazmaya başlamıştı. Salonun ortasında amaçsızca dolaşıyor bir yandan da iki elini bağladığı ensesini sıkıyordu. Bir şeyler yapması gerekiyordu ama ters etki yapmasından da ölesiye korkuyordu. Bir müddet düşünerek en mantıklı olanı bulmaya çalıştı fakat unuttuğu bir şey vardı...

Mantığını çoktan kaybetmiş, kalbinin sesini dinlemeye başlamıştı...

Artık düşünmeye bir son verip aklına gelen şeyi yapmak için üzerini değiştirip arabasının anahtarlarını ve telefonunu alarak hızla evden çıktı. Arabadan indiğinde yüreğinde korkunç bir sızı vardı. Sanki kalbi yerinde değil boğazında atıyordu.

Arabadan seri bir şekilde indi ve binaya yaklaştı. Etrafını gözleriyle taradı fakat Ece'nin arabası evin önünde yoktu.

Bu farkındalık zaten gergin olan bedeninin daha fazla gerilmesine neden oldu.

Bina kapısına yaklaştı ve şansına açık olan kapıdan hiç asansör bekleme sabrı göstermeden doğrudan merdivenlere yöneldi. Daire kapısına geldiğinde yüreği ağzında zile bastı.

Bastı fakat defalarca basmasına rağmen kapı açılmadı. Daha fazla dayanamayınca var gücüyle kapıyı yumruklamaya başladı ama sonuç değişmiyordu.

Bir müddet ne yapacağını bilmez bir şekilde kapının önünde dikilmeye devam etti fakat karşı dairenin kapısı açıldığında başını yasladığı kapıdan kaldırıp arkasına döndü.

"Evladım ne yumruklayıp duruyorsun kapıyı? Evde yoklar... Hem sen kimsin bakayım? Ne arıyorsun kızlarımın kapısında?"

Cesur başını yasladığı kapıdan arkadan gelen ince sese doğru döndü. Karşısında bir elli boylarında tombul sevimli yüzlü, yetmişli yaşlarında olduğu belli olan kadını gördü.

"Teyzeciğim kusura bakma sizi de rahatsız ettim ama ben bu dairede oturan kızları arıyorum."

"Ne yapacaksın sen bakayım kızları?"

"Ben onların arkadaşıyım teyzeciğim, kendilerini merak ettim. Telefonları kapalıydı da eve gelip bakayım dedim."

"Madem arkadaşlarısın evde olmadıklarını da bilmen gerekmez mi evladım? Bak bakayım sen bana, oradan aptal bir bunak gibi mi duruyorum! Şimdi arıyorum polisi git derdini onlara anlat. İki genç ve bekar kızın kapısında ne işin var senin?" diyerek hırkasının cebindeki telefona uzandı.

Cesur bu sevimli kadına kendini anlatamamanın verdiği sıkıntıyla derin bir nefes çekti ve yaşlı kadının eline uzanarak, "Bak teyzeciğim bende polisim ve kızların yerini öğrenmem lazım."dedi.

Yaşlı kadın hiç Cesur'a inanacak gibi durmuyordu ve genç adam cüzdanından çıkardığı polis kimliğini gözlerinin önünde tutana kadar da inanmadı.

"Bak teyzem ben polisim ve kızlara zarar verme niyetinde değilim. Sadece nerede olduklarını öğrenmem lazım, sen nerede olduklarını biliyor musun? "

Yaşlı kadın önce bir düşünüyormuş gibi yaptı ve konuştu.

"Bilmiyorum ama tahmin ediyorum..."

Cesur bir an heyecanlanarak söze girdi...

"Tamam, o zaman tahmin ettiğin yeri söyle."

Fakat yaşlı kadın Cesur'un ne telaşlı halini ne de polis olmasını umursamayarak, kapının ardında kalan adamın çaresiz bakışlarına aldırmadan kapıyı aniden çat diye yüzüne kapattı.

*****

"Yavaş ye kızım boğulacaksın! "

"Vallahi yavaş falan olamam Beti... Bir daha kim bilir ne zaman yiyeceğim bu gözlemelerden, Allah bilir."

Ece bir lokmasını yutmadan diğer lokmayı ısırıyor bir yandan da kendisini uyaran arkadaşına laf yetiştiriyor. Nimet Hanım halinden memnun yüz ifadesiyle kızları izlerken arkaları bahçe kapısına dönük olan kızların görmediği adamı gördü ve sevinçle ayağa kalkarak yanına doğru koştu.

"Ah gözümün nuru, güzel oğlum gelmiş...

Eyvah eyvah bu da kim ola ki? 🤦‍♀️

İşler kızışıyor ortalık karışıyor ve yavaş yavaş sırlar ortaya çıkıyor...

Hadi tahminleri alalım. Kızların yanına Ağva'ya gelen kim olabilir?

Continue Reading

You'll Also Like

880K 52.4K 69
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
380K 17.5K 38
*Tamamlandı Sen benim umudum, hayallerim, varoluşum, gülüşüm, kahkaham... Sen benim yıkılışım, umutsuzluğum, gözyaşlarım, hıçkırıklarım, boğazımdaki...
211K 18.8K 30
Bazen isimlerin ardından başka hikayeler çıkar, Bazen hikayelerin içinde gerçekler vardır, Bazen sadece hayallere dalarız, Çünkü hepimizin sırları, b...
1.4K 209 22
Harikalar diyarı yolculuğunda, Alice'in beyaz tavşanı takibi onu bambaşka bir gerçekliğe sürüklemişti. On iki yaşında, kitabı ilk okuduğumda, günlerc...