Sende Beni Sev

By sevgi_can33

348K 11.6K 675

"Ve artık herşey için çok geçti..!" More

1.bölüm
2.bölüm
3.bölüm
4.bölüm
5:bölüm
6:bölüm
7:bölüm
8:bölüm
9.bölüm
10.bölüm
11.bölüm
12.bölüm
13.bölüm
14.bölüm
15.bölüm
16.bölüm
17. bölüm
18.bölüm
19.bölüm
20.bölüm
21.bölüm
22.bölüm
23.bölüm
24.bölüm
25.bölüm
26.bölüm
27.bölüm
28.bölüm
29.bölüm
30.bölüm
31.bölüm
32.bölüm
33.bölüm
34.bölüm
36.bölüm (final)
Önemli bir duyuru

35.bölüm

5.2K 215 31
By sevgi_can33

Keyifli okumalar...

Unutulmaya yüz tutmuş anılar
birikintisi içine düşmüş en güzel günlerin özlemiyle yanıp kavrulan mızralarımda göz yaşlarımla yıkadığım sevgimden almıştım gücümü. Konaktaki Herkes dün yaşadığımız olaydan sonra kendin gelememişti. Yarın devran'ın düğünü vardı fakat Asya'yla değil bir başkasıyla! Bu gerçek kalbimi kanatıyordu. Onların birbirlerini ne kadar çok sevdiğini biliyordum. Devran babasına karşı gelerek herşey söylesede kalp hastası babasını o halde görmeye dayanamamıştı. Herşeyin bu kadar ani oluşması ve hayatlarının bu kadar kötü olması tahmin edilir şey değildi. Devran düğün yapmamak için diretmişti. Fakat reşit ağa bunu anında reddetmiş ve kendilerine yakışır gibi bir düğün yapacaklarını söylemişti. Asya'yı ne kadar arasamda telefonlara çıkmamıştı. Duyduğunda nasıl kötü olacağını biliyordum. Kim olsa bu kadar kötü olmaz mıydı? Düğününüzde iki hafta önce başınıza böyle birşey gelse aynı şeyleri yaşamaz mıydınız?

Avludan duyduğum sesle irkildim. Odadan çıkıp, merdivenlerden. aşağıya indiğimde salim amca avlu ortasında reşit ağayla bağıra çağıra konuşuyordu.

"Yazıklar olsun senin ağalığına reşit! Bu ne densizliktir." kaba bir ses tonuyla kendine hakim olmaya çalışan salim amca, devran'a başka birini alacaklarını öğrenir öğrenmez hesap sormaya gelmişti.

"Haddini bil salim efendi. Sen ne zamandan beri benim ağalığımı sorgular oldun." alta kalmayarak düne göre daha dik duran omuzuyla başını eğmedin konuşuyordu reşit ağa.

"Hangi kitapta yazılmıştır, sözlü bir adama başka kız istemek." öfkeden yüzünde belirginleşen damarları onu daha sert bir adam yapıyordu.

"Öyle icat etti. Hata yaptık kızınızı istenekle.." dediğinde reşit ağa daha sözünü bitirmeden salim amca

"Asıl ben sizi adam yerine koyup kızımı verdiğim için hata yaptım! Bundan sonra ne ölüme ne dirime."

Bir zamanlar dost bildiği adamı şimdi düşmanı kesilmişti. Hak veriyordu reşit ağa. Çünkü kızı sadece onun başını öne eğmekle kalmamış bütün aşireti dostları sırt çevirmişti. Başını yerden kaldırmanın tek çaresi mervan'ın kardeşini oğluna istemesiydi. Yoksa ne ağalığı kaldırdı nede bir daha insanların içinden başını yerden kaldıra bilir nede başka evladını toprağa verirdi.

"Baba iyi misin?" diye sordum kolunda tutarak. Titriyordu.

"Haklıydı kızım. Salim sonun kadar haklıydı." vicdan azabı çekiyordu. Küçük oğlunun düğün hayalını kurarken şimdide ortaya bu çıkmıştı. Oğlunun gözünün önünde nasıl kahr olduğunu görüyordu. Fakat bir baba için en doğru olanı buydu.

Reşit ağanın talimatıyla mervan'ın kız kardeşi yani Rozelin'i almaya gitmişlerdi. Bunun devran'ın yapmasını daha münasip görmüştü. Fakat devran son sözünü söylemiş ve o kızı ne konağa kendi getirecekti ne de kocalık yapacaktı. Ah benim güzel kardeşim diye iç çektim. Keşke böyle olmasaydı. Siz birbirinizi çok güzel seviyordunuz. Töreye karşı gelinmezdi. Töre seviyor mu genç yaşta ölür mü düşünmezdi. Emredeni en uygun bir şekilde yapılırdı. Elimdeki telefonla yaklaşık bir saattir Asya'yı arıyordum fakat açmıyordu. Meraktan aklım çıkacak gibi oluyordu. Baran hala çalışma odasındaydı. Konakta ikimizden başka kimse yoktu. Değerler Rozelin'i almaya gitmişlerdi. Devran desen kahvaltı bile yapmadan evden çıkıp gitmişti. Çardakta öylece oturup etrafı izlerken devran konak kapısından harabe görüntüsüyle girdi. Seslensemde duymuyordu. Yerimden kalkarak yanına gittiğimde gözleri ağlamaktan kan akıtıyordu. Dağınık saçları ve düşmüş omuzlarıyla içim acıdı.

"Devran iyi misin?" dedim iyi olmadığı her halinden belliydi.

"Herşey bitti.. Asya'dan ayrıldım." dediğinde tüylerim diken diken olmuştu. Kolundan tutarak çardakğa doğru yönverdim. Halsizce oturarak sıkıntılı bir nefes verdi.

"Herşey benim yüzümden bitti. Ben onun hayatını mahfetim!" dedi. Kendini suçluyordu. Hemde hiç suçu yokken..

Ne istediğini göstermekten çekinmeyen gözlerine yerleşmiş o karanlık bile aklıma geldikçe titrerken dün gene buna engel olabilmek için neler yaptığını biliyordum. Ellerimi sırtını okşuyor ona güç vermek istiyordum fakat o yeterince dağılmıştı.

"Senin bir suçun yok! Sadece fedakarlık yaptın. Ailen için sevdiğin kızdan vazgeçtin. Bu kimsenin yapabileceği birşey değil." diye bildim. Gözlerinden bir dala sürülürken, avuç içiyle hızla sildi.

"Ben sevdiğim kadının gözlerinin içine baka baka onunla evlenemiyeceğimi söyledim." sesi titriyor nefes alıp vermeleri iyice dengesizleşmişti. Sustum. Sözcükler boğazımda düğümleniyordu.

Dışarıdan duyulan seslerle reşit ağa ve zelal hanımın geldiklerini vurguluyordu. Korumalar konak kapısını sonuna kadar açarak reşit ağa, zelal hanım ve rozelin'in içeriye geçtiler. Rozelin'in anlamsız bakışlarla etrafı izliyordu elindeki küçük valiz bundan sonra bu evde yaşayacağı ve bumdan sonrası bu konak onun evi olacağını gösteriyordu. Devran yerinden bile kalkmaz onlardan tarafa bakmazken yerimden kalkarak reşit ağaların yanına gittim.

"Hoşgeldiniz." dediğimde reşit ağa ve zelal hanım yorgun bir şekilde karşılık verirken rozelin'in başını salladı sadece. Siyah saçları ve esmer tenini ortaya çıkara kara iri gözleri ve biçimli yüzüyle her erkeğin istediği bir kızdı. Boyumuz aynıydı. Hemen hemen aynı yaşta olmasakta aramızda bir yaş farkı vardı. Onunda bir suçu yoktu. Oda en az devran kadar suçsuzdu. Başkalarının bedelini kendi ödüyordu. Evet bu evliliği istemiyordum ama bu bencilikti. Bu kızın bir suçu yoktu. Fatma abla yanımıza gelerek rozelin'in elindeki valizi aldığında zelal hanım,

"Fatma rozelin kızımıza konağı gezdir devran'ın odasına yerleştir. Yarından sonra o odada kalacak." dediğinde Fatma abla valizi aldıktan sonra

Devran. " Fatma abla sen dur. Ben konağı gezdiririm." dediğinde kulaklarıma inanamamıştım. Ama ben devran'ı tanıyordum bu işin altında bir iş vardı. Rozelin şaşkın bir ifadeyle devran'ı izlerken devran merdivenlerden çıkarak yukarıya doğru gittiğinde Rozelin peşinden gitti. Herkes benim gibi hayretle düşmüştü. Öyleki reşit ağa biraz olsada oğlunun toparlanmasına rahatlamıştı.

İçinden kopan fırtınlardan habersizdi tabii.

Odama gitmek için uzun koridoru yürüdüğümde koridor sonunda Rozelin'le konuşan devran'ın konuşmasına şahit olmuştu. Devran tam olarak,

"İkimizde kader kurbanıyız. Ben başka birini seviyorum. Eğer sende istemediğini söylersen ikimizde bu bataklıktan çıkabiliriz bunu berber başarırız. Eninde sonunda kabullenecekler şimdi git ve onlara istemediğini söyle." dedi. Rozelin önce afallandı. Sonra kendini toparlayarak yüzüne yerleşen tebessümle devran'a biraz daha yaklaştı.

"Yıllardır bunu göremeyecek kadar körsün işte! Her seferinde anlatmaya çalıştım ama sen, ısrarla anlamak istemedin. Kusura bakmayacaksın devran ağa, herkesin imrenerek bakıp iç geçirdiği adamın karısı olacağımdan şeref duyarım. Senin gibi bir adamı kaçırmak istemem." dediğinde şok olmuştum. Bu kız çok tehlikeli diye geçirdim içimden. Devran'ın ne söylediğini beklemeden odama geçtiğimde Baran şaşkın yüzüme bakarak ne olduğunu anlamaya çalıştığında

"Şey.. Merdivenleri çıkmak artık çok zor." diyerek aklıma gelen ilk yalanı söylediğimde baran günlerdir yüzünde görmediğim sıcak bir tebessümle aydınlanırken yanına giderek iç geçirdim.

"Baran.." dediğimde 'hıı' diye bir ses çıkarınca "Rozelin size sık sık gelir miydi." diye devam ettim. Böyle bir soruyu beklemeyen baran aklına gelen gerçeklerle gerilirken içimden kendime saydırmaya ihmal etmemiştim. Sıkıntılı bar nefes verdikten sonra

"Küçükken gelirdi." dedi. Haklıydı çünkü ben onu daha tanımıyordum. Yani gelmiş olsa tanırdım ama bir senedir buradaydım hiç gelmemişti.

"Neden sordun." diye bu sefer o bana soru yönlendirince "hiç" diye geveledim ağzımın içinden hem ne yecektim. "Devran ondan ayrılmak için plan kuruyor ama o devran'ı sevdiği için onu kibarca reddeti." mi diyecektim. Sustum ve konuyu değiştirip herşeyi kısa bir süre olsa bile unutturmak istemiştem.

***

Kafam alak bullak olmuştu. Son günlerde yaşadığımız şeyler herkesin huzurunu kaçırmıştı. Bugün devran'ın düğünü vardı. Evet Asya'yla değil bir başkasıyla bu kimsenin kaldıracağı bir şey değildi. Asya düne kadar devran için çeyizini hazırlarken bu gün devran bir başkası için damatlık giyecekti. Asya şimdi neredeydi nasıldı? Hiç bir fikrim yoktu. Dünden beri arasamda ulaşamamıştım. Aşağıda kazan kazan yemekler pişiriliyor herşey usulüyle yapmaya çalışıyorlardı. Misafirler yavaş yavaş toplanıyorlardı. Ve ben hala yatağımda oturmuş hazırlanmadan öylece telefonuma bakıyordum.

"Berçem neden hazır değilsin sen!" baran'ın sesini duyar duymaz gözlerimde biriken yaşlar yanaklarıma doğru yol alınca endişeyle yanıma gelerek ellerimi avuçlarına gizledi.

"Bir sorun mu var?" diyerek sesini düz tutmaya çalışırken başımı iki yana saladım.

"Asya'yı merak ediyorum. Dünden beri ulaşmaya çalışıyorum ama telefonlarımı açmıyor. Onu görmem lazım. Ya başına birşey gelmişse.." diye sinirlerime yenik düşerken Baran sanki karşısında ağlaya bir bebek edasıyla beni kucağına alarak başımı göğsüne sakladı.

"Hışştt tamam güzelim. Şu düğün bitter bitmez seni ona götüreceğim söz." dediğinde göz yaşlarımı elimin tersiyle silkerek derin bir nefes aldım.

"Hadi o zaman kalk seni giydirelim. Aşağıdaki herkes seni soruyor gelin ağam" dediğinde birkes daha sinirlerime yenik düşerek gügülümsedim 'Gelin ağam' kısmını bastırarak söylemişti. Islak yanaklarımı elleriyle okşar gibi silip nemli yere dudaklarını bastırdı.

Evet. Dediğini yapmıştı. Ne kadar itiraz etsemde elbisemi kendisi seçip kendi giydirmişti. Aslında çoktan Asya'yla devran'ın düğünü için özel elbise diktirmiştim. Ama onu giymedim. Giyemedim. Giyemezdimde.. Ellerindeki tarakla uzun dalgalı saçlarımı tarayarak serbest bıraktı. Boynum boş olduğu için baran'ın bana aldığı setlerden birini taktım. Makyaj yapmadım. Getekte duymadım. Giydiğim elbise bol olmasına rağmen karnımı ortaya çıkarmıştı. Hoş Baran giydirmişti bol olmasına özelikle dikkat etmişti. Ellerini karnında gezdirerek bebeğimizi hissetmeye çalışıyordu. Alnıma dudaklarını bastırıp ellerimden tut. Aşağıya gittiğimizde misafirlerin çoğu gelmişti. Davul zurna sesleri bilmem nerden duyuluyordu. Halay çeken insanlar ve bir yandan hizmetten geri çekinmeyerek pişirilen yemekleri servis eden kadın ve erkekler. Baran aşireten gelen adamların yanına gittiğinde uzun koridordan yürüyerek aşağıya ineceğim sırada devran'ın seslenmesiyle yönümü ona dönmüştüm. Giymiş olduğu takım elbise ve ondan bir beden büyük olduğu her halinden belliydi. Gayet özensiz şekillendirdiği saçları ve kızarmış gözleriyle içimi acıtmıştı.

"Buke Asya'yla konuşa bildin mi?" dediğinde başımı olumsuz anlamda sallayarak

"İki gündür ulaşmaya çalışıyorum ama telefonlarıma cevap vermiyor. Düğün bittikten sonra yanına gideceğim." dediğimde suratı biraz daha düşmüştü. Oda en az benim kadar endişe ediyordu Asya için. Seviyordu. Seviyorlardı birbirlerini fakat törenin adaleti yoktu. Ateş düştüğü yeri yakıyordu. Ve biz yeterince yanmıştık.

"Anladım ona ulaştığında banada haber verir misin?" dediğinde memnuniyetle başımı saladım.

Düğün başlamıştı. Herkes birşeylerle meşkuldu. Avlu ortasında birbirini kovalayan çocuklar. Halay çeken gençler ve yan yana oturup sohbet eden yaşlılar. Beni gören kadınlar ve tabi bu güne kadar gelmek için kocamdan sevgi dilendiğimden habersiz imrenerek bakan kızlar. Yanıma gelerek gün boyu şu iki yaşlı kadın gibi sorular soruyorlardı.

"Gelin kızım, gebe olduğunu duyunca çok sevindik. Bir senenin ardından nihayetki artık genco aşiretin soyu sürülecek." dediğinde altan Altan laf sokmalarına aldırış etmeden yapmacık bir gülümsemeyle

"Sağol teyze." dedim. Yanında oturan genç kızlardan biri sabahtan beri bana bakarak birşeyler sormaya çekinsede sonunda içinde tutamayarak.

"Gelin ağam. İkiz hamileymişsiniz çok sevindik. Allah analı babalı büyütsün." dedi. Teşekkür ettikten sonra yanlarından giderek kadınların yanında oturan kayınvalidemin yanına oturdum. Erkeklerin Baran'ı zorla halaya kaldırmalarına altan Altan gülsemde biran aklımdan çıkmayan Asya tekrar zihnımı bulandırdığında kısa bir sürede tekrar yüzüm düşmüştü. Devran, bir an düğün bitsede bu kalabalıktan gitsem der gibi bakıyordu etrafına rozelin gözünü biran olsa bile devran'dan ayırmıyordu. İçten içe uyuz olmuştum ona. Devran'a söyledikleride çok yüzsüzceydi. Boğazım kurumuş ve sabahtan beri birşeyi yemediğimden dolayı yemek korkusundan midem bulanıyordu. Mutfağa doğru gittiğimde Fatma abla kızlara yapmaları için iş teslim ederken kimseyi işinden etmeden elime bir bardak alarak su içtim.

"Berçem birşey mi istedin kuzum." diye işini bitirerek yanıma yaklaşan Fatma ablaya

"Su içtim abla sağ ol." dedim. Mutfaktan çıktıktan sonra dışarıda çocuklarla kovalamaca oynayan harun. Arkadaşlarını görünce hemen satmıştı beni. Gözüm kalabalığın içinden Baran'ı ararken, duyduğum yüksek çığlık sesleri içime korku doldurmuştu. Davular susmuş sadece çığlık sesleri geliyordu. Ne olmuştu? Baran neredeydi? Herkes neden bağırıyordu anlamamıştım. İşte o an koca kalabalığın ve binlerce sesin içinden o sesi süzdüm. Asya'nın sesini... Üzerimdeki şok kısa sürede olsa üzerimden atarak kalabalığın içinden Asya'nın sesinin geldiği yöne doğru gitmeye çalışsamda bu pek mümkün değildi. Geçemiyordum sanki eten duvar örmüşlerdi. Ne kadar çok yürüsemde yetişemiyordum. İnsanların içinden ezilerek geçmeye çalışıyordum. Fakat bu benim umurumda bile değildi. Sonunda Asya'yı gördüğümde kanım donmuş gibiydi. Boğazıma dizilen yumrukları yutamıyordum. Göz pınarlarım dolmuş dudaklarımdan dökülemeyen adı, ani bir titremeye dönüştüğünde gözüm kararmıştı. Devran ağlayarak etrafında toplanan insanlara aldırmadan sevdiği kadına yalvarır gibi bakıyordu. Asya dağınık saçları hafif bir rüzgarla uçuşarak ıslak yanıklarına yapışıyordu. Giydiği ince hırka omuzlarından düşmüş harabe gibiydi. İçim acıdı!

Elinde silah vardı!

Elindeki silahı kendine doğru çevirerek sadece davran'a bakıyordu. İkiside ağlıyor etraftaki sesleri duymuyorlardı. Devran Asya'dan gözünü ayırmadan

Sessizce yalvardı. "Lütfen..." Devamı yok. Gözlerimin önüne küçük bir çocuğun ağlayarak yalvardığı halinin gölgesi düşmüştü.

Titreyen ellerini Asya'ya doğru uzatarak "lü-lüt-fen yalvarırım yapma..." hala çok ağlarken gözleri, elindeki silahı bırakması için yalvarıyordu. Kötü ihtimalleri düşünmek istemiyorum. Asya'yı bu halde görmek yeterince acı veriyordu.

"Neden..." fısıltı gibi çıkan yorgun sesi devran'a ulaştığında kaldığı yerden devam etti. "Sen beni seviyorsun, neden bir başkası.." sustu. Silah tutan elleri titriyordu. Etrafındaki kalabalıktan çıkan bin bir türlü cümle beynimi bulandırıyordu.

"Seni seviyorum.. Benim için yaşamalısın Asya, duydun mu beni. Benim için yaşamalısın." hala uzattığı elleri silahı almak isteyişi ve bir adım öne gelmesi, Asya hafifçe dudaklarını yukarıya kıvradı. Ama bu sefer gülüşe değil daha çok ağlayışa neden olmuştu.

"Ama sen benim için öldün... Öldün benim için. Benide öldürdün kendinide." sesi kesildi. Göz yaşları bulanık gürültüsünü ve tıpkı bir yaprak gibi döne döne düşmekte olan küçük, savunmasız ve yaralı bedenini izledim.

Kontrol edemediğim yüz kaslarım titrerken gözümden akan yaşlarla baktım Devran'ın benden perişan yüzüne.

"Asya... Yalvarırım yapma daha fazla öldürme beni. Ben sensiz yaşayamam." etraftaki çoğu insan onlarla ağlıyordu. Gözlerinin önünde birbirlerini delice seven iki insanın tükenmekte olan sevdasına ve ebediyen ayrılmalarına ağlıyordu belkide. Rozelin kocası olacak adamın bir başkası için göz yaşı dökmesine ve onu ne kadar çok sevdiğini anlatmasına şahit olmuştu. Kızaran yüzü ve buğulaşan gözleri onlara üzüldüğünden değildi elbette. Fakat bu adamın onu hiç bir zaman böyle sevmeyeceğine Asya'ya baktığı gibi bakmayacağına emin olmuştu.

"Ama ben sensiz yaşarım sandın!" dedi. "Beni öylece öldürdüğünden habersiz bırakıp gittin beni sen öldürdün sen!"

Sonlara doğru ağlamaktan ve hıçkırmaktan kısılan sesi aslından gerçeğin habercisiydi.

"Afet beni. Lütfen yapma" dedi. Zayıf bir sesle

Sonra görüntüyü çekti gözlerimden tıpkı sıcaklığım gibi, bir el silah sesi ve ardından gelen o bağırış.

Bu defa soğuktu. Devran'ın bağırışı o kadar kuvvetliydi ki yana düşen başı onu son kes izin verirken izleyenbildim o feryadını. Asya yerdeydi. Göğsünden açtığı delikten kan akarken devran bir titreyen ellerine birde yerde yatan asya bakıyordu. Zordu. Çekilmez bir acı düşmüştü yüreklere..

Ne yapabilirdi ki o da yaralıydı. Sadece hayatta kalabilsin diyeydi onu oyalamak.

"As.. Asya!" yüksek bir bağırış koptu. Dudaklarımdan o ölemezdi. Benim canım, kardeşim, dostum, sırdaşım. Ölemezdi. Ölmemeliydi. Yere yığılacağımı anlayan ve beni var gücüyle kendine çeken koca elin sahibi baran'dı. Dizlerimin üzerine yere çöktüm yavaşça. Göz yaşlarım durmaksızım akıyordu. Nefesim kesildi! Kalbim kanıyordu. Fakat o ölürken ben hala nefes alıyordum.

"Ha..hayır Asya. Lütfen ölme! Yaşayamam." göz yaşları ve kısılan sesiyle feryat eden devran benden kötü haldeydi. Nefes alamadığından sesi kısılıyordu. Asya'nın başını dizlerine koymuş öylece saçlarını okşuyor geriye tarıyordu. Kanlı elleri titrek bir şekilde gezinirken Asya yarı baygın gözlerini açarak yutkunmaya çalışsada yapamıyordu. Gülümsedi. Devran'a bakarak tebessümle yukarıya doğru kırılan dudağı kısa süre sonra acıyla yüzünü buruşturduğunda birbirine bastırdığı dudaklarını aralayarak,

"Ar..art-ık öp..öpsende geçmez." diyerek birşeyler hatırlamaya çalıştığında Devran'ın boğazından bir çığlık daha koptu.

"Ölme! Beni sensiz bırakma." yumdu gözlerini. Herşey bitmişti. Asya ölmüştü. Kimse birşeyi demiyor sadece Devran'ın feryadını dinliyordu. Biri bakmıyordu Asya'ya o ölemezdi. Ölemezdi. Ölemezdi. İçimdeki şeytan baş kaldırmış birkes daha çöküşümü izlerken, o öldü dedi. O, öldü. Ölmüştü. Asya ölmüştü.

Boğazımdan kopan çığlıklar ve var gücümle ona ulaşma isteğimle Baran engel olmuştu. Nefes alamıyordum. Bozağıma dizilen yumruklar aklımdaki gerçeklerle büyüyordu. Bu nasıl bir imtihandı! Devran Asya'yı kendine çekerek var gücüyle bağırıyordu. Elleri karnının üzerinden cansızca düşü verdi.
Başını göğsüne gömüş öylece ağlayıp feryat ediyordu. Bu nasıl bir acıydı. Dayanılması güç var imkansızdı.

Kaldıramamıştı. Sevdiği adamın gözünün önünde bir başkasıyla evlenmesine dayanamamıştı. Kaç kişi yaşamıştı bunu? Kimin haberi vardı? Ve eğer öyle oluyorsa neden hala olmaya devam ediyor. Birbirini seven iki insanın bir başkasıyla evlenmelerine izin verecek kadar gadarlardı! Hayallerini, umutlarını, güler yüzünü toprağa gömüştü. Herşey bitmişti. Ölen asya'ydı fakat gömülen davran'dı.

Asya'nın ölümü üzerinden tam, tam okarak bir hafta geçmişti. Koskoca bir hafta...
Ne kadar kolay söyleniyor fakat yaşadığımız acının tarifi yoktu. Devran varla yok arasındaydı. Dün mezara gittiğimizde ıslak toprağa uzanıyordu. Aslında günlerdir bunu yapıyordu. Üstü başı çamur içinde kalmış öylece sırtını bir mezar taşına yaslayarak Asya'a birşeyler anlatıyordu. Kimi zaman durduk yere gülüyor saniyeler sonra şiddetli bir ağlamaya dönüşüyordu. Islak toprağın üzerine bırakmış olduğu bir demek taze papatya, yeni getirdiği belliydi. Asya benim gibi papatyaları seviyordu. Yanına gitmek istedim. Kolumda yere düşmeme için beni ayakta tutan baran'ın ellerini bırakarak sessiz bir şekilde devran'ın yanına çöktüm. Çamurlu elleri öylece toprağı incitmedin okşarken, bedenimi bedenine yasladım. Ince siyah bir gömlek tek vardı üzerinde. Sert ve soğuk havaya rağmen üşümüyorum gibiydi. Bedeni oturduğum topraktan daha soğuktu. Peki ya kalbi? Oda soğuk muydu. Yoksa içinde volkanlar mı patlıyordu?

"Papatya getirmişsin, çok severdi." dedim iç çekerek göz yaşlarım yanaklarımdan akmaya başladığında bunu yapmayacaktım. En azından şimdi devran'ın yanında yapamazdım. Göz yaşlarını ellerimin tersiyle silerken dudağı yukarıya doğru kıvradı.

"Evet. Gelin çiçeğini ve tacını da papatya istiyordu." dedi. "Aptal" Kendini zor tutuyordu. Tabesümle kıvrılan dudakları titreyerek gözlerine yaş bıraktığında

"Şimdi ise mezarına getiriyorum." dedi boğazından bir hıçkırık koptuğunda ikimizde ağlıyorduk. Böyle bir durumda ne yapılırdı? Nasıl teselli edilirdi? Bilmiyordum. Yabancısıydım bu acının, fakat çoktan ev sahipliği yapıyordu kalbime bu acı. Ne söylesem tatmin etmiyecekti onu böyle bir durumda. Asya ölmüştü. Geri gelmeyecekti bunun başka açıklaması yoktu. Yoktu işte ölmüştü...

Bölüm sonu...

Merhaba arkadaşlar. Fazlasıyla hüzün dolu bir bölüm oldu. Yazarken bile hüzünlendim. Asya'yla devran karakteri için bol bol yorum ve msj aldım. Kızmayın bana baştan beri finali böyle yazacağımı kurgulamıştım. Ve son olarak final bölümü kaldı. Çok heyecanlıyım ilk kitabımı bitirmek üzereyim beni yanlız bırakmadığınız için çok çok teşekkür ederim. Sizleri seviyorum 💙💙

Oy ve yorum yapmayı unutmayın!! 💋💙

Continue Reading

You'll Also Like

2.4M 104K 70
Bu imkansızdı işte ... "" Sözlüyüm ben ."" Dedi Havin . Cesur'un ise Havin'in bu tavrı hoşuna gitmişti. Her ne kadar ondan uzakta yaşamış olsa da Hav...
3.9M 245K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
4.9M 232K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
158K 14.9K 42
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız