ASLAN'IN PENÇESİNDE

By __closer__

1M 36.5K 4.5K

Elindeki kadehi ağır ağır dudaklarına götürürken hareketlerimi inceliyordu. Gitmemi istemediğini biliyordum y... More

VEDA YEMEĞİ
2.BÖLÜM GÜNAYDIN
3. BÖLÜM ŞAŞKINLIK
4.BÖLÜM YAKALANMALAR
BİR SORUM VAR?
5.BÖLÜM HİKAYE
TIRTIL
KALP
ÇORBA
Carlos Pablo Leone
KATAKULLİ
DACE GACE
MİSAFİR
DAMLALAR
DANS
CARLOS PABLO LEONE-II
ARA KESİT
KİLİTLER
"EĞER"
ASLAN'ın PENÇESİNDE
BULMACA
BUMERANG
"GÖRMEK"
VAZGEÇMEK
AİLE
YUMURTALI EKMEK
YÜZLEŞME
UZAY
UÇURUM
SİNEK KAPAN
KARAR
TÖREN (+18)
BIKKINLIK
MEZARLIK
HARABE
SERUM
Carlos Pablo Leone-3
KAYIP
TAVSİYEMDİR
DEĞERLİ KARGO
FOTOĞRAF
İZ
-KESİT-
AV
HAYAL
TAVŞAN ve KURBAĞA
YEM
OYUN
ANLAŞMA +18
ARTHUR'un KIZI
ELİN ELİMDE
KÜSMEK
SÜRPRİZ

ASANSÖR

9.4K 469 29
By __closer__

Herkese iyi okumalar diliyorum.

                                                   PABLO

Alkolün verdiği cesareti silen sadece içtiği kahve değildi. Pablo, Ant'a savurduğu tehditten pişman olmuştu ancak geri adım atacak durumda da değildi. Marcus'la ettiği sohbet aydınlanma yaşamasını sağlamıştı bir bakıma ama etkisini bu kadar çabuk kaybedebileceğini hiç düşünmemişti. Günlerdir sesini dahi duyamadığı Eylül'ün açılmayan telefonu aklına bir sürü olasılık getirmiş ve sanki hepsi de mümkün ve yaşanmış gibi hissetmesine neden olmuştu.

Yaydan fırlayan ok gibi geri alamadığı tehditlerinin bir kısmını yerine getirmek için Arthur'un kullanmadığı bir kaç mülküne zarar vermek için basit bir kaç düzenleme yaparak sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yatağına uzandı. Marcus'un telefonunu yanına alıp almamakta bir süre tereddüt yaşadıysa da yaptığından sonra sıkı bir yumruk atmasını beklediği Marcus'un buna pek takılmayacağını düşünerek uyudu.

Uykusunda çalan bir telefon olduğunu farketmişti ancak açılmamış bilinci, elini telefona uzatmasına engel olmuştu. Tekrar , çok derinlerden gelen , yabancı telefon melodisi ile bu kez uyanabilmiş ve ekranda Eylül'ün adını gördüğü zaman telefon elinde bir süre kalakalmıştı. Nihayetinde çağrı sonlandığında odanın içine çöken sessizlik vicdanının çığlıklarına bir nevi sahne hazırlamış gibiydi. Sabahın erken saatlerindeki çağrıyı belli belirsiz hatırlıyordu ve telefonu açamayışındaki çaresizlik beyninin kıvrımlarına fazladan elektrikler göndererek uyuşmasına neden olmuştu. Elindeki telefonu tereddütle komodinin üzerine bırakarak ayaklarını yataktan çıkarıp soğuk zemine bastı. Duş alıp dün geceyle yüzleşmeye hazırlanmak için adımlarını banyoya doğru sürüyerek ilerledi. Aklında durumu nasıl düzeltebileceği ile ilgili bir yığın senaryo ile duşunu alıp tekrar odaya geçtiğinde hızla üzerini giyinip Marcus'un telefonunu da alarak dışarı çıktı.

Bu durumdan kendini bir tek Marcus kurtarabilirdi ancak yaptırımlarının da çok acımasız olacağına adı gibi emindi. En kısa sürede Eylül'le tekrardan aynı evde yaşamak için başına gelebileceklere razı olduğunu düşünerek hızlı adımlarla Marcus'un odasına doğru ilerledi. Otelin geniş asansörünün gelmesini beklerken ayakkabı bağcığını düzeltmek için eğildiği sırada telefon elinden kaydı ve harekete duyarlı otomatik ekranı açıldı. Yaptığı işe odaklandığından telefonu umursamayarak yerden aldı ve tekrar ayağa kalktı. Asansör çift taraflı açıldığında içinde bir haftadır kabul etmeye başladıkları bir kaç müşterinin de olduğunu gördüğünde herhangi bir muhabbete dahil olmamak için elindeki telefonla uğraşıyormuş gibi bir görüntü sergiledi. Marcus'un telefonunu karıştırmayı asla düşünmediği için sadece dikkatli bakışlarını telefon ekranına tutarak yansıyan görüntüsüne baktı. Yirmi birinci katta asansör tekrar durduğunda Pablo, uzun süreceği belli olan asansör yolculuğundan dolayı bunalmıştı ve iki kadın müşterinin gözlerini çekinmeksizin kendine diktiğinin de farkındaydı. Asansör bu sabah Pablo'yu boğuyordu resmen ve kendi odasını daha alt katlara taşıtmayı bir an aklından geçirdi. Dany'e mesaj atıp sert bir kahve hazırlamasını söylemek için ekran tuşuna bastığında elindeki telefonun Marcus'a ait olduğunu unutmuştu. Aklı binlerce plan ve detayla dolu olduğu için yaptığı ufak dalgınlık, çağrıdan sonra gelen mesajı görmesini sağlamış oldu. Pablo, banyoya girdiği sırada atılmıştı , ekran çağrı ile aralarında bir dakika olduğunu gösteriyordu. Hiç kuşku duymadan Marcus'un ekranına dokunarak mesajı açtığında kapana kısılmış yaralı aslan gibi inlemeye başlamıştı. Asansör, on altıncı kata gelmişti ve Pablo'nun düşünecek hali kalmamıştı. Kapıya vurup çıkmaya çalışırken, aynı anda asansörde olan iki kadın da korkudan deli gibi çığlıklar atarak asansörün bir köşesine sarılarak sinmişlerdi.

Dışarıdan sesleri duyan ve asansörde Pablo'nun saldırıya uğradığını sanan Dany, ne yapacağını bilemez halde adamları  ikişer üçer katlara dağıtmıştı ve ilk nerde duracağını kestiremeden zemin katta bekliyordu. Asansörün sekizinci katta durduğunu gören Dany tekrar hareket etmesiyle yanındakilerle birlikte silahlarını asansörün kapısına doğrultarak beklemeye başladı.

Pablo asansörün durduğunu ve adamlarının silahlarıyla saldırıya hazır halde kapıda beklediklerini görünce asansörden kendini atıp derin derin nefesler alarak aklını toplamaya çalıştı. Cebinden kendi telefonunu çıkarıp bir süre kimi arayacağını bilemeyerek arkasındaki adamlara bağırdı.

"Gülce'nin evinde kim nöbet tutuyordu?"

Birbirlerine şaşkınca bakan adamlar cevap vermekle vermemek arasında kalmışlardı. Çünkü kim olduklarını bilmiyordu.

"Nöbetleri Dany organize ediyor patron biz bilemeyiz. "

Pablo aldığı cevapla merdivenlere yönelip beklenmedik bir çeviklikle üçer beşer atlayarak zemine ulaşmaya çalışıyordu. Her katta arkasından gelen adamların sayısı artıyordu ancak şu an hepsi işe yaramaz görünüyordu Pablo için. Eylül'ün eve varmış olabileceğini hesapladığında olabilecekleri az çok tahmin edebildiğini sanıyordu ancak hırpalanırken bebeğini korumaya çalışan Eylül'ü aklına dahi getirmemişti.  Zemine vardığında asansörsün önünde bekleyen adamların arasında Dany'i gördüğünde adını haykırarak yanına doğru koştu. Nefes nefese kaldığı için söyledikleri tam anlaşılmıyordu. "Gülce'nin evi " diyebildikten sonra ciğerlerine ulaşmayan nefesi, ses tellerine de ulaşamadığından sesini çıkaramamıştı. Kendine üç saniye verdikten sonra "ara" diyebildi. O sırada zemine varan asansördeki kadınların silahlı adamları karşılarında görmesiyle çığlıkları tekrar arttığında Pablo'nun zorla söylediği "nöbetteki" lafını Dany anlayamamıştı. Pablo elini kaldırıp adamlarına doğrulttuğunda çığlık atan kadınları öldürmelerini istemek üzereydi. Aklındaki son çalışan yerlere ulaştığında elini havadan boynuna değil ağzına doğru ilerledi ve komutu alan adamlar kadınları susturmak için harekete geçtiğinde Pablo da Dany'i yakasından çekerek sürüklemeye başladı.

"Gülce'nin evinde nöbet tutan adamları ara hemen! Eylül yanlarında! Zarar vermesinler!" Diyebildiğinde  vücudunu daha fazla taşıyamıyormuşçasına dizlerinin üzerine sertçe yere çöktü. O sırlarda Eylül'ün  aynı şekilde dizlerinin üzerine yere çöktürüldüğünü sonradan öğrenecekti ve sonsuza kadar sürecek vicdan azabının ilk yangınını o zaman hissetmeye başlayacaktı.

Dany şaşkınlıkla telefonunu çıkarıp hızla bir kaç tuşa bastı ancak telefon uzun uzun çalmasına rağmen açılmıyordu. Tam kulağından çekip diğer adamı aramayı düşündüğü sırada telefon açıldı.

"Dany,  ben de seni aramak üzereydim, burada şüpheli bir kadın var. Paket yaptık ne yapalım?"

Dany'i izleyen Pablo, adamın suratının aldığı şekli görünce nerden geldiğini anlamadığı bir güçle ayağa kalkıp Dany'nin elindeki telefonu aldı.

"Yanınızdaki kadının saçının teline zarar verdiyseniz soyunuzu kuruturum!"

Kükremeye benzeyen ses tonu Pablo'nun boğazından yırtılırcasına gelmişti. Pablo, öldürmediklerini tahmin edebiliyordu ancak hırpalandığına da emindi.

"Ambulans çağır! "

Pablo'nun telefonun diğer ucundan duyduğu son ses bu olmuştu. Aklındaki düşünceler çok yanlıştı , gözlerini Dany'nin silahından alamıyordu. Eylül'ü o şekilde görmektense ölmeyi tercih ediyordu ve her şey kendi yüzündendi.

"Kalk Pablo, ambulanstan önce oraya ulaşamayız. Hastanede bekleyelim. "

Dany'nin silahını yanındaki adama verişini izledikten sonra, uzattığı eli tutarak ayağa kalktı.

"Arabayı hazırlayın hemen!"

Dany, kontrolü eline almıştı ve kendinde olmayan Pablo için çok üzülüyordu. Pablo'yu arkaya oturtup sürücü koltuğunun yanına geçti. Çalan telefonu çıkarıp kulağına götürdü. Hiç konuşmadan bir süre karşı tarafı dinledi ve elini kulağından çekti. Telefonu gevşeyen elinden düşmüştü ve Dany farkında bile değildi. Sürücü koltuğundaki adamın dikkatinden kaçmayan bu hareketi Pablo farketmemişti. Sürücü Dany'e ne olduğunu sorana kadar da daldığı yerden çıkmamıştı.

Kendini toplayan Dany eğilip telefonu aldı ve hafifçe yan dönerek bakışlarını Pablo'ya doğrulttu. Pablo, Dany'nin söyleyemediği şeyin , Eylül'ün bebeklerini kaybetmek üzere olduğunu asla tahmin edemezdi. Gözlerini saran delilikle Dany'e bakmaya devam etti.

"Yaşıyor mu?"

Pablo'nun sorusu Eylül'ü kast ediyordu ancak, Dany bebeğin varlığından haberdar olduğunu düşünen Pablo'ya bebek için cevap vermişti.

"Fazla dayanamazmış, vedalaşacak kadar vaktin olmasını umuyorum. "

Dany'nin yüzüne ne kadar süre baktığını bilemiyordu. Derinlere gömdüğü terk edilmişliğinin acısı , hep bu anı beklemiş gibi kendini gösterdiğinde zaman kavramını yitirdi. Annesinin arkasından ağlayan küçük çocuk muydu yoksa sevdiği kadının arkasından ağlayacak güçlü adam mıydı kestiremiyordu.

Kolundan çekildiğini fark edince hastanenin önüne geldiğini anlayarak arabadan indi. Dany , tutuşunu yumuşatmıştı ancak bir eliyle Pablo'nun kolundan hafifçe yönlendirerek hastanenin girişindeki sütuna sırtını yasladı.

"Gözlerime bak Pablo, bana odaklan." Diyen adama küfredercesine baktığında Dany, Pablo'ya ulaşabildiğini anlamıştı.

"Şu an yıkılamazsın anlıyor musun beni, Eylül'ün sana ihtiyacı var. Güçlü olacaksın, elini tutacaksın ve her şey düzelecek diyeceksin. Sonrasında da her şeyi düzeltmek için çabalayacaksın. Anladın mı beni. Kendini bırakma. Toparlan! "

Dany'nin azarlamaktan uzak sert çıkışı Pablo'da soğuk duş etkisi yaratmıştı. Duygularını bastırıp omuzlarını dikleştirdiği sırada ambulansın acı çığlığını duydu. Yeniden düşen omuzlarına görüşünü bulanıklaştıran göz yaşlarının eklendiğinin farkında bile değildi.

Dany'nin, arkasına geçip iki kolunu da sıkı sıkıya tuttuğunu fark edemeyecek kadar ambulansa odaklanmıştı. Kapıya dolan doktorlardan anladığı kadarıyla Eylül yaşıyordu. Kapıları açılan ambulansın içini görebilmek için başını eğerek görüş açısını arttırmaya çalıştı ancak etrafı saran beyaz önlüklü insalardan hiç bir şey görememişti. Başını biraz daha eğdiğinde sedye ambulanstan çıkarılmış hızla hastanenin içine doğru hareket ettiriliyordu. Beyaz zemindeki kumral saçları görmesiyle kalbine tekme yemişçesine sarsıldı. Midesi acıyla burkulurken ağzına dolan safrayı kusup nefes almaya çalıştı. Fazla stres ve adrenalin tüm metabolizmasını felç etmiş gibiydi. Koşarak hastaneye girmesi gerekirken ayaklarında hiç güç yokmuş gibi kendini bırakıp sert zemine çarpacağı anı bekledi. Kukla gibi havada asılı durunca arkasındaki Dany'nin varlığını hissetti.

"Toparlan! Yarın , güçlü olmadığın ve Eylül'ü yalnız bıraktığın için çok pişman olacaksın. Vaktin varken yanında ol hadi!"

Dany'nin sözleri ile vücudunda bir az güç arayarak hastaneye doğru ilerledi. Dany, tekrar kolunu tutarak adımlarını hızlandırdı. İçeri girdiğinde gördüğü telaşlı koşturmaca ile Pablo'nun midesi tekrar bulanmaya başladı. Son nefeslerini aldığını düşünmek bile kalbine tekme atılmış ve o tekmelerle öldürülebilecekmiş gibi hissetmesini sağlıyordu. Kalabalığı takip ederek en yoğun olduğu acil odasının önünde durdu. Gördüklerine inanıp aklını kaçırmakla, gördüklerini aklını kaçırdığını sanarak inkar etmek arasında bocaladı.

EYLÜL

Kendimi bir an bile bırakmayı düşünmemiştim ve zayıf da olsa bebeğimin kalbinin attığını hissedebiliyordum. Pablo, son anda da olsa yetişmişti ve haksız yere gördüğüm muameleyi sona erdirmişti. Telefonu tutan adamım yüzündeki korku bir sürü şeyi açıklıyordu ancak şu an için odaklanmam gereken tek şey bebeğimdi.

Ambulansın yanıp sönen ışıkları umutlarıma da aydınlık oluyordu ve ben arsızca bebeğimin gitmediği bir yalana doğru çekiliyordum. Hala alamadığım, derin nefesler yüzünden paniğimi dindiremiyordum. Sakinleşmek için aklıma hiç bir şeyin gelmiyor olması durumu benim için daha zora sokuyordu. Her nefes alışımda, sırtıma batan bıçakların saplarının Pablo'nun elinde olduğunu bilmek bile acımı dayanılmaz hale getiriyordu.

Etrafımdaki bir yığın insana umutla bakıp yapacakları ve benden isteyecekleri her şeye razı olarak bekledim. Güler yüzlü, genç bir kadın; ağzımı ve burnumu kapatan bir cihaz taktıktan sonra güç vermek istercesine "iyisiniz " dedikten sonra bir nebze de olsa daha derin nefesler alabilmiştim. Sakinleşmemi ve güçlü durmamı sağladığı için ömür boyu minnettar kalacağım hemşire elimi sıktıktan sonra karnımı açmak için gömleğimi yukarı kaldırdı.

Karnıma değen soğuk jele bile alışmıştım. Ultrason cihazının ekranını görmek için yerimde kıpırdanmaya çalıştım ancak ekran bana tamamen ters yönde kapıya doğru dönük olduğu için vazgeçip bekledim. Karnıma değen aletle birlikte alabildiğim en derin nefesi alıp beklemeye başladım. Bebeğimin gitmediğine dair umutlarım o kadar yoğundu ki aksini düşünmemiştim bile. Biyolojik olarak hissetmemin ya da anlamamın imkansız olduğunu biliyordum ancak varlığını hissedebiliyordum. Doktorun aksini söylemesine asla tahammülüm yoktu ve aksini düşünmem bile mümkün değildi.

Bakışlarımı tavana dikip sabırla beklerken kulaklarıma dolan kalp atış sesleri ile o ana kadar tuttuğum göz yaşlarımı serbest bıraktım. Emin olmama rağmen içimdeki kötücül duyguların tesirinde olduğumu boşalan sinirlerimle birlikte fark edebilmiştim. Göz yaşlarım durmaksızın akarken ağzımdan dökülen acı dolu çığlıklarla tüm öfkemi ve gerginliğimi de dışarı atmıştım. Ellerimi tekrar tutan hemşirenin de tutamadığı göz yaşları durumun nasıl bir mucize olduğunu bir kez daha gösteriyordu.

"Tüm ilaçları gebelik öncelikli olarak ayarlıyoruz, kan alalım ve gerekli testleri yapalım. Testler çıktıktan sonra genç anne adayımızla biraz sohbet ederiz. "

Doktorun, yarı ciddi yarı eğlenen tonda kurduğu cümlenin sonunda göz kırparak cevap beklemesiyle olumlu anlamda başımı sallayıp hemşirenin uzattığı peçete ile göz yaşlarımı silmeye başladım. Tamamen rahatlamıştım ve kendimi öncesinden de güçlü hissediyordum. Bu fikrimi doğrulayan doktorun sesiyle başımı kapıya çevirdim.

"Annemiz çok güçlü, daha da iyi olacaklar, artık endişelenmeyin. "

Doktorun kiminle konuştuğunu gördükten sonra iki şeyi aynı anda hissettim; güven ve endişe. Birbirine zıt iki duyguyu aynı kişiye karşı hissetmiş olmam hali hazırda bulunduğum durumda yeniden nefeslerimi aksatmıştı.

Odaya giren görevliler beni kalacağım odaya taşıyacaklarını söylerken üstünde yattığım sedyeyi hareket ettirip koridorun sonundaki asansöre doğru ilerlediler. Pablo, arkasında sıkı sıkı tutan Dany ile odanın önünde kalmıştı. Bakışlarımız araya giren insanlarla kesintiye uğrasa da birbirine kenetlenmişti. Bana peçete uzatan hemşirenin Pablo'ya da peçete uzattığını ve destek verircesine gülümsediğini gördüğümde ağlıyor olduğunu anlamıştım. Şu an iki yüzünü de iyi bildiğim adamdan çok çok uzaktı. Üçüncü Pablo, utanç dolu bakışlarını ben asansöre binene kadar üzerimden çekmemişti.

Hasta bakıcı olduğunu tahmin ettiğim bir görevli beni nazikçe kucaklayıp yeni odamdaki yatağa bıraktı. Hemşirenin ve doktorun birazdan geleceğini söyledikten sonra yanımdan ayrıldı. Tek kalmamı bekleyen tüm düşüncelerim aklıma hücum etmişti artık.

Buraya, tek ailem Ant'ın zarar görmemesi için gelmiştim ancak Pablo'ya nasıl davranmam gerektiğini hiç düşünmemiştim. Resmî olarak Eylül Leone adı ölüydü ve bu da benim artık Pablo ile evli olmadığım anlamına geliyordu. Yeniden evlenmeyi asla istemiyordum ancak eğer hayata tutunabilirse bir bebeğimiz olacaktı ve onun sağlıklı bir aile ortamında anne ve babasıyla büyümesi en temel hakkıydı. Daha doğmadan bu hakkı elinden almam büyük haksızlık olacaktı öte yandan da Pablo ile sağlıklı bir ilişkimiz de olamazdı. Okulda , anne babası ayrı olan arkadaşlarımı düşündüğümde hepsinin mutlu ve kişilikli insanlar olduğunu anımsamıştım. Anne babanın bir arada olması da bazen olmamasından daha iyi olabiliyordu.

Bebeğimi Ant'la büyütmek ise ihtimal dahilinde bile olamazdı. Benim için harcadığı ömrünün kalanını da bebeğim için harcamasına asla razı olamazdım. Kendi hayatını kurması gerekiyordu artık ve sadece bunun için bile güçlü ve mutlu olduğuma inanması gerekiyordu.

Pablo ile kalırsam ve mutlu olduğuma, her şeyin yolunda olduğuna inandırırsam Ant da kendi yoluna giderdi ve aksi olursa Pablo ile benim yüzümden sürekli düşman olarak kalabilirdi. Arada kalacak olan ise ben ve bebeğim olurdu. Her şeyi her kesi aynı anda düşünmek bana kalmıştı çünkü hepsinin ortak paydası bendim.

Pablo'ya bir şans daha vermem mümkün değildi. Beni hastanede bırakmadan önce benimle vedalaşmıştı İstanbul'da. Pablo da farkındaydı her şeyin ve sonunda o da vazgeçmişti. Yine de beni görmek için Ant'a tehditler savurması tüm teorilerimi yalanlıyordu ve ben yine başa dönüyordum yani hiç bir şey bilmediğim yere. Sabırla bekleyip Pablo'nun benden ne istediğini öğrenmekten başka şansım yoktu. Sonrasında da kendime ve bebeğime huzurlu bir hayat kurmak istiyordum.

Aklımı daha fazla meşgul etmesine izin vermediğim düşüncelerimi kenara bırakıp ellerimle karnımı okşamaya başladığımda kapının çalınmasıyla başımı çevirdim. Dany mahçup gözlerle bana bakıyordu ve ben Dany'nin neden mahçup olduğunu bilmiyordum.

"Eylül , bizi çok korkuttun. " diyerek içeri giren adamın gözlerindeki endişe elle tutulur cinstendi. Hafif bir gülümseme ile karşılık verdiğim adamın anlaşılmaz halini izlerken çoktan yanımdaki koltuğa oturmuştu.

"Nasılsın? Nasıl hissediyorsun?"

Sohbete başlamak için kurmadığı cümleleri bariz bir merak içeriyordu. Gerçekten de nasıl olduğumu öğrenmek istiyordu. Peki nasıldım? Nasıl hissediyordum? Hiçbir fikrim yoktu.

"Pablo nerede?" Diyerek sorduğu soruyu es geçerek cevapladım Dany'i.

"Pablo bir kaç saate kadar yanında olacak. Aslında o utanıyor. " dediği cümlenin devamını getirmeden , "bunları sizin aranızda konuşmanız daha doğru olur. " diyerek yeniden mahçup bir şekilde gülümsedi.

Dany, Pablo'nun en sadık adamıydı ve eminim ki şimdi beni vurmasını istese itiraz etmeden yapardı. Bunu bilmek Dany'e karşı her zaman ihtiyatlı olmamı sağlamıştı. Hiç bir zaman yakın olmamıştık.

"Marcus, yolda biradan burda olur. Ant'ı araman gerekiyor ayrıca. Meraktan çıldırmış. "

Uzattığı telefonuma bakıp Dany'nin elinden alırken telefonumun nasıl Dany'nin eline geçtiğini merak etmiyordum.

Ant ikinci çalıştan sonra kükreyerek telefonu açtığında sesimi duyduktan sonra biraz rahatlamıştı. Başıma gelenlerden alakasız bir hikaye anlatarak kontrol amaçlı hastaneye geldiğimi söyleyip her şeyin yolunda olduğuna inandırabilmiştim sonunda. Bana kızgınlığının dışında kırgın olduğunu anlamıştım ancak Ant için elimden geleni yapmak da benim görevimdi. Babamızın ölümüyle ve vurulmasıyla işleri sırtlamak ve bunu olabilecek en erken şekilde yapmak zorundaydı. Her tarafını çevirmiş leş kargaları bir kaç yerde hak sahibi olduğunu iddia etmişlerdi çoktan ve eğer müdahale etmezse diğerlerinin de bundan cesaretle aynı şeye kalkışacağından emindi. Yine de beni tek başıma bırakmaya asla yanaşmıyordu. Bu süre içinde Ant'ın dinlenerek kendini toplamış olması da işime gelmişti aslında. Birlikte güç toplamıştık artık, hayatlarımızın kontrolünü elimize almamızın zamanı gelmişti. Pablo, bu zamanın geldiğini anımsatan irite edici bir alarm gibi aradığında yapmam gerekenden emin olmuştum. Ant'ın bir kaç sitem arasında söyledikleri aklıma çarparak yankı halinde derinlere işliyordu.

"Zaten Pablo da bebeği istiyordu. Sana ve bebeğine iyi bakacağına eminim. "

Pablo'nun bebeği istediğini daha önce de söylemişti ve artık kabul etmiştim. Kabul edemediğim ise aldırmak istemesiydi ve bunu bana sormadan yapmasıydı. Sebebini Pablo'ya sormak ve mümkünse anlayabilmek istiyordum. Kapının çalınmasıyla Dany ayaklanıp yatağımın önüne geldiğinde her hangi olası bir tehlikeden beni korumak istediğini anlamıştım. Kapıdan kafasını uzatan Marcus'u görmemle kollarımı ona doğru uzatıp yanıma gelmesi için yönlendirdim.

"Çok iyi görünüyorsun. " diyerek hafifçe bana sarıldı ve inceleyen bakışlarını tüm vücudumda gezdirmeye başladı.

"Sen de çok iyi görünüyorsun aslında beklediğimden de iyisin. " dedikten sonra şüphe ile gözlerime baktı.

"Neden kötü olayım ki?"

"Pablo'nun dün yerimi öğrenmek için seni hırpaladığını biliyorum Marcus, bana numara yapmana gerek yok. "

Marcus beklemediğim şekilde kahkaha atınca şaşkınlıkla bakakalmıştım.

"Hamilelik senin espiri anlayışını mı köreltti Eylül? Pablo beni hırpalayamaz ki? "

Şaşkınlığım daha da artmıştı. Dany'nin yüzünde de aynı şaşkınlık vardı ve anlaşılan ortada yine Pablo'ya ait oyunlar dönüyordu. Bitmeyen oyunlarından da çift karakterli kişiliğinden de sürekli dalga geçmek için fırsat kollamasından da sıkılmıştım artık. Bizi bebeğimizin bile iyileştiremeyeceğini hatta sadece onun için bile ayrı kalmamız gerektiğini daha iyi anlayarak şaşkınlığımdan kurtuldum.

Pablo, her zamanki aptal oyunlarından birini benim üzerimden oynarken belki bebeğimin nedeyse ölecek olmasını hesap edememişti ancak ben oynayacağım oyunda gerekirse Pablo'nun ölebileceğini bile hesap edecektim.

"Dany , bizi Marcus'la yalnız bırakır mısın lütfen?" Marcus isterse oyunumda bana yardım ederdi istemezse tek başıma bile Pablo'ya dünyada cehennemi yaşatabilirdim.

Okuduğunuz için teşekkür ediyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

10.8K 809 14
Dilan ve Baran şarkı söylemeyi çok seven iki genç, peki bu gençlerin yolu kan davası sebebiyle kesiştiğinde ne yapacaklar?
387K 17.4K 52
Bu Hikaye Ateş ile Barutun Hikayesidir... Uçak biletime tekrar bakıp uçağa doğru hızla yürümeye başladım.Ama güçlü bir kol kolumdan sertçe tutup kend...
3.5M 128K 71
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
1.6M 51.5K 39
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...