Küçük Mucizeler Müzesi

By zihninardindakiler

4.9K 521 6.8K

Her ayın belirli bir günü bir olup rezil pijamalarla sokaklarda âdeta birer manken edasıyla yürüyen, gerçekli... More

2. Bölüm: Pijamalı ve Tehlikeli Bir Tarikat
3. Bölüm: Dantelli Ayşe ve Takımı
4. Bölüm: Ömeriye
5. Bölüm: Gizel Bakkal
6. Bölüm: Sıcak Karantina Günleri ve Sıcak Ayı Savaşları
7. Bölüm: Gidenler ve Kaybedenler
8. Bölüm: Seni Seviyorum
9. Bölüm: Küçük Mucizeler Pavyonu
10. Bölüm: Yıllar ve Yollar
11. Bölüm: Behzat Amca ile Evleneceksen Ge
12. Bölüm: Geçmişe Rastlandıran Şehir
13. Bölüm: Aşk Bir Sefalet Midir?
14. Bölüm: Liman Bulma Hikâyesi
15. Bölüm: Eskişehir Pavyonlarına Son Mektup...
16. Bölüm: Yeni Masallar, Eski Kâbuslara

1. Bölüm: Koltuk Altındaki Tüylü Kelepçe

922 69 1K
By zihninardindakiler

*senaristkafasi adlı hesap elimden gittiğinden, yine ve yeniden, bu hesapta buradan yayımlıyorum kitabı.*

Hey! Küçük Mucizeler Müzemize hoş geldiniz. Buradaki her fosil apayrı bir hikâyeye sahiptir. Dilerseniz ve kahkaha atmaya hazırsanız, başlayalım?

🥂

Panic! At The Disco - Don't Threaten Me With a Good Time

1. Bölüm: Koltuk Altındaki Tüylü Kelepçe

"Oğlum ben niye buradayım, benim yaptığım tek şey siz dalaşırken Sprite içmekti lan!"

Ayaz, kafasını duvara yaslamış hâlde cins cins solgun duvarları izliyor ve bize homurdanıp duruyordu. Nezarethaneye atılmak, onun süt çocuğu kişiliğine biraz aykırı bir hareketti zaten ama bir de hiçbir şey yapmadan atılmış olmak kafamızı sikmesine neden oluyordu.

"Ne lan, ona bakılırsa ben de hiçbir şey yapmadım," dedi Ömer ve Murat'a tip tip baktı, gözleri bana değince ise +18 hattı reklamlarında oynayan Tarkan misali öpücük attı.

Aslına bakılırsa, haklıydı, Ömer de hiçbir şey yapmamıştı. Orospu evladı antrenör gibiydi. Kavga çıktığında bir köşeye çekilmiş ve bizi yönlendirmeye çalışmıştı, ona doğru yürüyen bir çocuğu görünce de Ayaz'ı tutup önüne siper etmiş, bu defa Ayaz'dan biraz dayak yemişti. Biz orada kafamıza tekme yerken Ömer bağırıyordu: "Hüseyin, yaparsın aşkım! Murat sik onu!"

En son Murat Ömer'e öyle sinirlenmişti ki uzun bar sandalyesini kaptığı gibi ona doğru savurmuştu ama paslanmış olmalıydı, sandalye kavga ettiğimiz çocuklardan birinin üzerine Karabasan gibi çökmüş ve bardağı taşıran son damla görevi görüp bizi karakolluk yapmıştı.

Şimdi, buradaydık. Ayaz antrenmanını kaçırdığı için bugünkü mallardan dayak yemediyse de hocasından kesin dayak yiyeceğini söylüyor, Murat Ömer'i dinlememek için kulaklarını tıkıyordu. Bense bir köşede ellerimin ne kadar güzel olduğunu düşünüyorum.

Ve tam şu an aklıma kendimi tanıtmadığım geldi.

Aslında anlatılacak ne var tam olarak bilmiyorum, bu konuda hiçbir zaman iyi olmadım. Adım Hüseyin. Yusuf Hüseyin Çakır. Genel olarak çoğu insan Hüseyin olarak seslenir bana. Çocukken Hüseyin ismini sevmediğim için daha çok Yusuf'u tercih ederdim ama bu amına koyduğumun hayatı rahat durmadı ve beni güzel olan ismimden bile soğuttu.

On üç yaşındaydım ve bir kız arkadaşım vardı. Yedinci sınıftaydık ve hadi ama... On üç yaşındaydık. Ortaokul ilişkileri klasiktir genellikle. Okulun popüler kızı, yakışıklı bir çocuğu gözüne kestirir ve avına doğru yürümeye başlar keskin adımlarla. O av bendim. Oysa sadece kantinde oturmuş simit ayran yiyordum.

Güzel kızdı. Işıltılıydı, yani en azından o an öyle gelmişti. Yanıma gelip karşımdaki sandalyeye oturup oturamayacağını sormuştu, bunu yaparken sandalyede oturan çocuğa öldürücü bakışlar atıyordu. Çocuk kalkınca oturmuştu ve hislerinden söz etmişti. Çıkmaya başlamıştık.

Sorun şuydu ki çıkıyorduk ama ben kızın aradığı kumaş değildim, yirmi iki yaşındayım ve şu an bile edemediğim o romantik lafları on üç yaşındayken ve bir şey hissetmediğim bir kıza karşı edemiyordum. Kızla kavga ettik, daha doğrusu o bağırıp çağırdı, ben boş boş suratına baktım ve kavganın ortasında kulaklıklarımı taktım. Bunu görünce daha da sinirlendi ve bana tokadı geçirdi.

Ben, ertesi gün ayrıldık düşüncesiyle rahatlayıp, okulun karşısındaki kafede dal taşşak otururken gözüme ilişti Sena. Bizden hayli büyük bir çocuklaydı ve onunla flört eder gibiydi, sık sık da bana bakıyordu. Sınıfa girdiğimde birçok kişinin bana baktığını fark ettim, ne olduğunu sorduğumda bana benden beş yaş büyük bir çocukla Sena için kavga edeceğimizi ve kavganın okul çıkışı olduğunu söylediler. Gözlerimi Sena'ya çevirdim. Dudaklarını oynatarak 'biraz erkeksen yaparsın' demişti.

Zeki bir insan olduğum için tabii ki de yapmadım.

O yıl neredeyse bitene kadar okulda benimle Yusuf yusuf diye dalga geçildi. Ergenlik travması amına koyayım. Buna rağmen, şimdi on üç yaşına dönsem yeniden, yine o çocukla kavga etmezdim. Sevmediğim bir kız için neden ağzımla yüzümü yer değiştirttireyim ki? Her zaman zeki biriydim.

Bu anlattığım anı büyük ihtimalle aklınızda ezik, ufak tefek bir çocuğun taslağının çıkmasını sağladı ama pek öyle sayılmam. Boyum 1.89, lisede sınıfı okula uğramadan geçebilmek için hep okul takımlarında oldum ve bu beni epey kalıplı hâle getirdi, ardından da sporu bırakmadım zaten, üşenmediğim vakitlerde spor yapıyorum. Dövmeciyim ve Eskişehir'de Güzel Sanatlar okuyorum. Ayriyeten sayısal özürlüsüyüm.

Şaka değil. Çarpma işlemi bile yapamıyo'm.

"Çok ve boş konuşuyorsunuz, arkadaşım olmanızdan hiç hoşnut değilim," diye homurdanırken bir yandan da polis memuruyla kesişiyordum. Adam bize iğrenç birer varlıkmışız gibi bakıyordu ve bakışlarından anladığım kadarıyla bizi daha fazla görüp dinlememek adına şu an salabilirdi bile. Oysa gayet de eli yüzü düzgün adamlardık yani. Kendisi benzese benzese kıçıma benzerdi.

"Sen sus, meymenetsiz amcık," dedi Ayaz ve o ben o bunu der demez ayakkabımı çıkarıp onun kafasına fırlattım. Ağır çekimde Ömer'in kollarına doğru devrildiğinde, Ömer tiz bir çığlık eşliğinde ayağa fırladı ve bana doğru koştu.

"Aşkım bunun ırzımda gözü var!"

Evet. Ömer. Yaklaşık 1 yıllık güzel, rüya gibi bir ilişkiye sahip olan adam bana hep Brazzers telesekreteri gibi konuşuyor. Bundan vazgeçmiyor, ben de ona ayak uyduruyorum. Güzel bir ilişkimiz var.

"Ömer mal mal konuşma, seninle ne zaman iletişim hâline geçsem midem kalkışa geçiyor, bi' sus zaten dertliyim şurada haysiyet yoksunu herif ya." dedi Ayaz ve suratındaki ayakkabımı tükürükler eşliğinde iki parmağı arasına sıkıştırarak aldı, bana fırlattı. Ayakkabımı alıp ayağıma geçirirken nasıl bu kadar uzun bir cümle kurmuştu hayret etmiştim.

"Yemin ediyorum hayatımı siktiniz," dedi Murat bize umutsuz umutsuz bakarken.

"Yarak kürek konuşma, şu an burada olmamızın sebebi sensin," dedim Murat'a ve o anları hatırlayınca gülerek kafamı duvara yasladım. "Yalnız adamın üzerine ilk atlayışını unutamıyorum kanka. Godzilla gibiydin amına koyayım. Bir an bu herif kafayı yemiş dedim, sonra bir baktım gözüme yumruk yemişim..."

Murat da güldü. Tam ağzını açmış, bir şey söyleyecekti ki polis yanımıza gelip nezarethanenin kapısını açtı. Çıkan sesi duyar duymaz hepimiz aynı anda gözlerimizi adama çevirdik.

"İyi yırttınız, beyler," dedi polis bize bakıp gülerek. "Çıkabilirsiniz."

Ayaz, kemik görmüş köpek misali bir mutlulukla çıktı nezarethaneden. Hiçbirimiz hayatı onun kadar sevemiyorduk.

Ah, Ömer dışında...

Polise dans mı ediyordu lan o?

Polis memuru, ilk birkaç saniye şok içinde onun twerk ile karışık saçma şovunu şok içinde izlese de, ardından kıçına tekmeyi geçirdiği gibi onu kapıya doğru savurdu. Ömer arkasına dönüp parmağına bir öpücük kondurdu ve ona doğru üfledi. Bu esnada Murat küfürler eşliğinde onu kapıya sürüklüyordu.

Komiserin yanına geldiğimizde, Ömer ve Ayaz'ın babalarını görmüştük. Behzat amca -Ayaz'ın babası- Kemal amcaya -Ömer'in babası- cins cins bakıyor ve ara sıra dönüp komisere gülümsüyordu. Bizi gördüklerinde bu defa bize cins cins bakmaya başladılar.

"Lan Ayaz," dedi Behzat amca kısa süreli sessizliği bölerek. "Sen yirmi dört yaşındasın. Yirmi dört. Yirmi. Dört. Fero gibi hecelememi ister misin? Lan benim ne işim var burada? Lan senin hâlâ benim evimde ne işin var?"

Kemal amca, "Şu an sizin evinizde değiliz yalnız," dedi elit bir ses tonuyla.

Behzat amca şok içinde ona döndü. "Ha bir de sen benim evimde olsaydın?!"

Ayaz, yüzünü buruşturdu. "Baba az sus ya. Yol üstündeki huzurevine tıktırtmayayım seni şimdi."

Bu dediği koca bir kahkaha patlatmama sebep olurken, Behzat amca da gülerek Ayaz'ın ensesine bir tane vurmuştu ve sarılmışlardı. Onlar böyleydi, sevgi sözcükleriyle anlaşmazlardı pek. Kendimi onlara bakarken bulduğumda, bir an buraya gelecek bir babamın olmadığı gerçeği gözlerimi onlardan ayırıp Murat'a bakmama neden oldu.

Hasıraltı ettiğin her şeyin aslında orada olduğunu biliyordun ve bu çok sancılı bir duyguydu.

Karakoldan telefonlarımızı alarak ayrıldığımızda, Tuğçe'den gelen mesajları gördüm. Beni iki defa aramıştı, ikisinde de açmayınca endişelenmiş olmalıydı ki bildirim kutumda bir sürü mesajı birikmişti. Mesajlara kısaca göz gezdirip onu aradım.

"Neredesin sen geri zekâlı?" diyerek açtı telefonu.

"Ben de seni çok özledim hayatımın gıdıklı aşkı," diye karşılık verdim gülerek. "Nezaretteydim."

Göremesem de, kalakaldığından emindim. "Ne?"

"Büyük bir şey yok kanka," dedim telefonu omzum ve kulağım arasında sıkıştırıp, parmağımı geçen taksiye uzatırken. Taksi durduğunda, içine atladım ve Tuğçe'ye döndüm. "Kavga çıktı. Ömer'in liderliğinde fight ettik biraz."

Tuğçe gür bir kahkaha patlattı. "Hoç aklınız yok sizin oğlum ya..." diye homurdandı, hâlâ gülmeye devam ediyordu. Onun gülüşü bana, benim gülüşüm taksici dayıya bulaştı ve deli gibi hep bir ağızdan gülmeye başladık.

Evime geldiğimde saat de gece on iki buçuğa geliyordu. Bir süre yattığım koltukta öylece tavanı izlesem de, ardından üstümü değişip rahat bir şeyler giydim ve dondurmamı alıp bir film açtım. Filmin bitmesine yakın koca bir kap dondurmayı yemiştim ve bu beni mutlu bir ayıya çevirmişti.

Buna rağmen beklentiyle açtığım film yarrak gibi çıkmıştı. "Bu neydi şimdi amına koyayım," diye homurdana homurdana filmi kapatırken biten dondurma kutusunu çöpe attım ve buzdolabından bir iki bira kapıp salona geri döndüm. Ben öyle saçma sapan takılırken telefonum ardı ardına titremeye başladı. Kaşlarımı çatıp bildirimlere baktığımda Melis'ten olduğunu gördüm.

Sevgilimdi. Yani sanırım. Aslında benim kafayı adımı dahi unutacak kadar iyi bulduğum bir gece bana açılmış ve ben de kabul etmişim, biraz da takılmışız ama ben sabah uyandığımda kendisini asla hatırlamıyordum. Bir anda bana 'sevgilim' diye mesaj atmıştı ve ben de onu hatırlamadığımı söyleyip kalbini paramparça etmek yerine belki bir şeyler hissedebilirim diye düşünmüştüm.

Sorun şuydu ki gerçekten çok mal bir kızdı.

Yaklaşık iki haftadır çıkıyorduk ve benden onu kısıtlamamı bekliyordu. Şort giyiyor ve bir şeyler söylemem için gözümün içine bakıyordu. Oysa ki o bir bireydi ve yapacaklarına yahut giyeceklerine ben karışamazdım. Gerçekten tek kelimeyle aptaldı ve ben buluştuğumuz ilk günden beri onu kırmadan ondan ayrılabilme planları kuruyordum. Gözlerimi devirip mesajlarına tıkladım.

Melis: SEN GERÇEK BİR OROSPU ÇOCUĞUSUN

Melis: Bu kadar gavat olmanın nedenini anlayamıyordum

Melis: Buldum işte

Melis: SEN BENİ NASIL ALDATIRSIN LAN

Hüseyin: Melis ne diyorsun aq

Hüseyin: Sakinleş kuçu kuçu

Melis: Hep acaba bendeki eksik ne diyordum

Melis: Sikeyim ya inanamıyorum

Melis: Allah belanı versin cidden

Hüseyin: Melis seni aldatmadım ki

Hüseyin: Ne diyorsun aq bir bok anlamadım

Melis: Gavat ve orospu çocuğusun

Hüseyin: Aşko siktir git ya

Melis: Utanmıyor musun bir kadınla böyle konuşmaya?

Hüseyin: NZOAMOSKQOSKQKKSOWKSLKAOSKKW

Melis: Rezil herif

Hemen ardından bana engeli basmıştı. Kafamı arkaya atarak kocaman bir kahkaha patlattım. Sonunda ondan kurtulduğum için mutluydum ama onu gerçekten aldatmamıştım ve bu bok kimin başının altından çıkmıştı bilmiyordum asla.

Yatağıma girerek yorganı üzerime çektim ve yayılarak yattım. Tek sevgilim olan peluş penguenime sarılırken, "Melis asalağı da aradan çekildiğine göre..." dedim ne kadar rahatsız olduğumu kanıtlamak ister gibi. "Aramızda hiçbir engel kalmadı Bayan Bobby. İtiraf ediyorum, size âşığım..."

Bayan Bobby öylece bana bakmaya devam etti.

Dudaklarımı büzdüm. İşte bu gerçekten kalbimi kırmıştı.

🥂

Gerçek bir ailenin varlığını hiçbir zaman hissedemedim ve emin olun ki bu okuduğunuz saçma sikik kitaplarda olduğu gibi havalı bir olay değil.

Ailenle geçirdiğin vakti hatırlayamayacak kadar küçük yaşta yetimhaneye verilmek, üstelik hâlâ bir ailen varken, ölmemişken, sapasağlamken verilmek küçük bir çocuğun yaşayabileceği en büyük acılardan biri. Gecelerce sokaklarda yatmak, şiddete hatta tacize maruz kalmak... Şu anın ne kadar güzel olursa olsun geçmişin bazı geceler kapını tıklatıyor.

Her şeye rağmen, yaşadım. Nefes almaktan bahsetmiyorum, gerçekten yaşadım. Ailem olmadı belki ama bir aileyi aratmayacak dostluklarım oldu, ağız dolusu kahkahalar attım, sevişirken gürültü yaptım, istediğim kadar içtim ve geçmişime bağlı yaşamadım. Bu, beni fark etmeden güçlü bir adam yaptı.

Sabah telefonumdan gelen bildirimlerle uyandım, oysa ki daha alarmım çalmamıştı, dersimin başlamasına saatler vardı ama Ayaz denen şeref fukarası her antrenmana gitmeden önce bize yazıyordu. Söve söve telefonu elime aldım.

Meze Var Mı La
(WhatsApp Grubu)

Ayaz: Günaydın ağlayarak antrenmana gidiyorum

Murat: Bize ne bundan amına koyduğum

Ayaz: Kes lan

Ayaz: Sana gün aymasın inşallah

Ömer: Ne diyonuz lan yarramın yan çarları

Ayaz: Biri çıkıp 'sana da günaydın' diyebilir mi artık amk

Hüseyin: Ayaz bu gruptan fazla şey bekliyorsun süt kokulu bokum

Hüseyin: Biz bomboş adamlarız

Hüseyin: Ve ayrıca neden her sabah buraya yazıyorsunuz hayatına soktuklarım uyuyorum lan

Ayaz: Oğlum az güldürün lan yüzümü

Ayaz: Ağzınızı yüzünüzü sikeyim

Ayaz: İyi ki günaydın yazdık lan Murat'tan dayak yemişe döndüm

Murat: Ne güzel bir benzetme

Murat: Bu benzetmeyi gerçeğe dökmek istersen buradayım hepinizden içten içe nefret ediyorum aq

Ömer: Murat sikişiyoruz sanıyodum aşkım

Murat: Ben Hüseyin değilim seni duvarla tek beden yaparım Ömer

Murat: Önden uyarma

Ömer: Arkadan da uyarsana .s.s

Ayaz: Allah belamı versin midem kalktı aq

Hüseyin: Küfür etmeyeceğim işine geliyo çünkü

Ömer: Hüs aşkım

Ömer: Hiçbir şey sana olan tutkularımla yarışamaz

Ömer: Bas bana

Murat: Sinirim bozuldu amına koyayım ya NDKANKSKQODKQOKSLAMSKMALSKAOKSLQM

Ayaz: Bu grup WhatsApp grupluğundan çıktı

Ayaz: Ben gidiyorum

Ömer: Sen içinde olduğuna göre hâlâ WhatsApp grubu libidosuz Ayaz

Hüseyin: Bu gruba girince moralim çok bozuluyo

Murat: O zaman bana gir
-Ömer adlı hesabımdan

Ömer: AMKKKK TAM ONU YAZIYORDUM

Ayaz: Siktirin gidin gerçekten aq

Ömer: La az baksanıza

Ömer: Arkadaşım benimle olan bir fotoğrafını atmış istikrama

Ömer: Altına da "I just need a best friend hug" yazmış

Ömer: Ne diyo lan bu çevirsenize

Hüseyin: Arkamdan konuşan önümden yesin diyo kanka

Ayaz: Aynen kanka dost mu düşman mı bu

Murat: :(

Ömer: Oha aq

Ömer: Hemen gidip ağzının payını vereyim

Ömer: Orospu evladı

Ömer: Dün kampüste üstüne yemek döküp beş saat cırlayarak güldüm diye benle fotoğraf paylaşıp bunu diyemez

Ömer: SAMET I GO TU FAK AMINA KODUM

Murat: Bazen sana çok acıyorum aq

Kahkaha atarak telefonu kilitledim ve bir süre boş boş etrafa bakındım. Evi ne zamandır temizlemiyordum ve pislikten nefret ediyordum, daha dün Tuğçe buraya gelip, "Bu ne lan, kurtlanacaksın yakında," demişti. Ben de hazır vaktim varken biraz temizlik yapmaya karar verdim.

İlk önce Temizlik Şarkıları başlığı altında bir Spotify listesi oluşturdum kendime, ardından listeyi karışık olarak bilgisayardan oynattırdım ve evi temizlemeye başladım.

Koltukların altlarından ve aralarından pizza kutudu, kurumuş ıslak mendil, para falan çıkmıştı ama beni en çok şaşırtan tüylü kelepçeydi. Bir süre, iki parmağım arasında tutup kelepçeyi izledim. Böyle fantezilerim yoktu ve kelepçem de yoktu.

Sonra, dank etti.

"Ömer..."

Onu bir gün gerçekten dövmeliydim.

Evle olan münasebetim bittiğinde kendimi bitik bir hâlde koltuğa attım ve telefonumu elime aldım. Dersime bir saat kalmıştı ve az sonra çıkmam gerekiyordu. İlk olarak WhatsApp'a girip Tuğçe'ye onun da dersi olup olmadığını sordum, vardı ama benden bir saat önce bitiyordu. Benim dersim bitene kadar bizim kampüsün yakınlarındaki kafede takılabileceğini söyledi. Morali biraz bozuk gibiydi, buluşunca hallederiz diye düşünüp çok kurcalamadım.

Telefonu kapatınca Instagram'a girdim. Ömer, Patron'un 'Güzel Kızlar Patron Dinler' şarkısını Spotify'dan hikâyesine ekleyip, eski sevgilisini etiketlemiş ve 'güzel bir kız değilsem bu ne o zaman' yazmıştı.

Hemen yanıt yazdım.

yhcakir: Bu ne yarrağımın kafası

Cevap gecikmedi.

omerucuyor: Böyle duygusal konuşma azıyorum

yhcakir: Eski sevgilin olan insanlara çok acıyorum düşünsene eski sevgilin sensin aq

yhcakir: Kâbus abi

omerucuyor: Kıskandığını biliyorum... Beni arzuluyorsun... Ben senin için yasaklı elma gibiyim......... Neden bilmiyorum

yhcakir: Bunları ss alıp sevgiline atıyorum şimdi orospu evladı göreceksin bir kadınla böyle konuşmak ne demekmiş ödeteceğim sana

omerucuyor: At aşkilopum Gizel sana olan arzularımın farkında... Bas bana

yhcakir: Kadınım diyorum

omerucuyor: Harcasam seni

yhcakir: Kaşınma lan

omerucuyor: Kaşısan keşke...

omerucuyor: Bu arada... sana bıraktığım hediyeyi buldun mu tüm şehvetimin tek sahibi?

yhcakir: Buldum

yhcakir: Da sen o kelepçeyi nereden buldun amk

omerucuyor: ;DDDDD

Yüzümü buruşturarak ekranı kilitledim ve üzerimi değiştirip evden çıktım. Motorumla kampüse geldiğimde kendime sert bir kahve aldım ve içerek dersliğime yürümeye başladım. Liseyi 6 yılda bitirmiştim ve bir yıl hazırlık okumuştum, yani şu an birinci sınıftaydım. Yüzümü buruşturdum. Üniversiteyi bitiren arkadaşlarım vardı ama şerefini haysiyetini siktiğimin hayatı işte. Lisede Ingilizce dışında en yüksek notum 40'tı, o da kopyaydı.

Kopya çeke çeke de 40'lık öğrenciden çekmişim. Bu çok içime oturdu şu an.

Derse girdik. Resim yeteneğim olduğu için, ayriyeten bir de dövmeci olup kendimi bayağı bir geliştirdiğim için hocanın gözdesiydim, kadın beni bayağı bir seviyordu ve gariptir ki çizdiklerimi garip bulmuyordu. Karşısındakinin insan olduğunu unutmayan öğretmenler vardı. Onlara hayrandım.

Dersten çıktığımda Tuğçe'nin yanına gittim. Soğuk içeceğini yudumluyor ve telefonuyla uğraşıyordu, yalnızdı. Hızlıca yanına gittim ve karşısına oturdum.

Beni görünce, kollarını küçük bir çocuk gibi bana doğru uzattı ve masanın iki diğer tarafından kucaklaştık. Onun etli yanaklarını şapur şupur öptüm, sonra biraz gıdısıyla oynadım ve o da beni dövdü. Öyle işte. Rutin.

"Neyin var senin GKK'm?" deyip yanacağımı avucumun içine yasladım ona bakarken.

Tuğçe durup yüzünü buruşturdu. "O ne lan? Lan Hüseyin ne uydurup duruyorsun yine sen o kuru götünden?"

Gülmemek için kendimi sıkıp, çok ciddi bir şey söylermiş gibi işaret parmağımı havaya kaldırdım ve, "GKK," dedim. "Gıdık Kraliyeti Kraliçesi. Yani sen."

Bir süre birbirimize cins cins baktık.

Onun yanaklarını sıkıp, "Ee?" dedim. "Neyin var? Anlatmayacak mısın?"

Tuğçe omuz silkti. Yanımızdan zayıf bir kız geçerken, kafasını o tarafa doğru eğdi ve radar gibi gözlerini kızda gezdirdi. O bunu yaparken ben ona Miami Beach'te Smoothie'sini yudumlayarak karı kız kesen bir zurafaymış gibi bakıyordum.

En son bakışlarımı fark edip bana döndü. "Ne lan? Büte kalmışım, zaten morali sikilmiş bir kızım..."

Birileri benim aksime derslerini önemsiyordu, ama dediğim gibi, benim aksime olduğu için onu pek anlayamıyordum.

"Bütte düzeltirsin bence kanka," dedim, teselki veremediğim için elimden bir bu gelmişti. Bir an durup bana 'cidden bu mu?' der gibi baktı, omuz silkince de menüyü suratıma fırlattı.

"Pekâlâ..." diye mırıldanıp menüyü yerine koydum. "Basketbol izlemeyi seviyordun değil mi? Hem de profesyonel basketbol? İstersen seni Ayaz'ın antrenmanına götürebilirim. Her antrenman sonrası maç yaparlar. Henüz başlamamıştır bile."

Tuğçe'nin yüzü ışıldadı, bir anda, "Yes amına koyayım, yes!" diye cırladı, kafedekiler bize bungee jumping yapan ayılarmışız gibi bakarken o buna aldırmadı ve cırlamaya devam etti: "Beleş maç! Allah'ım darısı Beşiktaş derbisine!"

"Kanka sakin ol," dedim gülerek. "Önemli bir maç olmaz ama seni Beşiktaş maçına da götürürüm bir ara. Benzini sen koy yeter."

Tuğçe dudaklarını büzdü. "Son cümleye kadar ne de güzel gidiyorduk oysa ki..."

Hesabı ödeyip kafeden ayrıldık, ona kitlemek isterdim ama şu an üzgün bir ahtapota benziyordu, o yüzden acıdım ve birlikte motora doğru yürümeye başladık. Bir ara motoruma bir isim takmıştım ama sonra unuttum, hâlâ da hatırlamıyorum.

"Rıfkı değildi, değil mi lan," dedi iç sesim Rıfkı. Gözlerimi devirdim. Bir gündür ne güzel sesi soluğu çıkmıyordu oysa ki.

Ayaz'a geldiğimize dair bir mesaj attım, o da maçın on dakikaya başlayacağını ve girip tribünlere oturarak izleyebileceğimizi söyledi. Tuğçe ve Ayaz birbirlerinden haberdardılar ama hiç doğru düzgün konuşmamıştılar. Bir an gözlerimi kısarak Tuğçe'ye baktım. Onları sevgili yapabilirdim. İkisi de ölümüne saptılar.

Motora bindiğimizde, kendi kaskımı Tuğçe'ye verdim ve o da takıp belime sıkıca sarıldı. Salona varmamız çok bir vakit almamıştı, hatta eğer Ayaz'ın dediği zaman başlayacaksa en fazla 10 dakika falan geç kalmış olmalıydık. Salona girip birlikte tribünlere oturduk.

Sıradan bir okul çıkışı maçı sanarak geldiğim maç, öyle heyecanlı bir hâl almıştı ki ara sıra Tuğçe'yle birbirimize bakarak bağırıyorduk. Ara sıra kimin tarafında olduğumuzu karıştırıp rakiplere tezavurat yapmamız dışında bir sıkıntı yoktu. Böyle olduğunda da Ayaz bize dönüp şok içinde bakıyordu. Bir ara öyle bir baktı ki ayakkabımı çıkardığım gibi sahaya fırlattım, sonra maçı durdurup ayakkabımı aldım.

Ayazlar öndeydi ama diğer taraf da hiç kötü sayılmazdı. Ayaz şu an tam üçlük atacak pozisyona koşuyordu ama sorun şuydu ki herkes de onun üzerine koşuyordu. Nasıl oldu anlamadım. Bir an Tuğçe, tribünlerin üzerine çıktı ve boğazları yırtılırcasına, "YAPARSIN ADAMIM! AYAZ'IMMM!" diye bağırmaya başladı.

Ayaz'ın üçlük atacağı basketbol topu, Tuğçe'nin cırlamalarıyla kendi kafasına düştü ve Ayaz bağırarak kafasını tuttu. Bir yandan da Tuğçe'ye gerdek gecesi yeni gelin bakışları atıyordu...

Tuğçe, kıpkırmızı bir suratla bana döndüğünde ben de kıpkırmızıydım ama benimki kendimi gülmemek için sıkmaktandı. Tuğçe çantasını kaptığı gibi koşarak salondan çıktı, gözlerimi sahaya çevirdiğimde Ayaz kafasına buz tutuyordu. Ona kaş göz işareti yaparak Tuğçe'nin peşinden gittim.

Onun yanına vardığımda, ne Ayaz'ın kafasını yarması, ne de Tuğçe'nin utançtan yerin dibine batmasını umursamadım. İçimdeki çöpçatan dişlerini göstermişti bir kere...

"Kanka çok yakışırsınız siz ha."

🥂

Viskimden bir yudum daha alırken gözlerim kulisi tarıyordu. Köşede Hayko Cepkin şekil kesilmiş mavi saçları olan ve etrafa baygın bakışlar yollayan bir çocuk vardı; hemen yanındaysa sarı saçlı, neşeli bir kız duruyordu. Sarının ne ise yaradığını hatırlamıyordum ama mavi kafa basgitaristti, bir de solistimiz pembe kafalı vardı ve adı cidden Pembe'ydi. Bunu duyduğumda şok olmuş ve biraz gülmüştüm, Pembe ise bana iğrenç bir mahlukatmışım gibi bakıp kibirle yürümeye devam etmişti.

O bana her baktığında kendimi kelimenin tam anlamıyla geri zekâlı gibi hissediyordum.

O kadar suskun ve cinstilerdi ki aralarındayken gergin hissediyordum, anlaşabildiğim tek kişi sarı kafaydı. Ona tavuk diyordum çünkü adını sürekli unutuyordum. O da beni her gördüğünde 'gıt gıt gıdak!" deyip bana uyum sağlıyordu.

Biraz salaktı ama anlaşıyorduk.

Sahneye çıkmamıza daha yarım saat olduğundan, onlara son bir bakış atıp gözlerimi devirerek bar kısmına indim ve boşalan viski bardağımı barmene uzatıp doldurttum. Ayaküstü biraz sohbet ettik ama fazla konuşkan bir tip olduğundan, en yakın arkadaşıyla olan yaklaşık 100. kavgalarını anlatırken kalabalığın arasına karıştım.

Amına koyduğumun yerinde tek akıllı yoktu.

Bir sigara yakıp deri koltuklardan birine oturdum ve bizim çocuklarla olan gruba girdim.

Meze Var Mı La
(WhatsApp Grubu)

Hüseyin: N'abersiniz lan

Murat: Ağlayarak kendi yaptığım mercimek çorbasını içiyorum bir mercimek çorbası ancak bu kadar kötü olabilirdi aq

Ömer: Ağlayaraktan sonrasını okurken tereddüt ediyorum yapmayın amk ya

Ayaz: Ömer'e hayatımda ilk kez katılıyorum ve katılmamanın sebebi de Ömer aq bu herif yüzünden artık masum değilim

Ömer: Ayaz sana da yavşayacak kafar yerlen bir olmadım aq bi' hoşt lan

Murat: Ömer bir gün seni çok fena ağlatacağım ama ne zaman bilmiyorum tarihi saptayamadım tam

Hüseyin: Oğlum ben Ömer'e küfür bile edemiyo'm işine geliyo amk

Ömer: HÜSEYIN ABİ BANA KÜFÜR ÖĞRET ABİ

Ayaz: Kafam hâlâ acıyo

Ömer: Tòvbeestağfurullah

Murat: BUNA ÇOK GÜLDÜM BDIWNKEMWKEKOWKRKWMKRKWKMRKEMEKMEKEK

Hüseyin: ÖMER ALLAH BELANI VERSİN ARTIK AQ YA SJWKKSMOWMSKEKODKEODM

Ayaz: Ömer senle nasıl ilişkimizi kesebiliriz aq

Ömer: Senle ilişki hâlinde kim söyledi sana kanka

Ömer: BENİM İLİŞKİDE OLDUĞUM TEK KİŞİ ALKIM'IMDIR

Hüseyin: BEN?

Ömer: SEN BENİM

Ömer: ...

Ömer: ÇAKTIRMAYIN BULAMADIM AQ

Kahkaha atarken, bir el omzuma dokundu. Bana dokunan ele doğru döndüğümde Pembe'yi gördüm. Bana ifadesiz ifadesiz bakıyordu. Ekranı kilitlerken tek kaşımı kaldırdım. Bakışları cidden beni rahatsız etmeye başlamıştı.

"Beş dakika kaldı," dedi ruhsuz bir sesle. "Sahneye çıkacağız ve bateristimiz hâlâ burada içiyor?"

Kafamın güzelleştiğini ayağa kalkıp sendelediğimde anladım, bir an için tüm bar benim etrafımda döndü ama bünyem alışık olduğu için toparladım. Ona bir cevap vermeden ellerimi deri ceketimin ceplerine soktum ve sahneye doğru ilerlemeye başladım. Ceketi kulise bırakıp sahneye çıktıktan biraz sonra Pembe şarkıyı söylemeye, biz de çalmaya başlamıştık.

Avril Lavigne'nin I'm With You şarkısını seslendirmişti. Bir Avril fanı olarak ona pehhhh yarrama bak demiş olsam da içten içe, sesi cidden güçlü ve güzeldi, iyi yorumlamıştı. Rıfkı kafamın içinden bağırdı: "KANKA İLK ÂŞIK OLDUĞUMDA ZEKİ MÜREN GÖZYAŞIMDASIN BU KARI DA I'M WITH YOU DİYE BAĞIRMIŞTI HA."

Bize ayrılan sürenin sonuna geldiğimizde, alkışlarla indik ve ben kulisten ceketimi alır almaz bar kısmına geri gittim. Aslında bir iki kadeh bir şey içip eve gitmeyi düşünüyordum ama sonra, o koca kalabalığın arasında birini gördüm. Geçmişime ait ve görmemem gereken birini.

O gece öyle çok içtim ki, sanırım bu bir saatten sonra benim hafızamı silmek için yaptığım saçma bir eylem ya da kendimi cezalandırma biçimime dönüştü. İlk başlarda anıları bozuk bir plak gibi zihnimde evirip çeviren beynim bir süre sonra duruldu ve resmen uçtum. Artık anılar yoktu, düşünmek yoktu. Ya da belki de hiç olmadıkları kadar varlardı ama ben olmadıklarına kendimi inandırmaya çalışıyordum.

Mekânın kapanmasına yakın, etrafta birkaç kişi kaldığında hesabı ödeyip ayrıldım ve yürümeye başladım. Bayağı bir yürümüşüm gibi hissediyordum ama attığım adım sayısı onu geçmemişti ve yüzü hiç olmadığı kadar gözlerimin önündeydi. Bir banka oturup kendime bunjn ne kadar saçma olduğunu hatırlatıp dururken bir yandan da gözlerimi ovuyordum. Beynimin içinde ayılar dövüşüyordu.

Birisi yanıma oturdu, bunu fark ettiğimde o yanıma oturalı bayağı bir olmuştu muhtemelen. Gözlerim karıncalanıyormuş gibi hissederken oturan kişiye baktım. Pembe yanıma oturmuş, yüzünü avucuna yaslamış etrafı izliyordu ve akan göz makyajı göz altlarına gölgeler bırakmıştı.

"Muhtemelen bu geceyi asla hatırlamayacaksın," dedi gözlerini baktığı yerden çekmeden. "En azından ben sana hatırlatana kadar."

Ona neyden bahsettiğini anlamadığımı söylemedim ve gözlerimi yıldızlara çevirip onları izlemeye başladım. Gökyüzü bir topitop gibi dönüyordu. Bir an bu benzetme gülmeme neden oldu.

"Bazen ölmek istiyorum." diye fısıldadığını duyduğumda gözlerimi yavaşça ona doğru çevirdim. Artık o da bana bakıyordu ve gözleri dolu doluydu, benim kadar olmasa da alkollü olduğu çok barizdi. "Bazen gerçekten ölmek istiyorum."

Yavaşça omuz silktim. "Herkes ölmek ister. Şaşırmadım."

Dudaklarını birbirine bastırdı, sanki bir şeyler söylemek, içinde ne varsa kusup rahatlamak istiyordu ama yarın bunları hatırlamayacak olmam onu durduruyordu. Oysa ben birine içimdeki her şeyi kussaydım, yarın olduğunda anlattıklarımı hatırlamasın isterdim.

"Çok fazla şey... Çok fazla acı... Katlanamıyorum bazen. Taşacak gibi oluyorum. Bunun tek kaçış yolu ölmek mi? Yoksa tüm yaralarımı kâğıtlara yazıp bir uçurtmaya bağlayarak onlardan kurtulabilir miyim?"

Dilimi ağır ağır dudaklarımın üzerinde gezdirdim.

"Yanıma neden geldiğini bilmiyorum," dedim açıkça ve yavaşça ayağa kalktım. "Ama Pembe, sana öğretebileceğim ve yarın unuttuğumda bir gün bana gelip hatırlatacağın tek bir şey var. Tüm uçurtmalardan güzeldir uçurumlar."

🥂

Nasıldı? Beğendiniz mi? Düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın, lütfen ♡

Ve, bir sorum olacak;
En sevdiğiniz karakter kim?

Continue Reading

You'll Also Like

182K 11K 25
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
2M 119K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
6.1M 197K 99
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...