MODEL-2

By reredrumm

10.6K 1.3K 3.2K

Bazen bir bütünü görebilmek için onu parçalara ayırmak gerekir. Ve şimdi ben; elime aldığım her parça beni d... More

1.BÖLÜM: ÖLÜM BİZİ BAĞLAR
3.BÖLÜM: HIRÇIN
4.BÖLÜM: BABA
5.BÖLÜM: ÇARK OYUNU
6.BÖLÜM: PARS
7.BÖLÜM: KİTAPLAR-1
7.BÖLÜM: KİTAPLAR-2
ÖZEL BÖLÜM-1: EMRE
8.BÖLÜM: TANIDIK HİSLER
9.BÖLÜM: ORCA
10.BÖLÜM: REHİNE
11.BÖLÜM: ÖLENİN İNTİKAMI
ÖZEL BÖLÜM-2: AZRA
MODEL-2 TANITIM VİDEOSU
12.BÖLÜM: BUZ PATENİ
13.BÖLÜM: YİĞİT
14.BÖLÜM: DEĞİŞİM
15.BÖLÜM: BİR UYANIK BİRKAÇ ÖLÜ
MÜZİK KUTUSU-1

2.BÖLÜM: ANGELINA

719 96 105
By reredrumm

Herkese merhaba!
Umarım herkes iyidir.

Bölümü okurken fikirlerinizi benimle paylaşmayı unutmayın, satır aralarında buluşmak dileğiyle!

İyi okumalar dilerim! xx


(Bölüm Şarkısı/1: Poets Of The Falll-King Of Fools)

Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey Uğur'un yüzü olmuştu. Uğur yorgun görünüyordu. Gözleri kırmızıydı, göz altları kırmızıydı. Uyandığımı fark ettiğinde kıpkırmızı gözlerin içindeki tek renk olan yeşil beni buldu.

"İyi misin?"dedi sadece. Adamın gözleri dolduğunda kendi yanaklarımın ıslandığını hissettim. Oysa ki ağladığımın farkında bile değildim.

Kaç saattir baygın olduğumu bilmiyordum. Hatrımda kalan tek şey Ahmet'in bana korkuyla bakan cansız bedeniydi. Bütün bu yaşananların bir kabus olması gerekiyordu. Bu kabustan uyanmanın bir yolunu bulmalıydım.

"Uğur...Ahmet..." Sesim titriyordu. Uğur iki eliyle omuzlarımdan tuttu. Gözlerimin içine bakıyordu.

"Özür dilerim."dedi ağlayarak. Omuzlarımdan tutan ellerinden güç alıp yerimde doğruldum.

"Uğur ben ne yaparım?"diye sordum. Ahmet benim kardeşimdi, biri onu benden almıştı. O kendini bir anda ölümcül bir kasırganın içinde bulan kaybolmuş bir çocuktu. Onu korumak benim görevimdi ve ben başarısız olmuştum. Bir hata yapmıştım, bir anlık boşluğa düşmüştüm ve o ölmüştü. O artık yoktu, geri gelmeyecekti.

"Ona bunu yapanı bulacağız. Söz veriyorum bulacağız. Dün Ahmet'i öldürmek isteyenler Anka'yı da öldürmek istiyordu. Güçlü olmalıyız Kaya. Birbirimize ihtiyacımız var."dedi Uğur. Onu kendime çekip sıkıca sarıldım. Uğur bana sıkıca sarılırken kaskatı kesildim. Vücuduma hapsolmuş gibiydim. Kaslarım çürümeye yüz tutmuştu. Bedenim acı çeken ruhuma eşlik ediyordu.

"Ama nasıl? Korkuyorum Uğur."dedim, gözlerimden yaşlar akıyordu. Uğur sırtımı sıvazlamaya başladığında ciğerlerime batan acı biraz olsun kendini geri çekmişti.

"Bilmiyorum. Ben de korkuyorum. Bir daha asla böyle bir şeyin yaşanmayacağını düşünüyordum. Her şey bitti sanıyordum. Ne yapacağımı, ne hissedeceğimi, ne söyleyeceğimi bilmiyorum."dedi Uğur. Bir süre daha sessizce birbirimize sarıldık. Uğur yatağın ucuna bıraktığı telefonu çaldığında geri çekildi. Gözlerimi hastane önlüğüme silerken bir yandan da Uğur'un aramayı meşgule atışını izledim.

"Anka nasıl? İyi mi? Onu görmek istiyorum."dedim, yataktan kalkmaya çalışıyordum.

"Daha uyanmadı ama seni onun yanına götürebilirim."dedi Uğur, koluma bağlı serumu çıkarmama yardım ediyordu. Ayağa kalktığımda bir et yığınından farksız olduğumu daha iyi anlamıştım. Uğur beni kendine yasladığında ona sıkıca tutundum ve birlikte koridora çıktık. Koridordaki birkaç çalışan bizi göz hapsine almıştı. Burada olmamız herkesin dikkatini çekmişti. Bir kadın telefonunu çıkarıp bize doğru tuttuğunda daha önce hiç görmediğim bir genç adam kadını uyardı ve telefonunu kapattırdı. Baktığım yere dönen Uğur adama selam verdi.

"Onun adı Leonardo, herkes Leo der. Sana sürekli bahsettiğim ama bir türlü tanıştıramadığım çocuk."dedi. Uğur sürekli Leo'dan bahsederdi. Leo'yla yollarının nasıl kesiştiğini bilmiyordum ama Leo'nun Uğur'la yaşadığını ve Uğur'u koruduğunu biliyordum. Yaşının ne kadar genç olduğunu göz önüne alacak olursak Uğur'un Leo'yu koruması daha olası gibiydi.

Bir süre daha koridorda yürümeye devam ettik. Leo'da arkamızdan yürüyor etrafı kolaçan ediyordu. Koridorda yer yer polis memurları vardı, Uğur gece ambulanslarla birlikte polislerinde geldiğini ve o zamandan beri ifade almak için bizleri beklediklerini söylemişti. Koridorda yürüyebilecek kadar iyi göründüğümü fark eden bir memur ifademi almak istediğinde Anka'nın iyi olduğundan emin olana kadar kimseyle konuşmayacağımı söyledim.

Koridorun sonundaki odaya geldiğimizde kapıda dört kişinin beklediğini gördüm. İki polis memuru ve onlardan biraz daha uzakta durup hararetle konuşan Emre ve Bora. Bizi gördüklerinde konuşmalarını yarıda kestiler. Meraklı gözlerle bana bakıyorlardı. Onlarda herkes kadar neden burada olduğumu merak ediyordu.

"İyiyim. Anka'yı merak ettim. Onu görmek istiyorum."dedim sadece. Bora yanıma yaklaştığında onu kendime çekip sarıldım. Bora ağlıyordu, benimse odadan çıktığımızdan beri hislerim uyuşmuştu. Geceden kalan tüm yaşlarımı Uğur'un üzerinde bırakmıştım.

"Bu bir kabus. Bundan uyanacağız. Birlikte."diye fısıldadım. Bora başını sallıyordu. Geri çekildiğinde hemen yanında duran Emre'ye sarıldım. Uğur duvara yaslanmıştı, Bora ve Emre'de onun yanına geçtiğinde derin bir nefes alıp polis memurlarını geride bırakarak odaya girdim ve kapıyı ardımdan kapadım.

Anka'yı görmek uyuşan bütün hislerimi uyandırmıştı. Onu uyandırmak istemiyordum, yavaş adımlarla yanına yaklaştım ve yatağının ucundaki sandalyeye oturdum. Üzerinde benimkine benzer bir hastane önlüğü vardı. Dün gece korkunç bir gece geçirmiştik. Ama şu an karşımda duran kadın ilaçların etkisinde huzurla uyuyordu. Kendime engel olamıyordum, uzanıp elini avcumun içine aldım. Boşta kalan elimi yanağına koydum, sıcacıktı.

"Oğlum öldü Anka. Oğlum öldü, neredeyse sen de ölecektin ve ben hiçbir şey yapamadım."dedim. Gözyaşlarım yeniden dökülmeye başlamıştı. Başımı Anka'nın göğsüne yasladım ve gözyaşlarımı önlüğüne akıttım.

"Ben ona vurdum, onu üzdüm ve ondan özür bile dileyemedim. Sana korkunç şeyler söyledim, seni üzdüm. Ben nasıl bir insanım? Anka ben kendimi nasıl affederim?" Uyanmasını istemediğim için sessiz olmaya çalışıyordum.

"Ahmet benim diğer yarımdı Anka, ben...bomboş kaldım. Bomboş kaldım basit kuş. Onsuz ne yaparım?"Cümlelerim fısıltıya dönmüştü. Ağzımdan çıkan her bir kelime içimde ne var ne yoksa götürüyordu. Ciğerlerim nefes almayı yeni öğrenen bir bebeğin ciğerlerinden farksızdı. Nefes alıyor ama bunu hissetmiyordum. Her yerim acıyordu, öldürülesiye dövülüp bir kenara atılmış gibi hissediyordum.

"Beni terk ettiğin gündü. Uçaktan indiğimde beni almaları için ayarladığın ekiple kampa gittim. Ne yapacağımı bilmiyordum, seni bulmam gerekiyordu ama ben kampa gittim. Bir plan yapmaya çalışıyor bu sırada da senin benim için kurduğun planda dönüp duruyordum. Bekledim, kamptaki programıma uydum. Gelmeni bekledim, terk edilmiş bir çocuktan farkım yoktu. Günler haftalara ve haftalarda aylara benziyordu. Hepsi çok yavaş geçiyordu ve seni bulmam gerekiyordu. Kamp altı yıllıktı ve ben sadece üç ay kalabildim. Üç ay duygularım uyuşabildi basit kuş. Seni bulmak için ayrılacağım gün mektubunu kaybettiğimi sandım. Her yere baktım ama bulamadım. Sonra Ahmet'i gördüm. Kamptaki en küçüğümüzdü, herkes onun çelimsiz bedeniyle dalga geçerdi. Kimseyle anlaşamadığı için genelde onu hep ayak işlerinde kullanırlardı. Antrenmanlarımı izlediğini biliyordum ve bende onu çalışırken birkaç kere izlemiştim. Ona öğretilen hiçbir taktiği yapamıyordu, bu yüzden de atılacağını duymuştum. Onda fark edemedikleri bir şey vardı ve bunu onu ilk izlediğimde görmüştüm. Ahmet kendi taktiğini kendi kuruyordu, sürekli yeni hareketler deniyordu. Yeniliyordu, neredeyse her maçında ama yenildiği gece bile gelip çalışıyordu. O inanılmaz bir yetenekti ve kimse onu anlamıyordu. Ahmet yanıma gelip mektubunu bana verdi. O ana kadar Türk olduğunu bile anlamamıştım. Mektubu okuduğunu söyledi, kampı bırakacağımı da anlamıştı. Benimle gelmek istediğini söyledi, onu eğitmemi istiyordu. Onu eğitmek istiyordum Anka. Onun kumaşıyla çok güzel işler başarabilirdim. Ama yapamadım, onu yanıma alamadım çünkü kimsenin beni seni aramaktan alıkoymasını istemiyordum. Mektubu aldım ve tek bir söz etmeden gittim. Onu bıraktım..."duraksadım. Boğazım düğümlenmişti. O zamanlar sadece on üç yaşında küçük bir çocuk olan Ahmet'in yüzünü çok net hatırlıyordum. Beni daha tanımıyordu bile ama o gün o an onu hayal kırklığına uğratmıştım.

Ahmet'i kampın sahibi sokakta bulmuştu, kimsesi yoktu. Ahmet'in varlığı benim dışımda herkes için bir hayal kırıklığıydı. Böyle bir çocuğu hayal kırıklığına uğratmak çok güç değildi. Gözlerimi kapadım ve zihnimde canlanan Ahmet'in küçüklüğüne tutunarak devam ettim.

"İnternette haberini yapan her siteye baktım. En son görüldüğün her yere gittim. Sırasıyla peşinden geldim, yoktun. Altı ay sonunda ümitlerim suya düşmüştü. Artık haberlerini bulamıyordum. Seni aramak kalabalığın içinde kaybettiğin toplu iğneyi bulmak gibiydi. Bir gece takip edildiğimi anladım, bu Ahmet'ti. Beni günlerce takip etmişti. Sonradan mektubu okuduğu ve beni internette gördüğü için olanları anladığını, beni bulmak için  haber sitelerini takip ettiğini itiraf etti. O zaman beni nereden bulduğunu anlamamıştım, delice gelecek belki ama seninle bir alakası olabileceğini düşündüm. Onu köşeye sıkıştırdım ve seni sordum. Seni tanımadığını söylediği her an yeniden sordum. Seni tanımıyordu, sadece benim peşimdeydi. Onu eğitmeyecektim çünkü iyi olmadığımın farkındaydım. Yemek dahi yiyemiyordum, içmeye başlamıştım ve zihnim sürekli bulanıktı. O gece Ahmet'i kiraladığım eve götürdüm ama sabah gitmesi gerektiğini çünkü onu eğitmeyeceğimi söyledim. Gitmedi. Benim ona bakmamı istemişti ama O bana baktı. Param kalmadığında tek başına çalıştı ve yine bana baktı. İyileşmemi bekledi, Ahmet...beni hep bekledi."Gözlerimden süzülen yaşlarla göz kapaklarımı araladım. Başım dönüyordu, kalbim sızlıyordu. Bir kabusun içinde sıkışıp kalmıştım, uyanamıyordum.

"Beni iyileştirdi. Ahmet beni kendime getirdi basit kuş. Yaşamak dahi umrumda değildi. Benden vazgeçtiğin gerçeğinin altında ezilmiştim ve sonunda kendimden vazgeçmiştim. Ahmet bana bir şans verdi. Aklımı toparlayacak kadar iyileştiğimdeyse ben ona bir şans verdim. Sabahları onu çalıştırdım, akşamları para kazanmak için çalıştım, geceleriyse seni aradım. Ahmet'in yeteneklerini keşfettiğim her gün kendime bir şans verdim. Onu iyi yapmadım. Onu en iyisi yaptım. Ahmet'in maçları kulaktan kulağa yayıldı, teklifler aldık. Artık para kazanıyordu, günden güne daha iyi bir boksör oluyordu. O bir sona yaklaştıkça ben başa döndüm. Ahmet'i yetiştirmeye haftalarımı vermiştim ve bu biraz olsun kafamı dağıtmıştı. Ahmet'in yükü sırtımdan hafiflediğinde yeniden kendimi kaybettim..."Ağlıyordum, mümkün olduğu kadar sessizce. Bu yaşlar gözlerimden değil vicdanımdan geliyordu. Ahmet'in bana yeniden hayal kırıklığıyla baktığı günü hatırladım. Bu sadece üç kere olmuştu. İlk tanıştığımızda, iyileştim sandıktan sonra kendimi kaybettiğimde ve dün gece. Ahmet'in korku dolu gözlerle bana bakan ölü bedenini zihnimden kovuşturmak için başımı iki yana salladım. Derin bir nefes aldım, devam etmeliydim.

"Gece gündüz birbirine girmişti. Sadece seni arıyordum, başka hiçbir amacım yoktu. O kadar kafayı takmıştım ki baktığım her yerde seni gördüğümü sanıyordum. Zihnimi tıka basa senle doldurmuştum. Çoğu zaman rüyamda seni görürdüm ve ben yine senin olmadığın bir dünyaya uyanmadan önce seni karşıma alır sürekli konuşurdum. Sana Ahmet'i anlattım basit kuş, onun hakkında çok şey söyledim. Hiçbirini duymadığını biliyorum şimdi de duymuyorsun ama sana onu anlatmak istedim. Elimde olsa herkese Ahmet'i benim gözümden gösterirdim. Aklım almıyor, hiç adil değil. Bu...bu haksızlık. "dedim, cümlemi bitirdikten hemen sonra iki elimi de ağzım bastırmıştım. Ses çıkarırsam uyanabilirdi ama kendimi tutamıyordum. Ağlamak istiyordum, haykırmak ve hatta çığlıklar atmak. Göz yaşlarımı silmek için elimi ağzımdan çektiğimde dudaklarımdan acılı bir inilti firar etmişti. Burnumu çekip ağzımdan derin bir nefes alıp verdim. Anka'nın ifadesiz yüzünde bir mimik görür gibi olmuştum. Kafamı kaldırıp bir süre yüzüne baktım, o uyanmamıştı. Yeniden göğsüne yattım.

"Ahmet'e attığım tokat için özür dileyemedim. Bu hayat boyu canımı acıtacak ama bir şansım daha var, senden özür dileyebilirim. Sana söylediklerim için özür dilerim, her şeyi yoluna koyabilirim. Sen bir korkak değilsin. Sen hayatımda gördüğüm en cesur, en güçlü kadınsın. Sen her şeye değersin basit kuş. Seni sevmek her şeye değer."

(Bölüm Şarkısı/2: Moux-Gaze / Ahmet Kaya-İçimde Ölen Biri)

"Kaya?"adımı duymamla duraksamam bir oldu. Hemen arkamda ağlamaklı gözlerle duran Angelina'ya döndüm. Durduğu yerde titriyordu, her an yere yığılabilecek gibi duruyordu. Ahmet'in öldüğü haberini ona Uğur vermiş olmalıydı. Anka'nın elini bırakıp hızla yerimden kalktım ve Angelina'ya sıkıca sarıldım. Angelina hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Sessiz olmaya çalışıyor ama başaramıyordu.

"Kaya bu nasıl olabilir? Bunu kim yapar?"diye sordu.

"Bilmiyorum."dedim. Angelina'nın sesinden taşıp bir bedene bürünen acı bana da dokunmuştu. Angelina dengesini kaybettiğinde onu sıkıca tuttum ve bir kolunu omzuma atıp bedenini bedenime yasladım. Sadece iki gün önce hep birlikte yemek yiyorduk, her şey yolunda gidiyordu. Bu hale nasıl gelmiştik?

"Ahmet bunları hak etmedi."diye fısıldadı. Gözlerimden akan yaşlar onun yanaklarında son buluyordu. Hiçbir şey söyleyememiştim. Sanki bildiğim tüm kelimeler kurabileceğim bir cümlede yer almak istemiyorlardı. Başımı salladım. Ahmet bunların hiçbirini hak etmiyordu.

"O sadece bir çocuk Kaya."dedi. Kısa bir süre daha sessizce ağladıktan sonra başını kaldırıp Anka'ya baktı.

"Onun nesi var?"dediğinde etrafında biriken acıdan habersiz uyuyan Anka'ya döndüm.

"Dün Ahmet'i vuran insanlar onu da vurdu."dedim. Angelina bir süre Anka'nın bandajlı omzunu inceledi. Düşünceli görünüyordu. Belki de korkmuştu. İçinden geçenleri dinlemek istiyordum.

"Kaya ben Ahmet'i görmek istiyorum. Son kez onu görmeliyim."dedi. Şaşırmıştı çünkü basit bir isteğine karşı karşısındaki adamın tek yaptığı hüngür hüngür ağlamaktı. Ona Ahmet'in alnındaki koca kurşun deliğini ve korkuyla bakan gözlerini nasıl açıklardım?

"Doktorlar göstermiyorlar. Üzgünüm Angelina."dedi ne zamandır orada olduğunu merak ettiğim Uğur. Kapıyı biraz daha araladı ve yanımıza geldi. Angelina'nın omzunu sıvazladığında Angelina'nın gözlerinden yaşlar süzüldü.

"Eve geçsek iyi olacak. Anka'da iyi gördüğün üzere. Birkaç saate uyanır. Burada yapabileceğimiz bir şey yok."dediğinde son kez Anka'ya döndüm. Derin bir nefes aldım ve Angelina'nın omzuna kolumu atıp ağır adımlarla odadan çıktım.

Koridorda polis memurları dışında kimse kalmamıştı.

"Anka'nın yanında kimse kalmayacak mı?"diye sorduğumda koridoru yarılamıştık. Uğur cevap vermeden önce biraz bekledi.

"Anka'nın bir arkadaşı kalacakmış."dediğinde kaşlarım çatılmıştı.

"Kim?"dediğimde Uğur omuz silkti. Bir şeyler gizliyordu, yıllar geçmişti ve hala benden bir şeyler gizleyemediğinin farkında değildi.

"Sen tanımazsın."dediğinde daha çok meraklanmıştım. Angelina konuşmalarımızı anlamıştı. Yıllar boyu bizim için Türkçe öğrenmişti. Zorunda kalmadıkça konuşmuyordu ama bir konuşmada geçen her kelimeyi anlayabiliyordu. Anka'nın kim olduğunu anlamış mıydı? Anka'nın aradığım O kadın olduğunu anlamış mıydı?

"Bora ve Emre'nin önden gitmesi gerekti. Ben dışarda seni bekliyordum, telefonun bendeydi. Angelina arayınca ona haberleri verdim, gerisi malum."dedi Uğur, kulağıma doğru eğilip fısıldamıştı.

Angelina meraklı bakışlarını bize çevirmişti. İnsanların sorgulayıcı bakışları eşliğinde hızlıca çıkışa yürüyorduk. Uğur Angelina'yı biraz olsun kafasını dağıtıp rahatlatmak için ona işleriyle ilgili sorular soruyordu. Dün gece Anka'nın kullandığı arabanın yanına geldiğimizde güçlükle yutkundum. Silah sesleri kulağımda çınlıyordu. Angelina rahatsız olduğumu anlamış gibiydi. Omzundaki kolumu indirdi ve elimi tuttu. Ona baktığımda güçlükle gülümsedi.

"Eve geçmeden önce ifade vermeye gitmemiz gerekiyor. Hemen ileride Anka'nın arkadaşları var."dedi Uğur. Biraz önce hastanenin otoparkına hızla giren bir polis arabasını işaret ediyordu. Arabanın içinden güneş gözlüklü iki adam inmişti. Biri arabadan indiği gibi hastaneye doğru koşmaya başlamıştı. Oldukça endişeli görünüyordu. Adam olduğumuz yere yaklaştığında yüzünü daha iyi görebilmiştim. Bu bizi Türkiye'ye getiren uçağın pilotuydu. Onu arabadan indiğimde Anka'yla konuşurken görmüştüm. Anka'nın yanında kalacak olan arkadaşı o olmalıydı. O pilot kimdi?

Uğur adamı baştan aşağı süzdüğümü fark etmişti. Dikkatimi dağıtmak için arabadan inen diğer adama el salladı. Adam Uğur'un bu cana yakın tavrının aksine onu başıyla selamladı, gözlüğünü çıkarıp yakasına astı ve yanımıza doğru ağır adımlarla yürüdü. Bir anda beliren bu insanların kim olduğunu ve Anka'yı nereden tanıdıklarını merak ediyordum.

Yanımıza gelmesine birkaç adım kala adamı detaylı bir şekilde incelemeye başladım. Aynı arabadan indiği pilottan yaşça daha büyük olmalıydı. Bıyıklarını takip eden kirli sakalında yer yer beyazlıklar vardı. Saçı kısaydı, sakallarındaki beyazlıklar bir yana saçları simsiyahtı. Koyu kahve gözleri bir kara deliği andırıyordu. Gizemli bir yanı vardı, bu insanları korkutuyor olabilirdi. Bendeyse sadece merak uyandırıyordu. Bir polis arabasıyla gelmişti ama üniforması yoktu. Attığı her adım öz güveninin bir kanıtı gibiydi. Onu süzdüğümü fark etmişti ve bundan zerre rahatsız olmamış aksine meraklı bakışlarımı yakaladığında hafifçe gülümsemişti.

"Merhaba Uğur. Olanlar için çok üzgünüm. Başınız sağ olsun. Kaya Sözeri ve Angelina Fratz değil mi?"dedi adam, sıkmam için elini uzatmıştı. Her ne kadar konuşmaya Uğur'un adıyla başlasada direk olarak bana bakarak konuşuyordu. Uğur adamın bu tavrına bozulmuştu ama onu bunu belli etmeyecek kadar az önemsiyor olmalıydı.

"Evet benim siz kimsiniz?"dedim. Adam Angelina'nın da elini sıkmayacağını anladığında boşta kalan elini gülümsemesini bozmadan indirdi.

"Ben dedektif Haluk Marin. Tekrar başınız sağ olsun, duyduklarıma çok üzüldüm. Dün çok korkunç bir gece geçirmiş olmalısınız. Tahmin bile edemiyorum."dedi adam. Mimiklerini okumaya çalıştım, samimi olmadığına dair izler arasam bile bulamıyordum. Bu adam ya gerçekten acımızı paylaşıyordu ya da oldukça iyi rol yapıyordu. Gözlerinin içine bakıyordum. Dışardan bize bakan kimse bu adamla aramda geçenleri göremezdi. Bu adam her bakışıyla meydan okuyordu ve bunu sadece O anlıyor ben görüyordum.

"Bu korkunç saldırıyı kimler yaptıysa en kısa sürede bulacağız. Bir süredir saha görevlerine katılmıyorum ama bu saldırı Anka'ya da zarar verebilirdi. Bu saldırıyı aileme yapılmış sayıyorum..." Aileden kastı Ahmet ya da ben olamazdık. Kesinlikle Anka'dan bahsediyordu. Adam konuşmaya devam ettikçe Anka'yla nasıl tanıdığını ve onu neden bu kadar aileden gördüğünü daha çok merak ediyordum. Beni meraklandırmak istiyor olabilir miydi?

Herkesin hayatına yeni insanlar girmişti.Bunu tahmin edebiliyordum ama anlamam için görmem gerektiğini biliyordum. Ahmet ve Angelina benim hikayemde kahramanlardı ama bu kitapta çok fazla hikaye vardı. Anka'nın hayatına yeni insanlar girmişti, herkes gibi. Bu iki adamla ilişkisini anlamamıştım. Anka'da benim bir çocuk ve bir kadınla olan ilişkimi anlamamıştı. Bu adil görünüyordu.

"Böyle bir şeyin bir daha yaşanmayacağından emin olmamız lazım. Benimle birlikte altı kişilik bir ekibim var. Bundan sonra gideceğiniz her yerde ve yapacağınız her aktivitede yanınızda bulunacağız..."Uğur adamın konuşmasını böldüğünde adamın kaşları havaya kalktı. Daha önce konuşmasının bir başkası tarafından hiç bölünmediği hissine kapılmıştım.

"Etrafımızda pervane olacaksanız saldırganları nasıl bulacaksınız?"dediğinde Haluk sinirle karışık bir kahkaha patlattı.

"Sizli bizli konuşmayalım artık uzun süredir tanışıyoruz Uğur. Sahada altı kişiyiz dedim, arka planda da elbette arkadaşlarımız olacak."dediğinde Uğur memnuniyetsiz bir ifadeyle adamı izliyordu.

"Buna gerek yok."dedim gülümseyerek. Haluk böyle bir tepkiyi beklemiyor olsa gerek yüzündeki arkadaş canlısı ifadeyi korumakta güçlük çekiyordu. Sabırlı bir adam değildi, akıllı olduğundansa şüphelerim vardı.

"Lafı bile olmaz ne demek."dedi gülerek. Yüzümdeki ifadesizliği görünce gülümsemesi solmuştu.

"Kibarlık için söylemedim Haluk Bey...Haluk. Böyle bir koruma ekibine gerek yok. Bu işi çözmek istemeniz oldukça güzel ama ekibinizi koruma olarak istemiyorum."dedim. Haluk sinirlenmişti, sadece birkaç dakikadır tanışıyor gibi görünsek bile onun benim hakkında oldukça fazla bilgi sahibi olduğunu hissedebiliyordum. Beni tanıyor olmalıydı ama yetmiyordu. Yıllar önceki Kaya'yı tanımak bugünkü Kaya'yı tanımak için yetmezdi.

"Bakın bir anda karar vermeyin. Dün kimse hazırlıklı değildi ve korkunç bir olay yaşandı. Bu süreçte bir daha ani bir saldırı olursa olası bir can kaybını önleyebiliriz."dedi. Sözleri içime işlemişti. Birkaç cümleyle bana çaresizliğimi hatırlatmıştı. Gözlerimin önüne Ahmet'in korku dolu bakışları geldiğinde kısa bir süreliğine gözlerimi kapattım. Geç kalmışlık hissi vücudumu ele geçirmişti. Eğer hazırlıklı olsaydım Ahmet'i kurtarabilirdim, evden yalnız başına çıkmasına izin vermemeliydim. Ahmet'in uğradığı saldırı benim suçumdu ve bunu bana üstü kapalı bile olsa  hatırlatan ilk kişi Haluk olmuştu.

"Bu kimsenin önlem alabileceği bir saldırı değildi. Hemen burada karşıdaki binadan bir tüfekçi birimizi vursa ekibinle bunu önleyebilir misin?"diye sordu Angelina. Buraya geldiğinden beri ilk defa Türkçe konuşuyordu. Sinirlenmişti, belki de Haluk'un bu sözlerine katılmıyordu.

"Ben Tanrı değilim, olacakları önleyemem. Ama senden, ondan ya da buradaki herkesten daha iyiyim. Hemen birkaç adım ötenizde bir kişi öldü, diğeriyse yaralandı. Sadece birkaç adım ötemde bunlar yaşansaydı evet. Ekibimle bunu önleyebilirdim."dedi Haluk. Geldiğinden beri takmakta zorlandığı maskesini çıkarıp atmış gibiydi. Sadece birkaç dakika iyi bir izlenim bırakmak için kendini geri çekmişti ama artık gerçek halini gösteriyordu. Yumruklarımı sıktığımda Angelina elimi kapatmak için biraz önüme geçti. Haluk üzerime oynuyordu. Bunu üstü kapalı yapmaya ihtiyacı yoktu.

"Sen bir polissin Haluk Marin ama ukala bir göt gibi konuşuyorsun."dedi. Angelina'nın bu denli sinirlenmesi Haluk kadar beni de şaşırtmıştı. Uğur Angelina'nın sözlerine karşılık bıyık altından güldüğünde elimde olmadan ben de gülümsedim.

"Pekala haklısın. Bencil sözlerim için üzgünüm. Bu konuyu Anka'da iyileştiğinde konuşabiliriz. İsterseniz benim arabamla merkeze gidelim. İfadeleriniz alındıktan sonra sizi hastaneye geri bırakırım."dedi Haluk. Ne kadar soğuk ve kaba bir tavrı olsa da hiçbirimizle bozuşmak istemiyordu.

"Benimde arabam burada, biz seni takip ederiz. Tekrar hastaneye dönmeyeceğiz. Anka birkaç saate uyanır. Dinçer onunla kalacakmış kendini iyi hissettiğinde onu eve bırakacak."dedi Uğur. Elimde olmadan hastanenin girişine baktım. Yaklaşık on dakika önce içeri telaşla giren adamın adı Dinçer'di.

"Pekala. O halde gidelim."dedi Haluk. Arabasına doğru yürümeye başladığında biz de arabamıza doğru yürümeye başladık.

"Tüfekçi ne kız? Keskin nişancı demek istedin herhalde..."dedi Uğur gülerek. Angelina'nın koluna girmişti, bense onlardan birkaç adım geride yürüyordum.

"Demek istediğimi anladın işte. Bazen kelimeleri bilmediğim için en yakınını söylüyorum. Hem nişan evlilikle ilgili bir kelime beni kandırma!"dedi Angelina.

"Cazgırlık kanında var senin bu yüzden seviyorum seni. Delisin sen bizimkilerle iyi anlaşırsın alayı deli bunların. Bir tane kızıl saçlı kız var Aslı o baş deli aman ondan uzak dur ısırıyor. Bir de ayaklı boyama kitabı var Bora o da sayılı manyaklardan...."Uğur'un sözlerini bir süre sonra dinlememiştim. Aklım hala Haluk'un sözlerinde ve Dinçer denen pilottaydı. Deri bir nefes aldım, küçükken yaptığım gibi ayaklarımı yola sürterek yürüyordum.

Zihnimde pek çok boşluk vardı. Kimisini ben kendi ellerimle açmıştım kimisi zamanla aşınmıştı. Zihnimdeki zamansız boşluklar beni korkutuyordu çünkü ben bu boşlukları neyle doldurmam gerektiğini bilmiyordum. Son zamanlardaysa ağzımdan çıkan her bir kelime, attığım her bir adım, gördüklerim, duyduklarım, en ufak bir duyguyu hissetmek dahi bu boşluğu büyütmeye yetiyordu.

Angelina arkasına dönüp bana kaçamak bir bakış attığında düşünceli halimi görmüş olsa gerek Uğur'un yanından ayrılıp benim yanımda yürümeye başladı. Uğur'sa kadının yanından ayrıldığını anlamamış ve çoktan direksiyon başına geçmişti.

"İki saniye boş kalınca kendinle hesaplaşıyorsun değil mi?"dedi sadece benim duyabileceğim kadar kısık sesle konuşmuştu. Boş bakışlarıma karşılık buruk bir gülümsemeyle yanağımı okşadı. Bakışlarındaki merhamet beni her zaman hazırlıksız yakalıyordu.

"Kendine bu kadar yüklenme. Ahmet'e olanlar senin suçun değildi. O adam sadece bir göt."dediğinde güçlükle yutkundum. Angelina bana sarıldığında elimde olmadan gözlerimi kapattım.

O ve Ahmet yanımdayken korktuğum tüm boşluklar geçici de olsa doluyordu. Angelina içim bomboşken tanımıştı beni. Herkes yanımdan geçip giderken O durmuştu. O beni koca bir şehrin içinde bulmuştu. Yine yapıyordu. Herkes yanımdan gelip geçerken beni koca bir şehrin içinde buluyordu.

Angelina hislerimi anladığı an paylaşan bir kadındı. Şu an hissettiklerimi paylaşmak istemiyordum. Kimsenin benim kadar acıyı hissetmesini istemiyordum çünkü bu korkunç acıyı sadece ben hak ediyordum. Onun kafasını dağıtmak için yalancı bir gülümsemeyle geri çekildim.

"Türkçe eğitmeninden küfür mü öğreniyorsun sen?"dediğimde Angelina'nın yüzündeki acı dolu ifade dağılmıştı.

"Evet, hem de ilk derste öğrendim."dedi göz kırparak. Araladığı camdan bizi dinleyen Uğur daha fazla dayanamayıp başını camdan çıkardı.

"Başka hangi küfürleri biliyorsun söyle bakalım Jolie?"dediğinde Angelina kıkırdadı. Yorgun ve ağlamaktan şişmiş gözlerinin güldüğünü görmek hoşuma gidiyordu. Angelina Uğur'a cevap vermediğinde Uğur omuz silkti ve başını yeniden içeri soktu.

"Ukala bir göt Haluk'u bekletip sinirlendirmeyin bakayım. Herkes arabaya!"dedi Uğur.  Arabanın kapısını açtığımda Uğur'da araladığı camını kapatmıştı. Angelina'yla arkaya oturduk. Yol boyu kimse konuşmadı, herkes düşünceliydi. Angelina birkaç telefon görüşmesi yaptığı sırada Uğur radyonun sesini kıstı. Angel camdan dışarı bakıyordu ama ben gözlerimi bir anda duruşu değişen Uğur'dan alamıyordum. Uğur sessizce ağlıyordu. Kafamı hafifçe eğip radyoda çalan şarkıya kulak verdim. Bu bir Ahmet Kaya şarkısıydı.(*)

Uğur bize belli etmemeye çalışarak burnunu çekti ve bir eliyle gözlerini sildi. O Ahmet ve bana 'Ahmet Kaya' diyerek eğlenirdi. Radyonun da melodileriyle söylediği üzere Ahmet'siz Kaya olmazdı ve Uğur bunun farkındaydı. Boğazıma oturan yumruyla bakışlarımı Uğur'dan alıp göğe diktim. Uğur'un tepkilerini izlerken bir şeyin farkına varmıştım. Benim içimdeki en derin boşluk Ahmet'in yanımda olmayışı olacaktı. Onsuz yaşamayı öğrenmem gerekiyordu, o boşluğu dolduramayacağımı anlamam ve geri gelmemek üzere gittiğini kabullenmem. Gözlerimden yaşlar süzülürken göğü izledim. Çünkü geç kalmış bir adamın yapabileceği tek şey göğe verdiği yıldızını izlemekti.

***

Karakoldaki işimiz yaklaşık bir saat sürmüştü. Uğur ve ben ifade verirken Angelina'da yarım bırakıp geldiği işlerini telefonla halletmeye ve insanlara durumu açıklamaya çalışıyordu. Ahmet'in ölüm haberi spor camiasına yayılmıştı, sosyal medyada en çok konuşulanlar arasına girmişti. Sponsor firmalar Angelina'yla görüşüp bilgi almak için birbirleriyle yarışıyorlardı.

Dönüş yolunda arabayı ben kullanıyordum. Uğur'sa arka koltukta Angelina'nın yanında uyuya kalmıştı. Angelina bir süre sonra telefonunu kapattığında gözlerim dikiz aynasından onu izledi. Ağlıyordu.

"Angel?"diye seslendiğimde yaramazlık yapan bir çocuğun yakalandığı andaki utancıyla gözlerini kuruladı.

"Evet?"dedi, hala ağlamaya devam ediyordu. Yol boştu, yoldan biraz çıkıp toprak arazide arabayı durdurdum. Kemerimi çözüp aşağı indim ve Angelina'nın oturduğu kapıyı açtım. Angelina elleriyle yüzünü kapatmıştı. Ellerini yüzünden çekip gözlerini kuruladım.

"Neler oluyor? Telefonda biri bir şey mi dedi? Bana anlatabilirsin."dedim. Uğur uyanmıştı ama kafasını bile kaldırmamıştı. Öylece durmuş uyku sersemliğiyle olan biteni anlamaya çalışıyordu.

"Az önce Ahmet'in kız arkadaşıyla konuştum."dedi güçlükle. Ahmet'in hoşlandığı bir kız vardı. Ahmet hislerini ne kadar belli etse de kız her zaman onu ağırdan alırdı ama Angelina ve ben kızın da Ahmet'e karşı bir şeyler hissettiğini düşünüyorduk. Ahmet'le eğer final maçını da kazanırsa yemeğe çıkacağını söylemişti. Ahmet'in bir daha asla çıkamayacağı o son final maçıydı onları bağlayan.

Angelina yeniden elleriyle yüzünü kapatıp ağlamaya başladığında Uğur'la birbirimize baktık. Ona ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Onu nasıl teselli edeceğimi, kendime ne diyeceğimi bilmiyordum. Angelina birkaç dakika sonrasında ellerini yüzünden çekti. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı.

"Sesi o kadar pişman geliyordu ki! Kaya o kız daha bir çocuk. Ahmet daha bir çocuk. Bu nasıl olabilir? Bu haksızlık değil mi?"dedi, kızın sesindeki pişmanlık Angelina'nın yüzüne yapışmıştı.

"Haksızlık Angel. Bu büyük bir haksızlık."dedim. Sesim bir fısıltı gibi çıkmıştı. Koltukta dokunsam parçalara ayrılacakmış gibi duran kadın kollarını açtığında ona sıkıca sarıldım. Uğur'un uykusu açılmış gibi görünüyordu, düşüncelere dalmıştı.

"Ben iyiyim, devam edebiliriz."dediğinde güçlükle geri çekildim. Kapısını kapattım ve yeniden direksiyon başına geçtim. Başım ağrımaya başlamıştı, yer yer vücudum sızlıyordu. Acım kendini en sonunda fiziksel olarak da ifade ediyordu. Radyoda çalan şarkının sesini yükselttim ve Anka'nın evine gitmek için saptığımız ıssız yola döndüm. Sadece birkaç dakika içinde gelmiş olacaktık.

(Bölüm Şarkısı/3: Ruelle-The World We Made)

Ev görüş açımıza girdiğinde herkes girişte yaşanan karmaşaya dikkat kesilmişti. Azra, Bora ve Emre dışarıdaydı. Azra'nın kucağında duran Dünya ve Emre'nin kucağındaki Toprak bebek korkuyla ağlıyorlardı. Uğur araba hareket ederken kapısını açtığında aniden durmak zorunda kaldım. Aşağı atladı ve kapısını bile kapamadan Azra'ya doğru koşmaya başladı. Angelina korku dolu gözlerle bana bakıyordu. Kemerimi çözüp arabadan indim ve Angelina'nın da geldiğinden emin olduğumda eve doğru koşmaya başladım.

Uğur Azra'nın yanına yaklaşmadan duraksamıştı. Uğur'un yanına geldiğimde bende durdum, nefes nefese kalmıştım. Azra ve Bora kavga ediyordu. İkisini de bu kadar öfkeli görmemiştim. Azra'da öfken çok korku var gibiydi.

"Sen nasıl bir babasın? Dünya iki yaşında Toprak üç! Dün ölen senin çocukların da olabilirdi hiç mi düşünmüyorsun?"diye bağırdı Azra. Boğazını yırtarcasına bağırıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Annesini bu halde gören Dünya korkuyla çığlıklar atıyor Azra'ya sıkıca tutunuyordu.

"Biliyorum! Bilmiyor muyum sanıyorsun? Dünden beri bir gram uyku girmedi gözüme. Bunları ben de düşünüyorum Azra!"diye bağırdı Bora.

"Bora bizim burada ne işimiz var? Sen ölebilirsin, ben ölebilirim, çocuklarımız ölebilir! Onları koruyamayız görmüyor musun?"diye sordu Azra. Sesi kısılmıştı, gözleri ağlamaktan küçülmüştü. Bu bana uzun bir süredir bu halde oldukları izlenimini vermişti.

"Kes şunu Azra! Napalım, bu insanları yalnız bırakıp kaçalım mı? Bu insanların bize ihtiyaçları var!"diye bağırdı Bora. Azra sinirle saçlarını çekiştirdiğinde Dünya bebek çığlıklar içinde ağlayarak Azra'nın ellerini tutmaya çalıştı.

"Bu çocukların bize ihtiyacı var. Benim sana ihtiyacım var! Gitmek istiyorum diyorum neden anlamıyorsun?"diye bağırdı Azra, sesi kısıldığı için artık eskisi gibi bağıramıyordu.

Kapının önünde durmuş kucağında Toprak bebekle olanları izleyen Emre'ye içeri girmesi için hareket yaptım. Emre içeri girdiğinde Uğur'da Dünya'yı Azra'nın elinden almak için ileri atılacaktı ki Angelina koşarak Azra'nın yanına gitti. Azra daha önce hiç görmediği bir kadına bebeğini vermekte tereddüt etse de bakışları bizi bulduğunda bebeği Angel'in kucağına bıraktı. Angelina Dünya'yı göğsüne sıkıca yasladı ve koşarak eve girdi.

Daha önce Azra'yla hiç tanışmamıştı. Gördüğü bu tabloya kayıtsız kalamamıştı ve bu tabloyu bir bebeğin izlemesini istememişti. Dünya kucağından gidince Azra'nın dizlerinin bağı çözüldü. Dizlerini toprak yola koyup yere çöktüğünde Uğur onun yanına gidecekti ki Uğur'un kolundan tuttum. Uğur panik ve sinirle bana döndüğünde ona başımla bakmakta olan yeri işaret ettim. Uğur yeniden önüne döndüğünde derin bir nefes aldı.

Bora Azra'nın yanına oturmuş onu kendine yaslayıp sıkıca sarılmıştı. Bakışlarımı kısa bir süre onlardan almamı sağlayan evin kapısına yaslanmış olan biteni izleyen Angelina'ydı. Korkudan ve heyecandan elleri titriyordu. Böyle bir ortama geleceğini hiç tahmin etmemiş olmalıydı. Ona baktığımın farkında bile değildi, sadece yerde oturan Azra ve Bora'ya bakıyordu.

"Korkuyorum Bora. Anka'nın bize ihtiyacı var biliyorum kimseyi yüz üstü bırakmak istemiyorum ama çok korkuyorum. Bir ailemiz var. Bizi korumak istiyorum. Gidelim buradan, kaçarız belki sürekli ama en azından birlikte oluruz."dedi Azra. Artık bağırmıyordu. Kafasını Bora'nın göğsüne yaslamıştı.

"Yapamayız Azra. Eskisi gibi olmayacak hiçbir şey. Gidemeyiz."dedi Bora. Azra'nın sırtını okşuyordu.

"Gidebilirsiniz."dedim. Bir anda herkes bana dönmüştü.

"Azra haklı. Ailenizi korumak zorundasınız. Buradan hemen gitmelisiniz Bora."dedim, Azra'nın yüzünde bir umut yeşermişti.

"Ben gidemem Kaya. Ben seni bırakamam. Kaçamam."dedi Bora, gözleri dolmuştu. Azra'nın yüzünde kısa bir süre içinde zor bela yeşeren umut bir saniyede yok olmuştu.

"Benim bir planım var."dedi Uğur. Lafa atlaması beni sevindirmişti çünkü ne demem gerektiğini bilmiyordum.

"Azra çocukları alıp Rize'ye geri dönsün. Böylece çocukları tehlikeye atmamış oluruz."dediğinde Bora başını iki yana salladı.

"Olmaz Uğur. Orada ya başlarına bir şey gelirse? Ya peşlerine düşerlerse?"diye sordu.

"Leo'yla yollayacağım onları. Hem Leo hem Azra çocukları güvende tutabilir. Rize'den bahsediyoruz Bora. Rize adamı alır, kimseye de vermez."dedi Uğur. Azra'nın kafası karışmış gibiydi.

"Uğur Leo daha bir çocuk."dedi Azra. Uğur başını iki yana salladı.

"Leo çok yetenekli bir çocuk ve ben ona güveniyorum. Azra sen benim kardeşimsin ben senin güvende olmayacağını düşünsem böyle bir teklif yapar mıyım? Sen de biraz bana güven olmaz mı?"dedi Uğur. Bora oturduğu yerden kalktı ve Azra'nın ellerinden tutup onu da kaldırdı.

"Her fırsatta sizi görmeye gelirim."dedi Bora. Bunun ölü doğan bir söz olduğunun henüz farkında değildi kimse.  Azra her ne kadar Bora'yı arkada bırakmak istemese de çocuklarının güvende olacağını bilmek onu biraz olsun rahatlatmış gibiydi.

"Leo şimdi hastanede Anka'nın yanında. Ben onu arayıp durumu anlatırım.Eşyalarını çocukları hazırla Bora sizi oraya bıraksın. Vakit kaybetmeden gidin. Olur mu?"diye sordu Uğur. Azra birkaç adımda Uğur'un yanına gelip ona sarıldığında Uğur'un yüzünde belli belirsiz bir gülümseme görüldü.

"Teşekkür ederim ağabey."dedi Azra,bir yandan da mahcup gözlerle bana bakıyordu. Ona göz kırptığımda gülümsedi ve dudaklarını oynattı. 'Teşekkür ederim.'

Bakışlarım yeniden kapıya kaydığında Angelina onu görmeyi beklediğim yerde değildi. Uğur, Bora ve Azra'yı dışarda bırakıp hızlı adımlarla eve doğru yürüdüm. Eve girdiğimde ilk olarak salona baktım. Salonda Emre çocukları koltuklara yatırmış elindeki oyuncaklarla dikkatlerini dışarda olan bitenden dağıtmaya çalışıyordu.

"Angelina'yı gördün mü?"diye sorduğumda kaşları çatıldı.

"Kim?"diye sordu. Angelina'yı tanımıyordu dolayısıyla sorduğum soru onun için anlamsızdı.

"Senden sonra içeri giren kadın. Dünya'yı içeri getiren. O nerde?"diye sordum yeniden.

"Yukarı kata çıktı."dediğinde merdivenlere yöneldim. Angelina'yı tahmin ettiğim gibi odamda bulmuştum. Ahmet'in ve benim eşyalarımdan odamızı tanımış olmalıydı. Kapı açıktı ama korkmaması için yine de kapıyı çaldım ve içeri girdim. Yüzü bana dönüktü, yatakta oturuyordu.

Bana döndüğünde elinde Ahmet'in spor çantasından çıkardığı tişörtünü tutuyor olduğunu gördüm. Tişörtü bıraktı, hızlıca ayaklandı ve bir çırpıda yanıma geldi.

"Kaya o kadını duydun. Burası herkes için çok tehlikeli. Biz de buradan gitmeliyiz. Ahmet'e bunu yapanlar yarın bize de yapabilir. Bizi kimsenin bulamayacağı yerlere gidelim..."Angelina'nın korku dolu sesi içimi acıtmıştı.

"Ben bu insanları bırakamam Angel. Biz bu işte hep birlikteyiz. Ahmet'e bunu yapan insanları bulmadan ben hayatıma devam edemem. Senin gitmen gerekiyor. Ahmet'i ve seni yanımda istedim çünkü sizi ancak bu şekilde koruyabileceğimi düşündüm. Eğer sana bir şey olursa..."Angelina iki parmağını dudağıma bastırıp beni susturdu.

"Yanında kalacağım."dedi. Yanımda kalamazdı, gitmeliydi buradan. Benden oldukça uzağa kaçmalıydı.

"Angel, gitmelisin. Burada başına bir şey gelebilir. Azra haklı. Ailemizi korumalıyız. Ahmet ve sen benim ailemsiniz ve Ahmet'i kaybettim. Seni de kaybedemem. Bütün bunlar bittiğinde yanına geleceğim."dedim. Angelina ellerimi tuttuğunda tüylerim ürperdi.

"Kaya ben o kadını, o çocukları o halde görünce dehşete düştüm. Nasıl bir işe bulaştığımı bilmiyorum ama ne kadar kötü olursa olsun seni yalnız bırakmayacağım. Tüm bunların üstesinden gelebiliriz. Birlikte."dedi. Vücudumdaki her hücre onun buradan gitmesini, Azra'yla birlikte kaçmasını istiyordu. Vücudumdaki her hücre onu yanımda istiyordu. Angelina'yla olduğum her saniye kendimle çelişiyordum.

Angelina sessizliğimden faydalanmıştı. Ben ne zaman sussam o konuşurdu. On yıldır onun sesini duymadığım bir günüm bile geçmemişti.

"Hey sen dursana! Beklesene! "dedi Angelina sesini kalınlaştırarak. Onunla ilk tanıştığım gün söylediklerimdi bunlar. Gülümsediğimde iki parmağıyla gülüşümü tutup yüzüme sabitledi. Onunlayken çok az güldüğümü söyler ve ne zaman gülsem iki elinin işaret parmağını dudaklarımın bittiği yerlere koyar biraz daha uzun gülümsetmeye çalışırdı.

"Angelina bırak!"

"Angelina bırak!"

Aynı anda söylediğimiz cümle beni güldürmüştü. Bu hareketi her yaptığında ona bunu diyordum. Angelina'da gülmüştü.

"Bu evde kalmak istemiyorum."dedi hemen ardından.

"Neden?"diye sorduğumda omuz silkti.

"Bu ev çok kasvetli görünüyor. Merkezde ifadeni dinledim burası Ahmet'in öldürüldüğü yer. Burada kalamam. Başka bir ev bulamaz mıyız?"diye sordu.

"Bulabiliriz."dediğimde biraz daha rahatlamış görünüyordu. Angel buraya ait değildi. Onun korkudan nasıl titrediğini görmüştüm. Bu olaylar ona çok fazla gelecekti. Rahat hissetmesi için elimden gelen her şeyi yapacaktım.

"Yorgun olmalısın. Biraz uyumak ister misin?"diye sordum kan kırmızısı gözlerine bakarak. Angelina biraz düşündükten sonra kabul etti. Ona kıyafetlerimden çıkarıp uyuyana kadar baş ucunda oturdum ve uyuya daldığında ses çıkarmamaya özen göstererek odadan çıktım.


(Bölüm Şarkısı/4: Emeli Sande-Human)

Merdivenden aşağı inerken evin sessizliği dikkatimi çekmişti. Merdivenin sonuna geldiğimde aralıklı kalan dış kapıdan Uğur ve Emre'nin arabaya eşyalar yüklediklerini gördüm. Tam dışarı çıkacakken arkamdan biri adımı seslendi. Bu Bora'ydı. Ona döndüğümde elindeki bavulları yere bıraktı.

"Nasıl hissediyorsun?"diye sordu, yüzünde merhametli bir ifade vardı.

"Benim için endişelenme."dedim omzunu sıvazlayıp. Bora gülümsedi.

"Her şey düzelecek. Ben her zaman yanındayım."dediğinde ben de gülümsemiştim.

"İstersem şu yüzü bin yıl görmeyeyim, bir gün bile yabancılık çekmem biliyorsun değil mi?"dedi Bora, sözleri bende yıllar önce hissettiğim ve sonrasında kaybettiğim aitlik duygusunu uyandırmıştı.

"Biliyorum kardeşim."dedim ve ona sıkıca sarıldım.

"Azra'yı ve çocukları Leo'ya bırakıp geleceğim. Biraz konuşuruz olur mu?"dediğinde başımla onayladım ve bavullardan birini alıp dışarı çıktım. Arabanın bagajına yaklaştığımda Emre elimden bavulu aldı ve bebek arabalarının yanına yerleştirdi.

Arabanın kaputuna yaslanmış evin manzarası olan boş tarlayı izleyen Azra'nın yanına gittim. Beni gördüğünde gülümsedi ve yanına oturabilmem için biraz kaydı. Kaputa yaslandım ve izlemekte olduğu güneşin batışını izledim.

"Beni anlıyorsun değil mi?"diye sordu kısık bir sesle. Ona döndüğümde O hala güneşin batışını izliyordu. Güneşin turunculuğu yüzüne vuruyordu.

"Efendim?"diye sordum.

"Sizi neden bıraktığımı anlıyorsun değil mi?"diye yineledi kendini.

"Evet. Evet anlayabiliyorum. Sana kızmıyorum Azra. Ahmet'i buradan uzaklaştırmak için her şeyi yapardım, sen de bunu yapıyorsun."dediğimde Azra bana döndü.

"Ağabey, seni çok özledim."dediğinde yüzüme buruk bir gülümseme oturmuştu.

"Bende Azra, bende."dedim.

"Bir daha birbirimizi bırakmayalım. Ben onları sensiz büyütemem."dedi, arabada koltuklarına yerleştirdiği bebeklerine dönmüştü.

"Bırakmam Azra'm. Ben bir daha kimseyi bırakmam."dedim. Azra gülümsedi, gözleri dolmuştu. Başını omzuma yasladı ve yeniden yüzünü güneşe döndü. Dakikalarca böyle durmuştuk, bu sırada Bora ve diğerleri evin girişinde konuşuyorlardı. Yaklaşık on dakika sonra Bora elindeki sigarayı yere atıp söndürdü ve bulunduğumuz yere doğru yürümeye başladı.

"Gitsek iyi olacak."dediğinde Azra başını omzumdan kaldırdı.

"Ben çocuklara veda edeyim."dedim Azra'ya. Güldü ve başıyla onayladı. Uzun bir süredir arabaya yaslanıyor olsam gerek sağ ayağım uyuşmuştu. Topallaya topallaya arka koltuğa gittiğimde çocuklar arabada yoktu. Endişeyle sağa sola bakındım. Tam Azra'ya haber verecektim ki gözlerim evin girişinde duran Emre ve Uğur'un elindeki bebeklere takıldı.Adımlarımı ikisine doğru çevirdim, onlara yaklaştıkça Uğur'un sesini duyabiliyordum.

"Beni unutmak yok tamam mı Toprak Ağa? Her gün görüntülü arayacağım anneni, sen de bana gün sonu raporu vereceksin. Tamam mı?"dedi Uğur kucağında ona ne dediği hakkında hiçbir fikri olmayan Toprak bebeğe. Uğur'un gözleri dolmuştu. Emre'nin kucağındaki Dünya'ya yaklaştı ve bir eliyle uykulu çocuğun yanaklarını okşadı.

"Dünya'm benim, biricik yeğenim. Bu manyağa sahip çık..."dedi. Kimden bahsettiğini anlamamıştım ama Emre güldüğünde Uğur'un Toprak bebekten bahsettiğini fark ettim.

"Kapıyı açık bulunca fırlamasın evden, tut kafasından sok eve tamam mı?"dedi, Dünya boş gözlerle Uğur'u izliyordu.

"Toprak Ağa, sen de sakın bu kızın saçını çekip ağlatma. Güzel geçinin dövüşmeyin siz kardeşsiniz. Birbirinize sahip çıkın. Söz mü?"dedi. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Uğur'un ağladığını gören bebeklerin ikisi de aynı anda ağlamaya başlayınca Uğur önce neye uğradığını şaşırdı ardından da gülmeye başladı.Uğur şimdi de gülmekten ağıyordu!

Toprak bebeği kucağıma alıp sırtını okşadım ve saçlarını öptüm. Onu sakinleştirmek için yavaşça kucağımda sallıyordum. Emre çoktan Dünya'yı arabaya doğru götürmüştü. Dünya hala ağlıyordu, arabaya binmek istememişti. Kollarını Bora'ya doğru kaldırdığında Bora elinde az önce yaktığı sigarayı yere atıp Dünya'yı kucağına aldı.

Toprak bebek bana sıkıca sarılmıştı, onu sallamaya devam ederek arabaya doğru ilerledim.

"Leo sizi otoparkta bekliyormuş."dedi Uğur, Leo ile mesajlaşıyor olmalıydı. Elindeki telefonu gergin bir şekilde çevirip duruyordu.

"Anka'yı da görebilir miyim gitmeden?"diye sordu Azra, kucağından aldığı Toprak'ı koltuğuna yerleştiriyordu.

"Anka bir saat önce çıkmış."dedi Uğur, kaşlarım istemsizce çatılmıştı.

"Neden hala gelmedi?"diye sordu Emre.

"Dinçer'le çıkmış, endişelenmemize gerek yok."dedi Uğur. Cümlesini bitirdiği gibi bana kaçamak bakışlar atmaya başlamıştı.

Bora'nın kucağında sallayarak sakinleştirdiği Dünya'nın yanına gittim. Bora hem bir eliyle sırtını okşuyor hem de kulağına sakin bir şarkı söylüyordu. Dünya'nın yanaklarından öptüğümde küçük kız başta irkilsede beni tanıdığında gülümsedi. Bir eliyle yanağıma dokunduğunda elini öptüm. Dünya kahkaha atmıştı.

Azra Bora ve çocukların gitmesi dakikalar içinde gerçekleşmişti. Uğur, Emre ve ben toprak yolda yan yana dikilmiş hızla bizden uzaklaşan arabaya el sallıyorduk. Azra ve çocukların gitmesi henüz yeni başlayan yolculuğumuzda önemli bir noktaydı. Artık herkes neye bulaştığını daha iyi anlayacaktı. Hataya yer yoktu. Her hata ertesi gün bir başka arabanın arkasından el sallamak demekti. Her hata benim bir başka arabanın arkasından el sallamam demekti.

Eve geri döndüğümüzde direk olarak salona gittik. Her birimiz farklı koltuklara oturmuştuk. Uğur  koltuğa uzanmış elindeki telefonla uğraşmaya başlamıştı. Emre'yse bir şeyler düşünüyor gibi boşluğa bakıyordu.

"Uğur."dedim koltukta uzanmış dünyayla irtibatını kesmek üzere olan adama. Uğur bakışlarını bana döndürdü.

"Angelina bu evde kalmak istemiyor. Bize bir ev bulabilir misin? Senin bir emlakçı arkadaşın vardı diye hatırlıyorum."dedim. Uğur cevap vermeden Emre atıldı.

"Biz mi? Sen de mi burada kalmayacaksın?"diye sordu.

"Angelina'nın tek kalması bu durumda doğru olmaz."dedim, Emre'nin bu kadar şaşırmasına anlam verememiştim.

"Bulurum. Birkaç kişiye telefon etmem gerek, iyi olur. Yeğen hasreti bastı bana hava da almış olurum."dedi, uzandığı koltuktan kendini kazıdı ve ağır adımlarla salondan çıktı. Uğur'un gitmesinin ardından Emre ile yalnız kalmıştık.

"Aslı nerede?"diye sordum.

"Ahmet'in cenaze işiyle uğraşıyor."dedi bakışlarını benden kaçırarak. O da güvenlik nedeniyle cenazeye katılmamamız gerektiğini duymuş olmalıydı. Güçlükle yutkundum ve aklımdan geçirdiklerimi Emre'yle de paylaştım.

"En yakın arkadaşımın, sırdaşımın, kardeşimin, oğlumun cenazesi olacak. Ben gidemiyorum, onu yapayalnız bıraktım."dedim, gözlerim dolmuştu. Emre bakışlarını bana çevirdi, yüzünde hüzünlü bir ifade vardı.

"Özür dilerim, keşke senin için yapabileceğim bir şey olsa."dedi Emre.

"Yanımdasınız, bu bana yeter."dedim gülümsemeye çalışarak. Emre ağzından çıkan her şeye oldukça özen gösteriyor gibiydi. Beni kırmak istemiyordu, yanlış anlaşılmak istemiyordu.

"Ahmet'in maçlarını hepimiz takip ediyorduk. Anka onun koçluğunu yaptığını söylediğinden beri hepimiz takip ediyoruz. O çok yetenekli bir çocuk."dedi Emre.

"Evet, onun gibi yetenekli birini hayatımda hiç görmedim. Çalışmaya başladığımızda bile o kadar iyiydi ki! Hiç yenilmedi Emre, bir kere bile olsun yenilmedi."dediğimde Emre'nin yüzüne buruk bir gülümseme oturmuştu.

"Sen bile arada sırada yenilirdin. Ahmet biraz seni eğitseymiş. Sahi, dövüşmeye devam ettin mi? Maçlara hiç çıktın mı?"diye sorduğunda başımı iki yana salladım.

"Her gün antreman yaptım ama bir kere bile dövüşmedim. Anka'nın beni yazdırdığı kampı tamamlamadım. Şehirlerin en ucuz salonlarında tek başıma çalıştım ve kalan zamanımda Anka'yı aradım."dediğimde Emre dudaklarını birbirine bastırdı.

"Çok zor zamanlar geçirdiğinin farkındayım Kaya. Yanında olamadığım için özür dilerim."dedi. Oysa ben kendini kötü hissetmesi için bunları ona anlatmamıştım.

"Sana bir sır vereyim mi Emre?"dedim. Emre'nin dikkatini çekmiştim.

"Ver."dedi meraklı bir çocuk gibi.

"Her gün Anka'yı aradım, onu delicesine bulmak istedim. İçimde çok ufak bile olsa onu bulmak istemeyen bir parçam vardı. Çünkü ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, ne söylemem gerektiğini, bize ne olacağını. Ödüm kopuyor Emre, hata yapmak istemiyorum. Anka için her şeyi yapmaya hazırım ama ödüm kopuyor. Yine gider diye ödüm kopuyor."dediğimde Emre yavaşça başını salladı.

"Şimdi sen bana bir sır ver. Sen kiminle evlisin?"diye sordum. Emre'nin yüzündeki ifade donmuştu. Kanı çekilmiş gibiydi, yüzü bembeyaz oldu. Bir süre sessiz kaldı ancak ardından gözlerini kapattı ve uzun zamandır ona yük olanları benimle paylaştı.

"Sophia ile."dediğinde gülümsedim.

"Hayırlı olsun. Bir de gitti demiştin, beni mi kandırdınız? Neden kimseye söylemedin bunu? Basında herkes evli olduğunu biliyor ama kiminle olduğunu bilmiyor."dediğimde Emre güçlükle yutkundu. Gözlerini açtığında gözlerinin kıpkırmızı olduğunu fark ettim.

"Sadece seni değil, herkesi kandırdım. Çünkü, O öldü ve bunu kimse bilmiyor."dedi sessizce. Ağzım açık kalmıştı, koca adamın gözleri dolduğunda elimde olmadan kalkıp yanına oturdum.

"Bunu duyduğuma çok üzüldüm Emre. Başın sağ olsun."dediğimde başını salladı.

"O çok hastaydı Kaya, yıllarca hastanelerde tedavi olmaya çalıştı. Hep yanındaydım, bir saniye olsun gözümü ondan ayırmadım. Ölmeden birkaç gün önce bana evlenme teklifi etti, kabul ettim. Bir beyaz elbise giydi ve apar topar evlendik. Bir gece uykusunda kalbi durdu."dedi, ağlamaya başlamıştı. Bir elimi Emre'nin omzuna diğerini bacağına koydum.

"Sanki hissetmiş gibi uyumadan önce bana bir gün ölürse bunu kimseye söylememem gerektiğini söyledi. Elimden gelen her şeyi yaptım. Hastaneye deli gibi para verdim, dışarı bilgi sızdırmadım. Kimse onun öldüğünü bilmiyor."dedi, artık ağlamıyordu.

"Bu taşıması çok ağır bir yük Emre."dediğimde omuz silkti.

"Neden kimseye söylememi istemediğini bilmiyorum. Sanırım insanları üzmek istemedi, buna saygı duyuyorum. Herkese Sophia'yla ayrıldığımızı, onun çok uzak bir yere gidip kendini dinleyeceğini söyledim."dedi, parmağındaki alyansa bakıyordu. Omzunu sıvazladım, böyle bir şey yaşayacağını tahmin bile edemezdim.

"Bazen yıllar herkese mutluluk getirmiyor. Bazen yıllar bize katmıyor, eksiltiyor."dediğimde Emre başıyla onayladı.

"Bunu bilen sadece sensin. Kimseye söylemezsin değil mi?"dedi. Benimle taşıdığı en büyük sırrı paylaşmıştı. Bir sırrı paylaşan iki insan ömür boyu ayrılamaz bir tutkalla birbirine yapışırlardı. Sophia benim Emre'yle tutkalım olmuştu.

"Söylemem."dediğimde derin bir iç çekti. Yükünü benimle paylaşmak onu bir nebze olsun rahatlatmış gibiydi. Oysa benim üzerime binen tüm sırlar ve acılar kemiklerimi eziyordu.

(Bölüm Şarkısı/4: The xx-Together / (*) Tame Impala- Borderline)

Bir araba sesi duyduğumda ayaklandım. Emre'de sesi duymuş olmalıydı.

"Anka gelmiş olmalı. Anahtarını almamıştı, kapıyı onun için açabilir misin"diye sordu Emre.

"Elbette."dedim ve ağır adımlarla salondan çıktım. Kapıyı açtığımda ortalıkta kimse yoktu. Hemen biraz ilerde evin dış kapısının bağlandığı yolda tek başına yürüyen Anka'yı gördüm. Arkasından bir araba geçti ve ona korna çaldı, Anka dönüp arabaya el salladığında arabanın içinde Dinçer'in olduğunu fark ettim. Neden Anka'yı girişe kadar getirmek yerine dış kapıda bırakmıştı?

Anka oldukça dalgın görünüyordu. Onu izlediğimin farkında bile değildi. Kapıyı açık bırakıp ona doğru yürümeye başladım. Tek isteğim ona sarılmaktı. Kendimi çok kötü hissediyordum. Hislerim birbirine girmişti, ucu bucağı olmayan düşüncelerim düğümlenmişti. Yaşadığımı hissetmiyordum, onu gördüğüm andan itibaren bir ölüden farksızdım. Kalbim sızlıyordu. Anka'nın gelişi ve Ahmet'in gidişi kalbimde korkunç yaralar bırakmıştı. Ona kızgındım ama acım kızgınlığımdan kat ve kat fazlaydı. Sadece ona sarılmak istiyordum.

Dalgın kadın yüzünü toprak yoldan kaldırıp eve çevirdiğinde beni gördü. Elleri titriyordu, ona doğru adımlarımı hızlandırdıkça daha şiddetli titredi. Anka ağlamaya başladığında ona doğru koştum. Yanına geldiğimde bana sıkıca sarıldı, acı içinde ağlıyordu. Kendime engel olamıyordum, onun ağladığını duymak kalbimi paramparça ediyordu.

"Onu koruyamadım. Yalvarırım beni affet."dedi hıçkırıklarının arasından. Anka'nın bedeni ağladıkça sarsılıyordu. Saçlarını okşadım, gözyaşları üzerimdeki kazağı sırılsıklam etmişti.

"Hayır, hayır bu senin suçun değil."dedim. Anka başını iki yana salladı.

"O senin her şeyindi Kaya. Ben onu koruyamadım. Hepsi benim suçum."dedi Anka gözlerindeki pişmanlık gözlerimde son bulmuştu. Ağlamaya başladığımda Anka yüzümü ellerinin arasına aldı.

"Özür dilerim."diye fısıldadığında onu kendime çektim. Alnımı alnına yasladım ve gözlerimi kapadım.

"Bu senin suçun değil."dedim yeniden.

"Bunu yapanı bulacağım. Oğlunu elinden alanı bulacağım Kaya."dedi Anka, biraz daha sakinleşmişti. Gözlerini kuruladım ve ona yeniden sıkıca sarıldım.

"Sen iyisin, hayattasın. Şu an benim için önemli olan bu."dedim, gözyaşlarım Anka'nın omzundaki sargıya akıyordu. Bir süre sessizce birbirimize sarıldık. Susuyorduk ama birbirimizle en iyi böyle konuşuyorduk. Susuyorduk ama içinde bulunduğumuz acınası durum herkese çok şey anlatıyordu.

Anka'nın soğuktan titremeye başladığını fark edince onu kendime yaslayıp eve doğru yürümeye başladım. Dışarıdan bir harptan yeni çıkmış askerlere benziyor olmalıydı ruhlarımız. Anka'ya kaçamak bir bakış attığımda beni izliyor olduğunu gördüm. Bir şey demek için ağzını açmıştı ki Emre'nin sesi duyuldu.

"Anka yaran kanıyor. Bandajından kan sızmış fark etmedin mi Kaya?"diye sordu Emre telaşla. Evin kapısına birkaç adım gerideydik. Anka omzundaki bandaja bakmak için başını çevirdiğinde Emre onu kolundan tutup yavaşça içeri çekti.

Emre'yle Anka'nın birlikte içeri girişini kapının dışından izledim. Görüşümden çıktıklarında elim bir süredir hızlı atmakta olan kalbime gitti. Anka'ya ilk defa bu kadar yakın durmuştum. Tenini hissetmek, kokusunu duymak kalbimi derinden sızlatmıştı.

Kararmaya başlayan hava aynı zamanda soğumuştu da. Oysaki ben sımsıcaktım, heycanlanmıştım, mutluluktan kahkaha atmak ve hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Avazım çıktığı kadar bağırmalıydım belki de bir daha konuşmamak üzere susmalıydım.

Kalp atışlarım normale döndüğünde içeri girdim ve kapıyı kapattım. Anka ve Emre'yi salonda bulmuştum. Emre Anka'nın sargısını değiştiriyordu. İçeri girdiğimi fark ettiklerinde Anka bana doğru döndü.

"Yarın cenaze töreni yapılacak. Güvenlik önlemi olarak bizden kimsenin törene katılmamasını istiyorlar."dedi Anka. Tepkimi merak ediyor gibiydi.

"Evet, ifade vermeye gittiğimde bunu defalarca söylediler. Gitmeyeceğim. Sadece...bu haksızlık. O benim sahip olduğum her şeydi Anka. Kimsesiz gömülecek olması canımı çok acıtıyor."dedim. Anka'nın bakışları yumuşamıştı, acıyordu. Birine acıdığından emindim ve bu Ahmet değildi. Tek merak ettiğim bana mı kendine mi acıdığıydı.

"Yalnız olmayacak. Bir sürü sporcu orada olacak, hatta birkaç bakanın dahi geleceğini duydum. Aslı daha iyi biliyordur ama O yalnız değil Kaya."dedi Anka. Elimde olmadan gülümsedim.

"Hayır Anka. Yanında ben olmadan O, yanımda o olmadan ben yapayalnızız."dediğimde Anka güçlükle yutkundu ve bakışlarını kucağına indirdi. Emre'de söylediklerime kayıtsız kalmaya çalışıyordu ama sargıyı tutan elleri sadece birkaç saniyeliğine titremişti.

" Benim işim bitti Anka. Lütfen bir süre omzunu yormamaya çalış, dikişlerine zarar gelmesin."dedi Emre.  Kanlı bezle birlikte tüm çöpleri topladı ve masadaki kasenin içine bıraktı.

"Ben biraz hava alacağım, sonra da Aslı'nın yanına geçerim."dedi Emre. Bir cevap beklentisi içinde bunları söylememişti. Sadece merakta kalmamızı istemiyordu.

"Pekala, görüşürüz."dedi Anka.

"Görüşürüz."dedi Emre. Bana döndüğünde ben de ona başımla selam verdim.

Emre salondan çıktığında Anka oturduğu tekli kanepeden kalkıp oturduğum çift kişilik kanepeye doğru ilerledi. Hemen yanıma oturmuş, güzel gözlerini bana çevirmişti.

"Kaya..."

"Anka..."

İkimizde aynı anda cümleye başlamıştık. İsimlerimizin havada asılı kalmasıyla duraksadık, söze Anka'yı beklemeden yeniden atıldım.

"Sana söylediklerim için özür dilerim. Korkunç şeyler söyledim biliyorum. Ağzımdan bir anlık sinirle çıkan sözlerdi, sonrasında çok pişman oldum. Sen korkunç bir hata değilsin, her şey sana değer Anka. Sen her şeye değersin benim için şu hayatta. Beni affedebilir misin?"diye sordum. Anka'nın gözleri dolmuştu, başını evet anlamında salladı.

"Üzerine gitmemeliydim. Neler yaşadığını bilmiyordum. Bana uçakta evlenme teklifi edeceğini öğrendiğimde çok şaşırdım. Ben sana sinirliydim çünkü Ahmet ve Angelina'yla birlikte zaman geçirmeye başladığından beri beni unuttun sandım. Sonuçta benimle birkaç yıl geçirdin onlarlaysa on iki yıl. Unutulmaktan korkuyorum Kaya. Hem de sadece senin tarafından unutulmaktan."dedi. Utangaç tavırları dikkatimi çekmişti. Sürekli tırnaklarıyla oynuyordu.

"Anka ben seni kaybettiğimde aklımı yitirmek üzereydim. Hiçbir amacım yoktu ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ahmet ve Angelina bana devam etmem gerektiğini ispatlayan tek insanlar. Onlar hissizleşen kalbime dokunmayı başaran ilk insanlar..."Anka ilgisini tırnaklarından almıştı. Artık yüzüme bakıyordu. Yüzümü dikkatle inceliyordu, zamanı yavaşlatmış gibiydi. Onun bu bakışları artık beni rahatsız etmiyordu.

"Sana kızmak için aklıma onlarca sebep geliyor. Senden nefret etmek için sebebe dahi ihtiyacım yok."dediğimde Anka bakışlarını dudaklarımdan gözlerime kaydırdı. Endişelenmişti.

"Ama yapamam. Sana kızabilirim ama senden nefret edemem. Seni unutmamdan mı korkuyorsun? Basit kuş seni unutmak delilik olur!"dedim. Anka'nın bakışlarındaki endişe dağılmıştı, gözleri gülüyordu. Çok kısa bir süre sonra gözlerine dudakları da eşlik etti. Onunla birlikte gülümsedim. Geldiğimden beri ilk defa Anka'ya karşı kalbimi ve zihnimi açmıştım. Hislerini hissetmeye, düşüncelerini anlamaya çalışıyordum.

"Burada olman çok güzel. Birkaç ay önce biri bana Kaya karşında oturacak ve konuşacaksınız deseler inanmazdım."dedi Anka, koltuğa yaslanmıştı.

"Aslı bir defa bana senin benim için ulaşması çok zor bir hayal olduğunu söylemişti. Şimdi bunun ne kadar doğru olduğunu daha iyi anlıyorum."dedim, Anka'nın gülümsemesi sekteye uğrasa da devam ediyordu.

"Sana ihtiyacım olduğunu anladın ve beni yalnız bırakmadın. Şu an burada olman için bir nedenin yok ama seni yanımda istedim ve geldin. Teşekkür ederim."dedi Anka. Omuz silktim.

"Beni bir gün bulacağını biliyordum. Beni yanında istediğini söyledin, buna kayıtsız kalamazdım."dedim.

"O gün seni bıraktığım için özür dilerim. O uçağa geri dönebilmeyi isterdim."dedi Anka. Bu söylediği beni heyecanlandırmaktansa üzmüştü. Ben yıllarca eğer o uçaktan birlikte inseydik hayatımız nasıl olurdu diye düşünmüştüm. Sözlerine bakılırsa o da çok kez bunu düşünmüştü. İki insan da aynı şeyi istemişti ve ellerine geçen sadece yalnız geçirdikleri on iki yıl olmuştu.

Anka yeniden bakışlarını kucağına indirdiğinde boynu açığa çıktı. Boynundaki ipi tanıyordum. Bu benim ucuna alyansımı bağladığım kolyemdi. Dün gece Ahmet onu Anka'ya vermişti ve o bu alyansı saklamış mıydı? Öte yandan alyansı kazağının içine sokmuştu, demek ki o da başka kimsenin görmesini istemiyordu.

Anka boynuna baktığımı anladığında elini boynuna götürdü ve ipi saklamak için boynunu kaşıdı. Bakışlarımı boynundan almıştım, dudaklarımda oldukça silik bir gülümseme kalmıştı. Ona vermek istediğim yüzüğü boynunda taşıyordu.

"Seninle sakince konuşabilmek güzel."dedi Anka.

"Yıllar beni asabi bir adam yaptı."dediğimde güldü.

"İlk konuşmamızı hep daha farklı hayal etmiştim. Onca sene tek başına bu kabusta nasıl yaşadığını düşünemiyorum bile. Koşullarını anlıyorum, düşüncelerini emin ol senden daha iyi anlıyorum. Aldığın her kararı iyiliğim için aldığını biliyorum. Sadece tek yol benden kaçman değildi, yıllar içinde bunu görmüş olmanı diliyorum. Biz birlikte güçlüydük Anka.."Anka bir anda öne doğru atılıp elimi tuttuğunda kaşlarım çatıldı. Ağzım kurumuştu.

"Hala öyleyiz."dedi. Avcumdaki eline baktım. Uzun bir süre donuk kalmış olsam gerek Anka tedirginlikle elini geri çekiyordu ki elini yeniden avcuma alıp parmaklarımı parmaklarına geçirdim.

"Öyleyiz."dedim kendimden emin bir şekilde. Anka'nın yanakları kızarmıştı.

Anka birkaç günde kalbimde onu yıllardır gömdüğüm derinlikten çıkarmayı başarmıştı. Sözleri, yaptıkları, bakışlar dahi içimde bir umut yeşillendiriyordu. Yıllar önce bıraktığımız yerden devam edemeyeceğimizi biliyordum. Bundan sonra tek yapabileceğimiz yeniden başlamak olurdu.

Ahmet'in aniden hayatımdan gidişi beni savunmasız bırakmıştı. Anka'yı bundan sonra yanımda istiyordum. Onunla yeniden başlamaya hazırdım. Ona karşı sabrım vardı. İlk defa kendimi affedebileceğimi hissettim. Onunla birlikte o kadar güçlüydük ki!

Adım sesleri holde yankılandığında Anka'yla birlikte kafamızı salonun girişine çevirdik. İçeriye Angelina girdi. Üzerini değiştirmişti, kendini biraz daha toparlamış gibi görünüyordu. Bakışları Anka'nın elini sımsıkı tutan elimde takıldığında ellerimi geri çektim.

"Merhaba Angel, dinlenebildin mi?"diye sordum. Angelina gülümsedi ve başını salladı.

"Ben Angelina Fratz. Sen Anka Denkel olmalısın. Çok fazla resmini gördüm. Söylemem gerek, gerçek hayatta çok daha güzelsin."dedi Angelina. Anka'ya sıkması için elini uzatmıştı. Anka Angelina'nın elini sıktı.

"Teşekkür ederim. Tanıştığıma memnun oldum Angelina."dedi Anka. Her ne kadar samimi bir tablo izliyor gibi hissetsem de bir yandan bir tiyatro oyununu en önden izliyor gibiydim.

"Uğur dışarda bizi bekliyor. Bir ev bulmuş."dedi Angelina bana dönüp.

"Ne evi?"diye sordu Anka. Kanepede doğrulmuştu, bu soruyu Angelina'nın aksine bana yöneltmişti.

"Angelina ile birlikte bir başka evde kalacağız. Burada kalmak istemedi, dünkü olaydan sonra..."dediğimde Anka sinirle güldü.

"Tabii, sorun değil. Nasıl istiyorsanız."dedi ve ayaklandı. Angelina ve bana başıyla selam verdikten sonra hızlı adımlarla salondan çıktı.

"Ben eşyalarını hazırladım, kendi eşyalarımı da çıkarmamıştım bavuldan onlar zaten hazır."dedi Angelina yeniden bana.

"Tamam Angel. Nasıl hissediyorsun?"diye sordum. Angelina kalkmam için bana ellerini uzattığında ellerinden tutup kanepeden kalktım.

"Başım ağrıyordu ama uyuyunca geçti. Biraz daha iyiyim. Ama şuramda bir acı var."dedi. Eliyle kalbini gösteriyordu. Ardından elini kalbime koydu.

"Senin de buran acıyor mu?"diye sordu. Bu soru karşısında şaşırdığımı görünce elini üstümden çekti.

"Ahmet yüzünden."dediğinde başımı salladım.

"Elbette. Elbette acıyor."dediğimde dudaklarını birbirine bastırdı.

"Ninem düşüncelerini bir arada tut, her şey geçecek derdi bana hep."dedi Angelina salonun çıkışına doğru yürürken. Ben de onu takip ediyordum.

"Güzel söylemiş."dedim.

Kapının girişinde iki tane bavul vardı, Angel kendi bavulunu aldığında ben de kalan bavulu aldım ve birlikte dışarı çıktık. Uğur arabadan inmişti, hemen arabanın önünde Anka'yla konuşuyordu. Arabanın farları ikisinin üzerinde bitiyordu, gölgeleri evin duvarına yansımıştı. Uzaktan oldukça komik görünüyordu.

Uğur bizi görünce arazi tipi arabanın kasasını açtı ve önce Angelina'nın ardından benim bavulumu yerleştirdi.

"Size harika bir ev buldum. Çok kalabalık bir yerde değil ama güvenli bir yerde. Eşyalı kiraladım, evin içi temiz. Sahibi temizlik hastası bir kadınmış yani öyle eve bir zarar gelirse başımız ağrır ben şimdiden uyarayım."dedi Uğur Angelina'ya.

Anka hala arabanın önündeydi. Kollarını göğsünde birleştirmiş ayaklarıyla toprak yolda bulduğu bir başla oynuyordu.

"Gidelim o zaman. Atlayın."dedi Uğur. Angelina arkaya bindiğinde ben de ne binmek için kapımı açmıştım.

"Küçük, binsene. Sen de görmüş olursun evi."dedi Uğur.

"Yok ben biraz yorgun hissediyorum. Uyuyacağım, daha sonra bakarım."dediğinde Uğur omuz silkti.

"Sen bilirsin küçüğüm. Kapıları kitle, bir sorun olursa ara olur mu?"dedi Uğur şoför koltuğuna binmeden hemen önce.

"Tamam. İyi geceler, dikkatli olun."dedi Anka. Arabanın önünden çekilmişti, bakışlarını üzerimde hissediyordum.

"İyi geceler."dedik Uğur'la aynı anda.

Anka araba görüşünden kaybolana kadar arkamızdan bakmıştı. Bense aynalardan ona. Evden ayrılmam onu kızdırmış mıydı?

"Size iki saat içinde ev buldum, eşek değilseniz bana yemek ısmarlarsınız diye düşünüyorum. Karnım çok aç."dedi Uğur karnını okşayarak.

"Tamam, giderken bir markete uğra birkaç malzeme alalım. Seni ellerimle besleyceğim."dedim. Uğur keyifle güldüğünde omzuna vurdum. Bana geri vurduğunda yeniden ona vurdum. Uğur boş yolda direksiyonu sağa sola kırınca oturduğum yerde sarsılmıştım.

"Uğur!"diye bağırdı Angelina korkuyla.

"Yapmasana salak!"diye bağırdım. Uğur korkumuzdan daha çok keyif almıştı. Radyoda çalan müziğin (*) sesini açtı ve gaza bastı.

Bölümle ilgili hislerinizi okumak için sabırsızlanıyorum. Kurgu, karakterler, olaylar sizce nasıl gidiyor?

Sonraki bölümde görüşmek üzere! Kendinize iyi bakın, sevdiklerinizle birlikte güzel günler dilerim! #evdekal

Continue Reading

You'll Also Like

411K 12.7K 38
Bebeğine bakamayacağını düşünen bir anne bebeği gizlice babasına bırakıp kaçarsa? Bir kapı zili ile hayatı alt üst olan bir mafya ? Sizce bu ikisini...
14K 710 22
Bahar en yakın arkadaşının düğününe mardine gider ve oraya damadın en yakin arkadaşı olan ateş'i görür ve o yüz bir daha aklından çıkmazsa ve bir ka...
67K 270 2
Kitap düzenlemeye girmiştir anlam hatları olabilir düzenleme bitene kadar başlamamız önerilir "Ada abla biraz gezelim mi Babam sen ben üçümüz " dedi...
7 Numara By Beril Sancar

Mystery / Thriller

10.5K 910 7
Sevdiği adamla geçirdiği bir gece sonucu hamile kalan Umay Uzel, Yiğit Ali'yle evlenir. Kocasının da onu sevdiğini düşünerek sürdürdüğü evliliğini ve...