debora || bruce wayne

By fatalqueenilkim

79.9K 8K 5.2K

Debora, İsrail Krallığı'na hükmeden tek kadın hakimin ve Yahudilik'te ki tek kadın peygamberin adıydı. Ve Deb... More

Chapter 1
Chapter 2
Chapter 3
Chapter 4
Chapter 5
Chapter 6
Chapter 7
Chapter 8
Chapter 9
Chapter 10
Chapter 11
Chapter 12
Chapter 13
Chapter 14
Chapter 15
Chapter 16
Chapter 18
Chapter 19
Chapter 20
Chapter 21
Chapter 22
Chapter 23
Chapter 24
Chapter 25
Chapter 26
Chapter 27
Chapter 28
Chapter 29
Chapter 30
Chapter 31
Chapter 32
Chapter 33
Chapter 34
Chapter 35
Chapter 36
Chapter 37
Chapter 38
Chapter 39
Chapter 40
Chapter 41
Chapter 42
Chapter 43
Chapter 44
Chapter 45
Chapter 46

Chapter 17

2K 190 72
By fatalqueenilkim

🌃

Debora, kurşun kalemin kâğıtta bulunan varlığı ile bütünleşerek kirlenmiş ellerini ovuşturdu. Kalem tozunun teninde bıraktığı siyahlık, aynı odanın sıcaklığı nedeniyle kızarmış yanakları kadar belirgindi.

Masada patentli projesi duruyordu. Tüm o geliştirmelere uyum sağlaması, istenen kapasiteye ulaşması adına eklenecek parçalar tek tek not alınmıştı. Yüksek bypass kullanmak adına döktüğü ter göz ardı edilemezdi. Bir hafta boyunca yaşadığı baş ağrısının ise tarifi yoktu.

Yarın yapılacak olan toplantıyı ve ortakları nasıl ikna etmesi gerektiğini düşünmesine engel olan tek şey ise Bruce Wayne idi.

Proje çizimlerinin yanında duran iki kadeh şarap ve bacaklarının değdiği sıcak bacakların sahibi olan adamın derin bakışlarıyla kalp atışları hızlanırken dudakları yavaşça yukarıya kıvrıldı.

Bruce hayatının gerekliliğinden dolayı insanları saniyeler içinde çözme arzusuna sahip bir insandı. Debora'yı hâlâ çözemediğinden dolayı kendi düşünceleriyle savaşıyordu. Onun gibi başarılı bir dedektif olmamasına rağmen Debora'nın hisleri kuvvetli idi ve bu da insanları çözmesine yardımı dokunan bir ayrıntıydı ancak Debora, insanları yavaş yavaş tanımayı seviyordu. Özellikle karşı tarafın kendisi hakkında konuşmasını ve böylelikle onu tanımayı seviyordu. Birçok tahminde bulunmak, ihtimalleri değerlendirmek yerine bizzat karşı tarafı dinliyordu. Aralarında geçen günlük bir konuşmaydı fakat bu konuşmanın içinde Bruce'un kendi yorumunu söylediği kısımlarda Debora kelimeleri cımbızla çekerek altındaki anlamı yakalıyordu. Hâlâ Bruce'un kalın bir ebeveynlik kitabına ihtiyacı olduğunu düşünüyordu ama onun psikolojisini anlamaya başlamıştı. İçindeki acıyı görebiliyordu. Bu Bruce'un kalbini kırdığı kadar kendi kalbini de kırmıştı. Hayatına devam etmek yerine büründüğü kişiliğin ağırlığını tahmin etmekte zorlanıyordu.

Elini şarabını almak için kaldırdı. Projenin çizimini yaparken derisiyle birleşen kalem nedeniyle su toplayan, kızaran parmakları şaraba yönelmek yerine adamın açık yakasından görünen ve köprücük kemiğinden aşağıya inen yaraya uzandı. İnce bir çizikten büyük bir yarığa dönüşmüş olan yaranın başlangıcı kabuk bağlamış, geri kalanı ise dikiş atılarak kapanmıştı... Bu yarayı almasına sebep olan dikkat dağınıklığını sormak istedi. Hamleye karşı hazır olup olmadığıyla ilgili dalga geçip gülüşünü yeniden görmek de istedi. Parmak uçlarını onun dudaklarına çıkarmak ya da direkt olarak kendi dudaklarıyla dokunmak daha iyi bir seçenek gibi duruyordu.

"Neden bu kadar merhamet dolusun?"

Bakışlarını adamın dudaklarından çeken Debora onun ne demek istediğini tam olarak anlamayarak kaşlarını hafifçe çattı.

"Birkaç hafta önce eline geçen ilk alet ile bana zarar vermeye çok gönüllüydün. Ki aynı konuların üzerinde tekrar konuşuyor olsak bana saldıracağından şüphem yok. Ayrıca çok agresifsin ancak bir süre sonra hiçbir şey yaşanmamışçasına tüm öfken diniyor. Bana zarar vermek isteyen birinden benim için üzülen birine nasıl dönüştüğünü anlamıyorum. Kin tutman gerektiği zaman geri adım atmıyorsun. Kardeşine karşı koyduğun sınırları gördüm."

"Öncelikle sana karşı koyduğum sınırlar da mevcut, Bruce. Sınırları görmek için onları aşmış olman gerekiyor. Tabii bunu kesinlikle tavsiye etmiyorum." Adamın teninde oylanan parmak uçlarını çekip ilk hedefi olan şarabı aldı. "Son olarak ise beni anlamak senin için neden bu kadar önemli? Buna takılıp kalmış gibisin."

"Sadece..." Bruce, Debora'nın şarabı yavaşça yudumlamasını ve kadehin üstünden kendisini kesen davetkâr bakışlarını izlerken bir süre düşündü. "Anlamalıyım."

"Çok açıklayıcı oldu." Ufak bir kıkırdama dudaklarından döküldü. "Teşekkür ederim."

Kadehi yerine bırakırken şarap şişesinin birkaç santim uzağında duran projesinde takılı kaldı gözleri. Sona yaklaştıkça ensesinin ardında bir nefes gibi kendisini germeye başlamıştı. Hesaplarını tam otuz dokuz kez kontrol etmiş olmasına rağmen bir şeylerin ters gideceğine dair içinde uyanan o hissi kovamıyordu.

Çenesini kavrayan el ile dikkati dağıldı. Tenin sıcaklığı ve kavrayışın sertliğiyle göğsünü şişiren bir nefes alıp bakışlarını adama çevirdi. Döndüğü gözler o kadar yakınındaydı ki, renklerin yoğunluğunu ve kirpiklerin dizilişini ayrıntılı şekilde inceleme fırsatına sahip olmuştu.

"Bunun nerede son bulacağını biliyorum."

"Peki..." Konuştuğunda dudaklarının değdiği dudakların sahibi adamın eli çenesinden yanağına çıktı. "İstiyor musun?"

"Tek bir şey istiyorum." Yanağındaki eli tuttu. Adamın kucağına yerleşmek için dizleri üzerinde yükselmişti bile. "Sabah yanımda olacaksın."

"Bu küçük bir istek."

Bir şeylerin ters gideceğine dair içinde bulunan his nedeniyle gergin hissediyordu. Sabah toplantıya gitmeden önce güven duyduğu ve yanında istediği tek kişinin desteğini görmeliydi.

"Küçük ama önemli."

Bruce, Debora'yı kucağına alarak kollarını onun bedenine doladı. Dudakları onun dudaklarıyla buluşmadan önce kalacağına dair söz verdi.

🌠

Bedeninde gezinmiş olan sıcak dokunuşları düşündü, Debora. Belli belirsiz, hafif ve sıcak. Sabırsız bir insan olduğundan dolayı tüylerini diken diken eden, kalp ritmini hızlandıran ve kontrolü eline alması için onu teşvik eden yavaş dokunuşlar. Yatağa düşen bedeni. Bruce'un eşsiz kahkahası. Boynundan göğsüne inen ıslaklık hâlâ orada gibiydi. Yüzüne konan binlerce öpücük vardı. Sıkıca tutunduğu kolların verdiği güven ise tarif edilemezdi.

Artık o kolların verdiği güveni hissedemiyor olmanın getirdiği öfkeyle direksiyonu yumrukladı.

Debora karşısındaki insanı tanımak için bizzat her şeyi o taraftan dinlemeyi severdi. Bu kolay bir yol olmakla beraber karşısındaki insana güven duymasını gerektiren ve samimiyete inancını artıran eylemlerindendi. Bruce'a duyduğu güven ile onun verdiği sözü ciddiye almıştı. Kalacağını söylediğinde bunun hakkında en ufak şüpheye düşmemişti. Şüpheye düşmediği için de öfkesinin çoğu kendisine yönelikti.

Birkaç saat önce açık pencerelerinden bedenine ulaşan güneş ışınlarıyla gözlerini açtığında yatakta yanlızdı ve bedenini aydınlatan güneş bile hissettiği soğuğa engel olamamıştı. Yine de biraz olsun sakinliğini koruyarak gece haberlerine göz atmış, son dakika olarak geçen herhangi bir olayın Gotham'da süregelip gelmediğini kontrol etmişti. Hiçbir şey olmadığını gördüğünde ise hissettiği soğuk can acıtan bir hâl almıştı.

Aracın dikiz aynasına yansıyan görüntüsüne baktı. Yarım saat içinde gerçekleşecek önemli bir toplantısı olmasına rağmen berbat görünüyordu. Bir de düşündükleri eklendiğinde fizikselden çok psikolojik olarak kendisini çökertmekteydi. Buna son vermeliydi. Dün gece yaşananlar nedeniyle tüm kariyerini etkileyecek bir toplantıyı batıramazdı.

Parmak boğumlarını beyazlatacak kadar sıktığı direksiyonu sola kırarak şirketin otoparkına girdi. Her zaman olduğu gibi Dustin'in mütevazi spor aracının yanına kendi aracını çektikten sonra ceketini ve çizimleri bir hışımla alıp kapıyı sertçe kapattı.

"Bir Range Rover'ın kapısını o kadar sert kapatamazsın!" Otoparkın diğer ucundan kırmızı topuklularıyla salına salına yürüyen Jenna tüm neşesiyle Debora'ya gülümsüyordu. "Böyle bir araç alabilmek için yedi aydır aç kalıyorum ben."

Onun bu tepki ve çıkışlarına alışık olan Debora gözlerini devirdi ama içinde bulunduğu psikoloji nedeniyle Jenna'nın neşesini, herkesi rahatsız edecek derecede yüksek çıkan sesini ve yüzüne yaklaşan kabus gibi uzun tırnakları kaldıracak gücü yoktu.

"Senin bugün toplantın var, değil mi?"

"Evet, Jenna."

"O hâlde neden böyle görünüyorsun?"

Sabrının son damlalarını iş arkadaşının kalbini kırmamak adına kendisini sakinleştirmek üzere kullanıp cevabı bilmesine rağmen nasıl gördüğünü sorguladı.

"Korkunç görünüyorsun, Debora. Eğer senin gibi görünseydim dışarı çıkmak bir yana evde oda değiştirmekten bile çekinirdim." Ellerini havaya kaldırıp tanrıya böyle gözükmediği için şükürlerini sundu. "Acil olarak Rose'un yanına gidip sana makyaj yapması için yalvarmalısın."

Jenna abartıyordu. Yine de Rose'un yanına gitmek iyi fikirdi. Yüzüne renk getirecek, toplantı için düzgün görünmesine yardım edecek biri var ise bu Rose idi. Adımlarını hızlandırarak Jenna'ya haklı olduğunu bu nedenle acele etmesi gerektiğini söyleyip onu arkasında bırakarak kendisini kurtardı.

"Bayan Soare, hoşgeldiniz." Henüz şirkete yeni adım atmışken Horald Lroc'un asistanı nefes nefese yanına geldi. "Bay Lroc toplantı odasında ve sizi bekliyor."

"Bunları götür." Kucağını dolduran çizimleri minyon bedeniyle bir liseliyi andıran asistanın ince kollarına bıraktı. "Ve on dakika içinde geleceğimi ilet."

"Peki, efendim."

Ensesine düşmüş topuzunu salıp saçlarını eliyle dağıttı. Parmaklarını tarak olarak kullanıp dolaşmış tutamları ayırırken Rose'un çalışma alanına gelmişti. Tabii Rose işiyle ilgilenmek yerine şirketin bilgisayarından moda dergilerine bakmayı daha ilgi çekici bulduğundan dolayı ekrana dikkat kesilmişti.

Sahte öksürüğü ile onun dikkatini çekerken şirkete gelmiş olsada en az yarım saat boyunca lobide aşağıda oyalanacak Jenna'nın sandalyesine oturmuştu.

"Günün yıldızı gelmiş." Rose samimi bir gülümseme eşliğinde tekerlekli sandalyesini arkadaşına doğru itip ellerini onun dizlerine yerleştirdi. "Nasılsın, hayatım?"

"Nasıl olduğumu konuşabilecek zamana sahip değiliz. Toplantı için beni-"

"Seni hazırlamam gerekiyor." Yere koyduğu çantasına uzanırken kibirli bir tavırla başını salladı. "Onu oturduğun an anladım, hayatım. Korkunç görüntün fark edilmeyecek gibi değil."

"Jenna ile beni aşağılamak için anlaştınız mı?"

Bu bir sorudan çok isyandı. Bunun farkında olan Rose cevap verme gereği duymadan fondöteni arkadaşının suratına sürmeye koyuldu. Yüzü ile boynu arasında renk farklılığı olmasın diye Debora'nın çenesini nazikçe yukarı kaldırdı. Makyaj süngerini tene bastırıp siyah elbisenin yakası kirletmemek için çekiştirirken kadının göğsüne doğru inen morlukları gördü.

"Aman Tanrım! Aman Tanrım, bunlar tatlı aşk ısırıkları mı?"

Debora elbisesinin yakasını Rose'un elinden kurtarıp morlukları kapattı. O ufak morluklar oluşurken Bruce'un tenini nasıl öptüğünü neredeyse hissedebilirken hoşnutsuz bir şekilde onayladı.

"Tanrım, geceyi bir adamla geçiriyorsun ve sabah kalktığında nasıl korkunç görünüyorsun? Şu anda tüm stresi atıp rahatladığın için ışık saçman gerekmiyor muydu?"

Debora, tek gecelik zevkler tatmayı sorun etmeyen bir kadındı. Rose buna birkaç kez şahit olmuştu. Ertesi gün arkadaşını oldukça keyifli görür, gece yaşanılanları merakla dinlerdi ancak bu sefer yaşadığı tek gecelik ilişkinin ardından o keyifli kadını göremiyordu.

"Ne oldu? Seni tatmin edemedi mi? Yatakta beklediğin performans-"

"Hayır, Rose. Kes şunu."

Debora'nın dominant sesine karşı kaşlarını çatıp makyaj süngerini arkadaşının yüzüne sertçe bastırmaya başlayarak tepkisini göstermeye çalıştı.

"Bana her şeyi anlatmak zorundasın! Söyle. Tahmin ettiğinden kısa bir organı mı v-"

"Onu tek gecelik istemiyordum."

"AMAN TANRIM."

Aldığı cevapla nefesi kesilen Rose kontrolsüzce artmış sesini bastırmak adına ellerini ağzına siper etti.

"Yine neden bağırıyorsun, Rose?"

Kendi ofisinden çıkan Dustin, Debora'yı yeniden şirkette görmenin mutluluğunu yaşayarak yüzünü kaplayan bir gülümsemeye ev sahipliği yaptı. Birkaç saniye sonra mutluluğunun yok olacağından habersizdi.

"Dünyanın sonu geliyor, Dustin."

Ufak çaplı çığlıklar atan Rose tekerlekli sandalyesinde dönüyor ve masalara çarpıyor oluşunu umursamıyordu. Dustin ise Rose'un çocukça hareketlerini izleyecek kadar sabırlı olmadığından onu durdurarak nedenini sordu.

"Debora Soare ilk defa aşık oldu!" Dustin tarafından tutulan tekerlekli sandalyeden kalkan Rose, Debora'yı kucakladı. "Bu lanet olası, tüm yakışıklı erkekleri elimden alan, aşırı sexy ve kalp kırıcı güzellik aşık oldu."

"Ben kalp kırıcı değilim."

Az önce fondöten sürdüğü yanağı sesli bir şekilde öptü, Rose. Hemen ardından yüzünü kaplayan gülümsemesi solan Dustin'i işaret etti. Adamın gözlerine yansıyan hüzün oldukça belirgindi.

"Değil misin?"

"Yeter." Aniden ayaklanan Debora kendi makyajını halledebileceğini düşünerek arkadaşının malzemelerini aldı ve arkasını döndü. "Daha fazla katlanamayacağım."

"Kime aşık olduğunu söylemeden gidemezsin!"

Rose, kendisini durdurmaya çalıştı ancak bu başarısız bir girişimdi. Onun tutuşundan kolayca sıyrılıp patlaması için tek bir etkenin daha yeterli olacağı, öfkeyle titreyen bedenini şirketin tuvaletine soktu. Tam olarak yüzüne dağıtılmamış fondöteni düzeltti. Kirpiklerini belirginleştirip yara olmuş dudaklarını rujla sakladı. Derin nefesler alarak titreyen bedenini kontrol altına almaya çalışırken saçlarını topladı.

On dakika sonra gideceğini söylediği toplantı odasına yirmi yedi dakika sonra varmıştı.

"Geç kaldığım için özür dilerim, Bay Lroc."

"Hiç sorun değil. Açıkcası çizimlerini incelemem için bana zaman kazandırdın."

"Öyle mi? Ne düşünüyorsunuz?"

Ortakların şüphesiz buna bayılacağını belirten Harold Lroc'un cümlesi yeni bitmiş iken toplantı odasının açık kapısından ortak şirketin sahibi göründü.

"Bayan Soare, ortağımız Bruce Wayne." Harold Lroc hiçbir şeyden habersiz şekilde adama döndü. "Bay Wayne, şirketimizin en başarılı makine mühendisi Debora Soare."

🌃

Continue Reading

You'll Also Like

betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 211K 33
Ama New York'a geldiğimden beri bir kokusu var. for vanilla baby
274K 10.8K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
10.3K 911 123
| AÇIKLAMA | |TAMAMLANDI| Asil bir statü, göz kamaştırıcı bir görünüm ve eşsiz bir yetenek. Mütevazı olamayacak tüm bu koşullara sahip olan bir prens...
355K 41.6K 200
Westrod Akademisinin en kötü öğrencisi, Blake Hanesinin yüz karası Frey Blake acı dolu hayatını kaldıramayıp ölümü tercih etti fakat vücuduna yeni bi...